Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Tüketim İşlemlerinde Bilinmeyen Ayıplar (Gelişim Riski)

Yazan : Cengiz İlhan [Yazarla İletişim]
Avukat

TÜKETİM İŞLEMLERİNDE
BİLİNMEYEN AYIPLAR (GELİŞİM RİSKİ)



Avukat Cengiz İlhan



Tanım
1.- “Ayıp”, genel anlamda; “ahlâk ve görgü kurallarına, gelenek ve göreneklere, edep, şeref ve haysiyete aykırı davranış; bu davranış yüzünden içine düşülen utanç verici durum”dur.(1) Bir başka anlamı ise, kusur ve eksikliktir, “ayıplı mal, kusurlu, hatalı maldır.” Ayıp, eski bir hukuk terimidir; hukukumuzda önce “Mecelle” (2) sonra Borçlar Kanunu olmak üzere çeşitli tanımları vardır.; TKHK’nun 4. maddesinin birinci fıkrasındaki tanım Borçlar Kanununa göre (194. mad ) daha kapsamlı görülse de özünde aynidir; satım konusu malın bildirilen veya bildirilmesi lazım gelen veya sahip olması gereken niteliklere sahip olmamasıdır. İlk iki durum için eksikliklerin ayrıca satım konusu malın değerini, kullanım amacını, o maldan beklenen yararları olumsuz etkilemesi aranmaz. Aykırılık satıcının sorumluluğu için yeteridir, bir başka değişle satılan malın bildirilen veya bildirilmesi lâzım gelen niteliklere sahip olmaması, satıcının alıcıya karşı sorumluğu için yeterlidir. Buna karşın satım konusu malın,” tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler” durumunda eksiklerin malın değerini düşürmesi veya beklenen faydaları azaltması gerekir. Günümüz tüketim toplumunda bu genel ifadelerin, teknik ve somut ayrıntılar ile daha anlaşılabilir ve kolaylıkla denetlenebilir, uygulanabilir hale getirilmesi gerekmiş, yasa da bunu yerine getirmiştir.

a) TKHK’nun 12.maddesine göre; “Perakende satışa arz edilen malların veya ambalajlarının yahut kaplarının üzerine kolaylıkla görülebilir, okunabilir şekilde o malla ilgili tüm vergiler dahil fiyat, üretim yeri ve ayırıcı özelliklerini içeren -Türkçe- etiket konulması” (3), 14.maddesine göre;”Yurt içinde üretilen veya ithal edilen sanayi mallarının tanıtım, kullanım, bakım ve basit onarımına ilişkin Türkçe kılavuzla ve gerektiğinde uluslar arası sembol ve işaretleri taşıyan etiketle satılması” zorunludur. 16. maddeye göre;”reklamların dürüst ve doğru olmaları esastır” Satıcılar, bunlar dışında da, elbette, ek nitelikte bildirimde de bulunabilirler. Bunlar, “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanım kılavuzunda ya da reklam ve ilânlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen” niteliklerdir, şüphesiz, “satıcının alıcıya karşı zikr ve vaat ettiği vasıflar” ın(194/1 B.K.) bir başka türlü, kolaylıkla uygulanabilir, anlatımıdır. Yasa ile bu zorunlu hale getirilmiştir artık üretici veya satıcı piyasada satışa sunduğu malın özelliklerini, içerdiği unsurları, üretim yerini, kullanım bakım ve basit onarımını, varsa ulusları arası marka ve sembolünü tüketiciye bildirmek, kendini bağlamak zorundadır. Böylece, ayıplı malın denetimine, tüketicinin “ayıplı mal”dan doğan haklarını kullanmasına işlerlik kazandırılmış, güçlendirilmiştir. (4),(5) Artık; “Ambalajında,etiketinde,tanıtma ve kullanım kılavuzunda ya da reklam ve ilânlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen (.....) nitelik veya niteliğini etkileyen niceliğine aykırılık” tüketim işlemine konu malın “ayıplı” kabul edilmesi için yeterlidir.

b) “Niteliğini etkileyen niceliğine aykırı olma” genel ve oldukça soyut,anlam çıkarılması zor bir ifadedir. “Şeyin miktarındaki eksiklik kural olarak ayıp sayılmamaktadır, meğer ki vasfı (niteliği) etkilesin” (6). Satın alınan bir ilaçta, etkin madde miktarının gerekenden az olması buna örnek olabilir mi,bir başka değişle bu niteliği etkileyen nicelik olmaktan çok doğrudan doğruya “gereken niteliklere sahip olmama” durumu değil midir? Bu soruya olumsuz cevap verilemez,bunun gibi ayarı düşük bir gümüş şamdan v.b gibi örnekler, kanımızca niteliği etkileyen niceliğin değil gereken veya bildirilen niteliklere sahip olmamanın örnekleridir. Böyle bir durum niteliği ancak miktarına,azlığına veya çokluğuna bağlı mallarda söz konusu olabilir, örneğin tüketilen elektrik akımının gücünün bildirilenden ya da gerekenden daha az olması gibi.

c) TKHK’nun 3. maddenin (o) bendindeki tanımlamaya göre,” Bir ürünün ve hizmetin, ilgili idari hükümler de dahil olmak üzere, özelikleri, işleme ve üretim yöntemleri, bunlarla ilgili terminoloji, sembol, ambalajlama, işaretleme, etiketleme ve uygunluk değerlendirilmesi işlemleri hususlarından birini veya birkaçını belirten ilgili bakanlık tarafından Resmi Gazetede yayımlanarak mecburi uygulamaya konulan standartlar dahil olmak üzere uyulması zorunlu olan her türlü düzenleme” Teknik düzenlemedir. “Standart veya Teknik Düzenleme”, ayrıca 4703 sayılı “Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanunun” 3 maddesin (i) ve (j) bentlerinde de tanımlanmıştır. (7) “Milletlerarası Standardizasyon Teşkilâtı (İSO) tarafından yapılan tariflere göre ise; “STANDARD: İmalatta, anlayışta, ölçme ve deneyde bir örnekliktir. STANDARDİZASYON: Belirli bir faaliyetle ilgili olarak ekonomik fayda sağlamak üzere bütün ilgili tarafların yardım ve işbirliği ile belirli kurallar koyma ve bu kuralları uygulama işlemidir. Standardizasyon işlemi ile öncelikli olarak can ve mal güvenliği hedeflenirken aynı zamanda kalitenin alt sınırı tespit edilmek suretiyle belirlenen düzeyin altında mal ve hizmet üretimine müsaade edilmemektedir.” Bir başka değişle “Standart ve Teknik Düzenleme” satım konusu malın güvenlik açısından olduğu kadar kalite açısından da alt sınırıdır. Yukarıda olduğu gibi; tüketim işlemine konu malın “ standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliğini etkileyen niceliğine aykırılığı” o malı, ayrıca bir husus ve unsur aranmadan,”ayıplı” kılar

d) “Tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi,hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar”. Şöyle de diyebiliriz; tüketim işlemine konu mal; değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan maddi,hukuki veya ekonomik eksiklikler içeriyorsa, “ayıplı maldır”. Malın değerini ,faydasını azaltma veya yok etme tamamlayıcı değil,başlı başına bir ölçüttür, bir başka değişle yukarıda (a) ve (b) bentlerinde yazılı ölçütlerin tamamlayıcısı değildir, bu niteliklere bakılmaksızın ve bu nitelikler aranmaksızın satım konusu malın, ayıplı kabul edilmesi için yeterlidir. Elbette, bu eksiklikler alıcı a veya b tüketiciye göre belirlenecek sübjektif değil objektif, bütün tüketiciler için geçerli eksiklikler olmalıdır. Yalnız şu var,bir malın “ Ambalajında,etiketinde,tanıtma ve kullanım kılavuzunda ya da reklam ve ilânlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliğini etkileyen niceliğine aykırı “ olması, kuşkusuz, objektif olarak, ayrıca kanıtlanmasına gerek kalmadan o malın değerini veya faydasını azaltan da bir kusurdur. Örneğin,tüketicinin satın aldığı malın etiketinde,tanıtma ve kullanım kılavuzunda bildirilmesi gereken nitelikler bildirilmemiş olabilir,ama bu nitelikler ayni zamanda tüketicinin beklediği faydaları azaltan niteliklerdir, bu bakımdan ayıplı kabul edilmelidirler. Satılanın yırtık, bozuk, lekeli v.b olması maddi eksikliklerin bir diğer örneğidir. Satın alınmış olan elektrikli veya elektronik aracın yasal olmaması,kullanılmasına resmi mercilerle izin verilmemesi , tüketim işlemine konu malın markasının taklit olması ,kaçak otomobiller, içkiler, sigaralar v.b hukuki, ayni zamanda ekonomik eksikliğe bir örnektir, ayıplı mal kabul edilmeleri gerekir.

e) Avrupa Parlamento ve Komisyonun 1999/44/CE sayılı Direktif ‘inin “Sözleşmeye Uygunluk” başlıklı maddesinde de bir bakımı ayıp tanımlanmıştır. Özünde bu tanımda,yasadaki tanımdan farklı değildir. Ayrıca, kurulum (montaj) özürlerinin tanımlanıp, teslim edilen malın ayıbı sayılması gereken haller belirtilerek ,kurulum konusuna açıklık getirilmiştir. (5 bent). Maddeyi,önemini göz önüne alarak aşağıda aktarıyoruz.

“Madde 2.
Sözleşmeye uygunluk.
1.- Satıcı tüketiciye satış sözleşmesine uygun bir mal teslim etmek ile yükümlüdür.
2.- Tüketim malı aşağıdaki durumlarda sözleşmeye uygun sayılır:
a) satıcı tarafından bildirilen niteliklere uygun veya satıcının tüketiciye sunduğu numune veya modelin niteliklerine haiz ise,
b) Tüketici tarafından aranan ve sözleşme sırasında talep edilip satıcı tarafından da kabul edilen özel kullanım şartlarını (taşıyorsa) uygun ise,
c) Ayni tipteki malların alışılmış (genel) kullanımlarına uyuyorsa,
d) Tüketicinin haklı olarak beklediği ayni tipte ki malların,alışılmış kalite ve sunumlarına haiz ise ve malın yapısı dikkate alınarak,gerektiğinde, satıcı,imalâtçı veya temsilcilerinin yaptıkları malın somut özelliklerini belirten genel açıklamaların içeriğine, özellikle reklam ve etiketlerine uygunluk gösteriyorsa,
3.- Sözleşmenin düzenlenmesi anında tüketici tarafından bilinen, makul olarak bilinmesi gereken ayıplar ile sözleşmeye aykırılık teşkil eden ayıbın tüketicinin tarafından sağlanan maddelerden kaynaklanmış olması halinde, bu maddede düzenlenmiş olan sözleşme aykırılık teşkil eden ayıplar yok sayılır.
4.- Satıcı yukarıdaki 2 / d bendinde sözü edilen genel açıklamalardan aşağıdaki durumlarda sorumlu tutulamaz
- Söz konusu bildirimlerden haberdar olmadığı, haberdar olmasının kendisinden beklenilemeyeceğini kanıtlarsa,
- Söz konusu bildirimin sözleşmenin yapılması sırasında düzeltildiğini kanıtlarsa
- veya tüketim malının satışı kararının bu bildirimden etkilenmediğini kanıtlarsa .
5.- Sözleşmeye göre tüketim maddesinin kurulumunun satıcıya ait olması ve satıcı veya satıcının görevlendirdiği kişi tarafından gerçekleştirilmesi halinde, tüketim maddesinin kurulumundan kaynaklanan bütün özürler tüketim maddesinin ayıbı sayılır. Bunun gibi tüketicinin kendisini tarafından gerçekleştiren kurulumdan meydana gelen özürler de, tüketim maddesinin kılavuzunda yazılı yanlışlıktan kaynaklanıyorsa bu da tüketim maddesinin ayıbı sayılır.”

Açık ayıp,Gizli Ayıp
f) Genel hükümlerde ayıp’lar açık ve gizli olmak üzere ikiye ayrılır. Satılan malda “adi bir muayene ile ortaya çıkarılamayacak ayıp”,”gizli ayıp” aksi açık ayıptır. (B.K.198/3, TTK. 25/3 ) TKHK bunu açık olarak ifade etmemiş olsa bile korumuştur. ;” Malın açık ayıplı olduğunun anlaşılması halinde, tüketicinin otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya herhangi bir bildirim vasıtasıyla, bildirmesi yeterli görülmüştür. Malın kullanımı esnasında ortaya çıkan ayıplarda ise, ayıba karşı sorumluluk süresi iki yıl, konut ve tatil amaçlı taşınmazlarda ise bu süre beş yıl olarak düzenlenmiştir. “(4822- 4 mad/ Hükümet gerekçesi). Doğrudur günümüz tüketim işlemlerinde tüketicilerin,satın aldıkları malların ayıbını basit bir muayene ile fark etmeleri çok zordur.,çoğu kapalı ambalajlardadır ve ayrıntılı laboratuar analizlerini,uzman muayenesini gerektirir. Bu da konunun bir başka yönüdür. Ayıbın satım işlemi sırasında satıcı tarafından bildirilmesi veya alıcı tarafında bilinmesi halinde ise durum farklıdır. (B.K.197 ) Bu durum maddenin 5 ve 6 fıkralarında ayrıca düzenlenmiştir.


Genel Ayıplar
g) Adi veya ticari işlemlerdeki ayıp ile tüketim işlemlerindeki ayıp arasında,tüketim işlemlerinin özeliği gereği önemli bir fark vardır. Genel işlemlerde ayıp, işleme konu mal çerçevesinde ele alınır ve değerlendirilir. Tüketim işlemlerinde ise, özellikle sanayi mamullerinde ayıp bir ürün türüne, ürünün bir modeline,ürünün bir cinsine veya bir dönem imalâtına tamamına ait ve yönelik olabilir. Bu farklı bir durumdur, tüketicinin, özellikle sağlığının korunması açısından bunun büyük bir önemi vardır. Bir başka değişle işleme özgü değil genel bir ayıp söz konusudur. Örneğin (a) marka otomobilinin 2000 modelinin fren sisteminin arızalı olması gibi, bu gibi durumlarda , böyle bir otomobile sahip olan tüketici, kendi otomobilinde böyle bir arızayı tespit etmiş olmasa bile, yasal haklardan yararlanabilir. Bu tüketim işlemlerinin genelliği gereğidir,”Ayıplı malların sebep olduğu zararlardan sorumluluk” bakımından büyük önemi vardır. Açık veya gizli ayıp gibi, özel veya genel ayıp ayrımı tüketim işlemlerinin özelliğidir. “Satışa sunulan bir seri malın ayıplı olması” durumu bu yasının 24 maddesinde ayrıca ve özel olarak düzenlenmiştir. Bu durum, tüketicinin hak sahibi olarak konumunu ve taleplerini etkilemez

Bilinmeyen ayıplar
h) “Açık ayıp” ,”gizli ayıp” nitelendirme ve tanımlamalarının yanına bir üçüncüsünü “bilinmeyen ayıplar”ı veya (beklenilmeyen ayıpları) ekleyebiliriz. Ürünün piyasaya sürüldüğü tarihte mevcut bilimsel ve teknolojik bilgilere göre bilinmesine imkan olmayan, varlığı sonradan kullanım veya bilimsel gelişmelerle anlaşılan ayıplar ,”açık ayıp” ,”gizli ayıp”, ayrımından farklı olarak, onlara ilâveten “bilinmeyen ayıplar” olarak tanımlanabilir. Bu ayıpların “gizli ayıp”tan farkı ürünün piyasaya veya tüketiciye (alıcı) teslim edildiği tarihte basiti bir yana gelişmiş bir muayene ile dahi meydana çıkarılmalarının mümkün olmamasıdır. Modern toplum en kısa nitelendirmeyle bir endüstri toplumudur. Teknoloji bütün üretim alanlarına egemen olmuş, bu egemenlik biyolojiye,tarıma kadar uzanmıştır. Tüketiciye sunulan ürünlerin çoğu, önceden tasarlanmış ve önceden tespit edilmiş niteliklere göre üretilmiş ve piyasaya sunulmuş ürünlerdir. Bu tarımsal ürünlerde dahi böyledir. Bir başka değişle tarımsal olsun olmasın tüketim işlemleri doğanın ürettiği maddelere üzerinden değil endüstriyel bir şekilde üretilen maddeler üzerinden yapılmaktadır. Bu da “ayıplı mal” tanımında olması gereken nitelikler yanında bir de olmaması gereken nitelikler unsurunun göz önüne alınmasını gerektirmektedir. Tüketicilere sunulan ,dayanıklı ve dayanıksız tüketim maddesi, bildirilen ve olması gereken niteliklerin tamamına sahip,teknik olarak 4.maddesinin birinci fıkrasında yazılı tanım anlamında,ayıpsız olabilir. Ama bunun yanında günümüz tüketim toplumunda,piyasaya sunulan teknik olarak ayıpsız olan bir malın,ayni zamanda, başta sağlık olmak üzere zararlı olmaması gerekir. Şöyle de diyebiliriz;malın piyasaya çıkarıldığı tarihte ayıpsız olması, üretildiği tarihteki bilim ve teknolojiye göre ayıpsız olması anlamına gelir. Kısaca ayıbı bilinmeyen mallar/ürünler olarak tanımlanabilir. Ayni malın piyasada kaldığı sürede ,o ürün içersinde bulunan ve başlangıçta zararsız olduğu sanılan maddelerin bir kısmının veya tamamının veya o ürününün üretim biçiminin tüketicilere zarar verdiği sonradan tespit edilebilir. Bu bakımdan, ayıp tanımına yeni bir unsur eklemek gerekmiş,”(...) Bir kimsenin o maldan haklı olarak bekleyebileceği güvenliği sağlamayan mal ayıplı sayıl-mıştır” (8) Böyle bir durumda üretici/sağlayıcının sorumluğu ne olur, bu konu üzerinde aşağıda durulmuştur

Yasal güven sorumluluğu

2) Bu ayıplı maldan,sözleşme sorumluluğundan ayrı olarak sorumluluk halidir, yasa tüketicinin ayıplı maldan ayıplı mal olmasının ötesinde buna ek olarak zarar görmesi halinde durum farklıdır; birincisi ayıplı maldan sorumluluk ikincisi ise buna ek olarak ayıplı malın verdiği zarardan sorumluluktur; bu konu ayrıca düzenlemiştir; TKHK’nun 4. maddenin ikinci fıkrasının son cümlesine göre; “Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımlardaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalâtçı-üreticiden tazminat isteme hakkını da sahiptir.” üçüncü fıkranın son cümlesine göre ise;” Ayıplı malın neden olduğu zarardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumludurlar.” Bir başka değişle tüketicinin satın ve teslim aldığı ayıplı maldan ayıplı olmanın ötesinde buna ilaveten zarar görmesi halinde sorumluluk imalâtçı-üretici ile sınırlandırılmıştır. Müteselsil sorumluluk ise ,bu durumda ,ancak,birden fazla kişinin sorumlu olması halinde vardır. (BK.141/2 ve 50. , 51.mad). Üzerinde durulması gereken bir diğer yön de, maddenin 4822 sayılı kanunla değiştirilmezden önceki halinde genel olarak ifade edilmiş “ayıplı malın neden olduğu her türlü zarar” yerine, zarar hallerinin özeleştirilip,daraltılarak ,” ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımlardaki diğer mallarda zarara neden olan hallere” indirgenmiş, sınırlandırılmış olmasıdır. Böylece,imalatçı – üretici,ayıplı malın tüketiciye verdiği her türlü zarardan değil sadece ölüm veya yaralanmaya sebep olan hallerle ile kullanımdaki diğer mallara zarar veren hallerden sorumlu tutulmuş olmaktadır. Bir başka değişle tüketim işlemlerinde ayıplı malların neden olduğu zararlar Borçlar Kanunun genel sorumluluk ilkesine (41,98 maddeler) göre değil, bu ilke uygulama dışına itilerek, onun yerine, özel durumlar “Hususi haller” (BK.45,46,47,50) maddeler çerçevesinde ele alınmış,belirlenmiştir. 13.06.2003 tarihli “Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik”(9) ile de bu sorumluluk hali tekrarlanmış;”Ayıplı bir malın,bir kişinin ölümüne veya yaralanmasına veya bir malın zarar görmesine sebep olması halinde imalâtçı/üretici doğan zararı,kusuru aranmaksızın tazmin etmekle yükümlüdür”( yönetmelik 6/1 mad) hükmü ile desteklenmiştir. Konunun önce tüketicinin korunması amacıyla sosyal endişe ve öngörülerle çıkarılmış bir yasada tüketicinin genel hükümlere göre sahip olduğu hakların daraltılmasının mümkün olup olmadığı sonra da ayıplı malın neden olduğu zararlar gibi hukuki bir konunun,idari yasaların uygulanmasına ilişkin,idari bir işlem niteliğindeki yönetmelikler ile (Anayasa 131 mad) düzenlenmesinin hukukiliği,(geçerliliği) böyle bir düzenlemenin yargıyı bağlayıcılığı olmak üzere iki bakımdan ele alınıp incelenmesi gerekmektedir.

- Hükümet gerekçesinde “ Tüketiciye tanınan bu tazminat hakkı-nın 85/374 sayılı Avrupa Birliği Direktifi esas alınarak düzenlen” diği özellikle vurgulanmıştır Zaten “Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik”(9) de Avrupa Birliği Konseyinin bu (85/374/CC) sayılı Direktif’inin Türkçe çevirisinin Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından Yönetmelik olarak yürürlüğe sokulmasından başka bir şey değildir. Ne var ki; bu Direktif’in ,”ayıplı maldan zarar görenlerin sözleşme, sözleşme dışı hukuklara veya özel sorumluluk düzenlemelerine göre var olan haklarını etkilemeyeceğine ilişkin ” 13.maddesi,(10)Yönetmeliğe alınmamış, daraltıcı bir yoruma imkan verilmiştir. Direktifin 13.maddesiyle de teyit edildiği gibi,” Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik” hükümleri ,tüketicinin ülkemiz sorumluluk hukukuna göre zaten var olan haklarını olumsuz etkileyemez. Mahkemelerin uygun görmesi halinde ona, ancak, eklenebilir.

“Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk” hukuk sistemimize göre,idari hiçbir yönü bulanmayan kişilerin sorumluluğu kapsamında hukuki bir olaydır. Konu; idare ile kişiler arası değil kişilerin kendi aralarındaki ilişkiler,kısaca ,özel hukuk konusudur; ayıplı malları üretenlerin,satanların mallarının tüketicilere zarar vermesi halinde,tüketicilere karşı,-idareye değil, sorumluluğu,bir başka değişle kamu hukuku değil “özel hukuk sorumluluğu” söz konusudur. Bu bakımdan,kanımızca Sanayi ve Ticaret “Bakanlığının kendi görev alanını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla çıkarabileceği” (Anayasa 124.mad) Yönetmelikler kapsamında değildir. Bu bir yasa konusudur. Ayıplı malların neden olduğu zararlardan doğan sorumluluk hallerini ve kapsamını Sanayi ve Ticaret Bakanlığı değil,yasalar ve bu yasaları uygulayacak olan mahkemeler saptar. Burada bir yetki aşımı vardır, bu bakımlardan ayıplı malların neden olduğu zararlarla ilgili olarak sorumluluk hallerini ve sorumluluğun kapsamını uygulamakla görevli mahkemeler bakımından bu yönetmeliğin bir yorum,bir fikir olmasından öte bağlayıcı hiçbir yönü bulunmamaktadır. Aksi halde yürütmenin,yargıya müdahalesi (yönetmelikle mahkemelere talimat verme) anlamını taşır,yargı bağımsızlığına aykırı olur. (Anayasa mad 138/1,2)

“(...) Anayasanın 132 (şimdi 138) maddesinde hâkimin hukuku da uygulayacağı bildirilmiştir; buradaki (hukuk) sözü,yorum kurallarını ve özel olarak bir hükmün yorumunda özü ile sözünün beraber göz önünde tutulması ve hükmün sadece sözüne sarılarak onun özüne ,amacına aykırı sonuçlar doğurabilecek bir yolda yorumlanmaması kuralını,kurallar zincirine göre aşağı halkada bulunan bir kuralın (mesalâ tüzüğün yahut yönetmeliğin) yukarı halkada bulunan diğer bir kurala (meselâ yasaya) aykırı olamayacağı ve aykırılık halinde yukarı halkada bulunan kuralın (meselâ tüzüğün kanuna aykırılığı halinde tüzüğün yerine kanunun) uygulanacağı kuralını,yasada bir hüküm bulunmaması halinde hakimin yasa koyucu yerine geçerek ortaya koyacağı hükmü uygulayacağı kuralını ve benzeri hukuk kurallarını anlatmaktadır.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 26.6.1963 gün E.3/28,K 36 sayılı) (11)

Bağlayıcılık, yönetmeliğin mehazı olan Avrupa Birliği Konseyinin (85/374/CC) sayılı Direktif’inin en azından bir kanun kuvvetinde kararname şeklinde yürürlüğe sokulması halinde mümkün olabilirdi. Ama yine de, yönetmeliğin, tüketim işlemleri ,Tüketim Hukuku gibi oldukça yeni bir konuda , aynen Avrupa Birliği Direktifleri gibi,yorumlamaya ve uygulamaya yararlı bir kaynak,en azından bir örnek, bir tartışma zemini olarak her zaman göz önünde tutulması gerekir.

“İmalâtçı – üretici” ayıplı malın neden olduğu zararlardan tüketiciye karşı, kusursuz olarak sorumludur,bir başka değişle satıp teslim ettiği malın kullanımı sırasında sebep olduğu zararlarla ilgili olarak kendisine “hiçbir kusurun isnat edilemeyeceğini ileri sürerek” (BK.98) sorumluluktan kurtulamaz. Tüketicinin gördüğü zararın tazimini için zarar ile ayıp mal arasındaki illiyeti kanıtlaması yeterlidir. İmalâtçı-üreticinin kusursuz sorumluğunun kaynağı yasadır. (4.mad/2 fıkra) Yönetmelikte,bunu teyit etmiştir. (yön.mad. 6). Esasen üretip,sattığı bir malın ayıplı olması veya ayıplı çıkması halinde imalâtçı-üreticinin hiçbir kusurunun olmadığını varsaymak da mümkün değildir. Ayıp,bir diğer anlamı ile kusurdur,hatadır,üretilen malın kusurlu olması,üreticinin (veya yanında çalışanların) kusurlu olması anlamına gelir. “Zarar yarar karşılığıdır”,”Külfet nimete,nimet külfete göredir” ilkeleri ile hukukumuzda kökeni çok eskilere uzanan kusursuz sorumluluk kuralı modern yaşamın gelişmesi,sınai üretimin genişlemesi,giderek toplum yaşamına egemen olması ile yeniden anlam kazanmış, 1957 tarihli içtihadı birleştirme kararından başlayarak (12) sorumluluk hukukumuzun,uygulamanın temellerinden birisi olmuştur. Başlangıç noktası ister “Sebep olma” veya “Yarar ile zarar arasındaki bağlılık”,ister “Tehlike veya özel bir tehlike yaratma” ve sair düşenceler olsun ; (13) hangi açıdan bakarak bakalım,ürettiği malın ayıbının neden olduğu zararlardan üretici/imalâtçının kusursuz olarak sorumlu olması (kusura dayanmayan sorumluluk) gerekir. Bu tartışılmaz bir konudur,ama gerek Avrupa Birliği Direktifi (85/374/CEE) ve gerekse bunun özetlenmiş çevirisinden başka bir şey olmayan yönetmelik (AMZSY) başta tüketiciye yüklediği ispat yükümü olmak üzere üretici/imalâtçıya tanıdığı çeşitli sorumluluktan kurtulma sebepleri ile (kurtuluş beyyineleri) kusursuz sorumluluk halini soyuta itip, somut olarak, bir bakıma ,“kusura dayalı sorumluluk” ilkesini geri getirmiştir.

Yukarıda (1/g. bent) genel olarak üzerinde durmuştuk; ürünün piyasaya sürüldüğü tarihte mevcut bilimsel ve teknolojik bilgilere göre bilinmesine imkan olmayan, varlığı sonradan kullanım veya bilimsel gelişmelerle anlaşılan ayıplar,“bilinmeyen ayıplar” olarak tanımlanabilir. Bu ayıpların “gizli ayıp”tan farkı ürünün piyasaya veya tüketiciye (alıcı) teslim edildiği tarihte basiti bir yana gelişmiş bir muayene ile dahi meydana çıkarılmalarının mümkün olmamasıdır. Çünkü böyle bir ayıbı kimse bilmemektedir. Böylece yasanın dördüncü maddesinin birinci fıkrasındaki ayıp tanımına,(AMZSY) ile yeni bir boyut eklenmiş, yönetmelik açısından ayıp,birinci maddesinde;”Malın piyasaya sunum tarzı,makul kullanım şekli ve piyasaya sunulduğu an ve benzeri diğer hususlar göz önüne alınarak ,bir kimsenin o maldan haklı olarak bekleyebileceği güvenliği sağlamayan mal ayıplı sayılır. Bir mal sırf sonradan daha iyi bir malın sürülmesi sebebiyle ayıplı sayılmaz.”olarak tanımlamıştır. Bu tanım elbette genel ayıp tanımından farklıdır,olayı sadece,güvenlik açısından ele almaktadır ve üretici/imalatçının kusursuz sorumluluğunu;”ayıplı bir malın,bir kişinin ölümüne veya yaralanmasına veya bir malın zarar görmesi hali” ile sınırlandırmaktadır. (yönet.mad.6/1)

Konuya iki açıdan yaklaşılabilir. Birincisi olumsuz tutumdur; üretici/imalatçının malın bildirilen veya olması gereken niteliklere sahip olmaması,hukuki ve teknik eksiklikler içermesi,bir başka değişle 4/1 maddede yazılı tanıma uygun olarak ayıplı olması,ayni maddenin ikinci fıkrasına göre malın verdiği zarardan sorumlu olması için yeterli değildir,ayrıca ,ilâveten, yönetmeliğe göre; “bir kimsenin o maldan halkı olarak bekleyebileceği güvenliği sağlamaması gerekir “. Ayıplı malı üretenler,piyasaya sürenler bu malın tüketiciye verdiği zarardan genel hükümlere göre zaten sorumlu bulunmaktadırlar,yönetmelik hükümleri olmasa da bu sorumluluk vardır ve yönetmelikle bu sorumluluk kaldırılamaz. Ama şöyle de düşünebilir; bir mal genel tanıma göre bildirilen ve olması gereken niteliklere sahip olsa ve birinci fıkra hükmüne göre ayıplı kabul edilmese de,on yıllık kullanım süresi içersinde ve sırasında haklı olarak o maldan beklenen güvenliği sağlamamış ve zarar vermiş ise,güvenlik açısından da ayıplı sayılır. Bu ikinci yaklaşımdır, kanımızca doğru olan yorum tarzı da budur;amaç tüketiciye korumaktır,konu üretici/imalâtçının sorumluluğunu sınırlandırma değil genişletme olarak ele alınmalı, açıklamalarımız buna göre değerlendirilmelidir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi teknoloji bütün üretim alanlarına egemen olmuş,bu egemenlik biyolojiye,tarıma kadar uzanmıştır. Tüketiciye sunulan ürünlerin çoğu,önceden tasarlanmış ve önceden tespit edilmiş niteliklere göre üretilmiş ve piyasaya sunulmuş ürünlerdir. Tarımsal olsun olmasın tüketim işlemleri büyük bir oranda doğanın ürettiği maddelere üzerinden değil endüstriyel bir şekilde üretilen maddeler üzerinden yapılmaktadır. Bu da “ayıplı mal” tanımında olması gereken nitelikler yanında bir de olmaması gereken nitelikler unsurunun göz önüne alınmasını gerektirmektedir. Tüketicilere sunulan, dayanıklı ve dayanıksız tüketim maddesi, bildirilen ve olması gereken niteliklerin tamamına sahip,teknik olarak 4.maddesinin birinci fıkrasında yazılı tanım anlamında,ayıpsız olabilir. Ama bunun yanında günümüz tüketim toplumunda,piyasaya sunulan teknik olarak ayıpsız olan bir malın,ayni zamanda, kullanım süresi içersinde başta sağlık olmak üzere zararlı da olmaması gerekir. Şöyle de diyebiliriz;malın piyasaya çıkarıldığı tarihte ayıpsız olması,üretildiği tarihteki teknolojiye göre ayıpsız olması,gerçekte ayıpsız olduğunun varsayılması anlamına gelir. Ayni malın piyasada kaldığı sürede ,o ürün içersinde bulunan ve başlangıçta zararsız olduğu sanılan maddelerin sonradan bir kısmının veya tamamının veya o ürününün üretim biçiminin tüketicilere zarar verdiği tespit edilebilir. Bu bakımdan,ayıp tanımına yeni bir unsur eklemek gerekmiş,”(...) Bir kimsenin o maldan haklı olarak bekleyebileceği güvenliği sağlamayan mal ayıplı sayıl-mıştır” Böyle bir durumda üretici/sağlayıcının sorumluğu ne olur? Ve ne olmalıdır ? Bu yaygın ve o ölçüde de güncel bir sorundur; örneğin yakınlarda çocuklar için üretilen plastik oyuncakların terkibinde bulunan bir kimyasal maddenin sağlığa zararlı olduğu,bir başka değişle ayıplı olduğu anlaşılmıştır. Bir başka örnek yaygın kullanımı bulunan bir ağrı kesici ilacın kalp krizine sebep olduğunun tespit edilmiş olmasıdır. Üretici/imalâtçılar endüstri toplumunda yaratılan yeni ihtiyaçları karşılamak için yeni ürünler tasarlayıp, üretmekte ve piyasaya sürmektedirler. Çoğunun zararları, kullanım süresi içersinde, sonradan, kullanım sırasında ortaya çıkmaktadır. Elbette en çarpıcı örnek sigaradır; yirminci yüz yılın hemen hemen ilk yarısı,hatta üç çeyreği sigara ile geçmiş,sigara modern yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak günlük yaşama egemen olmuştur. Bu gün ise sağlığa zararlılığı konusunda hiç kimsenin şüphesi yoktur,tüketiminin önlenmesi için büyük çabalar sarf edilmektedir,imalâtçı şirketler aleyhine yüklü tazminat davaları açılmaktadır. Örneğin ; geçen yıl (2004 yılı) Amerikan Hükümeti sigara fabrikatörleri aleyhine bir dava açmış, 280 milyar dolar tazminat talep etmiştir. Bu tutar,sigara fabrikalarının 1971 ile 2001 tarihleri arasında yetişkin olmayan kişileri sigara bağımlısı haline getirerek onlardan elde ettiği kazanç olarak hesaplanmıştı ve Federal Hükümetin sigaranın sebep olduğu hastalıklarla ilgili olarak yapmak zorunda kaldığı masraflara da karşılıyordu. Federal Hükümet,mahkeme, yüklü bir dosya sunmuştu; sigara fabrikatörlerini ,bağımlılığı artırmak için tütünün nikotin dozunu artırmak,özellikle gençlere yönelik olarak reklâm kampanyaları düzenlemek, zift tutucu filtreli sigaraların daha az zararlı olduğunu düşüncesinin,gerçeğe aykırı olarak yerleşmesini yol açmak,sigaranın zararları hakkında yalan söylemek,tütünün zararlarını ortaya çıkaran bilimsel araştırmaların sonuçlarını kamu oyundan gizlemek ile suçluyordu. Federal yetkililerin , açıkladıklarına göre; sigara endüstrisinin beş büyük firmasının patronları ,1953 yılında Newyork’ ta Plaza otelinde yaptıkları bir toplantıda ; “birlikte ,tütün tüketiminin ciddi hastalıklara sebep olduğuna ilişkin zaman zaman belirtilen fikir ve gerçeklere karşı çıkan, deliller ileri süren geniş bir halkla ilişkiler kampanyası yürütme konusunda anlaşmışlardı. Dava kısa bir süre önce sonuçlandı, 5.Şubat.2005 te Bölge mahkemesi, davayı reddetti; Federal Hükümet davasını organize suçlarla ile mücadele etmek için çıkarılmış bulunan anti – racket yasası hükümlerine dayandırmıştı, Mahkemenin kararına göre, hükümetin bu yasa hükümlerine göre tazminat talep etmesi mümkün değildi, ancak ileriye dönük düzeltici önlemler talep edebilir, yeni yasaya aykırı durumları önlerdi. (14)

“Açık ayıp” ,”gizli ayıp” nitelendirme ve tanımlamalarının yanında bir üçüncüsü, “bilinmeyen ayıplar” (ya da beklenmeyen ayıplar) üzerinde durmuştuk. Ürünün piyasaya sürüldüğü tarihte mevcut bilimsel ve teknolojik bilgilere göre bilinmesine imkan olmayan, varlığı sonradan kullanım veya bilimsel gelişmelerle anlaşılan ayıplar ,”açık ayıp” ,”gizli ayıp”, ayrımından farklı olarak, onlara ilâveten “bilinmeyen ayıplar” olarak tanımlanabilir. Bu ayıpların “gizli ayıp”tan farkı ürünün piyasaya veya tüketiciye (alıcı) teslim edildiği tarihte “adi bir muayenesi” bir yana gelişmiş, bir muayene ile dahi meydana çıkarılmalarının mümkün olmamasıdır. Ürünün fiziki veya kimyasal yapısından veya teknik düzenlemesinden veya üretim veya tasarım hatasından kaynaklanan bu gibi durumlarda üretici/imalâtçının sorumluluğu var mıdır? Varsa bunun koşulları ve kapsamı nedir? Bu,ayni zamanda,yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi günümüz tüketim toplumunun da en önemli ve ciddi sorunudur. İşte Avrupa Birliği (85/374/CEE) sayılı Direktif’inin ve (AMZSY – Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmeliğin) ) konusu da, kanımca, budur.

Prof.Dr. Ergun Özsunay’ın Başkanlığında ve Prof.Dr.Lale Sirmen’in başkan vekilliğinde oluşturulan “Devlet Planlama Teşkilâtı – Tüketicinin Korunması Alt Komisyonu Raporu -1995”unda Avrupa Komisyonunun, (85/374/CEE) sayılı Drektifi hakkında Almanya ve Avusturya’daki uygulamaları ile birlikte incelenmiş, o günün (1995) koşullarına göre değerlendirmeler yapılmıştır. Kapsamlı,.derinlemesine bir çalışmanın ürünü olan raporda,Direktif’in (ayni zamanda yönetmeliğin ) 7.maddesi hakkında “Özel Beyyineler “başlığı altında, herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın şu bilgiler verilmiştir:

“Direktif,ayrıca imalâtçının sorumluluktan kurtulması için altı özel kurtuluş nedeni de öngörmüştür.(m.7)
Bu konuda ispat yükü imalâtçıya aittir.
Direktifin 7.maddesine göre imalâtçı aşağıda hususlardan herhangi birini ispat etmek suretiyle sorumluluktan kurtulabilir:
* Mamulü pazara (piyasaya) sürmemiş olduğunu,
* Durum ve koşullara göre,zarara neden olan ayıbın mamulün pazara sürüldüğü sırada mevcut olmadığı veya ayıbın daha sonra meydana geldiği ihtimalini,
* Mamulün satım amacıyla kendisi tarafından imal edilmediğini veya ekonomik amaçla herhangi bir şekilde dağıtılmadığını ya da işinin (faaliyetinin) seyri ile ilgili olarak imal edilmediğini veya dağıtılmadığını,
* Mamuldeki ayıbın resmi makamlarca öngörülen emredici kurallara uyduğu (riayet edildiği) için ortaya çıktığını,
* Mamulün pazara sürüldüğü sırada bilimin ve teknik bilginin durumunun,mamuldeki bozukluğu ortaya çıkaracak derecede olmadığını (gelişme tehlikesi). Ancak iç hukuklarını Direktif hükümlerine uyarlamış bulunan üç üye devletten İtalya ve İngiltere’de “gelişim tehlikesi” beyyinesi kabul edildiği halde,Yunanistan’da böyle bir beyine kabul edilmemiştir.
* Bir yan sanayi imalâtçısının sorumluluğu halinde,ayıbın,yan sanayi parçasının takıldığı veya yerleştirildiği mamulün çiziminden ya da mamül üreticisinin (bitirilmiş mamulün imalâtçısının) vermiş olduğu talimattan ileri geldiğini. “(15)

Şüphesiz;“Üretici,ürünündeki ayıbın sebep olduğu zararlardan sorumludur.” (16) İlke budur. Ancak, ilkenin uygulanabilmesi ,üreticinin ürünündeki ayıbın sebep olduğu zararlardan sorumlu tutulabilmesi çeşitli kayıt ve şartlara bağlıdır.

İki durumu; imâlatçının ürettiği malın sağlığa olan zararlarını bilmesine rağmen o malı üretmesinin yanında bu zararları tüketiciden gizlemesi, en azından yukarıdaki örnekte olduğu gibi gizlemeğe çalışması ile imalâtçının malı üretip, piyasaya sunduğu zamanki bilimsel ve teknik verilere, bilgilere göre ürettiği malın tüketiciler bakımından tehlike içerdiğini bilmemesi daha doğrusu objektif olarak bilebilecek durumda olmaması hallerini birbirinden ayırmak gerekir. Sigara imalâtçıları birinci duruma örnektir, artık değişen mevzuatla sigaranın sağlığa zararlı olduğunu açıklamak zorunda kalmışlardır. Ama, eğer, Federal Hükümetin iddia ettiği gibi,bildikleri halde sigaranın zararlarını gizlemişler,tüketicilerin bu konuda bilgi sahibi olmalarını önlemeğe çalışmışlar ise sorumluluklarının tartışılmaması gerekir. Bu ,şüphesiz, kusurlu sorumluluktur. İmalâtçılar, sadece tüketim hukukuna göre değil genel hükümlere göre de sorumludurlar.

Yukarıda sunduğumuz;“Devlet Planlama Teşkilâtı – Tüketicinin Korunması Alt Komisyonu Raporu -1995”unda yazılı Avrupa Komisyonunun (85/374/CEE) sayılı Drektif’inin ve ayni zamanda (AMZSY – Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmeliğin) 7.maddesi ikinci durumdur,buna göre;üretici/imalâtçı diğer sebeplerin; - a)malı piyasaya sürmemiş olması, b) malın satılmak gayesiyle veya ticari faaliyetlerin seyri sırasında üretilmemiş olması, c) Tüm hal ve şartlar göz önünde bulundurulduğunda,zarara sebep olan ayıbın mal piyasaya sürüldüğünde mevcut olmaması, - yanında ve özellikle d) malın teknik düzenlenmesinin ayıba neden olması ve e) mal piyasaya sürüldüğünde mevcut bulunan bilimsel ve teknolojik bilgilerin,ayıbın varlığının bilinmesine imkan vermemesi, hallerinden birisini kanıtladığı takdirde ayıplı malının verdiği zararda sorumluluktan kurtulur.

4703 Sayılı “Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun” un (RG. 11.07.2001) 5. maddesinin 4.fıkrasına da ise ;” Üretici güvenli olmadığı tespit edilen ürünün kendisi tarafından piyasaya arz edilmediğini veya ürünün güvenli olmaması halinin ilgili teknik düzenlemeye uygunluktan kaynaklandığını ispatladığı takdirde sorumluluktan kurtulur” hükmü vardır. İkisi arasında ki fark ,özellikle yönetmeliğin 7. maddesinin (e) bendin de yazılı hususun,”gelişme tehlikesi “ kurtuluş beyyinesinin, 4703 sayılı yasa ile kabul edilmemiş, yasa dışına itilmiş olmasıdır. Bu yasadan sonra hazırlanıp, yürürlüğe konulmuş bulunan yönetmelikteki bu farklılığa, yönetmelikle de olsa “gelişme tehlikesi beyyinesini” korumada ısrara bir açıklama bulmak zordur.

4703 sayılı yasanın 5 maddesinin üçüncü fıkrası ile Yönetmeliğin 7 maddesinin özellikle (e) bendi hükümleri, kanımızca, imalatçı/üretici yararına, genel hukukta bulunmayan, bir kurtuluş kanıtı (beyyinesi) getirmektedir, böylece üretici/imalatçıya kusursuzluğunu kolayca kanıtlama olanağı verilmektedir. Bu kusursuz sorumluluk ilkesi ile çelişen bir durumdur. “Kusur ilkesinin iki sonucu vardır: Önce, olumlu sonuç;kusur sorumluluğun doğması için şarttır, başka değimle kusuru olan mutlaka sorumlu tutulmalıdır. Sonra,olumsuz sonuç;kusur yoksa sorumluluk ortaya çıkmaz; yani sorumluluk kusurdan başka nedenlere dayandırılmamalıdır.”(Tandoğan S.1) (17) Üretim tarihindeki bilimsel verilere göre ayıpsız malın ,bilâhare ayıbı ortaya çıksa da-üreticinin sorumlu tutulmaması sebebi, elbette,üreticinin kusursuz olmasının kabul edilmesidir. Bu kusursuz sorumluluk ilkesi ile bağdaşmaz, zira, sorumluluk için kusuru esas alınmıştır. Kusursuz sorumluluk ilkesinde ise kişinin hukuki sorumluluğunun dayanağı, başta yarar-zarar karşılığı ve tehlike yaratma olmak üzere kusurun dışındadır. Üretici/imalâtçının bir taraftan kusursuz (kusur ilkesi dışında ) sorumluluğunu kabul ederken diğer taraftan onun yararına kusursuzluğa dayalı bir kurtuluş karinesi yaratmak çok ciddi bir çelişkidir. Kusursuzluk,ancak,kusura dayalı sorumluluklarda bir kurtuluş kanıtı olabilir. Kusursuz sorumluğun dayanağı ne ise, kurtuluş karinesinin ona göre olması gerekir. Örneğin hukukumuzda genel kabul gören yarar-zarar karışlığını üretici/imalâtçının kusursuz sorumluluğunun temeli olduğunu varsayarsak, bunun
kurtuluş karinesi,(a) bendinde yazılı “malı piyasaya sürmemiş olmak, (b) bendinde yazılı; malın satılmak gayesiyle veya ticari faaliyetlerin seyri sırasında üretilmemiş olması gibi hususlar olabilir. Ortada sağlanmış bir yarar olmayınca elbette de bunun zararına katlanmak söz konusu olamaz.

Sorunun diğer yönü; teknik gelişmenin, bir başka değişle teknik denemelerin riskinin de, bundan kazanç sağlayan imalatçıdan alınarak tüketiciye yüklenmesidir. Denemeler ürünlerin yapısında ya da tasarımında ,teknik düzenlemesinde olabilir. Örneğin,daha önce bilinmeyen yeni bir sun’i elyaftan üretilmiş giysilerin bilâhare sağlığa zararlı olduğunun anlaşılması halinde,imalâtçı, Ar- Ge çalışmaları sonucu bulduğu bu yeni elyafın, malın piyasaya sürüldüğü tarihte mevcut bilimsel ve teknolojik bilgilere göre sağlığa zararlı olduğunun bilinmediğini ve bilinemeyeceğini ( ayıplı olmadığını), kanıtlayarak sorumluktan kurtulacaktır. Tüketiciler de ücretsiz, hatta üstüne para ödeyen denek durumuna itilmiş olmaktadır,bu hukukiliği bir yana, etik de değildir.

Gelişme riskinin kime yüklenmesi gerekir, tüketici mi yoksa girişimci mi ? bir başka değişle gelişmenin bedelini kim ödemelidir? Konu tartışmalıdır; kimilerine göre Avrupa Konseyinin 85/374/CEE sayılı Direktifinin 7 maddesinde (Yönetmelik mad 7) üreticiye.daha genel girişimciye tanıdığı muafiyetler,bir tanımlamaya göre, “gelişim tehlikesi beyyinesi” , iki taraf çıkarlarını dengeleyen bir çözümdür. “ Bana göre; Avrupa metninin yurttaşların bir başka değimle tüketicilerin korunması ile işletmelerin hukuki güvenliği arasında kurulmasını önerdiği denge sağlıklıdır. İşadamlarının yiyecekleri pasta (sos) hakkında bir fikir oluşturabilmeleri için, bütün dikkatlerine rağmen ayıplı bir malın piyasaya sürülmesi durumunda karşılaşacakları işlemleri yeterli ölçüde öngörmelerine ihtiyaçları vardır. Ama komisyonun önerdiği bu denge,ancak,birliğe doğru ilerlenmesi halinde etkili olabilir. Zira bu günkü durumda direktifin düzeni ile mağdurların haklarını her zaman daha çok korumuş olan iç hukuk düzeni üst üste gelmiş,çakışmış durumdadır. Önce gelişme riski üzerinde kısaca duralım;bu sorunun pratik önemi söylenildiği kadar fazla değildir,yükümü semboliktir. Bütün üye ülkeler gelişme riski muafiyetini tanımışlardır.,içlerinden sadece üç ülke, bu riskin (kurtuluş beyinesinin) ileri sürülmesini engelledikleri alanları belirlediler: Gıda maddeleri için İspanya,İlaçlar için Almanya ve insan bedeninden türetilmiş ürünler için Fransa. Bu durumun şimdiden kestiremeyeceğimiz sonuçları olabilir. Her halükârda sembolik etki yıkıcı (kırıcıdır).” (M. Françoise –Xavier Testu)(18) Ama temelde gelişmenin riskini ve bu riskin tüketiciye aktarılmasını kabul eden bu görüş hukuki olmaktan çok ekonomiktir. Hukuki bakımdan insan sağlığını, güvenliğini tehlikeye atarak yeni ürünler deneyemezsiniz. Bu belki bir ekonomik gelişme aracıdır, ama bu araç hukuki değildir.

Ülkemizde, üretici/imalâtçının genel hükümlere göre zarara neden olan ayıplı maldan sorumluluğu, sözleşme dışı (haksız fiil) sorumluluk olarak kabul edilmektedir. Yetkili satıcı veya bayilikler şeklinde örgütlenmiş imalâtçılar ile tüketiciler arasında elbette sözleşmeye dayalı bir sorumluluk durumu da düşünülebilir,ama bu imalatçıyı sözleşmeler veya sözleşme dışı sorumluluklar hukuku bakımından sorumlu tutabilecek (hakların telâhuku-her iki sebepten de hak sahibi,hakların örtüşmesi de denilebilir) tüketici açısından durumu değiştirmez,imalâtçı, tüketicilere karşı satıcı ile birlikte kusursuz olarak sorumludur. Yargıtay’ın görüş ve uygulaması böyleydi. (19) Ama artık, 4.maddenin ikinci fıkrası ile üretici imalâtçı mallarının verdiği zararlar dolayısı ile tüketicilere karşı yasal ve kusursuz olarak sorumludur. Ne var ki yukarıda da üzerinde durduğumuz gibi (c bendi) 4. üncü maddenin 2 fıkrasının 4822 sayılı kanunla değiştirilmezden önceki halinde genel olarak ifade edilmiş “ayıplı malın neden olduğu her türlü zarar” yerine, zarar hallerinin özeleştirilip,daraltılarak ,” ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya

yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımlardaki diğer mallarda zarara neden olan hallere” indirgenmiş, sınırlandırılmıştır. Böylece,imalatçı/ üretici,ayıplı malın tüketiciye verdiği her türlü zarardan değil sadece ölüm veya yaralanmaya sebep olan hallerle ile kullanımdaki diğer mallara zarar veren hallerden sorumlu tutulmuş olmaktadır. Genel hükümlerde;yönetmelikle imalâtçıya tanınmış olan kurtuluş beyyinelerinin hiç birisi bulunmamaktadır . Bir başka değişle, genel hükümlere göre imalâtçı malın teknik düzenlenmesinin ayıba neden olması veya mal piyasaya sürüldüğünde mevcut bulunan bilimsel ve teknolojik bilgilerin,ayıbın varlığının bilinmesine imkan vermemesi gibi hususlar ileri sürerek sorumluluktan kurtulamaz . Genel hükümler,Yargıtay içtihatları kusursuz sorumlu imalâtçıya tek bir kurtuluş beyyinesi tanımıştır; o da zarar görenin, olayda tüketici, karşılıklı kusuru (müterafik kusur), zararın oluşmasına veya artmasının tüketicinin kendisinin sebep olması halinidir.(B.K.44) Hukukumuz, kusursuz sorumluluk halinde zarar görenin karşılıklı kusurunu,oranına göre, tazminat talebinin indiren sırasında tamamen kaldıran bir sorumluktan kurtulma sebebi olarak kabul etmektedir. Bu nedenle, artık, örneğin paketlerinin üzerine “sigaranın sağlığa zararlı” olduğu yazılarak, tüketici uyarılmaktadır. Böylece tüketici zararın oluşmasına kendisinin sebep olduğu konumuna düşürülmektedir, olası bir sorumluluk talebi halinde imalâtçı sigara fabrikatörleri tüketicinin karşılık kusuru beyyinesine sığınarak sorumluluktan kurtulacaktır.

Bir de şu var; üretici /imalâtçı 4703 sayılı yasanın 5 maddesine göre ;”(...) veya ürünün güvenli olmaması halinin ilgili teknik düzenlemeye uygunluktan kaynaklandığını ispatladığı takdirde” ne olacaktır,” sorumluluktan kurtul-cak mıdır? Şüphesiz ortada yönetmelik hükümlerinden farklı olarak yasa ile getirilmiş, tüketicilerin genel hükümlerden gelen haklarını sınırlandıran yasal bir kurtuluş beyyinesi vardır. Yargı mercilerinin konuya ilişkin uygulamalarını başvurmak için çok erkendir. Tüketiciyi koruma mevzuatı ile ilgili çalışmaların uyumlu olmadığı ortadadır. Çalışmalar düzensiz, hükümler çelişkilidir. Kanımızca, tüketici yararına olan hükümlere öncelik verilmesi gerekir.



Mevzuat
4077 sayılı “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun” (TKHK)
4703 sayılı “Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanunun”
“Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik (AMZSY)

İlgili Notlar.

(1) “Ayıp...geniş bir toplumsal sorumluluk ilkesidir...Suç, bir bireysel kusur ilkesidir.” (Nazih Ayubi . S.56)
(2) “Madde 338.- Ayb diye ehil ve erbabı beyninde malın bahasına iras-ı noksan eden kusura derler”(Mecelle)
(3) - “Etiket,Tarife ve Fiyat Listeleri Yönetmeliği” – (13.06.2003 T. 25137 S. Resmi Gazete ) .” Perakende olarak satışa sunulan mallar ile hizmetlerin, etiket, tarife ve fiyat listelerinin, şekli, içeriği ile kullanılma, usul ve esaslarını düzenler.”ma.1
- “ (...) Ülke içinde sarf ve istihlâk edilen tüm gıda maddeleri için uygulanan Gıda Maddeleri Tüzüğü,2.maddesinde her türlü gıda maddeleri üzerine kolayca okunabilecek şekilde düzenlenmiş bir etiket bulunmasını zorunlu kılmış,gıda türüne göre etiketin içermesi gereken bilgileri de kendi bölümlerinde göstermiş olup bu suretle tüketicinin de gıda maddeleri hakkında yeterli bilgi edinebilmesini,nitelik ve içeriğinde yanılgıya düşmeden uygunluğunu denetleyip bilerek hareket etmesini sağlamak istemiştir. Bu amacın gerçekleşmesi,kuşkusuz kolayca okunabilir ve açık ve okunaklı bir etiketin Türkçe olmasını da gerektirir. Sanık,satışa arz ettiği ithal reçel ambalajında Türkçe etiket bulunmasını aramak,sağlamak ve bu şekilde satışa sunmakla sorumludur. (...)” (Yg. 2. CD. 18.11.1991 gün, E. 1991/ 9412, K. 1991/ 10632 ) (YKD. Nisan/1992. S. 615)
(4) “Ayıba karşı tekeffül borcu esas itibariyle kanuni bir borçtur;satıcı şeyin değerini ve faydasını azaltan noksanların bulunmadığını ayrıca taahhüt etmese dahi bu borç kanunen mevcuttur. Satıcının bazı vasıfları zikr ve vaat etmesi halinde ise bazılarına göre akdi bir borç bazılarına göre tek taraflı bir hukuki işlem ile doğan bir borç nihayet bir kısım yazarlara göre de bir tasavvur açıklaması sonucunda doğan kanuni bir yükümlülük söz konusudur.” (Tandoğan S. 158)
(5) “Vasıfların zikr ve vaadi ciddi,yani akdin yapılmasını etkileyici olmalıdır. Satıcının malını satmak için teamülden olan ve genel mahiyet taşıyan güzel gösterme çabaları vasıf vaadi olarak göz önünde tutulamaz. Hukuki işlem kurama ı taraftarlarına göre yapılan beyanların hüküm ifade edebilmesi için,vasıfların bulunmaması halinde sorumluluğu üzerine alma niyeti yetirli bir açıklıkla kendisini göstermelidir. Hangi kuram kabul edilirse edilsin ,sırf reklam mahiyetindeki beyanlar tekeffül borcunu doğurmaz. Örnekler : (kronometre gibi çalışan makine), (emin olduğu kadar süratli), (azami verim ve emniyet), taşınmazlar için (kullanışlı taksimat), (ideal yer). Buna karşılık (Birinci sınıf motor ) deyimi bir tekeffül niyetini gösterebilir.” (Tandoğan S. 161)
(6) (Tandoğan S 165)
(7) Resmi Gazete 11.07.2001 Tarih Sayı 24459
(8) “Drective du Conseil – 85/374/CEE. Mad. 6/1” ve “Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik – Mad. 5”
(9) “Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik” R.G. 13.06.2003 T. 25137 sayı
(10) DIRECTIVE DU CONSEIL du 25.juillet 1985. (85/374/CEE)
(11) Recai Sekçin. “Yargıtay Tarihçesi Kuruluşu ve İşleyişi” . S. 365-366
(12) 27.03.1957 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı.
(13) “Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku” Prof. Dr. Haluk Tandoğan. S.3.4.5
(14) “Les fabricants de tabac americains remportent une victioire juduciaire” Le Monde. 5.2.2005
(15) ) D.P.T “Tüketicinin Korunması Alt Komisyonu Raporu – 1995” S.148
(16) “Le producteur est responsable du dommage cause par un defaut de son produit”(Drective.art.1)
(17) Tandoğan. S.1 (Kusura dayanmayan sorumluluk)
(18)“Un Regime Unique de Responsabilite du producteur en europe est-il possible et souhaitable” (Avrupada üreticinin sorumluğu konusunuda tek bir düzen mümkün müdür ve temenni edilemeli midir.” Asamble Nationale. “Quelle Securite pour les consommateurs europeenn?” P.23
(19)” Dava dosyasına ibraz edilmiş ve yanlar arasında düzenlenmiş bulunan 17.9.1984 tarihli (mukavele) başlıklı metinden davacı satıcının aynı zamanda imalatçı firma olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda imalatçı firmadan mamulü satım sözleşmesiyle alan davalı ve karşı davacı şirketin satım konusu emtianın bizatihi kendisinde meydana gelen ayıptan dolayı TTK.nun 25/4. maddesi hükmü gereğince dava hakkını kaybetmişse de, bu mamulün (fanın) fabrikada monte edilmesinden sonra patlamasından dolayı oluşan zararlardan davalıya karşı imalatçı firma sıfatıyla ve imalâtçının sorumluluğu ilkelerine göre başvurma hakkı bulunmaktadır. İmalatçının sorumluluğunda haksız fiil kuralları, yani BK. nun 41 ve müteakip maddeleri uygulanması gerekeceğinden, ayıplı mamul fan bedeli ve bunun değiştirilmesine ilişkin masraflar dışında, bu mamulün patlamasından dolayı fabrikada meydana gelen diğer zararlardan ve bu olayla illiyeti kanıtlandığı takdirde bundan doğan kazanç kaybından davacı ve karşı davalı imalatçı firmadan talep edebilecektir. Dairemizin yerleşmiş uygulanması da bu yöndedir (11. HD. 20.9.1979 gün ve 1979/3398-4053 sayılı kararı). Nitekim, karşı dava dilekçesinde fan bedeli dışında oluşan zararlardan dolayı da tazminat isteminde bulunmuştur. Bu durumda mahkemece fanla ilgili bedeller dışındaki zararlar bakımından fanın patlama tarihi ile olay tarihi arasında 1 yıllık haksız fiil zamanaşımının geçip geçmediği araştırılarak, şayet geçmemişse İmalatçının sorumluluğu açısından inceleme yapılarak hasıl olacak sonuç çerçevesinde hüküm kurulması gerekirken, davalı ve karşı davacının tüm zararları alım-satım akdi çerçevesinde mütalaa edilerek davanın tümden reddi doğru görülmemiş ve karar düzeltme isteminin bu yönden kabulü gerekmiştir. “(11. HD. 27.1.1989 216/328)
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Tüketim İşlemlerinde Bilinmeyen Ayıplar (Gelişim Riski)" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Cengiz İlhan'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
12-07-2009 - 14:55
(5421 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 4 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 4 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
4849
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 5 saat 5 dakika 41 saniye önce.
* Ortalama Günde 0,89 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 49796, Kelime Sayısı : 6232, Boyut : 48,63 Kb.
* 2 kez yazdırıldı.
* 4 kez indirildi.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1065
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,04917192 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.