1-) Kadın Hakları Nelerdir?
Kadın Hakları şeklinde dar bir yorum aslında doğru değildir. Doğru olan insan hakları ve bu haklar içinde kadının yerine ilişkin olmalıdır. İnsan haklarının aslında kadın-erkek bütün bireyleri kapsaması gerekir. Eşit, özgür ve onurlu yaşama hakkı diyebileceğimiz ve doğarken sahip olduğumuz bu temel haklar, ömrümüz boyunca kesintisiz olarak sürer, vazgeçilemez ve hiçbir durumda değiştirilemez. Haklarımızı koruma altına alan hukuk sistemine göre herkes cinsiyet, ırk, renk, din, dil, yaş, uyruk ya da toplumsal köken, düşünce farkı, mülkiyet gibi farklara bakılmaksızın yasalar önünde eşittir. Ancak kadınların hakları ihlal edildiğinde, bu durum çoğu zaman kadınlar sırf kadın olduğu için gerçekleşmektedir. Bu nedenle ilgili mevzuatlarda “kadın haklarının ayrıca ve açıkça yer alması zorunluluğu” toplumsal bir gerçeklik olarak maalesef günümüzde de karşımıza çıkmaktadır. Kadın haklarının ilgili mevzuatta ayrıca ve açıkça hüküm altına alınması içinde bulunduğumuz çağda yaşadığımız ve aşamadığımız ilkelliklerden biridir. Kadının İnsan Hakları, insan hakları kavramını dünya kadınları açısından yeniden yorumlayarak oluşturmayı amaçlayan bir kavramdır. Kadın hakları, kadınların toplumda erkeklerle eşit haklara sahip olmasını amaçlayan haklar bütünüdür. Bu haklar arasında eğitim, çalışma, oy kullanma, mülkiyet edinme, sağlık hizmetlerine erişim, şiddetten korunma ve eşit ücret gibi temel haklar bulunur. Kadın hakları mücadelesi, tarihte farklı dönemlerde ve çeşitli coğrafyalarda önemli ilerlemeler kaydetmiştir, ancak halen dünya genelinde eşitsizlikler ve ihlaller mevcuttur. Kadın hakları konusundaki mücadeleler arasında, oy hakkı mücadelesi, iş yerinde cinsiyet eşitliği, aile içi şiddetin önlenmesi, eğitimde fırsat eşitliği gibi konular yer alır. Kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi, toplumların daha adil ve eşitlikçi bir yapıya kavuşması için önemlidir.
Kadının başlıca insan hakları şunlardır:
* Kadının evlilikle ilgili hakları: İstediği kişiyle evlenme hakkı, eşit miras hakkı, evlilik içinde cinsel birleşmeyi reddetme hakkı, şiddete maruz kalmama hakkı, kendi malına sahip olma hakkı, kumayı reddetme hakkı, resmi nikâh hakkı.
* Kadının boşanma ile ilgili hakları: Ev tutarak ayrı yaşama hakkı, boşanmak için mahkemeye başvurma hakkı, çocuklarının velayetini alma hakkı, nafaka alma hakkı, kendi malını beraberinde götürme hakkı.
* Kadının bedensel hakları: Kendi cinselliğini yaşama hakkı; tecavüzsüz, tacizsiz, enseste maruz kalmadan yaşama hakkı; doğum kontrolünü kullanma veya kullanmama hakkı; sağlıklı yaşama hakkı; kadının bedeninin yalnızca kendine ait olması hakkı.
* Kadının kamu yaşamındaki hakları: İstediği zaman kocasından izin almadan istediği işte çalışma hakkı, eşit ücret hakkı, eşit eğitim hakkı, kendi istediği partiye oy verme hakkı, siyasi partiye katılma hakkı, ev kadını veya tarımda aile işçisi olarak çalışsa bile sigortalı olma hakkı, dini yaşama katılma ya da katılmama hakkı.
2-) Kadın Hakları Konusunda İlgili Mevzuatın Kronolojik Olarak Sıralaması Nasıldır?
- 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlanmıştır. 85 Kanun Numaralı Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nu isimli 1921 Anayasamızda maalesef kadın ve kadın haklarına ilişkin bir düzenleme yoktur.
- 491 Kanun Numaralı Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nu isimli 1924 Anayasamızda ise Madde 10.- (Değişik : 5/12/1934 - 2599 S. Kanun/md. 1) “Yirmi iki yaşını bitiren kadın, erkek her Türk mebus seçmek hakkını haizdir” ve Madde 11.- (Değişik : 5/12/1934 - 2599 S. Kanun/md. 1) “Otuz yaşını bitiren kadın, erkek her Türk mebus seçilebilir” şeklinde hüküm altına alınmıştır. Böylece 1924 Anayasası 1934 yılında yapılan değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.
- 491 Kanun Numaralı Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nu isimli 1924 Anayasamızın 87. Maddesinde ise “Kadın, erkek bütün Türkler ilk öğretimden geçmek ödevindedirler. İlk öğretim Devlet okullarında parasızdır” şeklinde hükme bağlanmıştır.
- 3 Mart 1924 tarihinde “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” (Öğrenim Birliği) çıkarıldı. Böylece eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumları Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı.
- 2 Mart 1926'da Maarif Teşkilâtı Hakkındaki Kanun kabul edildi. Bu kanunla lâik eğitime uygun, ilk ve ortaöğretim programlan belirlendi. Eğitim hizmetleri, modern bir hâle getirildi. Bundan sonra millî ve lâik eğitimi yaygınlaştırmak için, hızla ilkokullar, ortaokullar, liseler ve yüksek okullar açıldı. Bunların yanı sıra meslek okulları da açıldı. İlkokul zorunlu hâle getirildi.
1926 yılında Medenî Yasa'nın kabulüyle birlikte çağdaş haklardan yararlanan kadınlarımız, 1930 yılında belediye seçimlerine katılma, 1934'te de milletvekilliği seçme ve seçilme hakkını elde ederek, siyasal haklarına kavuşmuştur. Türk Kanunu Medenisi, Türkiye'de 17 Şubat 1926'da İsviçre Medeni Kanun’u örnek alınarak TBMM'de kabul edilen ve 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe konulan 743 sayılı kanundur. 1 Ocak 2002 kabul tarihli Türk Medeni Kanunu'nun yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kalkmıştır.
- 743 sayılı Türk Medeni Kanun’un 88. maddesinde “Erkek on yedi, kadın on beş yaşını ikmal etmedikçe evlenemez” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
- 743 sayılı Türk Medeni Kanun’un 97. maddesinde “Birbiriyle evlenecek erkek ve kadın, evlenme kararlarını, belediye reisine veya reisin evlenme işlerine memur ettiği belediye dairesindeki vekiline ve köylerde ihtiyar heyetine beyan edince, bu karar ilan olunur. İlan müddeti onbeş gündür” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
- 743 sayılı Türk Medeni Kanun’un 126. maddesinde “Hüsnü niyetle evlenen kadın, feshine hükmedilmiş olsa bile evlenme ile iktisab ettiği vaziyeti muhafaza eder; fakat evlenmeden evvelki aile ismini tekrar alır” şeklinde hükme bağlanmıştır.
- 743 sayılı Türk Medeni Kanun’un 144. maddesinde “…erkeğin kadından yoksulluk nafakası isteyebilmesi için, kadının hali refahta bulunması gerekir” şeklinde hükme bağlanmıştır.
- 743 sayılı Türk Medeni Kanun’un 153. maddesinde “Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuru ile kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir. (Değişik fıkra: 14/5/1997 t. 4248 s. K. m.1) Kadın, müşterek saadeti temin hususunda gücü yettiği kadar kocasının muavin ve müşaviridir. Eve, kadın bakar” şeklinde hükme bağlanmıştır.
- 743 sayılı Türk Medeni Kanun’un 155. maddesinde “Evin daimî ihtiyaçları için koca gibi kadın dahi birliği temsil hakkını haizdir” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
- 743 sayılı Türk Medeni Kanun’un 198. maddesinde “Koca, kendi mülkiyetine geçmemiş olan karıya ait şahsi mallarda alelade idari muamelat müstesna olmak üzere karısının rızası olmaksızın tasarruf edemez.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Özetle, yukarıda örnek kabilinden sayılan, 743 sayılı Türk Medeni Kanunu’nu ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanınmış oldu.
- Kadınların en önemli sorunlarından olan doğum izni, ilk kez 1930 yılında düzenlendi. Kadınlara doğum yardımı ilk kez 1945 yılında 4772 sayılı yasa ile düzenlendi. Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi ise 1949 yılında çıkarılan yasa ile gerçekleşti.
- Bu süreçte ilk Kız Enstitüsü Ankara'da İsmet Paşa Kız Enstitüsü adıyla 1928 yılında açılmıştır. 1940-41 öğretim yılındaysa bu okulların sayısı 15'e ulaşmıştır. 1933 yılında Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla “Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü” kurulmuştur. Yine aynı yıl
- 442 sayılı Köy Kanunu’nda 1933 yılında değişiklik yapılarak 20. maddesinde “(Değişik: 26/10/1933 - 2329/1 md.) Her köyde bir köy derneği, bir köy muhtarı, bir de ihtiyar meclisi bulunur. Köyde 24’üncü maddeye göre köy muhtarını ve ihtiyar meclisi azalarını seçmeğe hakkı olan kadın ve erkek köylülerin toplanmasına köy derneği derler. Köy muhtarı ve ihtiyar meclisi azaları doğrudan doğruya köy derneği tarafından ve köylü kadın ve erkekler arasından seçilir. Köy muhtarı ihtiyar meclisinin başıdır” şeklinde hükme bağlanarak, kadınlara, köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi.
15 Haziran 1936’da 3008 sayılı İş Kanunu yürürlüğe girdi. Böylece kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi. Aşağıda bu düzenlemelere ilişkin olmak üzere maddeler örnek kabilinden arz edilmiştir.
- 3008 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinde “Kadın işçilerden gebe olanların, doktor muayenesi neticesinde, doğumun vuku bulması muhtemel görülen tarihten üç hafta evvel ve doğumdan sonra üç hafta müddetle çalışmaları yasaktır. Gerek doğumdan önce ve gerek sonraki mecburî izin müddetleri sıhhî lüzum halinde altışar haftadan ceman on iki haftaya kadar uzatılabilir. Bu izinlerin devamınca, işveren, işçi kadına yarımşar ücret öder. Ancak aynı işyerinde altı aydan beri en az üç ay çalışmış olmayan işçi kadın hakkında işveren buna mecbur değildir” şeklinde hükme bağlanmıştır.
- 3008 sayılı İş Kanunu’nun 26. maddesinde “Bu kanunda derpiş olunan her hangi bir sebebe müsteniden işveren tarafından iş akdinin feshine dair işçiye vaki olacak ihbarlara ait mühletler, kendi kastı olmaksızın iş kazasına uğrayan işçi hakkında kazanın vukuu gününden itibaren otuz iş gününden sonra, ve gebe kadınlar hakkında ise doğumdan önce ve sonraki kanunî izin müddetlerinin biteceği günden itibaren işlemeğe başlar” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
- 3008 sayılı İş Kanunu’nun 26. maddesinde d bendinde “Emzikli kadın işçilerin çocuklarına süt vermek için tayin edilecek olan zamanlar; 35, 36 ve 37 nci maddeler mucibince tesbit edilmiş bulunan günlük kanunî çalışma müddetleri içinde sayılır ve bu sebeplerden dolayı işçi ücretleri hiç bir türlü eksiltmeye uğratılamaz” şeklinde hükme bağlanmıştır.
- 3008 sayılı İş Kanunu’nun 49. maddesinde “Maden ocakları işleri, kablo döşenmesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yer altında veya su altında çalışılacak işlerde, 18 yaşı doldurmamış erkek çocukların veya istisnasız her yaştaki kız ve kadınların çalıştırılmaları yasaktır” şeklinde hükme bağlanmıştır.
- 3008 sayılı İş Kanunu’nun 58. maddesinde “Ağır ve tehlikeli işlerin nelerden ibaret bulunduğu ve kadınların ve 18 yaşına kadar olan (18 dahil) çocukların çalıştırılması caiz olmıyan ağır ve tehlikeli işlerin hangileri olduğu ve hangi işlerde çalışan işçilerin ne gibi hastalıklarının işten mütevellid addolunacağı, bu kanunun mer'iyet tarihinden itibaren altı ay zarfında İktısad ve Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekâletleri tarafından tanzim olunacak nizamnamelerle tesbit edilir” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
- 3008 sayılı İş Kanunu’nun 61. maddesinde “Gebe veya emzikli kadınların hangi devrelerde ne gibi işlerde çalıştırılmalarının yasak olduğu ve bunların çalışmaları caiz olan işlerde hangi şartlar ve usullere tâbi tutulacakları ve hangi vasıf ve şartlardaki işyerlerinde ne suretle emzirme odaları veya çocuk bakım yurdu (Kreş) tesis edilmek mecburiyeti bulunduğu İktısad ve Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekâletleri tarafından müştereken hazırlanacak bir nizamname ile tesbit edilir. Bu nizamname, ağır ve tehlikeli işlerle kadınların ve 18 yaşına kadarki çocukların çalıştırılması caiz olmayan işler hakkındaki nizamname ile aynı zamanda çıkarılır” şeklinde hükme bağlanmıştır.
- 3008 sayılı İş Kanunu’nun “İş akdine müteallik cezalar” başlıklı 108. maddesinde “…Kadın işçilerin 25 inci madde mucibince gebelik ve doğum esnasındaki kanunî istirahat devreleri içinde bilerek bu gibi kadınları çalıştıran…” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
- 3008 sayılı İş Kanunu’nun 115. maddesinde “58 inci madde mucibince ağır ve tehlikeli işler hakkındaki nizamnamenin hükümlerine muhalif olarak bu işlerde kadınlar ve on sekiz yaşını tamamlamamış çocukları çalıştıran, işveren veya işveren vekiline yüz liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası ile beraber bir haftadan bir aya kadar ağır hapis cezası verilir” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
- 3008 sayılı İş Kanunu’nun 118. maddesinde “61 inci madde mucibince çıkarılacak olan nizamname hükümlerine uygun olmayarak, gebe ve/veya emzikli kadınların çalıştırılması yasak olan işlerde bunları çalıştıran işverene veya işveren vekiline yüz liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası ve bunların çalıştırılmaları caiz olan işlerde ise nizamnamede tespit edilmiş olan şartlar ve usullere riayet etmeyen işverene veya işveren vekiline elli liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası hükmolunur” şeklinde hükme bağlanmıştır.
- 45 No’lu Yeraltı İşleri (Kadınlar) Sözleşmesi, ILO Kabul Tarihi: 4 Haziran 1935 Kanun Tarih ve Sayısı: 9 Haziran 1937 / 3229 ILO sözleşmesiyle “Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmasını 1937 yılında yasaklanmıştır”.
- 4772 sayılı 27/06/1945 kabul tarihli “İş Kazalarıyla Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortaları Kanun’u ile Analık sigortası (doğum yardımı) yasa ile düzenlendi.
- 4772 sayılı İş Kazalarıyla Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortaları Kanunu’nun 2. maddesinde “Analık: Sigortalı kadının veya sigortalı kişinin karısının gebelik veya doğurma halidir” şeklinde hükme bağlanmıştır.
- 4772 sayılı İş Kazalarıyla Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortaları Kanunu’nun 4. maddesinde “Sigortalıya sağlanan menfaatler: …H) Analık halinde sigortalı kadına ve karısının analığı halinde sigortalı olan aile sahibine verilecek ödenekler” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
- 4772 sayılı İş Kazalarıyla Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortaları Kanunu’nun 20. maddesinde “İş kazasıyla meslek hastalığı sonucu olan ölümlerde: …B) Sigortalı kadının kendi geçindirdiği tam ış göremez durumdaki kocasına herhangi bir şekilde yoksulluktan kurtuluncaya kadar yıllık kazancının yüzde otuzu derecesinde bir yıllık gelir bağlanır” şeklinde hükme bağlanmıştır.
- 4772 sayılı İş Kazalarıyla Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortaları Kanunu’nun madde 29 Sigortalı kadının analığı halinde: A) Doğumdan önce ve sonra, sağlık durumuna göre üçer haftadan altışar haftaya kadar ve bu süreler içinde çalışmamak ve gündelik almamak şantiyle; B) Türk Ceza Kanunu’na göre suç sayılmayan çocuk düşürme sonucu iş göremezliğin devamımca ve altı haftayı geçmemek üzere kendisine gündeliğinin yüzde yetmişine denk bir ödenek verilir. Sigortalı kadın (B) fıkrası gereğince çocuk düşürme tarihinde (A) fıkrasında yazılı ödeneği almakta ise o vakte kadar verilmiş olan paralar geri alınamaz. madde 30 — Sigortalı kadın çocuğunu kendi emziriyorsa 29 uncu maddede yazılı günlük ödeneğin kesilmesinden başlayarak altı hafta suresince bu ödeneğin yarısına eşit bir emzirme ödeneğine hak kazanır. Emzirme ödeneği için çalışmamak şartı aranmaz. Sağlık durumunun çocuğunu emzirmeye müsait bulunmadığı hekim raporu ile sabit olan sigortalı kadın da bu haktan faydalanır. madde 31 — Sigortalıya, sigortalı olmayan karısınm analığı halinde, sigortalı bir kadına yapılacak doğum yardımlarının gerektirdiği harcamalar tutarının üçte ikisi para yardımı olarak verilir madde 32 — Analık yardım ve ödeneklerinden faydalanmak için: A) Sigortalı kadının gebelik ödeneğine hak kazanacağı tarihten önceki altı ay içinde, İş Kanununun uygulandığı bir veya birkaç işyerinde en az üç ay, ve karısı için ödenek alan sigortalının ise aralıksız altı aydan beri çalışmış bulunması ve bunun çalıştığı işyerlerince belgelenmesi; B) Gebeliğin ve umulan doğum gününün hekim veya diplomalı ebe raporu ile doğumdan önce bildirilmiş olması; C) Doğumun yine hekim veya diplomalı ebe raporu ile üç hafta içinde İşçi Sigortaları İdaresine bildirilmesi şarttır” şeklinde hüküm altın alınmıştır.
- 5417 sayılı 02/04/1949 tarihli İhtiyarlık Sigortası Kanunu ile yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi sağlanmıştır.
- 334 sayılı 1961 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 43. maddesinde “Kimse, yaşına, gücüne ve cinsiyetine uygun olmayan bir işte çalıştırılamaz. Çocuklar, gençler ve kadınlar, çalışma şartları bakımından özel olarak korunur” şeklinde hükme bağlamıştır.
- 334 sayılı 1961 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 12. maddesinde “Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” şeklinde hükme bağlanmıştır.
- 557 sayılı 01/03/1965 kabul tarihli Nüfus Plânlaması Hakkında Kanun’u ile geriye dönüşümlü aile planlaması yöntemleri serbest bırakıldı ve ancak tıbbi zaruret halinde kürtaj hakkı tanındı. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı bünyesinde Nüfus Planlaması Genel Müdürlüğü kuruldu.
- 100 No’lu Eşit Ücret Sözleşmesi Kabul Tarihi: 6 Haziran 1951, Kanun Tarih ve Sayısı: 13 Aralık 1966 / 810 “Eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan 1951 tarihli 100 sayılı ILO sözleşmesi 1966 yılında onaylandı”.
- 100 sayılı ILO Sözleşmesi’nin 1. maddesinde "Eşit değerde iş için erkek ve kadın işçiler arasında ücret eşitliği" deyimi, cinsiyet esasına dayanan bir ayırım gözetmeksizin tesbit edilmiş bulunan ücret hadlerini ifade eder” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
- 100 sayılı ILO Sözleşmesi’nin 3. maddesinde “Bu şekilde objektif bir değerlendirme neticesinde, yapılacak işlerde tespit edilen farklara, cinsiyet gözetilmeksizin tekabül eden, ücret hadleri arasındaki farklar eşit değerde iş için erkek ve kadın işçiler arasında ücret eşitliği prensibine aykırı sayılamaz” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
- 2709 sayılı 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. (Ek cümle: 7/5/2010-5982/1 md.) Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz” şeklinde hükme alınmıştır.
- 2709 sayılı 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 50. maddesinde “Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz. Küçükler ve kadınlar ile bedeni ve ruhi yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından özel olarak korunurlar” şeklinde hükme bağlanmıştır.
- 557 sayılı 01/03/1965 kabul tarihli Nüfus Plânlaması Hakkında Kanun’unda 1983 yılında yapılan değişiklik ile “10 haftaya kadar olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilmesi, Kürtaj için evli kadınlara, kocadan izin alma koşulu” getirildi.
- Türkiye, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni (CEDAW) imzaladı. Sözleşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 19 Aralık 1979 tarih ve 34/180 sayılı kararıyla kabul edilmiş ve 1 Mart 1980 tarihinde imzaya açılmıştır. Sözleşme 3 Eylül 1981 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşme'nin onaylanmasının uygun bulunduğuna ilişkin 11 Haziran 1985 tarih ve 3232 sayılı Kanun, 25 Haziran 1985 tarih ve 18792 sayılı Resmî Gazete’de yayımlamıştır. Bakanlar Kurulu'nun onaya ilişkin 24 Temmuz 1985 tarih ve 85/9722 sayılı Kararı ise, 14 Ekim 1985 tarih ve 18898 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Onay belgeleri, 20 Aralık 1985 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne tevdi edilmiştir. 27. madde uyarınca, Sözleşme Türkiye bakımından 19 Ocak 1986 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
- 1987 yılında kadınlar konusuna odaklanmış ilk resmi kurum olan Devlet Planlama Teşkilatı Kadına Yönelik Politikalar Danışma Kurulu kuruldu.
- 1990 yılında ise; Kadının çalışmasını, kocanın iznine bağlayan 743 sayılı Türk Medeni Kanun’un 159. maddesi Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildi. İptal kararı 2 Temmuz 1992 tarih ve 21272 sayılı Resmî Gazete’de yayımlandı. Mağdurun hayat kadını olması halinde tecavüz cezasının indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu’nun 438. maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürürlükten kaldırıldı. Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, ilk kadın kütüphanesi ve bilgi merkezini açtı. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara ve çocuklara destek hizmeti vermek üzere ilk Kadın Konukevleri açılmaya başlandı. 2000 yılı itibariyle bu sayı yediye yükselirken kapasiteleri 170’e ulaştı. 422 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile “Kadının Statüsü ve Sorunları Başkanlığı” kuruldu. 25 Ekim 1990 tarihinde kadın sorunları konusunda ulusal çapta bir mekanizma olarak Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü (KSSGM) 3670 sayılı kanunla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı olarak kuruldu ve 24 Haziran 1991 tarihinde de Başbakanlığa bağlandı.
- 1992 yılında ise; Birleşmiş Milletler Uluslararası Kadının İlerlemesi İçin Araştırma ve Eğitim Merkezinin (INSTRAW) toplantısında, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Türkiye’de kadın konusunda irtibat noktası olarak kabul edildi ve BM ile iş birliği içinde program ve projeler uygulanmaya başlandı. Cinsiyete dayalı veri tabanı oluşturulması amacıyla Devlet İstatistik Enstitüsü’nde Toplumsal Yapı ve Kadın İstatistikleri Şubesi kuruldu.
- 1996 yılında ise; Anayasa Mahkemesi, Türk Ceza Kanunu’nun erkeğin zinasını suç olarak düzenleyen 441. maddesini Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etti. 27 Aralık 1996 tarih ve 228600 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan kararda verilen bir yıllık süre içinde yasal düzenleme yapılmaması nedeniyle erkeğin zinası 27.12.1997 tarihinden itibaren suç olmaktan çıktı.
- 1997 yılında ise; Kadının, evlendikten sonra kocasının soyadını almakla birlikte, kendi soyadını da kullanabilmesi 743 sayılı Türk Medeni Kanun’un 153. maddesinde yapılan değişiklikle sağlandı. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nün önerisi üzerine İçişleri Bakanlığı’nca nüfus cüzdanlarında medeni hal kısmında “evli/ bekar/ dul/ boşanmış” gibi ifadelerin yerine sadece “evli” veya “bekar” ifadelerinin kullanılmasını düzenleyen genelge yayımlandı.
- 1998 yılında ise; Anayasa Mahkemesi, kadının zinasını suç olarak düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 440. maddesini Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etti. Gerekçeli karar, 13 Mart 1999 tarih ve 23638 sayılı Resmî Gazetede yayımlandı. Adalet Bakanlığı, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve kadın kuruluşlarının oluşturduğu gündem sonucunda bekaret kontrolünün, ancak takibi şikâyete bağlı suçlarda, mağdurun rızası alınarak, ırza geçme gibi re’sen takip edilen suçlarda ancak hâkim kararı ile ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise Cumhuriyet savcısının yazılı izni ile yapılabileceğini düzenleyen bir genelge yayımladı. İçişleri Bakanlığı’nca nüfus cüzdanlarında yapılan düzenlemeye paralel olarak Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü’nce verilen dul ve yetim tanıtım kartlarındaki “Emekliye Yakınlığı” bölümünde yer alan “dul kadın vb.” ifadelerin yerine sadece “eşi, kızı, oğlu, annesi, babası” gibi ifadelerin kullanılması sağlandı. Aile içi şiddete uğrayan kişilerin korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını düzenleyen 4320 Sayılı “Ailenin Korunmasına Dair Kanun” yürürlüğe girdi. Gelir Vergisi Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle aile reisinin beyanname vermesi esası kaldırılarak, kadınların kocalarından ayrı olarak beyanname vermesi sağlandı.
- 2001 yılında Anayasa’nın 41. maddesine; “Aile Türk toplumunun temelidir” ifadesinden sonra gelmek üzere “ve eşler arasında eşitliğe dayanır” hükmü eklenerek, 66. maddesinden, Türk vatandaşlığının düzenlenmesi ile ilgili eşitsizlik içeren hüküm çıkarıldı.
¬- 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 22/11/2001 tarihinde kabul edildi. Yeni Türk Medeni Kanunu yürürlüğe girdi. Kanun ile getirilen başlıca düzenlemeler şunlardır: “Aile reisi kocadır” hükmü değiştirilerek “evlilik birliğini eşler beraber yönetirler” hükmü getirilmiştir. Eski Medeni Kanun’da evlilik birliğini temsil hakkı, bazı haller dışında kocaya ait iken, yeni Türk Medeni Kanunu’nda evlilik birliğinin temsili eşlerin her ikisine verilmiştir. Evin seçimini, kocanın yapacağı hükmü değiştirilerek, eşlerin oturacakları evi birlikte seçecekleri hüküm altına alınmıştır. 1997 yılında yapılan ve kadına kızlık soyadını, kocasının soyadından önce gelmek üzere kullanabilme hakkı veren değişiklik, yeni yasada aynen benimsenmiştir. Eski Medeni Kanun’da yer alan eşlerin, çocukların velayetini birlikte kullanacağı, anlaşmazlık halinde ise babanın reyinin üstün olacağı hükmü değiştirilerek, eşlerin velayeti birlikte kullanacakları hükmü getirilmiştir. Evlilik dışında doğan çocuğun velayeti anneye aittir. Yeni Medeni Kanun’da eşlerden birinin meslek ve iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda olmadığı hükmü getirilmiştir. Bu düzenlemeyle eşler mesleklerini diğer eşten izin almadan sürdürebileceklerdir. Ayrıca maddenin devamında “eşlerin meslek seçiminde evlilik birliğinin huzur ve yararını göz önünde tutması” gerektiği ifadesine yer verilmiştir. (Eski Kanunda yer alan kadının meslek seçiminde eşinden izin alacağı hükmü 1990 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.) Yeni Türk Medeni Kanunu ile vesayeti kabul yükümlülüğünü, sadece erkek ve koca için öngören madde kadın-erkek eşitliğini zedelediği için tamamen kaldırmıştır. Yeni Kanun mirasın taksiminde, tereke malları arasında yer alan ve ekonomik bütünlüğü bozulmaması gereken tarımsal taşınmazların hangi mirasçıya özgüleneceği konusunda erkek çocuklara, kızlara nazaran öncelik tanıyan eski hükme yer vermemiştir. Eski Medeni Kanun’a göre diğer rejimlerden biri seçilmemişse geçerli olan kanuni mal rejimi “Mal Ayrılığı” iken, Yeni Kanunda “Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin” esas olacağı kabul edilmiştir. Her eşin kendi adına kayıtlı mallara sahip olması esasına dayanan mal ayrılığı rejimi yerine, yeni mal rejimine göre; evlilik birliğinin kurulmasından sonra her eşin karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerlerini (edinilmiş mallar) evliliğin sona ermesi ile eşlerin eşit olarak paylaşacağı ve kişisel mallar ile miras yoluyla intikal eden malların ise paylaşıma dahil edilmeyeceği kabul edilmiştir. Eski Medeni Kanun’a göre evin ve çocukların geçimi kocaya ait iken, Yeni Medeni Kanun’da, “Eşler, birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıklarıyla birlikte katılırlar” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Yeni Kanun ile evlenme yaşı kadın ve erkek için eşitlenerek yükseltilmiş ve 17 yaşını doldurma şartı getirilmiştir. Ancak hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple 16 yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Daha önce evlenme için müracaat yeri erkeğin oturduğu yerin evlendirme memurluğu iken Yeni Kanunda kadın veya erkeğin oturduğu yerdeki evlendirme memurluğuna müracaat edilebileceği kabul edilmiştir. Genel hükümlere göre boşanmadan sonra nafaka davalarının açılma yeri davalının ikametgahı yeri mahkemesidir. Yeni Türk Medeni Kanunu ile birlikte boşanmadan sonra açılacak nafaka davalarında, nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesinde yetkili olacağı kabul edilmiştir. Kanunla getirilen önemli bir düzenleme de tarafların talepleri ile boşanma davalarının gizli celse ile yapılabilecek olmasıdır. Bir başka değişiklik ise sağ kalan eşin ölen eşine ait olan, birlikte yaşadıkları konut üzerinde, kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklenmek suretiyle intifa ya da oturma hakkının tanınmasını isteyebilmesidir. Yine mirasın paylaşımında haklı sebeplerin varlığı halinde, sağ kalan eşin veya miras bırakanın diğer yasal mirasçılarının birinin istemi üzerine mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınması imkânı da getirilmektedir.
Aile konutu ile ilgili yapılan düzenleme ile eşlerden birinin diğerinin açık rızası olmadan aile konutu üzerindeki tasarruflarına sınırlandırma getirilmiş, kiralık bir konut bile olsa, diğer eşin rızası olmadan kira akdinin feshedilemeyeceği kabul edilmiştir. “Kadının soyadı” başlıklı 187. maddesi (İptal cümleler: Anayasa Mahkemesi’nin 22/2/2023 Tarihli ve E.: 2022/155, K.: 2023/38 sayılı Kararı ile.)
- 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’u 9 Ocak 2003 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe girdi.
- 4857 sayılı İş Kanunu 22/05/2003 tarihinde kabul edildi. 4857 sayılı İş Kanun’u ile işveren işçi ilişkisinde cinsiyet dahil hiçbir nedenle temel insan hakları bakımından ayrım yapılmayacağı, iş sözleşmesinin yapılmasında, uygulanmasında ve sona erdirilmesinde cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapılamayacağı, cinsiyet nedeniyle eşit değerde iş için daha düşük ücret verilemeyeceği, cinsiyet, medeni hal ve aile yükümlülükleri, hamilelik ve doğumun iş akdinin feshi için geçerli sebep oluşturamayacağı gibi hükümleri içeren İş Kanunu yürürlüğe girdi.
- 2004 yılında ise; Kanun önünde eşitlik, temel hak ve özgürlüklere ilişkin Milletlerarası Andlaşmaların yasalardan üstün olacağına ilişkin 2709 sayılı 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. ve 90. maddeleri değiştirilerek yürürlüğe girdi. Anayasa’nın 10. maddesine; “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” hükmü eklendi. Ayrıca 90. maddesine; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla ulusal kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda çıkabilecek ihtilaflarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır” hükmü eklendi. Bu çerçevede CEDAW Sözleşmesi de ulusal düzenlemeler karşısında üstün konuma getirildi.
- Yine 2004 yılında doğum izinlerinin artırılmasına ilişkin düzenlemeler yapan “Devlet Memurları Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun” yürürlüğe girdi.
- 5251 sayılı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” Resmî Gazete’de yayımlanarak 27.10.2004 tarihinde yürürlüğe girdi.
- 13 Kasım 2004 tarihinde “Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” yürürlüğe girdi.
- 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 26/09/2004 tarihinde kabul edildi. Cinsiyet eşitliği ve kadına karşı şiddet konusunda çağdaş düzenlemeler içeren hükümler getirdi.
- 14/07/2004 tarihli ve 25522 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik” Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.
- 09/08/2004 tarihli ve 25548 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Kadın İşçilerin Gece Postalarında Çalıştırılma Koşulları Hakkında Yönetmelik” Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.
- 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nda 2007 yılında yapılan değişiklikle; hane içinde kadınlar tarafından üretilen ürünlerin, düzenlenen kermes, festival, panayır ile kamu kurum ve kuruluşlarınca geçici olarak belirlenen yerlerde satılması sonucu kadınların elde ettikleri gelirlerin, vergiden muaf tutulması esası kabul edildi.
- Avrupa Konseyi bünyesinde oluşturulan Kadınlara Yönelik Şiddetle Mücadele Gücü tarafından yürütülecek “Aile İçi Şiddet Dahil, Kadınlara Yönelik Şiddetle Mücadele Kampanyası” çerçevesinde, Avrupa Konseyince nakdi hibe verilmesine ilişkin anlaşmanın yürürlüğe girmesine dair karar 26749 sayılı Resmî Gazete’de 07/01/2008 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girdi.
- Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun Kurulmasına İlişkin 5840 Sayılı Kanun” 24.03.2009 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
- 6111 sayılı “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigorta Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” 25.02.2011 tarihinde 27857 mükerrer sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. 6111 sayılı yasa ile 4857 sayılı “İş Kanunu’nun 74. maddesinin birinci fıkrasında mevcut “Kadın işçilerin doğumdan önce sekiz ve doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam onaltı haftalık süre için çalıştırılmamaları esastır. Çoğul gebelik halinde doğumdan önce çalıştırılmayacak sekiz haftalık süreye iki hafta süre eklenir. Ancak, sağlık durumu uygun olduğu takdirde, doktorun onayı ile kadın işçi isterse doğumdan önceki üç haftaya kadar işyerinde çalışabilir. Bu durumda, kadın işçinin çalıştığı süreler doğum sonrası sürelere eklenir” hükmüne “Kadın işçinin erken doğum yapması halinde ise doğumdan önce kullanamadığı çalıştırılmayacak süreler, doğum sonrası sürelere eklenmek suretiyle kullandırılır” cümlesi eklendi. Ayrıca 6111 sayılı yasa ile yeni istihdam imkanlarının sağlanması bakımından a) 18 yaşından büyük ve 29 yaşından küçük erkekler ile 18 yaşından büyük kadınlardan; 1) Mesleki yeterlik belgesi sahipleri için kırk sekiz ay süreyle, sigorta primleri işsizlik sigortası fonundan karşılanacaktır. 2) Mesleki ve teknik eğitim veren orta veya yüksek öğretimi veya Türkiye İş Kurumunca düzenlenen işgücü yetiştirme kurslarını bitirenler için otuz altı ay süreyle, uygulanır” hükmü getirildi. 4857 sayılı yasanın 13. ve 14. maddelerine “Kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışanlar ile bu Kanuna göre ev hizmetlerinde ay içerisinde 30 günden az çalışan sigortalıların eksik günlerine ait genel sağlık sigortası primlerini 30 güne tamamlama yükümlülüğü 1/1/2012 tarihinde başlayacaktır” cümlesi eklenerek, kısmi süreli iş sözleşmeleri ile ilgili olarak hüküm getirildi
- 25.02.2011 tarihinde 27857 mükerrer sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. 6111 sayılı yasa ile Devlet Memurları Kanunu’nda yapılan düzenlemeler ise; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 101 inci maddesine, “Ancak, kadın memurlara; tabip raporunda belirtilmesi hâlinde hamileliğin yirmi dördüncü haftasından önce ve herhâlde hamileliğin yirmi dördüncü haftasından itibaren ve doğumdan sonraki bir yıl süreyle gece nöbeti ve gece vardiyası görevi verilemez. Özürlü memurlara da isteği dışında gece nöbeti ve gece vardiyası görevi verilemez” hükmü 2’nci fıkra olarak eklendi. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 104’üncü maddesi şu şekilde değiştirilmiştir: “Doğumdan önce ve doğumdan sonra 8 er hafta olmak üzere 16 haftalık aylıklı izin kavramı değiştirilerek analık izni olarak adlandırılmıştır. Türk Medeni Kanunu’nda erken doğum ile ilgili bir hüküm bulunmaz iken; Doğumun erken gerçekleşmesi sebebiyle, doğum öncesi analık izninin kullanılamayan bölümü de doğum sonrası analık izni süresine ilave edilir. Doğumda veya doğum sonrasında analık izni kullanılırken annenin ölümü hâlinde, isteği üzerine memur olan babaya anne için öngörülen süre kadar izin verilir” hükmü eklenerek bu hususta yeni bir düzenleme yapılmıştır. Ayrıca “Memurun eşinin doğum yapması halinde, isteği üzerine on gün babalık izni verilir” hükmü getirilerek önceki yasada “Erkek memura, karısının doğum yapması sebebiyle isteği üzerine üç gün izin verilir.” Süt izni süreleri yeniden düzenlemiştir.
Eski düzenlemede yer alan “Bir yaşından küçük çocuğunu emzirmek için günde 1,5 saat izin verilir” hükmü değiştirilerek “Kadın memura, çocuğunu emzirmesi için doğum sonrası analık izni süresinin bitim tarihinden itibaren ilk altı ayda günde üç saat, ikinci altı ayda günde bir buçuk saat süt izni verilir. Süt izninin hangi saatler arasında ve günde kaç kez kullanılacağı hususunda, kadın memurun tercihi esastır” şeklinde düzenleme yapılmıştır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 108. maddesine; “Doğum yapan memura, 104.madde uyarınca verilen doğum sonrası analık izni süresinin bitiminden; eşi doğum yapan memura ise, doğum tarihinden itibaren istekleri üzerine yirmi dört aya kadar aylıksız izin verilir” hükmü getirildi. Evlat edinen memurların kullanabilecekleri izinler hakkında “Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu eşiyle birlikte veya münferit olarak evlat edinen memurlar ile memur olmayan eşin münferit olarak evlat edinmesi hâlinde memur olan eşlerine, çocuğun ana ve babasının rızasının kesinleştiği tarihten veya vesayet dairelerinin izin verme tarihinden itibaren, istekleri üzerine yirmi dört aya kadar aylıksız izin verilir. Evlat edinen her iki eşin memur olması durumunda bu süre, eşlerin talebi üzerine yirmi dört aylık süreyi geçmeyecek şekilde, birbirini izleyen iki bölüm hâlinde eşlere kullandırılabilir” hükmü getirildi.
- 2012 yılında ise; “Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” kabul edilerek yasalaştı. Yasaya göre; gebe veya rahimdeki bebek için tıbbı zorunluluk bulunması halinde doğum, sezaryen ameliyatı ile yaptırılabilecek ve gerekli tedbirler alınmasına rağmen anne veya bebekte meydana gelebilecek istenmeyen sonuçlardan dolayı hekim sorumlu tutulamayacaktır.
- 2012 yılında 6270 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile kendi nam ve hesabına tarımsal faaliyette bulunan kadın çiftçilerin sigorta kapsamında sayılması için aile reisi olmaları koşulu kaldırıldı.
- 5237 sayılı Türk Ceza Kanun’unda 2014 yılında yapılan değişiklikler ile Cinsel suçlara ilişkin cezalar artırılmıştır. İşyerinde cinsel taciz kavramı getirilmiş, cinsel taciz suçunun nitelikli halleri belirlenmiş; buna göre hiyerarşi ve hizmet ilişkisinden kaynaklanan nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanarak kişiye karşı cinsel tacizde bulunulması suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmıştır. Bu düzenleme ile sadece üst değil, çalışanlar arasında da cinsel taciz suçu düzenlenmiştir. Kasten öldürme suçunun, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren nitelikli hallerinin düzenlendiği maddeye “töre saikiyle” ifadesi eklenerek töre cinayetleri faillerinin en yüksek ceza ile cezalandırılması kabul edilmiştir. “Kadının mağdur olduğu bir suç sonucu gebe kalması halinde, süresi yirmi haftadan fazla olmamak ve kadının rızası olmak koşuluyla gebeliği sona erdirene ceza verilmez. Ancak bunun için, gebeliğin uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona erdirilmesi gerekir.” hükmü getirilmiştir. Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası getirilmiştir. Cinsel saldırı suçunun düzenlendiği maddede kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle suçun işlenmesi halinde daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurlar tanımlanmıştır. Kasten yaralama suçu düzenlenmiş ve bu suçun üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı işlenmesi suçun nitelikli hali olarak kabul edilmiştir. “İşkence ve Eziyet” başlığı altında işkence fiilleri bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Suçun çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı işlenmesi halinde sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunmuştur. Özel sektör tarafından kreş ve gündüz bakım evleri ile okul öncesi eğitim için gerçekleştirilecek en az 500 bin liralık yatırımlarının bölgesel desteklerden faydalanması imkânı getirilmiştir.
- Doğum Yardımı” programı 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek-4'üncü maddesi doğrultusunda 15 Mayıs 2015 tarihi itibarıyla uygulanmaya başlamıştır.
- 2016 yılında ise; Kadın çalışanlar ve ebeveynlerin özlük haklarını düzenlemeye ilişkin olarak aşağıda yer verilen düzenlemeler yapılmıştır: Devlet memurlarının doğum nedeniyle ücretsiz izinde geçen süreleri derece kademe ilerlemesinde değerlendirilecektir. Yapılan düzenleme ile analık izninin bitiminden itibaren çocuğun hayatta kalması kaydıyla birinci çocuk için 2 ay, ikinci çocuk için 4 ay, üçüncü çocuk ve diğerleri için 6 aya kadar ücretli yarı zamanlı çalışma imkânı getirilmiştir. Çoğul doğumlarda bu sürelere birer ay ilave edilecektir. Çocuğun engelli olması durumunda 12 ay süre ile ücretli yarı zamanlı çalışma hakkı tanınmıştır. İşçiler için çalışılan sürelere ait ücret ve pirim ödemeleri işveren tarafından ödenecektir. Çalışılmayan sürelere ait yarım çalışma ödeneği; günlük miktar, günlük asgari ücretin brüt tutarı kadardır ve işsizlik fonundan işçiye ödenecektir. İşçiler mevcut ücretsiz doğum izinlerini, ücretli yarı zamanlı çalışma süresinin bitiminde başlatabileceklerdir. Çalışan ebeveynlere kısmi süreli çalışma haklarının düzenlenmesi yapılmıştır. Çocuk mecburi ilköğretim çağına gelinceye kadar memur ve işçi ebeveynlere her bir çocuk için kısmi süreli çalışma hakkı getirilmiştir. Kamu ve özel sektörde iş ve insan kaynağı planlaması açısından ebeveynlerden biri her bir çocuk için bu haktan bir kez yararlanabileceklerdir. Memurlarda olduğu gibi doğumda veya doğum sonrasında işçi annenin ölümü halinde babanın da kalan analık izni haklarından aynen yararlanması sağlanmıştır. Evlat edinme durumunda doğuma bağlı söz konusu izinlerden kıyasen yararlanması sağlanmıştır. Yapılan düzenleme ile açılış iznini Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan alan “Özel Kreş ve Gündüz Bakımevlerinin” faaliyete geçtiği vergilendirme döneminden itibaren beş vergilendirme dönemi gelir ve kurumlar vergisinden muaf olması sağlanmıştır.
- 2019 yılında ise; Gelir Vergisi Kanun’unda değişiklik yapılarak, evde el emeği ile üretilen ürünlerin yıl içinde internet ve benzeri elektronik ortamlar üzerinden gerçekleştirilen satış tutarı, ilgili yıl için geçerli olan asgari ücretin yıllık brüt tutarından fazla olmamak üzere gelir vergisinden muaf tutulmuştur.
- 5237 sayılı Türk Ceza Kanun’unda 2022 yılında yapılan değişiklikler ile Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, eziyet, tehdit suçlarının kadına karşı işlenmesi halinde verilecek cezalar arttırıldı. Avukatı bulunmayan şiddet mağduru kadınlara istemleri halinde, baro tarafından ücretsiz avukat gönderilmesi kabul edildi. Kadına karşı işlenen kasten yaralama suçu, tutuklama nedeni varsayılan katalog suçlar arasına alındı. Israrlı bir şekilde fiziken takip etmek ya da haberleşme ve iletişim araçlarını, bilişim sistemlerini veya üçüncü kişileri kullanarak temas kurmaya çalışmak suretiyle bir kimse üzerinde ciddi bir huzursuzluk oluşmasına ya da kendisinin veya yakınlarından birinin güvenliğinden endişe duymasına neden olmak ısrarlı takip suçu sayıldı. Kadına karşı işlenen suçlarda takdiri indirim nedenlerinin kapsamı daraltıldı.
Kadın haklarının savunulmasında çeşitli uluslararası sözleşmeler ve belgeler önemli rol oynamaktadır. Bunlardan bazıları: İstanbul Sözleşmesi: 2011'de imzalanan bu sözleşme, kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadele edilmesini hedefler. 20 Mart 2021 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan 3718 sayılı cumhurbaşkanı kararı sonucunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözleşmenin feshedilmesine karar verildi. İstanbul Sözleşmesi'nin 80. maddesi uyarınca taraflardan herhangi biri bu sözleşmeyi feshedebilir. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH): 2015'te Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen bu hedefler arasında cinsiyet eşitliği ve kadınların güçlendirilmesi de yer alır.
Saygılarımla…
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :
"Kadın Hakları Ve İlgili Mevzuatın Kronolojik Olarak Değerlendirilmesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Av. Erdinç Laflı'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
|
|