Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Borçlar Hukuku Ders Notu

Yazan : Osman Alpar Olgun [Yazarla İletişim]
öğrenci

Makale Özeti
2. dönemin ortasına kadar eksiksiksizdir. umarım faydası olur

OSMAN ALPAR OLGUN
2007-2008
Hasan Seçkin OZANOĞLU

BORÇLAR HUKUKU
1)GENEL HÜKÜMLER 2)ÖZEL HÜKÜMLER
(ilk 181 madde)
Borçlar Hukuku: Özel borç ilişkilerini gözlemleyen hukuk dalıdır. Borç ilişkilerini düzenleyen alandır.
Borç ilişkisi 2 veya daha çok kişi arasında kurulan ve bu 2 kişiden birine(alacaklıya), diğerinden(borçludan) belli bir edimi isteme yetkisi verirken diğerine de borcu ifa etme edimi verir.
Borç ilişkisi: Alacaklıßàborçlu
Muhtelif kaynaklardan doğan borç ilişkisinin en sık rastlananı sözleşmedir. Sözleşme, 2 tarafın karşılıklı, birbirine uygun irade beyanı ile yaptıkları hukuki işlemlerdir.
Borç ilişkisi ve sözleşme aynı anlama gelmez. Borç ilişkisi daha kapsamlı bir ifadedir. Sözleşme sona erdikten sonra da bir takım yükümlülükler ile borç ilişkisi devam edebilir.
Diğer bir borç ilişkisi kaynağı ise haksız fiillerdir. Haksız fiilde zarara uğrayan tarafın tazminat talep edebilme imkanı söz konusudur ve haksız fiil sonucu borç ilişkisi doğar. Haksız fiil sorumluluğu kusura dayanır. Bazen de kişi sorumlu olmadığı fakat zarara sebep olduğu durumdan da sorumludur.
Borç ilişkisi, kanundan, sebepsiz zenginleşmeden, sözleşmeden, haksız fiilden ve sebep sorumluluğu gibi sebeplerden doğar.

Borçlar Hukukunun Görevleri:
1) Hukuki işlemler ve sözleşmeler yoluyla ihtiyaç duyulan mal ve hizmetlerin kişiler arasındaki dolaşımını sağlamak
2) 3. kişilerin haksız müdahalelerine karşı diğerlerini korumak.

Borçlar Hukukunun Kaynakları:
1) Yazılı kaynaklar: borçlar kanunu, medeni kanun, U.A. sözleşmeler ve genel işlem şartları
2) Yazılı olmayan Kaynaklar: tamamlayıcı niteliktedir. Örf ve adetler, teamüller

Borçlar Hukukuna Hakim Olan İlkeler
1) İrade Özerkliği
a) Sözleşme özgürlüğü: tarafların özel borç ilişkilerini hukuk düzeninin sınırları içerisinde serbestçe belirlemelerini sağlar. Anayasamız 4 temel özgürlük üzerine kuruludur.
-kişi hürriyeti
-mülkiyet hürriyeti
-vasiyet hürriyeti
-sözleşme hürriyeti
b)Sözleşme serbestisi, Koşulları
aa)sözleşme özgürlüğü ile sözleşme yapmak
bb) sözleşmenin karşı tarafını seçme özgürlüğü
cc) sözleşmeyi istenilen şekilde sonlandırma
dd) sözleşmeyi istediğin şekilde yapabilmek (kanunla sınırlı)
ee) sözleşmenin içeriğini dilediğin şekilde düzenlemek
Sınırları: sözleşme, hukuka, ahlaka, emredici kurallara, şahsiyet haklarına aykırı olamaz. Nedeni ise, bunların kanunla teminat altına alınmış olmasıdır. Ayrıca sözleşmenin içeriğinin imkansız olmaması da gerekir.

c) Eşitlik İlkesi: taraflar eşittir. Taraflardan hiçbiri daha üstün değildir. sözleşme hürriyetiyle, taraflar diledikleri şekilde sözleşme yapabilirler ve tarafları eşitlik ilkesi korur. Eşitlik ilkesi zamanla bozulmuş ve emredici kanunlarla düzenlenerek tarafların aksini kararlaştıramayacağı sözleşmeler yapmaları yasaklanarak tarafların eşitliği sağlanmıştır.

2)Nisbilik İlkesi: kural olarak borç, borç ilişkisinin tarafları arasında hüküm doğurur. 3. kişiler bir borç ilişkisi ile bağlanamaz.

3)Dürüstlük İlkesi: MK.2 dengeleyici, tanımlayıcı, sınırlayıcı, vb. faktördür. Yan yükümlülüklerde dürüstlük kuralı önemlidir.

4)Kusurlu Sorumluluk İlkesi: sorumluluğun kurucu unsurudur. Temel sorumluluk kusur sorumluluğudur.
-akitte sorumluluk, akdi kusur
-akit dışı sorumluluk, haksız fiilde kusurdur.
Haksız fiil sorumluluğu: BK41, akit dışı sorumluluk halidir.
a)bir fiil olmalı
b)bu fiil kusurlu bir fiil olmalı
c)kasten veya ihmalen gerçekleşen bir fiil olmalı
d) fiil neticesinde zarar meydana gelmeli
e)fiil ile netice arasında illiyet bağı olmalı
f)hukuka aykırı bir fiil olmalı
Kusur: kasten veya ihmalle zararlı sonucu doğuracak hukuka aykırı fiili gerçekleştirmektir.

5)İvazlılık ilkesi: Kural olarak sözleşmeler, karşılıklı borç doğururlar bazı sözleşmeler ise herhangi bir karşılık borcu doğurmaz. Bağışlama, vekalet eksik 2 tarafa borç yükler. Vekalet sözleşmesinin kurucu unsuru ücret değildir.

6)borçlunun ikametgahında ifa ilkesi: BK73

7) 3. kişilerin aleyhine borç ilişkisi kurulamaması ilkesi

BORÇLAR HUKUKUNDAKİ TEMEL KAVRAMLAR
Borç Kavramı
Borç İlişkisi Kavramı
Hukuki İşlem Kavramı
Sözleşme Kavramı

Dar Anlamda Borç İlişkisi: Para borçlarını ifade eder.
Borç kavramı: Alacaklının borçludan istemeye yetkili olduğu, borçlunun da yerine getirmek zorunda olduğu bir tek alacak veya borcu ifade eden hukuki ilişkidir.
Borç İlişkisi: bir organizmadır. Borç ilişkisinin en temel kaynağı sözleşmedir. Borç ilişkisi, sözleşme öncesi, işleyiş sırası, sona ermesi ve sona erme sırasındaki yapılan bir kavram olarak ortaya çıkar. Sözleşme öncesi, ilişkiden de borç ilişkisi doğabilir. Borç ilişkisi, alacaklı ve borçlu arasında bir veya birden çok alacak hakkını, bir takım yenilik doğuran hakları, bir takım fer-i hakları, bir takım düzenleme haklarını, bir takım yan yükümlülüklerini, borcun zaman aşımından doğan borçları, külfetleri, yararlanma haklarını içine alan bir kavramdır. Borç ilişkisinin tek bir alacak hakkı meydana getirmesi istisnadır bu da haksız fiilden doğan tazminatta vardır.
Hak: Hukuki ilişkinin unsurudur ve sahibi lehine imtiyazlı bir durum yaratırken diğer kişiler için de yükümlülük meydana getirir. İmtiyaz, diğer kişilere yüklenen davranış yükümlülüğüdür.


Borç-Borç İlişkisinin Farkları
1) Doğum Anı Yönünden, aynı anda veya farklı zamanlarda doğabilirler. Ani edim durumunda alım satımda. Ekmek aldın. Kira sözleşmesinde; sözleşme kuruldu, ödeme tarihileri tarihte ve faiz de söz konusu.
2) Kapsam Yönünden, Borç ilişkisi nadiren tek bir alacak ve edimden oluşur. Genelde bir çok alacak ve edim vardır. Borç ilişki, mahiyeti yönünden borçtan daha kapsamlıdır.
3) Devir Yönünden, sadece alacak devredilebilir. Alacağın temliki. Borcun ilişkisi, borç gibi sona ermez. Ortadan kaldırma ile veya ?İKALE? anlaşması ile sona erer. Taraflardan birinin ölmesi, iflası akıl gücünü kaybetmesi halinde de sona erer. Bütün borçların ifası ile sona erer.
4) Sona erme yönünden, borç biter ancak borç ilişkisi daha sonra biter.

BORÇ İLİŞKİSİNİN İHTİVA ETTİĞİ YÜKÜMLÜLÜKLERİLK YÜKÜMLER



ASLİ YÜKÜMLER


YAN YÜKÜMLER


ASLİ EDİM YÜK.


YAN EDİM YÜK


TALİ YÜKÜMLER

Davranış yük


SßàA
Satım sözleşmesi, satılan malın mülkini devir borcu ve semeni ödeme borcu asli edim yükümlülüğüdür.
Ö/ kişi çamaşır makinesi almak için mağazaya gider ve anlaşma yapılır. Sözleşmeye göre, çamaşır makinesi montajı satıcıya ait. Ancak montajcı evin hanımına cinsel tacizde bulundu.
Sözleşmenin tipini belirleyen asli edim yükümlülüğü; çamaşır makinesinin devrinin yapılması ve semen ödenmesidir.
Yan edim yükümlülüğü ise, eve teslim ve montaj ayrı yükümlülüklerdir. Buna montaj kaydıyla satım denilir. Sözleşmenin niteliğini değiştirir. Temel asli edime tabi ve talidirler. Bağımsız olarak dava edilebilirler. BK185, teslim. BK186 Nakil, kanundan doğan yan edim yükümlülükleridir.
İfa menfaati: satıcının nakil ve montajda bulunmasıdır.
Bütünlük menfaati: kadına tacizde bulunması, fayans kırması, vb sözleşmeye yabancı unsurlardır. Bütünlük menfaati; mal ve şahıs varlıklarının korunmasına yöneliktir. Montajın tam ve gereği gibi yapılması, mal ve şahıs değerlerine herhangi bir zarar verilmemesi bütünlük menfaatini koruyucu şekilde davranmalıdır işçi.
Aydınlatma Yükümlülüğü; makinenin kullanılmasının öğretilmesidir.
Asli Edim Yükümlülüğü, sözleşmeye netliğini verir. Sözleşmenin tipini belirler. kural olarak edim yükümlülüğü olan sözleşme, sözleşme olmaz.
Satım sözleşmesi kanunda düzenlenmiş bir sözleşme değildir. Bir sözleşmenin kanunda düzenlenmesi için sadece kanunda isminin geçmesi yetmez. Asli edim yükümlülüğünün borçlu tarafından ihlal edilmesi halleri
1)temerrüt
2)kusurlu ifa imkansızlığı
3)kusurlu ifa etme
Yan Edim yükümlülüğü, eve teslim, montaj, aydınlatma yükümlülüğü(bilgi verme), bütünlük menfaatini koruma. Yan edim yükümlülükleri sözleşmeye niteliğini kazandırmaz. Bunlar özü itibariyle asli edime bağlı, tabi ve tali(ikincil) yükümlülüklerdir. Tarafların yapmak istedikleri sözleşme tipinde yer verdikleri yükümlülükleridir. Yani, asli edim yükümü varsa, yan edim yükümünden bahsedilebilir.


-EVE TESLİM; İster eve teslim olsun, ister başkasın evine gönderilsin satım sözleşmesinin mahiyeti değişmez. Kural olarak alıcıya aittir. Alıcı teslim yükünü satıcıya yükleyebilir. Bu durumda sözleşmeni niteliği değişmez. Bunlar mesafe satımıdır. Malın gönderilmesi veya götürülmesi esastır.

-MONTAJ; kural olarak montajın kimin tarafından yapılması gerektiği asli edim yükümlülüğü değildir. Montaj kaydı bazen sözleşmenin niteliğini değiştirebilir. Bazı durumlarda sözleşmenin tipini belirleyebilir. Ancak kural olarak bir asli edim yükümü değildir.
-ESER TESLİM, eser teslim sözleşmesinde durum farklıdır. Kat kaloriferi bağlatılırken, kombi satın alınır. Bu sözleşme için yetersizdir. Sözleşmenin amacına uygun olması için kombinin montajı da gerekir. Ayrıca satıcının danışmanlık yükümlülüğü de vardır. Eve göre kombi seçilmesi gerekir. Plan ve proje yapılır ve bu onaylatılıp kombi bağlanır. Kombi satımında 3 tane asli edim yükümü vardır. Montaj, mahiyeti itibariyle yan edim yükümüdür. Asli edim yükümü sözleşmenin tipini belirler. Sözleşmenin içeriğine bakılarak asli edim yükümü belirlenir.
Yan edim yükümlülüğü sözleşmeye niteliğini vermez. Tarafların sözleşme serbestisi içerisinde yapmak istedikleri akit içerisinde yer verdikleri bir takım yükümlülüklerdir. Bunlar özü itibariyle asli edime tabi ve tali niteliktedir. Bunlar kanundan doğabilir; BK185-186 teslim ve nakil masrafları. Eğer taraflar sözleşmede bunu düzenlememişse, kanundan doğan yükümlülük vardır. Taraflar, nakli eğer kanunun öngördüğü gibi yapmamışsa, bu durumda sözleşmeden doğan sorumluluk vardır. Kanundan, sözleşmeden bazen de dürüstlük kuralından doğar. Yan edim yükümlülüğü, asli edimden bağımsız ifa davasının konusunu teşkil eder.
Yan Edim Yükümlülüğünün Özellikleri:
1) İfaya yardımcı niteliktedir.
2) Kaynağı MK2, dürüstlük kuralıdır.
3) Asli edim yükümlülüğünden bağımsız dava konusu edilir.(tazminat)
4) Bir kısmı mahiyeti nedeniyle bütünlük menfaatlerinin korunmasına yardımcı yükümlülüklerdir.

Montaj sırasında işçi ev halkını taciz etti; isteyerek ya da istemeyerek fayansa zarar verdi. Satım sözleşmesi tam ve gereği gibi ifa edilmesini sağlayan yükümlülüklerden sonra kırılma, taciz vb. ifa menfaatine doğrudan doğruya hizmet etmez ancak bağlantısı vardır. Burada ifa menfaati dışında mal ve şahıs değerlerinin korunmasına ilişkin alıcının bütünlük menfaati vardır. Satıcı bunu da sağlamak zorundadır. Satıcı veya yardımcıları(ifa yardımcıları) fayans kırarak bütünlük menfaatini bozarsa böylece yükümlülüklerin yani sorumlulukların kapsamı genişler.
Yan yükümlülük ihlalinde, mahiyeti itibariyle asli edim yükümlülüklerine bağımlı nitelik taşırlar ancak ifa davasına konu teşkil etmezler. Müstakil bir varlığa sahip değildirler. Sadece ihlali durumunda tazminat söz konusu olur. Bunlar tali edim yükümleri olur. ifası talep edilemez. İş işten geçmiş ve ihlaliyle geriye dönülemez. Aydınlatma yükümlülüğü yerine getirilmemiş ve zararlı sonuç doğmuştur. Zarardan sonra aydınlatılması zararı artadan kaldırmaz. Bu yükümlülüğün asıl kaynağı dürüstlük kuralıdır. Bunlar ifaya yardımcı yükümlülüklerdir.
Tali yükümler, asli edim yükümünün borçlu tarafından ihlal edilmesi halinde, ifa edilmeyen borçla ilgili kusurlu ifa, ifanın imkansızlığı ve temerrüt durumlarında ödenmesi gereken tazminatı belirler.

Borç İlişkisinin İçerdiği Haklar
1)Asli Haklar(birincil):
a) Alacak Hakkı: Bir yararlanma hakkıdır. Özel nitelikli bir haktır ve mahiyeti itibariyle alacak hakkıdır. Alacak hakkı, alacaklıya borçludan, borçlanmış olduğu edimi talep etme yetkisi verir. Alacak hakkının muhatabı sadece borçludur. Nisbilik ilkesi söz konudur. Alacak hakkı mahiyeti itibariyle şahsi haktır ancak özü itibariyle şahsi hak değildir. Kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak değildir. Kişi alacağından vazgeçebilir. Alacak hakları sınırlı sayı ve tipe bağlı değildir ve geçicidir. Alacak hakkının nisbiliğinden anlaşılması gereken, sadece karşı tarafa karşı ileri sürülebilir ve alacak hakkı sadece borçlu tarafından ihlal edilebilir.
*****Bazı alacak hakları ister sözleşmeden kaynaklansın ister kanundan, 3. kişilere karşı ileri sürülebilir.(kuvvetlendirilmiş şahsi hak-eşyaya bağlı borç) yani nisbi karakteri bazı durumlarda aşılabilir. Eğer bu aşılma, bir sözleşmeden dolayı meydana geliyorsa buna kuvvetlendirilmiş nisbi hak denir. Bu sözleşmeler sınırlı sayı ilkesine bağlıdır. ÖRNEK: kat karşılığı inşaat, kira, taşınmaz satım vaadi. Eşyaya bağlı borçta ise, bir şey üzerindeki mülkiyet veya sınırlı ayni hak ya da zilyetlik ilişkisi nedeniyle bir kişiyi, bir şey yapmaya, bir harekete veya bir tasarrufa, kısaca olumlu bir edimde bulunmaya yükümlü kılan borçtur. Doğrudan doğruya kanundan doğan borçlar vardır, bedel karşılığı geçit hakkı. Kuvvetlendirilmiş nisbi haklar ve eşyaya bağlı borçlarda alacak hakkı dediğimiz kavram nisbi karakterini kaybetmiş ancak mutlak hak olmamıştır.
b) Ayni Haklar: mülkiyet hakkı
c) Kişilik Hakları: Haysiyet, resim vb üzerindeki haklar mahiyeti itibariyle mutlak haktır.
2)Feri Haklar: Alacak hakkının amacına hizmet eder ancak alacak hakkına göre özel nitelikte haklarıdr. Borç ilişkisinin içerdiği feri haklar(yan haklar), alacak hakkının amacına hizmet eden fakat bu haktan ayrı özel nitelikli haklardır. Feri haklar, alacak hakkının bir parçası değildir. Feri hakların bir kısmı alacak hakkını genişletir, bir kısmı da alacak hakkını garanti eder. Alacak hakkını genişleten feri haklar bilhassa faiz, gecikme tazminatı ve kümülatif cezai şarttır. Bu hakları doğuran şartlar gerçekleştiği taktirde alacaklı asli hak olan alacak hakkından başka bu hakları talep yetkisine de sahip olacağı için, bu haklar alacak hakkını genişletmektedir. Alacak hakkını garanti eden haklar ise kefalet, rehin ve hapis hakları gibi teminat haklarıdır. Bunlar alacaklının alacak hakkını garanti altına almaktadır.
3)Tali(düzenleme) Haklar: Mahiyeti itibariyle yararlanma, alacak hakkının karşıtıdır. Borç ilişkisinin içerdiği tali(ikincil) haklar, yararlanma haklarının karşıtını teşkil eden düzenleme haklarıdır. Tali haklar yararlanma haklarını etkileyen, onları kuran, değiştiren, devreden veya ortadan kaldıran haklardır. Bunların en önemlisi inşai haklardır. İnşai haklar, bir hukuki yetkiye dayanarak bir kimsenin varması gerekli tek taraflı irade beyanıyla yeni bir hukuki durum yaratmasına imkan veren haklardır(yenilik doğuran haklar). Dönme bir inşai haktır. Tali haklar, yenilik doğuran haklar, defi hakları ve yönetim haklarından ibarettir. ÖRNEK: kesin vadeli bir satım sözleşmesi yapılır, taraflardan biri edimini ifa etmez. Bu durumda 3 seçimlik hak söz konusu, aynen ifa, gecikme tazminatı, ifadan vazgeçip müspet zararın tazmini ya da sözleşmeden dönüp menfi zararın tazmini. ÖRNEK: taraf sözleşmeden döndü, dönme tek taraflı karşı tarafa varması gerekli bir inşai haktır. Buradaki inşai hak söz konusu alacak hakkını sona erdirir. Dönme, geçmişe etkili olarak sözleşmeyi sona erdirir ve mahiyeti itibariyle yararlanma hakkının karşısında yer alan bir düzenleme hakkıdır.
a) Yenilik Doğuran Haklar: Hak sahibinin tek taraflı irade beyanıyla varması gerekli irade beyanıyla yeni bir hukuki durum meydana getirmesine imkan veren, bir başkasının hukuki durumunu onun katılmasına ihtiyaç duymadan değiştiren haklardır. Yani hakkın kullanılmasıyla muhatabın bunu kabul edip etmemesi önemli değildir. Bu hak, tek taraflı irade beyanıyla, yenilik doğuran davalarda kullanılır. Tek taraflı varılması gereken bir irade beyanıdır. Karşı tarafın hakimiyet alanına ulaştığı anda hüküm ve sonuç doğurur. Bunlar kural olarak şekle bağlı değildir. Ancak inşai dava söz konusu olduğunda, bu davanın mahkemeye yöneltilmesi gerekir ama inşai hakkın mahiyetinde dava yoluyla ileri sürülmesine gerek yoktur. Yenilik doğuran hakların usulüne uygun kullanılıp kullanılmadığı ispatla mümkündür. Tespit davası açılır.















YENİLİK DOĞURAN HAKLAR

KANUNDAN

BAZEN ŞAHSA BAĞLI OLUP OLAMAMASINA GÖRE (BAĞIMLI-BAĞIMSIZ)

HEM KANUNDAN HEM SÖZLEŞMEDEN

SÖZLEŞMEDEN

3. KİŞİLERİN HUKUKİ ALANINA YAPTIĞI ETKİLERE GÖRE


Bazen de inşai haklar kendisine karşı kullanılan kişinin hukuk alanına etki eder. Bunlara saf(öz) inşai hak denir. İnşai haklarda en çok kullanılan ayrım
-kurucu yenilik doğuran: muhatabın kabul beyanı(sözleşmenin kurulması aşamasında)
-değiştirici yenilik doğuran: muaccel borç durumunda borçlunun mütemerrüt olması
-bozucu yenilik doğuran:irade sakatlığıyla sözleşmenin iptali
YENİLİK DOĞURAN HAKLARIN ÖZELLİKLERİ
Bir defa kullanılmakla sona erer.
Hak düşürücü süreye tabidir.
Kullanıldıktan sonra dönmek mümkün değildir.
Şarta bağlanamaz.
Dürüstlük kurallarına uygun kullanılmalıdır.
Devredilebilen haklardır.
b)Defi(karşı) Hakları: Defi hakları da düzenleme haklarındandır. Borçluya tanınan
savunma hakkıdır. Hakkı etkisiz kılar veya sonucu kısmen veya tamamen sınırlandırır. Bir başkası tarafından ileri sürülen bir hakkı, belirli oranda etkisiz kılma veya sonuçlarını tamamen ya da kısmen sınırlama, engelleme veya ortadan kaldırma imkanı veren haklardır. ÖRNEK: Sözleşmeden doğan bir alacak zamanaşımına uğrar. Mahiyeti itibariyle tali haklardandır ayrıca, defi dediğimiz için bunlara karşı haklar da denir. Borçluya tanınmış olan savunma hakkıdır. Defi hakkı, kaçınma hakları içerisinde en önemlisidir. Zamanaşımında BK141 sürekli olarak engelleme söz konusuyken, ödemezlik definde BK81 ise geçici durum söz konusudur. Defi hakkının söz konusu olabilmesi için, defi hakkı sahibine karşı kullanılabilecek bir hak olmalı. Bazı defi hakları kesin, sürekli defilerdir. İleri sürülmeleriyle karşı hakkı tamamen engellerler.
-Geciktirici Defi: hakkın kullanılmasını belirli süre engeller. Ödemezlik defi bu gruptadır.
Davacı tarafın yazdığı ve tebliğ edilen evrak, dilekçe tebliğinden sonra sadece esasa cevap süresi içinde defi hakkı kullanılır. Mahkemeleşme durumu yok ise, edimi ifa etmemekle defi hakkı kullanılır.




İTİRAZ
Bir hakkın doğumunu, meydana gelmesini veya devamını inkar eden bir vakıanın ileri sürülmesi olduğu halde, defi ileri sürülen hakka karşı, bu hakkı engelleyen veya sınırlayan karşı bir hakkın kullanılmasıdır. Bir hakkın varlığını veya devamını engelleyen, ortadan kaldıran, onu tehlikeye düşüren olayların ileri sürülmesi itirazdır. İtiraz karşı tarafın hakkının bulunmadığını kanıtlayan bir olaydır. İtirazlar, hakkın doğumuna da engel olabilir örneğin, şekil şartına uygun yapılmayan sözleşmeye itiraz edilmesi halinde.
İTİRAZ-DEFİ
1)Defi hakkın ileri sürülmesidir(dar anlamda defidir çünkü geniş anlamda defi itirazı da kapsar), itiraz olaydır. Defi bir hak olduğu için bundan vazgeçilebilir. İtiraz ise olay olduğu için borçlu tarafından vazgeçilmesi mümkün değildir.
2)itiraz hakim tarafından re’sen dikkate alınır mesela şekle aykırı bir sözleşme yapılmışsa, defi sadece borçlu tarafından ileri sürülebilir.
3)Defi hak sahibi tarafından ileri sürülebilirken, itiraz menfaati olan herkes tarafından ileri sürülebilir.
4) İtiraz hakkın doğmadığını veya sona erdiğini ifade eder ancak defi ise hakkı sona erdirmez, sadece kullanılmasını, ileri sürülmesini geçici veya sürekli olarak engeller.
ALACAK HAKKI-TALEP HAKKI
Talep Hakkı: Bir kimsenin, bir hak sahibinin, bir kişiden belirli bir davranışta bulunmasını, bir şeyi yapmasını ya da yapmamasını isteme hakkıdır. Talep hakkı özü itibariyle, geniş anlamıyla alacak hakkını da kapsar. Talep hakkı dar anlamda da kullanılır. Bu doğrudan doğruya 3. kişinin davranışına yöneliktir. Bunlar özellikle mutlak haklarda karşımıza çıkar. Geniş anlamda talep hakkı alacak hakkını kapsar.

ALACAK HAKKI VE TALEP HAKKI ARASINDAKİ FARKLAR
1)Talep hakkı 3. kişilere karşı ileri sürülebilecek hakları da kapsar. Talep hakkı, alacak hakkından geniştir. Alacak nisbidir ancak sözleşmenin nisbiliğinin aşıldığı durumlar istisnadır.
2)Doğuş anları bakımından farklı olabilirler. Alacağın süreye bağlı olup olmaması durumunda a)süreye bağlı, aynı anda doğmaz. Borçlunun edimi alacaklıya borçlandığı an, alacak hakkı doğar. Talep hakkı, muacceliyet anında doğar. Vadeye bağlanmamışsa borç, aynı anda doğar.
3)Kapsam bakımından, talep hakkı alacak hakkından doğan en önemli yetkidir. Alacaklı yararınadır. Talep hakkı dışında alacak hakkı bir takım yetkileri de barındırır. Bu bakımdan alacak hakkı talep hakkından daha kapsamlıdır. Örnek: Talep edildi, borç ödenmedi. Alacak hakkı, icra yolu marifetiyle borçludan tahsil edilir. Alacak hakkı bünyesinde tazminatı da barındırır.
Alacaklının Talep Haricinde Sahip Olduğu Yetkiler
1) İcra yoluyla takip yetkisi: ilamlı-ilamsız icra
2) Tazminat isteme
3) Yenilik doğuran haklar:sözleşmeden dönme, seçimlik borç, takas, vb.
4) Defi hakları: ödemezlik defi, zamanaşımı defi
5) Tasarruf yetkisi: alacak hakkı üzerinde tasarruf edilebilir. Devredilebilir, ifa için yeni süre tanınabilir
6) Feri haklar: faiz, cezai şart, rehin, hapis hakkı, vb. alacağı garantiye almak için kullanılır.
SORUMLULUK
Edimini ifa etmeyen borçlunun müeyyidesi sorumluluktur. Borç, akit dışı bir ilişkiden de, akdi ilişkiden de doğabilir. Bir haksız fiil ilişkisinde; haksız fiilden bir borç doğar(tazminat).
Akdi sorumlulukta, borca aykırılık vardır
Akit dışı sorumlulukta, hukuka aykırılık vardır.
Edimini ifa etmeyen borçlunun malvarlığına alacaklının devlet organları vasıtasıyla el koyması sorumluluktur. Kişinin kendi imkanlarıyla bir başka kimsenin malvarlığına el koyması istisnadır dolayısıyla, sorumluluk denilince;
1)borçlunun edimin ifası için karşı malvarlığıyla sorumlu olması
2)tazmin yükümlülüğünü yani, sorumluluk tazmin yükümlülüğünü oluşturur ve tazmin yükümlülüğü tazminatı, tazminat da zararın karşılığını oluşturur.

Sorumluluğun ayrımı ise;
-İle sorumluluk, malvarlığı ile
-Den sorumluluk, haksız fiilden sorumluluk
Haksız fiilden, malvarlığıyla sorumlu olmak.
SORUMLULUĞA HAKİM İLKELER
Ferdi Sorumluluk ilkesi: borcun ifa edilmemesinden, borçlu sorumludur. Sadece borçlu muhataptır.
Ayni sorumluluk ilkesi: borçlu, borcunu ifa etmezse onun malvarlığına başvurulur. Malvarlığıyla sorumluluk sınırlandırılmış bir malvarlığı sorumluluğu değildir. bütün malvarlığıyla sorumlulukta, sorumluluk kıymet itibariyle ve aynen gerçekleşir. İstisnai durumlarda aynen sorumluluk söz konusudur. Özellikle paraya çevrilmesi olanaklı olmayan durumlarda böyle bir sorumluluk vardır.
SORUMLULUK TÜRLERİ
Şahıs Varlığıyla Sorumluluk: günümüzde bu sorumluluk düşünülemez. Borcu için kişi çalıştırılamaz, hapsedilemez.
Malvarlığıyla Sorumluluk:
a) sınırlı malvarlığı sorumluluğu:
aa) konu itibariyle sınırlı malvarlığı sorumluluğu: devletin kanuni mirasçı olması ve sadece mirasın aktif kısmını alması
bb)miktar itibariyle sınırlı malvarlığı sorumluluğu: borçlu bütün malvarlığıyla sorumludur ancak sadece borcu miktarında.
b) sınırsız malvarlığı sorumluluğu: borçlunun bütün malvarlığına el konulması durumudur.
EKSİK BORÇ
Hukuk düzeninin bazı alacaklar bakımından borçlusuna dava ve cebri icra youlyla zorlama hakkı vermediği borçlar eksik borçlardır. Hukuk düzeni, borcun ifasını kişinin iradesine bırakmıştır yani bir nevi ahlaki yükümlülüktür. Eksik borcun müeyyidesi hukuk düzeninde yoktur. Talep edilebilir ancak dava edilemez. Eksik borç olmasına rağmen yapılan ödeme, sebepsiz zenginleşme değildir. çünkü borç varlığını korumakta ancak sadece dava ve takip edilememektedir.
1)Doğuştan Eksik Borç: hakim tarafından resen dikkate alınır. Alacaklıya dava hakkı vermez.
a)kumar ve bahis borçları
b)evlenme tellallığından doğan borçlar
c)sözleşmeden doğan borçlar
d)malikin, iyi niyetli zilyede olan borcu, zilyet lehine defa hakkı vardır
e)ahlaki ödevlerden doğan borçlar
2)Sonradan Eksik Borç:
a) zamanaşımına uğrayan borç
b) konkordato dışında kalan
3)geçici eksik borç: anne ve babasıyla yaşayan ergin altsoyun emek ve kazancını aileye özgülemesi durumunda bunlardan dolayı uygun bir bedel isteyebilir.

PARÇA BORCU-ÇEŞİT BORCU
Tarafların sübjektif telakkilerine dayanan objektif bir nitelendirmeyle, iş hayatındaki telakkilere dayanmadığı için haksız sonuçlar doğurabilen bir ayrımdır.
Parça Borcu: Borcun konusunun taraflarca ferden somut olarak belirtildiği borçlardır. Ö/Şu yarış atı. Yani, edimin konusu bireysel nitelikleriyle ve özellikleriyle sözleşmede belirlenir.
Çeşit Borcu: Borcun konusu belirli bir borca ilişkin, belirli bir çeşite ilişkin belirtilerek bir takım ayır edici özelliklerle(sayı, tartı gibi) tayin edilebilir. 100 ton buğday gibi. Yani genel nitelikleriyle belirlenmiş olan edimin konusu çeşit borcu olur.
Sınırlı Çeşit Borcu: Eğer borçlu, borcunu münhasıran(özellikle, yalnızca) belirli bir stoktan veya sadece kendi ürettiği mallarla edimini ifa edecekse, sınırlı çeşit borcu vardır. Genelde şarap üretiminde önem taşır. Belirli bir yılın, belirli ayında alınacak hasat.
Seçimlik Borç: Birden çok edimi içine alan, borçlunun bunlardan birini seçerek yerine getirmekle yükümlü olduğu borç türüdür.
PARÇA-ÇEŞİT AYRIMI
1) Satılan eşyayı teslim yükümlülüğü parça satımında(eğer hasara uğramışsa) söz konusu olmaz. Çeşit borcundaysa, çeşit yok olmaz ilkesi gereği o çeşitten dünya üzerinde var olduğu sürece borçlunun borcu devam eder.
2) Parça satımında hasar sözleşmenin kurulması ile birlikte alıcıya geçer. BK183/1 Bu ilke son derece haksız sonuçlar doğurmaktadır. Bu sebeple 183/2’de bunu bertaraf etmek için hazırlanmıştır. 183/2’ye göre, satılan mal yalnız çeşidiyle belirlenmişse, ayırt edilmiş ve başka yere gönderilecekse bu maksatla elden çıkarılmış olması gerekir. Yani çeşit borcunda, çeşidin ayırt edildiği an hasar intikal eder.
3) Çeşit satımında ayıplı ifa olursa, ari misliyle değiştirme talep ve imkanı vardır. BK’nın alıcıya verdiği bazı haklar vardır bunlar
-Ayıpta ari misliyle değiştirmeyi talep etmek
-S indirilmesini talep etmek
-Sözleşmeden dönerek alacağını ve zararı talep etmek hakkı vardır. Parça borcunda ise, dünya üzerinde tek olduğu için, bunlar imkansızdır.
Edim Hasarı: Borcun konusu, borçlunun kusuru olmaksızın yerine getirilemiyorsa, borçlunun borcunun durumu…
1) Parça borcu söz konusu olduğunda, borçlu borcundan kurtulur BK117. Borçlunun kusursuz imkansızlığına gönderme yapılır. Parça satımında edim hasarı alıcıya aittir.
2) Çeşit borcunda ise, yeryüzünde o çeşitten bulunduğu sürece borçlu borcunu ifa etmek zorundadır. Çeşit borcunda, edim hasarı satıcıya aittir.
3) Sınırlı Çeşit borcunda, borç yine düşer. Edim hasarı alıcıya geçer. Stokta o maldan kalmaması gereklidir.
Karşı Edim Hasarı: İki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdedir ve karşı edim hasarının alacaklıya ait olması gerekir. Yani parça borcu ya da sınırlı çeşit borcunda olduğu gibi, hasar kusursuz olarak ortaya çıkmalıdır. O halde karşı edim hasarı da, yani hasar alacaklıya ait olur.
Borçlu ifanın imkansızlığı sebebiyle borcundan kurtulduktan sonra yani edim hasarı alacaklıya geçtikten sonra, alacaklı da kendi borcunun yerine getirilmesini isterse, BK117/2’ye göre, karşılıklı sözleşmelerde bu şekilde borcundan kurtulan borçlu, sebepsiz zenginleşme kurallarına göre daha önceden aldığını geri vermek zorundadır ve kendisine henüz yapılmayan ödemeleri talep edemez. İstisnası ise BK183tür.Hususi haller veya anlaşmalar bir istisna koymadıkça, satılan şeyin yarar ve tehlikesi akdin inikadı anından itibaren alıcıya geçer. Satılan mal yalnız çeşidiyle belirlenmişse, ayırt edilmiş ve başka yere gönderilecekse bu maksatla elden çıkarılmış olması gerekir.
MİSLİ EŞYA-MİSLİ OLMAYAN EŞYA
Misli Eşya: Sayı, ölçü ve tartıya göre belli edilmesi adet olan ve iş-alışveriş hayatında hakim olan objektif telakkilere(kişilere göre değil) göre belirli bir parçanın özel nitelikleri rol oynadığında; onun aynı nitelikte başka parçalarla değiştirilebilmesi mümkün görülen menkul eşyaya misli eşya denir. Ö/ Tarım ürünleri, seri üretilen endüstriyel mallar, para, vb.
Misli olmayan eşya: İş hayatına hakim olan telakkiler bir eşyayı kişisel nitelikleri dolayısıyla diğerlerinden ayrı ve farklı görüyorsa, onun yerine ayrı nitelikte başka eşyaların getirilmesi mümkün değilse, gayri misli eşyadır.
Gayri Misli-Misli////////////Parça-Çeşit Borcu Ayrımı
Çeşit-parça borcunda sübjektif telakkilere dayanılırken, misli-gayri mislide iş hayatındaki telakkilere yani objektif düşüncelere dayanılır.
Misli eşya denilince genelde akla gelen çeşit borcudur. Yani misli eşya çeşit borcuyla aynı şey değildir ama birbirlerine çok benzerler. Gayri misli eşyada ise parça borcu söz konusu olur. Bununla birlikte taraf iradeleri ile misli olmayan eşya çeşit borcunun konusu haline getirilebilir. ÖRNEK: Osman Hamdi’nin 2 tablosu, somut olarak ferden belli değildir. Dolayısıyla aslında gayri misli bir mal ama çeşit borcu haline getirilebiliyor. Aslında gayri misli bir malı çeşit borcu haline dönüştürüyor. Parça borcu da misli olamayan eşyaya dönüştürülebilir. Ancak, misli olmayan eşyada parça borcunun konusu teşkil edilebilir. Şu bağın bu dönemki mahsulü.
SEÇİMLİK BORÇLAR
Birden fazla edimin, borcun konusunu teşkil ettiği durumlarda borçlu bunlardan yalnızca birini yerine getirmek zorunda ise seçimlik borçtan bahsedilir. BK71, aksi kararlaştırılmamışsa, seçim hakkı borçluya aittir. Seçimlik borcun mevcudiyeti için seçim imkanının çeşitli edimlere ilişkin olmalıdır. Seçimlik borçlar, şarta bağlı borçlardan farklıdır. Şarta bağlı borçlarla, seçimlik borçların en önemli farkı, şarta bağlı borçta; borcun mevcudiyeti gelecekte gerçekleşip gerçekleşmeyeceği şüpheli olan bir olaya bağlanmıştır ve şartın gerçekleşmesi şüphelidir.
Seçimlik borçta, borç mevcuttur, şarta bağlı borçta şartın gerçekleşip gerçekleşmemesine bağlı borç olurken, seçimlik borçta borç zaten vardır ancak edimin ifasının neyle yapılacağına dair borçlunun bir seçim hakkı vardır. Burada borcun konusunu teşkil eden çeşitli edimlerden hangisiyle ifa edileceği borçlu tarafından(aksi sözleşmede belirtilmemişse) belirlenir. Borçlu seçimlik borcunu ifa ederken tek taraflı ve karşıya varması gerekli irade beyanını açıklamasıyla kullanır. Yenilik doğuran bir haktır ve beyandır. Bu beyan ve hak zımnen de kullanılabilir. Seçim hakkını kullanan borçlu, bu hakkı kullandıktan sonra artık borcun konusunu teşkil eden şey borç olurken, diğeri seçim anından sonra borcun konusu olmaktan çıkar.
SEÇİMLİK BORÇ-ÇEŞİT BORCU
Çeşit borcunda, borçlu borcunu ifa ederken aynı türden, ferdi özellikleriyle belirtilmemiş bir mal olarak ifa ettiği için seçim hakkı vardır. X kitabı borç ise, nereden alınacağı sorun değildir. Herhangi bir X kitabı olabilir.
Seçimlik borçta ise, borcun konusu olabilecek edimler aynı çeşide dahil olmak zorunda değildir. Yani seçimlik borcun konusu olarak biri parça biri çeşit, vb borcu olabilir. Bununla birlikte aynı çeşide dahil olan şeyler borcun konusunu teşkil ediyorsa seçimlik hakları sınırlı çeşit borcunun ayrımı gerekebilir.
BK70, borçlanılan şeyin sadece çeşidi ile belli edilmiş olması halinde, hukuki sözleşmede aksi kararlaştırılmadıkça seçme hakkı borçluya aittir. Borçlu borçlanılan edimi ifa ederken, aşağı nitelikte(vasıfta) bir şey veremez. BK71’de ise, seçimlik borç vardır. Buna göre, borçta sonunda yalnız biri veya diğeri borç konusu olacak iki edim bulunduğu taktirde, hukuki ilişkiden başka türlü anlaşılmadıkça, seçme hakkı borçluya aittir.
ÖRNEK/ A, B ile sözleşme yapıyor. 3 otel ve pansiyon işleten B, A’ya otelin veya pansiyonun bir odası ayıracağını taahhüt ediyor. A, bir kral dairesi veya özel bir oda için söylemiyor. Sadece bir oda istediğini söylüyor. Bu durumda B için bu seçimlik borç mu yoksa sınırlı çeşit borcu mudur?
CEVAP/ taraflarca ortak nitelikte, eş değerde sadece o otelin bir odası olarak nazara alınan bir durum ise sınırlı çeşit borcu vardır. Mutavassıt(vasıta olan) vasıfta olmadığı müddetçe herhangi birini borçlu seçebilir. Buna karşılık her bir oda kendisini diğerlerinden ayıran ona ferdiyet ve özelliğini kazandıran nitelikleriyle dikkate alınmamışsa(güneye bakan köşedeki oda) o zaman seçimlik borç söz konusudur. Herhangi bir oda olsun denilmişse, ortalama vasıftan aşağı olmamak kaydıyla herhangi bir oda ayarlanmalıdır.
ÖRNEK/ B, A’ya tanınmış ressamlardan C’nin 1890-1900 yılları arasında yaptığı tablolardan birini vermeyi taahhüt ediyor.
CEVAP/ Ressamın 1890-1990 yılları arasındaki tablolarıyla ilgili ferdi özellikleri dikkate alınmıştır. Eğer bu devrede meydana gelen her tablo kendisini diğerlerinden ayıran özellikleriyle bağımsız olarak değerlendirilme imkanına sahipse bu taktirde seçimlik borç vardır.
Bu Ayrımların Pratik Sonucu: Eğer seçimlik bir borç ise seçim hakkına sahip borçlu bu seçimi yaparken, alacaklının menfaatlerini dikkate almak zorunda değildir. eş değerde odalarda veya tablolardan vasat seviyenin altında kalan birisini seçme hakkına sahiptir. Seçimlik borçlarda kanun koyucu çeşit borcunda olduğu gibi mutavassıt(vasıta olan) vasıftan bahsetmemektedir. Böyle bir nitelendirme dürüstlük kuralına uygun sınırlandırılarak yapılmalıdır.
Eğer bor sınırlı bir çeşit borcu olarak nitelendiriliyorsa bu taktirde BK70/2, orta nitelikten aşağıda bir mal teslim etmemek gerekir. Çeşit borcunda ise alacaklının menfaatlerinin gözetilmesi gerekir.

HUKUKİ İŞLEMUNSURLARI


HUKUKİ SONUÇ


KURUCU UNSURLARI


ETKİNLİK UNSURLARI

Bir veya birden fazla kişinin hukuk düzeninin öngördüğü sınırlar içerisinde gerektiğinde diğer unsurlarla birlikte hukuki sonuçlar doğurmaya yönelmiş irade açıklamalarından oluşan hukuki olgudur. Hukuki işlem kural olarak bir hukuki sonuca yönelik irade açıklamasıdır. Bazen hukuki işlemin oluşabilmesi için irade açıklamasına eklenmesi gereken bir takım unsurlar da söz konusu olabilir. hukuki işlem hukuki sonuca yönelik yapılır.
Bir hukuki işlemin kurulması, meydana gelmesi için kurucu unsurdur. Kurucu unsurun en önemlisi irade açıklamasıdır. Dönme, fesih gibi işlemlerde hukuki işlemin kurulabilmesi için irade açıklamasında bulunmak yeterlidir. Yani iradeye eklenecek başka bir unsura gerek yoktur. Ancak bazı durumlarda irade açıklamasına bazı unsurların eklenmesi gerekebilir. Sözleşmenin kurulması için bir tarafın irade beyanının yetmemesi gibi. Biri icapta bulunur diğeri de kabul beyanında. Evlenme sözleşmesinin yetkili memur önünde yapılması gibi.
Hukuki işlemin etkinlik unsurları ise, hukuki işlemin kurucu unsurlarındandır. Hukuki işlemin kurulmasından sonra beklenen hüküm ve neticenin doğması için gerekli unsurlardır. Hukuki işlem, bu unsurlar olmadan hukuki işlem kurulsa bile sonuç doğurmaz. İcazet bir etkinlik unsurudur. Buradaki kurucu unsur iradedir. Müeyyidelerde ise, butlan, iptal, vb. Taliki şart(eğer sözleşmenin hükümleri, şartın gerçekleşmesine bağlıysa) gerçekleştiği zaman işlem sonuç doğurur. Buradaki etkinlik unsuru taliki şarttır.
HUKUKİ OLAYLARBİLİNÇLİ İNSAN İRADESİNE DAYANMAYAN HUKUKİ OLAYLAR: HUKUK DÜZENİNİN KENDİSİNE HUKUKİ SONUÇ BAĞLAMADIĞI ANCAK İNSAN İRADESİNE DAYANMAYAN OLAYLARDIR. DOĞUM ÖLÜM

BİLİNÇLİ İNSAN İRADESİNE DAYANAN HUKUKİ OLAYLAR

HUKUKA UYGUN FİİLLER

İRADE AÇIKLAMALARI

TASAVVUR AÇIKLAMALARI

DUYGU AÇIKLAMALARI

HUKUKİ İŞLEMLER

HUKUKİ MUAMELE BENZERİ FİİLLER

MADDİ FİİLLER

HUKUKA AYKIRI FİİLLER

HAKSIZ FİİLL

BORCA AYKIRI FİİL

Hukuki işlem- hukuki sonuç arasında yakın ilişki vardır. Hukuki sonuca yönelik irade olmalıdır. İradeyi hukuki sonuca bağlayan, kanundur. Ahlaka aykırı bir sözleşme yapılırsa, irade olsa dahi geçersizdir. İstenilen sonuç, hukukun uygun gördüğü sonuç olmalıdır. İrade, hukukun uygun gördüğü sonuca bağlı olmalıdır.
Hukuki işlemi yapan kişi, bu işlemin sonucunu kesin olarak bilmesi veya ayrıntıları hakkında tam olarak bilgi sahibi olması mümkün değildir. Önemli olan tarafların irade beyanlarını belirtmeleriyle, hukuki yükümlülük ve sonuçlar doğacağını bilmeleri ve istemeleri gerekir.
Hukuki işlem aslında soyut bir kavramdır. Kişiler soyut olarak hukuki işlem yapmazlar, satım yaparlar ya da bir ölüme bağlı işlem yapmazlar, vasiyetname düzenlerler.
hukuki işlemin ayıt edici vasıfları vardır. Adı koyulan işlem hukuki işlemdir. Satım, alım, devir, vs. kişiler bu kavramları somutlaştırırlar.

Hukuki işlemin, hukuki olaylar içerisindeki yeri ise, hukuki işlem hukuki olaylar içerisinde yer alır. Hukuki olaylar kendi içerisinde 2’ye ayrılır.
1)Bilinçli insan iradesine dayanmayan hukuki olaylar: hukuki sonuç bağlanır ama insan iradesine dayanmaz. Ö/doğum ölüm, irade dışındadır. Kanun koyucu hukuki sonuç bağlamıştır bu hallere. Ö/borcun ifasını engelleyen sonraki kusursuzluk hallerinde. Depremde yıkılan bina. Hukuk sisteminin kendisine hukuki sonuç bağladığı ama özünde iradeye dayanmayan işlemlerdir.
2)bilinçli bir insan iradesine dayanan hukuki fiiller vardır. Geniş anlamlı hukuki fiiller de denir.

BİLİNÇLİ İNSAN İRADESİNE DAYANAN HUKUKİ OLAYLAR
1)Hukuka Aykırı Fiiller:
aa)Haksız Fiil mahiyetinde olabilir. Başkasının iradesiyle gerçekleşen bir fiildir. Kasten veya ihmalen gerçekleşir. Bir insan iradesine dayanan ve iradenin oluşumun bir sakatlık olabilir bu olsa bile hukuki fiilin gerçekleşmesini engellemez. Zarar veren, zararı tazminle yükümlüdür. Tazminat, hukuk düzenin bağladığı sonuçtur.
bb)Borca Aykırı Fiil: Sözleşme yapılmış ve ayıplı mal teslim edilmiş, borca aykırı davranılmış.

2)Hukuka Uygun Fiiller: en önemlisi irade açıklamasıdır. İrade açıklaması dışında tasavvur açıklamaları ve duygu açıklamaları da vardır. Hukuki işlem mahiyeti değildir ama hukuk düzeni sonuç bağlar. İşlemin gerçekleşmesiyle meydana gelen sonuç kişinin istediğinden farklı olabilir.

HUKUKA UYGUN FİİLLER
1)İrade Açıklaması: bir hukuki sonuca yönelir.
a)Hukuki İşlemler: bir veya birden çok kişinin hukuk düzeninin öngördüğü sınırlar içerisinde gerektiğinde bir takım unsurları da yanına katarak, hukuki sonuçlar doğurmaya yönelik hukuki olaylardır(olgulardır.)irade açıklamaları bir hukuki sonuca yönelir. Hukuki işlemlere ilişkin kurallar hukuki işlem benzeri fiillerin aksine maddi fiillere kıyasen dahi kural olarak uygulanmazlar.
b)Hukuki İşlem Benzeri Fiiller: irade doğrudan bir sonuca yöneliktir ancak, hukuk düzeni bu irade açıklamasına bağladığı sonuç istenen hukuki sonuç değildir. İradeyi açığa vuran kimse, o hukuki sonucu bilmesine ve istemesine gerek yoktur. Ö/temerrüt ihtarı.bk101. Muaccel olan borçla, borçlu mütemerrüt olur. Temerrüde düşürülen borcu ifa etmez ve başka bir hukuki işlem meydana gelir. İfanın gerçekleşmesi için gerekli olan asgari şartı gerçekleştirir, ifaya yardımcıdır sadece. İrade illaki hukuki sonuç doğurmak için yapılmayabilir. Yani hukuki sonucu bilmiş ve istemiş olması gerekmez. Doğurduğu sonuçlar itibarıyla farklıdır. Burada istenilen değil kanun koyucunun öngördüğü sonuç gerçekleşir.
c)Maddi Fiiller: irade dış alemde bir değişikliğe yönelmekte ancak hukuki sonuç irade açığa vurulmasıyla değil, irade açığa vurmasıyla birlikte dış alemde meydana gelen fiili değişikliğe bağlanmıştır. Ö/ A, Bye ait bir mermeri (B mermeri bulmuş) alıp heykel yapıyor. A’nin emeğinin değeri(heykel), o mermerin değerinden fazla ise, mülkiyet kural olarak A’ya aittir. A ile B arasında bir hukuki ilişki olmamalı. Hukuki sonuç doğması için, A’nın mermeri işlerken bu sonuçlara yönelmiş bir irade açıklaması gerekli değildir. Hukuki sonuç, A’nın meydana gelen fiilin sonucuna yönelmiştir. İrade açıklaması olsun olmasın, kanun koyucu bu maddi fiile hukuki sonuç bağlamıştır. Ö/yazar roman yazar ve fikri hak kazanır, define bulmak, vb. Maddi fiil yoluyla hukuki sonuç doğması için bu fiili işleyenin fiil ehliyetine sahip olması gerekmez. Hukuki işlem ve hukuki işlem benzeri fiilde bu aranır.

2)Tasavvur Açıklamaları: belirli bir konuya ilişkin görüş, kanaat ya da bilgi açığa vurulur. Kanunumuzda pek çok yerde ihbarlarlar vardır. Alacağın temlikindeki gibi. Bk165. borçlunun rızası aranmaksızın alacaklı alacağını devredebilir. Borçlu eski alacaklıya borcu ödese de borcundan kurtulur buradaki ihbar borçluya bilgilendirme amaçlı yapılır. Bk198. A ve B satım sözleşmesi yapar. Sözleşmede B, A’ya vadeli olarak 200 ytl karşılığında buzdolabı satar.

3) Duygu Açıklamaları: Burada bir irade değil, bir duygunun açıklanması söz konusudur. Dolayısıyla irade açıklaması hukuki bir sonuca yönelmediği için hukuki muamele değildir. Bir kimsenin hislerini açığa vurmasına kanun koyucu genelde bir açıklama bağlamasa da istisnası vardır. Af müessesi, Medeni Kanun161, zina, boşanma sebeplerinde zinayı düzenleyen bu kanun af eden tarafın dava hakkı yoktur der.

HUKUKİ İŞLEMİN ÇEŞİTLERİ
1) Tek Taraflı Hukuki İşlemler: Bir tarafın irade beyanı söz konusudur. Bu beyan hukuki sonucun doğması için yeterlidir. Vakıf kurma, vasiyetname, her türlü bozma beyanı…
2) İki veya Çok Taraflı İşlemler: Bir hukuki işlemin meydana gelmesi, hüküm ve sonuçlarını doğurabilmesi birden çok kişinin irade beyanına bağlı ise; bu tip hukuki işlemlere iki veya çok taraflı hukuki işlemler denir. Sözleşme ve karar olmak üzere ikiye ayrılır.
a)Sözleşme: Hukuki bir sonuç doğurmaya yönelik olarak, tarafların karşılıklı birbirine uygun irade beyanlarıyla hukuki bir sonuç doğurmaya yönelik bir işlemdir. Sözleşme bir borç kaynağıdır. Ayni sözleşme kavramıyla bir ayni hakkı kuran, değiştiren, devrini sağlayan sözleşme anlaşılır. Sözleşmenin de türleri vardır.
a) İvazlı Sözleşme: Tarafların bir karşı alacak elde etmek veya iktisap sebebiyle yaptığı sözleşmelerdir.
b) İvazsız Sözleşmeler: Belli bir ivaz karşılığında yapılmayan sözleşmelerdir. Ücretsiz vekalet, faizsiz ödünç, bağışlama
c) Bir tarafa Borç Yükleyen Sözleşmeler: Sözleşme taraflarından birinin karşı tarafın yerine getireceği edimi ifa yükümlülüğü söz konusu değildir. taraflardan biri borç altına girer.
d) İki Tarafa Borç Yükleyen Sözleşmeler: Tarafların her biri hem alacaklı hem de borçludur.
aa) Tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler: Her iki tarafta mübadele ilişkisi içerisinde en az birer asli edim yükümü borçlanırken edimler arasında bir bağ vardır.
bb)Eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler: Tarafların edimler arasında asli edim noktasında bir mübadele ilişkisi söz konusu değildir. edimler asli edim düzeyinde olmadığı için birbirinin karşılığını teşkil etmezler.
3) Sürelerine Göre Sözleşmeler:
a)Ani edimli sözleşmeler: Edim bir anda yerine getirilir. Satım sözleşmesi.
b)Sürekli edimli sözleşmeler: sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmelerdir. Özellikle iş görme borcu doğuran sözleşmelerdir, istisnaları vardır mesela eser sözleşmesi, burada ayni edimli bir sözleşme vardır. Bir iş görme borcu doğuran sözleşme olmasına karşın borçlu edim sonucunu borçlanmıştır. Sürekli edimli sözleşmeler süreklilik arz eden belirli ya da belirli olmayan zaman süreci içerisinde yerine getirilen sözleşmelerdir. Sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmelerin bir takım özellikleri vardır.
aa) Güven esasının ön plana çıktığı sözleşmelerdir
bb) Haklı sebeplerde olağan üstü fesih imkanı verilir.
cc) Edimin değişen kurallara uygulanması olanağı vardır
dd)Sözleşmeler dönme ve iptal yoluyla değil geriye etkili olarak fesih edilebilir.
4) Kanunen düzenlenmiş olup olmamalarına göre sözleşmeler:
a) İsimli sözleşmeler: Kanunen düzenlenmiş olan sözleşmelerdir. Sözleşmenin tarafları,türleri,tarafların borçları özellikle tarafların asli edim yükümlülükleri kanunda tanımlanmıştır.
b) İsimsiz sözleşmeler: Kanunda düzenlenmemişlerdir. İrade özerkliği ve onun bir uzantısı olan sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ortaya çıkar kanunla düzenlenmedikleri için tarafların hak ve yükümlülükleri,asli edim yükümlülükleri,sözleşmenin içeriğinden çıkartılır bu sözleşmeler çeşitli klasik ayrımlara tabi tutulur.
aa) Kendine özgü yapısı olan sözleşmelerdir. Kanunda düzenlenmiş sözleşmeye ilişkin herhangi bi bir unsur içermezler.
bb) Karma nitelikli sözleşmelerdir. Kanunda düzenlenmiş sözleşmeye ilişkin unsurların kanun koyucunun öngörmediği şekilde bir araya getirildiği sözleşmelerdir.
cc) Birleşik nitelikli sözleşmelerdir. Kanunda düzenlenmiş ya da düzenlenmemiş sözleşmeler bir bütün olarak mahiyetine halel gerekmeksizin birbirinin olmazsa olmazı şeklinde bir araya getirilerek oluşan sözleşmelerdir.
5) Hukuki sonuçlarına göre sözleşmeler
a) Borç sözleşmeleri: Taraflar arasında borç ilişkisi kurarak borç doğuran sözleşmelerdir.
b) Tasarruf sözleşmesi: Bir hakkı veya hukuki ilişkiyi başka bir işlem ya da eyleme gerek kalmaksızın kuran, devreden, değiştiren, kısıtlayan ya da erteleyen, ortadan kaldıran sözleşmelere tasarruf sözleşmesi denir. Tasarruf sözleşmesinin geçerliliği taahhüt muamelesinin geçerliliğine bağlı olup olmamasına göre ikiye ayrılır
aa) İlli sözleşmeler:
bb) İlli olamayan(mücerret) sözleşmeler: Bir tasarruf sözleşmesinin geçerliliği taahhüt muamelesine bağlıysa illi değilse illi olmayan(mücerret) sözleşmedir.Bir muamele illi ise taahhüt muamelesindeki sakatlık, tasarruf muamelesinde sakatlık doğurduğu için mülkiyet karşı tarafa geçemeyeceğinden illi bir muamele ile kişi istihkak talebiyle alacağı elde edebilme hakkına sahip olur.
c) Statü sözleşmeleri: Bir sosyal ilişki, durum kuran, değiştiren ya da ortadan kaldıran sözleşmelerdir.
6) Rızai-ayni-real sözleşme ayrımı: Real sözleşme esas itibariyle sözleşmenin tamamlanması ve hüküm ifade edebilmesi için tarafların irade beyanları dışında maddi bir olayın gerçekleşmesinin zorunlu olduğu sözleşmelerdir. Taşınma sözleşmesi
a) Real sözleşmeler: Real sözleşmeler gerçekleşmesi gereken olgu bakımından sözleşmenin niteliği bakımından bir taahhüt borçlandırıcı sözleşme olabileceği gibi bir tasarruf sözleşmesi mahiyeti de taşıyabilir. Real sözleşme hem borçlandırıcı sözleşme hem ayni sözleşme şeklinde olabilir.
b) Rızai sözleşmeler: Tarafların karşılıklı birbirine uygun irade beyanları yeterlidir. Ör: satım sözleşmesi.
c) Ayni sözleşmeler: Bir hakkı veya hukuki ilişkiyi bir eyleme ihtiyaç duymaksızın kuran devreden ve değiştiren sözleşmedir. Ayni sözleşmelerin mutlaka tasarruf işlemi olması gerekir. Real sözleşmede böyle bir zorunluluk yoktur.

6) Asli edimin muhtevasına göre yapılan ayrım:
a) Sözleşmenin temlik borcu doğuran bir sözleşme olup olmadığı
b) Sözleşmenin kullandırma borcu doğuran bir sözleşme olup olmadığı
c) Sözleşmenin işgörme borcu doğuran bir sözleşme olup olmadığı
d) Sözleşmenin muhafaza borcu doğuran bir sözleşme olup olmadığı
e) Sözleşmenin teminat borcu doğuran bir sözleşme olup olmadığı
ÇERÇEVE SÖZLEŞME
İleride ayni türden sözleşme kurmaya niyetli olan kişilerin sözleşmenin kuruluşu esnasında ayrıca kararlaştırılmasına gerek kalmaksızın belirli şartları kısmen ya da tamamen sözleşmede yer alması konusunda yapılan ilk sözleşmede mutabık kaldıkları sözleşmelere denir. Özellikleri ise;
1)Çerçeve sözleşme ile ileride yapılacak sözleşmeye temel teşkil edilir. Burada tarafların edim yükümlerinin belirli ya da belirlenebilir olması söz konusu değildir. Çerçeve sözleşmelerde edim yükümü bulunması zorunlu değildir.
2) İleride akdedilecek sözleşmenin tarafları arasında yapılması şart değildir. Çerçeve sözleşme farklı biriyle yapılacak olursa üçüncü şahıs yararına bir sözleşme kapsamında düşünülebilir. Yük getiren sözleşmelerin üçüncü şahıs yararına bir sözleşme olarak değerlendirildiği durumlarda çerçeve sözleşme ancak bireysel sözleşmelerin muhtevasına dahil olur.
3) İleride sözleşme yapma yükümlülüğü doğurmazlar. Çerçeve sözleşmede saptanan koşullar, ancak münferit sözleşme akdedildiği taktirde hayat bulur. Çerçeve sözleşme, münferit sözleşme yapılmasıyla sona ermez.
4) Çerçeve sözleşmeler sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmelerdir. Çerçeve sözleşmenin geçersizliği durumunda ileriye etkili sonuç doğurur. Bu tip sözleşmelerde fesih yapılır. Sınırlı süre söz konusuysa, sözleşme kendiliğinden sona erer.
GENEL İŞLEM ŞARTI İHTİVA EDEN SÖZLEŞMELER
Gelecekte belirsiz sayıda kişilerle belirsiz sayıda sözleşmelere temel olmak amacıyla müteşebbisin tek başına ya da diğer müteşebbislerle birlikte bir sözleşmenin şartlarını oluşturmak üzere sözleşmenin kurulmasından önce hazırladığı ve genel işlem şartlarını kullanan tarafından sözleşmeye dahil edilmek amacıyla karşı tarafa sunulan genel ve soyut nitelikli kurallardan oluşan sözleşme metinleridir. Sonuç olarak
1) Sözleşmenin şartlarını oluştururlar
2) Birden fazla sözleşme içerisinde kullanılmak üzere düzenlenir. Kredi kartı
3) Sözleşmenin kurulmasından önce düzenlenir.
4) Genel işlem şartını kullanan tarafından onu sözleşmeye dahil etmek amacıyla diğer akde sunulur.
5) Sözleşmenin nasıl kaleme alındığı çok önemli değildir.
6) Bu sözleşmeler genel ve soyut niteliklidir.

Bir sözleşmenin genel olması; sözleşmenin belirli bir sözleşme tarafı dikkate alınmadan hazırlanmış olmasını ifade eder. Aynı zamanda soyut niteliktedir. Hazırlanış ve düzenleme aşamalarında belirsiz sayıda olaylar dikkate alınır. Yani belirli bir olay ve durum için sözleşme hazırlanmaz.
Bu sözleşme metinleri, sözleşme özgürlüğünün doğal bir sonucudur. Eşitlik ve sözleşme özgürlüğü temel esastır. Burada, sözleşmenin bir tarafı, sözleşme metnini daha önceden hazırlar ve diğer taraf da akdi kabul eder. Bu şekilde tarafların eşitliğinin bozulmaması için, 3 aşamalı bir denetim yapılmaktadır.
1) Yürürlük denetimi
2) Yorum denetimi
3) İçerik denetimi

İRADE AÇIKLAMASI-İRADE BEYANI
Bir kimsenin bir hakkı veya hukuki ilişkiyi kurma, değiştirme ya da ortadan kaldırma iradesini dış dünyaya bildirmesine veya bunu doğrudan doğruya yerine getirerek yürürlüğe koymasına irade açıklaması denir. İkiye ayrılır.
1)Beyan
2)Beyan Faaliyeti
Uygulamada daha çok irade beyanı suretiyle irade açıklanır. İrade beyanı, irade ve beyan unsurlarında oluşur. İrade beyanından bahsedebilmek için, bir yerde bir iradenin olması lazım ve bunun beyan edilmesi lazımdır. İrade beyanı beden hareketleriyle ve sözlü şekilde açıklanabilir. İrade sübjektif, beyan ise objektif unsurdur. Çünkü dış dünyaya irademizi yansıtırız.
İRADE UNSURU
1) Fiil iradesi: Dış bir davranışın yapılmasına yönelik irade fiiline denir. Beyan sahibinin beyan fiilinin bilinçli bir iradeye dayanmasını ifade eder. Beyan sahibi bilerek ve isteyerek yapmalıdır.
2) İşlem ya da muamele iradesi: Son derece belirleyici bir iradedir. Sonuç iradesi de denir. Beyanda bulunanın belirli bir hukuki sonuç doğurma iradesine muamele iradesi denir. Beyan sahibi kendi iç dünyasından çıkıp, dış dünyaya açılma imkanı bulur.
3) Beyan iradesi: Beyan sahibinin hukuk işlem yapma iradesini muhataba beyan etmeyi isteme kararıdır. Meydana gelmesini istediği işlem hukuki işlemin kurulması değiştirilmesi ya da ortadan kaldırılması; muhataba bildirme iradesine sahip olmasına beyan iradesi denir.
ÖRNEK: A, galerideki X marka otomobili satın almaya karar verdi.
a) Satın alma, muamele iradesidir.
b) Satın almak yerine, kiralamak amacında ısrar ederse, hukuki sonuç iradesi
c) Satın alma iradesini galericiye bildirdi, beyan iradesi
d) Bilerek ve isteyerek yapması yani beyan bilinci içinde yapması, fiil iradesi.

İRADE BEYANLARININ YORUMU VE YORUM TEORİLERİ
İrade beyanlarının yorumu konusunda kanunu gelişim süreci içerisinde bazı teoriler ileri sürülmüştür. Bir sözleşme kurulur. 2 taraf vardır. Biri beyanda bulunan, diğeri de muhataptır. İrade beyanı, 2 unsurdan oluşur. İrade ve beyandan. İrade beyanını yorumlayan teoriler kendi içerisinde bazen beyanda bulunanı bazense muhatabı esas almış bazense irade esas alınmış bazense beyanı esas almışlar, bazıları da her iki tarafı dikkate almışlar. Dikkate alırken, bazı teoriler sadece ve sadece 3. kişiyi muhatap yerine koymuşlar ya da 3. kişi yerine dürüst ve makul kişiyi dikkate almışlar, bazıları ise bunların hepsini dikkate alarak yani somut olayın koşullarını da dikkate almışlardır.
İrade beyanının yorumu ile sözleşmenin yorumu aynı şey değildir. Yeni güven teorisi, irade beyanlarının yorumunda doğrudan doğruya uygulanır ama sözleşmenin yorumunda dolaylıdır. Dolayısıyla bu iki kavram birbirinden farklıdır. Bu çerçevede, yorum teorilerinden ilki
1)irade teorisi: beyanda bulunan, beyan sahibinin gerçek iradesini esas alır. Beyan, beyan sahibi tarafından istenildiği zaman ve ölçüde dikkate alınır. Ölüme bağlı tasarruflarda kullanılır. Belirli hukuki işlemler bakımından, irade beyanında bulunun kişinin gerçek iradesi bu teoriyle saptanır. Çok eski bir teoridir. Ölüme bağlı tasarruflar haricinde, günümüz hukukunda kabul edilebilir bir teori değildir. Bu teoride irade esas alınır, irade hukuki muamelenin asli kavramıdır ve sübjektiftir. Yani irade beyanında bulunanın, sübjektif iradesinin irade beyanlarının yorumunda dikkate alınması gerektiğini savunan bir teoridir. Uzun süre hukuk literatürüne hakim olmuş bir ilkedir. Pandektistlerden Savinyi tarafından ileri sürülmüştür. Bu teoriye göre, yorumun görevi, beyan sahibin kullandığı söz ve kelimelere anlam vermektir. Kullanılan söz ve kelimelerin anlamını tespitten ibarettir ve bunları esas alır. Bu teori bu haliyle sadece beyanda bulunan(sahibi)ın iradesini dikkate aldığı ve hem beyanı yani (Ö/Isparta halısı almak isteyen şahıs aslında Hereke halısı almak ister. Gerçek irade araştırılır, eğer beyan iradeye uymuyorsa, bunu dikkate almayacaksın. Muhatabın bununla ilgili değerlendirmesi; ister objektif yani normal makul orta zekalı bütün olayın koşullarını dikkate alan dürüst makul muhatap olsun ister dürüst ve makul muhatap değil de yerine tamamen objektif dürüst makul 3. kişi beyanda bulunanın iradesini şu ya da bu şekilde yorumlardı diyebilme imkanı yoktur. Bu teori sübjektif olarak araştırır, ölüme bağlı tasarruflarda bu yapılır, örneğin vasiyetnamede.
-borçlar hukuku bu teoriyi kabul etmez.
-gerçek iradeyi esas alır.
-sübjektiftir.
-tek taraflıdır bir teoridir.
-irade beyanında bulunanın iradesini, sübjektif iradesini, beyanda bulunurken kullandığı kelimelerin ifadelerin anlamını araştırmaya muaf tek yanlı bir teori olduğu için günümüzde kabul görmez.
2)Beyan Teorisi: burada beyanda bulunan kişinin iradesini değil beyanını esas alır. Beyan teorisi de kendi içinde 2ye ayrılır. Burada bunlardan birincisi
a) Sübjektif beyan teorisi: muhatabın kendi anlayışına göre beyana verdiği fiili sübjektif anlam esas alınır. Burada beyan sahibinin gerçek iradesi yani irade kısmı, beyana uymasa bile irade ile beyan arasında bir uyumsuzluk olsa bile burada önem taşıyan beyanın lâfzî anlamıdır. Muhatap beyan sahibinin beyanına hangi anlamı veriyorsa ki bu anlam, beyan ve irade ile uyuşmayabilir. Beyanın lâfzî anlamı neyse bu esas alınır. Bu teori de zaman içinde çok eleştirilmiş ve yerine objektif beyan teorisi geliştirilmiştir.
b) Objektif beyan teorisi: Muhatap bir tarafa bırakılır ve onun yerine objektif 3. bir kişi konulur. Sözleşme kuruluyor, sözleşme tarafları irade beyanlarını yanlış anlar ve yanlış anlayan kişi yerine 3. kişi konulur ve o kişinin anladığı şey ne ise anladığı anlam esas alınır ve irade beyanları ona göre yorumlanır. Olaya yabancı, olayın koşullarını bilmeyen somut olayı tanımayan bir kimseyi bu teori adil ve objektif olunması için 3. kişiyi muhatap yerine koyarak, 3. kişinin beyana vereceği anlama bakılır. 3. kişi objektif ölçüler içinde beyanı yorumlar.
Bu teoriler ciddi eleştiriler aldığı için modern hukuk güven teorisi adı verilen ve zaman içerisinde kendi içinde de gelişmeler gösteren bir teoriye yerini bırakmışlardır.
3)Güven Teorisi: Tarafların birbirine zıt menfaatleri arasında adil bir denge kurulması için yorum tarzını bulabilmek için beyan ve irade teorilerinde tek taraflı yorumlama yapıldığı için adil bir çözüm bulunması amacıyla güven teorisi ortaya atılmıştır. Taraflar arasındaki menfaat dengesinin kurulmasında yetersiz kalındığı için bu teori geliştirilmiştir. Güven teorisi, özünde güveni esas alır fakat Borçlar Kanununda güven teorisinin esas alınacağını gösteren bir kural yoktur ama özel hukukumuzda dürüstlük kuralı vardır. Herkes haklarını kullanırken, borçlarını ifa ederken dürüstlük kurallarına uymakla yükümlüdür. Dürüstlük kuralı hakların talep edilmesi, borçların ifa edilmesinde temel kuraldır. Dürüstlük kuralı hukuki güven ve istikrarı ve hakkaniyeti esas alır. İrade beyanlarının yorumunda da öncelikle esas alınır. Dürüstlük kuralı esas alındığında, tarafların birbirine zıt menfaatleri arasında adil bir denge kurulması imkanı ortaya çıkar. Güven teorisi gelişim süreci itibariyle 3 temel teoriden oluşmuştur.
a) Klasik Güven Teorisi: Süje olarak muhatabı esas almıştır. İrade beyanları yorumlanırken, somut olaydaki muhatabın yerine, kişisel yeteneklerine, anlayışına vb. değerlerine göre hareket edilmemiştir. Dürüst, makul, orta zekalı bir muhatabı; makul dürüst bir muhatabın bildiği ve bilebileceği bütün şartlar dikkate alınarak muhatabın ona vereceği anlam, beyanda bulunanın irade beyanının vereceği anlam olarak esas alınır. Gerçek muhatap esas alınmaz. Makul ve dürüst 3. kişi esas alınır. Somut olaydaki koşullar dikkate alınmamıştır. Muhatabın somut olay bakımından durumu göz ardı edildiği için, yerini Yeni güven teorisine bırakmıştır
b) Yeni Güven Teorisi: Dürüst ve makul 3. kişi yerine, dürüst ve makul muhatap esas alınmıştır. Dürüst makul muhatap, beyan sahibin beyanını fiilen doğru anlamışsa, burada normatif iradeye göre değil gerçek iradeye göre yorumlanır. BK18.
ÖRNEK: Taraflar bir satım akdinde dolar üzerinde anlaşmışlar ve beyan sahibi satım sırasında dolar yerine Euro olarak beyan ediyor. Birinin gerçek iradesi diğer tarafın buna verdiği anlama uygun ama taraflar birbirini doğru anlamışlarsa tabii iradeye göre yorumlanır. İşin özü adamın dili sürçmüş, anlaşma da dolar üzerinden yapılmış adam yine dolar veriyor ama Euro diyor. Hukuki amaçta uyuşma olmuşsa ve fiilen taraflar birbirlerini doğru anlamışlarsa artık yeni güven teorisine ihtiyaç yoktur. Ancak, taraflar fiilen bu gerçek ve sübjektif anlamda hem fikir değillerse, objektif anlam esas alınır ve ona göre makul ve dürüst bir beyan sahibinin beyanına hangi anlam verilecekse o anlam esas teşkil eder. Subjektif bir muhatapla, objektif muhatap birleştirilir. Bu teori somut olay adaletini esas alır. Tarafların birbirlerini doğru anlamadıkları zaman bu teori kullanılır.
Yeni güven teorisi, hem muhatabın hem de beyan sahibinin beyanını dikkate alır. Muhatabın, beyanı makul ve dürüst bir şekilde anlayacağına, muhatabın da beyan sahibinin beyanını makul ve dürüst bir beyan sahibi olarak ifade edeceğine ve muhatabın da beyan sahibinin makul ve dürüst bir muhatap olarak anlayacağına duyulan güveni kurmayı amaçlar. Her iki tarafı da korumayı amaçlar. Tarafları eşit bir şekilde koruyarak bir istikrar sağlamayı amaçlar.
İrade beyanlarının yorumlarında bu haliyle bu teori doğrudan doğruya kullanılır. Sözleşmelerin yorumunda da dolaylı olarak etki eder. Teori, beyanın ve davranışın gerçek ve sübjektif anlamını araştırır.
c)Meram Anlatma Teorisi:
aa)Fiili Meram Anlatma Teorisi: Tarafların birbirlerini fiilen doğru anlayıp anlamadıklarına bakılır. Gerçek irade esas alınır.
bb) Farazi Meram Anlatma Teorisi: Taraflar birbirlerini doğru anlamamışlarsa, neye göre yorum yapılacak kısmıdır.
Beyan taraflarının birinin gerçek fiili iradesine diğerinin ise farazi iradesine yönelik kurulur. Yani birinin gerçek durumu, diğerinin de o gerçek duruma anlam vermesi gerekin farazi duruma göre yorum yapılır. Yani uyuşma sağlanır.


KAZANDIRMA
Kazandırma doğrudan doğruya veya dolaylı yollardan gerçekleşebilir. Ö 3. şahıs yararına sözleşme. Dolaylı yoldan gerçekleşen kazandırmada başkasının borcunu ödersin.
Kazandırmanın Çeşitleri:
Taahhüt muamelesi
Tasarruf muamelesi
Maddi fiiller yoluyla
Ö/ Birine taşınmaz satılır. Tapu işlemleri yapılır. Bu ayni aşamadır tasarruf muamelesidir. Tasarruf yoluyla kazandırma gerçekleşir. Borçlar hukuku açısından satım sözleşmesi yaparak, maddi fiiller yaparak(mermeri işledi mülkiyetine geçti)
Kazandırma: Her kazandırma bir sebebe bağlıdır. Sebepten kast, tarafların hukuki muameleyle doğrudan doğruya ulaşmak istediği amaç sebeptir. Sebep ve saik aynı değildir. özel hukukumuzda saik kavramı 4 temel yerde kullanılır.
1) eğer saik hukuki işlemin şartı haline getirilmişse: özellikle şarta bağlı muamelelerde BK149. biriyle yapılan kira sözleşmesi, o kişinin Ankara’ya taşınmasına bağlıdır.
2) Hile ve ikrah hallerinde (irade sakatlığı) saik önem taşımaktadır.
3) Temel hatası, akdin lüzumlu vasıflarında hata da denir.BK24.
4) Miras hukukunda, ölüme bağlı tasarruflarda saik önem taşır.
Saik her zaman sebebi karşılamaz. Sebep denilen şey, hukuk işlemin niteliğini belirler. hukuki muameleye uygulanacak kuralları tespit ederken sebep kavramından yararlanılır. Taraflar istedikleri gibi düzenleyebilirler yani sebep konusunda herhangi bir sınırlama kural olarak yoktur. Sözleşme özgürlüğü ilkesi buna imkan verir. Sınırı ise BK14-20. maddeleri bunlara göre, kanunun emredici hükümlerine, kişilik haklarına, ahlaka adaba, kamu düzeninine aykırı ve konusu imkansız olamaz. Sebebin hukuki muamele yaparken, çeşitli sebeplere dayanabilir.
1)alacak sebebi
2) ifa sebebi
3) bağışlama
4) rücu sebebi
5) teminat sebebi vb. olabilir.
Biriyle satım sözleşmesi yapılır. Satılan mülkiyeti devir borcu altına girilir. Burada amaç, ifa sebebidir. Alacak sebebi de çeşitli alt sebeplere dayanabilir.
Her hukuki işlemde bir sebep veya sebepleri vardır. Önemli olan sebebin olması ve gerçekleşmesidir.
Kazandırıcı muamele aktifi arttırır, pasifi azaltır. Kazandırmada sebep kavramı hukuki işleme katılan kimseler arasında, özellikle kazanan yönünden bir haklılık oluşturur.
Kazandırıcı Muamele: borçlandırıcı muamele ve tasarruf muamelesi olarak ikiye ayrılır. 2 katlı bina gibidir. Bu 2 katın altında ise temeli oluşturan sebep vardır. Tasarruf muamelesi


Borçlandırıcı muamele

Hukuki işlemin sebebi


Kural olarak sebep gösterilir ama bazı sözleşmelerde gösterilmemiştir. Buna mücerret borç vaadi veya ikrahı denir. Satım sözleşmesine dayalı, bağışlama sözleşmesine dayalı, vb her hukuki işlemin bir sebebi vardır. Sebep gösterilmemişse, borç vaadi veya ikrahı denir. A’ya 1000 lira vereceğim diyor. Borçlandırıcı muameledir ama sebep göstermiyor. Sebebi gösterirse, aldığı mala karşılık 1000 lira ödeyeceğim derse; sebep göstermiş olur ve mücerret borç ikrarı yoktur.
Kazandırıcı muameleler arasında ilişki illidir. Hüküm ve sonuç doğurması, tarafların irade beyanlarının sebep yönünden birbirine uyumlu olmasını gerekli kılan geçerliliği hukuki sebebin varlık ve geçerliliğine bağlı olan kazandırıcı muameleler illi muameleler yani sebebe bağlı muameleler denir. Geçerliliği hukuki sebebin varlık ve geçerliliğine bağlı olan kazandırmalar illi kazandırmalardır.
Sebebe bağlı muamelelerde(İlli), sebep; hukuki işlemin tamamlayıcı bir parçasını oluşturur. Sebep eğer geçersiz ise yani sebep yoksa, hukuki işlemin geçersizliği sonucuna varılır.
İlli değil de mücerret kabul edilirse, hukuki muamelenin sebebiyle, hukuki muameleyi birbirinden ayırıp birbirinden bağımsız hale getirirsek, dolayısıyla geçerliliği hukuki sebebin varlık ve geçerliliğine bağlı kılmazsak, bu tür hukuki muamelelere de mücerret hukuki muameleler denir. Bir hukuki muamelenin illi mi, mücerret mi olduğu konusu bu hukuki muamelelere uygulanacak kurallar, müeyyideler açısından önem taşımaktadır. Yani müeyyideleri farklıdır. Borçlandırıcı muamelenin geçerliliği kendisinin sebebini teşkil ederse, illi borçlandırıcı muamele denir. Bir hukuki muamelenin illi olması ile mücerret olması arasında müeyyide farkı vardır. Borçlandırıcı işlemde sakatlık, tasarruf muamelesini geçersiz kılıyorsa, illi tasarruf muameleleri denir.
Türk hukukunda, hukuki muameleler illidir. Taşınırlara yönelik işlemlerde mücerret akdeden görüşler vardır. Taşınmaz satımları için hiçbir istisna yoktur. BK da açıkça düzenlenmiştir. Taşınmaz satımları illidir. İllilik mücerretlik bahsi, iki aşamalı bir ilişkiyi gerekli kılar. İki aşamanın bir arada gerçekleşmesi de önem taşımaz. Bunun geçerliliği borçlandırıcı muamelenin varlık ve geçerliliğine bağlı olup olmamasına göre durum değişir.
Bağlı ise; borçlandırıcı muameledeki herhangi bir sakatlık tasarruf muamelesini etkiler. Ö/ Satıcı alıcıya bir mal satar. Bu satım sözleşmesi borçlandırıcı muameledir. Bu borçlandırıcı muamele menkule ilişkinse, ayni akit ve teslim muamelesi gerçekleşir ve tasarruf muamelesi gerçekleşmiş olur. Taşınmaz mal için, tapuda devir ve tescil işlemi yapılır. Bu işlemin eğer birinci katı herhangi bir şekilde sakat hale gelirse,(borçlandırıcı muamele) ikinci kat(tasarruf muamelesi) Alman hukukuna göre sağlamlığını devam ettirir yani mülkiyet karşı tarafa geçer. Borçlandırıcı işlemin sakatlığından dolayı sebepsiz zenginleşme davası açma imkanı sağlar. Hukuki muamele mücerret ise, müeyyidesi sebepsiz zenginleşmedir. Eğer bu iki aşama birbirinin olmazsa olmazı, birbirinin bir parçası olarak ise yani tasarruf muamelesinin geçerliliğini borçlandırıcı muamelenin varlık ve geçerliliğine bağlı kılarsak o zaman birinci kattaki sakatlık 2. katı da doğrudan doğruya etkileyecektir ve sonuç olarak; bu bine çöker, mülkiyet alıcıya geçmez. Herhangi bir şekilde devir teslim veya tapu teslim sicilinde işlem yapılmış ise bu sefer istihkak hakkında bulunma hakkı vardır. Taşınmaz için ise tapu sicilinin düzeltilmesi davası açılacaktır. Müeyyideleri farklıdır.
Mücerret kabul edersek sebep olmadığı için, sebepsiz zenginleşme.
İlli kabul edersek, ayni istihkak talebi(istihkak ve tapu sicilinin düzeltilmesi davası, Mülkiyet iddiasında bulunulur) vardır.
Müeyyideler arasında ciddi bir fark vardır. Yargıtay illilik görüşünü benimsemiştir. Dolayısıyla hakim görüş illilik prensibidir. Hukuki güven ve istikrar ilkesinin yerini illilik prensibinde özellikle iyi niyetin korunması prensibi sayesinde illilik prensibinin meydana getireceği olumsuz koşullar yumuşatılabilir. Kazandırıcı muamelenin illiği özellikle burada 2 işlem arasında somut olarak belirtmek gerekirse, tasarruf muamelesinin varlık ve geçerliliği kendi sebebini teşkil eden borçlandırıcı muamelenin varlık ve geçerliliğine bağlı ise; bu işlem illidir. Aksi taktirde mücerrettir. Kıymetli evrak hukukunda işlemler mücerrettir. İllilik, mücerretlik ilkesi özel hukukta çok önemlidir. İllilik ilkesine bağlı olarak, başvurulacak müesseselerde farklılık gösterir.
EDİM-KAZANDIRMA
Edim ile kazandırma arasında yakın bir münasebet vardır. Ama edim ve kazandırma kavramları aynı değildirler. Edim deyince borç ilişkisi öncelikle akla gelir. Borç ilişkisine dayanarak alacaklının borçludan talebe yetkili olduğu, borçlun da yerine getirmekle yükümlü bulunduğu bir davranışı anlıyoruz. Bu davranış bir tek edimi teşkil ediyorsa, buna borç denir. Dolayısıyla edim ile bir kimse, diğer bir kimseye harcamada, sarfiyatta bulunur. Ancak edim her zaman borcun konusunu teşkil etmez. Edim, borçtan bağımsız bir kavramdır. Her alacak bir edimin ifasına yöneliktir. Ancak her edim mutlaka borçlanılmış değildir. bir kimse borcu olmadığı halde, bir edimi yerine getirebilir. Örneğin kendini borçlu zannederek edimi yerine getiren kimse. Alacak mutlaka edimin ifasına yöneliktir. Her edim borçlanılmış demek değildir. Bir şeyi kendini borçlu zannederek bir takım edim davranışlarında bulunabilir. Edim alacak hakkının konusunu oluşturan en temel haktır. Edim maddi manevi nitelikte yarar sağlayabilir. Konser vermek manevi edimdir.
Edimle kazandırma çoğu zaman birbirine benzer ve aralarında sıkı bir ilişki vardır ancak kazandırmadan farklıdır. O halde edimin alacaklı yararına bir durum olması sebebiyle kazandırma ile yakın ilişki içerisindedirler. Kazandırma bir kimsenin başka kimseye mameleki bir değer sağlamasıdır. Kazandırmada önemli olan, aktifin artması ya da pasifin azalmasıdır. Edim eğer alacaklıya mameleki değil, malvarlığı sağlıyorsa kazandırma olur. Ancak edimin kazandırmadan daha geniştir. Kazandırmada mameleki mal varlığı olmalıdır. Temel fark, kazandırma sadece mameleki bir değer taşırken, edim bunun yanında manevi bir değer de taşıyabilir. Bu açıdan edim, kazandırmadan kapsam olarak daha geniştir. Ancak, kazandırmanın edimden daha geniş olduğu haller de vardır. Özellikle müstakbel alacaklar bakımından, yani müstakbel bir edimin vaat edilmesi bir kazandırmadır. Müstakbel alacak gerçekleştiği zaman edim gerçekleşir ve o zaman edim niteliği verilebilir. Bu anlamda kazandırma edimi kapsamaktadır.
Kazandırma edim yoluyla da maddi fiiller yoluyla da olabilir. edim, gerçekleşme tarzı itibariyle farklılık gösterebilir. Edim genelde kazandırma ile yakın ve ittifak halinde olan bir kavramdır. Birine bir mal varlığı değeri kazandırmada aynı zamanda bu bir edim niteliğindedir. Manevi nitelikte bir edim meydana getiriliyorsa, bu kazandırma değildir.
Edimin unsurları:
hukuken korunan,
konusu imkansız olmayan,
hukuka aykırı olmayan,
ahlaka adaba, kişilik haklarına aykırı olmayan,
belirli ya da belirlenebilir nitelikte olması
Edim belirli olabilir, yani her türlü özellik ve nitelikleriyle belirtilmiş olabilir ya da belirlenebilir olabilir, yani ifa zamanında en azından objektif olarak belirlenebilir olabilir (piyasa raici). Edimin belli ya da en azından ifa anında belirlenebilir nitelikte olması gerekir. Çeşit borcu ise,BK70’e göre, dürüstlük kuralına uygun olarak, ortalama vasıftan aşağı bir vasıfta olamaz. Seçimlik borçlarda ise böyle bir sınırlandırma olamaz.
BORÇLANDIRICI MUAMELELERDE MÜCERRET BORÇ İKRARI
BK17., borcun sebebini ihtiva etmemiş olsa bile borç ikrarı muteberdir. Burada sebebi olmamasından değil, sebebin gösterilmemiş olmasından bahsedilmektedir. Sebebini gösterilmemiş olsa bile borç ikrarı, muteberdir. Ö/ A’ya daha önce satım sözleşmesine dayalı borçluyum, 100 ytl borçluyum, taahhüt etmiş olduğum hediye ya da bağışlama sonucu borçluyum, vb. sebebi göstermektedir. ancak BK17ye göre, sebep göstermek ya da göstermemek bir anlam ifade etmez, borç ikrarı bunun için yeterlidir. BK17 her hukuki işlemin bir sebebi vardır der ve kural olarak borçlandırıcı muamelede de tarafların sebebi göstermeleri gerekir. Fakat taraflar borçlandırıcı muameleyi sebebinden ayırarak ondan soyutlayarak hareket edebilirler. Yani borçlandırıcı muameleyi sebebinden bağımsız hale getirebilirler. Bu borçlandırıcı muamelenin sebebinin olmadığına işaret etmez; taraflar borçlandırıcı muameleyi sebebinden ayırabilirler ve borçlandırıcı muamele bakımından sebep göstermeyebilirler. Taraflar, borçlandırıcı muamelenin sebebini göstermemiş olsalar bile yapılan bu işlem geçerlidir. Şekli anlamda tarafların hukuki sebebi göstermedikleri borç sözleşmelerine, şekli anlamda mücerret borç sözleşmesi ya da borç vaadi denir.
Şekli anlamda mücerret borç; sebebin olmaması değil, sebebin gösterilmemesi durumudur. Sebepsiz olduğu anlamına gelmez. Eğer maddi anlamda mücerret bir borç olursa, o zaman burada doğrudan doğruya borcun hukuki sebebi, borçlandırıcı muamelenin muhtevası dışında bırakılıyorsa, onun zorunlu bir unsuru kılınmıyorsa burada maddi anlamda mücerret borç vardır. BK17de maddi anlamda mücerret borç değil, şekli anlamda mücerret borç vardır. Sebep yine hukuki muamelenin bir unsurudur ancak bu unsur sözleşmede gösterilmemiştir. Maddi anlamda ise sebep sözleşmenin bir unsuru olmaktan çıkarılır. Sözleşme özgürlüğü çerçevesinde buna imkan tanınmıştır.
Soyut borç, mücerret borç sözleşmeleri kendi içinde 2ye ayrılır. Mücerret borç vaadi ve mücerret borç ikrarı olarak 2ye ayrılır.
Mücerret borç vaadi: Ben sana 10 ödeyeceğim. 10 ödemek vaattir.
Mücerret borç ikrarı: Ben sana 10 borçluyum. Ben sana 10 borcum olduğunu kabul ediyorum.
Bu ayrım bizim hukukumuzda yoktur. Ancak BK17 kapsamına girer. Özel olarak düzenlenmemiştir.
Mücerret Borç Vaadi Sözleşmesinin Unsurlar:
Bir sözleşmedir. Mücerret borç ikrarı veya vaadi bakımından açıkça bir sözleşme vardır. Bu sözleşme bir şekle tabi değildir. Herhangi bir sebebin gösterilmemiş olması gerekir. Bu bir bağışlama taahhüdü niteliği taşıyorsa BK238 şekle tabi olması nedeniyle yazılı şekilde yapılması gerekir.
1. Sözleşme
2. Şekle tabi değil
3. Sebebin gösterilmemesi
Mücerret Borç Sözleşmesinin Hukuki Niteliği:
1. Görüş: Mücerret borç sözleşmesi ispat vasıtasıdır. Dolayısıyla ispat yükümünü ters çeviren bir nitelik taşır. Mücerret borç sözleşmesi alacağın varlığı ve geçerliliği lehine bir karine oluşturur. Kanun koyucu sen aksini ispat et der.
2. Görüş: Mücerret borç ikrarı ve vaadini maddi anlamda mücerret borç sözleşmesi olarak görür. Bu görüşte kazandırmanın hukuki sebebi gösterilmemiş olsa bile, geçerli bir sebep olmamış olsa bile, borç doğar. Sebebin hukuki işlemin zorunlu bir unsuru olmaktan çıkarıp çıkarmamasına bakılması gerekir. BK17de, Alman hukukunda olduğu gibi yapmıyor. Sebebi hukuki muamelenin bir unsuru olarak kabul ediyor sadece sebebi sözleşmede göstermiyor.
******3. Hocanın görüşü: Burada maddi anlamda mücerret borç sözleşmesi yoktur. Şekli anlamda mücerret borç sözleşmesi vardır. Dolayısıyla sebebi, borçlandırıcı muamelenin bir zorunlu unsuru olmaktan, kanun koyucunun çıkarmadığı, sadece bir ispat kolaylığı, alacağın varlığı konusunda bir karine oluşturmak istediğidir.

Sebepsiz zenginleşme ile ilgili 2 temel husus vardır.
Mücerret borç sözleşmesinin sebepsiz zenginleşme halinde alacaklıya 2 imkan tanıyan görüş:
1.Buna göre borçlu alacaklıya karşı böyle bir durumda sebepsiz zenginleşme davası açma yetkisine sahip, sebep gösterilmediği için. Sebepsiz zenginleşme davası için 1 yıllık zamanaşımı vardır. Hukuki işlemler mücerret ise müeyyide sebepsiz zenginleşme, illi ise ayni istihkak ve tapu sicilinin ihlalidir.
2. BK sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde, herhangi bir alacak var olduğu sürece varlığını sürdüren ve herhangi bir şekilde zamanaşımına uğramayan sebepsiz zenginleşme defi’nin ileri sürülebilmesi.
2 önemli sonucu var. Bunlar sebepsiz zenginleşmeyle ilgili sonuçlardı. Bunlar, mücerret kabul ettiğimiz için, sebep sakat olsa bile sebepsiz zenginleşme davası açılır. Diğeri alacak olduğu sürece zaman aşımına uğramayan defi imkanı sağlar.

SÖZLEŞME VE SÖZLEŞMENİN KURULUŞU
Sözleşme tarafların karşılıklı birbirine uygun irade beyanlarıyla kurdukları hukuki sonuca yönelik olan bir hukuki işlemdir. Sözleşmenin kurulabilmesinin ve meydana gelebilmesinin sonuçlarını doğurabilmesi için bir takım unsurlara ihtiyaç vardır. Sözleşme tek taraflı bir hukuki işlem değildir. Kişinin tek taraflı irade açıklamasıyla sözleşme kurulmaz. Buna eklenmesi gereken bir başka unsur vardır. Hukuki işlemin kurucu unsuru irade açıklamasıdır. İrade açıklaması hukuki işlemin(kurucu unsurudur) kurulması açısından yeterli değildir. Tek tarafa borç yükleyen sözleşme olsa da böyledir. Bağışlamada da aynıdır. Kabul beyanında bulunmadıkça karşı taraf, bir sözleşme olmaz. Bağışlama tek tarafa borç yükleyen sözleşmedir. Sözleşme için karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarının varlığı şarttır. Öncelikle sözleşmenin taraflarına ihtiyaç vardır. Karşılıklı irade açıklamaları gerekir. Birbirine uygun iradelerini beyan etmeleri gerekir. Sözleşmenin sonuçlarını, kendi hakimiyet alanlarında gerçekleştirebilecek 2 taraf gerekir. Taraf ise, hukuki sonuçlarını kendi hakimiyet alanında bunu gerçekleştirip bundan etkilenen kişiye denir.
Borç ilişkisinde taraflar; alacaklı ve borçludur.
Bir sözleşme yapma iradesi olmalıdır. Hukuki işlem yapma iradesine sahip kimselerin bu iradeyi açıklamaları gerekiyor. Önemli olan 2 iradenin açıklanmasıdır.
Taraflarda birden fazla kişi olabilir. alacaklı sayısı ya da borçlu sayısı birden fazla olabilir. tarafların fiil ve hak ehliyetine sahip olması gerekir. Örneğin ayırtım gücünden yoksun birinin yaptığı işlem, başlangıcından itibaren geçersizdir.
******Sözleşmenin taraflarının, sözleşme için 2 tarafın varlığının gerekli olmasının 2 temel istisnası vardır.
1) Çift Temsil: Kendisi için her iki tarafı da temsil eden kişi. Hem alacaklı hem borçludur. Alacaklıyı da borçluyu da tek kişi temsil edebilir.
2) Mümessilin kendi kendisiyle sözleşme yapması: mümessil hem taraftır hem de karşı tarafın temsilcisidir. Satıcının temsilcisinin o malı satın alarak alıcı olması.
******İrade beyanlarının uygunluğuyla, tarafların gerçek ve tabi iradelerinin fiilen veya beyanlarının anlam itibariyle birbirine uygun olması gerekir.(Fiili Uygunluk)Tabi Uygunluk: Taraflar birbirlerini fiilen doğru anlamışlarsa, sözleşme tarafların gerçek iradelerine göre kurulur. Taraflar birbirlerini doğru anlamışlarsa, beyanları aynı yönde olmasa bile taraflar anlaşırlar. Taraflar birbirlerini doğru anlamışlarsa fiili uygunluk vardır. İradedeki uygunluktur. Ağzı sürçer de yanlış laf eder ama karşılıklı ne demek istediklerini anlarlar.
Fiili uygunluğun bulunmadığı durumlarda, hakim hukuki uyguluğa yönelir. Hukuki uygunluk, yeni güven teorisini(beyan sahibinin beyanı dürüst ve makul olduğuna inancın korunmasıdır. Karşılığında, muhatabın dürüst ve makul bir muhatap olduğuna duyulan güvenin korunduğu teoridir. Her iki tarafın da menfaatleri arasında adil bir denge kurularak, sözleşme adaleti sağlanır. Dürüst ve makul beyan sahibini somut olayın koşullarını da göz önünde tutarak irade beyanları yorumlanır.) veya farazi meram anlatma teorisine göre yorum yoluyla (irade beyanları yorumlanır) tespit edilen uygunluktur. Ya uygunluğa ulaşılır ya da uygunluk yoktur diyerek sözleşme kurulmaz. Bu birinci aşama teorisidir.
Tarafların dürüstlük kuralı içerisinde bildiği ve bilmesi gerek tüm koşulları dikkate alarak, irade beyanlarını dürüst ve makul dürüst bir beyan sahibi ve dürüst ve makul dürüst bir muhatabı esas alarak yorumlanır. Onların bu irade beyanlarını böyle dürüst ve makul bir muhatap ya da 3. kişi olarak anlamaya mecbur olduğu koşullar dahilinde yorumlanır. Buna göre sözleşmeyi farazi olarak, sözleşme kuruldu veya kurulmadı denir. Bunu yorumlarken, sözleşmenin esaslı noktalarında uygunluk olmalıdır. Uygunluk sözleşmenin esaslı noktalarında olmalıdır.
Sözleşmenin bir takım noktaları vardır. Sözleşmenin esaslı ve yan noktaları vardır. Tarafların özellikle sözleşmenin kurulmasından bahsedebilmek için esaslı noktalarda uyuşmuş olmaları lazımdır.
Sözleşmenin esaslı noktalarında bir uygunluk olması gerekir. Esaslı noktalar, objektif esaslı noktalar olabilir ya da taraflar sözleşme kurma iradesinin zorunlu bir unsuru haline getirdikleri bir takım yan noktaları sübjektif esaslı nokta haline getirebilirler. Sübjektif ve objektif esaslı noktalarda tarafların birbirleriyle uyuşmaları gerekir. Bu uyuşmanın sağlanabilmesi için, öncelikle sözleşmenin içeriğinin belirlenmesi gerekir. Sözleşmenin içeriğinin belirlenmesi, belirli nitelikte olması ya da belirlenebilir nitelikte olması gerekir. Taraflar eğer sözleşmenin kurulduğu anda, belirli olmayan ama objektif kriterlere göre belirlenebilir olan hususlarda, uyuşabilirler. Ö/ BK satım sözleşmesiyle ilgili 180/3. belirlenebilir semenden bahseder. Çünkü ifa anında oradaki rayiç bedel üzerinden satış parası belirlenecektir. O anda rayiç belirlenebilir niteliktedir. BK 209. satışın yapıldığı günde ve mahalde sipariş üzerine yapılan satışlar da belirlenebilirdir. Sözleşmenin kurulduğu anda semenin belirtilmesi zorunlu değildir. Sadece önemli olan tespit edilebilir olmasıdır.
Sözleşme kurulurken, irade beyanlarındaki uygunluğun kapsamı belirlenirken; Sözleşmenin kurulabilmesi için, tarafların sözleşmenin bütün esaslı noktalarda uyuşmaları gerekir. Sözleşmenin tabi olduğu noktalarla ilgili yaygın belirleme vardır. Bunlardan ilki, sözleşmenin esaslı noktaları denen şeydir. Hukuk düzenine göre, öngörülmüş tipte bir sözleşmenin kurulabilmesi için, varlığı mevcut varlığının, mevcudiyeti zorunlu olan noktalara esaslı noktalar denir. ÖRNEK/Satım sözleşmesinden bahsedebilmek için bir satılan mal olmalı ve satılan mal karşılığında semen ödenmesi gerekir. Tarafların anlaşması gerekir. Rızai bir sözleşmedir. Satılan mal ve satış parası satım sözleşmesinin esaslı noktalarıdır. Aynı anda bunlar asli edim yükümleridir. Satım sözleşmesine satım sözleşmesi nitelini kazandıran unsurlardır. Tabi noktalarda, tarafların düzenlenmemiş olduğu ve kanununun tamamlayıcı hükümleri söz konusu olduğu şeylerdir. Ö/Borcun ifa edileceği zamanda olduğu gibi ya da borcun yerine getirilmemesinin sonuçları. Taraflar bu sonuçları kendileri düzenleyebilir ancak, kanununun düzenleyici hükümlerinden de istifade edebilirler. Arızi noktalar ise, borcun ifa edileceği zaman, yer, vb noktalardır. Modern hukukta yapılan ayrım, sözleşmenin esaslı ve yan noktaları ayrımıdır.
SÖZLEŞMENİN ESASLI NOKTALARI VE SÖZLEŞMENİN YAN NOKTALARI
Sözleşmenin esaslı noktaları objektif ve sübjektif olmak üzere 2ye ayrılır.
Objektif bakımdan esaslı noktalar, sözleşmenin kanunda yapılan tanımında yer alan noktalardır. Asli edim yükümlülükleri, objektif esaslı noktalarla aynıdır. Asli edim yükümlülükleri sözleşmenin niteliğini belirlerken objektif esaslı noktalar, sözleşmenin yorumlanmasında, uygunluğunda kullanılır. Objektif esaslı noktalar, kanunda yapılan tanımda yer alan noktalardır ve asli edim yükümünden muhtevaları farklıdır. Objektif esaslı noktalarda mal ve semen varken; asli edim yükümlülüklerinde malın mülkiyetini devir borcu, bunun karşılığında semen ödeme borcu vardır. Bu iki unsur bir araya gelirse, taraflar anlaşmışlarsa, bu bir asli edim yükümüdür ve bunlar objektif bakımdan esaslı noktalardır. Objektif bakımdan esaslı noktalar, sözleşmenin asgari içeriğini oluştururlar yani olmazsa olmaz içeriğini oluştururlar. Satım özleşmesi denilebilmesi için gereken asgari içerik, mal ve karşılığında semen ödemek ve tarafların anlaşmasıdır.
Rızai Sözleşmeler, sözleşmenin kurulabilmesi için zorunlu unsur olarak tarafların iradelerini arayan, bunu yeterli gören sözleşmelerdir. Tarafların, malın semenle mübadelesi konusunda anlaşmaları, sonucunda Rızai sözleşme olduğu anlaşılır. Rızai sözleşme dışındaki sözleşmelerde, sözleşmenin kurulması için taraf iradelerinin yanında başka unsurlar da arayan sözleşme çeşitleridir.
Real sözleşmelerde, rıza sadece yeterli değildir. Ö/ taşıma sözleşmesi.
Objektif esaslı noktalar sözleşmenin Asgari içeriğini oluşturur. Borçlar hukukunda, sözleşme serbestisi varıdır ve kanunda düzenlenmiş sözleşmelerde bu asgari içeriği kanunda yapılan tanımlardan belirleyebiliriz ama kanunda tanımı yapılmamış olan isimsiz bir takım sözleşmeler vardır. İsimsiz sözleşmelerde ise isimsiz sözleşmenin muhtevasından belirleriz. Dolayısıyla isimsiz sözleşmedeki asgari içerik, isimsiz sözleşmenin anlam ve içeriğinden araştırılır. Bunlar objektif esaslı noktalardır(asgari içeriği oluştururlar).
Objektif esaslı noktaların dışında kalan bir takım noktalar vardır. Ambalajlama, ifa yeri, ifa zamanı, vb. mahiyeti itibariyle, sözleşmenin yan noktalarıdır. Aslında objektif yan noktalardır. Yani sözleşmenin asgari içeriğini oluşturmayan, sözleşmenin tipini vermeyen noktalardır.
Sözleşme özgürlüğüne göre, taraflar sözleşmenin muhtevasını serbestçe belirleme yetkisine sahiptirler. Bir yan noktayı bir esaslı nokta haline getirebilirler. Bu nokta asgari içeriği oluşturmayan bir noktadır ancak taraflar bunu asgari içerik haline dönüştürebilirler. Bu tarafların anlaşmalarına bağlıdır. Yani sözleşme kurma iradesinin zorunlu unsuru haline getirebilirler. Sözleşme kurma iradesinin zorunlu unsuru haline getirmemişlerse, yan noktadır. Ambalajlama, sözleşmenin ifa edeceği yer, vb. sözleşme kurma iradesinin zorunlu unsuru haline getirilebilir. Sözleşmenin kurulması için olmazsa olmaz bir koşul haline getirilebilir. Sözleşme özgürlüğü buna imkan tanımıştır ve objektif yönden esaslı olmayan bir noktayı, taraflardan biri sözleşme kurma iradesinin zorunlu unsuru yani sübjektif bakımdan esaslı noktayı karşı tarafa bildirmek zorundadır. Zımni olarak bildirme geçerli değildir. Sözleşmenin kurulması bakımından zorunlu unsurdur. Açıkça, aslında objektif bakımdan bir yan nokta olan noktayı, sübjektif bakımdan esaslı nokta haline getirilebilir. Eğer bu yapılmamışsa, 2. derece yan nokta olarak oraya çıkar.
2. derece yan noktada uyumsuzluk olursa, sözleşme kurulmamış sayılmaz. Objektif bakımdan yan bir nokta olarak telakki edilir ya da sübjektif yan nokta olarak kabul edilir. 1)Taraflar hiç bahsetmemişlerse objektif yan noktadır.
2)Taraflar bahsetmişlerse sözleşme kurma iradesinin zorunlu unsuru haline getirmişlerse sübjektif esaslı noktadır.
3)Taraflar sadece bahsetmişler, bu konuda uyuşamamışlarsa bu bir sübjektif yan noktadır. 4)Taraflar bahsetmişler, meselenin çözümünü ileri bırakmışlarsa sübjektif yan noktadır. 5)Taraflar çok müzakere etmişler ve ileri bırakmışlarsa, sübjektif yan noktadır.
6)Taraf, sözleşme kurma iradesinin zorunlu unsuru olmazsa olmaz bir şart demedikten sonra sübjektif yan noktadır.
Sübjektif esaslı noktalar, birer yan nokta mahiyetini taşıyıp, taraf iradeleriyle sözleşmenin kurucu unsuru haline getirilen noktalardır. Örneğin satım sözleşmesinde, 2. derece bir nokta olan ambalajlama, satılan malın gönderilmesi şekli, taraflarca esaslı bir nokta haline getirilebilir. Sübjektif esaslı noktadır fakat asli edim yükümü değildir.
Asli edim yükümü sözleşmenin tipini belirler. Ambalajlama hususu, satım sözleşmesinde ambalajlama sübjektif esaslı noktadır ve taraf bunu açıkça belirtmiştir. Sözleşme kurma iradesinin zorunlu unsuru haline getirilmiştir. Objektif esaslı noktalarla, asli edim yükümleri birbiriyle uyuşur ama sübjektif esaslı noktalar, asli edim yükümü değildir. Asli edim yükümü diyebilmemiz için sözleşmeye tipini veren bir hüküm olup olmamasına bakılır. Sübjektif esaslı noktalarla asli edim birbiriyle uyuşmaz. Ambalaj, malın değerinden daha fazla olabilir. Ambalajlama kaydı ile satım olursa, bir karma sözleşme olarak nitelendirilirse de kural olarak sübjektif esaslı noktalar yani özünde bir yan nokta olan(ambalaj) bir sübjektif esaslı nokta haline getirilse bile bu bir asli edim yükümü değildir.
Bir satım sözleşmesinde, alıcı, nitelikleri belli bir elması almayı, satıcıyla semen üzerinde anlaşıyorlar
Esas nokta, elmas karşılığında ödenecek parada ve esasta anlaşmaları. Sözleşmenin olmazsa olmaz koşullarıdır. Satım sözleşmesinin niteliğini verirler ve asli edim yükümlülüğüdür. Satılan malın mülkiyeti devir borcu karşılığında semen ödeme borcu.
Taraf iradeleriyle ya da kanundan kaynaklanan yan edim yükümleri vardır. Kesim, paketleme masrafları, vb. mahiyeti itibariyle, ne şekilde paketlenip, ölçme tartma masraflarının kime ait olacağı, nerede teslim edileceği, vb. objektif yan noktadır. Sübjektif olması için taraf iradeleri gerekir. Sözleşmedeki bir takım unsurlarla ilgili olarak taraflar müzakere etmişler, o unsurlar sübjektif hale gelmiş. Ö/ elmasın nerede teslim edeceği. Malın teslim edileceği yer esaslı nokta haline getirilmiştir. Bu özü itibariyle yan edim yükümüdür. Ambalajlama vb. sübjektif esaslı nokta haline getirilmiştir. Mahiyeti itibariyle yan edim olmaya devam eder.
ÖRNEK/ Eve kat kaloriferi yaptırmak için, bir satım sözleşmesi yapılır. Montaj da yapılacaktır. Montaj kaydı aslında bir yan edimdir. Bu sözleşmeye baktığımızda, montaj kaydı, asli edim mahiyetine dönüşür. Tek başına, kombi cihazının eve teslimi hiçbir anlam ifade etmez. Buradaki montaj kaydı, sözleşmeye niteliğini veren bir unsur değildir ama montaj kaydı (montajın yapılması) sübjektif esaslı nokta haline getirilebilir. Sözleşmenin kurulmuş sayılabilmesi için bütün objektif ve sübjektif esaslı noktalarda anlaşılmış olması lazım. Sübjektif esaslı noktalar, özü itibariyle birer esaslı nokta değildir(yan noktadır) ama taraflar sözleşme kurma iradesini zorunlu bir hale getirirlerse, sübjektif bakımdan esaslı nokta haline dönüştürürler. Sözleşmeye tipini veren nokta haline gelmezler. Sözleşmenin kurulmuş sayılabilmesi için bütün bu objektif ve sübjektif noktalarda tarafların anlaşmaları gerekir. Sözleşme kurma iradesinin zorunlu unsuru haline getirilmiş bir yan nokta sübjektif esaslı nokta haline gelir. Çünkü sözleşme için olmazsa olmazdır. Sübjektif esaslı haline getirilen bir nokta üzerine taraflar anlaşamamışsa sözleşme kurulmaz.
Bu konuda eğer taraflar birbirlerini doğru anlamamışlarsa, bir ihtilaf olursa, hakim tarafların irade beyanlarını yorumlar. Yeni güven teorisi ve farazi meram anlatma teorisi çerçevesinde irade beyanlarını yorumlayarak bir sonuca varır.
Uyuşulamamışsa sözleşme kurulmamıştır. ?1. aşama teorisi? söz konusudur.
İfa zamanı, ifa yeri, vb. sübjektif bakımdan esaslı nokta haline getirilebilen, objektif yan noktalardır. Kesin vadeli işlemlerde, ifa tarihi belirtilmiştir. Sübjektif bakımdan esaslı noktadır.
Yan noktalar, objektif ve sübjektif bakımdan esaslı nokta olmayan sözleşmenin 2. derece niteliğinde bulunan noktalardır. İfa zamanı, ifa yeri, vs. yan noktalar kendi içerisinde 2ye ayrılırlar.
Objektif bakımdan yan nokta: Tarafların sözleşme müzakereleri sırasında, hiç üzerinde durmadıkları, tartışmadıkları noktalardır. İfa yeri ve zamanı, vb. BK’da düzenlenmiştir. Tamamlayıcı nitelikte kurallarla ve yorumlayıcı nitelikte kurallarla sözleşmedeki boşluklar tamamlanır. Yalnız, bazı yan noktalar, objektif bakımdan yan noktadır. Taraflar bu noktalar üzerinde görüşmüş fakat sübjektif esaslı nokta haline getirmemişlerdir. İfa yeri konusunda taraflar konuşmuş ancak taraflardan biri benim için bu olmazsa olmaz demişse sübjektif esaslı noktadır, bu olmazsa sözleşme kurulmaz.
Sübjektif bakımdan yan nokta: Sözleşmenin kurulmasına etki etmeyen sübjektif yan noktalar, sübjektif esaslı nokta haline getirilmemiş noktalardır. Eğer taraflardan biri, sözleşme kurma iradesinin zorunlu unsurudur bu derse sübjektif esaslı noktadır ve bu nedenle taraf iradelerinin bu hususta uyuşması şarttır. Aksi taktirde sözleşme kurulmaz. Sübjektif yan noktalar taraflar müzakere ettiği için sübjektiftir. Aslında özü objektif bakımdan yan noktadır. Taraflar, İfa yeri, ambalaj, vb. bahsettiği için sübjektif denir. Sübjektif yan noktalarda esaslı unsur haline getirmedikçe sözleşmenin kurulmama sonucunu doğurmaz. Taraflar müzakere ettikleri için sübjektif yan nokta haline gelen hususlarda, anlaşmaya varamayacaklarını anlamışlarsa ve bunun üzerinde konuşmaktan vazgeçmişler(ileriye bırakmamışlar) BK’daki tamamlayıcı kurallara göre (ifa yeriBK73) sözleşme kurulur. Taraflar görüşmüşler, ileride anlaşırlarsa herhangi bir sorun yoktur eğer anlaşamazlarsa ve sübjektif esaslı nokta haline getirilmemişse, hakim düzenleyici kurallar ile değil, öncelikle sözleşmenin niteliğini dikkate alarak, hakkaniyete bağlı olarak sözleşmeyi yorumlar ve düzenleyici hukuk kurallarına başvurarak boşluğu doldurur.



Tarafların sözleşmenin kurulması aşamasında sübjektif yan noktalar üzerinde anlaşamamaları 2 şekilde olur.
1) Taraflar objektif bir yan noktayı, örneğin ifa zamanını aralarında görüşmüşler ve böylece bu nokta sübjektif yan nokta niteliğini almış fakat bir anlaşmaya varamayacaklarını anlayınca bundan vazgeçmişlerdir. Bu halde, sözleşme kurulmuş ancak vazgeçilen noktada bir boşluk meydana gelmiştir. Hakim bu boşluğu düzenleyici hukuk kurallarına göre, yoksa tamamlayıcı yorum veya sözleşmenin tamamlanması ilkesine göre doldurmak zorundadır.
2) BK2/1, taraflar yan noktalar üzerinde görüşmüşler ancak olumlu bir sonuca varamayacaklarını anlayınca bu noktalara ilişkin anlaşmayı(uyuşmayı) saklı tutarak ileri bırakmışlardır. Bu halde, üzerinde anlaşılmamış olan noktalar olmasına karşın sözleşme kurulmuştur.(FİKRET EREN)
Taraflar objektif esaslı noktayı bir takım revizyona uğratabilirler yani sözleşmenin niteliğini değiştirebilirler. Satım sözleşmesi yerine karma sözleşme olabilir.
İRADE BEYANLARININ KARŞILIKLI OLMASI
Sözleşmenin kurulmasında tarafların her birinin hem beyan sahibinin hem de muhatabın beyanlarının olmasıdır. 2 tane karşılıklı irade beyanına ihtiyaç vardır. Zaman yönünden ilk önce yapılanına İCAP denir. Zaman yönünden yapılan ikinci beyana da KABUL denir.
İCAP:
1)Sözleşmenin yapılması teklifini içeren
2)Zaman itibariyle daha önce yapılan
3)Karşı tarafa varması gereken
4)Kesin ve bağlayıcı nitelik taşıyan
5)Muhatabın kabulüyle sözleşmenin kurulması sonucunu doğuran
6)İrade açıklamasına icap denir.
İrade açıklanmasına eklenmesi gereken unsur ise KABUL beyanıdır. İcap, muamele iradesi, hukuki sonuç doğurma iradesini muhataba açıklayan irade beyanıdır. İcap tek taraflı bir hukuk işlemdir ve icap sahibi belirli bir süre ile bağlıdır. Muhatabın da kendisine teklif edilen sözleşmeyi kurma konusunda bir yetki bahşediyor. Bu sürede sözleşme kurulmalıdır aksi taktirde sözleşme kurulmaz. İcap karşı tarafa ulaşmalıdır. İcap objektif ve sübjektif bakımdan bütün esaslı noktaları kapsamalıdır. Hukuki sebebi bünyesinde barındırmalıdır. İcap yapan ciddi olmalı, icabıyla bağlı olmak iradesinde olmalıdır. İcap özel bir şekle tabi değildir. Eğer sözleşmenin geçerliliği için bir şekil şartı öngörülmüşse icabın da bu şekilde yapılması gerekir. İcapla yakın irtibat halinde bulunan kavram icaba davettir. Malların fiyatları gösterilmek suretiyle teşhiri icaptır.
İCABIN 2 UNSURU vardır.
1)İcapla kurulması istenen sözleşmeye ilişkin bütün esaslı noktaları belirtmek gerekir objektif ve sübjektif esaslı noktaları içermelidir.
2) İcapta bulunanın bununla bağlanma iradesini taşıması gerekir. İcapta bulunan, icabıyla son sözü söylemektedir. Nihai tavrını ortaya koymalıdır.
Bu iki unsur, sözleşmeye bağlanma iradesidir. İcaba davetten icabı ayıran en önemli özelliktir.
İCABA DAVET
Beyan sahibi nihai kesin bir bağlanma iradesi ortaya koymaz, böyle bir irade açıklamaz. Sadece muhataba karşı belirli bir sözleşme yapmaya hazır olduğuna dair iradesini açıklıyor. Dolayısıyla icaba davette, beyan sahibi icapta bulunacak olanı icapta bulunmaya sevk ediyor. Katalog gönderme, katalogdan bakıp icapta bulunan müşteri. İcaba sevk ediyor. Sözleşme yapma iradesi ortaya koymamakta, icapta bulunmaya sevk ediyor. Satıcı icapta bulunan, ben bunu satıyorum diyor. Muhatap da kabul beyanında bulunuyor. Sözleşmelerde icaba davet şart değildir ama bu sıralama değişebilir. Satıcı katalog göndererek, vitrinde fiyat göstererek (teşhir icaba davet değildir) BK7/2 tarifelerin, fiyat listelerinin vb. gönderilmesi yalnız başına icap kabul edilmez, icaba davettir.
Satıcının, posta kutusuna bıraktığı reklamlar. Alıcıyı satın almaya sevk ve tahrik eden aslında satıcının sözleşmeyle bağlanma iradesini açıkça ortaya koymadığı durumdur. Alıcı kasaya gidip parayı öderken icap beyanını sunar satıcıysa kabul beyanını sunar. İcaba davet bu yönüyle icaptan ayrılır. İcapta, icapta bulunanın bununla bağlanma iradesini taşıması ve kurulacak sözleşmede bütün objektif ve sübjektif esaslı noktaları belirmesi gerekir.
Her zaman icapla, icaba davet birbiriyle kesin şekilde ayırt edilemeyebilir. Yoruma başvurulması gerekebilir. Taraflar birbirlerini doğru anlamışlar mı? Fiili tabi uygunluk aksi taktirde yeni güven teorisine göre ihtilafı çözer. Birinin farazi iradesi diğerinin farazi iradesine göre sözleşmeyi kurabileceği gibi irade beyanlarının uyuşmaması sonucunda sözleşmenin kurulmamış olması sonucuna da varabilir.
İcabın temel özelliği muhatabın kabul beyanıyla sözleşmenin kurulmasını sağlarken
İcaba davette ise, karşı tarafın icapta bulunmasını sağlamaktır.
İcaba davet icap niteliğini taşımadığı için, icaba davette bulunanı bağlamaz; sadece muhatabı icaba sevk ve tahrik eder. İcapta bulunursa, icaba davette bulunan kabul beyanında bulunup bulmamak konusunda serbesttir. Temel özelliği budur. Yalnız uzun süre sürüncemede bırakmamak ve icabı reddetmek istiyorsa(icaba davette bulunan) bunu derhal açıklamak durumdadır aksi taktirde zımnen icabı kabul etmiş sayılır. İcapta davette beyanın içeriği tam ve açık bir şekilde belirlenmiş değildir bu sebeple icapta bulunanı bağlamaz. Taraf sözleşme kurma iradesini açıklamamakta sözleşme kurmaya hazır olduğunu açıklamaktadır. Özellikle tarife ve fiyat listesi, katalog, vb. icaba davettir. Fiyat gösterilmek suretiyle herkesin görebileceği yerlerde, mağazalarda mal teşhir edilmesi icaptır ve bu mal ile sınırlıdır.
Banka otomatları, para atıp çikolata sigara alınan otomatlar, müzik kutuları, vb. otomat aracılığıyla umuma mal ve hizmet arz edilmesi durumunda bunlar icap mıdır yoksa icaba davet midir?
Edimler bellidir. Para atılır, karşılığında mal ya da hizmet atılır yani sözleşme kurulmuş olur. BK7/3. fıkrada malların fiyatları gösterilmek suretiyle teşhiri kural olarak icap sayılır. Mağazada da aynıdır. İcap teşhir edilen mal ile sınırlıdır. Ayrıca, teşhir edilen maldan, mağaza içinde misli varsa, illaki reyonda teşhir edilen mal istenirse hakkın kötüye kullanılmasıdır.
Marketlerde self servis vardır. Ürünün fiyatı üzerinde yazar ve ürün satıma hazır şekildedir. Ürünü pazarlayan firma, fiyatı belirler ve kabul eden muhatap ürünü o fiyattan alır. Raflarda teşhir edilen ürünler, üzerinde de fiyatı teşhir edildiği sürece bu bir icaptır. Kabul, sadece ürünü alıp sepete atmak değildir. Kasaya kadar, bundan vazgeçebilme imkanı vardır. Kabul, kasada ödeme halinde olur. İstisnası ise, mağazaların düzenlediği promosyonlarda, 2 alana indirimli fiyat durumunda ise; şarta bağlıdır. 2 alana dediği icaba davettir. Muhatap 2 tane ürün alıp kasaya gittiğinde icap yapmıştır. Kasada ise kabul olunur. Burada bağlanma iradesi sınırlanmıştır. Kasa 2 ürün kabul eder ve 3. ürünü reddedebilme yetkisine haizdir.
İcap ve acaba davetin ayrımında, açık arttırma ve eksiltmelerde, en iyi teklifi yapan kazanır. Bazı ihalelerde yol bina yapımında, vb. eksiltmeler, açık arttırmalarda ise en yüksek fiyatı verene. Bir tablo satımında Açık arttırmayla satılacaktır ve mahiyeti itibariyle icaba davettir. Karşı taraf icapta bulunur. Bir sonraki icaba kadar icabıyla bağlıdır. Son icapta ise, kabul olur.
BK7/2, Tarifelerin, fiyat listelerinin ve benzerlerinin gönderilmesi, yalnız başına icap anlamına gelmez. İcaba daveti düzenlemektedir. Buna göre, eldeki stoklarla kişi ürünü tanıtma gayesi güdüyor ve sözleşmeyle bağlanma niyetini açıkça ortaya koymuyor. Sözleşmeyle bağlanma niyetini açıkça ortaya koymadığı için icaba davettir. Kişi bir katalog gönderdiğinde, kataloğu icap gibi düzenleyebilir. Bunu önlemek için, kataloğun altına stoklarla sınırlıdır ibaresini kullanarak yumuşatıyorlar. Kendi bağlılıklarını sınırlandırıyorlar. Kataloglar, kural olarak BK7/2ye göre icaba davettir ancak; özellikle stoklarımızla sınırlıdır, vb ifadeler kullanıldığında icaptır ama bu bağlılık stoklarla sınırlıdır.
Kişi icapla bağlı olmayabilir. BK7/1e göre, icapta bulunan kimse sorumluluğu bertaraf eden bir beyanı icaba ilave eder veya böyle bir kayıt muamelenin yahut hal ve vaziyetten çıkarsa bu kimse icapla bağlı kalmaz.

İcabın Kişiyi Bağlayıp Bağlamayacağına İlişkin Çeşitli İhtimaller
1) İcapçı icabıyla bağlı olmadığını bildirerek bir teklifte bulunabilir. Serbestliğimizi bağlı olmamak kaydıyla saklı tutuyoruz gibi ifadeler kullanarak bunu sağlayabilir. Bununla beraber çeşitli anlamlar ortaya çıkar. Bu anlamlardan birincisi;
a)İcapçının gerçekte bir icapta bulunmayıp sadece bir icaba davet niteliğinde bir teklifte bulunmuş olmasıdır. Yani, serbestliğimizi bağlı olmamak niyetini açıkça ortaya koymuştur. İcapçı, sözleşmeyle bağlanma niyetinde değildir. icaba davet benzeri bir durum vardır
b) İcabın bağlayıcı gücünün bu ifadeyle kaldırılmış olmasıdır. Karşı tarafa kabul haberi, kendisine ulaşıncaya kadar icapçı icabıyla bağlı olmayacağını her zaman ifade etmek hakkını saklı tuttuğunu ifade etmektedir. İcabın bağlayıcı gücünün kaldırılmış olmasıdır. İcapçı icabını, karşı tarafa ulaşana kadar, icabını her zaman geri alabilir ve sözleşmeyle bağlı olmaz.
c) Doğrudan doğruya kurulacak sözleşmeyi ilgilendirir ve taraf bu tür bir beyanda bulunmakla yani bağlı olmamak kaydı ile, vb ifadeler kullanarak sözleşmeden dilediği zaman serbestçe dönebilme anlamına gelir. Kurulan sözleşmeden dönme vardır.
Bu 3 anlamdan hangisine üstünlük tanınacağı güven çerçevesinde uygulanacak yorum yoluyla bulunabilir. Yani, güven ilkesi çerçevesinde a)’ya mı b)’ye mi öncelik tanınması gerektiğini somut olayın koşullarına da bakarak, yeni güven teorisi kapsamında belirlemek gerekir. Genel hayat telakkileri, olayların normal akışına göre, dürüst ve makul bir beyanda bulunanın beyanına vereceği anlam esas alınır; dürüst ve makul muhatabın o beyan sahibinin beyanına vereceği anlam karşılaştırılır ve bunlar arasında somut olayın koşullarına göre mukayese yapılır ve bir karar verilir. c) ise en uzak anlamdır. 1. aşama teorisine(sözleşmenin kurulması) göre sözleşmenin kurulması aşamasındayken sözleşmenin kurulup kurulmadığını tespit etmek gerekir ki sözleşmenin 2. aşamasına bakabilelim. 2. aşamaya geçebilmek için 1. aşamada herhangi bir tereddüt olmaması gerekir. 2. aşama, sözleşmeden dönme, sözleşmenin iptali, vb. ancak kurulmuş sözleşmeler için geçerlidir. Bu sebeple c) en uzak ihtimaldir.

2) Teklifte bulunanın bununla bağlı olmadığını açıkça bildirmiş olsa dahi durumun gereği değişim özelliklerinden böyle bir sonuca varılabiliyorsa icabın bağlayıcı olmadığı sonucuna varılabilir. Gazetelerdeki teklif veren ilanlarda, bu ilanlar yoluyla yapılan teklifler bu gruba girer. İşin özel niteliği, icabının bağlayıcı olmadığı anlamına gelir. Buna icaba davet denmez ama icapta bulunulması belirli koşullara bağlanmıştır. Örneğin iş icabında bulunulmuş ve gelen kişi aradığınız kriterlere uygun mu? İlanla gelen 4 kişi aynı niteliği taşıyor ama biri diğerlerine göre daha iyi bir üniversite bitirmiş. Burada icaba davet vardır. Dolayısıyla durum gereği, değişim özelliklerinden kişi bu şahsı seçebilir. Araba ilanlarında ise, mahiyeti itibariyle araba satıyorum dendiği için icaptır ama icabın süresi ne olduğu belli değildir. Süre ancak en iyi teklifi verenle kabul edilmesine bağlıdır. Burada fiyat belirtilmemişse, bu icap değildir. İcapta mutlaka, icabın bütün unsurlarının, sözleşmenin esaslı noktalarının belirlenebilir olması gerekir.
İCABIN BAĞLAYICILIĞI
İcapçı, icabıyla bağlıdır. İcabın bağlılık süresi ifade edilirken 2li bir ayrım yapılır.
1) Acaba icap belirli bir süreyle bağlı olmak üzere mi yapılmıştır, yoksa herhangi bir süre kaydı mevcut değil midir?
2) İcabın hazırılar arasında mı yoksa hazır olmayanlar arasında mı yapılmış olması

Bir süre kaydı içermeyen icaplar(süresiz icaplar): Eğer süre icapta açıkça belirtiliyorsa, şu kadar süre icabımla bağlıyım ibaresi açıkça belirtiliyorsa, süreli icap denir. Bağlanma süresinin açık olarak icapta belirtildiği icaplara süreli icap denir.
Hazırlar arasında icap: Bir süre kaydı içermeyen, süresiz ve hazırlar arasında yapılan icaplarda; araya kimsenin girmediği doğrudan doğruya, karşı karşıya bulunan kimselerin yaptığı icaptır. Biri icapta bulunur ve kayda değer bir süre geçmeden icap beyanı karışı tarafa ulaşıyor ve karşı taraf veya temsilciler bunu akabinde öğrenebiliyor. Tarafların yüz yüze olduğu icaptır ve temsilciler de tarafların yerinde olabilir. Temsilciler dolayısıyla hazırlar arası icaptır. BK4te, Kabul için müddet koymaksızın icap düzenlenmiş ve hazırlar arasında icap, bir müddet konulmaksızın hazır bulunan bir şahsa yapılır ve derhal kabul edilmezse, icabı yapan bununla bağlı kalmaz. Derhal derken, kişi icabıyla görüşme sonuna kadar bağlıdır yani görüşmenin 5. dakikasında icapçı icabını yaptı ama karşı taraf görüşmenin 50. dakikasında kabul beyanında bulundu.
Eğer görüşme sırasında bir icapta bulunan taraf daha sonra başka bir konunun müzakeresine geçilmişse, taraflar tekrar ilk konuya dönmek üzere bu yeni konuya geçmişlerse, icapçı icabıyla bağlıdır. Yani sübjektif yan nokta haline getirmişlerdir. Ancak bu meseleyi halledemeyip başka konuya geçmişlerse, icapçı icabıyla bağlı değildir. İcapçı görüşmeler sırasında, teklifini yazılı olarak da verebilir. Muhatap, metni alıp, anlayacak ve buna cevap verecek kadar süre icapçı icabıyla bağlıdır.
******Gaipler arası icap(yüz yüze olmayanlar arasında icap) icapçı tarafından açıkça belirtilmiş olmayan bir süre vardır. Yani süresizdir. Burada 3 zaman dilimi vardır.
1)karşı tarafa ulaşması için gerekli olan zaman dilimi.
2)Karşı tarafın bunu öğrenip değerlendirmesi için gerekli olan zaman dilimi
3)Karşı tarafın bu değerlendirmesini icapçıya göndermesi için gerekli olan zaman süresince bağlıdır. Burada hesaplanabilecek bir süre yoktur. Dürüstlük ve hakkaniyet ilkeleriyle bu süre saptanabilir. Bu 3 zaman diliminin toplamı süreyi belli eder.
İcap karşı tarafa geç varmışsa; BK5/2 İcapta bulunan kimse bu sırada, icabını zamanında vasıl(varma, ulaşma) olmuş addedilir(kabul etme). Zamanında ulaştığını kabul etmeye netice itibarıyla hakkı vardır. Dolayısıyla toplam sürenin (yani geç varma) uzatılmasını sağlamaz. Bunu icap düzenli olarak yapılmışsa ileri sürebiliriz. Yani usulüne uygun olarak yollanmış olması gerekir(az posta pulu kullanan icapçı). Ya da icapçı aksamaların nedeni biliyor olabilir deprem, su baskını, vb. ulaşımın geç gerçekleşeceğini bilmektedir. Bunları dikkate alarak icabını yapmalıdır.
Kabul beyanı icapçıya geç varmışsa; Zamanında düzenli bir şekilde icapçıya gönderilmiş ancak icap geç ulaşmış. Vaktinde gönderilen kabul beyanı, icabı yapana geç ulaşmışsa; icapçı, kabul beyanıyla bağlı olmadığını bir an önce karşı tarafa bildirmekle yükümlüdür. BK5/3e göre, zamanında gönderilen kabul beyanı, icapta bulunan kimseye bu andan sonra vasıl olur ve icapta bulunan kimse icabıyla bağlı olmamak isterse bunu gecikmeden bildirmekle mükelleftir. Süre tamamlandıktan sonra, icapçı icabıyla bağlı değildir. kabul beyanı derhal yapılmamış ve kabul beyanını yapacak taraf işi savsaklamışsa icapçı yine icabıyla bağlı değildir.

Süre talebi içeren icaplar, belli bir tarihe kadar cevap bekliyorum diye bir ifade var ise yan, bir süre ifade edilmişse, kabul beyanı bu süreden önce icapçıya ulaşmadığı sürece sözleşme kurulmuş sayılmaz. Kabul beyanı bu süreden önce icapçıya ulaşmalıdır. İcapta verilen süre saat gün olarak belirtilmişse, süreyi koyan taraf genelde sürenin başlangıcını belirler. Belirtmemişlerse, icabın gönderildiği tarih sürenin başlangıcıdır. Tebligattan farklıdır. İlanlar da tebligatlar gibi nitelendirilir.
İcapçı bir süre vermişse, icabını değiştirebilir. Süreyi uzatmak konusunda, kabul beyanında bulunacak muhatabın işine geleceği için mümkündür. Süreyi kısaltmak konusunda ise, icabın geri alınmasının mümkün olduğu dönem dahilinde yani kabul beyanında bulunanın bunu öğrenme anına kadar bu süre kısaltılabilir. Süreyi kısaltma kabul beyanında bulunacak muhatap açısından olumsuzdur.
Kabul beyanı, tek taraflı varması gereken bir irade beyanıdır. İcap bütün esaslı noktaları içermeli ve sözleşmeyle bağlı olma iradesini ortaya koymalıdır. Kabul beyanı ise, icapla uyuşmalıdır.
******Kabul beyanı sadece objektif bakımdan 2. derece noktalarda icaptan ayrılıyorsa; BK2/1e göre, kıyas yoluyla uygulanabilir ve sözleşme kurulmuştur. Bazı objektif noktalar ifa edilirken, sübjektif nokta haline getirilip getirilmediği ve bunların sübjektif esaslı nokta haline getirilip getirilmediğine bakılması gerekir. Yan noktalarda böyle bir irade beyanında bulunulmuşsa, icapçı bununla bağlı kalmak istemiyorsa, hemen bunu ileri sürmelidir. İcapçı kabul beyanına karşı susmamalı ve itirazını belirtmelidir. İcapçıya itiraz etme külfeti yüklenmiştir. Bu külfeti yerine getirmezse sözleşme o noktalarda dahi kurulmuş kabul edilmektedir ve bu sonuçlara katlanmak zorundadır. Objektif yan noktaların da mahiyeti üzerinde durmak gerekir.
*******Kabul beyanı sadece objektif açıdan 2. derece yan noktalardan ayrılıyorsa sözleşme kurulmuş sayılabilir mi?
*******Yan noktalara ilişkin ilave ve değişikliklere zımni kabul ile ilgili BK 6 çerçevesinde uygun bir süre içerisinde karşı çıkmayan icapçı, karşı tarafın söz konusu ilave ve değişiklikleri içeren yeni icabını susarak kabul etmiş demektir.
Zımni Kabul
Kabul, Çeşitli şekillerde gerçekleşebilir.
Açıkça İtiraz Edilmesini Gerektiren Aksi Taktirde Kabul Beyanıyla Sözleşmenin Kurulması Sonucunu Doğuran İhtimaller. BK6 Kapsamındaki Haller:

1) İrade faaliyeti etkinliğiyle gerçekleşebilir. Ö/ Rezervasyon.
2) BK6 susma eylemi düzenlenmiştir: İşin özel niteliği hal ve şartlar açık(sarih) bir kabul beyanının gelmesini gerektirmiyorsa güven ilkesine göre sözleşme kurulmuş sayılır. Sözleşmede, taraflar arsında yapılacak bütün tebligatların açık bir şekilde ifade edileceğine dair bir hüküm varsa, sözleşme taraflardan biri tarafından hazırlanmış ve diğeri sadece imza atmışsa, taraf tebligat yapar ve karşı taraf açıkça itiraz etmezse, susma yoluyla kabul etmiş anlamına gelmez. Bunu diyebilmek için açık bir ifade bulunmaması gerekir. Eğer bulunulan icap karşı taraf için bir yükümlülük getirmiyorsa sadece onun yararına bir sözleşme niteliğini taşıyorsa burada BK6 uygulanır. Karşı tarafın buna ses çıkarmaması olumsuz bir sonuç doğurmaz, sözleşme kurulur. Taraflardan biri değerini icaba davet etmiş, diğer taraf da bununun üzerine davette bulunmuş ise; icapçı sözleşmeye hazır olduğunu, icaba davet teşkil eden bir beyanda bulunan, karşı tarafa belirttiği an BK6 kapsamında karşı tarafın susması sözleşmenin kurulması sonucunu doğurur. İcaba davette bulunanın sözleşme ile bağlanmak istediği sonucunu susmak suretiyle gerçekleştirir. Burada kabul beyanını açık yapmamıştır.
İcaba davetà icapàkabul sıralaması vardır. Kabul, açık yapılmamıştır. İcaba davette bulunan susmaktadır. İcapta bulunanın sözleşmenin kurulduğuna dair düşünmeye hakkı vardır.
3) Taraflar arasında öteden beri mevcut olan iş ilişkileri: İçlerinden birinin yaptığı siparişi diğer tarafın ayrıca bir kabul beyanında bulunmaksızın bir süre sonra malı göndererek cevaplandırması durumunda bundan sonra da yapılacak işlemler bakımdan(özellikle çerçeve sözleşmelerde) taraflar arasında bir güven oluşturur. Malı göndererek fiili kabulde bulunan taraf bir cevaplandırmada bulunmuşsa ve bundan sonra da son sipariş yapılmış ve bu siparişi karşı taraf kabul etmek istemiyorsa bunu derhal bildirmesi gerekir aksi taktirde daha önceden yapılan mutad uygulamalar bir güven yarattığı içindir. Bildirmemesi haline çelişkili davranıştır. Daha önceki yapılan mutad uygulamalar çerçevesinde taraflar alışveriş yapıyorlarsa, karşı tarafa güven gereği siparişi derhal açıkça belirterek iptal etmelidir. Aksi taktirde kabul beyanında bulunmuş kabul edilir. Mutad uygulamalardan kaynaklı.
Akaryakıt istasyonu ile akaryakıt sağlayıcı arasında çerçeve sözleşmelerde, teslimatın ne şekilde yapılacağı tarafların hak ve yükümlülükleri belirtilmiştir. Münferit akaryakıt talepleri, mesela bu hafta için 1 tanker mazot talep edilmiş, bunlar daha sonra gerçekleşen münferit sözleşmelerdir. Bu münferit sözleşme bakımından o çerçeve sözleşme gereği geçerli olur ve BK6 uygulama alanı bulur. Bir kimse buna karşı çıkmak niyetindeyse bunu derhal karşı tarafa bildirmelidir. Aksi taktirde susma ile kabul ettiği anlaşılır.
4)İcabın objektif bakımdan 2. yan noktalara ilişkin bir takım eklemeler ve değişiklikler yapılması; eğer karşı taraf buna açıkça karşı koymak istiyorsa bunu derhal ileri sürmeli aksi taktirde kabul etmiş sayılır.
5)Taraflar birbirinden tamamen habersiz olarak icap ve kabulde bulunmuşlarsa; her iki taraf da birbirinden bağımsız olarak ama içerik itibariyle birbirine uyan icap ve kabulde bulunmuşlarsa (mektup atıp, 10 liradan alırım diyor, diğeri da 10 liradan satarım diyor) BK uygulamasına ihtiyaç yoktur. Her iki taraf da beyanlarını öğrendiği anda sözleşme doğrudan doğruya kurulmuş olacaktır. İçerik itibariyle birbirine bütünüyle uyan icap ve kabul beyanları, sözleşmenin kurulma sonucunu doğurmuş olacaktır.

İCAP VE KABULUN BEYANININ GERİ ALINMASI
İcabın Geri Alınması
1) Eylemli Olarak Geri Alma: birine şartları bildiren bir mektup yollanır. Şartları kabul edip etmemekte muhatap serbesttir. İcapta değişiklik yapmak niyetinde olursa icapçı, hemen yeni icabı muhataba fiilen vermesi gerekir. Elinden alıp yenisini verme.
2) BK9 Anlamında İcabın Geri Alınması: İcapçı icabını gönderir ve bunu geri almak ister ve daha önceki irade beyanını geri alan yeni bir irade beyanında bulunur. İcap karşı tarafça öğrenildiği ana kadar geri alınabilir. Karşı tarafça öğrenildiği andan itibaren icapçı icabıyla süreye bağlı olarak bağlıdır.
Kabul Beyanının Geri Alınması: BK9 kapsamındadır. İcabın geri alınmasıyla aynıdır. Öğrenilme anına kadar, geri alınabilir.
Tüketici hukukunda ifade edilen hususlardan farklı esaslar, özellikle sözleşmenin bir tarafını korumaya yönelik, bilgi verme anlamında düzenlenmeler vardır. Kapından satışlarda, tüketici teslim aldığı tarihten itibaren 7 gün içinde kabul etmekte veya 7 gün içinde hiçbir mazeret göstermeden reddedebilmektedir.
İCAP VE KABULUN HÜKÜMDEN DÜŞMESİ
İcapçının icabı yaptıktan sonra ölmesi, ehliyetsiz duruma düşmesi kural olarak icabın geçerliliğini etkilemez; kabul beyanıyla sözleşme kurulur. O kişinin mirasçılarıyla sözleme kurulacaktır ancak bununla bağlı olmak istemeyen mirasçıların BK9 kapsamında, karşı tarafça öğrenilmesi anına kadar icabı geri alabilirler fakat ondan sonra mümkün değildir.
Eğer icapçının şahsının önem taşıdığı bir sözleşme varsa, ressama yapılan tablo siparişinde, mirasçıların sipariş edilen tabloyu bitirebilme şansı yoktur. İcapçının ölmesiyle icap hükümden düşer.
Bu ilkeler kabul beyanı bakımından da geçerlidir.
Öğrenme anı, icabın veya kabulün geri alınması bakımından belirleyici andır.
SÖZLEŞMENİN KURULDUĞU AN
Hukukumuzda, sözleşmenin kurulduğu an ve sözleşmenin hüküm ve sonuçlarını doğurduğu an ayrı ayrı ele alınmıştır. Sözleşmenin kurulduğu an ve sözleşmenin hüküm ve sonuçlarını doğurduğu an bakımından da bir ayrım yapmak gerekir BK’ya göre, hazırlar ve hazır olmayan arasında sözleşmenin kurulduğu an ve hüküm ve sonuçlarını doğurduğu anı ayrı ayrı ele almak gerekir.
Hazırlar Arası İcap: icap ve kabulde bulunanların yüz yüze olduğu haldir. Telefon, msn, vb. karşı tarafın kabul ettiği an sözleşme kurulmuştur.
Hazır Olmayanlar Arasında İcap: Bir mal alacak olan kişi sipariş verir. Bir beyanda bulunmuş olur. Bu beyanını da mektupla yapmıştır. Mektubu postaya verildiği an gönderme anıdır. Karşı tarafın posta kutusuna ulaştığı an, karşı tarafın fiili hakimiyet alanına ulaşmıştır ve bu varma anıdır. Postadan kişi mektubu aldı, zarfı açar ve mektubu okuduğunda öğrenme anı olur. 3 aşamalıdır. Gönderme anı ile varma anı çok önemlidir. Kanun koyucu hazır olmayanlar arasında sözleşmenin kurulabilmesi için; Kanun koyucu, karşı tarafa varma anını sözleşmenin kurulması için yeterli görmüştür. Varma anını kabul beyanı olarak görmüştür. Varma anı, posta kutusuna mektubun ulaşmasıyla olur. Varma anıyla sözleşme kurulur. Varma anı sözleşmenin hüküm ve sonuçlarını doğurduğu an bakımından farklıdır. Varma, sözleşmeyi kurar, gönderme ise, sözleşmenin hüküm ve sonuçlarını doğurduğu an olarak kanun koyucu kabul eder.
Hazır olmayanlar arasında sözleşmenin hüküm ve sonuçlarını doğurduğu an GÖNDERME ANIDIR. İspat bakımından, kişiye ne zaman varıp varmadığını bilebilmek mümkün olamayabilir ancak postaya mektubun verildiği an öğrenilebilir. Kanun koyucu hazır olmayanlar arasında sözleşmenin kurulduğu ve hüküm ve sonuçlarını doğurduğu an olarak, geriye gider ve gönderme anını kabul eder.
SÖZLEŞME ÖZGÜRLÜĞÜNÜN MÜEYYİDESİNİN KAVRAMLARI
Sözleşme hürriyeti, bireylerin özel borç ilişkilerini kanunun öngördüğü sınırlar içerisinde serbestçe düzenleyebilme hürriyetidir. Sözleşme hürriyeti çerçevesinde taraflar sözleşme yapıp yapmama, sözleşmenin karşı tarafını seçme, istenilen muhtevada sözleşme yapma, istenildiği gibi sözleşmeyi sona erdirebilme ve istenilen şekilde sözleşme yapma serbestisine sahiptirler. Kanun koyucu aksine bir hüküm öngörmedikçe taraflar gerektiği şekilde sözleşme yapabilirler ancak sözleşme hürriyetinin bir takım sınırları vardır. Kanunun öngördüğü sınırlar dahilinde sözleşme hürriyeti geçerlidir. Kanunda yer alan emredici hükümlere, kamu düzenine, ahlaka ve adaba aykırı, kişilik haklarına ilişkin ve konusu imkansız olan sözleşmeler yapılamaz. Eğer böyle bir durumla karşılaşılırsa, sözleşme hürriyetinin müeyyidesi, geçersizliktir.
Geçersizlik, sözleşmenin geçerlilik unsurlarıyla ilgilidir. Sözleşmenin kurucu unsurlarıyla bir alakası yoktur. Geçersiz geniş ve dar anlamda ikiye ayrılabilir.
Geniş anlamda geçersizliğin kapsamına yokluk da dahil olur. O zaman sözleşmenin kurucu unsurlarıyla ilgili olur. Kurucu unsurlar yoksa sözleşme yoktur. Kurucu unsurun bulunmaması, yokluğu beraberinde getirir. Sözleşmenin en temel kurucu unsuru irade açıklamasıdır. Kurucu unsur, sözleşmeyi kuran unsurdur. Hukuki işlem bazında sözleşmenin kurucu unsuru irade açıklamasıdır.
Geçerlilik unsuru ise, kurulmuş bir sözleşmenin hukuki sonuçlar doğurmasıdır. Ö/ Yapılan sözleşme hata, hile ikrahla iptal edilebilir. Kurulmamış bir sözleşmenin geçerliliğinden veya geçersizliğinden bahsedilemez. İlk aşamada kurulmuş olan bir sözleşme gerekir. Kurulmamış sözleşme açısından, sözleşmenin sadece yokluğu vardır.
Geçersizlik Müeyyideleri;
1)BUTLAN: BK20, konusu imkansız olan veya hukuka yahut ahlaka ve adaba aykırı bulunan bir akit batıldır. Noksanlık (bozukluk) akdin sadece bazı bölümlerine ilişkinse bu bölümler olmaksızın akdin hiç yapılamayacak idiği kabul edilmek gerekmedikçe, yalnız bu bölümler batıl olur(kısmi butlan, bunu daha anlatmadı). Bir akdin, konusunun kanunun emredici hükümlerini, ahlak ve adaba, kişilik haklarına, kamu düzenine aykırı olması ve konusunun imkansız olması haline, sözleşme batıldır. Emredici hükümler, iki taraf açısından veya nisbi olarak da karşımıza çıkabilir. Her iki tarafın da aksini hiçbir şekilde kararlaştıramayacağı kurallar olabilir. nisbi emredicideyse, sözleşmenin bir tarafının aksini kararlaştırabileceği hükümlerde olabilir.
Butlanın sonuçları, sözleşmenin başlangıçtan itibaren sözleşmenin geçersiz olması sonucunu doğurur. Sözleşme başlangıçtan itibaren hiçbir sonuç ve hüküm doğurmaz. Kanunun koyucu butlan müeyyidesini kamu yararı için yapmıştır. Hakim butlanı re’sen dikkate alır. Butlan müeyyidesi, zamanla ortadan kalmaz. Butlanı ileri sürme bir itirazdır. Hak sahibinden tamamen bağımsız bir durum vardır.
2) İPTAL: kurulduğu andan itibaren geçerli ve hüküm ve sonuçlarını doğurabilen bir sözleşme vardır. İptal beyanında bulunmaya hakkı olan kimse böyle bir beyanla bulunmakla sözleşmeyi geçmişe yönelik olarak sona erdirir. İptalde askıda bir geçerlilik vardır. Sözleşmeyi iptal etmek isteyen taraf, bunu ileri sürer, tek taraflı ve varması gereken inşai bir haktır. Sözleşme başlangıçtan itibaren geçersiz bir sözleşme haline gelir. Yani iptal askıda geçerli olan bir sözleşmeyi geçersiz hale getirir.
3)EKSİKLİK: İptalden farkı, askıda geçersizliktir. Geciktirici tarafa bağlı sözleşmeleri, yetkisiz temsilcinin yaptığı sözleşmeler, bu gruba girer. Kanunun sözleşmenin geçerliliği için aramış olduğu bazı unsuru eksikliği söz konudur. Bu nedenle sözleşme başlangıçtan itibaren hüküm ve sonuç doğurmaz. Başlangıçta eksik olan bu unsurlar tamamlanırsa, sözleşme hüküm ve sonuç doğurabilir.
SÖZLEŞMELERDE ŞEKİL
Sözleşme özgürlüğünün doğal bir uzantısı şekil serbestisidir. Münferit birkaç sözleşme dışında, BK açısından şekil mecburiyeti söz konusu değildir. Ö/ Bağışlama sözleşmelerinde, taşınmaz satımında, alacağın temliki, kefalet bakımından kanun koyucu şekil mecburiyeti koymuştur. Tüketici sözleşmelerinde, yazılı olma şekli getirilmiştir, bu da sıhhat şartıdır.
Şekil, bir iradeyi açıklamak üzere kullandığımız araçtır dış kalıp veya biçimdir. Sözlü, yazılı yada resmi olarak belirtilebilir. Şekil zorunluluğu öngören normun koruma amaç ve aracına göre ayrılır.
1)özel koruma amaçlı şekil: Sözleşmenin taraflarını koruma amaçlı şekil ortaya çıkar.
2)genel koruma amaçlı şekil: Taraflar dışında 3. kişilerin de menfaatlerinin de korunması ön plandadır.
Şeklin faydalı ve sakıncalı yönleri vardır. Şeklin amacı, sözleşmenin bazen bir tarafını bazen her iki tarafını bazen de 3. kişileri de içine alacak şekilde korumak ve hukuki güvenliği ve yeknesaklığı sağlamaktır. Gayrimenkullerle ilgili şekil kuralı 3. kişileri de korur. Kefalet sözleşmesindeki şekil, sözleşmenin taraflarını korur ve bilhassa kefili korur. Kanun koyucunun öngördüğü şekle bağlı olarak bir takım farklılıklar da kaşımıza çıkar.
Şekil öngörmekle kanun koyucu hukuki güvenliği sağlıyor. Sözleşmelerde kesinlik sağlanıyor. Ö/ A, Bye 10 liradan satmayı taahhüt ediyor, öteki de almayı taahhüt ediyor. Söz uçar yazı kalır J asgari olarak yazılı sözleşme yapılması gerekir. şekil sözleşmeye kesinlik ve açıklık kazandırır. İsapt kolaylığı sağlar. Kanun koyucu çoğu zaman şekil öngörmemiştir ama ispat açısından 400YTLden sonraki borçlar için yazılı şekil öngörmüştür. Şekil tarafları düşünmeye sevk der. Ayrıca şekil aleniyet ve güven sağlar ve sözleşmenin yorumunu kolaylaştırır.
ŞEKLİN FAYDALARI
a) Şekil sözleşmeye kesinlik sağlar
b) Şekil sözleşmeye açıklık getirir
c) Şekil şartı, ispat, güvenlik ve kolaylığı getirir
d) Şekil, tarafları düşünmeye sevk eder
e) Şekil, aleniyet ve güven sağlar
f) Şekil, sözleşmenin yorumunu kolaylaştırır
ŞEKLİN SAKINCALARI
a)Şekil hukuktaki dinamizmi ve hareketliliği öldürür.
b)Şekil esası formaliteye feda etmektir.
c)Zaman yönünden sözleşmelerin yapılmasını geciktirir.
d)Ekonomik yönden ek maliyet getirir. Ö/ mülkiyeti muhafaza noterde yapılır ve çok masraflıdır.

Şeklin bu faydaları ve zararları arasında bir denge kurmak gerekir.
Şekil, sıhhat ve geçerlilik şekli olarak ele alınabilir.
Geçerlilik şekli olarak şekli, kanuni ve iradi şekil olarak ikiye ayrılır.
Kanuni Şekil; kanun koyucu şekil serbestisini kabul etmiştir. Herhangi bir işlemle ilgili kanun koyucu bir şekil öngörmüşse, bu şekilden esas itibariyle geçerlilik şekli anlaşılır. İspat bakımından o şekilde yapılması zorunlu olan işlemlerdir. Kanun koyucunun öngördüğü şekilde yapılmayan bir sözleşme yapılmışsa, geçersiz bir sözleşmedir ve müeyyidesi butlandır. BK 11/2 kanunun emrettiği şeklin şümulü(kapsam) ve sonuçları hakkında başka bir hüküm konulmamışsa akdin geçerliliği bu şekle uymaya bağlıdır der. Yani geçerlilik şekli öngörmüşse bu şekle uyulmadan yapılan her sözleşme sözleşmenin butlanı sonucunu doğurur.
Kanun sözleşmenin geçerliliği için şekli, sözleşmenin bütünü için öngörebileceği gibi belirli bir kısmı için de öngörebilir. Bütünü için öngördüğünde bağımsız bir şekilde, kısmı için öngördüğünde söz konusu sözleşmeye bağımlı olan bir şekil vardır. Özellikle hizmet sözleşmesinde rekabet yasağıyla ilgili kuralın yazılı şekilde olması böyle bağımlı şekle örnektir.
İradi Şekil: taraflarca kararlaştırılan şekildir. Şekli kanun koyucu değil taraflar kararlaştırır. Dolayısıyla tarafların kararlaştırmış oldukları şekle iradi şekil denir. Tarafın isteğiyle sözleşmeyi noterde yapmak. *****Taraflar, şekle bağlı olmayan bir sözleşmeyi şekle(noterde yapılan resmi sözleşme) tabi tutmuşlarsa, bundan karine olarak geçerlilik şeklini istedikleri sonucu çıkarılmalıdır. Bu ispat için değil, geçerlilik için yapılır. Bu akitte kararlaştırılan şekille ilgili BK16’da düzenleme vardır. BK16, Kanunun hiçbir şekle bağlı tutmadığı bir akit için tarafların şekle tabi tutma kaydını koymaları, şeklin gerçekleşmesinden önce onların borçlanmak istemediklerine karine teşkil eder. Başkaca izahatta bulunmaksızın yazılı şekil kararlaştırılmış ise kanunen emredilen yazılı şekle ilişkin kurallara riayet etmez gerekir. Yani, taraflar şekle tabi olmayan bir sözleşmeyi şekle tabi tutmuşlarsa, kanun koyucuya göre taraflar bunun ispat şekli olduğunu değil geçerlilik şekli olduğunu kabul etmişlerdir. Yapılan işlem bir karinedir BK16/1 aksinin her zaman ispatı mümkündür. İradi şekli taraflar, bir resmi şekil(noterde yapmak) ya da bir yazılı şekil şeklinde kararlaştırabilirler. Kanun koyucu şeklin bir ispat şekli olarak da görebilir. Taraflar İhtilaf haline düşerse geçerlilik şekli olduğu şeklinde yorum yapılır ancak aksinin ispat etme hakkı taraflara verilir.
İradi şekil ispat şartı olarak kararlaştırılmışsa, taraflar böyle bir sözleşmeyi geçerli olarak yapabilirler. Şekil ispat şartı olarak da kararlaştırılabilir. Kanunda kararlaştırılabileceği gibi taraf iradeleriyle de kararlaştırılabilir. Yani taraf iradeleri de ispat şartı olarak bir şekil öngörebilir. 400YTLyi aşan miktarlarda senet düzenlemesi gerekir. burada kanun koyucu şekli göstermiştir. *****İradi şeklin objektif ve sübjektif bakımdan bütün esaslı noktaları kapsaması gerekir. iradi şekil, kanunda bir şekil mecburiyeti olmadığı hallerde kullanılabilir. Yapılış şekline göre şekil; adi, mevsuf ve resmi şekle ayrılır.




Adi yazılı şekil: Sözleşmenin şeklinden bahsediliyorsa, adi yazılı şekil kuraldır yani kanun koyucu şekil öngördüğü hallerde de adi yazı şekli öngörmüştür. Adi yazılı şekilde, sadece imzanın el yazısıyla atıldığı şekil anlaşılır. Bir şekil, imza ve metin kısmından oluşur. Metin bölümü el yazısıyla olmak şart değildir ancak bazı durumlarda bu istenebilir. Vasiyetnamede olduğu gibi; mensup yazılı şekildir. Adi yazılı şekilde, tarafların birbirine uygun irade beyanları bir belge içinde tespit edilir ve o tespitte önemli olan imzaların el yazısıyla yazılmış olmasıdır.
Mensup yazılı şekilde; adi yazılı şekle göre, sözleşmenin ya bir kısmı ya da tamamı el yazısıyla yazılır ve bu imza ile tamamlanır yani asıl metnin tamamı ya da bir kısmı şekil el yazısıyla yapıldığı ve imzanın da el yazısıyla atıldığı metinlerdir. Ya da mensup yazılı şekil derken, kanun koyucunun bazı hususların sözleşmelerde mutlaka yer alması gerektiği hususuna kanunda yer verebilir. Tüketici ile ilgili kanunlarda, düzenlemelerde bu hep karşımıza çıkar. Belirli tüketici sözleşmeleri bakımından kanunda, sözleşmede yer alması gereken hususlar açıkça belirtilir. Belirtilen hususların sözleşmede mutlaka yer alması gereği aslında mensup bir yazılı şekle işaret eder. Metnin ve metnin altındaki imzanın yanında başka hususlara da yer verilmiştir. Ö/ Tüketicinin korunması hakkındaki kanunda, taksitle satış, yazılı şekilde yapılmalıdır ve şartları, adres, tel no, vd no, vb… de yer almalıdır der.
Resmi Şekil: Bazı sözleşmeler, resmi şekilde yapılırlar. Resmi şekle bir takım makamlar hayat kazandırır. Örneğin gayrimenkul satımı muteber olması (geçerli) resmi şekilde akdedilmesi gerekir. BK213. ayrıca MK760’ta taşınmaz mülkiyetinin devri resmi şekilde düzenlenmesine bağlıdır. Resmiyet tapu sicil memurları tarafından resmiyet kazandırılır. Bazı makamlar şekle resmiyet kazandırabilir. Noterler önünde yapılan işlemler. Bazı işlemler bakımından sulh mahkemesi ve köy ihtiyar heyetleri de bazı işlemelere resmiyet kazandırabilirler. Ayrıca bazı işlemler bakımından sadece o makamın resmiyet kazandırması yeterli olmaz ayrıca tescil gerektirir. Şeklin geçerli olabilmesi için taşınmaz mülkiyetinin devrine ilişkin sözleşmelerde durum böyledir.
Noterler şekle 2 şekilde işleme resmiyet kazandırırlar.
1)Bazı işlemleri imza tasdikiyle
2)Bazı işlemlerin gerçekleşmesi için noterler tarafından düzenlenmesi ve 2 şahit huzurunda imzalanması gerekir.
Kanunu şekil: Kanuni şekle tabi sözleşmeler değiştirilebilir. Bunlar BK12’ye göre şekle tabi olarak değiştirilebileceğini belirtmektedir. Yazılı bir değiştirme sözleşmesi tarzında gerçekleşmiş olması gerekir. eğer değişiklikler esaslı noktalara değil de, yan noktalara denk geliyorsa, bunlar tamamlayıcı nitelikte olduklarından yazılı şekle tabi değildirler. Yan noktalarda değişiklik yapılması şekle tabi değildir. Bunlar için yazılı şekil gerekmez ancak esaslı noktalar bakımından değişiklik yazılı şekilde yapılmalıdır.
Tam ve kısmı ibra söz konusu ise; İbra, alacaklının borçlusunda bulunan alacak hakkından tamamen veya kısmen vazgeçmesidir. Bir sözleşmede doğan alacağın değiştirilmesi tam ya da kısmi ibra teşkil ediyorsa bunun şekle tabi olmadan yapılması mümkündür. İbra sözleşmesi tasarruf sözleşmesi olmakla birlikte hukukumuzda bir şekle tabi kurulmamıştır. Tamamen ya da kısmen ibra sayılan değişikliklerin yazılı şekilde yapılması gerekli değildir. ibra edilen alacak eğer sözleşmenin tek içeriği değilse, ibradan sonra sözleşme varlığını devam edecekse, yapılan her değişikliğin yazılı şekilde olması gerekir yani eğer ibra ila borç sona eriyorsa başkaca bir şekilde sözleşme devam etmiyorsa yazılı şekilde yapılmasına gerek yoktur. İbraname ise; alacaklının borçludan her türlü alacağını aldığını ve böylece borçludan herhangi bir alacağı kalmadığını ve ona ibra ettiğini gösteren belgedir.
Kanuni Şekle Bağlı Sözleşmenin Ortadan Kaldırılması: Ortadan kaldırma bir ibra teşkil ediyorsa sorun yoktur. Usul kanunun 288. maddesine göre, 400 Ytl’yi geçerse senet düzenlenmesi gerekir. bu kural şekle ilişkin kuralları(şekil serbestisini) hakarete uğratmıştır. BK yönünden meseleye bakılınca şekil sebebiyle bir geçersizlik ya da butlan durumu söz konusu değildir. Çünkü batıl bir sözleşme olsa, bu batıl sözleşme dolayısıyla uygulanacak kurallar da farklı olur. Geçersiz olan sözleşmeler dolayısıyla uğranılan menfi zararların tazmini, culpa in contrehendo, vs. devreye girerken burada sadece ispat söz konusudur. İspat da 400 Ytl’yi aşan miktarlarda senet düzenleme söz konusudur.

************Şekil Serbestîsine Uyulmazsa Ne Olur?
BK 11/2 Kanunun emrettiği bir şeklin şümulü(kapsam) ve sonuçları hakkında bir hüküm konulmamışsa, akdin geçerliliği bu şekle uymaya bağlıdır. Bu hükümden çıkarılması gerek husus, şekle aykırı bir sözleşme eğer yapılmışsa, bu sözleşme batıldır başlangıçtan itibaren hüküm ve sonuç doğurmaz, hakim bu sağlıklı sonuç doğurmayan şekil noksanlığını dosyada gördüğü zaman yargılamanın her aşamasında taraflar ileri sürmeseler dahi dikkate almak durumundadır. Yani butlan durumu söz konusudur ve butlanla ilgili bütün hususlar burada aynen geçerlidir. Butlan görüşü, mahiyeti itibariyle son derece ağır bir müeyyide olduğu için özellikle uygulamada Yargıtay tarafından da yumuşatılmıştır.
Özellikle iki durumda, şekle aykırılık nedeniyle batıl olan sözleşmenin sağlık kazanabileceği ifade edilmektedir.
1) Şekle aykırı olan bir sözleşmeden doğan edimler, sözleşmenin taraflarınca her türlü yanılgıdan uzak olarak, bilerek ve istenerek eğer yerine getirilmişse bunun iadesini istemek dürüstlük kuralına aykırı olur ve hakkın kötüye kullanılmasını oluşturur ve çelişkili davranıştır. Dolayısıyla bu gibi hallerde şekle aykırılık ileri sürülemez. Hakim davanın her aşamasında şekle aykırılığı ileri sürmenin, bir hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığını ihtiva edip etmediğini re’sen araştırmalıdır. Yargıtay da, bu görüşü çeşitli kararlarında savunmaktadır.
2) Aldatan taraf şekil noksanlığına bilerek ve isteyerek sebep olmuşsa bu noksanlığa dayanarak sözleşmenin butlanını ileri sürülemez. Şekil noksanlığını ileri sürmek hakkın kötü kullanılmasıdır. Her ikisinde de hakkın kötüye kullanılması nedeniyle bir yumuşatma yapılmaktadır. Burada da çelişkili davranış vardır.
Kendine özgü geçersizlik görüşü: Butlan değil, geçersizliği taraflar arasındaki bir ilişki olarak değerlendirir. Butlanda menfaati olan herkes içinken, burada sadece taraflar arasındadır. Butlanın bütün özellikleri vardır tek farkı taraflardır. Kendine özgü geçersizlik sadece taraflar arasında olduğu için, bunun bir itiraz olmaktan çıkıp bir defi olduğu savunulmaktadır. Taraflar arasındaki hakkın ileri sürülmesidir. Taraflara kanun koyucunun bahşetmiş olduğu haktır. Şekil kuralının amacından hareket edilir ve şeklin özelliklerine bakınca, şeklin amacı tarafları korumak olduğu için, eğer bilerek ve isteyerek sözleşmeyi ifa etmişlerse, korunmak istemeyen tarafların yerine hakimin bunun re’sen göze alması hukuki güvenlik ve istikrarla bağdaşmaz. Taraflar bu çerçevede edimlerini bilerek ve isteyerek her türlü yanılgıdan uzak olarak ifa etmişlerse, gönüllü ve bilinçli yapılan ifa, şekle sıhhat kazandırır. Diğerlerinde hakkın kötüye kullanılması ilkesi çerçevesinde şekle aykırılığın ileri sürülmesi reddedilirken, burada tarafları korumak amacından hareketle sözleşmenin sağlık kazandığı ve iadenin hiçbir şekilde ileri sürülemeyeceğini belirtmektedir. Kendine özgü geçersizlikte butlan olarak algılanmaz. Şekil ile takip edilen amacın tarafları korumaya yetmeği durumlarda bu görüşte dürüstlük kuralına özellikle başvurulabileceğini kabul ediyor ama asıl hareket noktası şeklin tarafları koruyucu amacından hareket etmesidir. Yine bu görüşe göre, butlanın 1. görüşünde ifa edilen şekle aykırılığa bilerek ve isteyerek sebebiyet veren tarafın bunu ileri süremeyeceği ve butlanı ileri süremeyeceği bu görüşte de bulunmaktadır.
Yokluk görüşü: Şekil geçerlilik şartı değil, sözleşmenin kuruluş şartıdır. Kanunun veya tarafların öngördüğü şekilde yapılmayan bir sözleşmenin meydana gelmesi, kurulması mümkün değildir. Kanunun öngördüğü şekilde yapılmamış olan bir sözleşmeden doğan edimleri, tarafların bilerek ve isteyerek ifa etmeleri, kurucu şart olan şekle sağlık kazandırmaz. Kurulmamış bir sözleşme ifa ile kurulamaz
Eksik borç görüşü
Fikri sözleşme görüşü:

TAHVİL: Hukuki işlemlerin tahvili bizde özellikle elden bağışlamanın şekle uygun olarak yapılmaması durumunda bağışlama taahhüdüne, taşınmaz satımının şekle uygun olarak yapılmaması durumunda satış vaadine, mirasın ise resmi vasiyetnameye tahvili ile ilgili çeşitli düzenlemeler vardır. böyle bir durumda hukuki işlem batıl ve geçersiz addedilmez; mümkün olduğu kadar kanun koyucu hukuki işlemi ayakta tutmamak için o işlemi benzer bir işleme, tarafların amacına uygun bir sonucu doğurmaya yönelik başka bir işleme tahvil eder; dönüştürür. Bunun için kanun koyucu objektif ve sübjektif bir takım koşullar arar. Elden bağışta bulunma taahhüdü, taşınmaz satımı vaadi (noterde yapıldı, şekle aykırı; ancak Yargıtay uygulamasına göre gayrimenkul satım vaadi olarak değerlendirmektedir) sübjektif unsur da taraflar böyle bir sözleşmenin var olduğunu bilselerdi bu sözleşmeyi yapmayacaklarsa böyle bir tahvil yapılmaz. Bu tamamen tarafların amacına yöneliktir.

Vize sonrası ilk hafta yok
Vize sonrası ilk hafta yok

Vize sonrası ilk hafta yok

Vize sonrası ilk hafta yok

Vize sonrası ilk hafta yok

Vize sonrası ilk hafta yok

Vize sonrası ilk hafta yok

Vize sonrası ilk hafta yok

Vize sonrası ilk hafta yok

Vize sonrası ilk hafta yok

Vize sonrası ilk hafta yok

Vize sonrası ilk hafta yok

Vize sonrası ilk hafta yok

Vize sonrası ilk hafta yok

Vize sonrası ilk hafta yok

Vize sonrası ilk hafta yok

Vize sonrası ilk hafta yok

İRADE SAKATLIKLARI
Hata: Esas itibariyle hata BK23 vd. düzenlenmiştir. 24. maddede de esaslı sayılan hata halleri düzenlenmiştir.
Hata, beyan hatası ve saik olmak üzere temelde 2’ye ayrılır. Saik hatası, asıl irade sakatlığı teşkil eden hatadır. Çünkü iradenin oluşumunda bir hata vardır. Beyan iradeye bu noktada uygun ama iradenin oluşumunda bir sakatlık vardır. Beyan hatasında ise, irade beyana uymamaktadır. Beyan iradeye uymuyorsa bu taktirde beyan hatası olur.
Saik hatası, yanında hile ve ikrahta da iradenin esas itibariyle oluşma aşamasında ortaya çıkan bir sakatlık söz konusudur.
İradeyi Sakatlayan Sebepler
1)Hata Hali: Hata, gerçek durum hakkında bilinçli olmayan, yanlış bilgi veya bilgisizlik hali, eksik tasavvur halidir. Bilgisizlik ve dar anlamda hata bir araya gelirse geniş anlamda hata kavramını oluşturur. Hatanın çeşitli alt ayrımları vardır. Zaman itibariyle hata(geçmişe, geleceğe), hukuki veya fiili nitelikte olabilir, esaslı-esaslı olmayan hata olabilir, saik-beyan hatası olabilir. Bunlar netice itibariyle hatanın muhtelif alt ayrımlarıdır. BK’nın esas aldığı hata halleri ise, esas itibariyle esaslı hata, saik hatası ayrımıdır. Kanun koyucu her türlü hatayı değil esaslı olan hataları dikkate almıştır. Yani saik hatasının dikkate alınabilmesi için hatanın esaslı olması gerekir.
Saik hatası; sözleşme yapma iradesinin yanlış oluşması söz konusudur yani iradenin oluşması aşamasında yanlış oluşmuştur. Belirli bir kimse, belirli biriyle belirli bir konuda sözleşme yapma iradesini oluştururken, eğer irade hatalı olarak oluşmuşsa bu hataya saik hatası denir. 2 aşama teorisi saik hatalarında uygulanmaz sadece beyan hatalarında uygulanır. Saik hatası, yanlış oluşan bir tasavvur ile işlem iradesinin oluşumu arasında bir illiyet bağı yokluğu söz konudur. Dolayısıyla saik hatası, oluşmuştur. Yanlış bilgi ve tasavvura yol açan olaylar ile yanlış oluşmuş olan işlem iradesi arasında illiyet bağı olacak veya saik ile esas itibariyle kast edilen bir kişiyi muamele yapmaya sevk eden düşünce ve tasavvurlara saik denir. Eğer beyan sahibi böyle bir yanlış tasavvur sahibi olmasaydı söz konusu sözleşmeyi yapmayacaktı. Bunu bilmeyen kişi hukuki işlem kurdu ve bir takım yükümlülükler altına girdi. Dolayısıyla eğer irade hatalı bir şekilde oluşmasaydı, söz konusu sözleşmeyi yapma iradesi hiç oluşmayacak idiyse, bu taktirde saik hatası vardır. Böyle bir saik hatası kanun koyucu tarafından her zaman dikkate alınmaz. Oluşan saik hatası akdin lüzumlu vasıflarıyla alakalı ve hile söz konusuysa, kanun koyucu tarafından dikkate alınır.
Saik hatası, sözleşme içi veya dışı bir unsura ilişkin olabilir. Sözleşme dışı unsurlara vasıf-nitelik hatası denir. Satın alınan mal. Sözleşme dışı unsurlarla ilgili olan saik hatalarından; genelde bu hatalar dikkate alınmaz. Adi saik hatası olarak telakki edilirler.özellikle sözleşmeye konu şeyin, yanlış olarak belirli bir tarzda kullanılabileceğine dair tasavvurlar. Başka amaçlarla kullanılabilir şeklindeki tasavvurlar. Bunlar esaslı saik hatası değildir ve hukuken önem taşımazlar. Saik hatası kural olarak, eğer esaslı bir hata olmadığı müddetçe sözleşmenin geçerliliğini etkilemezler. Karşı taraf böyle bir saik hatasını bilse bile bu sözleşmenin geçerliliğini etkilemeyecektir. Bunun bir takım istisnaları vardır.Bizim hukukumuzda 2 önemli istisnası vardır
1) Akdin lüzumlu vasıflarında hata
2) Hile

Saik Hatası-Beyan Hatası ayrımında 2. önemli husus beyan hatalarıdır.
Beyan Hatalarında; muamele iradesi doğru olarak oluşmuştur. İrade ile beyan arasında bir uygunsuluk söz konusudur. Bu durumda kanun koyucu, eğer irade ile beyan arasında bir uygunsuzluk söz konusuysa buna hukuki bir sonucu kural olarak bağlanmıştır. Saik hatalarında bu durumda sonuç bağlaması istisnadır. Beyan hatalarında ise kuraldır. İrade doğru olarak oluşmuştur ve iradenin dış dünyaya aktarılması sırasında (muhataba) kullanılan söz ve işaret ve beyanlarda bir hatalı aktarım söz konudur. Beyan hataları, irade sakatlığı değildir. Çünkü irade sakatlığı iradenin oluşumu aşamasında meydana gelir. Beyan hataları, bazen beyanın fiilinde hata şeklinde ortaya çıkabilir. USA doları yerine CA doları demek gibi… bazen de beyanın muhtevasında hata söz konusu olur. Gerçekte beyan sahibi bu beyanı istemektedir. Ancak farklı bir anlam verecek bir yorumlama sonucu bir hata ortaya çıkmaktadır. Bu beyanın muhtevasında hatadır. BK 24. maddede belirtilen hatalar bunlardır 24/1-a,b,c. eğer hata esaslı ise buna kanun koyucu hukuki sonuçlar bağlamıştır. Beyan hataları derken, BK 24/1 a,b,c’de 3 tane temel beyan hatası ifade etmiştir.
İlkinde, hata ettiğini iddia eden tarafın bir akit hakkında beyanını rıza ederken başka bir akdi kastetmiş olması yani sözleşmenin niteliğinde hata; bağışlama yerine, satım sözleşmesi. Bağışlamak yerine satım şeklinde beyan ediyor. Eğer bu hata esaslı bir hata olarak teşkil edecekse, böyle bir sözleşmeyi taraf kurmayacaktı idiyse, sözleşmenin niteliğinde hata vardır denir ve bu hata esaslı bir hata olduğu müddetçe kanun koyucu tarafından müeyyideye bağlanılıyor. Hata eden tarafa kanun koyucu belirli imkanlar tanıyor. Sözleşmenin niteliğinde hatanın hangi ölçüler dahilinde doğrudan doğruya sözleşmenin kurulmasına etki eden, iradelerin birbirlerine uygunluğu 2 aşama teorisi kapsamında değerlendirilir.
Kişi hata sebebiyle sözleşmeyi iptal etme yetkisine haizdir.
İkicide, sözleşmenin konusunda hataya düşülmesi halidir. Burada, sözleşmenin konusu derken vasıf hataları bunun kapsamına girmez. Vasıf hataları saik hatalarında vardır. Eğer akdin lüzumlu vasıflarıyla alakalı ise yani sözleşme konusu gerçek-repredüksiyon vb. bunlar saiklere teallük eder. Sözleşme iradesinin oluşumunda etki eden bir unsur olarak karşımıza çıkar. Kişi tablonun orijinal olduğunu sanarak sözleşmeyi kurmuştur. Burada, akdin lüzumlu vasıflarında hata vardır. Sözleşmenin konusunda hatada ise, X kitabı yerine Y kitabı alınmasıdır. Vasıfla ilgili değildir. Kitabın niteliğiyle ilgili bir hata değildir. Doğrudan doğruya sözleşmenin kurulmasıyla ilgili bir hata vardır. Bu durumda eğer esaslı bir hata teşkil ediyorsa, BK 24/1b kapsamındadır.
Bazen hata kişinin hüviyetinde ortaya çıkabilir. Şahısta yanılma söz konusudur. Satın almak istediği bir malı yanlışlıkla X yerine Y’ye göndermiştir. Kanun koyucu bunun esaslı hata olmasıyla buna hukuki sonuç bağlamıştır. Bazen, edimin miktarında da hata olabilir. Hata ettiği miktarda tarafın taahhüt ettiği ivazın kastettiği şeyde önemli surette çok ve mukabil ivazın ehemmiyetli suretle az olması yani edimler arasında önemli ölçüde farklılıklar bulunması durumudur. Esas itibariyle, 100 ton yerine 10 ton. Edimler arasında aşırı nispetsizlik veya hesap hataları, yazışma hataları, vb buraya girmez. Miktarda hatanın önemli ölçüler dahilinde gerçekleşmiş olması yeterlidir. Sehven bir şey yazılmış ya da yanlışlıkla 100 bin yerine 10 bin yazılmış şeklinde değil. Çünkü onlar netice itibariyle düzeltilebilecek hususladır. Miktarda önemli ölçüde bir nispetsizliğin söz konusu olduğu durumları belirtmektedir.
Akdin lüzumlu vasıflarında hata, temel hatası 24/1d; özü itibariyle saik hatasıdır ve kişinin vasfında, kişinin vasfında hata, vb esaslı ise buraya girebilir. Sadece 24/1d’nin somut olayda koşullar gerçekleşmişse bir temel hatası meydana gelmiştir. Saik hatasında, iradenin oluşumunda bir hata meydana gelmiştir. Esaslı sayılan saikte hata, akdin lüzumlu vasıflarına teallük eden bir saik hatası olması durumunda bunun kanun koyucu tarafından kendisine hukuki sonuçlar bağlanan bir hata olması bakımından önemlidir.
Saik hatasının bir takım unsurları bünyesinde barındırması gerekir. Hukuk düzenince dikkate alınan hüküm ve sonuç bağlanan bir hata olması için;
1) Saik hatasının varlığı: iradenin oluşumunda bir sakatlık olmalı. Bu sakatlık tek başına yeterli değildir. Bunun için bir takım şartlar gerekir.
2) Sübjektif unsur: Hata edenin yanlış tasavvur ettiği, yanlış oluşturduğu, kabul ettiği olay ve durumları sözleşmenin zorunlu temeli kabul etmesidir. Hata eden kimsenin; yanlış düşünce ve tasavvurları sözleşmenin zorunlu temeli, olmazsa olmazı telakki etmesi durumudur. Bu olmasaydı ben bu işlemi yapmayacaktım, bu benim için işlem yapmamın nedeni, olmazsa olmazı, dediği noktalar. Bunlar yeterli değildir ve bu yüzden objektif unsur da gereklidir.
3) objektif unsurlar: ticari teamüller, ticari dürüstlük kuralları, vb. makul ve dürüst düşünen kişiler bakımından sözleşmenin zorunlu temeli ve şartı olarak değerlendirilebilecek bir husus. İşlemin zorunu unsuru olarak belirtilen olmazsa olmaz, objektif unsurlar tarafından onaylayacak. Bu da varsa temel hatası gerçekleşmiştir. Bu 3 unsur gerçekleşmişse, saik hatası esaslı hatadır.
4) Bu 3 unsur dışında buna ek olarak, hata eden için söz konusu olan durum yani saikler, sözleşmenin zorunlu ve saiklerin sözleşmenin zorunlu unsurunu teşkil edip etmediğini, karşı tarafın bilmesi gerekir ya da bilebilecek durumda olması gerekir. Onun tarafından bilinip bilinmemesi hususudur. Genellikle böyle bir hususa gerek olmadığını savunan yazarlar olsa da hakim doktrine göre, karşı tarafça da eğer bir saik hatasından bahsedebilmemiz için ve saik hatasının hata edene kanun koyucunun sağlamış olduğu imkanlardan ifade edebilmesi için karşı tarafın da bu hususa dair bir bilgiye sahip olması gerekir. Ö/arsa satın alınıyor. 10 kata kadar imar izni olduğu inancıyla alınıyor. Karşı taraf da bunu biliyor. Sadece 3 kata izin veriliyor. Bu satım işleminin yapılmasındaki temel hareket noktası 10 kata izin verilen bir alan olmasıdır.

Bk 27’de vasıtanın hatası denilen bir hata vardır. 2 taraftan birinin rızası, tercüman tarafından yanlış nakledilirse. Hata hakkındaki hükümler burada kıyasen uygulanır. Vasıtanın hatası, tarafların hatası olarak kabul edilmiştir. Telgraf çekilirken, posta idaresi yanlış nakledip yolluyor.
Hata; dürüstlük kuralına aykırı olarak ileri sürülemez. BK25. hata eden taraf, hata hükümlerine, hata sebebiyle iptale, dürüstlük kuralına aykırı olarak başvuramaz. Karşı taraf hata yapanın hatasını bilmiyor veya hata sebebiyle sözleşmenin iptali halinde muhatabın uğrayacağı zara, hata edenin uğrayacağı zarardan çok daha fazla ise; bu halde hata sebebiyle sözleşmenin iptalini istemek dürüstlük kuralına aykırılık teşkil eder. Burada hakkın kötüye kullanılmasının özel bir durumu düzenlemiştir.
Hata sebebiyle sözleşme iptal edilebilir. Hata eden açısından bir tazminat hakkı doğar. Akdin hükmünden kurtulmak için hata ettiğini iddia eden taraf eğer hata kendi kusurundan ileri gelmiş ise sözleşmenin iptalinden doğan mütevellit zararı tazmin etmeye mecburdur. BK26. eğer hata eden yani sözleşme yapılırken hataya düşen taraf, kusurlu olsa bile sözleşmeyi iptal edebilir ancak kusurlu ise; ayrı bir tazminat ödemek durumunda kalır. Sözleşmenin iptal edilmesi dolayısıyla meydana gelen zararlar menfi zararlardır. Hakim, menfi zararı aşan müspet zararlar, ifa menfaatine yönelik zararları, sözleşmenin ifa edilmemesi dolayısıyla ortaya çıkacak zararların da hepsini hakim tazmin edebilir. Menfi zararı aşan müspet zararlar da tazmin edilebilir.
Tazminatın şartları:
1)Hata edenin kusurlu olması gerekir.
2)Karşı tarafın hataya düşenin hataya düştüğünü, hata ettiğini bilmemesi veya bilebilecek durumda olmaması gerekir. Burada kusur sorumluluğu vardır.
3)tazmin edilecek zarar özü itibariyle menfi zarardır ancak; müspet zararlar da tazmin edilebilir.
Eğer, karşı taraf kusurlu ise; zarar artık onun üzerinde kalacaktır. Karşı tarafın kusuru tazminattan indirim sebebi teşkil etmez. BK44 gereği kusuru oranında indirim yapılır ancak burada kullanılmaz ve ayrıca tazminat talep hakkı düşer. Normalde zarar görenin kusuru BK44 gereği tazminattan indirim sebebidir.
Burada karşı tarafın kusuru tazminat talebini engeller. Kişinin bilmeme veya bilebilecek durumda olmaması durumu da budur.
Sözleşmenin iptal edilmesi sonucu, ortaya çıkan sorumluluk ise; hata sebebiyle sözleşmenin iptal edilmesinden doğan sorumluluğun culpa in contrehendo olduğu kabul edilmektedir. tamamen 3. bir sorumluluk sistemidir. Akdi ve akit dışına ilave bir sistemdir. Bununla ilgili özel sorumluluk kuralları bizim hukukumuzda ön görülmemiş olduğu için buna akdi sorumluluğa ilişkin kurallar uygulanır. Zamanaşımı bakımından, akdi zamanaşımı söz konusudur. BK125’e göre 10 yıllık zaman aşımı söz konusu olur. Sözleşmeden doğan kurallar burada kıyasen uygulanır.
Culpa in contrehendo sorumluluk güven sorumluluğunun akit öncesi alana taalluk eden kısmıdır. Güven sorumluluğu 3 aşamada söz konusu olur. Akit öncesi culpa; akdi aşamada koruma yükümlülüklerinin ihlali, akdin müspet ihlali; akit sonrası ise sır saklama, rekabet etmeme, vb.
Akdi sorumluluğa da akit dışı sorumluluk hükümleri kıyasen uygulanabilir. BK98/2, haksız fiillerden doğan sorumluluğa ilişkin hükümler kıyasen sözleşemeye aykırılık halinde de uygulanır.

HİLE
Hile ile esas itibariyle kastedilen, bir kimseyi bir irade beyanında bulunmaya ve onu sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanaat oluşturmak ya da onda esasen mevcut olan hatalı bir kanaati devam ettirmeye hile denir. 2 halde meydana gelir.
Hata bir saik hatasıdır ve esaslı olmak zorunda değildir. Hile için bir takım unsurlar gerekmektedir.
1) Hilenin esaslı unsuru aldatma fiili olmalıdır.
2) Aldatma fiili aktif olabileceği gibi mevcut kanaatin devam ettirilmesi yoluyla da olabilir.
3) Kişinin muamele iradesinin bilerek ve isteyerek yanlış oluşmasına sebebiyet verilmeli
Doğru olmayan bir takım beyanlarla sözleşmenin karşı tarafında hatalı bir kanaat oluşmasına sebebiyet vermek ya da mevcut hatalı kanaatin devamına sebebiyet vermek şeklinde olur.
Aktif hilede, kanaat oluşturulur ve devam ettirilir.
Pasif hile; mevcut kanaatin devamını sağlayan hilede yani susmak suretiyle devamını sağlayan hilede böyle bir hilenin varlığından bahsedebilmek için her şeyden önce aydınlatma yükümlülüğünün varlığı gerekir. Yani dürüstlük kuralı gereğince kişiye bir aydınlatma yükümlülüğü yüklenmiş olmalı ve bu yükümlülük susmak suretiyle ihlal edilmiş olmalıdır. Dolayısıyla kural olarak aydınlatma yükümlülüğünün söz konusu olmadığı durumlarda böyle bir susma hileye sebebiyet vermez. Aydınlatma yükümlülüğü olmayan durumlarda da susma yoluyla hileden bahsedilemez çünkü dürüstlük kuralına aykırıdır. Bir kimse, belirli hususları vakıf olabilecekse mutat özeni göstermeyen kimseye karşı aydınlatma yükümlülüğü ihlali ileri sürülemez. Güven unsurunun ön plana çıktığı sözleşmelerde aydınlatma yükümlülüğü ön plana çıkar.
Aldatma fiili, hile için yeterli bir şart değildir. Onun yanında 2. bir şarta da ihtiyaç ardır. Aldatanda hile kastı bulunmalıdır. Aldatan hile kastı ile karşı tarafta yanlış kanaat uyandırmalı veya mevcut olan yanlış kanaati devam ettirmeli ya da onda bu kanaatin bulunduğunu niteliği gereği bilmek zorundadır. Kast suretiyle gerçekleşmelidir. İhmal, kusurun daha hafif derecesi bakımından bir hile söz konusu olamaz. İhmal suretiyle hile değil de; şartları varsa esaslı bir hata teşkil ediyorsa BK23 vd. hata hallerine gidilebilir. İhmal suretiyle hile söz konusu olmaz. Hile bilerek ve isteyerek gerçekleşmiş olmalıdır.
Diğer unsur ise; illiyet bağıdır. Özellikle tabi illiyetin varlığı gerekir. Aldatma kastı ile sözleşmenin kurulması arasında bir tabi illiyet bağı ve birbirinin olmazsa olmazı olmalıdır. Kişi sözleşmeyi hiç yapmayabilir ya da daha iyi koşullarda sözleşmeyi yapabilir. Asli ve feri hile ayımı vardır. Sözleşmeyi hiç yapmayacak idiyse asli hile, daha iyi koşullarla yapacak idiyse feri hile vardır. Eğer aldatılan taraf aldatma fiili olsa da olmasa da aynı şartlarla sözleşmeyi yapacak idiyse, illiyet bağı olmadığından sözleşmenin iptali de söz konusu olmaz.
Hile kural olarak, sözleşmenin karşı tarafınca gerçekleştirilir ve hile 3. şahıs tarafından da yapılabilir. 3. şahsın hilesi esas itibariyle sözleşmeyi etkilemez. Karşı taraf sözleşmenin yapıldığı anda bilmiyor ya da bilebilecek durumda değil ise; hile nedeniyle sözleşmenin iptali söz konusu olmaz. Sözleşmenin kurulduğu anda, karşı tarafın hileyi biliyor ya da bilebilecek duruda olması gerekir. Çünkü böyle bir durum, esas itibariyle biliyorken buna ses çıkarmamak susmadır. Dolayısıyla susma suretiyle hile yapılabilir; pasif hile. 3. şahsın fiili açısından bunun sadece hile olması olarak değil ayrıca bunun bir haksız fiil olması yoluna da bakılabilir. Haksız fiil durumunda, haksız fiil kurallarına göre BK41 bir tazminat talebi söz konusu olur. Böyle bir durumda, yarışma da gündeme gelir. Hile sebebiyle sözleşmenin ihlali ve bundan kaynaklanan tazminat talebi haksız fiil işlenmiş olması dolayısıyla, haksız fiilden doğan tazminat da vardır. Her ikisinin arasında esas itibariyle bir yarışmanın varlığı kabul edilmektedir. Bununla birlikte, akdi mesuliyete dayanan hile sebebiyle sözleşmenin iptalinden doğan tazminat talepleri mahiyeti itibariyle bir culpa in contrehando sorumluluktur. Hata hile durumlarında culpa in contrehendo vardır.
Kişi sözleşmeyi hile sebebiyle iptal etmek istemeyebilir. İptalden vazgeçebilir. İptalden vazgeçen kişi, tazminat haklarından vazgeçmiş olmaz. BK 31’e göre hile ya da hata sebebiyle sözleşmenin iptali durumunda askıda geçerli olan bir sözleşmeyi geçmişe yönelik olarak iptalle sona erdirme durumu olacağı için aslında iptalde, icazetten bahsedilemez. Kişi doğrudan doğruya iptal hakkının kullanılmasından feragat etmektedir. İptalden feragat söz konusu olursa; kişi tazminat talebinde bulunabilir. Hatta tazminat isteme bazı durumlarda iptalden feragatten daha ağır sonuçların ortaya çıkması durumunda kaçınılmaz olarak ortaya çıkar. Tazminat kanun koyucu tarafından konulan bir müeyyide olmasıyla iptalden feragat edilmesine rağmen kişi hem sözleşmeye devam eder hem de tazminat alır. Aldatılan kişi bunun dolayısıyla uğradığı zararların tazminine her zaman sahiptir. Aldatma fiiliyle zarar arasında bir illiyet bağının da olması gerekir.
Hile durumunda öncelikle aldatılan tarafın bu hileyi ispat etmesi gerekir. Her türlü delille ispat edilebilir.
İKRAH
BK29 vd’da düzenlenmiştir. BK29/1 İkrah, taraflardan biri veyahut 3. bir şahsın etkisiyle(esaslı korkutması) sözleşme yapmışsa o kişi sözleşmeyi iptal etme yetkisine sahiptir. Bir kişiyle sözleşme yapmak amacıyla, kişiyi korkutarak sözleşmenin kurulmasıdır. Temel olan, korku yaratılarak sözleşmeye tarafın zorlanmasıdır. Bu manevi cebirdir.
BK 29da 2 çeşit ikrah vardır. Karşı tarafın ikrahı ve 3. kişinin ikrahı. Her iki halde de sözleşmenin iptali mümkündür. Hileden farkı ise, karşı tarafın ikrahı ile 3. kişinin ikrahı arasında bir farklılık güdülmemiştir. İrade beyanının oluşumunda bir kimsenin manevi cebri sonucu kişi sözleşme yapmaya zorunlu kılınması halinde ikrah vardır.
İkrahın Unsurları:
İkrah, sözleşmeyi yapan kimseye ya da yakınlarına yönelik olarak, onun kişilik ve mal varlığı değerlerine yönelik olarak gerçekleşmiş olmalıdır.
Hangi hallerde ikrahın söz konusu olabileceği BK30’dadır. İkrahın açık ya da kapalı olması çok fazla önem arz etmez. 3. kişi ya da sözleşmenin karşı tarafı kişiyi sözleşme yapmaya yönelik olarak, sözleşme yapma mecburiyetinde bırakacak davranışta bulunmuş olması yeterlidir. Gerçek ya da tüzel kişiye karşı yapılabileceği gibi onlar tarafından da yapılabilir. Tehlike kişiye ya da yakınlarına yönelik ve derhal meydana gelebilecek ciddi bir tehlike olması gerekir. Somut olaya bağlı olarak bu tespit edilir. Her kişide ikrah aynı sonucu doğurmaz. Somut olayın koşullarına bağlı olarak hakim kişinin cinsiyet, yaş, durum, vb dikkate alarak saptayacaktır.
İkrah ayrıca, haksız fiildir. Hukuk düzeninin uygun görmediği vasıtaları kullanarak ya da göstererek kişide ikrah gerçekleşir. Dolayısıyla, borcunu ödememiş bir kimseyi icraya vereceğim demek ikrah değildir. Çek senet mafyasını göndereceğim demek ikrahtır. İkrah hukuka aykırı gerçekleşmelidir.
İlliyet bağı olmalıdır.
İkrah asli ikrah ve feri ikrah olarak gerçekleşebilir.
İkrah nedeniyle bir tazminat talebi söz konusu olabilir. İkrah 3. kişi ya da sözleşmenin karşı tarafınca yapılabilir. Karşı tarafın, 3. kişinin ikrahından haberi olması gerekmez. 3. kişinin ikrahından haberdar olması tazminat yükümlülüğüyle bağlamaktadır. Eğer karşı taraf iyi niyetli ise; yani 3. kişinin ikrahından haberdar değil ise eğer sözleşme iptal edilmiş ise ve bu iptalde onu zarara uğratmışsa o halde sözleşmeyi iptal edenin sözleşmenin karşı tarafına tazminat ödeme yükümlülüğü söz konusu olur.

İrade Sakatlıklarının Ortak Sonucu
Sözleşme iptal edilebilir. İptalin mahiyeti ile ilgili en geçerli görüş;
Askıda Geçersizlik Görüşü: Sözleşme başlangıçtan itibaren geçersizdir. Sözleşme irade sakatlığıyla oluşmuşsa, başlangıçtan itibaren geçersizdir. Ancak belirli süre içerisinde iptal kullanılmazsa sözleşme geçerli hale gelir. İptal süresi 1 yıllık süredir ve hak düşürücü süredir. Bir kısım yazarlara göre 1 yıllık süre sonunda sözleşme geçerli hale gelir. Bu teoride, sözleşmenin geçerliliği geciktirici, erteleyici şarta bağlar. Yani 1 yıllık süre.
Askıda Geçerlilik Görüşü: İptal teorisi de denir. İrade sakatlığı olmasına rağmen kurulmuş olan bir sözleşme ardır. Sözleşme geçerli bir sözleşmedir. Askıda geçerli bir sözleşmedir. İptal beyanında bulunmakla sözleşme başlangıçtan itibaren geçersiz bir sözleşme haline gelir. Eğer bu 1 yıllık süre içerisinde iptal beyanında bulunulmazsa sözleşme geçerli hale gelir ve hüküm ve sonuçlarını doğurur. Bu teoride iptal beyanında bulunulmasıyla sözleşme başlangıçtan itibaren geçersiz hale gelir dolayısıyla bozucu şarta bağlıdır.
İptal Hakkı; mahiyeti itibariyle inşai haktır ve bize göre bozucu ama geçersizlik görüşüne göre erteleyici şekilde kullanılan bir haktır. Bozucu yenilik doğuran, şekle tabi olmayan bir haktır. 1 yıllık hak düşürücü süreye tabidir. Hata veya hilenin öğrenildiği andan itibaren; ikrahta ise ikrah fiilinin ortadan kalktığı andan itibaren başlar.
Sözleşme iptal edildikten sonra sözleşmenin niteliğine bakarak bir sonuca bağlarız. Ani edimli sözleşmeler bakımında edim: geçmişe yönelik sonuç doğuracağına dair bir sorun yoktur. Ancak sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmeler bakımından iptal ileriye yönelik sonuçlar doğurur. Yani sözleşmenin mahiyetine bakarak, ani edimli mi sürekli borç ilişkisi doğuran bir sözleşme olup olmamasına göre iptalin geçmişe ya da geleceğe yönelik sonuç doğurup doğurmayacağını anlayabilir. İllilik ilkesi gereğince, menkul, gayrimenkul durumunda mülkiyet karşı tarafa geçmediği için istihkak davası açılır. Eğer mülkiyet karşı tarafa geçmiş olsaydı sebepsiz zenginleşme olacaktı. Mülkiyetten doğan ayni değil şahsi talebi olacaktı ve sebep ortada olmadığı için karşı taraf sebep olmadan zenginleştiği için sebepsiz zenginleşme davası açılır.
Sözleşme iptal yoluyla geçersiz hale gelir ve borçlandırıcı işlem ile tasarruf işlemi ortadan kalkar. Tasarruf muamelesinin geçerliliği borçlandırıcı muamelenin geçerliliğine bağlıdır. Borçlandırıcıdaki herhangi bir aksilik tasarrufu da etkiler. Eğer kişi menkul devretmişse veya tapuda gayrimenkulu devretmişse ve hata, hile veya ikrah nedeniyle iptal edilmişse; tasarruf muamelesi de ortadan kalkar ve devredilmiş olan mal için, istihkak davası, tapu sicilinin devri, tescil davası yoluyla malını alır. Burada mülkiyet karşı tarafa geçmediği için istihkak davası açılır. İstihkak hakkında olduğu gibi ayni haklar değil, şahsi bir dava açılması söz konusu olduğunda sadece sözleşenin karşı tarafına dava açılır bu da sebepsiz zenginleşme olur.
İptal bakımından sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşme, ani edimli sözleşme ayrımında;
Ani edimli sözleşmede geçmişe etkili bir sona erme sona erme vardır.
Sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmede ileriye yönelik sone erme vardır.
İptal hakkı 1 yıl içerisinde kullanılmaza, hak düşürücü süre geçmiş olur. Bu durumda iptalden feragat öz konusudur.
GABİN
Zayıfın güçlüye karşı korunduğu BK21 bir maddedir. İvazlar arasında açık bir nispetsizlik varsa, taraflardan biri darda kaldığı için bu hukuki işlemi yapmışsa, zayıflığından ya da tecrübesizliğinden bu hukuki işlemi yapmışsa, sözleşme kurulduktan sonra 1 sene içinde hak düşürücü süreye tabi olarak sözleşmeyi iptal edebilir. %25-%50 edimler arası nispetsizlik bakımından yeterli görülmektedir.
Gabin durumuyla karşı karşıya kalan kimsenin iradesi sözleşmenin kurulması aşamasında sakatlanmaktadır. İrade oluşum aşamasında sakatlanmaktadır. Kişi objektif ve sübjektif şartlar çerçevesinde kişiye böyle bir sözleşme yaptırmaya çalışılmaktadır. Saik hatası olarak da ifade edilir. Her sözleşmede gabin gerçekleşmeyebilir.
Gabin müessesesi sadece 2 tarafa borç yükleyen sözleşmelere özgüdür.
Gabinin Unsurları: Bütün unsurların bulunması gerekir
1) Objektif Unsurlar: Edimler arası aşırı nispetsizlik olması. %25-%50 (YİBK) Bu nispetsizlik belirlenirken sözleşmeye ve somut olaya bakılır. Sözleşmenin kurulduğu andaki arz talebe bakılır. Dengesizlik belirlenirken tarafların ifa ettikleri değil taahhüt ettikleri edime bakılır.
2) Sübjektif Unsurlar: Gabine maruz kalanın tecrübesizliği, dar kalma hali, cahilliği. Ahlaka aykırı durumlara maruz kalma söz konusudur. İkinci sübjektif unsur sömürme kastıdır. Gabine maruz bırakan kimsenin gabine maruz kalanın durumunu bilmesi ve ondan yararlanması söz konusudur. Gabine maruz bırakanın bunu bilmesi ve istemesi gerekir.
Sübjektif unsurların birinin ve objektif unsurların tamamının olması yeterlidir. Somut olaydaki kişinin durumuna bakılarak belirlenir.
Tacirler bakımındansa, tecrübesizlik olmaz ancak darda kalma durumu yani müzayaka hali olabilir.
KUM YIĞINI TEOREMİ: Gabinin bu koşullarından biri ağırlıklı olarak mevcutsa, diğerleri mevcut olmasa da iffetsizlik darda kalma gibi; gabin hükümlerine başvurulabilir. Ağırlık teşkil eden ihlal durumunda hareketler gabin hükümlerine başvurulabilir. Ağırlık olandan hareketle aşırı nispetsizlik var denip, iffetsizlik yok dese de gabinin uygulanabilir. Bu teorem diğer irade sakatlıklar için de kullanılabilir. Yargıtay’ın uygulamalarında kum yığını teoremine itibar edilmemektedir.
Gabine uğrayan taraf sözleşmenin kurulduğu andan itibaren 1 yıl içerisinde hak düşürücü süre içerisinde bu hakkını kullanmak durumundadır.
Gabinle ilgili tartışılan bir nokta da; gabin dolayısıyla taraf sözleşmenin tamamen iptalini mi yoksa BK22’ye göre kısmi olarak bir kısmının iptali talep edebilir mi?
Aşırı nispetsizlikte, aşırı olan kısım çıkarılır ve normal hudutların içine çekilerek sözleşme ayakta tutulabilir. Çünkü BK sözleşmeleri ayakta tutmaya çalışır.
Gabin gerçekleşir ve sözleşme iptal edilirse, verilenlerin iadesi yani bir tasfiye ilişkisi ortaya çıkar. Dolayısıyla iptal gerçekleşmişse; istihkak iddiası, vb sonucu verilen malların iadesi olur. Ayrıca sözleşmenin iptali sonucunda culpa in contrehendo yoluyla menfi zararlar tazmin edilir.

TEMSİL
Üçlü ilişkiler hukukumuzda daime önemi bir yer tutmuştur. Temsil, temsil olunan şahsın bulunduğu, temsilcinin yani mümessilin bulunduğu ve temsil olunan adı ve hesabına kendisiyle hukuki işlem yapılan üçüncü kişinin mevcut olduğu bir müessesedir. Üçlü bir ilişki söz konusudur. Hukuki işlemin en klasik gerçekleşme hali, hukuki işlemi yapacak kişinin bu işi bizzat yapmasıdır. Ancak bazı hallerde, kişinin bu işlemi kendisinin yapması mümkün olmaya bilir. Hukuki işlemin yapılması için başka kişiden yararlanma söz konusu olabilir. Bu bir temsilci olabilir, bir aracı, haberci olabilir, ifa yardımcısı şeklinde olabilir.
Temsilci kanalıyla gerçekleştirilen hukuki işlemlere örnek olarak, iş makinesi almak isteyen kişi, kendisi farklı bir şehirde bulunduğu için temsilci tayin edip satım sözleşmesini temsilcisinden kendisi adına kurmayı isteyebilir.
Temsil, temel işleme, vesile işleme dayanır. Bu işlem bir vekalet sözleşmesi olabilir. Bir istisna sözleşmesi olabilir ya da böyle bir sözleşmeye dayanmadan tek taraflı olarak da böyle bir ilişki tesis edilebilir. Kural olarak bir vesile işlem burada olur. Temsil müessesi devreye girdiğinde, temsil yoluyla yapılan işlemlerde, işlemi temsil olunan adına mümessil yapılır. Bu işlem mümessil tarafından yapılıyor olmasına karşın, temsil olunan tarafından yapılıyormuş gibi hukuki sonuçlar doğurur. Hukuki işlem bunu yapan mümessilin değil, temsil olunanın yaptığı hukuki işlemdir. Doğrudan doğruya hukuki sonuçlar temsil olunanın vezninde ortaya çıkar.
Temsil hem borçlandırıcı, hem de tasarruf muameleleri bakımından söz konusu olabilir. Maddi fiillerle gerçekleştirilen işlemlerde ise; temsil ilişkisi söz konusu olmaz. Özelikle ifa yardımcılarının devreye girmesi söz konusu olur. Kişiye sıkı sıkıya bağlı hakların kullanımında söz konusu olamaz.
Bilgi temsili ise; hukuki anlamda bir temsilin varlığı yoktur. Temsilcinin bildiği veya bilmek zorunda olduğu hususun temsil edilen kimseye isnat edilemeyeceği demektir. Sözleşme kurulurken tarafların birbirine uygun irade beyanlarının olması gerekir; temsil olunanın iradesi değil; mümessilin iradesi esas alınır. Sözleşmenin kurulup kurulmadığına bakılırken, irade sakatlıklarının gerçekleşip gerçekleşmediği mümessilin iradesine bakılır. Güven teorisinde de mümessilin iradesine bakılır.
Sözleşme kurulurken, temsil olunanın değil; mümessilin içinde bulunduğu duruma göre hareket edilir. Yapılan işlemde iyi niyet arz ediyorsa, temsil olunanın da iyi niyetli olması gerekir. Eğer temsilci iyi niyetli ancak temsil olunan iyi niyetli değilse; temsilcinin iyi niyetiyle temsil olunan bağlı kalır. Hata, hile, vb değerlendirme yapılırken mümessilin iradesi esas alınır.
Temsil her müessesede söz konusu olamaz ama kural olarak borçlandırıcı ve tasarruf muamelelerinde söz konusu olur. Eğer bir sözleşme kuruluyorsa, temsilcinin iradesi esas alınır. Hata hile ikrah hallerinde de durum aynıdır ancak iyi niyetli temsilci yapmış olduğu işlemde eğer temsil olunan iyi niyetli değilse, temsilci yaptığı işlemle bağlıdır.
Temsili açıklayan çeşitli teoriler vardır.
İşlem sahibi teorisi: Temsil olunanı esas alır.
Birlikte işlem teorisi: Her ikisini de esas alır.
Temsil teorisi: Mümessili esas alır. Hukuki işlemi yapan mümessildir, temsilcidir. Mümessil kendisine verilmiş olan temsil yetkisine dayanarak hukuki işlemi kurar, tesis eder. Bu işlem esas itibariyle mümessilin iradesine dayanır. Bununla birlikte, hüküm ve sonuçlar temsil olunanın hukuk alanında ortaya çıkar. Özleşmenin kurucu unsurları, geçerlilik şartları, vb bakımından mümessil esas alınır.

Temsil, çeşitli ayrımlara tabi tutulur.
Temsil ilişkisinde, temsil olunan vardır. Temsil olunana asil de denir. Temsilci, mümessildir bir de kendisiyle hukuki ilişkiye girişilen 3. kişi mevcuttur. Temsilin en sık ve en çok uygulanan, en çok karşılaşılan ayrımı doğrudan-dolaylı temsil ayrımıdır.
Doğrudan Temsil: Temsilci, temsil olunan adına ve hesabına, temsil yetkisine dayanarak hareket eder. Temsilci, temsil olunanın bir hukuki işlem tesis eder ve bu hukuki işlemin hüküm ve sonuçları temsil olunanın hukuk alanında ortaya çıkar. Buna doğrudan temsil denir. Borçlar kanunumuz doğrudan temsili benimsemiştir ve dolaylı temsil istisnadır. BK32 vd.
Dolaylı temsilde ise, mümessilin hukuk alanında hüküm ve sonuç doğuruyor ve bir başka işleme ihtiyaç oluyor. Bir takım alacaklar söz konusu olduysa alacağın temliki; borçlar bakımındansa borcun nakli yani 2. bir işleme ihtiyaç duyulur. BK’nın esas aldığı işlme doğrudan doğruya iradi temsildir. Bunun ilk unsuru başkası adına hareket etme unsurudur. Bu hareket ise; 3 şekilde olur.
Başkası adına hareket ettiğini açıkça mümessil ifade edebileceği gibi zımni şekilde ya da 3. kişi açısından kimin adına hareket edildiği önem taşımayabilir. Bu durumlarda başkası adına hareket söz konusu olabilir. Açık bir beyanda bulunan mümessil, açık beyanda bulunurken başkası adına hareket ediyorum demek zorunda değildir. Burada önemli olan başkası adına hareket edildiğinin 3. kişiye bildirilmesidir. Dolayısıyla temsilin geçerliliği bakımından, temsil edilenin adının açıklanması şart değildir. Şart olan; temsil olunanın ad ve kimliğinin karşı tarafa bildirilmiş olması şart olmamakla birlikte, bu ilişkinin gerçek olması yani varlığının söz konusu olması gerekir.
Temsil olunanın, karşı tarafa bildirilmemesi durumda; yani başkasının adına işlem yapıldığı 3. kişi tarafından biliniyor ama temsil olunan bilinmiyor. Bu durumda, açık işlem vardır. Aslında, başkası adına hareket edildiği bildiriliyor, bu da açık işlem haline getiriliyor. Bunun açık mı örtülü mü olduğu çok önemli değil. Önemli olan başkası adına hareket edildiğinin karşı tarafça bilinmesidir.
Gayrimenkul alım satımında, temsil yetkisi verilen kişiye vekaletname çıkartılması uygulamada karşımıza çıkar, bu zorunlu değildir. Kimin yetkilendirildiğinin bildirilmesi vekaletname yoluyla asil de belirtilerek yapılır. Gayri menkullerdeki durum böyle iken; bağışlamada asil belirtilmek zorunda değildir. Taşınmazlardaki sekil zorunluluğu nedeniyle asilin kimliği belirtilmesi gerekir. Taşınmazın aynına ilişkin işlemler hukuk düzeni bakımından son derece önemlidir.
Her zaman ilgili için işlem söz konusu olmaz. Taşınmazlarda örtülü işlem yapılamaz.
İlgili için işlem denen kavram ise; doğrudan temsil yoluyla yapılır. Alacağın temliki ya da borcun nakline ihtiyaç yoktur.
Doğrudan temsilin birinci şartı başkası adına ve hesabına harekettir. Zımnen, açık olarak ya da 3. şahıs zaviyesinden kimin adına hareket edilmediğinin önem taşımadığı durumlarda söz konusu olur. İşlem bakımından ise, kimin adına hareket edildiği önemlidir. Namı müstear, muvazaa, vb.
Başkası adına harekette, temsil edilen kişiyi açıklama ilkesini BK 32/2’ye belirtilmiştir. Burada bir istisna vardır. Akdi yaparken mümessil sıfatını belirtmezse, alacak ve borçlar mümessile ait olur. Uğranılan zarara, güvenin boşa çıkmasıyla nedeniyle ortaya çıkabilecek sözleşmenin iptali, feshi, sözleşmeden dönme, vb. zararlara hep katlanır.
Başkası adına hareket etmekten sonraki, 2. önemli unsur ise; Temsil Yetkisidir. Temsil olunan ad ve hesabına hukuki işlem yapma yetkisine temsil yetkisi denir. Temsil yetkisi mümessile kendisi adına temsil olunan tarafından kendisi adına işlem yapma yetkisinin verilmesidir. Temsil yetkisi tek taraflı bir hukuki işlemle verilir. Mümessilin hakimiyet alanına ulaşması yeterlidir. Vekalet temsil yetkisinden farklıdır. Vekalet, sözleşmedir. Temsil yetkisinin geçerliliği için, 3. kişilere böyle bir yetkinin verildiğinin bildirilmesine dair bir zorunluluk yoktur. Tek taraflı bir hukuki işlem olduğu için BK19-20 anlamında hukuka ahlaka adaba aykırı olmaması, kamu düzenine aykırılık teşkil etmemesi, şahsiyet haklarına aykırılık teşkil etmemesi, vb. gerekir. İrade özerkliği çerçevesinde, irade özerkliği sınırları içerisinde olması gerekir. Aksi taktirde bu batıl bir hukuki işlem olur. İç temsil yetkisi ve dış temsil yetkisi ayrımı ise;
İç temsil yetkisinde asil ile mümessil arasındaki ilişki anlaşılır. Tek taraflı irade beyanıyla verilen temsil yetkisi sonucu iç temsil yetkisi oluşur. Asilin menfaatlerini korumayı amaçlanır.
Dış temsil yetkisi ise; temsil yetkisinin sözleşme yapılacak 3. şahıslara asil tarafından mümessile temsil yetkisinin bildirilmesidir. 3. kişilerde güven yaratılır böylece. Culpa in contrahendo sorumluluk da buradaki güvenden kaynaklanır. Bu güven sonucu 3. kişiler bildirilen temsil yetkisi sonucu 3. kişilerin iyi niyetin korunmasını sağlar. 3. kişilerin iyi niyetli olmaları yeterlidir bunun için.
İç temsil yetkisinin olmadığı halde, dış temsil yetkisi eğer 3. kişilere bildirilmişse dış temsil yetkisi iç temsil yetkisi yerine de geçer. 3 hal söz konusudur. 3. kişilerin iyi niyetinin korunduğu 3 hal
1) Asilin, 3. kişiye temsilciye verdiği yetkiden daha geniş bir yetki verdiğini bildirmesi. (temsil yetkisi sınırlandırılabilir. Şu mal için, şu kadar zaman için, vb.)
2) Asil, temsilciye hiçbir yetki vermemiştir ama 3. kişiye yetki verdiğini bildirmiştir. 3. kişinin iyi niyetini kanun koyucu korur
3) Asil, yetkiyi geri aldığı halde bunu 3. kişiye bildirmemiş ve 3. kişi iyi niyetiyle yetkinin varlığına güvenerek işlem tesis etmiştir.
Zahiri(Görünüşteki) Temsil Yetkisi: 3. kişilerin temsil yetkisinin varlığına inanabilecekleri dış temsil yetkidir. Yaşanılanlar 3. kişiyi x, y’nin mümessilidir kanısı yaratıyor. Görünürdeki yetki temsil olunanın gerçekte bilmemekle birlikte, gereken özeni göstermiş olsaydı başka bir kimsenin mümessil sıfatıyla kendi adına hareket ettiğini ve 3. kişilerin dürüstlük kuralına göre bu hareketten söz konusu kişinin mümessil olacağı sonucunu çıkartabileceklerini bilmesi durumunda söz konusu olan yetkidir. Yani; asil gerekli özeni gösterseydi, 3. kişilere ben öyle bir görünüm yaratmışım ki; mümessil benim temsilcim yani asil 3. kişilerde yarattığı pozisyon itibariyle bu yaratmış olduğu pozisyonun sonuçlarından sorumlu oluyor. Asil bu işlemin sonucuna katlanmak zorundadır. Bu dürüstlük kuralının bir uzantısıdır. 3. kişilerde yanıltıcı görünüşü yaratan asil, sonucuna katlanır. Burada kast olabileceği gibi, ihmal de söz konusu olabilir. Eğer asil gerekli özeni gösterseydi, bu intibayı 3. kişilere bırakmazdı.
Dolaylı Temsil: Mümessil kendi adına yaptığı işlemi, temsil olunan hesabına yapmaktadır. Burada 2 aşamalı bir ilişki söz konudur. Hukuki işlemden doğan haklar ve borçlar mümessilin hukuk alanında olur. İş bu olunca, bir işleme daha gerek olmaktadır. Temsil olunanın hesabına yapılan bu işlemin sonucunda mümessilin hak ve borçları temsil olunana bu hukuki sonuçların aktarılması gerekmektedir.
Aktif Temsil: Temsil aktif olarak icapta bulunma yetkisine sahiptir.
Pasif Temsil: Temsilci kimse, temsil olunan adına kendisine bulunulan irade beyanlarını kabul eder.
İradi Temsil: İradi temsilde doğrudan doğruya bir temsil ilişkisi irade beyanından doğmaktadır. Temsil olunan kimse temsilciye verdiği temsil yetkisine binaen kendisi adı ve hesabına hukuki işlemde bulunma yetkisi vermektedir.
İradi Temsilin Şartları:
Başkası adı ve hesabına hareket etmek. BK32/1’de işlemi yapanın değil bir başkasının hukuk alanında sonuçlarını doğurur.
Asil; temsil olunan, mümessil temsil edendir. Mümessile verilen tek taraflı işlemle mümessile temsil yetkisi verilir. Mümessil, asil adına 3. bir kişiyle hukuki işlemler yapar. Bu hukuki işlemler mümessili vezninde hüküm ve sonuç doğurmaz; doğrudan doğruya asil nezninde hüküm ve sonuç doğurur, bu doğrudan temsildedir.
Kanuni Temsil: Kanuni temsilde ise veli, vasi, kayyımın yaptığı işlemler doğrudan doğruya kanundan doğmaktadır.
Temsilcinin diğer müesseselerden farkı
Temsilci-Haberci: temsilci temsil edilen hesabına ve adına hukuki işlem yaparken, temsil eden bir irade açıklamasında bulunur. Habercide ise, asil adına iradesini belli etmemekte, sadece asilin iradesini iletmektedir. Yaptığı görev fiili nitelikte bir görevdir ve hukuki değildir.
Temsilci-Yardımcı Kişi(ifa yardımcısı): Yardımcı kişiler de temsilci değillerdir. Doğrudan doğruya temsilde, mümessil bağımsız şekilde hareket edip tek başına karar verebilme yetkisine kendisine verilen temsil sınırları içinde serbesttir. Temsil yetkisi aşılmışsa, yetkisiz temsil durumu söz konusudur. Temsilci bir sözleşmeyi yapıp yapmamakta, sözleşmenin muhtevasını belirlemekte bir serbestiye sahiptir. Yardımcı kişi ise, sözleşmenin yapılmasında karar verme yetkisine sahip değildir. Yardımcı kişiyi, asil kullanmaktadır. İş verenin, tezgahtara fiyatı belirterek ürünü sattırması. Burada sadece istihdam edenin sorumluluğu söz konusu olur sadece. Yardımcı kişi sadece yardım ettiği sözleşmenin taraflarından birine, yardımcı olmaktadır. Onun adına bir irade açıklamasında bulunmamaktadır.
Tüzel kişilerdeki organlarda ise, organlar da temsilci değildir. Organ bizzat tüzel kişi adına irade beyanında bulunur.

Temsil Yetkisinde Şekil
Temsil yetkisi hiçbir şekle bağlı değildir ancak taşınmazlar söz konusu olunca, noterlik kanunu 89’a göre; mutlaka noterde temsil yetkisinin düzenlenmesi gerekir.
Mümessilin ve asilin ehliyeti ise;
Mümessil bakımından; ayırt etme gücü yeterli olmalı,
Asil bakımından; Eğer fiil ehliyeti yoksa, kanuni temsilcisinin icazet vermesi

VEKALET-TEMSİL YETKİSİ
Temsil yetkisi soyut bir işlemdir. Asıl işlemden bağımsız bir işlemdir. Temsil yetkisinin genelde bağlı olduğu bir işlem vardır ancak herhangi bir işleme bağlı olmaksızın da temsil yetkisi verilebilir. Genelde temsil yetkisi bir temel işleme dayanır ve bu vekalet için yapılır. Vekaletle temsil yetkisi birbirine benzer.
Vekalet bir iç ilişkidir. Asil ile mümessil arasında yapılan bir sözleşme iken; temsil ise dış ilişkidir. Temsil olunan adı ve hesabına mümessilin 3. kişilerle yaptığı işlemdir. Vekalet bir sözleşme olduğu için hukuki yükümlülük doğurur, temsil ise yükümlülük doğurmaz hak bahşeder. Vekalet bir sözleşmesi illidir; temsil ise bir dış ilişki olarak vekaletten soyuttur. Vekaletteki geçersizlik; temsil etkisi soyut olduğu için etkilemez. Vekalet, eksik iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmeyken; temsil yetkisi tek taraflı bir hukuki işlemdir. Vekalet sözleşmesinde ücret zorunlu değildir, avukatlıkta ücret söz konusu olduğundan tam iki tarafa borç yükleyen sözleşme haline gelir. BK’da eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşme olarak vekalet vardır. Vekalet, taraflardan birine yükümlülük yüklediği için BK 98‘e göre sorumluluk ona göre takdim olur.
Temsil yetkisi genelde, vekalet sözleşmesine dayandığı için bir birine benzerler.



Temsil Yetkisinin Kapsamı ve Sınırı
Temsil yetkisi çeşitli bakımlardan sınırlandırılabilir. İrade özgürlüğü ilkesi gereğince temsil yetkisi sınırlandırılabilir. Belirli bir zamandan başlayıp, belirli bir zamanda bitmesi ile ilgili sınırlanama getirilebileceği gibi, konu itibariyle de temsil yetkisi sınırlandırılabilir. Özel temsil ve genel temsil yetkisi; belirli bir kimseden yapılacak belirli bir hukuki işlem için verilen temsil yetkisi özel temsil yetkisidir. Genel olarak da temsil yetkisi verilebilir. 3. kişilerle girilecek hukuki ilişkiler için verilebilir. Genel temsil yetkisi verilmesi halinde, kanun bazı durumlarda özel temsil yetkisi aramaktadır. Ö/ BK 388/3.
Sulh sözleşmesinde, karşılıklı fedakarlıkta bulunan taraflar sulh sözleşmesiyle aradaki ihtilafı neticelendirip, söz konusu konuda bir daha dava açma hakkını bertaraf etmektedir.
Tahkimde; taraflar kendi aralarında çözmek istedikleri ihtilafı hakeme götürerek çözmeyi de tercih edebilir. Tahkimde, hakemler seçilir.
Temsil yetkisi bazen birden fazla kişiye verilebilir. Temsil, müteselsil temsil şeklinde gerçekleşebilir. Müteselsil temsilde münferiden hareket edebilmek mümkündür.
Bazen toplu temsil de verilebilir. Örneğin 3 kişiye temsil yetkisi verilir. Hiç biri tek başına işlem tesis edemez, ancak 3ü beraber bu işlemi yapabilirler.
İkame temsil ise; mümessilin başka birine temsil yetkisi vermesi durumudur. Verilen temsil yetkisine dayanarak mümessil, başkasına da temsil yetkisi verebilir. Temsil yetkisi verdiği zaman, mümessilin temsil yetkisi sona ermez. Bu temsil edilen tarafından yani asil tarafından bilinmeli ve onaylanmalı. Aksi taktirde 3. Kişiler korunmaz.
Temsil Yetkisi-Talimat
Temsil yetkisi, bir talimatla verilir. Talimat, temsil yetkisinin kullanılma tarz ve şeklini belirler.
Temsil Yetkisi Verilirken Bazı Özel Durumlar Vardır:
1) Mümessilin kendi kendisiyle sözleşme yapması: Mümessil, bir tarafta temsil edilen tarafıyken, karşı tarafta ise 3. Kişi olarak sözleşmeyi yapmaktadır.
2) Çift temsil: Mümessil hem asilin, hem de 3. Kişinin temsilcisidir.
Bu 2 durumun bazı şartları vardır.
1) Eğer temsil yetkisi belirli bir kişiyle yapılacak sözleşme için verilmişse, mümessil belirli olan 3. Kişiyle sözleşme yapmak zorundadır.
2) Temsil olunanla yapılacak sözleşme için, mümessile kendi kendisiyle sözleşme yapma hususunda özel bir yetki verilmişse
3) Mümessilin kendi kendiyle yapacağı sözleşme mahiyeti itibariyle asile zarar vermeyecekse yani asil şartları belirlemiştir. Mümessil bu şartları sağlarsa, sözleşmeyi kendisiyle yapabilir.
4) Mümessil kendi kendisiyle sözleşme yapmışsa, asilin icazetiyle sözleşme gerçekleşir.
5) Çift temsil durumunda bir özel yetki verilmiş ya da sözleşmenin niteliği gerekli imkanı vermiyorsa, asillerin sonradan icazetiyle sözleşme hayat bulur.

Vekaletten azil ve istifa her zaman mümkündür. Tek taraflı ve varması gereken bir irade beyanıdır.
Temsil ilişkisinin dayandığı temel ilişkinin sona ermesi, ilke olarak temsil yetkisinin sona ermesi sonucunu doğurmaz. Çünkü temsil yetkisi soyuttur; temeldeki bir sakatlığın, temeldeki sona ermenin, vb. temsil yetkisinin esasını teşkil eden işlem sonrasında yapılacak, işlem üzerinde herhangi bir etki doğurmaz. Bu da soyutluktan kaynaklanır.
Temsil yetkisinin sona ermesi istifa ile de olabilir. İstifa beyanının temsil olunanın hukuk alanına vardığı anda hayat bulur. Tek taraflı varması gereken bir hukuki işlemdir ve hukuki ilişki kendiliğinden sona erer. Fiil ehliyetinin kaybı, ölüm, gaiplik gibi durumlarda ve tüzel kişinin sona ermesi, iflasıyla da temsil yetkisi kendiliğinden sona erer. BK35

Temsil yetkisinin belirli süreyle verilmesi halinde, sürenin dolmasıyla veya belirli bir işin yapılması dolayısıyla verilen temsil yetkisi; koşul gerçekleşince sona erer.34.49


Yetkisiz Temsilin Sonuçları
Yetkisiz temsilcinin yaptığı işlem eksik bir işlemdir. Temsil olunan icazet verene kadar yapılan işlem askıda geçersiz bir işlemdir. Yetkisiz temsil durumuna uyan geçersizlik müeyyidesi eksiktir. Eksik işleme temsil olunanın icazet vermesi ile geçerli hale gelir. Burada icazet şekle bağlı değildir. İcazet verdikten sonra icazetinden dönemez. Sözleşmenin türü bakımından icazet söz konusu olur. Sözleşmenin bir bölümü bakımından icazet verilmesi söz konusu olmaz. Bu yeni bir sözleşme teklifi olarak kabul edilir.
Yetkisiz temsil ile yapılan işlemde 3. Kişi temsil olunanın icazet vermesi anına kadar sözleşme ile bağlıdır. Ancak bu icazetin verilmesini bekleyen kişi bu icazetin belirli bir süre içinde verilmesini ve o süre geçtiğinde sözleşme ile bağlı kalmak istemediğini belirtebilir. Temsil olunan icazetten kaçınıyorsa hakim bunu resen dikkate alacaktır. İcazet vermemeye icazetten kaçınma denir. Temsil yetkisinin yokluğunu bilmeyen 3. Kişi icazet verilene kadar tek taraflı olarak sözleşmeden kurtulma imkanına sahip değildir. Temsil olunan, sözleşmeye icazet vermezse bu 3. Kişiye tazminat isteme hakkı vermez. Çünkü dış temsil yetkisi yoktur. 3. Kişi mümessil ile hesaplaşır. Temsil olunan sorumlu değildir. Bunun istisnası dış temsil yetkisinin varlığına işaret eden durumlardır. Mümessil ile 3. Kişi arasındaki durum; BK39 yetkisiz temsil olduğuna vakıf olan veya olabilecek durumda olan kişiye tazminat gerekmez der. Mümessilin bu konuda bir ihmali varsa hakkaniyet da gerektiriyorsa hakim daha fazla tazmine mahkum edebilir.
Sebepsiz zenginleşmeye dayanan dava ikame hakkı bunların hepsinde mevcuttur. Tazminat bakımından üst sınır 3. Kişinin müspet zararlarıdır. Müspet zararın tazmininde ispat yükü yetkisiz temsilciye düşecektir. Yetkisiz temsilcinin sorumluluğu niteliği itibariyle Culpa in contrahendo sorumluluktur. Eğer 3. Kişi temsil yetkisinin olmadığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa artık temsilciye karşı Culpa in contrahendo sorumluluk davası açamaz. Menfi zarar, müspet zarar talebinde bulunmaya imkan vermez. Çünkü iyi niyet temel şartlardan biridir. Yetkisiz temsilci olduğunu biliyor veya bilecek durumda ise tazminat talep edemez.
Asil ile mümessil arasındaki ilişkiye bakılınca; mümessilin yetkisiz hareketi sonucunda asil bir zarara uğramışsa, temel ilişkiye bakılır. Bu genelde vekalet olur ama; bunun dışında başka sözleşme ilişkileri de olabilir. Özellikle hizmet sözleşmesinde bu durum görülür. Eğer böyle bir durum varsa BK96 ama yetkisiz temsil genelde bir sözleşmeye dayanmaz. Sözleşmeye dayanmıyorsa BK41 anlamında bir haksız fiil sorumluluğu ya da vekaletsiz iş görme sorumluluğu BK410vd. anlamındadır.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Borçlar Hukuku Ders Notu" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Osman Alpar Olgun'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
22-11-2008 - 11:25
(5596 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 26 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 26 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
343386
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 42 dakika 42 saniye önce.
* Ortalama Günde 61,36 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 253069, Kelime Sayısı : 26592, Boyut : 247,14 Kb.
* 70 kez yazdırıldı.
* 1 kez arkadaşa gönderildi.
* 149 kez indirildi.
* 9 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 922
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,29289198 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.