Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Maden Kanunu Değişti

Yazan : Doç. Dr. Aynur Aydın Coşkun [Yazarla İletişim]

Makale Özeti
Ülkemizde Anayasanın emredici hükmü gereğince ormanlar, mülkiyet türlerine bağlı olmaksızın Devletin denetim ve gözetimindedirler. Kamu hukuku kurallarının egemen olduğu yönetim anlayışında, Devlet mülkiyeti ve işletmeciliği esastır ancak usul ve esasları yasalarla belirlenen çerçevede, şahısların ormanlardan yararlanmasına izin veren istisnai hükümler de mevcuttur. Ana kurala aykırılık teşkil eden her konuda yaşandığı gibi, ormanlardan yararlanma usullerinin hemen hepsi üzerinde kamuoyuna da yansıyan tartışmalar yaşanmaktadır. Koruma-kullanma dengesinin çoğunlukla ormanlar aleyhine bozulduğu günümüzde, bu tür tartışmaların artarak süreceğini tahmin etmek hiç de zor değildir. Orman alanlarında madencilik faaliyetleri yapılmasına izin veren düzenlemeler de, son dönemde bu tartışmaların başında gelmektedir. Konuyla ilgili süreçte, tüm tarafların dahil olduğu ihtilaflar yaşanmış ve sorun yargı kararlarına da konu olmuştur. Bu kararlar sonucunda, Maden Kanununun bazı maddeleri iptal edilmiş; konuyla ilgili yönetmelikler dayanaksız kalmış, sorun geçici çözümlerle aşılmaya çalışılmış ve en son gelinen noktada sıra yasal dayanağı oluşturmaya gelmiştir. Madencilik faaliyetlerinin yürütüleceği esaslar ve bu esaslara göre kamu idarelerinin vereceği kararlar konusunda ortaya çıkan belirsizlik ve yasal boşluğu doldurmayı amaçlayan “Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ” da bu süreçte 11 madde ile Meclis gündemine girmiştir. Taslak, alt komisyonlarda tartışılmış ve 23 madde olarak “Maden Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” adı altında 10 Haziran 2010 tarihinde Meclis Genel Kurulunda kabul edilmiştir. Kabulünün ardından, 24 Haziran 2010 tarih ve 27621 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanun, temel olarak tanımlamalara eklemeler yapmakta, madencilik faaliyetlerinde kamu yararı kararını verecek bir idari mekanizmayı ve tanımlamakta, madencilik faaliyetine konu potansiyel alanları ve buna ilişkin usul ve esasları belirlemekte ve yaptırımlarda değişiklik getirmektedir. Bu çalışmada, orman alanlarının madencilik faaliyetlerine tahsisi konusu, 1985 yılında 3213 sayılı Maden Kanunundan başlamak suretiyle 2010 yılında 5995 sayılı Kanunun yürürlüğe girişine kadar olan süreçte yaşanan tüm hukuksal boyut- larıyla ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Maden Kanunu Değişti..
Yine Yeni Yeniden
Doç. Dr. Aynur Aydın COŞKUN
İ.Ü. Orman Fakültesi
Çevre ve Orman Hukuku Anabilim Dalı
34473 Bahçeköy İstanbul
0 212 226 17 99,
0 212 226 11 00/25394
aynur90@istanbul.edu..tr

Ülkemizde Anayasanın emredici hükmü gereğince ormanlar, mülkiyet türlerine bağlı olmaksızın Devletin denetim ve gözetimindedirler. Kamu hukuku kurallarının egemen olduğu yönetim anlayışında, Devlet mülkiyeti ve işletmeciliği esastır ancak usul ve esasları yasalarla belirlenen çerçevede, şahısların ormanlardan yararlanmasına izin veren istisnai hükümler de mevcuttur. Ana kurala aykırılık teşkil eden her konuda yaşandığı gibi, ormanlardan yararlanma usullerinin hemen hepsi üzerinde kamuoyuna da yansıyan tartışmalar yaşanmaktadır. Koruma-kullanma dengesinin çoğunlukla ormanlar aleyhine bozulduğu günümüzde, bu tür tartışmaların artarak süreceğini tahmin etmek hiç de zor değildir.
Orman alanlarında madencilik faaliyetleri yapılmasına izin veren düzenlemeler de, son dönemde bu tartışmaların başında gelmektedir. Konuyla ilgili süreçte, tüm tarafların dahil olduğu ihtilaflar yaşanmış ve sorun yargı kararlarına da konu olmuştur. Bu kararlar sonucunda, Maden Kanununun bazı maddeleri iptal edilmiş; konuyla ilgili yönetmelikler dayanaksız kalmış, sorun geçici çözümlerle aşılmaya çalışılmış ve en son gelinen noktada sıra yasal dayanağı oluşturmaya gelmiştir. Madencilik faaliyetlerinin yürütüleceği esaslar ve bu esaslara göre kamu idarelerinin vereceği kararlar konusunda ortaya çıkan belirsizlik ve yasal boşluğu doldurmayı amaçlayan "Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı1" da bu süreçte 11 madde ile Meclis gündemine girmiştir. Taslak, alt komisyonlarda tartışılmış ve 23 madde olarak "Maden Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" adı altında 10 Haziran 2010 tarihinde Meclis Genel Kurulunda kabul edilmiştir. Kabulünün ardından, 24 Haziran 2010 tarih ve 27621 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanun, temel olarak tanımlamalara eklemeler yapmakta, madencilik faaliyetlerinde kamu yararı kararını verecek bir idari mekanizmayı ve tanımlamakta, madencilik faaliyetine konu potansiyel alanları ve buna ilişkin usul ve esasları belirlemekte ve yaptırımlarda değişiklik getirmektedir.
Bu çalışmada, orman alanlarının madencilik faaliyetlerine tahsisi konusu, 1985 yılında 3213 sayılı Maden Kanunundan başlamak suretiyle 2010 yılında 5995 sayılı Kanunun yürürlüğe girişine kadar olan süreçte yaşanan tüm hukuksal boyut- larıyla ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Sorunun Gelişimi
Bugün gelinen noktada çok tartışılsa da, orman alanlarında madencilik faaliyetlerine izin verilmesi konusu, yeni bir uygulama değildir. Orman alanlarında madencilik faaliyetleri için verilecek izinler konusunda 3213 sayılı Maden Kanunu2 ilk şeklinde Maden Faaliyetine Tabi Yerler başlığı altında, "Orman, ağaçlandırma alanlarında, askeri yasak bölgelerde ve sit alanları yakınlarında madencilik faaliyetlerinde bulunulması ilgili Kanun hükümlerine göre izne tabidir" hükmü yer almaktadır.
Maden Kanunu'nun atıf yaptığı ilgili Kanun, 6831 sayılı Orman Kanunu'dur. Bu Kanun'un 16. maddesinin ilk şekline göre "devlet ormanlarının sınırları içinde, mevzuu hükümlere göre maden ocakları araştırma veya işletme ruhsatnamesi ve imtiyazı verilebilmesi için Ziraat Bakanlığının onayını almak şarttır".
2004 yılında Maden Kanunu hükümlerinde önemli bir değişiklik yapılıncaya kadar geçen 50 yıllık dönemde söz konusu madencilik faaliyetleri, yukarıda belirtilen kanun hükümleri çerçevesinde sürdürülmüştür.
2004 yılında Maden Kanunu'nda yapılan değişiklikle3 "Orman, muhafaza ormanı, ağaçlandırma alanları, kara avcılığı alanları, özel koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı, tarım, mera, sit alanları, su havzaları.... alanlarda madencilik faaliyetlerinin çevresel etki değerlendirmesi, ... hangi esaslara göre yürütüleceği ilgili bakanlıkların görüşü alınarak Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir" (madde 7/1) hükmü getirilmiştir. Maden Kanununda yapılan değişikliğe bağlı olarak, Orman Kanunu'nun aynı konuyu düzenleyen 16. maddesi de değiştirilmiş ve "Devlet ormanları hudutları içerisinde maden aranması ve işletilmesi, Maden Kanununun 7. maddesinde belirtilen şartlara uyularak, ruhsat grubu gözetilmeksizin yapılacaktır" şekline dönüştürülmüştür. Bu şekilde orman alanları dahilinde madencilik faaliyetleri konusunda uygulanacak Kanun, Maden Kanunu haline gelmiştir.
Maden Kanunu ve Orman Kanunu hükümlerinde yapılan değişiklikler doğrultusunda, belirtilen alanlarda madencilik faaliyetlerinin hangi esaslara göre yürütüleceği konusunda somut uygulama kurallarını belirlemek açısından Bakanlar Kurulu tarafından "Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği 4(MFİY)" ve Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından da "Orman Sayılan Alanlarda Verilecek İzinler Hakkında Yönetmelik"5 (OAVİHY) yürürlüğe girmiştir
Ayrım yapmaksızın tüm doğal kaynakları madencilik faaliyetlerine açan bu düzenlemenin yürürlüğe girmesi, tartışmaların başlamasına neden olmuş ve bu sürecin sonunda konu, iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne taşınmıştır. İptal gerekçesi, Maden Kanunu'nda yapılan değişikliğin, "madencilik kesiminin sorunlarına çözüm getirmek bir yana doğal ve kültürel zenginlikler ve çevre değerlerine karşı ağır bir saldırı niteliği taşıdığı, gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde, madencilik toplumsal, doğal ve kültürel çevreyi giderek daha sıkı korumaya yönelik önlemlerle yapılmakta iken, Türkiye'deki durumun dünyadaki bu gelişmelere bütünü ile ters düzenlemeler içerdiği ve uygulanması halinde giderilmesi güç ya da olanaksız zarar ve durumlar doğacağı" savlarına dayandırılmıştır.
Anayasa Mahkemesi, maddeyi iptal istemi doğrultusunda incelemiş ve oybirliğiyle iptaline karar vermiş6 ve bu kararını aşağıdaki gerekçelere dayandırmıştır:
* Maden Kanunu'nun iptali istenilen düzenlemesinde belirtilen yerlerde yapılacak madencilik faaliyetlerinin hangi esaslara göre yürütüleceği Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmeliğe bırakılmaktadır. Anayasa'nın 168. maddesi uyarınca, tabiî servet ve kaynaklarla ilgili gerçek ve tüzel kişilerin uyması gereken usul ve esasların yasayla düzenlenmesi zorunludur. Bununla birlikte, kıyılarla sahil şeritlerinden yararlanma imkân ve şartları ile tarih, kültür ve tabiat varlıkları ve diğerlerinden özel mülkiyet konusu olanlara getirilecek sınırlamaların da Anayasa'ya uygun olmak koşuluyla yasayla düzenlenmesi, Anayasanın 43. ve 63. maddelerinin gereğidir. Buna göre, belirtilen yerlerdeki madencilik faaliyetlerinin yürütülmesine ilişkin esasların yasada düzenlenmesi gerekirken, iptali istenen kural ile bu hususlara ilişkin düzenlemenin Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmeliğe bırakılması Anayasanın 43., 63. ve 168. maddelerine aykırıdır.
* Anayasa'nın 43., 63., ve 168. maddelerine aykırılık oluşturan kural, kuşkusuz, aynı zamanda Anayasa'nın 2. maddesinde ifadesini bulan "Hukuk Devleti" ilkesine de aykırıdır.
* İptali istenen Maden Kanunu'nun 7/1 maddesi, Anayasa'nın 2., 43., 63. ve 168. maddelerine aykırı görülerek iptal edildiğinden 169.madde7 yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir. Ayrıca, bu fıkranın uygulanmasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmî Gazetede yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına da karar verilmiştir.
Bunun ardından, Maden Kanunu'nun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 7. maddesinin uygulamasını gösteren Madencilik Yönetmeliği'nin çok sayıda maddesinin iptali istemiyle8 Danıştay'a başvuruda bulunulmuştur. Başvuru gerekçesi, "Yönetmeliğin hukuki dayanağı kalmadığı ve hukuksal dayanağını yitiren Yönetmeliğin uygulanamayacağı, Yönetmelikte belirtilen alanlar ile çevrenin korunmasına dair uluslar arası sözleşmelerde belirlenen alanların ortak olduğu ve bu nedenle Yönetmeliğin uygulanmasının Anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırılık oluşturacağı" şeklindedir.
Danıştay 8. Dairesi, iptal istemi doğrultusunda Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı ile, Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliğinin yasal dayanağının kalmadığını, bu Yönetmeliğin uygulanması halinde, Anayasa, yasalar ve uluslararası sözleşmelerin ihlali suretiyle çevre üzerinde geri dönüşü mümkün olmayan tahribata yol açması ihtimalini gözönünde bulundurarak, maddelerin yürütülmesinin durdurulmasına karar vermiştir9. Danıştay vermiş olduğu iptal kararında, Anayasa'nın çevre hakkını düzenleyen 56. maddesine, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlama görevini Devlete yükleyen 63. maddesine ve ormanların korunmasını amaçlayan 169. maddesine de atıf yapmıştır.

Maden Kanunu'nun 7/1. maddesinin ve ilgili Yönetmeliğin konuya ilişkin maddelerinin iptal edilmesi sonucunda, orman alanlarında madencilik faaliyetlerine izin verilmesinin dayanağı olarak "Orman Sayılan Alanlarda Verilecek İzinler Hakkında Yönetmelik" kalan tek hukuksal düzenleme haline dönüşmüştür. Bu Yönetmeliğe göre, bir üst hukuk normu olan Madencilik Yönetmeliği hakkında yürütmeyi durdurma kararı verilmiş olması nedeniyle bu noktada daha karmaşık bir durum ortaya çıkmıştır.
Mevcut karmaşayı çözümlemek için "Orman Sayılan Alanlarda Verilecek İzinler Hakkında Yönetmelik"in uygulanıp uygulanamayacağı konusunda Orman Genel Müdürlüğü Hukuk Müşavirliğinin görüşüne başvurulmuştur. Müşavirlik bu konuyla ilgili olarak cevabi yazısında10 "...Danıştay 8. Dairesinde Görülmekte Olan 2005/4198 Esas Sayılı Davada, Üst Hukuk Normu Niteliği Taşıyan Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği'nin Bazı Maddelerinin Yürütmesinin Durdurulması, 6831 Sayılı Orman Kanunu'nun 16. Maddesine Göre Düzenlenen 'Orman Sayılan Alanlarda Verilecek İzinler Hakkında Yönetmeliğin Madencilikle İlgili Hükümlerini Etkilemektedir..." 11 görüşünü bildirmiştir. Bu süreçte, İdare bir Genelge 12 ile "...Daha önce izin alan kişi ve kuruluşların devir, temlik, iptal ve altyapı tesisi talepleri hariç, madencilik faaliyetleri ile ilgili taleplerin durdurulduğunu" duyurmuş ve orman alanlarında madencilik faaliyeti için başvuruda bulunan yatırımcıların talepleri askıya alınmıştır. Bu durdurma sonucu, orman alanlarında madencilik faaliyetleri yapmak üzere başvuruda bulunan, yatırım yapan ve bir şekilde sürece dahil olmayı bekleyen kişi ve birlikler, mağduriyet iddiaları ile Bakanlıklar düzeyinde çeşitli girişimlerde bulunmaya başlamıştır.
Kamuoyuna yansıdığı şekliyle, Ege Maden İhracatçıları Birliği'nin önderliğinde yapılan bu girişimler, Bakanlar Kurulu'nun devreye girmesi ile madenciler açısından olumlu sonuçlanmış ve pek çok maddesi iptal edilen Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği'ne geçici bir madde eklenmesi ile13 darboğaz aşılmaya çalışılmıştır. Bu maddeye göre; "Orman sayılan alanlarda madencilik faaliyetlerine ilişkin yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar orman, muhafaza ormanı ve ağaçlandırma alanlarında madenlerin aranması ve işletilmesi ile ilgili faaliyetlerde alınması gereken izinlerde Orman Sayılan Alanlarda Verilecek İzinler Hakkında Yönetmelik hükümleri uygulanacaktır".
Yönetmelik değişikliği yürürlüğe girer girmez kamuoyunda tartışmalar tekrar alevlenmiş hatta konu yabancı sermayeli madencilik firmalarının Hükümete baskı yapmış olduğu iddiaları eşliğinde soru önergesiyle Meclis gündemine de taşınmıştır.
Sözkonusu Yönetmeliğin yürütmesi, Danıştay 8. Dairesi'nin 09.11.2009 tarihli kararıyla durdurulmuş, dolayısıyla uzun tartışmaları süren konuda yeniden başa dönülmüştür. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesinin iptal kararında belirtilen gerekçelere uyumlu olacak şekilde 3213 sayılı Maden Kanununun iptal edilen maddeleri ile uygulamada acilen çözüm üretilmesi gereken bazı maddelerinde değişiklik yapılarak mevcut yasal boşluğun giderilmesi ve madencilik faaliyetlerinin etkin bir şekilde devamının sağlanması amacıyla "Maden Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" 10 Haziran 2010 tarihinde Meclis Genel Kurulunda kabul edilmiş ve 2 hafta sonra da Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Kanunun Değerlendirilmesi
23 maddeden oluşan ve madencilik faaliyetleri konusu ile ilgili usul ve esasları belirleyen Kanunun 1. maddesi, 3231 sayılı Kanunun "Madenler" başlıklı 2. maddesinde madenlerin gruplandırılması konusunda yapılan değişikliklerden ibarettir.
Kanunun 2. maddesi, tanımlarda değişiklik getirmiş; ile tesis14, altyapı tesisi15, geçici tesisler16 ve Kurul17 , Maden Arama projesi18 Ön İnceleme Raporu19, Ön Arama Faaliyet Raporu20, Genel Arama Faaliyet Raporu21, Detay Arama Faaliyet Raporu22, Kaynak23, Oda Sicil Belgesi ve Muhammen Bedel24 tanımlamaları Kanun kapsamına dahil edilmiştir.
Tanımlamalar içinde yer alan ve karar alma sürecinde önemli bir mekanizma olan "Kurul" yapısı dikkat çekmektedir. Bu kavram, Maden Kanununun Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilen 7. maddesinde de ifade edilmiş, ancak teşkili, çalışma usulü, karar alma şeklinin bir yönetmelikçe düzenleneceğine hükmolunmuştur.
5995 sayılı Kanun, daha önce yönetmelik ile düzenlenmesine hükmolunan konuyu açıklığa kavuşturmuş; Kurul' un yapısı ve ilgili diğer konuların genel çerçevesini 3. maddesi ile çizmiştir. Buna göre, Kurul, Devlet Planlama Teşkilatının bağlı olduğu bakanın başkanlığında, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, diğer yatırımcı kurum ya da kuruluşun bağlı olduğu bakan/bakanlar ve yatırım kararına onay veren kurumun ilgili olduğu bakan olmak üzere asgari üç kişiden oluşur. Ancak, yatırımcı kuruluşun Devlet Planlama Teşkilatının bağlı olduğu Bakanlığa veya Bakanlığa bağlı ilgili veya ilişkili bir kurum ve katılımcı sayısının üçün altında olması halinde Sanayi ve Ticaret Bakanı Kurula katılır. Kurul, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı veya ilgili taraf bakanlardan herhangi birinin daveti üzerine toplanır ve kararlarını üye tamsayısının salt çoğunluğuyla alır. Kurul tarafından alınan karar, kamu yararı kararı yerine geçer.
Kanunda önemli rolü olan Kurul temelde; maden işletme faaliyetleri ile diğer yatırımların kamu yararı açısından önceliğini ve önemini tespit ederek karar vermekle yükümlüdür. Bu genel çerçeve içerisinde,
* Madencilik faaliyetleri ile Devlet ve il yolları, otoyollar, demir yolları, havaalanı, liman, baraj, enerji tesisleri, petrol, doğalgaz, jeotermal boru hatları, su isale hatları gibi kamu yararı niteliği taşıyan yatırımların birbirlerini engellemesi, maden işletme faaliyetinin yapılamaz hale gelmesi, yatırım için başka alternatif alanların bulunamaması durumunda, madencilik faaliyeti ve yatırımla ilgili karar vermek,
* Madencilik faaliyetlerini engellemeyeceğine Genel Müdürlükçe karar ve izin verilmiş alanlarda ruhsat sahibi tarafından yapılmış yatırımı etkileyen bir husus var ise bu alanla ilgili karar Kurul tarafından verilir. Yine, yatırımın işletme izni veya görünür rezerv alanı ile çakışması durumunda karar vermek Kurulun görevleri olarak belirlenmiştir.
Kurul tarafından verilecek kararlarda; görünür rezerv alanı ile diğer yatırımın çakışması halinde öncelikle madenin makul bir sürede üretilebilme imkanının olup olmadığı, ara ve uç ürüne yönelik madenciliğe dayalı sanayi tesislerinin hammadde ihtiyacını karşılayan ruhsatlı sahalarda, tesisin hammadde ihtiyacını karşılayacak şekilde alternatif alanların bulunup bulunmadığı dikkate alınarak değerlendirme yapılmasına hükmolunmuştur.

Kanunun 3. maddesi ile; Maden Kanununun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 7. maddesinde oluşan boşluğu doldurmaya yönelik olarak detaylı düzenleme getirilmiştir.

Kanun, madencilik faaliyetleri için izin verilme ve kısıtlama esaslarını belirledikten sonra, iptal edilen madde hükmüne benzer biçimde madencilik izni verilebilecek alanları sıralamıştır. Buna göre, Özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, muhafaza ormanları, 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanununa göre korunması gerekli alanlar, 1 inci derece askeri yasak bölgeler, 1/5000 ölçekli imar planı onaylanmış alanlar, 1 inci derece sit alanları ile madencilik amacı dışında tahsis edilen ve Genel Müdürlük tarafından uygun görüş verilen elektrik santralleri, organize sanayi bölgeleri, petrol, doğalgaz ve jeotermal boru hatları potansiyel madencilik alanları olarak sayılmıştır. Daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 7. madde içeriğinde bulunan potansiyel madencilik alanlarının dikkatle incelenmesi gereklidir. Zira, aksi halde kanun tekrar iptal davasına konu olacak ve konunun tüm tarafları için sorun çözümsüzlüğünü sürdürecektir. Ancak, bu alanlar incelendiğinde, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 7. madde düzenlemesindeki alanlarla büyük ölçüde örtüştüğü görülmektedir. Kanun bütün olarak tanıtıldıktan sonra, ilerleyen bölümde bu konu ile ilgili değerlendirme yapılacaktır.
Eski Maden Kanunu
Yeni Maden Kanunu
Özel koruma bölgeleri
Milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı
Kara avcılığı alanları
Muhafaza ormanı
Orman, Ağaçlandırma alanları,
Tarım, mera alanları
Kıyı alanları ve sahil şeritleri, Karasuları,
Su havzaları
Sit alanları
Turizm bölgeleri, alanları ve merkezleri ile kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri
Askerî yasak bölgeler
İmar alanları ile mücavir alanlar
Özel çevre koruma bölgeleri
Milli parklar
Yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları,
Muhafaza ormanları
(Devlet ormanlarında yapılacak madencilik faaliyetlerine ilişkin özel düzenleme getirilmiştir)
Kıyı Kanununa göre korunması gerekli alanlar
--------------------------
1. derece sit alanları
---------------------------
1. derece askeri yasak bölgeler
1/5000 ölçekli imar planı onaylanmış alanlar
Madencilik amacı dışında tahsis edilen ve Genel Müdürlük tarafından uygun görüş verilen elektrik santralleri, organize sanayi bölgeleri, petrol, doğalgaz ve jeotermal boru hatları
----------------------------

Kanunda, değişik bir usul izlenmek suretiyle; bu alanlara ait koordinatların ilgili kurumlar tarafından Genel Müdürlüğe bildiriminin yapılması ve bunların bilgi işlem kayıtlarına işlenmesi öngörülmüştür. Bu madde düzenlemesinin gerekçesi de; Türkiye'de özellik arz eden hassas bölgeleri sayısallaştırılmış hali ile henüz tam olarak ortaya konulamadığı, yapılacak yatırımların hangilerinin ülke yararına olacağı yönünde arazi planlamasının henüz yapılamadığı, bu nedenle, madencilik yapılacak alanlarda hassas yörelerden hangisinin bulunduğunun bilinmesi ve bu alanların Maden İşleri Genel Müdürlüğü bilgisayar sistemine işlenmesi ve maden ruhsat sahiplerinin bu alana yönelik izin alabiliyor ise alınmasının sağlanması olarak belirtilmiştir.
Kanunda, belirlenen alanlar üzerinde yapılacak ruhsat müracaatları için, ilgili kurumlardan izin alınması gerektiği de açık olarak vurgulanmış; Devlet ormanları izne tabi alanlar olarak değerlendirilmiştir. Bu, 6831 sayılı Orman Kanunu ile uyumlu bir özellik arzetmekte, Orman Kanununu Maden Kanunu karşısında tamamen 2. planda bırakan, Orman İdaresinin yetkilerini yok sayan bir yapıdan vazgeçildiğini göstermesi açısından yerinde ve olumlu bir düzenlemedir. Nitekim, 5995 sayılı Kanunun 19. maddesi ile, 6831 sayılı Orman Kanununun maden izinlerini düzenleyen 16. maddesinde bu yönde değişiklik yapılarak bütünlük sağlanmıştır. Yapılan değişiklikle Orman Kanununun 16. maddesi şu şekle gelmiştir:
"Devlet ormanları içinde maden aranması ve işletilmesi ile madencilik faaliyeti için zorunlu; tesis, yol, enerji, su, haberleşme ve altyapı tesislerine, fon bedelleri hariç, bedeli alınarak Çevre ve Orman Bakanlığınca izin verilir.
Ruhsatname veya imtiyaz almış olanlarla, ruhsatname veya imtiyaz alacaklar, işe başlamadan evvel çalışma sahalarını orman idaresine haber vermeye ve ormana zarar gelebilecek hallerde, orman idaresinin göstereceği tedbirleri almaya ve yapmaya mecburdurlar.
Madencilik faaliyetlerinin ve faaliyetlerle ilgili her türlü yer, yol, bina ile tesislerin hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanlarda veya özel ormanlarda yapılmak istenmesi halinde Çevre ve Orman Bakanlığınca izin verilebilir. Bu takdirde kullanım bedeli, kullanım süresi, yapılan bina ve tesislerin devri gibi hususlar genel hükümlere uygun olarak taraflarca tespit edilir.
Ancak, temditler dahil ruhsat süresince müktesep haklar korunmak kaydı ile Devlet ormanları sınırları içindeki, tohum meşcereleri, gen koruma alanları, muhafaza ormanları, orman içi dinlenme yerleri, endemik ve korunması gereken nadir ekosistemlerin bulunduğu alanlarda maden aranması ve işletilmesi, Çevre ve Orman Bakanlığının muvafakatine bağlıdır. Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin; baraj, gölet, liman ve yol gibi yapılarda dolgu amaçlı kullanacağı her türlü yapı hammaddesi üretimi için yapacağı madencilik faaliyetleri ile zorunlu tesislerinden bedel alınmaz."
"Madencilik faaliyetlerinin sona ermesi neticesinde idareye teslim edilen veya terk edilen doğal yapısı bozulmuş orman alanları rehabilite edilir. Rehabilite maksadı ile bu alanların orman yetiştirilmek üzere inşaat, yıkıntı ve hafriyat atıkları ile doldurularak ağaçlandırmaya hazır hale getirilmesi için büyükşehir mücavir alanlarında büyükşehir belediyelerine, diğer yerlerde ise il ve ilçe belediyelerine bedeli karşılığında izin verilebilir.
Maddenin uygulanması ile ilgili tanım, şekil, şart ve esaslar yönetmelikle düzenlenir."
Ormanlarda madencilik faaliyetlerine ilişkin düzenleme, 3116 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1937 tarihli ilk Orman Kanunundan bu yana mevzuatta benzer biçimde yer almaktadır25. 6831 sayılı Orman Kanunu geldiği son durum itibariyle, Maden Kanunu karşısında 2004 yılında yapılan değişiklikle kaybetmiş olduğu özel kanun olma niteliğini, tekrar kazanmıştır. Çevre ve Orman Bakanlığı yeniden izin mercii haline gelmiştir. Bunun yanısıra, korunması gereken ekosistemlerin bulunduğu alanlarda madencilik faaliyetleri için verilecek izinlerin Bakanlığın muvafakatine bağlanması da yerinde ve olumlu bir düzenleme olarak karşımızdadır.
Bu noktada, madencilik faaliyetleri sonucu doğal yapısı bozulmuş olarak idareye teslim edilen veya terk edilen orman alanlarının rehabilitasyonu konusunda yapılan düzenleme tartışmaya açıktır. Maddede bu alanların orman yetiştirilmeye hazır hale getirilmek suretiyle rehabilite edilmesine hükmolunmuştur. Alanı ağaçlandırmaya hazır hale getirmek için de, büyükşehir, il ve ilçe belediyelerine sözkonusu orman alanına inşaat, yıkıntı ve hafriyat atıklarını bedeli karşılığında dökmeleri için izin verilmektedir. Bu konudaki usul ve esasların yönetmelikle düzenlenmesine de hükmolunmuştur. Orman vasfında bulunan ve doğal yapısı bozulmuş bir alanın, ağaçlandırmaya uygun hale getirilmesi için sözkonusu atıkların sahaya boşaltılmasının ormancılık bilimleri çerçevesinde ne kadar doğru ve sağlıklı bir uygulama olduğunun dikkatle ele alınması gereklidir.
Kanunda "yaban hayatı koruma ve geliştirme sahalarında maden arama ve işletme faaliyetleri ve bu faaliyetler için gerekli geçici tesislere çevresel etki değerlendirme (ÇED) raporunda belirlenen esaslar dahilinde izin verilir" hükmü yer almaktadır. Ancak, bu düzenlemenin amacı anlaşılamamıştır. Zira, yapıldığı alana bağlı olmaksızın madencilik faaliyetleri ÇED Yönetmeliği uyarınca, belli kriterler uyarınca çevresel etki değerlendirme sürecine dahil olmaktadır. Bu nedenle yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları için ayrık bir düzenleme getirilmesinin mantığı açık değildir. Ayrıca, kanunun bütününde Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecinden bahsedilmemesi ve bilimsel ve teknik değerlendirmelerden bahsolunması da konuyu daha da karmaşık hale getirmektedir.
Kanunda, içme ve kullanma suyu rezervuarı içinde yapılacak madencilik faaliyetleri için de, ayrı bir hüküm sevkedilmiştir. Buna göre; sözkonusu alan içerisinde " maksimum su seviyesinden itibaren 1000-2000 metre mesafe genişliğindeki şeritte, patlayıcı madde kullanılmaması, alıcı ortama arıtma yapılmadan doğrudan su deşarj edilmemesi şartıyla çevre ve insan sağlığına zarar vermeyeceği bilimsel ve teknik olarak belirlenen maden arama ve işletme faaliyetleri ile altyapı tesislerine izin verilecektir". İçme ve kullanma suyu rezerv alanlarındaki madencilik faaliyetlerini düzenleyen bu maddede, yararlanma mesafesi, yararlanma kısıtları belli edilmek suretiyle sözkonusu alanın korunması düşünülmüştür. Ancak, burada 1000-2000 metrenin yeterliliği, arıtma yapılmak suretiyle alıcı ortama deşarj yapıldığında bunun koruma adına yeterli olup olmayacağı, arıtma usulünün hangi ne olacağı gibi hususların dikkatle değerlendirilmesi gereklidir. Bu ana koşulların yanısıra, çevre ve insan sağlığına zarar vermediğinin bilimsel ve teknik olarak belirlenmesi zorunluluğu da ifade edilmiştir. Bu noktada, Kanunda daha önce de geçtiği üzere "bilimsel ve teknik olarak belirleme" ifadesi üzerinde durulmalıdır. Zira, burada ifade edilen belirleme işlemi, ÇED Raporu olarak algılanmamaktadır. Nitekim, maddenin devamında "2000 metreden sonraki koruma alanı içinde çevresel etki değerlendirmesi raporuna göre yapılması uygun bulunan maden istihracı ve her türlü tesis yapılabilir" hükmü konuyu daha da karmaşık hale getirmektedir. O halde, sözkonusu değerlendirmenin hangi süreçte, kimler tarafından yapılıp, kimler tarafından değerlendirmeye tabi tutulacağı konularına açıklık getirilmesi gereklidir.
Kanun içerisinde, Maden üretim faaliyetleri ile bu faaliyetlere dayalı ruhsat sahasındaki tesisler için işyeri açma ve çalışma ruhsatları ve bunlardan sağlanacak gelirlere ilişkin düzenlemeler ve imar alanları içinde kalan madencilik faaliyetlerine ilişkin düzenlemeler de yer almaktadır. Ancak, konu kanunun çevresel değerleri bazında ele alındığından bu konulara girilmemiştir.
Kanun içinde başka bir önemli hüküm de, "Madencilik faaliyetleri ile Devlet ve il yolları, otoyollar, demir yolları, havaalanı, liman, baraj, enerji tesisleri, petrol, doğalgaz, jeotermal boru hatları, su isale hatları gibi kamu yararı niteliği taşıyan yatırımların birbirlerini engellemesi, maden işletme faaliyetinin yapılamaz hale gelmesi, yatırım için başka alternatif alanların bulunamaması durumunda, madencilik faaliyeti ve yatırımla ilgili kararın, Kurul tarafından verileceği" yolundadır. Kurul burada, iki faaliyeti karşılaştırmakta, etki ve sonuçlarını değerlendirmekte ve bir nevi üstün kamu yararı kararı vermektir. Ancak, kanundaki düzenleme, Kurulun takdirine bırakılan bu kararın hangi kriterler doğrultusunda verileceği yolunda net ve açık bir hüküm içermemektedir.
Kanunun 4. maddesi, 3213 sayılı Maden Kanununun "Maden Teşvik Tedbirleri " konusunu düzenleyen 9. maddesini değiştirmektedir.
Kanunun 5. maddesi, 3213 sayılı Maden Kanununun "Beyanlar" konusunu düzenleyen 10. maddesini değiştirmektedir.
Kanunun 6. maddesi, 3213 sayılı Maden Kanununun "Üretim ve Sevkiyat" başlıklı 12. maddede değişiklikler getirmektedir.
Kanunun 7. maddesi, 3213 sayılı Maden Kanununun "Harç, Teminat, Cezalar ve Diğer Yaptırımlar" başlıklı 13. maddesini değiştirmiştir.
Kanunun 8. maddesi, 3213 sayılı Maden Kanununun "Devlet Hakkı ve Özel İdare Payı " konusunu düzenleyen 14. maddesini değiştirmektedir.
Kanunun 9. maddesi, 3213 sayılı Maden Kanununun "İlk Müracaat ve Ruhsatlandırma " konusunu düzenleyen 16. maddesini değiştirmektedir.
Kanunun 10. maddesi, 3213 sayılı Maden Kanununun "Arama Ruhsatı " konusunu düzenleyen 17. maddesini değiştirmektedir.
Kanunun 11. maddesi, 3213 sayılı Maden Kanununun "İşletme Ruhsatı ve Madenin İşletilmesi " konusunu düzenleyen 24. maddesini değiştirmektedir.
Kanunun 12. maddesi, 3213 sayılı Maden Kanununun "İşletme Faaliyeti" konusunu düzenleyen 29. maddesini değiştirmektedir.
Kanunun 13. maddesi, 3213 sayılı Maden Kanununun "İhale " konusunu düzenleyen 30. maddesini değiştirmektedir.
Kanunun 14. maddesi, 3213 sayılı Maden Kanununun "Teknik Nezaret " konusunu düzenleyen 31. maddesini değiştirmektedir.
Kanunun 15. maddesi, 3213 sayılı Maden Kanununun "Ruhsatın Hükümden Düşmesi ve Alınacak Tedbirler " konusunu düzenleyen 32. maddesini değiştirmektedir.
Kanunun 16. maddesi, 3213 sayılı Maden Kanununun "MTA Genel Müdürlüğü Hizmetleri ile İlgili Haklar " konusunu düzenleyen 47. maddesini değiştirmektedir.
Kanunun 17. maddesi, 3213 sayılı Maden Kanununa 2 madde eklemiştir.
Kanunun 18. maddesi, 3213 sayılı Maden Kanununa 7 geçici madde eklenmiştir.
Kanunun 19. maddesi, Orman Kanununun 16. maddesini değiştirmiştir.
Kanunun 20. maddesi, 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda değişiklik yapılmıştır.
Kanunun 21. maddesi, 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna ek madde getirmiştir.
Kanunun 22 ve 23. maddesi; yürürlük maddesidir.
Değerlendirme
Maden Kanununda oluşan boşluğu gidermek üzere hazırlanan Kanunun, konuyla ilgili daha önce verilen Anayasa Mahkemesi karar gerekçeleri ile uyumlu olması gereklidir. Aksi halde, yeni düzenlemenin iptal talebi ile tekrar yargı önüne taşınması, iptal edilmesi halinde kararının yürürlüğe girdiği tarihe kadar verilen izinler ve akıbeti konusunda sorunlar yaşanması ve bu durumun hem yatırımcıların hem de çevrenin aleyhine sonuçlanması kaçınılmazdır. Bu nedenle, sözkonusu kanunun, şimdiye dek konuyla ilgili olarak verilmiş Anayasa Mahkemesi kararları ile uyumluluk açısından incelenmesi gereklidir. Nitekim, 1982 Anayasasının "Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir" hükmü getiren 153. maddesi karşısında Anayasa Mahkemesinin verdiği kararların bağlayıcı yürürlük kaynağı olduğunda şüphe yoktur. Karara konu olan uyuşmazlığın, aynı taraflarca aynı sebebe dayanarak yeni bir dava konusu yapılması mümkün değildir. Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilen norm ortadan kalkar, bu normun uygulanmasına devam edilmesi, ceza hukuku açısından bir suç, özel hukuk açısından da bir haksız fiil oluşturabilir. Bu nedenle, özellikle başta ormanlar olmak üzere doğal kaynaklar üzerinde yapılacak faaliyet ve yatırımlara ilişkin daha önce verilen Anayasa Mahkemesi kararları büyük önem taşımaktadır.
Konuya bu açıdan bakabilmek adına sözkonusu kararlardan örnekler aşağıda sıralanmıştır:
Orman alanlarının vakıf üniversitelerine tahsisi konusu ile başlayan ve Anayasa Mahkemesi önüne kadar uzanan süreçte, tahsisin hukuki sebebi olan kamu yararı kavramı tartışılmıştır. "Kamu yararı" kavramının hangi durumları kapsadığının yasayla belirlenmesi gerektiği, kavramın kapsam ve içeriğinin tespitinin idareye bırakılmasının yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesiyle bağdaşmadığı 26 gerekçeleriyle düzenleme iptal edilmiştir. Bu gerekçeye benzer biçimde, kanunda da kamu yararı kavramının Kurul tarafından belirleneceği ifade olunmuş, bu kavramın kapsam ve sınırları belirlenmeye çalışılmıştır. Bu sınırların belirlenmesinde, madencilik faaliyetleri ile kamu yatırımlarının birbirini engellemesi, maden işletme faaliyetinin yapılamaz duruma gelmesi ve yatırım için başka alternatif alanların bulunamaması gibi kriterler belirlenmiştir. Şüphesiz, Anayasa Mahkemesi kararında olduğu üzere burada kamu yararının bir tarafında orman varlığını sürdürmedeki kamu yararı değil; kamu yatırımlarından doğan yarar yer almaktadır. Ancak, yine de bu kriterlerin kamu yararı kavramının belirlenmesinde, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerini karşılayıp karşılamadığı konusu tartışmaya açıktır. Sayılan kriterler kamu yararı kavramının kapsam ve içeriğine ilişkin olmayıp, madencilik faaliyetinin sürdürülebilmesindeki kamu yararını saptamaya yönelik olarak belirlenmiştir.

Madencilik faaliyetlerinin ÇED kapsamı dışında bırakılmasını iptal eden Anayasa Mahkemesi kararında,
ÇED kapsamı dışında tutulan arama faaliyetlerinin, biyolojik çeşitlilik üzerinde ya da doğada değişiklikler meydana getirebileceği, mevcut risklerin ortadan kaldırılabilmesi ve önlenebilmesi için ÇED' in öngörülmesinin Anayasa'nın 56. maddesinde Devlete verilen çevrenin korunması yükümlülüğünün bir gereği27 olduğuna değinilmiştir. Buradan açık olarak, ÇED Yönetmeliğinin Ek I ve Ek II listelerinde sayılan madencilik faaliyetlerinin ÇED süreci dışında tutulmaması gerektiği anlaşılmaktadır. Ancak, kanun içerisinde, "bilimsel ve teknik değerlendirmelere göre belirlenecek çevresel etkiler" den bahsolunmaktadır. Bu etkilerin giderilmesi halinde izin verileceği ifade edilmektedir. Bu kaleme alınış tarzı, anlam karışıklığına yol açar mahiyettedir. Burada anlatılmak istenenin ÇED süreci olup olmadığı, ÇED süreci ise böyle bir ifadeye gerek olmadığı, zira bu faaliyetlerin zaten ÇED Yönetmeliğinde sayılmış olduğu konularında dolayısıyla bu ifadenin açıklanmaya muhtaç olduğu açıktır. Ayrıca, ÇED Yönetmeliği gereğince, çevresel etkileri minimum düzeyde ve giderilebilecek olan faaliyetlere zaten ÇED olumlu kararı çıkabilmektedir. Bu karar da, verilecek olan idari iznin hukuki dayanağını oluşturmaktadır. Bu nedenle, sanki bu süreç yokmuşçasına, izni bilimsel ve teknik değerlendirmelere bağlamak ÇED prosedürü yerine geçecek bir sistem getirmek gibi algılanmaktadır. Bu da Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesine aykırılık teşkil etmektedir. Konunun açıklığa kavuşturulması gereklidir.
Bir diğer yargı kararı, orman alanlarının turizm faaliyetlerine tahsisi konusundadır. Bu kararın gerekçesinde "
1. derece doğal ve arkeolojik sit alanları, 1. sınıf tarım alanları, milli parklar, sık orman sahaları, zeytinlikler vb. yerlerin bu yatırımlar için değerlendirilmesinin söz konusu olmadığı 28 açıkça ifade edilmiştir. Şüphesiz burada sözü edilen yatırım turizm yatırımıdır ancak aynı kararda turizmin Türkiye için önemli bir gelir getirici faaliyet olduğu, bunun asla yadsınamayacağı ve bizzatihi bu yönüyle kamu yararına yönelik olduğu ifade edilmiştir. Bu nedenle kıyasen, turizm yatırımları için verilmesi mümkün olmayan izinlerin madencilik için de geçerli olacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Zira, zeytinliklerin madencilik faaliyetlerine açılması konusu Kanunun tasarı halinde yer almış, yapılan tartışmalar sonucu taslaktan çıkarılmıştır. Kanunun iptal edilen 7. maddesinde yer alan tarım ve mera alanları da benzer şekilde potansiyel maden alanları olmaktan çıkarılmıştır. Ancak, sit alanları ve milli parklar halen 5995 sayılı Kanun uyarınca potansiyel alanlar olarak görülmektedir.
Yine aynı kararda, Anayasa'nın 169. maddesinde, ormanların ülke yönünden taşıdığı büyük önem gözetilerek, korunmaları ve geliştirilmeleri konusunda ayrıntılı düzenlemelere yer verildiğine, bu özel ve ayrıntılı düzenlemelerin ülkemizde orman örtüsünün sürekli yok edilmesi gerçeğinden kaynaklandığına 29 vurgu yapılmış ve ormanların turizme tahsisinin bu gerekçe ile önü kapatılmıştır.
Maden Kanununun 7/1. maddesinin iptali ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararında, bu maddede belirtilen yerlerde yapılacak madencilik faaliyetlerinin yürütüleceği esasların, tabiî servet ve kaynaklarla ilgili gerçek ve tüzel kişilerin uyması gereken usul ve esasların, kıyılarla sahil şeritlerinden yararlanma imkân ve şartları ile tarih, kültür ve tabiat varlıkları ve diğerlerinden özel mülkiyet konusu olanlara getirilecek sınırlamaların "Anayasa'ya uygun olmak koşuluyla" yasayla düzenlenmesi gerektiğine hükmolunmuştur. Zira, bu düzenlemenin temel iptal gerekçesi, bu konuların Yönetmelikle düzenlenmesi olarak gösterilmiştir. Konuyla ilgili detay içeren Kanun incelendiğinde, ana usul ve esasların düzenlenmesinin Yönetmeliklere bırakılmadığı bu sayede Anayasa Mahkemesinin konuya ilgili temel iptal gerekçesinin büyük ölçüde karşılandığı görülmektedir.
Anayasa Mahkemesi, Maden Kanununun 7. maddesini iptal ederken, Anayasanın 2, 43, 63 ve 168. maddelerine göre inceleme yaptığından ve bu inceleme sonucu sözkonusu kural, ilgili maddelere aykırı bulunarak iptal edildiğinden; konunun esası mahiyetindeki 169. madde gereğince inceleme yapılma gereği duyulmamıştır. Bu çok önemli bir noktadır. Zira, Kanunun 7. maddesinde sayılan alanlar büyük oranda orman sayılan alanlardandır ve madencilik yatırımları yapan kişilerin de açıklıkla ifade ettiği gibi maden alanlarının büyük çoğunluğu orman alanlarına rastlamaktadır. Bu nedenle, yapılacak düzenlemenin Anayasa Mahkemesinin karar gerekçesinde ifade edildiği üzere "Anayasaya uygun olmak koşuluyla kanunla yapılması" zorunluluğu karşısında Anayasanın 169. maddesi kapsamında incelenmesi esastır. Nitekim, Maden Kanununa ilişkin Mahkeme kararında iptal için ilk maddeler yeterli görüldüğünden 169 açısından değerlendirilmeye gidilmemiştir.
Ormanların korunması ve geliştirilmesi başlığını taşıyan 169. madde uyarınca, Devlet, ormanların korunması için gerekli tedbirleri almalı ve ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme izin vermemelidir. Maden Kanunu hükümlerinin uyması gereken anayasal temel ilkeler bunlardır. Kanunun 19. maddesinde "tohum meşcereleri, gen koruma alanları, muhafaza ormanları, orman içi dinlenme yerleri, endemik ve korunması gereken nadir ekosistemlerin bulunduğu alanlarda madencilik faaliyetinin yapılması" konusu Çevre ve Orman Bakanlığının muvafakatine tabi kılınmıştır. Bu alanlarda yapılacak faaliyetlerin ormanlara zarar verebileceğinin tespit edilmesi halinde, sözkonusu madencilik faaliyetinin yapılmasına izin verilmeyebilecek ve bu şekilde, ormanların korunması için gerekli tedbir alınmış olacaktır. Kanunun bu yönde yaptığı düzenleme ile Anayasanın 169. maddesi ilkelerine uyumlu bir yapı elde edilmeye çalışıldığı görülmektedir.

Sonuç
Gelişen ve farklılaşan toplumsal talepler, ekonomik ve ekolojik dengeler karşısında mevcut hukuksal düzenlemelerin değişime uğraması kaçınılmazdır. Aksi halde, hukukun kendisinden beklenen toplumsal düzeni sağlama işlevini yerine getirmesi güçtür. Ancak, bu değişimlerin kamu yararına yönelik olarak ve istikrarlı biçimde gerçekleşmesi gereklidir. Aksi halde, toplumsal düzen etkileneceği gibi düzenleme konusu varlıkların da zarar görme ihtimali doğacaktır. Söz konusu olan çevre ve doğal kaynaklara yönelik bir düzenleme olduğunda bu tehlike daha da artacak, yaşanma ihtimali olan tahripler ve kayıplar geri dönülemez boyutlara ulaşacaktır. Burada da benzer bir durum yaşanmakta, kanun, kamu malı olan çevresel değerleri üzerinde madencilik faaliyetleri yapılması konusunu düzenlemektedir.
Şüphesiz, salt muhafazacılık yaklaşımı ile madencilik sektörünün tüm taleplerinin reddedilmesi mümkün değildir. Zira, "Madencilik sektörünün çalışma yerini seçme şansı yoktur30". Madencilik faaliyetlerinden elde edilen gelirin, ülke öz kaynaklarının değerlendirilmesi ve ülke kalkınması açısından son derece önemli olduğunu yadsımak da mümkün değildir. Devlete güven ilkesi doğrultusunda, mevzu hukuk kurallarına göre, izin başvurularını ve/veya yüksek maliyetli yatırımlarını gerçekleştiren maden firmalarının aylardır belirsizlik içinde karar beklemeleri de hakkaniyete uygun değildir. Ancak, hukuk temel normlarına aykırı usullerle çözüm aramak ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarında değindiği gerekçelere uygun düzenlemeler yapmamak işleri daha içinden çıkılmaz hale getirmekten öteye gitmeyecektir. Üstelik, düzenleme konusu varlık, kamu malı olan ve salt varlığı ile üstün kamu yararı yaratan bir doğal kaynak olduğunda bu aykırılıkların yaratacağı sonuçlar telafi edilemez boyutta olacaktır.
Bu nedenle, Kanunun başta Anayasanın amir 169. madde hükmü olmak üzere daha önce verilmiş yüksek yargı kararlarına da aykırı olmaması gereklidir. Zira, yasama, yürütme ve yargı organları ile yönetim makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayıcı nitelikte olan Anayasa Mahkemesi kararlarının, yasama organının yapacağı düzenlemelerde gözönüne alınması esastır. Yasama organı daha önce aynı konuda verilen Anayasa Mahkemesi kararlarını gözönünde bulundurmak, bu kararları etkisiz kılacak biçimde yasa çıkarmamak ve Anayasa' ya aykırı bulunarak iptal edilen kuralları tekrar yasalaştırmamak yükümlülüğündedir. Yasama organı düzenlemelerde bulunurken, iptal edilen yasalara ilişkin kararların sonuçları ile birlikte gerekçelerini de gözönünde bulundurmak zorundadır. İptal edilen yasalarla, sözcükleri ayrı da olsa aynı doğrultu, içerik ya da nitelikte yeni yasa çıkarılması, Anayasa' nın 153. maddesine aykırılık oluşturacaktır.31
Bu yönüyle değerlendirildiğinde ve tasarı halinden bugüne kadar gelen süreç dikkate alındığında, Kanunun Anayasa Mahkemesinin daha önceki temel iptal gerekçesi olan "belli konuların yasayla düzenlenmesi gerekliliği " konusunda olumlu ve önemli bir ilerleme sağladığı görülmektedir. Bunun yanısıra nadir ekosistemlerin korunmasına yönelik getirdiği prosedür açısından da, ormanların korunmasına yönelik hüküm içeren Anayasanın 169. maddesi ile de uyumun sağlanmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu aşamada önemli görev, bu alanlarda madencilik faaliyetleri için muvafakat verme yetki ve sorumluluğunu elinde bulunduran Çevre ve Orman Bakanlığındadır.
Bakanlık bu görev yerine getirirken, ormanların korunması gereken, varlıkları ile yaşamsal değer yaratan kamusal emanetler olduğu ön kabulüyle hareket etmeli ve bu alanların madencilik faaliyetlerine ayrılması kararını bilimsel kriterler doğrultusunda iyi irdelemek suretiyle vermelidir. Bu karar verilirken başta Anayasa ve taraf olunan uluslararası çevre sözleşmeleri olmak üzere, hukuk kurallarına uyulması ve "üstün kamu yararı ve zorunluluk" kriterlerinin mutlaka dikkate alınması zorunludur. Bunun yanısıra, konuyla ilgili halkın bilgiye erişiminin kolaylıkla sağlandığı, tarafların temsil edilebildiği bir katılım usulünün temel alındığı ve madencilik faaliyetlerinden sağlanacak kazanımların yarattığı kamu yararı ile ormanların salt varlığından doğan kamu yararı arasında bir üstünlük mukayesesinin yapıldığı bir karar alma süreci yaratılmalıdır.

1 3.3.2010 tarih ve Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 916 sayılı yazısı
2 15.6.1985 tarih ve 18785 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
3 Maden Kanununda Ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun, 5 Haziran 2004 tarih ve 25483 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
4 21 Haziran 2005 tarih ve 25852 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
5 22 Mart 2007 tarih ve 26470 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir
6 15.1.2009 günlü, E. 2004/70, K. 2009/7 sayılı Anayasa Mahkemesi Kararı. İptal hükmünün gerekçeli karardan 1 yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiş ve gerekçeli karar 11.06 2009 tarih ve 27255 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
7 Dava dilekçesinde, Maden Kanunu'nun 7/1 maddesinin ayrıca, 6., 7., 11., 45., 56., 90. maddelerine de aykırılığı ileri sürülmüştür.
8 Dava dilekçesinde, Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliğinin 4., 5/3., 6/1., 7., 8., 9/4,5., 17., 18., 19., 20/2,3,4.,21., 22., 23., 25/4., 26., 28., 29., 31., 33., 34., 35., 36., 37., 38., 39., 40., 41., 42., 44., 45., 47., 48., 49., 50., 51., 52., 53., 54., 55., 56., 57., 58., 59., 60., 61., 64., 65., 66., 67., 69., 70., 71., 77/3,5., 78/1., 80., 81., 85., 86., 87., 88., 89., 90. ve Geçici 1 inci Maddelerinin iptali ve yürütmenin durdurulması istenmiştir.
910.02.2009 tarih ve E. 2008/6285, E.2007/5795, E.2007/2125,E.2007/4417, E. 2007/4435, E.2007/9827,E.2005/4198,E.2007/3939, E.200876288, E. 2008/6286, E. 2008/6285,T E. 2007/9828,E.2008/6287 sayılı kararlarla 3123 sayılı Kanunun 7. maddesinin 1. fıkrasına dayanılarak yürürlüğe giren Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliğinin yasal dayanağı kalmadığı gerekçesiyle ilgili maddelerinin yürürlüğünün durdurulmasına karar vermiştir.
10 OGM Hukuk Müşavirliği 4 Haziran 2009 Gün Ve 1125 Sayılı Yazı
11 Müşavirlik görüşünü çok net açıklamamakla birlikte, burada ifade edilen "etkilemektedir" kelimesini, iptal edilen Madencilik Yönetmeliği hükümlerinin, Orman Sayılan Alanlarda Verilecek İzinler Hakkında Yönetmeliğin madencilikle ilgili hükümlerini uygulanamaz hale getirdiği şeklinde yorumlamak gereklidir.
12 24.07.2009 Tarih Ve 2927 Sayılı Genelge
13Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik 19 Ağustos 2009 - Sayı: 27324
14 Madencilik faaliyetleri için zorunlu olan her türlü kırma, eleme, öğütme, kesme ve sayalama tesisleri ile işleme tesisi kapsamında sallantılı masa, jig, konsantratör, flotasyon, liç, kalsinasyon, bioksidasyon ve benzeri cevher hazırlama ve zenginleştirme tesisleri, karıştırma, depolama, stoklama, atık kazanma ve atık bertaraf tesisleri gibi geçici üniteleri
15 Madencilik faaliyetleri için zorunlu ve temdit dahil ruhsat süresi ile sınırlı olan yol, su, haberleşme, enerji nakil hattı, şantiye binası, yemekhane, atölye, kantar tesisleri, maden stok alan, pasa döküm alam, atık barajı, trafo, patlayıcı madde ve müştemilatı deposu gibi geçici yapı ve binaları.
16 Maden ruhsatının süresine bağlı olarak yapılan tesis ve altyapı tesisleri.
17 Devlet Planlama Teşkilatının bağlı olduğu bakanın başkanlığında oluşturulan, maden işletme faaliyetleri ile diğer yatırımların kamu yararı açısından önceliğini ve önemini tespit ederek karar veren kurulu.
18 Arama ruhsat sahasında bir termin planı dahilinde, ekonomik olarak işletilebilecek bir maden yatağı bulabilmek için arama süresi boyunca yapılacak olan arama faaliyetlerini ve bu faaliyetlerin gerçekleştirilmesine yönelik yatırım bilgilerini ve mali yeterliliği içeren projeyi.
19 Hedef sahayı seçmenin gerekçeleri, nedenleri ve aranacak maden/madenlerin belirtildiği; mevcut bilgiler doğrultusunda hazırlanmış yorum ve değerlendirmeleri içeren raporunu.
20 Ön arama döneminde maden arama projesinde belirtilen madenin yapısına göre, maden kaynağına yönelik elde edilen veriler doğrultusundaki tenör/kalite tahminini içeren kaynak raporunu.
21 Genel arama döneminde madenin yapısına göre, maden arama projesinde belirtilen yöntem ve uygulamalar ile detay arama dönemine ilişkin öngörülen sondaj, yarma, kuyu, galeri gibi arama faaliyetlerine ait bilgileri içeren kaynak veya rezerv raporunu.
22 Detay arama döneminde madenin yapısına göre maden arama projesinde belirtilen yöntem ve uygulamalar ile sondaj, yarma, kuyu, galeri gibi arama faaliyetlerine ilişkin bilgileri ve diğer belgeleri kapsayan görünür rezerv raporunu
23 Yerkabuğunda veya yerkabuğunun derinliklerinde, biçim, nitelik ve nicelik olarak muhtemel ekonomik beklentilere neden olan maden veya mineral yoğunlaşmasını.
24 I. Grup (a) bendi madenler için mülk sahibinin izni alınarak verilen ruhsatlarda veya ruhsat süre uzatım işlemlerinde madenin cinsi, rezervi ve yeri dikkate alınarak ilgili il özel idaresi tarafından belirlenen bedeli."
25 3116 sayılı Orman Kanunu madde 24; Devlet ormanlarının sınırları içinde maden araştırma için Ziraat Vekaletinden, taş ocakları araştırmak için de orman idaresinden izin şarttır. Gerek evvelden ve gerekse yeniden ruhsat alan arayıcılar araştırmaya başlamadan evvel arayacağı yeri Ziraat Vekaletine veya Orman İdaresine vermeye ve izin almağa ve ormanlara zarar gelecek hallerde orman idaresinin göstereceği tedbirleri kabul etmeğe ve yapmağa mecburdurlar. Taş ocağı işletme için Ziraat Vekaletinden ve maden işletmek için İcra Vekilleri Heyetinden karar alınmak şarttır. Bu kararlar verilirken herhangi taşocağı veya madenin işletilmesinin ormana vereceği zarar gözönünde tutulur.
6831 sayılı Orman Kanunu madde 16;Devlet ormanlarının hudutları içinde, mevzu hükümlere göre maden ocakları araştırma veya işletme ruhsatnamesi ve imtiyazı verilebilmesi için Ziraat Vekaletinin muvafakatini almak şarttır. Ruhsatname veya imtiyaz almış olanlarla, ruhsatname veya imtiyaz alacaklar, işe başlamadan evvel çalışma sahalarını orman idaresine haber vermeye ve ormana zarar gelebilecek hallerde, orman idaresinin göstereceği tedbirleri almaya ve yapmaya mecburdurlar.
6831 sayılı Orman Kanunu 16. madde (Maden Kanunu ile değişik);Devlet ormanları hudutları içerisinde maden aranması ve işletilmesi, Maden Kanununun 7. maddesinde belirtilen şartlara uyularak, ruhsat grubu gözetilmeksizin yapılır. Orman hudutları içinde alınan muvafakat süresi, temdit dahil işletme ruhsat süresi sonuna kadar devam eder. Ayrıca madencilik faaliyetleri için zorunlu; tesis, yol, enerji, su, haberleşme ve alt yapı tesislerine fon bedelleri hariç olmak üzere orman mevzuatı hüküm-lerine göre bedeli alınarak izin verilir.
Ruhsatname veya imtiyaz almış olanlarla, ruhsatname veya imtiyaz alacaklar, işe başlamadan evvel çalışma sahalarını orman idaresine haber vermeye ve ormana zarar gelebilecek hallerde, orman idaresinin göstereceği tedbirleri almaya ve yapmaya mecburdurlar.
Madencilik faaliyetlerinin ve faaliyetlerle ilgili her türlü yer, yol, bina ile tesislerin hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanlarda veya özel ormanlarda yapılmak istenmesi halinde Çevre ve Orman Bakanlığınca izin verilebilir. Bu takdirde kullanım bedeli, kullanım süresi, yapılan bina ve tesislerin devri gibi hususlar genel hükümlere uygun olarak taraflarca tespit edilir.
26 17. madde ile ilişkili karar 8 Kasım 2003 tarihli ve 25283 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe Esas sayısı:2000/75 Karar Sayısı 2002/200 Karar Günü 17.12.2002
27 Esas Sayısı: 2006/99 Karar Sayısı: 2009/9 Karar Günü: 15.1.2009
28 24 Kasım 2007 Tarihli Resmi Gazete,Sayı: 26710,Esas Sayısı : 2006/169,Karar Sayısı : 2007/55,Karar Günü : 7.5.2007, kararda red oyu veren kişilerin görüşlerinden alınmıştır.
29 24 Kasım 2007 Tarihli Resmi Gazete,Sayı: 26710,Esas Sayısı : 2006/169,Karar Sayısı : 2007/55,Karar Günü : 7.5.2007
30Ege Maden İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı'nın açıklamasından..
31 AYM Esas Sayısı 1996/51, Karar Sayısı : 1998/17, Karar Günü : 13.5.1998

1
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Maden Kanunu Değişti" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Doç. Dr. Aynur Aydın Coşkun'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (https://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
28-06-2010 - 20:18
(5423 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 3 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 2 okuyucu (67%) makaleyi yararlı bulurken, 1 okuyucu (33%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
6261
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 6 saat 3 dakika 37 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,15 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 49216, Kelime Sayısı : 5982, Boyut : 48,06 Kb.
* 1 kez yazdırıldı.
* 1 kez arkadaşa gönderildi.
* 2 kez indirildi.
* 2 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1223
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,05936790 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.