Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Anayasa Md.90/5 Ve A.İ.H.S Md.6/1 Karşısında Uyarma Kınama Cezaları Ve Yargısal Denetimi

Yazan : Sercan Coşkun Kulak [Yazarla İletişim]
İdari Yargı Hakim Adayı

ANAYASA md.90/5 ve A.İ.H.S md.6/1
KARŞISINDA
UYARMA-KINAMA CEZALARI
ve
YARGISAL DENETİMİ

Sercan Coşkun KULAK
Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdare Mahkemesi İdari Yargı Hakim Adayı,05369774648,sercanhukuk@mynet.com

GİRİŞ: 07.05.2004 tarihinde 5170 sayılı kanunun 7.maddesi ile Anayasa 90/5 maddesinin son cümlesine yeni bir cümle olarak ”Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır” cümlesi eklendi.Eklenen bu cümle ile yıllardır tartışa gelen kanunların ve uluslararası anlaşmaların hiyerarşik sıralamada alacakları yerlerin neresi olduğu uyuşmazlığı artık temel hak ve özgürlükler yönünden uluslararası anlaşmaların üstünlüğünün Anayasa tarafından da teyit edilmesiyle bir nebze olsun çözülmüş oldu.Ancak bu Anayasa değişikliği başka tartışmaları beraberinde getirdi.Hiç şüphe yok ki uluslararası hukukun iç hukuka doğrudan uygulanması taraftarlarının gün geçtikçe arttığı zamanımızda bu değişiklik onlar için; savundukları fikirlere güç kazandırdıkları, istediklerini daha sağlam temeller üzerinde savunma fırsatı buldukları bir mevzuat değişikliği olmuştur.Bizde bu çalışmamızda uluslararası hukukun iç hukuka doğrudan uygulanması taraftarlarına katılarak mevzuat değişikliği sonrası ortaya çıkan sorunlardan biri olan uyarma ve kınama cezalarının yeni Anayasa hükmü karşısındaki yargısal denetimini incelemeye çalışacağız.
1982 Anayasası’nda Yargı Yolu Kapatılan Kurumlar ve Uyarma-Kınama Cezalarının Bunlardan Farkı:
1982 Anayasası’nın 36 md.de”Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”hükmü yer almış ve Anayasa’nın 125.md.de de”İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır”hükmü ile idari yargılama yönünden Any.36.md. de belirtilen adil yargılanma hakkını sağlayabilmek için tüm eylemlere ve işlemlere karşı yargı yolunu açmıştır.
Ancak 1982 Anayasası bu hükümleri ile ortaya koyduğu yargısal denetimcil yapısından ayrıklar yasası olma özelliği taşıması sayesinde sık sık tavizler vermiştir.
1982 Anyasası’nın ilk tavizi Cumhurbaşkanı’nın tek başına yaptığı işlemlerin yargı yoluna kapalı tututulmasıdır.Cumhurbaşkanı’nın yansız olduğu demokrasi kültürü açısından şüphe dışıdır.Ancak yansızlık yanlışlık yapmamayı gerektirmez ve mümkünde kılmaz.Bu yüzden “hem tek imzalı işlem yapma yetkisini Cumhurbaşkanı’na vermek hemde bu işleme karşı yargı yolunu kapatmak demokratik parlementer sistemde benimsenebilir bir durum değildir”.
1982 Anayasası’nın ikinci tavizi ise Yüksek Askeri Şura kararlarıdır.Bu kurumun kararları hukuki nitelikleri itibariyle tipik birer idari işlemlerdir. Anayasa’nın 125.md.de de”İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır”hükmünün getirilmesi karşısında Yüksek Askeri Şura kararlarını yargı denetimi dışında -üstelik her halde ve koşulda olmak üzere-bırakmak anlaşılır gibi değildir.
1982 Anayasası’nın üçüncü tavizi ise Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun kararalarına karşı yargı yoluna gidilememesidir.HSYK üyelerinden çoğunluğu yargıçlardan oluşmakla birklikte verdiği kararlar ve gördüğü fonksiyonlar itibariyle idari bir kurumdur ve yaptığı işlemlerde idari işlemlerdir.Bir kurumun üyelerinin çoğunluğunun hakimlerden oluşması onu hatasız ve ayrıcalıklı kılmaz.
1982 Anayasası 129/3 maddesinde de başka bir taviz olarak “Uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç diğer disiplin cezaları yargı denetimi dışında bırakılamaz”hükmünü getirmiştir.Fakat bu hüküm yukarıda bahsedilenlerden farklı bir yargı yolu kısıntısı getirmektedir.Çünkü Anayasa’nın bu hükümde vurgulamak istediği tüm disiplin cezalarının yargı denetimi içinde olması gerektiğidir.Fakat yasa koyucuya bu mutlaklık karşısında bir nisbilik tanımış ve uyarma ve kınama cezalarını takdir ederse yargı denetimi dışınnda bırakabileceği olanağı sağlanmıştır.Dolayısıyla uyarma ve kınama cezaları yasa koyucunun takdiri karşısında yargı denetimi dışında bırakılabilecektir.Nitekim yasa koyucu bir çok kanunda da Anayasa’nın kendisine tanıdığı bu yetkiyi kullanarak uyarma ve kınama cezalarını Yargı denetimi dışında bırakmıştır.Örn:”Devlet Memurları Yasası md 135isiplin amirleri tarafından verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı itiraz, varsa bir üst disiplin amirine yoksa disiplin kuruluna yapılabilir.”
Any.13 Maddesinin Any.129/3 Maddesine Getirdiği Sınırlamalar:
Anayasa md.13”Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir...”hükmüne yer verilmiştir.Anayasa da 3.10.2001 tarihinde 4709 sayılı yasayla yapılan değişiklikten sonra Anayasanın 13.maddesi bu haline bürünmüştür.2001 değişikliği ile daha önceleri aynı madde de belirtilen “Temel Hak ve Özgürlükler Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, milli egemenliği, Cumhuriyetin, milligüvenliğin.... korunması amacıyla... kanunla sınırlanabilir.”hükmü ile temel hak ve özgürlüklere getirilen genel sınırlamalar kaldırılmış bu sayede Temel Hak ve Özgürlükler sınırlandırılması ancak Anayasa’nın her bir maddesinde belirtilen özel sınırlandırılmalarla mümkün olur hale gelmiştir.
Temel Hak ve Özgürlüklerin korunması konusunda 2001 değişikliği ile kaldırılan genel sınırlandırmaların T.H.Ö korunması bahsinde özgürlüklere güç kazandırdığı kuşkusuzdur.Ancak T.H.Ö’lerin korunmasında daha büyük bir güce sahip olan garantör T.H.Ö’lerin ancak kanunla sınırlandırılabileceğine dair Anayasa hükmüdür.Çünkü bu hüküm hem 2001 değişikliğinden önce 1982 Anayasası’nda yer almış hemde 1961 Anayasası’nda md.11/1”Temel Hak ve Hürriyetler.....ancak kanunla sınırlanabilir”hükmüyle kendine yer bulmuştur. Hatta 1921 Anayasası’nda da”Hukuku tabii olan hürriyetin herkes için hududu başkalarının hududu hürriyetidir.Bu hudut Ancak kanun marifetiyle tesbit ve tayin edilir”hükmüyle temelinin ne kadar sağlam olduğunun göstermiştir.Burdan hareketle Any.129/3 maddesinde bahsi geçen uyarma ve kınama cezalarının yargı denetimi dışında bırakılması konusunda yasa koyucuya Any.13 maddesi bu yönüyle bir sınırlama getirmektedir.Yani sabit bir mantıkla Yasa koyucu T.H.Ö’lerin ancak kanunla sınırlandırabilir; uyarma ve kınama cezalarının yargı denetimi dışında bırakılması hiç kuşkusuz kişi temel ve hak özgürlüklerinden olan hak arama özgürlüğünün sınırlandırılması demektir.Bu yüzden yasa koyucu bu sınırlandırmayı Any.13 maddesi gereği olarak ancak ve ancak yasayla yapabilecektir.Dolayısıyla uyarma ve kınama cezalarını yargı denetimi dışında bırakılması tüzük ya da bir yönetmelikle mümkün olamayacaktır.
Nitekim Danıştay da burdan hareketle kanunla yapılmayıp yönetmelikle yapılan uyarma kınama cezalarına karşı yargı yolu kapatılması işlemlerinin iptali yoluna gitmektedir.Örnanıştay’ın E.N:1986/1113 K.N:1988/806 sayılı kararında bu açıkça görülmektedir.
İstemin Özeti:TRT İzmir Bölge Müdürlüğü Alım-İkjmal Şube Müdürü olan davacının, yapılması plananlanan işlere ait bilgileri zamanında vermediğinden bahisle kendisine kınma cezası verilmesine ilişkin TRT kurumu İzmir Bölge Müdürlüğünün ...tarih ...sayılı işleminin iptali istemiyle açtığı dava, İzmir İdare Mahkemesince, 657 sayılı Yasada Kınama cezasına karşı yargı yoluna başvurulamayacağı hükmüne yer verildiği , 657 sayılı yasada yer alan anılan hüküm nedeniyle ba davanın esasının incelenmesine olanak bulunmadığı gerkeçesiyle reddedilen davanın temyizen incelenerek bozulması istemiyle bu dava açılmıştır.
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince işin gereği düşünüldü:
.......... Anayasanın 129. maddesinin üçüncü fıkrasında , memurlar ve diğre kamu görevlileri hakkında uayrma ve kınma cazalarıyla ilgili disiplin kararkarının yargı denetimi dışında bırakılabileceği belirtilmiştir.Ancak Anayasanın bu hükmüne göre, uyarma ve kınama cezalarıyla ilgli disiplin kararlarının yasayla yargı denetimi dışında bırakılması mümkündür.TRT Kurumu Personeli hakkında uyarma ve kkınam cezalarıyla ilgili disiplin kararlarının yargı denetimi dışında tututlduğu yolunda bir yasa hükmü bulunmamaktadır.Her ne kadar TRT Yönetim Kurulunca kabul edilen TRT Kurumu Personel Yönetmeliğinde, uyarma, kınama cezalarına karşı yargı denetimöine başvurulamayacağı hükmüne yer verilmişse de; yönetmelikle yargı kısıntısı getirilmesi düşünülemez.
İdari Yargılama Açısından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/1.maddesi(Adil Yargılanma Hakkı):
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin altınca maddesinin birinci fıkrasında”Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili anlaşmazlıkların çözümlenmesi, gerek kendisine yöneltilen herhangi bir suçlamanın karara bağlanması konusunda, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içerisinde adil ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir.”hükmüne yer verilmiştir.Avrupa İnsan Hakları Sözkeşmesinin bu hükmünde adil yargılama kavramını oluşturan nitelikler açıkça sayılmıştır.Buna göre adil yargılama mahkeme önüne gelen uyuşmazlığın kanunla kurulan bunun yanında bağımsız ve tarafsız olna bir mahkeme önünde makul süresi içerisinde ve açık yapılan bir duruşmada görüşülmesidir.”Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre adil yargılama kavramı 6.maddenin ilk bendinde sayılanlar dışında zımni unsurlarda içermektedir.Mahkeme içtihadında rastlanan ‘taraflar arasında silahların eşitliği’, ‘mahkeme önünde hak arama özgürlüğü’, ‘masumluk karinesi’bunlarda bazılarıdır” .Yukarıdaki hükmün lafzında da görüldüğü üzere Sözleşme adil yargılanma hakını iki husus için sınrlandırmıştır.
a)Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili anlaşmazlıkların çözümlenmesi
b)Kendisine yöneltilen herhangi bir suçlamanın karara bağlanması konusu
Buradan dan anlaşılacağı üzere ‘Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesi hazırlanırken, çalışma grubu, idari yargının ve dolayısıyla idare hukukunun Sözleşme denetimi dışında tutulmasını kabul etmiştir.Zira idare hukuku milli yada yerel nitelikte ve her ülkenin kendine özgü bir konu saymakta titizlendiği bir alandı.Günümüzde bu anlayışta değişmeler görülmüş bunun beraberinde de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi pek çok konuyu Sözleşme ile ilgili sayıp denetlemeye başlamıştır.’ ‘Bir kısım idari uyuşmazlıkların nitelik ve anlamı dikkate alınıp, örnekseme yoluyla medeni hak ve yükümlülük uyuşmazlıkları kapsamına Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Mahkemesi tarafından içtihatlarla dahil edilerek, A.İ.H.S 6. maddesinde düzenlenen adil ya da dürüst yargılama kurallarına aykırılık yönünden denetime tabi tutulması sağlanmıştır.’ Bu bağlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önüne gelen bir idari işleme ilişkin uyuşmazlığı incelemesi için bu işlemin yukarıda bahsedildiği üzere Medeni hak ve yükümlülük niteliğinde görmesi gerekmektedir.Yani mahkeme önüne gelen her idari uyuşmazlığın denetimini yapmamaktadır.Ancak kendi kriterleri çerçevesinde medeni hak ve yükümlülük niteliğinde gördüğü uyuşmazlıkları Sözleşme açısından değerlendirmekte ve karara bağlamaktadır.Örneğin:
Konig Davası,(28.06.1978 tarih ve 6232/73 sayılı karar)
‘Doktor olan davacının mesleğini yapmasına ve klinik işletmesine ilşkin izin, Alman İdare makamlarınca iptal edilmiştir.Bu işleme karşı açılan davanın ulusal makamlarda makul süre içerisinde sonuçlandırılmadığını ileri süren davacı, A.İ.H.M’ne başvurmuştur.Mahkeme söz konusu idari işlemin bir mesleğin icrasına yönelik olduğu, dolayısıyla yönetsel niteliğinden çok “medeni hak” yönünün ağır bastığı gerekçesiyle davayı altıncı madde çerçevesinde incelenebilir bulmuştur.’
Mahkeme Pelegrin- Fransa kararında kamu mercileri ile personeli arasındaki uyuşmazlıklara ilişkin olarak, medeni hak ve yükümlülüklarin belirlenmesinde, yeni bir kriter getirerek, bu belirlemedeki karışıklığa son vermeyi amaçlamış ve içtihatlarına bir açıklık getirmiştir .
Mahkemeye göre kamu hizmeti müessesini yerine getirmede kullanılacak bazı araçlar zorunlu olarak bazı kamu güçlerini kullanmayı gerekli kılar.Bu nedenle, bu tür statülere sahip olanlar devletin egemen gücünün bir parçasınnı kullanmaktadırlar.Burdan hareketle mahkemeSözleşmenini 6.md’nin 1.fıkrasının amacı dışına cıkan tek uyuşmazlığın, devletin veya diğer kamu otoritelerinin genel menfaatini korumaktan sorumlu kamu otoritesinin temsilcisi olarak hareket ederek, kamu hizmetinini özel faaliyetlerini yürüten kamu personeli tarafından ileri sürülenlere olduğunu karara bağlamaktadır.
Bu uyuşmazlıklar, devletin veye diğer kamu otoritelerinin genel menfaatini korumaktan sorumlu, kamu otoritesinin yetkili temsilcisi olarak hareket eden, polis veya silahlı kuvvetler mensubları gibi,kamu hizmetinin özel faaliyetlerini yürüten kamu personeli tarafından ileri sürülenlerdir.Diğer bir ifade ile devletin egemenlik yetkilerini doğrudan veya dolaylı kullanan ya da kamu otoritelerinin genel menfaatinin korumaktan sorumlu kamu personeli, bu tür uyuşmazlıklarda 6.md’nin koruma alanından çıkmaktadır.
Örneğin “A.İ.H.M polislik ve askerlik mesleğinde uygulanan disiplin cezaları, barolar, meslek odası veya birlikleri gibi kurumlar tarafından üyelerinin meslek kuralarına aykırı davaranışları, mesleğin saygınlığına zarar veren fiilleri nedeniyle uygulanan disiplin cezalarını Medeni hak ihlali veya suç isnadı kapsamınsa görmediğinden, bu tür şikayetleri altıncı madde içinde değerlendirmemektedir”.
Gerçektende mahkeme Pellegrin davasında ortaya koyduğu kriterlerinin genel uygulamasında da bir kararlılık sergilemekte ve bu konularda önüne gelen uyuşmazlıklarda Pellegrin kriterlerine göre inceleme yapmakta ve kararını vermektedir.Bu tutumu Türkiye hakkında verdiği kararlarında da açık olarak görebilmekteyiz.Örneğin: Disiplinsizlik nedeniyle Yüksek Askeri Şura Kararıyla ordudan atılan askeri göervlilerin başvurusu devletin veya diğer kamu otoritlerinin genel menfaatini korumaktan sorumlu kamu otoritesinin emanetçisi olarak hareket eden, kamu hizmetinin özel faaliyetlerini yürüten memurların uyuşmazlıklarının Sözleşmenin md.6/1 dışında olduğunu , bu faaliyetlerin açık örneğinin polis ve silahlı kuvvetler tarafından yapılan faaliyetler olduğunu belirterek, söz konusu şikayetleri Sözleşmenin md 6/1 kapsamında görmemiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sözleşmenin 6.madesini ihlalini incelerken Sözleşme maddesini yukarıda da bahsi geçtiği üzere kendi içtihatları ile ortaya koyduğu adil yargılama kriterleri çerçevesinde değerlendirmektedir.Etkin bir şekilde mahkemeye başvurabilme hakkı, bağımsız ve tarfsız bir mahkemenin olması, yargılama sürecinin adil olması, kararların gerekçeli olması, duruşmaların aleni olması ve makul süre içerisinde davanın sonuçlandırılması bu kriterlereden en önde gelenleri olarak sayılabilir.Bu kriterlerden çalışma konusuyla ilgili olduğundan dolayı etkin bir şekilde mahkemeye başvurabilme hakkını daha detaylı inceleme gereği ortaya çıkmaktadır.
Etkin Bir Şekilde Mahkemeye Başvurabilme Hakkı:
A.İ.H.M’ne göre ...Önüne getirilen bazı iddilar hakkında milli mahkeme olaylar veya hukuki konularda tam bir yargısal denetime sahip değilse, davanın esasına ilişkin bir karar veremiyorsa mahkemeye başvuru hakkı ihlal edilmiş olabilmektedir. ... gerek bazı işlemler yargı denetimi dışında tutularak, gerek ise bazı kişiler dokunulmazlık veya muafiyet tanınarak da mahkemelerin uyuşmazlık hakkında karar verme yetkisi eline alınabilmaktedir.Bu durumda da , kişinin iddiasını mahkeme önüne götürmesini engelleyerek, mahkemeye başvurma hakkını elinden alabilmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi idarenin tesis ettiği işlem ve eylemlere karşı ulusal yargı yerlerinde kişilere itirazlarını ileri sürme olanağı verilmemesini sözleşmenin 6.maddesine aykırı olarak yorumlamaktadır.A.İ.H.M md.6/1 ‘in sözleşmenin başlangıç bölümü ışığında yorumlanması gerektiğini hatırlatmakta ve hukuk devletinin sözleşmeye taraf devletlerin ortak mirası olduğunu belirtmektedir.Hukuk devletinin temel özellikelerinden biri ise, mahkemelerin bir konuyu kesin hükme bağladıkları durumlarda, bu kararların sorgulanmamasını gerekli kılan hukuki kesinliktir. Mahkemelerin kararları hakkında bu sorgulanamamazlığın sağlanması için gerekli bir hususta uyuşmazlığın mahkeme kararıyla sonıuçlandırılabilme olanağının taraflara sağlanabilmesidir.Diğer bir deyişle Hukuk Devletinin gereği olan mahkeme kararlarınınn sorgulamama ilkesi bebaraberinde uyuşmazlıkların mahkeme önüne getirilmesi olanağını yani yargı yolununun kapatılmamasını zorunlu kılar.
Sözleşmeye taraf olan ülkeler sözleşme ile güvence altına alınan haklar bakımından kişilere ulusal yargı sisteminde, en etkin bir şekilde mahkemeye başvurabilme olanağını sağlamakla yükümlüdür.Etkin bir şekilde mahkemeye başvurabilme hakkı, gerektiğinde şahısların hukuki yardımdan yaralanabilmeleri, yargısal prosedürün basitlaştirilmesi, yargılamanın en az maliyetle yapılması gibi hususları da kapsamaktadır.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi etkili bir şekilde mahkemeye başvuru imkanının olmaması veya sınırlandırılması halinde hukukun üstünlüğü ilkesinin geçerliliğinden bahsedilemeyeceği; dolayısyla bu hakkın 6.maddenin ayrılmaz ve asli bir unsuru olduğunu ifade etmektedir.Etkin bir şekilde mahkemye basvurabile hakkının kötü niyetle kullanılmaması için üye ülkeler tarafından alınacak önlemlere hiçbir zaman hakkkın kullanılmasın engelleyecek şekilde özünü etkilememeli sınırlamalar amaca uygun makul ve amaçla orantılı olmalıdır.Mahkemeye göre etkin bir şekilde mahkemeye başvurma hakını ortadan kaldıran diğer bazı durumlar ise şunlardır:İdari bir işlem veya karara karşı yargıya başvurma olanağının bulunmaması, idari eylemlee karşı etkili bir yergı yolunun mevcut olmaması, idari para cezaları ile ilgili itiraz veya temyiz yolunun mevcut olmaması, adli yargı talebinin reddine ilişkin karar karşı yargıya başvurabilme olanağının bulunmaması.
1982 ANAYASA’SI ve TÜRKİYE’DE Kİ DURUM:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Hukuk Devleti’nin gerçekleştirilebilmesi açısından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6./1 maddesinin yorumlamasını geniş yapmakta ve mümkün olduğu kadar yargılamanın tarafsız, bağımsız ve her uyuşmazlık için gidilecek son yol olduğu fikrini içtihatlarına yerleştirmektedir.Ancak çalışmamamızda da açıklandığı üzere Mahkemede bazı konularda ayrıma gitmekte ve tarafların ve fiillerin değişmesi karşısında farklı sonuçlara varabilmektedir.Mahkemenin Pelegrin davasında gerçekleştirdiği içtihadında da bu durumu görebilmekteyiz.Buna göre Sözleşmenini 6.md’nin 1.fıkrasının amacı dışına cıkan tek uyuşmazlık, devletin veya diğer kamu otoritelerinin genel menfaatini korumaktan sorumlu kamu otoritesinin temsilcisi olarak hareket ederek, kamu hizmetinini özel faaliyetlerini yürüten kamu personeli tarafından ileri sürülen uyuşmazlıklardır.
Diğer taraftan Mahkemenin sözleşmenin 6.maddesi hakkında kesin içtihatlarından biride yargı yoluna kısıntı getirilememesidir.Yani taraf hakkında yapılan bir işlem ve eylemden dolayı gidilecek bir yolun bulunmaması halinin sözleşmeyi ihlal manasına geldiği içtihadıdır.Örneğin mahkeme “Pudas-İsveç davasında(da) başvurucunun taşımacılık ruhsatının Bölge İdare Kurulu tarafından iptal edilmesi sonrasında, son itiraz mercii ve bu uyuşmazlığı karar bağlayan makam olan İletişim ve Ulaştırma Bakalığının karaına karşı bir mahkemeye veya mahkeme olarak kabul edilebilecek herhangi bir kurula başvurma imkanının olmaması(nı) ihlal olarak gör(ül)müştür.”
Mahkemenin bu içtihatlarından birlikte değerlendirildiği takdirde varılacak sonuç:bir uyuşmazlığa yargı kısıntısı getirilmesi sözleşmenin 6.maddesinin ihlal edilmesidir.Ancak mahkeme bu duruma bir istisna getirmiş ve devletin veya diğer kamu otoritelerinin genel menfaatini korumaktan sorumlu kamu otoritesinin temsilcisi olarak hareket ederek, kamu hizmetinini özel faaliyetlerini yürüten kamu personeli tarafından ileri sürülen uyuşmazlıklarda devlet tarafından yargı kısıntısı getirlmesini devletin bir bakıma egemenlik alanıyla ilgili bir hususta kendi istediği şekilde bir değerlendirme yapması ve bu durumun mahkemeler tarafından da denetlenmesine yasayla olmak şartıyla izin vermemesi olarak değerlendirmiştir.Görüldüğü üzere mahkemeye göre kural olan devlet tarafından yargı kısıntısı getirilememesidir.Ancak bunun istisnası yukarıda bahsi geçen durumdur.
Türkiye’de de bazı işlemler 1982 Ananayasası’nın ayrıklar yasası olmasının gereği olarak yargı denetimi dışında bırakılmıştır.Bu tavizler HSYK, YAŞ kararları, Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler ve Uyarma-Kınama cezalarıdır.A.İ.H.M nin Pellegrin kararındaki kriterleri gereği olarak yargıç ve savcılar ile silahlı kuvvetler mensuplarının devletin egemen gücünün kullanılmasına doğrudan katıldıkları için bunların memurluğa kabul, kariyerleri, çalışma koşulları veya görevden alınmaları,disiplin cezaları, emekliliğe sevkleri gibi konulardaki kararlar sözleşmenin 6.maddesinin koruması altında değildir. Dolayısıyla 1982 Anayasası’nın bu tutumu karşısında A.İ.H.M’ye gidilsede mahkeme getirilen bu yargı kısıntılarını 6.madde içerisinde değerlendirmeyecektir.Ancak mahkemenin bu tutumu bu düzenlemelerin Hukuk Devleti ilkesiyle bağdaşır olduğu anlamına gelmemektedir.Mahkemenin böyle bir içtihat ortaya koyması bir bakıma kendisini bu konuda yetkisiz görmesinden ileri gelmektedir.
Uyarma- Kınama cezaları hususunda ise çalışmamız başında belirttiğimiz üzere Anayasa 90/5 maddesinde yapılan değişiklikle artık Temel Hak ve Özgürlüklere ilişkin olarak A.İ.H.S ile bir kanunun çatışması uyuşmazlığında esas alınacak hüküm A.İ.H.S hükümleridir.Uyarma-Kınama cezalarının yargı yoluna kapatılmasının hak arama özgürlüğüne ilişkin bir kısıtlama getirdiği dolayısıyla kişi temel hak ve özgürleükleri ile ilgili bir durum olduğu çok açıktır.A.İ.H.M’nin Pellegrin davasında belirlediği kriterler içerisinde olan husular için sözleşmenin 6 maddesini ihlal etmediği içtihadınında uyarma ve kınama cezaları için uygulama olanağı yoktur.Gerçekten mahkeme içtihadında da belirttiği üzere sözleşme 6.madde dışında kalan hususlar ancak devletin veya diğer kamu otoritlerinin genel menfaatini korumaktan sorumlu kamu otoritesinin emanetçisi olarak hareket eden, kamu hizmetinin özel faaliyetlerini yürüten memurlarla ilgili hususlarla sınırlıdır.Bu bağlamda mahkemenin bu içtihadını tüm yargı kısıntıları için söylenmesi mümkün değildir.Yani mahkeme 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu yardımcı hizmetler grubuna tabi olarak Ankara Darülacize de fırıncı olarak çalışmakta olan bir memura verilen uyarma yada kınama cezasını; devletin egemenlik alanıyla ilgili bir husus olduğu için yasama meclisi tarafından böyle bir yargı kısıntısı getirilmesi sözleşmenin 6 maddesini ihlal etmez demesi pekte mümkün gözükmemektedir.
A.İ.H.M’nin adil yargılanma hakkı konusunda içtihatları ile ortaya koyduğu istisnalar arasında uyarma ve kınama cezalarının yargı denetimi dışında bırakılması hususununda sayılması çok güç görülmektedir.Bu bağlamda Hak arama özgürlüğünün ihlali gerekçesiyle mahkeme önüne gelen uyarma ve kınama cezalarına yargı yolu kapatılması hususunda mahkemenin Sözleşmeyi ihlal doğrultusunda karar vereceği son Anayasa değişikliği ile kuvvetle muhtemel hale gelmiştir.Zaten Anayasa’nın 90 maddesine eklenen son fıkra ile de Uyarma-Kınama cezalarına yargı yolunun açılması konusunda tartışılır bir durumu kalmış gibi değildir.Fakat uygulama ve Danıştay bu konuyu nasıl değerlendirecektir bunuda zaman gösterecektir.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Anayasa Md.90/5 Ve A.İ.H.S Md.6/1 Karşısında Uyarma Kınama Cezaları Ve Yargısal Denetimi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Sercan Coşkun Kulak'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
» Makale Bilgileri
Tarih
26-03-2006 - 20:38
(6606 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 4 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 2 okuyucu (50%) makaleyi yararlı bulurken, 2 okuyucu (50%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
13595
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 3 saat 3 dakika 55 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,06 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 23511, Kelime Sayısı : 2841, Boyut : 22,96 Kb.
* 5 kez yazdırıldı.
* 14 kez indirildi.
* 9 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 247
Yorumlar : 1
Bu makaleyi hazırlayan sayın kulak'a çok teşekkur ediyorum.Ben şuan yazdığı bu durumla karşı karşıyayım.Ben 2 sene önce işyerimden birisini bir nedenden dolayı savcılığa şikayet ettim.Bu durum karşısı... (...)
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,02958798 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.