Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Hükmün Açıklanmasının Ertelenmesinin ( Geri Bırakılmasının) Hukuki Niteliği Ve Ertelemeyi Kabul Edip Etmediğinin Sanığa Duruşma Devresinin Sona Ermesinden Önce Sorulmasının Hukuka Aykırılığı Üzerine

Yazan : Fahri Gökçen Taner [Yazarla İletişim]
Ankara Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku ABD Öğretim Elemanı

Makale Özeti
Ceza yargılaması pratiğinde mahkemelerinin CMK’nın 231/6. maddesi uyarınca sanığa hükmün açıklanmasını isteyip istemediğini duruşma evresinin sona ermesinden önce sordukları bilinmektedir. Oysa bu uygulama kurumun ihdas edilme amacıyla taban tabana zıttır. Makalede bir yandan hükmün açıklanmasının talep edip etmediğinin sanığı duruşmanın hangi aşamasında sorulması gerektiği üzerinde durulurken, bir yandan da kurumunun hukuki niteliği, ceza hukukunda yaptırımlar sistemindeki yeri ve özellikle hapis cezasının ertelenmesiyle ilişkisi üzerinde durulmaktadır.
Yazarın Notu
Bu makale Ankara Barosu Dergisi'nin 2011/4 numaralı sayısında yayınlanmıştır. Atıfların dergiye yapılması rica olunur. Dergiye http://www.ankarabarosu.org.tr/Siteler/AnkaraBarosu adresinden ulaşılabilir.

1) Giriş
Bilindiği üzere 1997 TCK Tasarısı’nda da yer alan1 hükmün açıklanmasının ertelenmesi (geri bırakılması)2 kurumu 2005 yılında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ile hukukumuza girmiş bulunmaktaydı. 5560 sayılı Kanunla, hem CMK’nın 231. ve hem de Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddelerinde yapılan değişiklikle kurum, hem yetişkinler bakımından uygulanabilir hale getirilmiş, hem de çocuklar ile yetişkinler için kurumun denetim süresi dışında kalan uygulanma şartlarında eşgüdüm sağlanmıştır. 23.01.2008 tarihli ve 5728 sayılı kanunla ise, açıklanması ertelenebilecek hükümler bakımından cezanın üst sınırı bir yıldan iki yıla çıkarılmıştır.
Bu makalenin amacı hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumunu uygulanma şartlarıyla bir bütün olarak ele almak değil, hükmün açıklanmasının ertelenmesinde aranan sanığın kabulü şartının ne şekilde uygulanması gerektiği üzerinde durmaktır. Fakat söz konusu temel sorun ele alınmadan önce kurumun hukuki niteliği üzerinde durulmasında yarar görülmüştür.

2) Hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumunun hukuki niteliği
Öncelikle belirtmek gerekir ki bir normun ceza hukukuna mı yoksa ceza muhakemesi hukukuna ait olduğunun belirlenmesi, teorik bir tartışmadan ibaret değildir. Bu iki hukuk dalının gerek yorumlanması gerekse uygulanmasında kabul edilen farklı ilkeler, normun hangi alana ait olduğunun belirlenmesini zorunlu kılmaktadır.3 Bu iki hukuk dalının kayda değer farklılıklarından kısaca bahsetmek gerekirse örneğin bir normun maddi ceza hukukuna4 ait olduğunu kabul etmek, aynı zamanda failin lehine ise geriye yürüyebileceğini ve suç ve ceza teşkil ediyorsa kıyas yasağına tabi olduğunu söylemektir. Normun bir ceza muhakemesi normu olduğunu ifade etmek ise, onun derhal uygulanırlığını ve eğer istisna bir hüküm değilse kıyas yasağına tabi olmadığını kabul etmek anlamına gelir.
Bilindiği üzere bir normun ceza kanununda veya ceza muhakemesi kanununda yer alıyor olması, bu normun hukuki niteliğini belirlenmesi açısından kesin bir ölçüt teşkil etmemektedir. Zira ceza kanununda yer alan ceza muhakemesi normları bulunduğu gibi, ceza muhakemesi kanununda yer alan ceza normları da vardır. Bu hususta ayırıcı ölçüt, normun işlevinde saklıdır. Suçun varlığına, uygulanacak yaptırımın türüne ve usulüne ilişkin normlar maddi ceza hukuku normudur. Bu normlar özünde devletin cezalandırma yetkisinin doğuşunun, değişmesinin ve sona ermesinin dayandığı genel ve özel şartları belirlemektedir. Buna karşılık ceza normlarının ihlali halinde, bu ihlalleri ve failleri belirlemenin şartlarını, başka bir deyişle ceza normlarının ihlali halinde buna ilişkin yaptırımın faile uygulanmasını sağlamaya yönelik faaliyetleri düzenleyen normlar ise ceza muhakemesi normlarıdır.5
Hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumunun yürürlüğe girdiği ilk zamanlarda hukuki niteliği üzerinde pek durulmamış tartışmalar daha çok kurumun dolaylı bir af etkisi yaratacağı hususuna ve verilen karara karşı başvurulacak kanun yolu konusuna odaklanmıştır.6 Ne var ki 23.01.2008 tarihli ve 5728 sayılı kanunla, kurum CMK’ya 5560 sayılı kanunla eklendiğinde belirlenmiş olan ceza üst sınırı bir yıldan iki yıla çıkarıldığında, bu lehe kanun değişikliğinin uygulanıp uygulanmayacağı tartışması kurumun hukuki niteliğinin gözden geçirilmesini gerektirmiştir. Öğretide kurumun bir ceza muhakemesi normu7 veya karma nitelikte bir norm8 olduğuna ilişkin görüşler ileri sürülmüştür. Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise, 19.02.2008 tarih ve 2008/25 sayılı kararında “hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumunun kamu davasının düşmesi sonucunu doğurmasından harekete sanık ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdiren düşme nedenlerinden biri olduğunu” tespit etmiş ve “kurumun CMK’da yer almasının onun bu karma niteliğini değiştirmeyeceği” sonucuna varmıştır. 9 Zaman bakımından uygulama hususundaki tartışmaları sona erdiren başka bir kararda ise Genel Kurul söz konusu tespitten hareket ederek yine teorik tartışmalardan kaçınmış ve lehe olan hükmün geriye yürüyeceğine ilişkin kuralın, hükmü açıklanmasının ertelenmesi kurumu için uygulanması gerektiğine hükmetmiştir.10
Tüm bu görüşlere karşın kanımızca hükmün açıklanmasının ertelenmesi, saf bir maddi ceza hukuku normudur. Zira devletin cezalandırma yetkisinin belirli bir süre kullanılmamasına ve denetim süresi şartlara uygun geçirildiği takdirde, sanık bakımından bu yetkinin ortadan kalkmasına yol açmaktadır. Kurumun etkilerini ceza muhakemesi alanında da göstermesi, niteliğini belirlemek açısından yanıltıcı olmamalıdır. Örneğin cezalandırma ilişkisini ortadan kaldıran şikâyet dışındaki kurumların11 (zamanaşımı, af vb.) maddi ceza hukukuna ait olduğu kabul edilmektedir ve bunların en yaygın sonucu tipik bir ceza muhakemesi kurumu olan davanın düşmesidir. Öğretide devletin cezalandırma yetkisinin düşmesinin muhakeme hukukunu da otomatik olarak etkilemesi “refleks etki” olarak adlandırılmaktadır.12 Bu noktada sebep yerine sonuçtan hareket etmek bizi kaçınılmaz olarak yanlış sonuca götürecektir. Ceza muhakemesinde ortaya çıkan etkiler birer sonuçtur, sebep ise dava ve ceza ilişkisini ortadan kaldıran nedenin kendisidir. İnceleme konumuz bakımından bu neden hükmün açıklanmasının ertelenmesidir.
Bunlara ek olarak hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumunun tarihi süreç içerisinde ortaya çıkışı incelendiğinde de kurumun hukuki niteliği hakkında önemli ipuçlarına ulaşılmaktadır. Bilindiği üzere hukuk kurumları birden ortaya çıkan şeyler değildir, bunlar yirmi yüz yıllık bir hukukun dönüşüm sonuçlarıdır ve uygulandıkları diğer hukuk sistemlerinde de bir tarihçeleri vardır.13 Kabul ettiğimiz görüşe göre cezanın amacı suçluyu ıslah etmektir.14 Ne yazık ki infaz hukukuna ilişkin tecrübeler, bu amacının ulaşılmak istenen bir ideal olarak oldukça uzakta olduğunu göstermektedir. Özellikle cezaevlerinin elverişsiz koşulları nedeniyle, özgürlüğü bağlayıcı cezalardan beklenen faydanın sağlanamaması, belirli bir düzeyi aşmayan cezalara mahkûm olanların hapsedilmeleri yerine, infazlarının belirli bir süre ertelenmesi düşüncesini doğurmuştur.15 Hapis cezasının ertelenmesi kurumunun kabulünde etken olan bu düşüncelerle, hem hükümlünün ceza evine girmemesine karşın yasalara saygılı davranmayı öğrenmesinin sağlanması, hem hükümlünün cezaevinde yeni suç teknikleri öğrenmesinin önüne geçilmesi, hem de devletin infazdan kaynaklanan masraflardan tasarruf etmesi amaçlanmıştır.16 Erteleme kurumunun tarihi geçmişi ve ortaya çıkışında etken olan nedenler incelendiğinde, zaman içerinde ortaya çıkan ihtiyaçlar çerçevesinde Kıta Avrupası’nda erteleme kurumu olduğu yerde kalırken Anglo Sakson Hukukundaki erteleme kurumdan bazı kurumların türetildiği ve bunlardan birinin hükmün açıklanmasının ertelenmesi olduğu net bir şekilde görülmektedir.17 Bu durum esasında hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumunun, bir maddi ceza hukuku kurumu olan ertelemenin özel bir şeklini teşkil ettiğini ortaya koymaktadır.18
Bunlara ek olarak, hükmün açıklanmasının ertelenmesinin ardından başlayan denetim süresi boyunca dava zamanaşımı süresini durdurması da ( CMK m. 231/8), kanun koyucunun hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumunu devletin cezalandırma yetkisiyle ilişkili gördüğünün bir kanıtıdır. Bu durumda zamanaşımının durmasının nedeni devletin cezalandırma yetkisini kullanmak için herhangi bir işlem yapmasının mümkün olmamasıdır.19 Nitekim hükmün açıklanmasının ertelenmesinin ardından hükmedilen denetim süresinin yeni bir suç işlenmeden ve denetimli serbestlik tedbirine uygun davranılarak geçirilmesi halinde dava ve ceza ilişkisinin düşmesi de, cezalandırma yetkisinin ortadan kalkmasının bir sonucudur. Dolayısıyla söz konusu denetim süresinin yeni bir suç işlenmeden ve denetimli serbestlik tedbirine uygun davranılarak geçirilmesi, dava ve ceza ilişkisini ortadan kaldıran özel bir nedendir.20

3) Hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumunun yaptırımlar sistemi içerisindeki yeri
Hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumunda sanığın rızasının ne şekilde alınması gerektiğine ilişkin tespitler yapmadan önce, kurumun hukukumuza getiriliş amacını 765 sayılı TCK ile karşılaştırma yaparak açıklamak yerinde olacaktır. Hukukumuza hükmün açıklamasının ertelenmesi kurumunun girmesiyle, erteleme kurumuyla aralarında önemli bir işlev değişikliği olmuştur. Şöyle ki:
Erteleme, 765 sayılı TCK döneminde hükümlünün belirli bir süre suç işlememesi halinde, aldığı cezayı ve mahkûmiyetin tüm sonuçlarını ortadan kaldıran bir kurum olarak düzenlenmişti. 5237 sayılı TCK’nın sisteminde ise erteleme bu işlevi, hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumuna bırakmıştır. Zira 5237 sayılı kanun uyarınca ertelenmiş hapis cezası, belirlenen denetim süresinin sonunda infaz edilmiş sayılır. Dolayısıyla mahkûmiyet hükmü adli sicil kaydının arşiv kısmında varlığını sürdürmeye devam eder.21 Oysa hükmün açıklanmasının ertelenmesinde belirlenen denetim süresi sonunda zaten hiç sonuç doğurmamış olan hüküm, tamamen ortadan kalkar ve kişi hayatını bu hüküm sanki hiç var olmamış gibi sürdürür. Özel bir sicilde tutulan açıklanması ertelenen hüküm hiçbir zaman arşiv kaydı da dâhil olmak üzere adli sicil kaydına girmez. Görüldüğü üzere hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumunu ihdas ederek kanun koyucu ilk kez görece hafif suç işleyen kişilere denetim süresi sonunda yaşamlarına hiçbir değişiklik olmamış gibi devam etmeleri için bir şans vermektedir. Kurum, özel önleme etkisiyle bir yandan sanığı denetim süresi içerisinde suç işlememeye teşvik ederken, bir yandan da sanığı cezaevinin olumsuz ortamından korumaktadır. Kanun koyucunun hükmün açıklanmasının ertelenmesi ve erteleme kurumlarını birbirine paralel gördüğünün bir diğer göstergesi ise CMK’nın 325/2. maddesindeki düzenlemedir. Hüküm uyarınca hem erteleme hem de hükmün açıklanmasının ertelenmesi halinde yargılama giderleri sanığa yüklenmektedir.
Hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumu bu haliyle hapis cezasının ertelenmesinden bir önceki basamağı teşkil etmektedir ve ertelemeden daha lehedir. Aynı şekilde seçenek yaptırımlara çevirme kurumundan da daha lehe olduğu kuşkusuzdur. Öyleyse her davada hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumunun uygulanıp uygulamayacağı, diğer kurumlara göre bir öncelik arz etmektedir.

4) Kurumun uygulanmasının sanığın rızasına bağlanmasının anlam ve önemi
CMK’nın 231/6. fıkrasına “Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez” hükmünü ekleyen 6008 sayılı Kanunun 7. maddesine ilişkin Adalet Komisyonu Raporu şu şekildedir:
“Uygulamada hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesiyle yargı yoluna
müracaat halinde beraat edeceğini düşünen sanığın bu hakkı elinden alınmaktadır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları itiraza tabi olup; uygulamada itiraz mercii kararları şeklen incelemektedir. Her iki durumda da sanığın suçsuzluğunu ispat amacıyla kararı temyiz incelemesine götürmesi mümkün değildir. Bu sebeple sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı olduğunu beyan etme ve dolayısıyla temyiz mahkemesinde beraat etme hakkının elinden alınmaması düşüncesiyle anılan hükmü ihdas eden madde eklenmiştir”22
Rapordan anlaşıldığı üzere, hükmün ihdas amacı sanığın aklanmayı isteme hakkına ( kısaca aklanma hakkı) saygı gösterilmesidir ve hukukumuzda genellikle göz ardı edilen bu hakkın dikkate alınması olumlu bir gelişmedir.
Buna ek olarak uygulamada karşılaşılan tek sorun sanığın aklanmayı isteme hakkından ibaret de değildi. Her ne kadar açıklanması ertelenmiş hüküm ceza hukuku açısından sonuç doğurmuyorsa da, bu hükümle sanığa isnat edilen suçun sübuta erdiği kabul edildiğinden özellikle özel hukuk alanındaki davalarda hükmün açıklanmasını ertelenmesine dair karar delil olarak kullanılabilmekteydi. Ceza mahkemesinin tespiti karşısında bu durum özel hukuk mahkemeleri önünde sanığın durumunu son derece zorlaştırmakta, fakat kurumun uygulanması hâkimin takdirine bırakıldığı için sanık çaresiz kalmaktaydı.
Her iki gerekçeyle de hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumunun sanığın kabulüne bağlanması son derecede yerinde olmuştur. Hükmün açıklanmasının ertelenmesinin sanığın kabulüne bağlanması suçsuzluk karinesi, mahkemeye başvuru hakkı ve adil yargılanma hakkı açısından doğan sorunlar çözümlenmiş görünmektedir.23 Böylelikle sorun ortadan kalktığı düşünülürken, bu sefer de beklenmedik bir şekilde ceza mahkemelerinin sanığa hükmün açıklanmasının ertelenmesini isteyip istemediğini duruşmanın hangi aşamasında sordukları sorunu ortaya çıkmıştır. Uygulamada bazı mahkemelerin sanığa sorgusu sırasında, hükmün açıklanmasının ertelenmesini isteyip istemediğini sordukları bilinmektedir.24 Söz konusu uygulama büyük ihtimalle iyi niyetli bir şekilde hâkimlerin sanığı sorguladıktan sonra CMK’nın 196. maddesi uyarınca duruşmadan bağışık tutmak istemelerinden kaynaklanmaktadır. Fakat bu uygulama bünyesinde çok ciddi bir mantık çelişkisini ve hukuksuzluğu barındırmaktadır. Şöyle ki:
Hâkim duruşmanın başında, daha deliler dahi ortaya konmamışken sanığa gelecekte açıklanacak niteliği belirsiz bir hükmün açıklanmasını isteyip istemediğini sormaktadır. Peki sanık, ne olduğunu bilmediği hükmün açıklanmasını isteyip istemediğine neye göre karar verecektir? Ortaya çıkmamış bir hükmün, açıklanmasının istenilip istenilmediğinin sorulması mantıksal bir çelişki değil midir? Bu noktada sanık adeta kendi geleceğine ilişkin şu iki olasılık üzerinde kumar oynamaya mahkûm edilmektedir:

a) Teklifin reddi halinde
İlk olasılıkta sanık hükmün açıklanmasının ertelenmesini kabul etmenin mahkeme üzerinde suçu işlediği şeklinde bir kanat oluşturacağını ve/veya isnat edilen suçu işlemediğini düşünerek, teklifi reddedebilir. Ceza muhakemesi, özünde savcılığın ve sanığın ( varsa müdafiiyle birlikte) hâkimi ikna çabasından başka bir şey değildir. İddia ve savunma makamları, hâkimin vereceği hükmü etkileyecek tez ve anti tezleri sunarak hâkimi ikna etmeye çalışmaktadırlar.25 Bu şartlar altında sanığın, hâkimi peşinen suçu işlediğini düşündürecek davranışlardan kaçınması son derece muhtemeldir. Bilindiği üzere hâkim, günümüzde dahi ceza adaletinin uygulanması için duygulu ve düşünceli bir araç sayılmaktadır.26 Bu nedenle her ne kadar profesyonel de olsa, insan psikolojisini etkileyen her durum, eninde sonunda hâkimi de etkileyecektir ve sanık da bunu bilmektedir. Ayrıca hükmün açıklanmasının ertelenmesi teklifinin kabulü ve denetim süresinin şartlara uygun olarak geçirilmesi halinde, hükmün hiç temyiz incelemesinden geçmeyecek olmasının, hakimin daha rahat davranmasını sağlayabilecek bir diğer etken olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Öyleyse sanığın hükmün açıklanmasının ertelenmesini daha duruşmanın başında kabul etmesinin hâkimi sanığın suçu işlediği hususunda etki altında bırakabileceğini kabul etmek zorunlu olmaktadır. Oysa bu durum sanığın savunmasını serbestçe belirlemesi imkânını elinden almakta ve onu iki bilinmez arasında bir seçim yapmaya yönlendirmektedir. Kanımızca bu durum hem Anayasa’da hem de AİHS’de ifadesini bulan adil yargılanma hakkına aykırıdır.
Bu durumda sanık mahkûm olduğu takdirde de iki olasılık ortaya çıkar. Eğer ortaya çıkan hükümdeki ceza temyiz sınırının altında ise, sanık hükümlü sıfatını alır ve cezasının infazına geçilir. Bu durumda hükümlünün tek yapabileceği kanun yararına bozma yoluna gitmektir. Kanımızca burada kanun yararına bozma kurumuna ilişkin bozma nedenlerinin düzenlendiği 309/4-b bendi uyarınca savunma hakkının kısıtlanmasını doğuran bir usul işlemi vardır ve hükmün kanun yararına bozulması gerekir. Bunun üzerine yeniden yapılacak yargılamada verilecek hüküm (ilk hükümle aynı dahi olsa) sanığa okunmalı ve açıklanmasını isteyip istenmediğinin sorulmalıdır.
Belirtmek gerekir ki tüm ceza davaları ve hükümler içinde küçük bir azınlık olan temyiz sınırının altındaki hükümler, zaten görece hafif suçları kapsamına alan hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumu bakımından ciddi bir oran teşkil etmektedir.27
Eğer hükümdeki ceza temyiz sınırının üstünde ise, sanık hükmü temyiz edebilir fakat bu halde dahi dosya Yargıtay tarafından bozularak, ilk derece mahkemesi tarafından yeni bir hüküm verilmedikçe28, hükmün açıklanmasının ertelenmesini talep edemez. Hükmün onanması halinde ise hüküm kesinleşir ve sanığı hükmün açıklanmasını talep etmesi imkânsız hale gelir.

b) Teklifin kabulü halinde
Sanık mahkûm olduğu takdirde eğer kanunda öngörülen sınırların altında kalan bir ceza söz konusu ise hükmün açıklanması geriye bırakılır. Bu olasılık görüldüğü üzere, 6008 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki otomatik uygulamayla aynı sonucu vermektedir.

5) Hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasını kabul edip etmediğinin sanığa duruşmanın hangi aşamasında sorulması gerektiği sorunu
Görüldüğü üzere sanığın aklanmayı talep etmesini amaçlayan düzenleme, böyle amacıyla çelişen bir şekilde uygulandığında sanık açısından tamamen bir risk teşkil etmektedir. Belirtmek gerekir ki bu noktada itirazımız aklanmayı isteyen sanığın mahkûm olmasına değildir. Elbette aklanmayı isteyen sanık beraat edebileceği gibi mahkûm da olabilir. Uygulamanın her şartta sanık lehine sonuç vermesi zorunlu değildir. Fakat gözden kaçan nokta şudur:
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmasını istemek zaten muhakeme sonucunda mahkûm olan sanığa verilen bir haktır. Beraat eden sanık bakımından böyle bir olasılık zaten düşünülemez. Fakat ne yazık ki ceza mahkemelerinin uygulaması nasıl ki şikâyetçi olup olmadığını katılana soruluyorsa, aynı şekilde hükmün açıklanmasının ertelenmesini isteyip istemediğini usulen sanığa sormak yönündedir. Zannederiz bu iki kurum birbirinden tamamen farklı olduğu, herhangi bir açıklamayı gerektirmeyecek şekilde ortadadır.
6) Sonuç: Hükmün açıklanmasının ertelenmesini kabul edip etmediği sanığa duruşma devresinin sona ermesinden sonra, hüküm verilirken sorulmalıdır
Görüldüğü üzere ortaya çıkmamış bir hükmün, açıklanmasının istenilip istenilmediğinin sorulması büyük bir mantıksal çelişkidir. Zira sanığın bilmediği bir şeyin, açıklanmasını isteyip istemediğine rasyonel olarak karar vermesi mümkün değildir.
Bilindiği üzere ceza muhakemesinin kovuşturma evresi esas olarak dört devreden oluşmaktadır. Bunlar, duruşma hazırlığı, duruşma, hüküm ve kanun yolu devreleridir.29 Hükmün açıklanmasının ertelenmesinin gündeme gelebileceği bir davada, ikinci devre olan duruşma devresinin sonunda sanığın suçlu olduğu mahkemece kabul edildikten sonra üçüncü devre olan hüküm devresine geçilir. Bu devrede hüküm sanığa okunmalı ve açıklamanın ertelenmesini isteyip istemediği kendisine sorulmalıdır. Böylelikle sanık (ve varsa müdafii) durumu bir bütün olarak değerlendirecek ve lehinde olduğunu düşündüğü şekilde hareket edebilecektir. Zaten kurumun hukuk sistemine kazandırılmasıyla amaçlanan da budur. Aksi uygulama ise ne yazık ki sanığı kendi geleceği üzerinde kumar oynamak zorunda bırakmaktadır.
Sanık, pembe bir karton dosya üzerindeki yıl ve sayı kombinasyonu veya bir an önce bitirilmesi gereken bir iş değildir. Sanık, insandır. Ceza muhakemesi ise artık ezberlenmiş kuralların sırasıyla arka arkaya uygulandığı sürecin değil, sanık sıfatını taşıyan insanın, sağlıklı ve adil bir şekilde yargılandığı sürecin adıdır. Böyle bir yargılama ise ancak hukuk normlarının konuluş nedenleri (ratio legis) gözden kaçırılmaksızın amaçsal olarak yorumlanmaları ile mümkündür.30 Aksi takdirde ceza muhakemesinin “şekli ceza hukuku”31 olduğu günlerden bugüne çok şeyin değiştiğini söylemek günden güne inandırıcılığını yitirecektir.

1 Bkz. ARTUK, Mehmet Emin – GÖKCEN, Ahmet – YENİDÜNYA, A. Caner: Ceza Hukuku Genel Hükümler II Yaptırım Hukuku, Ankara 2003, s. 295.
2 Kanunda yer alan terim olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması yerine, neden hükmün açıklanmasının ertelenmesi teriminin tercih edildiği hakkında ayrıntılı açıklama için bkz. TANER, Fahri Gökçen: Ceza Hukukunda Zamanaşımı, Ankara 2008, s. 95. Ayrıca, kavram daha iyi yansıttığı gerekçesiyle isabetli olarak öğretide “hükmün hukuki sonuç doğurmasının ertelenmesi” ismi de önerilmektedir. Bkz. EREL, Kemalettin: “Yargıtay Kararları Işığında Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması”, Ceza Muhakemesi Kanununun 3 Yılı içinde, İstanbul 2009, s. 331.
3 ANTOLISEI, Francesco: Manuale di diritto penale, Milano 1997, s. 18.
4 Aslında maddi ceza hukukunun karşıtı şekli ceza hukukudur ve bugünkü ceza muhakemesi hukukuna karşılık gelmektedir. Fakat zaman içerisinde ceza muhakemesinin bir şekilden, bir aletten çok daha fazlası olduğu ve kendine özgü bir içeriği olduğu sonucuna varılmış ve şekli ceza hukuku ifadesi terk edilmiş, buna karşın maddi ceza hukuku terimi olduğu gibi kalmıştır. Bu kıymetli bilgileri aktardığımız ve terimler konusundaki hassasiyetini hayranlıkla izlediğimiz KUNTER ise maddi ceza hukuku terimini de doğru bulmamakta ve suç hukuku terimini önermektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. KUNTER, Nurullah: Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Bası, İstanbul 1981, s. 11.
5 ANTOLISEI: s. 18; TOROSLU, Nevzat – FEYZİOĞLU, Metin: Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara 2011, s. 3.
6 Konuya ilişkin tartışmalar için bkz. ZAFER, Hamide: “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararına Karşı Yapılacak İtirazın İncelenme Usulü”, İş Dünyası ve Hukuk Prof. Dr. Tankut Centel’e Armağan içinde, İstanbul 2011, s. 846-852. OLGUN, Sevinç: “Ceza Muhakemesi Kanununa Göre Hükmün Açılanmasının Geri Bırakılması”, Terazi Hukuk Dergisi, S. 22, Haziran 2008, s. 66-68; ARAS, Bahattin: “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Sorunu ve Uygulamadaki Sorunlar”, Terazi Hukuk Dergisi, S. 22, Haziran 2008, s. 81-84; EREL: s. 331-333 ve s. 344-346; MAHMUTOĞLU, Fatih: “Kamu Davasının Açıklanmasının Ertelenmesi ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması”, Ceza Muhakemesi Kanununun 3 Yılı içinde, İstanbul 2009, s. 366-368.
7 MAHMUTOĞLU: s. 356.
8 EREL: s. 332.
9 Karar için bkz. EREL: s. 332.
10 YGCK, E. 2008/11-250, K. 2009/13, T. 03.02.2009, Kazancı İçtihat Bilgi Bankası ( SGT: 15.11.2011)
11 Şikâyetin hukuki niteliği konusunda bkz. GÜNGÖR, Devrim: 5237 ve 5271 sayılı Kanunlar Işığında Şikâyet Kurumu, Ankara 2009, s. 28-31.
12 Bkz. ÖNDER, Ayhan: Ceza Hukuku Genel Hükümler, C. II-III, İstanbul 1992, s. 776.
13 HİRŞ, Ernest: Pratik Hukukta Metod, 3. Baskı, Ankara ( yayın yılı belirtilmemiş), s. 89.
14 HAFIZOĞULLARI, Zeki – ÖZEN, Muharrem: Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2010, s. 430-436.
15 Bkz. DEMİRBAŞ, Timur: Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Baskı, Ankara 2009, s. 634.
16 Bkz. DEMİRBAŞ: s. 634; CENTEL, Nur – ZAFER, Hamide – ÇAKMUT, Özlem: Türk Ceza Hukukuna Giriş, 5. Bası, Ankara 2008, s. 660.
17 ÖNDER’in1963 yılında yazdığı tecile benzer kurumlar altında hükmün açıklanmasın ertelenmesini de ele aldığı eseri bu husus ne t bir şekilde ortaya koymaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz. ÖNDER, Ayhan: Ceza Hukukunda Tecil ve benzeri Müesseseler, İstanbul 1963, s. 21-60.
18 ARTUK-GÖKCEN-YENİDÜNYA: s. 295.
19 TANER: s. 96.
20 Kamu davasında hükmün açıklanmasının ertelenmesinin ardından hükmedilen denetim süresinin yeni bir suç işlenmeden ve denetimli serbestlik tedbirine uygun davranılarak geçirilmesinin dava ve cezayı ( dava ve ceza ilişkisini) düşüren özel bir neden olduğu ve genel nedenlerin neler olduğu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. TANER: s. 27-29.
21 Ayrıntılı bilgi için bkz. HAFIZOĞULLARI-ÖZEN: s. 479 ve 486.
22 23. Dönem 4. Yasama Yılı, 526 sayılı Adalet Komisyonu Raporu, s. 32.
23 ZAFER: s. 857.
24 Örnek bir duruşma tutanağı için bkz. Ankara 20. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2011/362 numaralı dosyasının 19.07.2011 tarihli ilk celse tutanağı.
25 FEYZİOĞLU, Metin: Vicdani Kanaat, Ankara 2002, s. 113; KUNTER: s. 38.
26 EREM, Faruk: Adalet Psikolojisi, Ankara 2003, s. 323.
27 2009 yılı adli istatistiklerine göre sulh ceza mahkemeleri tarafından yargılaması yapılan sanıkların %53,7 si (113.117 kişi) adli veya idari para cezasıyla cezalandırılmıştır. Sanıkların %7,5’i ise hapis cezası almıştır (15.889 kişi). Bu sanıkların büyük bir kısmının, hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumun kapsamına girdiğini ileri sürmek, sanırız abartılı bir tahmin olmayacaktır. İstatistik için bkz. http://www.adlisicil.adalet. gov.tr/istatistik_2009/ceza/ceza11.pdf .( SGT: 02.11.2011)
28 Eğer bu yeni hüküm de kanundaki şartları sağlıyorsa bu halde açıklamanın ertelenmesini kabul edip etmediği sanığa yeniden sorulmalıdır.
29 TOROSLU-FEYZİOĞLU: s. 277.
30 Aslında amaçsal (teleolojik-gai) yorum, kanun koyucunun bir hukuk kuralını öngörmekle izlediği amacın belirlenmesi işinden başka bir şey değildir. Ayrıntılı bilgi için bkz. EDİS, Seyfullah: Medeni Hukuka Giriş ve Başlangıç Hükümleri, 6. Bası, Ankara 1997, s. 196; ARAL, Vecdi: Hukuk ve Hukuk Bilmi Üzerine, 6. Bası, İstanbul 1991, s. 186-193.
31 Şekli ceza hukuku hakkında bkz. 4 numaralı dipnot.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Hükmün Açıklanmasının Ertelenmesinin ( Geri Bırakılmasının) Hukuki Niteliği Ve Ertelemeyi Kabul Edip Etmediğinin Sanığa Duruşma Devresinin Sona Ermesinden Önce Sorulmasının Hukuka Aykırılığı Üzerine" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Fahri Gökçen Taner'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
» Makale Bilgileri
Tarih
14-02-2012 - 13:21
(4473 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 6 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 5 okuyucu (83%) makaleyi yararlı bulurken, 1 okuyucu (17%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
8321
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 2 gün 49 dakika 8 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,86 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 24832, Kelime Sayısı : 3245, Boyut : 24,25 Kb.
* 12 kez yazdırıldı.
* 10 kez indirildi.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1435
Yorumlar : 1
ne zamandır kafama takılan bir soruydu hocam. staj dönemimde ceza hakimlerine de sormuştum neden başta bu sorunun sorulduğu yönünde, gerekçesi uygun bir cevap verememişlerdi.(...)
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,04594588 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.