AİHM YARGILAMA SİSTEMİNİ DEĞİŞTİREN 14. PROTOKOL VE GETİRDİĞİ
DEĞİŞİKLİKLER
Av. Şefik KARAKIŞ (*)
1 Kasım 1998 tarihinde yürürlüğe giren 11. Protokolden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM veya Mahkeme) yargılama sistemini ikinci defa değiştirecek olan 14. Protokol nihayet 1 Haziran 2010 tarihinde yürürlüğe giriyor.1 AİHM önünde dava sayısı bakımından liderliği elinde bulunduran Rusya’nın uzun süre imzalamamakta direndiği 14. Protokol Mahkemenin yargılama siteminde köklü değişiklikler öngörmektedir. En önemli değişiklikler bazı başvuruların tek hakim tarafından incelenebilecek olması ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS veya Sözleşme) 34. maddesi ile belirlenen kabul edilebilirlik koşullarına bir yenisinin eklenmesidir. Bir diğer önemli değişiklik ise yine bazı başvuruların daire olarak 3 hakimli komiteler tarafından incelenecek olmasıdır. 14. Protokol ayrıca başka birçok değişiklik de öngörmektedir. Aşağıda AİHM yargılama sistemini tıkanma noktasına getiren süreç kısaca incelendikten sonra 14. Protokol ile yapılan değişiklikler detaylı bir şekilde ele alınmaya çalışılacaktır. Uygulamada sıklıkla karşılaştığımız bazı soruların cevabını da 14. Protokolü hazırlayan komisyon tarafından kabul görmeyen değişiklik tekliflerini incelerken vermeye çalışacağız.
I. AİHM’NİN İŞ YÜKÜ VE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI
A. AİHM Yargılama Sistemini Tıkanma Noktasına Getiren Süreç
18 Mayıs 1954 tarihinde onayladığımız (10 Mart 1954 tarihli ve 6366 sayılı Kanun) AİHS bu güne kadar birçok değişikliğe uğradı. Başlangıçta Sözleşme metninde yer almayan bazı haklar zamanla kabul edilen Protokollerle koruma kapsamına alındı. Bu değişikliklerin en önemli özelliği medeni ve siyasi bir takım hakların korunmasını güvence altına alan Sözleşmeye ekonomik ve sosyal hakların da dahil edilmesiydi. Bu hakların en önemlisi de elbette mülkiyet hakkıdır. Bu değişikliklere paralel olarak Sözleşme ile oluşturulan yargılama sistemi de artık ilk günkü halinden oldukça farklı durumdadır.
11. Protokolden sonra “tek ve devamlı” yargı yetkisini kullanmak üzere kurulan AİHM bir anlamda “kendi başarısının kurbanı” olmuştur. Özellikle iletişimin yaygınlaştığı 90’lı yıllardan sonra verdiği kararlar üye devletlerin hukuk çevrelerinde tartışılmış, kimi siyasal içerikli sayılabilecek kararları da gerek Türkiye’de ve gerekse diğer üye devletlerde geniş yankı bulmuş ve mahkemenin tanınırlığını artırmıştır. Örneğin son zamanlarda Türkiye aleyhine verilen Opuz 2 kararı gerek ülkemizde ve gerekse yabancı ülkelerde geniş yankı bulmuş ve üzerinde birçok tartışma yapılmıştır. Ülkemizde artık “gerekirse AİHM’e kadar gideriz” sözü hakkını alamadığını düşünen neredeyse herkes tarafından kullanılmaktadır
Kuruluş tarihi olan 1959 yılı ile yargılama sistemini değiştiren 11. Protokolün yürürlüğe girdiği 1998 yılına kadar toplam 45 bin civarında davanın yükünü sırtlayan AİHM’in önündeki başvurular 2000’li yılların başından bu yana hızla artmaya başlamıştır.3 Kuruluşundan bu yana 400 bine yakın başvuruyu incelemek durumunda kalan ve 2009 yılında 57 bin başvuru ile “rekor” kıran sistem artık tıkanma noktasına gelmiştir. Başkan Costa’ya göre “eğer başvuru artışı frenlenemezse sistemin yaşayabilmesi mümkün olamayacaktır”. 4
Son on yılda yükünün ağırlığından dolayı aşırı yavaşlayan Mahkeme özellikle dava sayısı bakımından başı çeken ülkeler Türkiye, Rusya, Romanya ve Ukrayna ile ilgili verdiği bazı kararlarda makul sayılabilecek yargılama süresinin üzerine çıkmıştır.5 AİHM artık Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesi ile güvence altına alınan “makul sürede yargılanma” hakkını kendisi ihlal ettiği gerekçesiyle eleştirilmektedir. Kimilerine göre artık AİHM “makul süreyi bile makul sürede yargılayamamaktadır”. Bizzat başkan Costa bu durumdan endişe duymakta ve endişesini “geç gelen adalet adalet değildir” anlamına gelen bir deyişle ifade etmektedir.
Eski Hollandalı hakim André Donner’in (1986 – 1987) ifadesine göre, ilk kurulduğu yıllarda gelen her başvuruyu şampanya açarak kutlayan Mahkeme artık ağır iş yükü altında ezilmektedir.6 Berlin duvarının yıkılmasından sonra Avrupa Konseyi’nin üye sayısının artışına paralel bir başvuru artışı yaşamıştır. Demokratik rejime geçmenin sancılarını yaşayan bu ülkelerin vatandaşları haklarını uluslararası bir platformda arayabileceklerini öğrenmişler ve yoğun şekilde başvuru yapmaya başlamışlardır. Elbette başvuru sayısı artışına Türkiye’nin katkıları yadsınamaz.7
AİHM son yıllarda yıllık ortalama 50 bin bin civarında başvuru almaktadır. 2007 yılında 41 bin 650 olan başvuru sayısı 2008 yılında 49 bin 850 adede ulaşmış ve yaklaşık % 15’lik bir artışla 2009 sonunda 57 bin olmuştur. Buna karşın 2008 yılında toplam karar sayısı 32 bin iken 2009 sonunda bu sayı ancak 37 bine ulaşabilmiştir. Bunların içinde 2 bin 200 kadarı da Protokol 14 bis ile yeni getirilen değişiklikle tek hakim tarafından verilen kararlardır.
Normal başvuruların yanında iç tüzük 39. madde uyarınca yapılan geçici tedbir uygulaması başvuruları da oldukça önemli bir rakama ulaşmaktadır. 2008 yılında toplam 3 bin 200 adet 39. madde başvurusundan 750’si kabul edilerek karara bağlanmıştır. Bu rakam 2009 yılında biraz azalsa da sayı bakımından önemli kalmaya devam etmiştir.
Bütün bunlardan sonra 2010 Mart sonu itibarıyla karara bağlanmayı bekleyen toplam dava sayısı 125 bine yaklaşmıştır. Hiç başvuru almaksızın bugünkü ritmiyle Mahkeme bu başvuruları eritmeye çalışsa bile ortalama 3 – 4 yıllık bir zamana ihtiyacı olacaktır.
İş yükü bakımından ön planda dava sayıları olmasına rağmen AİHM elbette sadece bu davaları karara bağlamakla uğraşmamakta ve ağır iş yükünün beraberinde getirdiği başka birçok günlük sorunla da boğuşmaktadır. Bunların başında idari personelin ve AİHM sekretaryasının önemli sorunlarından biri olan mektup trafiği sorunu gelmektedir. Mahkemenin kendi verilerine göre günlük mektup trafiği sayısı ortalama 1000 – 1500 civarındadır (yaklaşık 300 civarında fax mesajı ve 50 civarında da elektronik posta). Kaba bir hesapla ve en iyimser tahminle bu rakam yıllık 400 bin civarında mektup ve yazışma demektir.
Mahkemenin yazışma trafiği elbette sadece bunlarla sınırlı değildir. Özellikle uzun yıllar önce başvurmuş ve hala bir sonuç alamamış başvurucular da sıklıkla mahkemeye mektup yazmakta ve başvurularının durumunu sormaktadır. Bu tür mektuplar da dosyaları takip eden hukukçulara iletilmekte ve onların talimatları doğrultusunda başvuruculara cevap verilmekte veya verilmemektedir. Yine uzun yıllar önce başvuranlar iç hukukta meydana gelen gelişmeleri mahkemeye zamanında bildirmekle yükümlü olduklarından, bunlarla ilgili mektuplar yazmaktadırlar ve yazışma trafiğine katkıda bulunmaktadırlar. Bunlardan başka çok çeşitli konularda da Mahkeme yazışma yapmaktadır.
Son yıllarda sayıları hızla artmış olmasına ve özverili çalışmalarına rağmen mahkemenin gerek hukukçu kadrosu ve gerekse idari kadrosu bu yükün altından kalkmakta zorlanmaktadır.8 Mahkeme AİHS sistemine getirilecek yapısal değişikliklere paralel olarak kendi içinde başvuruları hızla eritmek adına birçok tedbirler almakta, örneğin benzer davaları birleştirerek çözüme kavuşturmaya çalışmaktadır. Son zamanlarda özellikle yerleşik içtihada konu olan davalarla ilgili kararlar çok kısa şekilde yazılmaktadır. Örneğin bizim de vekil olarak takip ettiğimiz bir davada, hükümet görüşleri tarafımıza aynı konuya ilişkin ilgimiz olmayan başka onlarca dava ile birlikte bildirilmiştir.
Rusya’nın 14. Protokolü imzalaması ile birlikte Mahkeme yoğun bir hazırlık çalışmasına da girmiştir. Yargılama sistemi artık değişeceğinden, AİHM çalışanları topyekun olarak yeni sisteme adaptasyon sürecine girmişlerdir. Bunun en belirgin göstergesi son aylarda çıkan karar sayısındaki hissedilir düşüştür. Örneğin bu yazının son halinin kaleme alındığı tarihte mahkemeden çıkan haftalık karar sayısı sadece 9’dur (dokuz). Elbette bu rakama kabul edilemez bulunan başvurular dahil değildir.
Mahkemeye yapılan başvuru sayısı hızla artmasına rağmen, çözümlenmeyi bekleyen davaların ezici çoğunluğu ilk incelemede kabul edilemez bulunma ihtimali olan dosyalardır.9 Örneğin 2009 yılında karara bağlanan toplam 35 bin 460 davanın 33 bin kadarı kabul edilebilirlik koşullarını karşılamayan ve 3 hakimli komiteler tarafından reddedilen davalardır.10
Nitekim sistemi tıkayan da bu kabul edilemez bulunan davalardır. Mahkeme organları tarafından “filtreleme” diye adlandırılan ve bu tür başvuruların incelenmesine ayrılan zaman, asıl görev olan Sözleşmenin yorumlanması ve esas bakımından ciddi şekilde incelenmesi gereken davalara ayrılan zamanı olumsuz yönde etkilemektedir. Gelen başvuruların hızla karara bağlanamaması yığılmalara sebep olmakta ve kimi zaman, özellikle Türkiye bakımından, bir başvurunun sonuçlanması yıllarca sürebilmektedir.
B. Reform Çalışmaları Ve 14. Protokol
Her ne kadar 11. Protokol ile yapılan değişiklik ve mahkemenin kendi içinde aldığı tedbirlerle dava sayısı azaltılmaya çalışılsa da sistemin önü etkin bir şekilde açılamadı. İtibarı ve yargı yetkisi tehlikede olan Mahkeme11 ve üst kuruluşu olan Avrupa Konseyi gelen başvuruları hızlı ve etkili bir şekilde karara bağlamak için çareler aramaya başladılar. 2000’li yıllarda başlayan “reform” çalışmalarının ön koşulu var olan “yargılama” sistemine dokunulmamasıydı.12 Yığılma dolayısıyla AİHM, özellikle ilk bakışta kabul edilemez bulunacak başvuruları eriterek daha önemli davalara daha fazla zaman ayrılmak istenmektedir. 14. Protokol ile yapılan değişikliğin temel mantığı da budur.
14. Protokol ile bir taraftan AİHM yargılama sistemi değiştirilirken, diğer taraftan da Sözleşmenin “ikincil” etkisi dikkate alınarak üye devletlerin iç hukuk sistemlerinde etkin koruma bakımından bir takım düzenlemelere gidilmesi öngörülmektedir. Gerçekten de AİHS madde 1’e göre sözleşmeci devletler kendi yargı yetkisine tabi herkese Sözleşme’nin birinci bölümünde açıklanan hak ve yetkileri tanırlar. Gerek maddenin resmi metinlerinden (İngilizce ve Fransızca metinler)13 ve gerekse bu zamana kadar bu madde ile ilgili ortaya çıkmış içtihatlardan çıkan sonuç hak ve özgürlüklerin korunmasından öncelikle üye devletin sorumlu olduğu gerçeğidir. Mahkeme bu korumanın ya hiç yapılmaması veyahut da Sözleşmede ve içtihatlarla ortaya konulduğu şekilde yapılmaması halinde devreye girmektedir. Aslolan ulusal düzeyde korumaktır ki zaten etkin bir koruma da ancak bu şekilde gerçekleşecektir.
14. protokol çalışmaları Kasım 2000 tarihinde başlamıştır. Sözleşmenin imzalanmasının 50. yıl dönümü sebebiyle Roma’da yapılan “İnsan Haklarına ilişkin Avrupa Bakanlar Konferansı” sırasında katılımcıların ortak görüşü devamlı artmakta olan başvuru sayısı nedeniyle sistemin tıkanma noktasına geldiği ve bunun önüne geçilmesi için acil tedbirler alınması gerektiği yönündeydi. Konferansı takiben sorun üzerinde düşünmek ve çalışma yapmak üzere çeşitli komisyonlar kuruldu. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 109. oturumunda “uzun vadede AİHM’nin etkinliğini sağlamak” başlıklı bir bildiri yayınladı.
Bir çok kuruluşun, komisyonun, Mahkemenin ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla hazırlanan son rapor Nisan 2004 tarihinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine gönderilmiştir. Komitenin 114. oturumunda kabul edilen ve üye devletlerin iki yıl içinde imzalayacaklarını beyan ettikleri metin 13 Mayıs 2004 tarihinde imzaya açılmıştır. 14. Protokolü kısa süre içinde Rusya dışında bütün üye devletler imzalamıştır. Rusyanın imzalama sebebi veya sebeplerine bu inceleme çerçevesinde değinilmeyecektir. Ancak bunun sonucu 14. Protokolün yürürlüğe girememesi olunca Avrupa Konseyi ve Mahkeme çözüm için ara formüller aramaya başladı.
Bu arada bilgisine ve tecrübesine güvenilen bazı kimselerden de sistemin önünü açmak için çözüm önerileri alındı. Bunların arasında en önemlisi 2006 yılında, içlerinde Prof. Dr. Rona AYBAY’ın da bulunduğu 11 kişilik bir komisyon tarafından hazırlanan “Akiller Grubu” raporudur. Artık 14. Protokol yürürlüğe gireceğine göre, iş yükünün hafifletilmesi ve sitemin önünün açılması yönünde bir takım öneriler içeren bu raporun detayına burada girilmeyecektir.
Bulunan ara formüllerin bir diğeri ve en önemlisi 14. Protokol askıda iken 14 bis Protokolü hazırlanması idi. 14 bis, 14. Protokolün hafifletilmiş şeklidir. 14. Protokol ile ilgili getirilen bazı yeniliklerin 14 bis’i kabul eden bazı üye devletlere uygulanması konusundadır. Uygulama alanı bulan konuların başında da tek hakimli sistem gelmektedir. 1. Hazirandan itibaren artık 14 Bis’in de bir anlamı kalmayacaktır.
Gerek Avrupa Konseyi yetkililerinin ve gerekse Mahkeme başkanının yürüttüğü diplomatik girişimler sayesinde nihayet Rusya 15 Ocak 2010 tarihinde parlamentosunun alt kanadı olan Duma’da 14. Protokol metninin onaylanmasını sağlamıştır. Çeşitli onay ve imza aşamalarından geçen metin nihayet Avrupa Konseyi organlarına ulaşmış ve yürürlük prosedürü başlamıştır. Protokol’e göre bu tarih 1 Haziran 2010’dur.
Rusya’nın uzun süre direnmesi ve sistemin tıkanması sürecinde başka bir takım reform çalışmaları da gündeme gelmiştir. 18 – 19 Şubat 2010 tarihinde İsviçre’nin İnterlaken şehrinde toplanan Avrupa Konseyi ülkeleri ilgili bakanları 14. Protokolle paralel gidecek bir takım ek tedbirlerin alınmasına karar vermişlerdir. Kısa ve orta vadeli bir yol haritası çizen İnterlaken konferansı sonuç bildirgesinin incelemesi de bu yazının sonunda yer alacaktır.
II. GETİRİLEN DEĞİŞİKLİKLER AÇISINDAN 14. PROTOKOL’ÜN İNCELENMESİ
A. Reddedilen Değişiklik Teklifleri
14. Protokol’ün getirdiği değişiklikler incelenirken tarafımızdan metnin takip ettiği sıraya uyulmayacaktır. Mahkemenin işleyişini etkileyecek olanlar en başta, daha az öneme sahip olduğunu düşündüğümüz değişiklikler ise daha sonra incelenecektir. Ancak bu incelemeye geçmeden önce metni hazırlayan komisyon tarafından kabul görmeyen ve dolayısıyla Protokol metnine girmeyen bazı tekliflere kısaca değinmek gerekir. 14. Protokolün hazırlık çalışmaları sırasında 27 Eylül 2001 tarihinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne sunulan raporda reform paketini hazırlayan “komisyonun iki konuda yapılan teklifi değerlendirmeye almadığı” belirtilmektedir Bu kabul görmeyen teklifler aslında değiştirilen kısımdan daha önemlidir. Aşağıdaki açıklamalar okunduğunda bu durum ortaya çıkacaktır.
1. Avukat aracılığıyla başvuru zorunluluğu
Kabul görmeyen tekliflerin başında başvurucuların daha ilk başvurularını yaparken bir avukat tarafından (veya hukukçu bir temsilci) temsil edilmelerinin zorunlu hale getirilmesiydi. Bir başka deyişle bazı ülkelerin hukuk sistemlerinde olduğu gibi avukat aracılığıyla yapılmayan başvuruların kabul edilmemesi gerektiği teklif edilmişti. Teklifin amacı, bu yolla hazırlanacak başvuruların daha çabuk ve daha etkin bir şekilde inceleneceği, dolayısıyla iş yükünün azalmasına katkı sağlayacağı düşüncesiydi.
Teklifin reddi gerekçesine geçmeden halen var olan duruma kısaca değinmek gerekir. AİHM’e başvurmak için (ilk başvuru) mutlaka bir avukat tarafından temsil edilmek zorunlu değildir. Buna karşın bir başvuru kabul edilebilirlik aşamasına geldikten ve taraf devlet hükümetine görüş bildirmesi için gönderildikten sonra avukat ile temsil edilme zorunluluğu vardır. Bir diğer zorunluluk da Mahkemenin kabul edilebilirlik kararı vermesi ve bu kararı bir duruşma yaparak alması durumunda ortaya çıkmaktadır. Elbette bu iki kuralın istisnaları vardır.
İlgili değişiklik teklifin reddi gerekçesine gelince, komisyon maddi imkanları olmayanların bu sebeple mahkemeye başvurmakta zorlanacaklarını ve dolayısıyla adalete erişim haklarının engelleneceğini değerlendirmiştir.
Yeri gelmişken avukat veya hukukçu bir temsilci aracılığıyla başvuru yapılması teklifine katıldığımızı belirtmek isteriz. Bunun en başta gelen sebebi teklif sahiplerinin de belirttiği gibi başvurunun daha çabuk ve etkin bir şekilde incelenmesidir. AİHM’de bulunduğumuz sırada özellikle konusunda uzman kişiler tarafından emek sarfedilerek hazırlanmış başvuruların daha kolay incelendiğine şahit olduk. AİHM ancak önüne gelen başvurulardan yola çıkarak içtihat oluşturmaktadır. Bu bütün mahkemeler için böyledir. Dolayısıyla iyi hazırlanmış bir başvuru dosyayı inceleyen tetkik hakimine ve dolayısıyla nihai karar verecek olan daire hakimlerine çalışmalarında yardımcı olacaktır.
Bu teklife katılmamızın bir diğer sebebi de reddedilen başvuruların ezici çoğunluğunun başvurucuların kendileri tarafından yapılan başvurular olmasıdır. Kaldı ki AİHM yargılama sisteminin bir takım özellikleri dolayısıyla bir temsilci aracılığıyla yapılan başvuruların da reddedildiği görülmektedir. Her yıl AİHM tarafından yayınlanan yıllık raporlar bunun en büyük kanıtıdır. Ancak hukuki yardım alınarak hazırlanmış bir başvurunun kabul edilme şansının daha fazla olduğu gerçeği yadsınamaz.
2. Yerel İnsan Hakları Mahkemeleri
Reddedilen bir diğer teklif de mahkemenin iş yükünü azaltmak için yerel ve ilk derece insan hakları mahkemeleri kurulması teklifidir. Bu teklif içtihat birliğini sağlayamayacağı ve maliyet yüksekliği nedeniyle reddedilmiştir. Bizce de bu teklifin reddedilmesi yerindedir. Bunun sebebi başta Sözleşmenin 1. maddesidir. Bu madde ve Sözleşmenin tamamı dolayısıyla sözleşmenin getirdiği koruma sistemi “ikincil veya yedek” nitelikte bir korumadır. Bir başka deyişle Sözleşme ile güvence altına alınan hakların korunması ve ihlal edilmemesi öncelikle üye devletlerin sorumluluğundadır. Bu sorumluluğun kısmen veya tamamen yerine getirilmemesi durumunda AİHM devreye girecek ve Sözleşme’nin ihlal edildiğini “tespit” edecektir.
Bu bağlamda Türkiye bakımından 2004 yılında yapılan Anayasa değişikliği özel bir önem arzetmektedir. Anayasa madde 90 son’a göre temel hak ve özgürlüklerin korunmasını güvence altına alan uluslararası metinlerle kanunlar çeliştiği takdirde hakim birinci kısmı uygulayacak, yani temel hak ve özgürlüklere öncelik verecektir. Ancak uygulamada bu haklarını kullanmak isteyenler çeşitli engellerle karşılaşmaktadırlar. Her ne kadar mahkemelerimiz bu konuda çekinceli davransalar da artık bu bir anayasal zorunluluktur. İçtihatla ortaya çıkmış koruma sisteminin yerel hakim tarafından her uygulanmama durumu AİHM’den dönecektir.
3. Mahkemeye hangi dilde başvurulmalı ?
Reddedilen ve önemli olan bir diğer değişiklik teklifi de Mahkeme’ye başvururken kullanılacak dil ile ilgili tekliftir. Komisyon bu teklifi de Mahkemeye başvuru hakkını kısıtlayacağı gerekçesiyle reddetmiştir. Halen Mahkemeye üye devletlerin resmi dillerinden (37 farklı dil) birisinde yazılmış bir başvuru dilekçesi ile başvurulabilmektedir. Hukuk camiasında da 14. Protokolden sonra başvuruların Mahkemenin resmi dilleri olan İngilizce veya Fransızca dillerinden birinde yapılması gerektiği yönünde bir kanı hakim olmuştur. İnternette yapılacak kısa araştırma neticesinde bu yanlış kanıya yol açan beyanı da bulmak mümkündür. Nitekim muhtemelen bu beyan sebebiyledir ki, özellikle 14. Protokol Rusya tarafından onaylandığında yapılan haberlerde başvuruların iki resmi dilden birinde yapılması zorunluluğu getirildiği de yazılmıştır.
Öte yandan başvuru dili konusunda gerek mesleki çalışmalarımız sırasında gerekse AİHM’de bulunduğumuz sırada gördüğümüz bir yanlışa da dikkat çekmek gerekir. AİHM’de bulunduğumuz sırada önümüze gelen bazı başvuruların (dilekçelerin) önce Türkçelerinin yazıldığı, ardından da bunların çeşitli yollarla çevirisinin yapıldığına şahit olduk. Hatta kimi başvurucular bununla yetinmeyip ilgili mahkeme kararlarının da çevirilerini başvurularına eklemekteydiler (dosyanın kalanı Türkçe kaldığı halde). Böyle bir başvuru yöntemi doğru değildir. Bu dilekçelerin çevirisi için masraf yapılmaktadır. Ayrıca yetkin kişiler tarafından çeviri yapılmayan bu başvuruların orijinallerini okumak çevirilerini okumaktan çoğu zaman daha verimli olmaktadır.
Başvuruların resmi dillere çevrilmek istenmesinin sebebi dilekçelerin orada bulunan ve Türk olmayan başka hakimler tarafından inceleneceği düşüncesidir.14 Oysa AİHM uygulaması bu yönde değildir. Mahkemede halen her üye devlet adına bir kişi olmak üzere toplam 47 hakim vardır. Başvuru sayısı ise bu gün itibarıyla 125 bine yaklaşmış durumdadır. 47 hakimin bu başvuruları oturup incelemesine imkan yoktur. Dolayısıyla Mahkeme bu işi kendi iç işleyişinde sayıları yüzlerle ifade edilen tetkik hakimleri eliyle çözmektedir. Ayrıca ve en önemlisi ne AİHS’nin hâlihazırdaki uygulamasında ve ne de 14. Protokol ile getirilen değişikliklerde ilk başvuruyu iki resmi dilden birisinde yapma zorunluluğu yoktur. Elbette başvurunun görüş alınmak üzere hükümete bildirilmesi aşamasından sonra kural olarak bu iki dilden birisini kullanmak zorunludur. Ancak bunun da bir takım istisnaları vardır. Konu ile ilgili detaylı bilgilere AİHM internet sitesinden ulaşılabilir.
B. AİHM Yargılama Sistemi Ve 14. Protokol İle Getirilen Değişiklikler
14. Protokol ile getirilen değişiklikler 1998 yılında 11. Protokol ile yapılanın aksine yapısal olmaktan daha çok işlevseldir. 11. Protokol ile Komisyon ve Bakanlar Komitesinin (kısmi) yargı yetkisi kaldırılarak sadece AİHM’ne yetki verilirken, 14. Protokol ile Mahkemenin işleyişini daha etkin hale getirmek yönünde bir takım tedbirler alınması öngörülmüştür. Bizce bu değişikliklerin en önemlileri Sözleşmenin 35. maddesine eklenen yeni kabul edilebilirlik kriteri ve tek hakimli sistemdir.
1. 14. Protokol’ün 19. maddesi
2. AİHM tarafından verilen kadına karşı şiddet ile ilgili karar. Opuz davasında AİHM annesi kocası tarafından öldürülen başvurucunun yaşam hakkını irdelemiştir.
3. Yazıda yer alan ve sayılara dayanan istatistiki bilgiler AİHM tarafından yayınlanan yıllık raporlardan alınmıştır. Bu yazıda genellikle 2008 ve 2009 yıllarına ait raporlar referans olarak alınmıştır.
4. Yıllık rapor 2009 önsözünden.
5. 16, 18 ve 23 Şubat 2010 tarihlerinde Mahkeme tarafından açıklanan bazı kararlar ve başvuru tarihleri : Albert / Romanya, (no 31911/2003); V.D./ Romanya (no 7078/2002); Aliyeva / Rusya (no 1901/2005); Anatoliy Tarasov / Rusya (n° 3950/2002); Chesnyak / Ukrayna (n° 1809/2003); Yeşilmen ve diğerleri / Türkiye (no 7078/2002); Ahmet Arslan ve diğerleri / Türkiye, (no 41135/1998). Bu son karar Aczmendilerin başvurusu ile ilgili bir karardır.
6. Belçikalı hakim Tulkens’in bir sunumunda geçen ifadedir.
7. Son yayınlanan verilere göre Türkiye başvuru sayısı bakımından üçüncü sırada olsa da (2009 yılı ortalaması), hakkında en çok ihlal kararı verilen ülkeler arasında maalesef başı çekmektedir ve bu durum uzunca bir zamandır devam etmektedir. 2010 Mart sonu itibarıyla Türkiye 14 bin 200 başvuru ile ikinci sıraya yerleşmiştir.
8. 2009 yılı sonu toplam çalışan sayısı idari ve teknik personel dahil yaklaşık 650 kişi civarındadır.
9. Sözleşmenin 34 ve 35. maddeleri koşullarını karşılamayan başvurular : örneğin iç hukuk yollarını tüketmeme, altı ay kuralına uymama veya şikayetlerin sözleşmenin her hangi bir maddesinin ihlaline yol açmaması gibi.
10. 2009 yılı yıllık rapordan. Bakz AİHM internet sitesi.
11 Bkz. 14. Protokol gerekçesi, paragraf 6. Yıllık rapor 2008, s. 12
12 Yargılama sistemini değiştiren 14. Protokole ek olarak üye devletlerdeki AİHS ihlallerinin önüne geçilebilmesi ve uygulamda ortaya çıkan sorunların cözümü ile ilgili bir takım tedbirler de alınması, diğer taraftan karara bağlanan davaların üye devletler tarafından etkin olarak yerine getirilmesi de çözüm arayışlarının bir parçasını oluşturmaktadır. Bkz. 14. Protokol gerekçesi paragraf 11 – 14 arası.
13. AİHS’nin 59. maddesi
14. Hatta bazı başvurucular başvurularının özellikle yabancı hakimler tarafından incelenmesini talep etmektedirler. Aslında bu durum özellikle bazı konularda AİHM’e duyulan güvenin ne ölçüde olduğunun bir göstergesidir. Elbette böyle bir isteğin yerine getirilmesi mümkün değildir.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :
"Aihm Yargılama Sistemini Değiştiren 14. Protokol Ve Getirdiği Değişiklikler" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Av. Şefik Karakış'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (https://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
Şu ana dek 10 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi :
6 okuyucu (60%) makaleyi yararlı bulurken,
4 okuyucu (40%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
11787
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :
* Son okunma 10 saat 4 dakika 30 saniye
önce.
* Ortalama Günde 2,13 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 24058, Kelime Sayısı : 3191,
Boyut : 23,49 Kb.
*
5 kez yazdırıldı.
*
6 kez indirildi.
*
3 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1199