CEZA MUHAKEMESİ KANUNU 171.MADDE BAĞLAMINDA CUMHURİYET SAVCISININ KAMU DAVASI AÇMADA TAKDİR YETKİSİ
I. GİRİŞ
Mensubu bulunduğumuz Kıta Avrupası hukuk sistemini benimsemiş olan ülkelerde, mahkemelerin ağır iş yükü altında bulunmasından ve ceza muhakemesinin makul sürede sonuçlanmamasından kaynaklanan sorunların bulunduğu görülmektedir. Bu nedenle çeşitli ülkelerde muhakemeyi çabuklaştırmak amacına yönelik çabalar içine girilmiş bulunmaktadır. Bu çabalardan biri de kamu davasının mecburiliğinin yumuşatılmasıdır. Kamu davasının mecburiliği ilkesine yer veren ülkelerde savcı ancak kanunda gösterilen istisnai hallerde takdir yetkisine sahipken, maslahata uygunluk ilkesinin geçerli olduğu sistemlerde savcı kamu davası açmayarak mahkemenin iş yükünü azaltabilmektedir1.
1412 Sayılı CMUK (m.148) gibi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunumuz da (CMK) 170/2.maddesiyle kural olarak “dava açma mecburiyeti ilkesi”ni benimsemiştir. Madde; “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler” şeklinde sevk ettiği hükümle, suçun işlendiği konusunda yeterli delil bulunması halinde, Cumhuriyet Savcısının dava açma mecburiyetine işaret etmiştir.
Yeni Ceza Muhakemesi Kanunumuz, kural olarak mecburilik sistemini kabul etmekle birlikte kara Avrupa hukuk sistemindeki eğilime paralel olarak istisnalara da yer vermiştir. Nitekim, “kamu davasını açmada takdir yetkisi” başlıklı 171.maddesiyle, belirli hallerde şüphelinin suçu işlediğine dair yeterli delil bulunmasına rağmen Cumhuriyet savcısına kamu davası açıp açmama konusunda takdir yetkisi tanımıştır.
Bu çalışmanın konusunu da, CMK 171.maddede düzenlenen, Cumhuriyet savcısına kamu davası açıp açmama konusunda takdir hakkı veren haller oluşturmaktadır.
II. KAMU DAVASI AÇILMASINDA MECBURİLİK VE MASLAHATA UYGUNLUK İLKELERİ
Soruşturma neticesinde, ceza takibini gerektirecek hususlarda yeterli emareler teşkil edecek vakıaların bulunduğunun, başka bir ifadeyle suç şüphelerinin ciddi olduğunun tespit edilmesi durumunda savcılık tarafından kamu davası açılmasını ifade eden ilkeye “kamu davası açma mecburiyeti” (yasallık=kanunilik) ilkesi; aynı durumda yetkili makamın dava açıp açmamakta takdir yetkisinin bulunduğunu ifade eden ilkeye de “maslahata uygunluk ilkesi” (ihtiyarilik =takdirilik= opportunite) denmektedir2.
Kamu davası açma mecburiliğinin kabul edildiği sistemlerde, savcılık makamı, dava açmaya yetecek oranda suç şüpheleri elde ettiği zaman, bu fiilden ötürü şüpheli adını verdiği kişi hakkında dava açmakla mükelleftir3. Bu sistemde savcı, kamu davası açmaya yetecek kadar kuvvetli şüphelerin bulunup bulunmadığını takdir edecektir. Buna karşılık kamu davası açmanın toplum ve zarar gören açısından daha faydalı olup olmadığını takdir etmek yetkisine sahip değildir4.
Mecburilik ilkesinin aksine, maslahata uygunluk ilkesi kabul edildiğinde, savcılık belirli bir olayda dava açmaya gerek olup olmadığı konusunda gerekli araştırmayı yaptıktan sonra, dava açmak için yeterli suç şüphesi elde ettiğinde ikinci bir faaliyette daha bulunmak zorundadır. Bu değerlendirme faaliyeti maslahata uygunluk konusunda olacaktır. Bu ikinci aşamada savcı, ceza davası açmanın maslahata uygun olup olmadığını takdir edecektir. Bu alanda takdir yetkisinin kendisine verilmiş olması, savcının bazı nedenlerle ceza davası açmaktan kaçınabilmesini mümkün kılar. Sözgelimi toplumda skandal yaratmamak düşüncesi, sanık olarak bir yüksek derecede devlet memurunun varlığı, dış politika mülahazaları, küçük suçluların korunması, yargılama giderlerinin cezadan beklenen faydayı aşması gibi benzeri durumlarda, savcı kamu davası açmayabilecektir5.
Kamu davasının açılmasında maslahata uygunluk ilkesini benimseyen ülkeler arasında Fransa, İngiltere, Hollanda ve Japonya yer almaktadır. Bu ilkenin benimsenmesinde ana etmen, dava açma açısından mecburilik ilkesinin ödünsüz uygulaması sonucu beliren olumsuz sonuçları gidermektir. Kuşkusuz bu ilkenin uygulanması ceza adaletini daha az etkili yapmamaktadır. İlkenin amacı, ceza adaletinin bireyselleştirilmesi ile suçluya ıslah fırsatı tanınmasıdır. Öte yandan, ceza adalet yönetimi sınırlı mali kaynaklara sahip iken, mahkemelerde kapasite üstü iş yükü yanında girift davalar ile ciddi suçları içeren dava sayısında artışa tanık olunmaktadır. Ne var ki, yargıda mahkeme teşkilatındaki genişleme iş yükünü karşılar ölçüde olmadığından, sistemin çeşitli evrelerine intikal eden iş sayısının dengelenmesi gerekmektedir. İşte bu noktada, ceza mahkemelerine gelecek iş akışını ayarlamak üzere, maslahata uygunluk ilkesi, zaruret ifadesi olmaktadır6.
Günümüzde maslahata uygunluk ilkesi, Anglo-Amerikan sisteminin özünü oluşturmakta; kara Avrupası sisteminde ise basit suçlar açısından kamu davasının mecburiliği ilkesinin istisnası olarak uygulanmaktadır7.
5271 sayılı yeni Ceza Muhakemesi Kanunumuz temel olarak kovuşturma mecburiyeti ilkesini benimsemiştir. Nitekim 170 inci maddenin 2 nci fıkrasında; “soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler” denilerek bu husus vurgulanmıştır. Kamu davası açma mecburiyeti, beraberinde kamu davasından vazgeçilmemesini, sonuna kadar takip edilmesi zorunluluğunu da getirmektedir8.
CMK, kural olarak mecburilik sistemini kabul etmekle birlikte kara Avrupa hukuk sistemindeki eğilime paralel olarak istisnalara da yer vermiştir. Nitekim, “kamu davasını açmada takdir yetkisi” başlıklı 171.maddesiyle, belirli hallerde şüphelinin suçu işlediğine dair yeterli delil bulunmasına rağmen Cumhuriyet savcısına kamu davası açıp açmama konusunda takdir yetkisi tanımıştır.
Gerçekten de CMK, bu düzenlemeyle maslahata uygunluk ilkesine yer vermek suretiyle önemli bir yenilik getirmiştir. Maddeye göre, Cumhuriyet savcısı suçun işlendiği konusunda yeterli delile ulaşmış olsa dahi, cezayı kaldıran şahsî sebep olarak etkin pişmanlık hallerinin ya da şahsî cezasızlık sebebinin mevcudiyetini tespit ettiğinde dava açmayabileceği gibi, koşulları varsa kamu davasının açılmasının ertelenmesine de karar verebilir9. *
III. CMK’YA GÖRE CUMHURİYET SAVCISININ KAMU DAVASI AÇMADA TAKDİR YETKİSİ
1. Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı Verilebilen Haller
A.Cezayı Kaldıran Şahsi Sebep Olarak Etkin Pişmanlık Hallerinin Varlığı
CMK m. 171/1’e göre, “cezayı kaldıran şahsî sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların … varlığı halinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığı kararı verebilir”. Maddeden de anlaşılacağı üzere, cezayı kaldıran şahsi sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin tatbikini gerektiren koşulların varlığı halinde, Cumhuriyet savcısı kamu davasını açıp açmamakta takdir yetkisine sahiptir.
YTCK sisteminde suç tamamlandıktan sonra pişmanlık gösteren failin, işlediği haksızlıktan kaynaklanan zararı tamamen veya kısmen ortadan kaldırmaya yönelik davranışlarına, belirli bazı suç tiplerinde etkin pişmanlık olarak değer atfedilmiştir10.
Yeni Ceza Kanunumuzun, özel hükümler bölümünde suç tanımıyla bağlantılı kabul ettiği etkin pişmanlık halleri, cezayı kaldıran sebeplerin tipik örneğini oluşturmaktadır11. Cezayı kaldıran sebepler suç teşkil eden fiilin gerçekleşmesinden sonra etki göstererek cezalandırmaya engel olurlar.Bu nedenle, bu sebeplere “cezayı kaldıran şahsi sebepler” denilmektedir12. Gerçekten de suç tamamlandıktan sonra gerçekleşen cezayı kaldıran şahsi sebeplerde, suç teşkil eden fiil işlenirken, kişinin cezalandırılmasını engelleyen herhangi bir durum mevcut değildir. Ancak suç işlendikten sonra ortaya çıkan bazı şartların varlığı durumunda, kişiye hiç ceza verilmemekte ya da cezasında indirim yapılmaktadır13.
Suç işleyenlere, etkin pişmanlık göstermeleri halinde aşağıdaki suçlarda ceza indirimleri yada suçun niteliğine göre hiç ceza almamaları olanağı getirilmiştir: Organ ve doku ticareti suçu açısından m. 93; kişiyi özgürlüğünden yoksun kılma suçu açısından m.110; malvarlığına karşı suçlar açısından m. 168; imar kirliliğine neden olma suçu açısından m.184/5; uyuşturucu madde suçları açısından m. 192; parada veya kıymetli damgada sahtecilik suçları açısından m. 201; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu açısından m. 221; zimmet suçu açısından m.248; rüşvet suçu açısından m. 254; iftira suçu açısından m.269; yalan tanık suçu açısından m. 274; suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçu açısından m.281/3; suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçu açısından m.282/5; muhafaza görevini kötüye kullanma suçu açısından m.289/2; tutuklu veya hükümlünün kaçması suçu açısından m. 293; infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak suçu açısından m.297/4; suç için anlaşma suçu açısından m.316/2.
Yukarıda zikredilen bu hükümlerin ortak özelliği, suç tamamlandıktan sonra, henüz soruşturma başlamadan önce, soruşturma evresinde, hüküm verilmeden önce ve hatta cezanın infazı sürecinde etkin pişmanlık gösterilerek işlenen haksızlığın neticelerinin mümkün olduğunca izale edilmesi veya azaltılması halinde, duruma göre faile hiç ceza verilmemesini veya cezasında belli bir miktar indirim yapılmasını öngörmesidir14.
Belirtelim ki CMK, sadece cezayı kaldıran şahsi sebep olarak etkin pişmanlık hallerinde Cumhuriyet savcısına kamu davasını açıp açmama konusunda takdir yetkisi tanımıştır (m.171/1). Cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebep olarak düzenlenen etkin pişmanlık hallerinde 171 inci madde uygulanamaz15. Başka bir deyimle etkin pişmanlık bir cezasızlık nedeni değil de bir indirim sebebi (örneğin TCK m.93/2, 110, 168, 192/3, 221/4-son cümle, 248, 269, 274/2-3, 293) olarak öngörülmüşse, dava açılması zorunludur16.
5237 sayılı TCK.’nda cezayı kaldıran şahsi sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerine örnek olarak; organ ve doku ticareti suçuna ilişkin m.93, imar kirliliğine neden olmaya ilişkin m.184/5, uyuşturucu madde suçlarında m.192, para sahteciliği ile ilgili m.201, örgüt suçu ile ilgili olarak m. 221, rüşvet suçu ile ilgili olarak m. 254, yalan tanıklıkla ilgili m.274, gösterilebilir.
a. Organ ve doku ticareti suçunda
YTCK m. 93/1’de, organ veya dokularını satan kişi açısından etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Buna göre organ veya dokularını satan kişi, resmi makamlar olayı öğrenmeden önce durumu merciine haber verir ve suçluların yakalanmalarını kolaylaştırırsa hakkında cezaya hükmolunmayacaktır.
Organ veya dokuları satma suçu (m.91/3), satma sözleşmesinin yapılması ile tamamlanmaktadır. Bu bakımdan, satan kişinin organ veya dokusunun vücudundan çıkarılmadan önce veya naklin gerçekleşmesinden sonra da satan kişinin suçluların yakalanmalarını kolaylaştırmaya elverişli biçimde resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce durumu resmi mercilere bildirmesi halinde etkin pişmanlıktan yararlanması mümkündür. Haber vermenin az veya çok soruşturmaya yararlı olması, suçlulardan birinin dahi yakalanmasını kolaylaştırması söz konusu ise etkin pişmanlık hükmü uygulanmalıdır17.
b. İmar kirliliğine neden olma suçunda
“İmar kirliliğine neden olma” başlıklı YTCK 184.madde de, imar mevzuatında belirlenen usul ve koşullara aykırı olarak inşa faaliyetinde bulunmak, suç olarak tanımlanmıştır. Bu maddenin 5. fıkrasında ise etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Maddeye göre, kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar plânına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılmaz, açılmış olan kamu davası düşer, mahkum olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.
c. Uyuşturucu madde suçlarında
YTCK 192. madde, uyuşturucu veya uyarıcı maddelere ilişkin suçlar bakımından özel bir pişmanlık hâli düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında uyuşturucu veya uyarıcı madde imal veya ticareti suçlarına ilişkin etkin pişmanlık hâli düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre etkin pişmanlığın uygulanabilmesi için;
- İhbarı yapan kişi YTCK m.188’de yazılı uyuşturucu madde ticareti suçuna iştirak etmiş olmalı,
- Etkin pişmanlığın soruşturma başlamadan önce gösterilmesi ,
- Failin, diğer suç ortakları ve uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin saklandığı veya imal edildiği yerler hakkında bilgi vermesi ve verilen bilginin, suç ortaklarının yakalanmasını ya da uyuşturucu veya uyarıcı maddenin ele geçirilmesini sağlaması gerekir18.
Bu düzenlemede, etkin pişmanlık cezanın ortadan kaldırılmasını sağlayan bir şahsî sebep olarak kabul edilmiştir.
YTCK m. 192/2’de, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçu ile ilgili olarak etkin pişmanlık hâli düzenlenmiştir. Etkin pişmanlığın uygulanabilmesi için;
- Etkin pişmanlığın soruşturma başlamadan önce gösterilmesi,
- Failin, uyuşturucu veya uyarıcı maddeyi kimden, nerede ve ne zaman temin ettiği hususunda soruşturma makamlarına bilgi vererek, suçluların yakalanmalarını ya da uyuşturucu veya uyarıcı maddenin ele geçirilmesini kolaylaştırması gerekir.
Bu koşullar altında etkin pişmanlık gösteren kişi hakkında cezaya hükmolunmaması kabul edilmiştir.
YTCK m.192/4’te ise, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi açısından özel bir etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Buna göre;
- Failin işlediği suçun, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alma, kabul etme veya bulundurma suçu olması,
-Başvuru fail tarafından bizzat resmi makamlara yapılması ve tedavi ettirilmesini istemesi,
- Başvurunun soruşturma başlamadan önce yapılması gerekir ki, cezalandırılmasın19.
d. Parada sahtecilik suçlarında
YTCK 201.madde parada veya kıymetli damgada sahtecilik suçu bakımından etkin pişmanlık hâline yer vermiştir.
Maddenin birinci fıkrasına göre;
-Tamamlanan suçun, YTCK’nın 197, 198 ve 199.maddelerinde tanımlanan, sahte olarak para veya kıymetli damga üretme, ülkeye sokma, nakletme, muhafaza etme veya kabul etme niteliğinde bulunması,
-Suçun konusunu oluşturan bu para veya kıymetli damgaların henüz tedavüle konulmamış olması,
- Suçun resmi makamlar tarafından haber alınmamış olması,
- Failin, diğer suç ortaklarını ve sahte olarak üretilen para veya damgaların üretildiği veya saklandığı yerleri merciine haber vermesi,
- Failin verdiği bilginin suç ortaklarının yakalanmasını ve sahte olarak üretilen paranın ele geçirilmesini sağlaması, gerekir. Aksi takdirde failin etkin pişmanlık hükmünden yaralanması mümkün değildir.
Maddenin ikinci fıkrasına göre ise;
- Tamamlanan suçun konusunun, YTCK’nın 200.maddesinde tanımlanan, “para veya kıymetli damgaları yapmaya yarayan aletler” olması ve failin sahte para veya kıymetli damga üretiminde kullanılan alet ve malzemeyi izinsiz olarak üreten, ülkeye sokan, satan, devreden, satın alan, kabul veya muhafaza eden kişi konumunda bulunması,
- Suçun resmi makamlar tarafından haber alınmamış olması,
- Failin, diğer suç ortaklarını ve bu malzemenin üretildiği veya saklandığı yerleri merciine haber vermesi,
- Failin verdiği bilginin suç ortaklarının yakalanmasını ve bu malzemenin ele geçirilmesini sağlaması gerekir ki etkin pişmanlık hükmü uygulanabilsin20.
e. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunda
YTCK 221.maddede, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu amaçla kurulmuş örgüte üye olmak suçları ile ilgili olarak etkin pişmanlık hâli düzenlenmiştir.
Birinci fıkrada, örgüt kurucu veya yöneticileri ile ilgili etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Buna göre; suç işlemek amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek dolayısıyla haklarında soruşturmaya başlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmeden önce, örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kişiler hakkında cezaya hükmolunmaz.
İkinci fıkrada, suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olan kişilerle ilgili etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Örgüt üyesinin, etkin pişmanlık hükmünden yararlanabilmesi için, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmemiş olması ve ayrıca, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi gerekir. Bu koşulların gerçekleşmesi hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmayacaktır. Bu koşullar gerçekleştikten sonra, kişi hakkında örgüt üyesi olmaktan dolayı soruşturma başlatılmış olmasının veya örgütün faaliyeti çerçevesinde başkaları tarafından suç işlenmiş olmasının, etkin pişmanlıktan yararlanma açısından bir önemi bulunmamaktadır.
Üçüncü fıkrada ise, yakalanan örgüt üyesi ile ilgili etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Yakalanmış olmasına rağmen, bu fıkrada belirlenen şartların gerçekleşmesi hâlinde örgüt üyesi cezalandırılmayacaktır. Bu şartlardan birisi, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmemiş olmak; diğeri ise, örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermiş olmaktır. Verilen bilginin, örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli olup olmadığını takdir yetkisi mahkemeye aittir.
Kişi, suç işlemek için kurulmuş olan örgütün kurucusu, yöneticisi veya üyesi olmakla birlikte, örgütün ulaştığı yapılanma itibarıyla dağılmasını sağlama imkanından yoksun olabilir. Bu durumda bile, söz konusu sıfatları taşıyan kişilerin belli şartlarda etkin pişmanlıktan yararlanması sağlanabilmelidir. Bu düşüncelerle maddenin dördüncü fıkrası düzenlenmiştir. Buna göre, suç işlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan kişinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi hâlinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmayacaktır.
Kurucu, yönetici veya üyenin, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgileri yakalandıktan sonra vermesi hâlinde, örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı hakkında verilecek cezada belli oranda indirim yapılması kabul edilmiştir.
Etkin pişmanlıktan yararlanarak serbest bırakılan kişiler açısından güvenlik ve topluma uyum sorunu yaşandığı bilinmektedir. Bu nedenle, etkin pişmanlıktan yararlanan kişiler hakkında bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine hükmedilmelidir. Bu bir yıllık süre, kişinin serbest bırakıldığı andan itibaren işlemeye başlar. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması açısından, etkin pişmanlık nedeniyle kişi hakkında cezaya hükmolunmaması ile indirilmiş cezaya hükmolunması arasında bir fark gözetilmemiştir. Uygulanmasına başlanan denetimli serbestlik tedbirinin süresi hâkim kararıyla uzatılabilecektir. Ancak süre üç yıldan fazla olamaz21.
f. Rüşvet suçunda
YTCK 254.madde, rüşvet suçu bakımından etkin pişmanlık hâline ilişkin hükme yer vermiştir. Cezayı ortadan kaldıran bir şahsî sebep hâlini düzenleyen bu hükümden yararlanabilmesi için; kamu görevlisinin, rüşvet suçundan dolayı hakkında soruşturmaya başlanmadan önce, durumu soruşturmaya yetkili makamlara haber vererek, rüşvet konusu şeyi aynen teslim etmesi gerekir. Keza, rüşvet alma konusunda başkasıyla anlaşan kamu görevlisinin soruşturma başlamadan önce durumu yetkili makamlara haber vermesi hâlinde de hakkında bu suçtan dolayı cezaya hükmolunmayacaktır. Etkin pişmanlıktan yararlanılabilmesi için kamu görevlisi hakkında, idarî de olsa, herhangi bir soruşturmaya girişilmemiş bulunulması gerekir.
Rüşvet veren kişinin de, bu nedenle henüz soruşturma başlatılmadan önce etkin pişmanlık duyarak durumdan soruşturma makamlarını haberdar etmesi hâlinde, hakkında bu suçtan dolayı cezaya hükmedilmez. Rüşvet olaylarının açıklığa kavuşturulabilmesini temin için, bu durumda, kamu görevlisine rüşvet olarak verdiği şey alınarak kendisine iade edilir. Yani, bu durumda, rüşvet suçu tamamlanmış olmasına rağmen, rüşvet konusu menfaatin müsaderesine hükmedilmeyecektir.
Maddenin üçüncü fıkrasında, rüşvet suçuna iştirak eden diğer kişilerin, bu nedenle soruşturma başlamadan önce, durumdan soruşturma makamlarını haberdar etmeleri hâlinde, cezalandırılmayacakları hususu hüküm altına alınmıştır22.
g. Yalan tanıklık suçunda
YTCK 274. maddede, yalan tanıklıkla ilgili etkin pişmanlık düzenlenmiştir. Hükme göre, aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verilmeden veya hükümden önce gerçeğin söylenmesi hâlinde, cezaya hükmolunmaz (m.274/1). Böylelikle, yalan tanıklık yapan faillin cezadan muaf tutulabilmesi için, aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında (yakalama, gözaltına alma, tutuklama, adli kontrol, arama ve elkoyma) gibi hak kısıtlaması veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verilmeden veya hükümden önce gerçeği söylemesi gerekir23.
B. Şahsi Cezasızlık Sebebinin Varlığı
Cumhuriyet savcısı kamu davasını açıp açmamakta takdir yetkisine sahip olduğu diğer bir hal de şahsi cezasızlık sebebinin varlığıdır (CMK.m.171/1)24.
Şahsi cezasızlık sebepleri, suçun icrası sırasında mevcut bulunan, belirli şahsi özellikler, durumlar veya ilişkilerin varlığı dolayısıyla haksızlık ve suç teşkil eden fiilden dolayı failin cezalandırılmaması sonucunu doğuran hallerdir25. Gerçekten de, hareket tipe uygun, hukuka aykırı ve kusurlu olduğu halde, failde bulunan bazı şahsi nitelikler, durumlar veya ilişkilerin varlığı failin cezalandırılabilmesine engel olabilmektedir. İşte, suçun bütün unsurları oluştuğu halde faile ceza verilmemesini belirten bu hallere “şahsi cezasızlık sebepleri” denilmektedir26. Bu yönüyle şahsi cezasızlık sebepleri, aslında fiilin teknik anlamda suç olma niteliğini kaldırmazlar; sadece, failin cezalandırılmamasını sağlarlar. Bu nedenle fiilin haksızlık oluşturma niteliği devam eder27. Diğer taraftan bu sebepler, suçun icrası sırasında, yani failin iter criminise (suç yoluna) girdiği andan itibaren mevcut olan sebeplerdir28. Dolayısıyla da, baştan itibaren failin cezalandırılmasına engel olurlar29.
Neyin şahsi cezasızlık sebebi olarak kabul edileceği kanun koyucunun takdirindedir. Kanun koyucu, hukuk ya da suç siyaseti, liberal veya özgürlükçü düşünceler vb. değişik nedenlerle böyle bir sebep kabul etmiş olabilir30. Kanun koyucunun böyle bir serbestiye sahip olmasının gerekçesi, kanun koyucunun kusursuz bir kişinin cezalandırılacağına ilişkin düzenleme yapamayacağı, ama kusurlu bir kişinin de mutlaka cezalandırılacağına ilişkin bir hükmü düzenlemesi zorunluluğunun bulunmadığı şeklinde açıklanmaktadır31. Ancak, zorunlu olan bir yasada düzenlenmiş olmasıdır ve bu bir ceza kanunu olmak zorunda da değildir32.
Gerçekten şahsi cezasızlık sebepleri, bazen ceza hukuku dışında, söz gelimi anayasa hukuku veya uluslararası hukuk kaynaklı olabilir33. Örneğin, Anayasanın 105. maddesi Cumhurbaşkanı bakımından görevine giren fiillerden dolayı, Anayasanın 83.maddesi de meclis çalışmalarında açıkladıkları oy, söz ve düşüncelerinden dolayı milletvekilleri bakımından dokunulmazlık getirmiş olup, bu durumda da şahsi cezasızlık sebebi söz konusudur34. Keza, uluslararası hukukta diploması ajanlarına tanınan muafiyet de şahsi cezasızlık sebebine örnektir.35
Yeni Ceza Kanunumuza göz attığımızda, 167 ve 273. maddelerin kenar başlığında hükmün niteliğinin şahsi cezasızlık sebebi olduğu zaten belirtilmiştir. Yine YTCK 245/4, 281/1, 283/3 ve 284/4.maddelerde sevkedilen hükümlerin şahsi cezasızlık sebebi niteliğinde olduğu, hükmün içeriğinden ve madde gerekçelerinden açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Tüm bunlar dışında, bilinçsiz taksir suçlarında meydana gelen neticenin, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açması halinde ceza verilmemesi sonucu doğuran YTCK 22/6.maddedeki düzenlemenin de şahsi cezasızlık sebebi niteliğinde olduğu, öğretide, kabul edilmektedir36. Bu açıklamalar ışığında, maddelerin kronolojik sıralamasına göre şahsi cezasızlık sebebi oluşturan haller incelenecektir.
a.Taksirli suçlarda
*** Ülkemizde özellikle kırsal bölgelerde rastlandığı üzere, taksirli suçlarda failin meydana gelen netice itibarıyla bizzat kendisinin ve aile bireylerinin ağır derecede mağduriyete uğradıkları görülmektedir. Söz gelimi, köylü kadınların gündelik uğraşları ve hayat zorlukları itibarıyla, sayısı çok kere üç dörtten fazlasına varan küçük çocuklarına gerekli dikkati ve itinayı gösterememeleri sonucu, çocukların yaralandıkları veya öldükleri görülmektedir. Aynı şekilde meydana gelen trafik kazalarında da benzer olaylara rastlanmaktadır. Bu gibi hâllerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuşturmaya uğraması ve cezaya mahkûm edilmesi, esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı ızdırabı şiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca, ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düşmesine neden olmaktadır37. Failin taksirli davranışının, aynı zamanda mağdur olması sonucu doğurduğu bu gibi hallerde, somut olayın şartları dikkate alınarak ceza verilmemesi veya verilecek cezada belli bir miktarda indirim yapılması şeklinde bir düşünce ortaya çıkmıştır.
Bu düşünceden hareketle Yeni Ceza Kanunumuzun 22.maddesine bir hüküm konmuştur. YTCK 22/6.madde uyarınca “Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir”. Öğretide bu düzenlemenin bilinçsiz taksir hali bakımından “şahsi cezasızlık sebebi” niteliğinde olduğu kabul edilmektedir38. Bilinçli taksirin söz konusu olduğu durumlarda ise, bu cezasızlık sebebinin, cezada indirim yapılmasını gerektiren bir şahsi sebebe dönüştüğünü görmekteyiz.
Hükmün uygulanabilmesi için:
a)İşlenen suç taksirli bir suç olmalıdır: Hükümle ihdas edilen şahsi cezasızlık sebebi veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebep, sadece taksirli suçlar bakımından geçerlidir. Şahsi cezasızlık bakımından söz konusu olan taksir ise, bilinçsiz taksir halidir. Eğer ortada bilinçli taksir hali var ise, sadece cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebep söz konusudur.
b)Netice münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından etkili olmalıdır. “Kişisel ve ailevi durum”u üzerinde etkili olmasının aranması daha çok aralarında akrabalık durumu bulunan kişiler bakımından bu hükmün uygulanmasını sonuçlar. Hükümde “ve” bağlacı kullanıldığına göre kişisel durum yanında mutlaka ailevi durumun da aranması gerekir. Dolayısıyla örneğin, sürekli birlikte hareket eden çok samimi iki arkadaş bakımından netice kişisel durum üzerinde etkili olsa da ailevi durum üzerinde etkili olmadığından artık hüküm uygulanamaz. Diğer taraftan neticenin failin kişisel ve ailevi durumu üzerinde doğrudan, sıkı sıkıya etki doğurması gerekir. “Münhasıran” denmek suretiyle bu vurgulanmak istenmiştir. O halde dolaylı bir etki sonuç doğurmaz39.
c) Bu etki artık bir cezaya hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağduriyete yol açmalıdır. Failin uğradığı “mağduriyet” hem maddi, hem de manevi olabilir. Hangi mağduriyetin cezaya hükmedilmesini gereksiz kılacağı somut olaya göre belirlenecektir40.
b. Malvarlığına karşı suçlarda
YTCK’nın 167/1.maddesi, ETCK’nın 524/1.maddesine paralel olarak malvarlığına karşı suçlarda, suç faili ile mağduru arasındaki bazı akrabalık ilişkisini şahsi cezasızlık olarak hükme bağlamıştır. “Şahsî cezasızlık sebebi veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebep” başlığını taşıyan YTCK 167. maddenin 1.fıkrasına göre “ Yağma ve nitelikli yağma hariç, bu bölümde yer alan suçların;
a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin,
b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlâtlığın,
c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin,
Zararına olarak işlenmesi hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz”.
Malvarlığına karşı işlenen suçlarda, belirli dereceye kadarki akrabalık ilişkisinin cezasızlık sebebi olarak kabul edilmesinin nedeni, fiilin daha az haksızlık içeriğine sahip olması veya failin daha az kusurlu olması değildir; tam tersine fiil, güven ilişkisinin sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği için daha fazla bir haksızlık ve kusur içeriğine sahiptir. Buna rağmen, cezasızlıktan veya ceza indiriminden yararlanması, ceza kovuşturması yoluyla aile bütünlüğüne yönelik ortaya çıkabilecek ek rahatsızlıklara karşı aile içi barışı korumak düşüncesine dayanır41.
YTCK’nın 167.maddesinin 1.fıkrasında düzenlenen şahsi cezasızlık sebebinin uygulanma koşullarını şöyle sıralayabiliriz:
a) Maddede belirtilen suçların işlenmesi gerekir: Maddeye göre, “Yağma ve nitelikli yağma hariç, bu bölümde yer alan suçların” işlenmesi gerekir. Buna göre, yağma ve nitelikli yağma hariç, hırsızlık, mala zarar verme, hakkı olmayan yere tecavüz, güveni kötüye kullanma, bedelsiz senedi kullanma, dolandırıcılık gibi onuncu bölümde düzenlenen suçların maddede belirtilen kişiler aleyhine işlenmesi durumunda, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmayacaktır.
b) Fail ile mağdur arasında belirli dereceye kadar olan bir akrabalık ilişkisi bulunmalıdır: YTCK 167/1.maddede şahsi cezasızlık sebebinden yararlanacak kişiler üç grup halinde sayılmıştır. Bunlar;
aa) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birisi: Karı-kocalık hali, resmi nikahın varlığı ve devamı ile mümkündür. Resmi nikah olmadan karı-koca gibi yaşamak maddenin uygulanmasını sonuçlamaz42. Eşlerin fiilen ayrı yaşıyor olup olmaması YTCK m. 167/1’in uygulanması bakımından önem taşımaz. Önemli olan, suçun işlendiği sırada, fail ile mağdur arasında Medeni Kanun hükümlerine göre mahkemece verilmiş bir ayrılık kararının bulunmamasıdır. Eğer ayrılık kararı var ise fail şahsi cezasızlık sebebinden değil, m.167/2’de düzenlenen şahsi indirim nedeninden yararlanır. Evlilik, suçun işlendiği sırada mevcut olmalıdır. Bu nedenle suçun işlendiği sırada mevcut olan evliliğin sonradan sona ermesi, failin cezasızlık nedeninden yararlanmasını engellemeyeceği gibi, suç işlendikten sonra fail ile mağdur arasında gerçekleşen evlilik de cezasızlık nedeninin uygulanmasını gerektirmez43.
bb) Üstsoy veya altsoy veya bu derecede kayın hısımlarından biri veya evlat edinen veya evlatlık: Kanunumuza göre altsoy ve üstsoy ve bu derecedeki kayın hısımlar, ne kadar uzak olursa olsun cezasızlık sebebinden yararlanır44.
Yeni Medeni Kanunun 18.maddesinde yer alan, “kayın hısımlığı kendisini meydana getiren evliliğin sona ermesi ile ortadan kalkmaz” yönündeki düzenlemenin burada da geçerli olup olmadığı öğretide tartışmalıdır45. Bizce de Medeni Kanunun 18.maddesinin burada geçerli olmaması gerekir. Bu nedenle, akrabalığa dayanak oluşturan evlilik, suçun işlendiği sırada sona ermiş ise, fail cezasızlık sebebinden yararlanamaz46.
Evlat edenin ve evlatlık tabirlerinden, evlat edinme suretiyle meydana gelen ilişkiyi anlamak gerekir47.
cc) Aynı konutta birlikte yaşayan kardeşler: Birlikte yaşama sürekli ve oturulan yer de konut olmalıdır48. Cezasızlık sebebinin söz konusu olabilmesi için kardeşlerin aynı anne ve babadan olmasına gerek yoktur. Bu nedenle eşlerden birisinin veya her ikisinin, daha önceki evliliklerinden olan çocukları da, sonraki evlilikten olan çocuklarla aynı konutta yaşıyor ise, YTCK m. 167/1 uygulanabilmelidir49.
c. Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçunda
Yeni Ceza Kanunumuzun 245.maddesinde, 765 Sayılı TCK’da doğrudan karşılığı olmayan, ancak farklı suç kalıpları içinde değerlendirilen banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması bağımsız bir suç olarak düzenlenmiştir50. Maddeye göre;
“ [1] Başkasına ait bir banka veya kredi kartını, her ne suretle olursa olsun ele geçiren veya elinde bulunduran kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırtarak kendisine veya başkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
[2] Başkalarına ait banka hesaplarıyla ilişkilendirilerek sahte banka veya kredi kartı üreten, satan, devreden, satın alan veya kabul eden kişi üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
[3] Sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecilik yapılan bir banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayan kişi, fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır”.
Gerekçeye göre madde, banka veya kredi kartlarının hukuka aykırı olarak kullanılması suretiyle bankaların veya kredi sahiplerinin zarara sokulmasını, bu yolla çıkar sağlanmasını önlemek ve failleri cezalandırmak amacıyla kaleme alınmıştır.
Şahsi cezasızlık sebebine de 4.fıkrada yer verilmiştir. Fıkraya göre; “ [4] Birinci fıkrada yer alan suçun;
a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin,
b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlâtlığın,
c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin,
Zararına olarak işlenmesi hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz”.
Burada dikkat edilmesi gereke husus, *hükmün sadece 1.fıkrada tanımlanan suça özgü bir cezasızlık sebebi öngörmesidir. Şahsi cezasızlık sebebine konu akrabalık ilişkisi , YTCK 167.maddedeki akrabalık ilişkisiyle aynı olduğu için yukarıdaki açıklamalarımıza yollamada bulunmakla yetiniyoruz.
d. Yalan tanıklık suçunda
Yeni Ceza Kanunumuzun 272.maddesinde “yalan tanıklık” suçuna yer verilmiştir. Birinci fıkraya göre, hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılması, bu suçun temel şeklini oluşturmaktadır. İkinci fıkraya göre ise, yalan tanıklık suçunun mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde işlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Suçun maddî unsuru yalan söylemek veya tanıklığın konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgiyi, bilerek, kısmen veya tamamen saklamaktır. Yalan söylemek deyimi, tabiî olarak gerçeği inkar etmeyi de kapsamaktadır. Tanık, tanıklığının konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgisini veya gördüğünü tam olarak açıklamakla yükümlüdür51.
Yalan tanıklık suçunda da şahsi cezasızlık sebebine yer verildiğini görmekteyiz. “Şahsî cezasızlık veya cezanın azaltılmasını gerektiren sebepler” başlıklı 273.maddeye göre, [1] Kişinin;
a) Kendisinin, üstsoy, altsoy, eş veya kardeşinin soruşturma ve kovuşturmaya uğramasına neden olabilecek bir hususla ilgili olarak yalan tanıklıkta bulunması,
b) Tanıklıktan çekinme hakkı olmasına rağmen, bu hakkı kendisine hatırlatılmadan gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapması,
Hâlinde, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
[2] Birinci fıkra hükmü, özel hukuk uyuşmazlıkları kapsamında yapılan yalan tanıklık hâllerinde uygulanmaz”.
Madde metninde yalan tanıklık suçu ile ilgili şahsî cezasızlık veya cezanın azaltılmasını gerektiren sebepler hakkında düzenleme yapılmıştır. Ancak, cezadan tam bağışıklık kabul edilmemiştir. Hakim, olayın özelliğine ve doğan sonuca göre cezada indirim yapabileceği gibi ceza da vermeyebilecektir52
Maddenin uygulanma koşullarını şöyle sıralayabiliriz:
a) Tanıklık yapılan konuda takibata maruz kalma ihtimalinin bulunması. Fail, yemin vermeye yetkili olan veya olmayan kişi veya heyet huzurunda tanıklık yapacağı konuda, kendisinin, üstsoy, altsoy, eş veya kardeşinin soruşturma ve kovuşturmaya uğrayabileceği kaygısıyla yalan tanıklıkta bulunur ise ceza indirimi veya cezasızlıktan istifade edebilecektir. Bunu takdir yetkisi hakime ait olup, gerçekte böyle bir tehlikenin olmadığı durumlarda failin aşırı evham sahibi olması nedeniyle böyle bir korkuyla hareket etmesi maddenin uygulanmasını gerektirmez53
b)Tanıklıktan çekinme hakkı bulunan faile bu hakkının hatırlatılmaması: Tanıklıktan çekinme hakkı olmasına rağmen bu hakkı kendisine hatırlatılmadan gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan fail hakkında verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, faile ceza vermekten de vazgeçilebilir. Kimlerin tanıklıktan çekinme hakkı bulunduğu yürürlükteki Ceza Muhakemesi Kanununun ilgili hükümlerine göre belirlenecektir54. Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 45, 46 ve 48.maddelerinde tanıklıktan çekinme halleri düzenlenmiştir.
YTCK 272.maddenin 2.fıkrasında, şahsî cezasızlık veya cezanın azaltılmasını gerektiren sebeplere ilişkin hükmün özel hukuk uyuşmazlıkları bağlamında yapılan yalan tanıklık hâllerinde uygulanmayacağı kabul edilmiştir.
e. Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçunda
765 Sayılı TCK’nın “cürüm işleyenleri saklamak ve cürümün delillerini yok etmek ” başlıklı 296.maddesinin karşılığını oluşturan ve “suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme” başlığını taşıyan YTCK’nın 281.maddesine göre, “ [1] Gerçeğin meydana çıkmasını engellemek amacıyla, bir suçun delillerini yok eden, silen, gizleyen, değiştiren veya bozan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kendi işlediği veya işlenişine iştirak ettiği suçla ilgili olarak kişiye bu fıkra hükmüne göre ceza verilmez”.
Madde metninde, daha önce işlenmiş olan bir suçun delil ve eserlerinin yok edilmesi, silinmesi, gizlenmesi, değiştirilmesi veya bozulması, işlenen suçtan bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Suçun oluşabilmesi için de, failin gerçeğin meydana çıkarılmasını engellemek amacıyla hareket etmesi gerekir.
Maddenin 1.fıkrasının son cümlesinde, bu suça ilişkin şahsî cezasızlık sebebine yer verilmiştir. Buna göre, kişiye kendi işlediği veya işlenişine iştirak ettiği suçun delillerini yok etmesi, gizlemesi veya değiştirmesi dolayısıyla ayrıca ceza verilmez.
f. Suçluyu kayırma suçunda
YTCK’nın 283.maddesinde yer verilen “suçluyu kayırma” suçu da, 765 Sayılı TCK’nın “cürüm işleyenleri saklamak ve cürümün delillerini yok etmek” başlıklı 296.maddesinin karşılığını oluşturmaktadır. Maddeye göre;
“[1]Suç işleyen bir kişiye araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkân sağlayan kimse, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
[2] Bu suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
[3] Bu suçun üstsoy, altsoy, eş, kardeş veya diğer suç ortağı tarafından işlenmesi hâlinde, cezaya hükmolunmaz”.
* Madde metninde, işlenmiş olan bir suçun failine, suçun işlenişine herhangi bir şekilde iştirak etmeksizin, yardımda bulunulması cezaî müeyyide altına alınmıştır. Bununla güdülen amaç, suç işlendikten sonra failin herhangi bir şekilde yardım görmesini engellemektir. Suçun maddi unsuru, suç işleyen bir kimsenin araştırılma veya yakalanma veya tutuklanma ya da hükmün infazından kurtulması için imkan sağlamaktır. Kayrılan bu kişi, önceki suçun faili veya şeriki olabilir. Diğer taraftan kayrılan bu kişi, önceden işlenen bir suçtan mahkûm olmuş bir kişi olabileceği gibi, sadece şüpheli veya sanık olması nedeniyle aranan bir kişi de olabilir.
Bu suça özgü şahsi cezasızlık sebebine son fıkrada yer verilmiştir. İzlenen suç siyaseti gereğince, kayırma suçundan dolayı cezalandırılabilmesi için, kişinin önceden işlenmiş olan suça herhangi bir şekilde iştirak etmemiş olması aranmıştır. Kişinin önceden işlenmiş olan asıl suça fail veya şerik olarak iştirak etmiş olması halinde cezaya hükmedilmeyecektir. Keza, failin, suçun konusunu oluşturan kişilerle belli akrabalık (üstsoy, altsoy, eş, kardeş) ilişkisi içinde bulunması halinde de cezaya hükmolunmayacaktır.
g. Tutuklu veya hükümlünün veya suç delillerinin bulunduğu yeri bildirmemek suçunda
765 Sayılı TCK’nın 296.maddesinde düzenlenen “cürüm işleyenleri saklamak ve cürümün delillerini yok etmek” suçunun diğer bir karşılığı da, YTCK’nın 284.maddesinde düzenlenen tutuklu veya hükümlünün veya suç delillerinin bulunduğu yeri bildirmemek suçudur. Maddeye göre;
“[1] Hakkında tutuklama kararı verilmiş olan veya hükümlü bir kişinin bulunduğu yeri bildiği hâlde yetkili makamlara bildirmeyen kimse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
[2] İşlenmiş olan bir suça ilişkin delil ve eserlerin başkaları tarafından saklandığı yeri bildiği hâlde yetkili makamlara bildirmeyen kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
[3] Bu suçların kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
[4] Bu suçların üstsoy, altsoy, eş veya kardeş tarafından işlenmesi hâlinde, cezaya hükmolunmaz”.
Madde metninde, hakkında tutuklama kararı verilmiş olan veya hükümlü bir kişinin bulunduğu yerin ihbar edilmemesi, suçu ihbar etmemekten bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Maddenin ikinci fıkrasına göre, işlenmiş olan bir suça ilişkin delil ve eserlerin başkaları tarafından saklandığı yerin bilinmesine rağmen, yetkili makamların durumdan haberdar edilmemesi, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir.
Bu suça özgü şahsi cezasızlık sebebine 4.fıkrada yer verilmiştir. Buna göre, birinci ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların, belli akrabalık (üstsoy, altsoy, eş veya kardeş) ilişkisi içinde bulunan kişiler lehine olarak işlenmesi hâlinde, cezaya hükmedilmeyecektir. Burada dikkati çeken husus, 283.maddedeki gibi “diğer suç ortağı tarafından işlenmesi” şeklinde bir şahsi cezasızlık sebebine yer verilmemiş olmasıdır. Ancak gerekçe, bu düzenleme varmışçasına “kişinin önceden işlenmiş olan asıl suçun fail veya şerik (…) ilişkisi içinde bulunması, bu suç açısından sadece bir şahsî cezasızlık sebebi oluşturmaktadır” şeklinde açıklama ihtiva etmektedir55.
C. Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı Verilmesi ve Denetimi
Cumhuriyet Savcısı, yukarıda belirtildiği üzere, takdir yetkisini kullandığı hallerde (CMK.m.171) yeterli suç şüphelerinin varlığına rağmen kovuşturmaya yer olmadığı kararı verebileceği gibi, şartları oluşmuşsa kamu davasının açılmasının ertelenmesi yoluna da gidebilir56. Üstelik Somut olayda “cezayı kaldıran şahsî sebep olarak etkin pişmanlık halinin” ya da “şahsî cezasızlık sebebi”nin gerçekleşmiş olduğu kanaatine ulaşan Cumhuriyet savcısı “kovuşturmaya yer olmadığı kararı” verebileceği gibi, iddianame düzenleyerek dava da açabilir. Gerçekten de CMK’nın 171 inci maddesinde “…açmayabilir” denilerek Cumhuriyet savcısının bu hallerde dava açma yetkisinin bulunduğuna da işaret edilmiştir57. Keza doktrinde tereddüt halinde Cumhuriyet savcısının yetkisini dava açmak yönünde kullanması gerektiği belirtilmiştir58.
Cumhuriyet Savcısının takdir hakkını dava açmamak, yani kovuşturmaya yer olmadığına karar vermek şeklinde kullanması halinde, bu kullanım, “Cumhuriyet savcısının kararına itiraz” itirazı düzenleyen CMK’nun 173. maddesinin beşinci fıkrasının “Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz” şeklindeki hükmüyle denetim dışı bırakılmıştır.
Böylece, CMK, Türk hukukunda ilk kez, savcıya, yargısal denetime tabi olmayan bir takipsizlik kararı verebilme yetkisi tanımıştır. Gerçekten, ***** Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı (CMK.m.171/1), kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz usulü uygulanamaz (CMK.m.173/5).
2. Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesine Karar Verilmesi
A. Genel Olarak
Karşılaştırmalı hukukta, maslahata uygunluk sisteminin bir sonucu olarak uygulama alanı bulan ve değişik uygulama biçimleri gösteren “kamu davasının açılmasının ertelenmesi” kurumu59, Türk hukukunda ilk defa 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu m.19’da düzenlenerek öncelikli olarak çocuklar bakımından uygulama alanına sahip olmuştur60. 06.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı kanun ile değiştirilen CMK’nın m. 171/2-3-4 ve 5. fıkralarında yetişkinler hakkında yapılan ceza yargılaması bakımından da kamu davasının açılmasının ertelenmesine olanak tanınmıştır. 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 19 uncu maddesi de aynı yasal düzenleme ile değiştirilerek, koşullar yönünden CMK.’ya atıf yapılmış, ancak erteleme müddeti üç yıl olarak sınırlandırılmıştır61.. Belirtmek gerekir ki, kurum 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na ( CMK) alınırken Çocuk Koruma Kanunu’nda mevcut olandan daha zor şartlara bağlanmış ve bu surette kurumun uygulama alanı daraltılmak istenmiştir62.
İşlediği suç dolayısıyla kişinin cezalandırılması kural olmakla birlikte bazı koşulların gerçekleşmesi durumunda, kişi hakkında ceza davasının açılmasından, açılmış olan davada duruşma yapılmasından, dava sonucunda ceza verilmesinden ya da mahkum olunan cezanın infazından vazgeçilmesi ceza siyasetinin gereği olarak kabul edilmektedir. Gerçekten de, failin, kişilik yapısı, yaşadığı çevre, psişik ve ahlaki eğilimleri itibariyle, kendisini suç işlemeye yönelten saikler itibariyle, suç işlemeyi itiyat haline getirmemiş tesadüfi suçlu özelliği taşıması mümkündür. Bu kişilerin cezaevi ortamına girmeden toplum düzenine uygun davranmaları sağlanabilir. Ancak, bu kişilerin deneme süresine tabi tutulmaları gerekmektedir. Zira tamamen serbest bırakılmaları, tekrar suç işlemelerine neden olabilir. Bu nedenle, bu denetimin kişinin tekrar topluma kazandırılmasını sağlamaya yönelik ve bunu sağlayabilecek nitelikte olması gerekir63.
Böylece kişinin belli bir süre içinde ki, buna deneme süresi denmektedir, iyi hal göstermesi, yeni bir suç işlememesi halinde; hakkında ceza davası açılmamakta, açılmış olan davada duruşma yapılmamakta veya dava sonucunda mahkumiyet kararı verilmemekte ya da mahkum edildiği ceza infaz edilememektedir. Deneme süresi içinde failin belirlenmiş olan koşullara uymaması, yeni bir suç işlemesi durumunda; açılmamış olan ceza davası açılmakta, açılmış olan davaya devam edilmekte ve sonucunda mahkumiyet kararı verilmekte veya verilmiş olan mahkumiyet kararı infaz edilmektedir64.
Deneme süresi içinde belirlenmiş olan koşullara uyması, bu süre içinde yeni bir suç işlemeyerek iyi hal göstermesi, kişinin hukuk düzenini ihlal etmeyeceğinin , dürüst bir hayat sürmeye alışmış olduğunun karinesi olarak kabul edilmektedir65.
İşte kamu davasının açılmasının ertelenmesi; suç işlemiş bulunan fail hakkında, kişiliği ve işlenen suçun önemi nazara alınmak suretiyle hakkındaki kamu davasının açılmasından bazı şartlarla ve belirli bir süre iyi hal sahibi olması halinde vazgeçilmesini ifade etmektedir66. Kamu davasının açılmasında maslahata uygunluk ilkesinin kabul edildiği sistemlerde, savcı, iyi halli olması durumunda faile belli bir süre için kamu davası açmayacağını bildirir. Failin bu süreyi iyi hallilikle geçirmesi ve yeni bir suç işlememesi durumunda hakkındaki kamu davasının açılmasından tamamen vazgeçilir67.
Bu anlayışa uygun olarak kaleme alınan CMK m. 171.madde de; adli geçmişi, şahsi durumu, işlediği iddia olunan suçun önemi nazara alınan şüphelinin öngörülen bazı mükellefiyetleri de yerine getirmesi koşuluyla hakkındaki kamu davasının açılmasından vazgeçilmekte, erteleme süresi iyi hal ile geçirildiğinde “kovuşturmaya yer olmadığı kararı” verilmekte, aksi takdirde iddianame tanzim edilerek, kamu davası açılmaktadır68.
B. Koşulları
a. Suça İlişkin Koşul:
CMK 171/2.maddeye göre, “253 üncü maddenin ondokuzuncu fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere, Cumhuriyet savcısı, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olup, üst sınırı bir yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı, yeterli şüphenin varlığına rağmen, kamu davasının açılmasının beş yıl süreyle ertelenmesine karar verebilir”. Öyleyse;
- Şüpheliye isnat edilen fiil, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlardan olup, cezasının üst sınırı bir yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektirmelidir. Böylece, soruşturulan suç, soruşturması ve kovuşturması şikâyete bağlı, cezasının üst sınırı en fazla bir yıl hapis cezasını gerektiren bir suç olmalıdır.
- İsnat edilen suçun işlendiği hususunda yeterli suç şüpheleri bulunmalıdır. Yeterli suç şüphesinin bulunmadığı hallerde, kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermek (CMK.m.172) yerine, ertelemeye gitmek kanuna aykırıdır (CMK.m.171/2)
- Soruşturulan suç, uzlaşma kapsamına giren suç ise, öncelikle uzlaşma usulü denenmek ve CMK.’nın 253 üncü maddesine göre hareket etmek gerekmektedir. CMK.m.253’ün 19 uncu fıkrasında soruşturma safhasında tarafların uzlaşması halinde ne şekilde hareket edileceği ayrıca düzenlendiğinden, 171 inci maddenin 2 ve 3 üncü fıkralarının tatbiki açısından uzlaşmaya ilişkin hükümler ayrık tutulmuştur. Gerçekten uzlaşmaya ilişkin bu düzenleme uyarınca; uzlaşma neticesi hâsıl olan edimi defaten yerine getiren şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arz etmesi halinde, 171 inci maddede yazılı şartlar aranmaksızın şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilir. Erteleme süresi, beş yıl olup, bu dönem zarfında zamanaşımı işlemez. Kamu davasının açılmasının ertelenmesinden sonra, uzlaşmaya ilişkin edimler yerine getirilmezse, CMK.’nın 171 inci maddesindeki erteleme süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlenmesi koşulu aranmaksızın kamu davası açılır69.
b. Şüphelinin Geçmişine İlişkin Koşul
CMK *m. 171/3-a, “şüphelinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezası ile mahkûm olmamış bulunması”nı, erteleme için bir koşul olarak düzenlemiştir. Buna göre;
- Şüphelinin kasıtlı bir suçtan hapis cezası ile mahkûm olmaması arandığına göre, daha evvelden taksirli suçtan hapis veya adli para cezasına ya da kastlı suçtan adli para cezasına mahkûmiyet ertelemeye engel teşkil etmez
- Yeni ceza sisteminde “hapis cezasının ertelenmesi “ (YTCK m.51) bir ceza infaz şekli olduğundan, kasıtlı bir suçtan mahkûm olup da cezasının infazı ertelenen kişi de mahkûm olmuş olarak sayılacak ve ertelemeye engel teşkil edecektir.
- Daha evvelden kısa süreli hapis cezası adli para cezasına çevrilen kimsenin de, asıl mahkûmiyet çevrilen adli para cezası olduğundan erteleme mümkündür (YTCK.m.50/5).
c. Liyakat Koşulu
Kamu davasının açılmasının ertelenmesi halinde, şüphelinin yeniden suç işlemeyeceğini yapılan soruşturma ortaya koymalıdır. Gerçekten de CMK 171/3-b. maddeye göre, “yapılan soruşturmanın, kamu davası açılmasının ertelenmesi halinde şüphelinin suç işlemekten çekineceği kanaatini vermesi” gerekir ki, davanın açılması ertelenebilsin.
Bu düzenleme, erteleme bakımından şüphelinin kişiliği, özellikle geçmişteki hali göz önünde bulundurularak bir değerlendirme yapılmasını; yapılan değerlendirme sonucunda da ertelemenin ileride suç işlemekten çekineceği kanaatini doğurmasını öngörmektedir.
d. Kamu Yararı Koşulu
CMK m. 171/3-c’ye göre, kamu davasının açılmasının ertelenebilmesi için, ertelemenin, şüpheli ve toplum açısından kamu davasının açılmasından daha yararlı olması gerekmektedir.
e. Zararın Giderilmesi Koşulu
Kamu davasının açılmasının ertelenebilmesi için diğer bir koşul da; suç dolayısıyla mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmiş olması gerekir (CMK m.171/3-d). Böylece şüpheli suçtan meydana gelen ve Cumhuriyet Savcısının saptayacağı zararı gidermiş olmalı ki kamu davasının açılması ertelenebilsin.
C. Erteleme Kararı ve Sonuçları
- Yukarıda öngörülen koşullar gerçekleştiğinde, Cumhuriyet Savcısı, kamu davasının açılmasının beş yıl süreyle ertelenmesine karar verebilir (CMK m. 171/2-3). 5560 sayılı Yasayla değişik ÇKK 19.maddeye göre, suça sürüklenen çocuklar bakımından bu süre üç yıldır .
- Suçtan zarar gören, bu karara karşı CMK.m.173 uyarınca itiraz yoluna gidebilir. CMK 173.madde, Cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlarına karşı itirazı ve bunun incelenmesi ile görevli mercii ve usulü göstermektedir. Buna göre, suçtan zarar gören, söz konusu kararın kendisine tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine başkanına itiraz edebilir.
- Yetişkinler için 5, çocuklar için 3 yıl olan deneme süresi içerisinde şüpheli tarafından kasıtlı bir suç işlenmediği takdirde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilir. Erteleme süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmesi halinde kamu davası açılır. Erteleme süresi olan beş yıl içinde dava zamanaşımına ilişkin süreler işlemez (CMK.m.171/4). Öyleyse, deneme süresinde, taksirli bir suç işlenmesi durumunda dahi, şüpheli iyi halli kabul edilecek ve süre sonunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verilecektir. Buna karşılık, deneme süresi içinde işlenen kasıtlı bir suçtan dolayı mahkûmiyet hâlinde kamu davası açılır. Erteleme süresince zamanaşımı işlemez. Belirtmek gerekir ki, açılması ertelenen kamu davasının tekrar açılmasına karar verilmesi için erteleme süresi içinde işlenen bu ikinci suçtan ötürü mutlaka kesinleşmiş bir mahkûmiyet verilmiş olmalıdır. Aksi takdirde ertelenen dava açılmaz. Erteleme süresi içinde işlenen ikinci suçtan ötürü verilen mahkûmiyet kararı bu erteleme süresi içinde kesinleşmemişse erteli bulunan kamu davası yine açılamayacaktır70.
- CMK.nun 171 inci maddesinin 5 inci fıkrasında ertelemeye ilişkin kararların kaydı, bu kayıtların kimler tarafından, ne kapsamda ve hangi amaçla kullanılabileceği hususları düzenlenmektedir.Buna göre; Kamu davasının açılmasının ertelenmesine ilişkin kararlar, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir71.
1 Şahin, Cumhur, İspat Hukuku (Delillerin Doğrudan Doğruyalığı İlkesi), Ankara 2001, s.54, 87.
2 Öztürk, Bahri, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koğuşturma Mecburiyeti, Ankara 1991,s.134,14. Ayrıca bkz. Centel, Nur/Zafer, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 2005, s.334-335.
3 Yurtcan, Erdener, Ceza Yargılaması Hukuku, 12.Bası, İstanbul 2007, s. 54.
4 Yenisey, Feridun, Uygulanan ve Olması Gereken Ceza Muhakemesi Hukuku, Hazırlık Soruşturması ve Polis, 2.Bası, İstanbul 1991, s.237.
5 Yurtcan, s.55.
6 Yücel, M.Tören, Türkiyede Yargının Etkinliği, Ankara (basım tarihi belli değil), s. 17.
7 Centel/Zafer, s.335.
8 Yenidünya, A.Caner, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Kamu Davasının Açılması, İddianamenin Unsurları ve İadesi, www.e-akademi.org, Şubat Sayısı.
9 Yenidünya, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Kamu Davasının Açılması, İddianamenin Unsurları ve İadesi.
10 Yenidünya, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Kamu Davasının Açılması, İddianamenin Unsurları ve İadesi.
11 Özgenç, İzzet, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, 2.bası, Ankara 2005, s.273; Artuk, Mehmet Emin/Gökcen, Ahmet/Yenidünya, A.Caner, Ceza Hukuku Genel Hükümler I, 2.Bası, Ankara 2006, s.722 vd; Özbek, Veli Özer, Yeni Türk Ceza Kanunun Anlamı, C.1, 3.Baskı, Ankara 2006, s.103.
12 Önder, Ayhan, Ceza Hukuku Dersleri, İstanbul 1992, s.379.
13 Özgenç, TCK Gazi Şerhi, s.273; Artuk/Gökcen/Yenidünya, Ceza Genel, s.721.
14 Özgenç, TCK Gazi Şerhi, s.273.
15 Yenidünya, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Kamu Davasının Açılması, İddianamenin Unsurları ve İadesi.
16 Öztürk, Bahri/Erdem, Mustafa Ruhan, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Baskı, Ankara 2006, s.* 186.
17 Parlar, Ali/Hatipoğlu,Muzaffer, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Yorumu, C.1, Ankara 2007, s.796.
18 Tezcan, Durmuş /Erdem, Mustafa Ruhan/Önok, Murat, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Ankara 2006, s.520 vd; Parlar/Hatipoğlu, C.2, s.1453 vd.
19 Parlar/Hatipoğlu, C.2, s.1457 vd; Tezcan/Erdem/Önok, s.533 vd.
20 Parlar/Hatipoğlu, C.2, s.1480-1481.
21 Madde gerekçesi. Ayrıca bkz. Parlar/Hatipoğlu, C.2, s.1623 vd.
22 Madde gerekçesi. Ayrıca ayrıntılı bilgi için bkz. Artuk, Mehmet Emin/Gökcen, Ahmet/Yenidünya, A.Caner, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 7.Bası, Ankara 2006, s. 735 vd; Tezcan/Erdem/Önok, s 681 vd; Parlar/Hatipoğlu, C.2, s. 1759 vd.
23 Artuk/Gökcen/Yenidünya, Ceza Özel, s.889.
24 Şahsi cezasızlık sebepleri, ceza ve ceza muhakemesi bakımından sonuçları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Gedik, Doğan, Ceza Hukukunda Şahsi Cezasızlık Sebepleri, Yargıtay Dergisi, Ekim 2006, s.553 vd.
25 Artuk/Gökcen/Yenidünya, Ceza Genel, s. 721.
26 Önder, Ceza, s.378. Aynı durumda, faile hiç ceza vermemek yerine, cezasının indirilerek verilmesi sonucu doğuran hallere de “cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler” denir. Örneğin, YTCK m.167/2 gibi. bkz. Özgenç, TCK Şerhi , s.267.
27 Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.102; Özbek, Veli Özer, Organize Suçlulukla Mücadelede Kullanılan Gizli Görevlinin Görevin Gerektirdiği Suçlar Bakımından Cezalandırılabilirliği, Ankara 2003, s.274.
28 Özgenç, TCK Gazi Şerhi, s.267.
29 Önder, Ceza, s.379; Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.103.
30 Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.102; Özbek, Gizli Görevli, s.274.
31 Önder, Ceza, .379.
32 Özbek, TCK İzmir Şerhi, 102; Özbek, Gizli Görevli, s.274.
33 Önder, Ceza, s. 378; Özbek, TCK İzmir Şerhi, s. 102.
34 Özgenç, TCK Gazi Şerhi, s.268; Önder, Ceza, s.378; Özbek, TCK İzmir Şerhi, s. 102; Artuk/Gökcen/Yenidünya, Ceza Genel, s.721.
35 Önder, Ceza, s. 378; Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.102-103.
36 Öztürk, Bahri/Erdem, Mustafa Ruhan, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Emniyet Tedbirleri Hukuku, 8.Bası, Ankara 2005, s. 189; Özgenç, TCK Gazi Şerhi, s. 268; Artuk/Gökcen/Yenidünya, Ceza Genel, s.609; Tezcan/Erdem/Önok, s.136.
37 YTCK 22.madde gerekçesi.
38 Öztürk/Erdem, Ceza Genel, s. 189; Özgenç, TCK Gazi Şerhi, 268; Artuk/Gökcen/Yenidünya, Ceza Genel, s.609; Tezcan/Erdem/Önok, s.136.
39 Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.303.
40 Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.303.
41 Tezcan/Erdem/Önok, s. 501. Aynı yönde Önder, Ayhan, Şahıslara ve Mala Karşı Suçlar, İstanbul 1994, s.498; Dönmezer, Sulhi, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler, 12.bası, İstanbul 1990, s.546; Erem, Faruk/Toroslu, Nevzat, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 5.bası, Ankara 1987, s.688. “TCK.nun 524. maddesindeki hüküm, devletin aile bütünlüğüne dıştan elatmasını önlemek amacıyla düzenlenmiş, çoğu kara Avrupası Ülkeleri ceza yasalarında ve bu arada kaynak İtalyan Ceza yasasının 433. maddesinde de aynı gerekçeyle yer almış bulunmaktadır. Bu amaç ve gerekçe doğrultusunda incelendiğinde, anılan maddedeki akrabalık ilişkilerinin malvarlığına karşı işlenen suçların maddi ve hukuki objektivitesine ilişkin suça bağlı haklılık nedenleri niteliğinde olmadıkları için, eylemin suçluluğunu etkilemedikleri ve bu yüzden de suçun hukuka aykırılık unsurunu kaldırmadıkları, tersine aile ilişkilerine el atmaktan kaçınan devletin cezalandırma yetkisinden. bütünüyle ya da bir bölümüyle vazgeçtiği için, kişiye bağlı cezasızlık nedenlerini oluşturdukları görülmektedir. Nitekim kaynak yasanın gerekçesinde de, suçluluğun değil cezai sorumluluğun kalkması yada azalmasından söz edilmiştir. Yasa koyucunun suç faili ile suçtan zarar gören arasındaki ilişkiyi gözeten bir düzenlemeyi öngörmesi de bu yorumu doğrulamaktadır” (YCGK, 15.02.1983, 1982/9940-1983/1139, YKD Haziran 1983, s.913).
42 Önder, Şahıslara, s. 500; Dönmezer, Kişilere, s. 550.
43 Tezcan/Erdem/Önok, s. 502; Önder, Şahıslara, s. 500; Dönmezer, Kişilere, s. 550.
44 Dönmezer, Kişilere, s.551; Tezcan/Erdem/Önok, s. 503; Erem/Toroslu, s. 689.
45 Bir görüşe göre, 18.Maddenin konuluş amacı başka olup, şahsi cezasızlık sebebinin uygulanması bakımından söz konusu edilemez (Dönmezer, Kişilere, s.552). Diğer bir görüşe göre, MK 18.madde YTCK 167.madde bakımından da geçerlidir (Tezcan/Erdem/Önok, s. 503).
46 “Müşteki Aynur Acar’ın, suç tarihinde sanığın kayınvalidesi olup olmadığı kayden araştırılarak, sonucuna göre sanık hakkında TCK’nın 524.maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması” (10.CD, 8.12.2003, 5854/21997, Erol, Haydar, Yeni Türk Ceza Kanunu, Ankara 2005, s.903); “ sanığın suç tarihinde müştekinin gelini olup olmadığı kayden tespit edilerek hakkında TCK’nın 524.maddesinin uygulanma olanağının bulunup bulunmadığının tartışılmaması” (10.CD, 16.9.2002, 21856/22461, Erol, s.903 ).
47 Dönmezer, Kişilere, s.551; Önder, Şahıslara, s. 501.
48 Dönmezer, Kişilere, s.552; Tezcan/Erdem/Önok, s.503.
49 Tezcan/Erdem/Önok, s.503.
50 Arslan, Çetin/Azizağaoğlu, Bahattin, Yani Türk Ceza Kanunu Şerhi, Ankara 2005, s.1014.
51 bkz.madde gerekçesi
52 Kaylan, Keskin, Adliyeye Karşı Suçlar, http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/makale.
53 Arslan/Azizağaoğlu, s. 1107.
54 Arslan/Azizağaoğlu, s. 1107.
55 bkz madde gerekçesi.
56 Yenidünya, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Kamu Davasının Açılması, İddianamenin Unsurları ve İadesi. Aksi görüşte olan Feyzioğlu’na göre, “ maddenin kenar başlığı “Kamu davasını açmada takdir yetkisi”dir. Ancak maddenin kenar başlığına ve “açmayabilir” fiilinin ihtiyari bir yetkiyi çağrıştırmasına rağmen, kanaatimizce buradaki yetki de, tıpkı 170/2. maddedeki gibi, kural olarak, bağlı yetkidir; mecburilik ilkesinden ayrılınmış değildir. Çünkü cezanın ortadan kaldırılmasını gerektiren şahsi sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşullar sabit ise ya da şahsî cezasızlık sebebi var ise, Cumhuriyet Savcısı iddianame düzenleyip düzenlememekte serbest değildir; Cumhuriyet Savcısı, kovuşturmaya yer olmadığına karar vermelidir” (Feyzioğlu, Metin, Ceza Muhakemesi Kanunu’na Göre İddianamenin Hazırlanmasına ve Kabulüne İlişkin Bazı Düşünceler, Ceza Hukuku Dergisi, Yıl:1 Sayı:1, s. 33 vd.) .
57 Yenidünya, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Kamu Davasının Açılması, İddianamenin Unsurları ve İadesi; Öztürk/Erdem, Ceza Muhakemesi Hukuku, s.* 188.
58 Yenidünya, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Kamu Davasının Açılması, İddianamenin Unsurları ve İadesi; Öztürk/Erdem, Ceza Muhakemesi, s.188.
59 Karşılaştırmalı hukuktaki düzenlemeler için bkz. Gedik, Doğan, Karşılaştırmalı Hukukta ve 1999 Tarihli Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısında Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi Kurumu, Adalet Dergisi Y.93, Ocak 2002, S.10, s.127 vd.
60 5395 Sayılı ÇKK 19.maddedeki düzenleme hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Gedik, Doğan, 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nda Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi Kurumu, Ceza Hukuku Dergisi, Yıl:1 Sayı:1, Ekim 2006, s.323 vd.
61 Yenidünya, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Kamu Davasının Açılması, İddianamenin Unsurları ve İadesi, ; İnci, Zekiye Özen, Ceza Muhakemesinde Yeni Bir Açılım: Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, http://www.turkhukuksitesi.com/makale_682.htm .
62 İnci, Ceza Muhakemesinde Yeni Bir Açılım: Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması.
63 İçel, Kayıhan/ Sokullu- Akıncı, Füsun/ Özgenç; İzzet/ Sözüer, Adem/Mahmutoğlu, Fatih S./ Ünver, Yener, Yaptırım Teorisi, İstanbul 2000, s.382; Önder, Ayhan, Ceza Hukukunda Tecil ve Benzeri Müesseseler, İstanbul 1963, s.5-7 (Tecil) . Ayrıca bkz. Dönmezer, Sulhi/ Erman, Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, C.III, 11.Bası, İstanbul 1994, s.2 vd.
64 İçel/ Sokullu- Akıncı/ Özgenç/ Sözüer/Mahmutoğlu/ Ünver, s.382. Ayrıca bkz. Dönmezer/Erman, C.III, s.2 vd.
65 Önder, Tecil, s. 7.
66 Önder, Tecil, s.95
67 İçel/ Sokullu- Akıncı/ Özgenç/ Sözüer/Mahmutoğlu./ Ünver, s.383; İçel, Kayıhan, Hürriyeti Bağlayıcı Cezalara Seçenek Olan Müesseslerdeki Gelişmeler ve Türk Ceza Siteminin Bu Yönde Değerlendirilmesi, Değişen Toplum ve Ceza Hukuku Açısından TCK’nın 50 Yılı ve Geleceği, İstanbul 1977, s. 335; Dönmezer/Erman, C.III, s.10 vd..
68 Yenidünya, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Kamu Davasının Açılması, İddianamenin Unsurları ve İadesi.
69 Yenidünya, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Kamu Davasının Açılması, İddianamenin Unsurları ve İadesi.
70 İnci, Ceza Muhakemesinde Yeni Bir Açılım: Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması.
71 Nitekim 5352 Sayılı Adli Sicil Kanununun “Diğer bilgilerin kaydı” başlığını taşıyan 6. maddesine göre, “(1) Kamu davasının açılmasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde verilmek üzere, kaydedilir.”
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :
"Ceza Muhakemesi Kanunu 171.Madde Bağlamında Cumhuriyet Savcısının Kamu Davası Açmada Takdir Yetkisi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Doğan Gedik'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (https://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
|
|