Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Türk Ve Alman Hukukularında Müdafiin Yasaklanması

Yazan : Reşit Karaaslan [Yazarla İletişim]
STAJYER AVUKAT

Yazarın Notu
MARMARA ÜNİ. KAMU HUKUKU YÜKSEKLİSANS SUNUM ÖDEVİ

GİRİŞ

Müdafiin yasaklılık halleri esas itibariyle Alman Ceza Muhakemesi Hukuku’nda mevcut olan “müdafiin görevden yasaklanması” kavramıyla yakından ilgilidir. Bu noktada belirtmek gerekir ki, müdafiin görevden yasaklanması kavramı Türk doktrinine ve içtihatlarına yabancı bir kavramdır. Hatta doktrin kavramın yabancılığı konusunda hem fikirdir[1]. Müdafiin yasaklılığı kavramı ender olarak bazı eserlerde yer almıştır. Gerçekten ulaşabildiğimiz eserlerden sadece YURTCAN[2] ve CİHAN/YENİSEY[3]eserlerinde bu kavrama yer vermişlerdir.
Yasaklama kavramı, çalışmamızda da olduğu gibi, dar ve geniş yasaklama olarak ikiye ayrılarak incelenebilir[4].
“Görevden yasaklama” ise sadece bir yargılama ile sınırlı olan dar anlamdaki yasaklılık başlığı altında incelenebilir. Çünkü, görevden yasaklama Alman CMK’nda özel olarak düzenlenmiş olup, müdafiin yasaklanmasına, tali yargılama türü olarak, ceza mahkemesi karar vermektedir. Başka hiçbir hukuk sisteminde olmayan bu kavramın doğal olarak içeriğini de Alman Hukuku belirlemektedir[5].

Kısacası, yasaklılık kavramı dar ve geniş anlamda olmak üzere ikiye ayrılır.
· Dar anlamda yasaklılık; müdafiin sadece bir olayla ilgili yargılamada görevini yapmaktan yasaklanmasıdır. Bu yasaklılık süreklilik göstermez. Bu yasaklılık kavramı ulusal mevzuatımızda yer almamaktadır. Doktrin bu tür hükümleri bizim mevzuatımızda da yer alması gerektiği yönünde görüş bildirmektedir[6]. Bu tür yasaklılığı hakimin görevden yasaklanması kavramına benzetebilirz. Çünkü görev yasağı olan bir hakim de ancak ve sadece o yargılamada görev yapamayacaktır.
· Geniş anlamda yasaklılık; dar anlamda yasaklılığı içermekten başka, müdafiin sadece bir olayla sınırlı olmayan, genel olarak her yargılamada karşılaşabiliceği çeşitli sınırlamaları kapsamaktadır[7].
Görüldüğü üzere müdafii asıl etkileyen yasaklılık hali dar anlamda yasaklılık halidir. Çünkü müdafi geniş anlamda yasaklılık hallerine her yargılamada karşılaşabilir.

İnceleme konumuz olan dar anlamda yasaklılık kavramına girmeden önce mevzuatımızda yer alan geniş anlamda yasaklılık hallerini örnek mahiyetinde saymak gerekirse;
Avukatlık Kanunu madde 11 hükmüne göre avukatlar bazı işleri yapamaz. Hükme göre aylık, ücret, gündelik veya kesenek gibi ödemeler karşılığında görülen hiçbir hizmet ve görev, sigorta prodüktörlüğü, tacirlik ve esnaflık veya meslekin onuru ile bağdaşması mümkün olmayan her türlü iş avukatlıkla birleşemez.
Yine aynı kanunun 12. maddesinde bazı kişileri için avukatlık hakkına kısıtlama getirilmiştir. Hükme göre, Kamu iktisadi Teşebbüsleri Hakkında 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede başka iş veya hizmetle uğraşmaları yasaklanmamış bulunmak şartıyla; bu Kanun Hükmünde Kararnamenin kapsamına giren İktisadi Devlet Teşekkülleri, kamu iktisadi kuruluşları ve bunların müesseseleri, bağlı ortaklıkları ve iştirakleri ve iktisadi Devlet Teşekkülleri ile Kamu İktisadi kuruluşları dışında kalıp sermayesi Devlete ve diğer kamu tüzelkişilerine ait bulunan kuruluşların yönetim kurulu başkanlığı, üyeliği, denetçiliği yapan avukatların Hazinenin, belediye ve özel idarelerin, il ve belediyelerin yönetimi ve denetimi altında bulunan daire ve kurumların, köy tüzel kişiliklerinin ve kamunun hissedar olduğu şirket ve kuruluşların aleyhinde; il genel meclisi ve belediye meclisi üyelerinin de bağlı bulundukları tüzel kişilerin ve yüksek öğretimde görevli profesör ve doçentlerin yüksek öğretim kurum ve kuruluşları aleyhindeki dava ve işleri takip etmeleri yasaktır.
Avukatlar, Avukalık Kanunu madde 38’e göre belli işleri reddetmek zorundadır. Gerçekten de 38. maddeye göre, Avukat; a) Kendisine yapılan teklifi yolsuz veya haksız görür yahut sonradan yolsuz veya haksız olduğu kanısına varırsa, b) Aynı işte menfaati zıt bir tarafa avukatlık etmiş veya mütalaa vermiş olursa,c)Evvelce hâkim, hakem, Cumhuriyet savcısı, bilirkişi veya memur olarak o işte görev yapmış olursa, d) Kendisinin düzenlediği bir senet veya sözleşmenin hükümsüzlüğünü ileri sürmek durumu ortaya çıkmışsa e) (İptal: Ana. Mah. nin 2/6/1977 tarihli ve E. 1977/43, K. 1977/84 sayılı kararı ile)f) Görmesi istenilen iş, Türkiye Barolar Birliği tarafından tespit edilen mesleki dayanışma ve düzen gereklerine uygun değilse,teklifi reddetmek zorunluğundadır.Bu zorunluluk, avukatların ortaklarını ve yanlarında çalıştırdıkları avukatları da kapsar. Bu sayılanlar dışında mevzuatımızda bir hayli fazla sayılabilecek sayıda avukatlar için öngörülmüş geniş anlamda yasaklılık hali mevcuttur[8].

DAR ANLAMDA YASAKLILIK (MÜDAFİİN YASAKLANMASI)

a) ALMAN HUKUKU

Dar anlamda yasaklılık hakimin belirli nedenlerle bir davaya bakamaması durumuna benzetilebilir. Bu benzetmeye uygun olarak müdafiin dar anlamda görevşinden yasaklanması bir ceza yargılaması olarak anlaşılmalıdır.
Ancak konuyu muhakeme kanunlarında tali bir ceza davası olarak düzenleyen diğer bir deyişkle konuya displin hukuku sınırları dışına çıkarak normatif olarak düzenleyen tek ülke Almanya olmuştur.
Alman Hukuku’nda, 1973 tarihinde, müdafiin[9] sanıkla işbirliği yaparak adli organ olma fonksiyonunu kötüye kullanması, yasal dayanağı olmamasına rağmen, Anayasa’nın 12/I. Maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesine dayanılarak yasaklanmıştır. Ancak bu boşluk 20.12.1974 tarihli 1. Ceza Muhakemesi Reform Kanunu ile doldurulmuştur. Bu reform ile Alman CMK’na 138a, 138b, 138c, 138d paragrafları eklenmiştir[10]. Getirilen bu hükümlere karşı Anayasa Mahkemesi’ne açılan davada Mahkeme “sanığın kendisini müdaffa edecek olan müdafii serbestçe seçmesinin üstün bir değer olduğunu kabul etmekle beraber, ceza muhakemesinin etkin bir şekilde yürütülmesinin de göz ardı edilemeyecek bir değer olduğuna karar vermiştir.[11]
Almaya’daki bu düzenlemelere geçmeden önce bazı hususları ifade etmek gerekirse;
1. nedenler sınırlı sayıdadır, kıyas yoluyla genişletilemez ve artırılamaz
2. yasaklama sadece seçilmiş müdafiler için geçerlidir
3. yasaklama yargılamanın her aşamasında olabilir
4. yasaklama bier ceza değil, bir koruma tedbiridir[12].

Yasaklılık nedenleri temel olarak üç nedene dayanmaktadır. Bunlar;
a) Müdafiin yasaklanması için kuvvetli suç şüphesi veya son soruşturmanın (kovuşturma) açılmasını gerektirecek şüphe altında bulunmasını gerektiren bir takım nedenler ( 138a/f.1). Bu madde bu tür bir şüphenin aranacağı üç hal öngörür.
· Müdafiin dava konusu fiilde suç ortağı olması ( 138a/f.1-bent 1). Suç ortaklığının her çeşidi bu kapsamda değerlendirilir ve gerekli görülürse kabul edilir. Bu nedenle yasaklama olabilmesi için suç ortaklığı için gereken şartlarıjn gerçekleşmiş olması şarttır[13].
· Müdafiin serbest olmayan sanıkla ilişki kurma hakkını kötüye kullanıp suç işlemesi veya bir infaz kurumunun güvenliğini tehliye düşürmesi ( 138a/f.1-bent 2). Burada ilişki hakkından kasıt müdafiin serbest olmayan sanıkla görüşme ve yazışma hakkıdır. İnfaz kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürmeye örnek olarak içeriye yanıcı patlayıcı maddelerin sokulması, kurumun planlarının içeriye sokulması ve/veya dağıtılması verilebilir[14]. Bunlardan başka gelişen teknoloji çerçevesinde içeriye sim kartlarının, dinleyicilerin (böcek) vs. maddelerin de sokulması bu kapsamda değerlendirilecektir.
· Müdafiin fiilinin sanığın mahkumiyeti halinde yataklık veya suçtan elde edilen eşyayı satın alma suçunu oluşturması ( 138a/f.1-bent 2). Bu yasaklama nedeni maddeden anlaşılacağı üzere sanığın mahkum olması haline bağlıdır[15]. Burada ihtimallere dayalı bir değerlendirme yapılacaktır[16].
b) müdafiin terör örgütü kurma suçuna karışması ( 138a/f.2). Burada söz konusu olan terör örgütü kurma suçunudüzenleyen Alman CK’nun 129a maddesidir. Söz konusu madde aynen şöyledir:
“(1) Her kim, amacı veya eylemleri aşağıdaki suçları işlemeye yönelik olan bir örgütü kurar veya böyle bir örgüte üye olarak katılırsa, bir yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır;
1. Cinayet (StGB 211) veya kasten adam öldürme (StGB 212) veya soykırım (Devletler Ceza Kanunu m.6), İnsanlığa karşı suçlar (Devletler Ceza Kanunu m.7) veya Savaş Sucçları (Devletler Ceza Kanunu m.8,9,10,11 veya 12) veya,
2. Bu Kanunun 239a ve 239b maddelerinde düzenlenen kişisel özgürlüğe karşı suçlar.
(2) Her kim, amacı veya eylemleri;
1. Başka bir insana ağır bedensel veya ruhsal zarar vermeye; özellikle 226 maddede belirtilmiş şekilde işlemeye;
2. 303b, 305, 300a maddelerde yazılı suçları işlemeye veya genel tehlike yaratan suçlardan olan 306 ila 306c veya 307/1 ila 3, 308/1 ila 4, 309/1 ila 5, 313, 314 veya 315/1, 3 veya 4, 316b/1 veya 3 veya 316b/1 veya 3 veya 316c/1 ila3 veya 317/1 maddelerde düzenlenen suçları işlemeye,
3. 330/1 ila 3’e giren hallerde çevreye karşı suçlar işlemeye,
4. Savaş silahlarının denetimi hakkında Kanunun 19/1 ila 3, 20/1 veya 2, 20a/1 ila 3,19/2 no.2 veya 3 no.2, 20/1 veya 2 veya 20a/1 ila3 maddelerdeki suçların m.21’e bağlı hallerindeki veya m.22a/1 ila 3’de tanımlanan suçları işlemeye veya
5. Silah Kanununun 51 nci maddesinin 1 nci ile 3 ncü fıkralarında tanımlanan suçları işlemeye yönelik olan bir örgütü kurar veya böyle bir örgüte üye sıfatı ile katılırsa ve bu örgüt birinci ila beşinci numaralarda belirtilmiş olan suçları, halkı ağır bir şekilde korkutmak, bir makam veya uluslararası bir örgütü hukuka aykırı bir şekilde cebren veya cebir kullanma tehdidi ile zorlamak veya bir Devletin veya uluslararası bir kuruluşun siyasi, anayasal, iktisadi veya sosyal temel yapısını ortadan kaldırmak veya ağır bir şekilde ihlal etmek için işlenirse ve fiilin işlenme şekli veya doğurduğu etkiler bir Devleti veya uluslararası bir kuruluşu ağır zarar uğratabilecek nitelikte ise, aynı şekilde cezalandırılır.
(3) Örgütün amacının veya eylemlerinin birinci ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların işlenmesini tehdit etmek olduğu hallerde, altı aydan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) Fail örgütü fiilen yöneten veya arka plandan örgüt üzerinde etkili olan kişilerdense, birinci ve ikinci fıkralardaki hallerde üç yıldan az olmamak üzere hapis cezasına, üçüncü fıkradaki hallerde ise, bir yılda on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Her kim, 1, 2 veya 3 ncü fıkrada tanımlanmış olan örgüte yardım ederse, 1 nci ve 2 nci fıkraya giren hallerde, 6 aydan 10 yıla kadar hapis cezası ile, 3 ncü fıkraya giren hallerde ise beş yıla kadar hapis cezası veya adli para cezası ile cezalandırılır. Her kim, birinci veya ikinci fıkrada tanımlanan örgüte üye veya yardımcı kazanmak için çalışmalar yaparsa, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(6) Mahkeme, kusuru az ve katkıları ikinci derecede olan şerikler bakımından birinci, üçüncü ve beşinci fıkralara giren hallerde, cezayı takdirine göre (§ 49/2) hafifletebilir.
(7) Madde 129/6 kıyasen uygulanır.
(8) Mahkeme en az altı ay hapis cezasına hükmettiği hallerde, cezanın yanısıra kamu görevini üstlenme hakkından ve kamusal seçimlerden doğacak haklardan yoksun bırakılabilir (§ 45/2).
(9) Mahkeme birinci, ikinci ve dördüncü fıkraya giren hallerde, ceza yanında hal ve gidişin denetimi (denetimli serbestlik) kararı verebilir.[17]
c) müdafiin yasaklanmasını gerektircek üçüncü ve son hal ise, müdafiin devlete karşı işlenen suçların yargılamalarında görev yapmasının almanya’nın güvenliğini tehlikeye düşürmesi halidir ( 138b). Dikkat edilirse burada yasaklama için suç işleme şüphesi arnmamakta, müdafiin görev yapmasının Almanya’nın güvenliğini tehlikeye düşürecek görünmesi yeterli olmaktadır[18].
Söz konusu düzenlemeler gereğince görevden yasaklanan müdafi, o sanığı, başka davalarda da savunamayacağı gibi, aynı davada ki başka sanıkları da ve dava konusu terör örgütü kurmak olan başka davada ki sanıkları da savunamaz ( 138a/f.4, f.5). Müdafiin görevden yasaklanması muhakemesini ise, onun müdafilik yaptığı davayı gören mahkemeden başka bir mahkeme ( 138c) sözlü olarak yapar ( 138d)[19].
b) TÜRK HUKUKU
Türk Hukuku’nda ise müdafiin görevden yasaklanması 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası’nın 151. maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin ilk halinde madde başlığı “müdafi görevini yerine getirmediğinde yapılacak işlem” idi. Ancak Yasakoyucu 5553 sayılı Yasa’nın 22. maddesi CMK 151. maddenin başlığını “müdafi görevini yerine getirmediğinde yapılacak işlem ve Müdafilik görevinden yasaklanma” olarak değiştirmiştir. Yine bu değişiklik ile maddeye 3, 4, 5 ve 6. fıkralar eklenmiştir. Yeni eklenen bu fıkralar esas itibariyle Alaman Hukuku’nda yer alan ve yukarıda açıkladığımız dar anlamda yasaklılık kavramını Türk Hukuku’na sokmuşlardır. Ancak hemen belirtelim ki arada çok enemli farklar vardır. Bu maddenin ilgili hükümleri şöyledir:
“(3) 149 uncu maddeye göre seçilen veya 150 nci maddeye göre görevlendirilen ve Türk Ceza Kanununun 220 ve 314 üncü maddesinde sayılan suçlar ile terör suçlarından tutuklu ve hükümlü olanların müdafilik veya vekillik görevini üstlenen avukat, hakkında bu fıkrada sayılan suçlar nedeniyle kovuşturma açılması halinde tutuklu veya hükümlünün müdafilik veya vekilliğini üstlenmekten yasaklanabilir.
(4) Cumhuriyet savcısının yasaklamaya ilişkin talebi hakkında, müdafi veya vekil hakkında açılan kovuşturmanın yapıldığı mahkeme tarafından gecikmeksizin karar verilir. Bu kararlara karşı itiraz edilebilir. İtiraz sonucunda yasaklama kararının kaldırılması halinde avukat görevini devam ettirir. Müdafilik görevinden yasaklama kararı, kovuşturma konusu suçla sınırlı olmak üzere, bir yıl süre ile verilebilir. Ancak, kovuşturmanın niteliği itibariyle bu süreler altı aydan fazla olmamak üzere en fazla iki defa uzatılabilir. Kovuşturma sonunda mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi halinde, kesinleşmesi beklenmeksizin yasaklama kararı kendiliğinden kalkar.
(5) Görevden yasaklama kararı, tutuklu veya hükümlü ile yeni bir müdafi görevlendirilmesi için derhal ilgili baro başkanlığına bildirilir.
(6) Müdafi veya vekil görevden yasaklanmış bulunduğu sürece başka davalarla ilgili olsa bile müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişiyi ceza infaz kurumunda veya tutukevinde ziyaret edemez.”

c) TÜRK-ALMAN HUKUKLARININ KARŞILAŞTIRILMASI

Bu düzenlemeler dikkatle incelendiği zaman ortaya çıkan farkları şu şekilde sıralamak mümkündür[20]:
· Alman Hukuku’nda yasaklılık sadece seçilmiş müdafiler için geçerliyken Türk Hukuku’nda yasaklılık hem seçilmiş hem atanmış müdafiler için getirilmiştir. (gerçi madde de vekil ifadesi atanmış müdafi için kullanılmış olsa da bilindiği gibi ceza muhakemesi hukukunda sanık veya şüphelinin avukatına atanmış ya da seçilmiş olsa da müdafi denir oysa madde de hem bu gerçeği göz ardı etmiş hem de CMK md. 2/c ile ters düşmüştür)
· Müdafi sadece TCK md. 220 ve 314[21] ile terör suçlarından dolayı yargılanabilecektir anacak Alman Hukuku’nda ki gibi örneğin ceza infaz kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürmekten dolayı yasaklanamayacaktır.
Türk Hukuku’nda terör suçlarının ne olduğu tartışmalıdır. Gerçekten de, 29.06.2006 tarihli ve 5532 sayılı Yasa’nın[22] 1. maddesi ile değişik 12.04.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası’nın[23] “terör tanımı” başlığını taşıyan 1. maddesi aynen şöyledir:[24]Terör; baskı, cebir ve şiddet, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleinden biriyle, Anayasa’da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devleti’nin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü eylemlerdir…”. Ancak Doktrinde madde 1 de yer alan bu tanımın ne anlama geldiği terışmalıdır. Bir görüşe[25] göre bu tanım bir suç tanımı olmayıp sadece Terörle Mücadele Yasası’nın kapsamında ki suçlara terör vasfını veren siyasi amaç unsuruna, şiddet unsuruna ve örgütsel faaliyet unsuruna yer verir. Diğer bir görüş ise bu maddenin terörü bir suç olarak tanımladığını ileri sürmektedir[26]. Ancak, kanaatimizce eğer madde 1’in terörü suç olarak tanımladığı kabul edilirse hüküm “torba hüküm” olur ki bu durum da suçta ve cazada kanunilik ilkesinin ihlali anlamına gelecektir[27]. Gerçekten de aynı Yasa’nın 3. ve 4. maddesinde hangi suçların terör suçu sayılacağı belirtilmiştir.
Terörle Mücadele Yasası ikili bir ayrıma yer vermiştir. Şöyle ki, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nda[28] yer alan bazı suçlar “mutlak” olarak terör suçu, bazı suçlar ise ancak “terör amacı ile işlenirse” terör suçu olarak kabul edilmiştir. 5532 sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile değişik 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası’nın 3. maddesine göre mutlak terör suçu olan suçlar 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nda yer alan :
· Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçu ( md. 302)
· Askeri tesisleri tahrip ve düşman askeri hareketleri yararına anlaşma (md. 307)
· Anayasayı ihlal ( md. 309)
· Cumhurbaşkanına suikast ( md. 310/1)
· Yasama organlarına karşı suç ( md. 311)
· Hükümete karşı suç ( md. 312)
· Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan ( md. 313)
· Silahlı örgüt ( md. 314)
· Silah sağlama ( md. 315)
· Yabancı hizmetine asker yazma, yazılma ( md. 320) suçlarıdır.
Terörle Mücadele Yasası’nın yer verdiği bir diğer terör suçu kıstası ise “ terör amacı ile işlenen suçlar”dır. Gerçekten, 5532 sayılı Yasa’nın 3. maddesi ile değişik 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası’nın 4. maddesine göre, sayılan suçlar eğer siyasi amaç, şiddet ve örgütsel faaliyet unsurlarını kapsayacak biçimde işlenirse yine terör suçu olarak kabul edileceklerdir. Bu suçlar:
1)5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nda yer alan;
Göçmen kaçakçılığı suçu (md.79), insan ticareti (md. 80), kasten öldürme ve bu suçun nitelikli halleri(md. 81-82), intihara yönlendirme (md. 84), kasten yaralama (md. 86), neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama (md. 87), eziyet (md. 96), tehdit (md 106), şantaj (md. 107), cebir (md. 108), kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma (md. 109), eğitim ve öğretimin engellenmesi (md. 112), kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının faaliyaetlerinin engellenmesi (md. 113), siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi (md. 114), inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasının engellenmesi (md. 115), konut dokunulmazlığının ihlali (md. 116), iş ve çalışma hürriyetinin ihlali (md. 117), sendikal hakların kullanılmasının engeli (md.118), nitlikli hırsızlık (md. 142), yağma (md.148), nitelikli yağma (md. 149), mala zarar verme ve nitelikli haller (md. 151-152), genel güvenliğin kastan tehlikeye sokulması (md. 170), radyasyon yayma (md. 172), atom enerjisi ile patlamaya sebebiyet verme (md. 173), tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi (md. 174), zehirli madde katma (md. 185), uyuşturucu ve uyarıcı madde imal ve ticareti (md. 188), kıymetli damgada sahtecilik (md. 199), para ve kıymetli damgaları yapmaya yarayan araçlar bulundurma ( md. 200), mühürde sahtecilik (md. 202), resmi belgede sahtecilik (md. 204), halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit (md. 213), suç işlemeye tahrik (md. 214), suçu ve suçluyu övme (md. 215), ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması (md.223), kıt’a sahanlığında veya münhasır ekonomik bölgedeki sabit platformların işgali (md. 224), bilişim sistemine girme (md. 243), sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme (md. 244), görevi yaptırmamak için direnme (md. 265), kaçmaya imkan sağlama (md. 294), devletin egemenlik alametlerini aşağılama (md. 300), suç için anlaşma (md. ,cogens” özelliğini teyit etmiş;316), askeri komutanlıkların gasbı (md. 317), halkı askerlikten soğutma (md. 318), askerleri itaatsizliğe teşvik (md. 319) ve son olarak cumhurbaşkanına karşı fiili saldıırı (md. 310/2) suçları,
2) 10.07.1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ve Diğer Aletler Hakkında Yasa’da tanımlanan suçlar,
3) 31.08.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Yasası’nın 110. maddesinde tanımlanan kasten orman yakma suçu,
4) 10.07.2003 tarihli ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Yasası[29]’nda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar,
5) Anayasa’nın 120’inci maddesi gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde, olağanüstü halin ilanına neden olan olaylara ilişkin suçlar,
6) 21.07.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası’nın 68. maddesindeki suç.
Listenin bu denli uzun olmasının nedeni, 5532 sayılı Yasa’nın gerekçesinde şu şekilde açıklanmıştır: “Terörle Mücadele Kanununun 4 üncü maddesinde yapılan değişiklikle, terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenen çeşitli suçların da terör terör suçu sayılacağı kabul edilmiştir. Çeşitli suçlar, mahiyeti gereğince cebir, şiddet veya tehdit içermeseler bile bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmeleri halinde terör suçu sayılacaklardır. Örneğin, uyuşturucu madde imal ve ticareti, belgede sahtecilik, parada sahtecilik, kaçakçılık gibi suçlar bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde sıklıkla işlenebilmektedir. 3713 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin mevcut metinde mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan sınırlı suç maddesine yollamada bulunulduğu için, bu örnek suçlar terör suçu olarak kabul edilmemektedir. Bu durum özellikle görevli mahkemenin belirlenmesi açısından bir sorun oluşturmaktadır. Örneğin terör örgütünü kurmak ve yönetmek suçundan dolayı açılan dava özel yetkili bir mahkemede görülürken, bu örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen belgede sahtecilik suçuna ilişkin davaya genel yetkili mahkemelerde bakılmaktadır. Bu sakıncanın önüne geçebilmek amacıyla madde metninde değişiklik yapılmıştır. Bu değişikliğe göre, söz konusu 4 üncü madde metninde 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun atıfta bulunulan maddelerinde tanımlanan suçların bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olması halinde terör suçu sayılması mümkün olacaktır.[30]
Sayılan suçların terör suçu olmasının iki temel sonucu ise, a) görevli mahkemenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası’nın[31] 250. maddesinin 1. fıkrasında yer belirtilen Ağır Ceza Mahkemeleri olması, b) belirtilen terör suçlarının cezalarının ilgili yasalarda tayin edilen hapis ve adli para cezalarının yarısı kadar artırılarak verilecek olmasıdır. Hatta muayyen olan cezanın yukarı sınırı dahi aşılabilecektir. Ancak müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunacaktır[32].
Böylece, yasama organının terörü değil, bazı terör suçlarını cezalandırmayı amaçladığı görülmektedir.

· Müdafiin yasaklanması ile ilgili olarak iki ülke hukuku arasında ki en büyük fark ise yasaklama kararının yargılamanın hangi aşamasında verileceği noktasındadır. Çünkü Türk Hukuku yasaklamanın ancak kovuşturma aşamasında verilebileceğini kabul ederken Alman Hukuku, yasaklama kararının yargılamanın her aşamasında verilemesine olanak tanımaktadıır.
· Yine başka bir fark kararı verecek mahkeme bakımından vardır. Türk Hukuku’na göre yasaklama kararını müdafi hakkında açılan davaya bakan mahkeme karar verirken, Alman Hukuku, burada başka mahkemeyi yetkili kılmaktadır.
· Süre bakımından da fark mevcuttur. Türk Hukuku yasaklamanın 1 sene süre ile olacağını belirtmişken Alman Hukuku bu noktada herhangi bir süre sınırlama koymamıştır.
· Son bir fark ise Alman Hukuku’na göre yasaklanan müdafi, o sanığı, başka davalarda da savunamayacağı gibi, aynı davada ki başka sanıkları da ve dava konusu terör örgütü kurmak olan başka davada ki sanıkları da savunamaz ( 138a/f.4, f.5). Oysa CMK 151. maddeden bu anlamı çıkartamamaktayız. Madde sadece müdafi hakkında kovuşturma aşamasına gelinmiş olan yargılamada ki sanıkların müdafiliğine engel getirmektedir ki fikrimizce bu bir eksikliktir.






EKLER
1) § 138a, 138b, 138c, 138d (Almanca)
§ 138a[Ausschließung von Verteidigern]
(1) Ein Verteidiger ist von der Mitwirkung in einem Verfahren auszuschließen, wenn er dringend oder in einem die Eröffnung des Hauptverfahrens rechtfertigenden Grade verdächtig ist, daß er
  1. an der Tat, die den Gegenstand der Untersuchung bildet, beteiligt ist,
  2. den Verkehr mit dem nicht auf freiem Fuß befindlichen Beschuldigten dazu mißbraucht, Straftaten zu begehen oder die Sicherheit einer Vollzugsanstalt erheblich zu gefährden, oder
  3. eine Handlung begangen hat, die für den Faß der Verurteilung des Beschuldigten Begünstigung, Strafvereitelung oder Hehlerei wäre.
(2) Von der Mitwirkung in einem Verfahren, das eine Straftat nach § 129a des Strafgesetzbuches zum Gegenstand hat, ist ein Verteidiger auch auszuschließen, wenn bestimmte Tatsachen den Verdacht begründen, daß er eine der in Absatz 1 Nr.1 und 2 bezeichneten Handlungen begangen hat oder begeht.
(3) Die Ausschließung ist aufzuheben,
  1. sobald ihre Voraussetzungen nicht mehr vorliegen, jedoch nicht allein deshalb, weil der Beschuldigte auf freien Fuß gesetzt worden ist,
  2. wenn der Verteidiger in einem wegen des Sachverhalts, der zur Ausschließung geführt hat, eröffneten Hauptverfahren freigesprochen oder wenn in einem Urteil des Ehren- oder Berufsgerichts eine schuldhafte Verletzung der Berufspflichten im Hinblick auf diesen Sachverhalt nicht festgestellt wird,
  3. wenn nicht spätestens ein Jahr nach der Ausschließung wegen des Sachverhalts, der zur Ausschließung geführt hat, das Hauptverfahren im Strafverfahren oder im ehren- oder berufsgerichtlichen Verfahren eröffnet oder ein Strafbefehl erlassen worden ist.
Eine Ausschließung, die nach Nummer 3 aufzuheben ist, kann befristet, längstens jedoch insgesamt für die Dauer eines weiteren Jahres, aufrechterhalten werden, wenn die besondere Schwierigkeit oder der besondere Umfang der Sache oder ein anderer wichtiger Grund die Entscheidung über die Eröffnung des Hauptverfahrens noch nicht zuläßt.
(4) Solange ein Verteidiger ausgeschlossen ist, kann er den Beschuldigten auch in anderen gesetzlich geordneten Verfahren nicht verteidigen. In sonstigen Angelegenheiten darf er den Beschuldigten, der sich nicht auf freiem Fuß befindet, nicht aufsuchen.
(5) Andere Beschuldigte kann ein Verteidiger, solange er ausgeschlossen ist, in demselben Verfahren nicht verteidigen, in anderen Verfahren dann nicht, wenn diese eine Straftat nach § 129a des Strafgesetzbuches zum Gegenstand haben und die Ausschließung in einem Verfahren erfolgt ist, das ebenfalls eine solche Straftat zum Gegenstand hat. Absatz 4 gilt entsprechend.
§ 138b[Weitere Ausschlußgründe für Strafverteidiger]
Von der Mitwirkung in einem Verfahren, das eine der in § 74a Abs.1 Nr.3 und § 120 Abs.1 Nr.3 des Gerichtsverfassungsgesetzes genannten Straftaten oder die Nichterfüllung der Pflichten nach § 138 des Strafgesetzbuches hinsichtlich der Straftaten des Landesverrates oder einer Gefährdung der äußeren Sicherheit nach den §§ 94 bis 96, 97a und 100 des Strafgesetzbuches zum Gegenstand hat, ist ein Verteidiger auch dann auszuschließen, wenn auf Grund bestimmter Tatsachen die Annahme begründet ist, daß seine Mitwirkung eine Gefahr für die Sicherheit der Bundesrepublik Deutschland herbeiführen würde. § 138a Abs.3 Satz 1 Nr.1 gilt entsprechend.
§ 138c[Zuständigkeit für die Ausschließung]
(1) Die Entscheidungen nach den §§ 138a und 138b trifft das Oberlandesgericht. Werden im vorbereitenden Verfahren die Ermittlungen vom Generalbundesanwalt geführt oder ist das Verfahren vor dem Bundesgerichtshof anhängig, so entscheidet der Bundesgerichtshof. Ist das Verfahren vor einem Senat eines Oberlandesgerichtes oder des Bundesgerichtshofes anhängig, so entscheidet ein anderer Senat.
(2) Das nach Absatz 1 zuständige Gericht entscheidet nach Erhebung der öffentlichen Klage bis zum rechtskräftigen Abschluß des Verfahrens auf Vorlage des Gerichts, bei dem das Verfahren anhängig ist, sonst auf Antrag der Staatsanwaltschaft. Die Vorlage erfolgt auf Antrag der Staatsanwaltschaft oder von Amts wegen durch Vermittlung der Staatsanwaltschaft. Soll ein Verteidiger ausgeschlossen werden, der Mitglied einer Rechtsanwaltskammer ist, so ist eine Abschrift des Antrages der Staatsanwaltschaft nach Satz 1 oder die Vorlage des Gerichts dem Vorstand der zuständigen Rechtsanwaltskammer mitzuteilen. Der Verteidiger kann sich im Verfahren äußern.
(3) Das Gericht, bei dem das Verfahren anhängig ist, kann anordnen, daß die Rechte des Verteidigers aus den §§ 147 und 148 bis zur Entscheidung des nach Absatz 1 zuständigen Gerichts über die Ausschließung ruhen; es kann das Ruhen dieser Rechte auch für die in § 138a Abs.4 und 5 bezeichneten Fälle anordnen. Vor Erhebung der öffentlichen Klage und nach rechtskräftigem Abschluß des Verfahrens trifft die Anordnung nach Satz 1 das Gericht, das über die Ausschließung der Verteidigers zu entscheiden hat. Die Anordnung ergeht durch unanfechtbaren Beschluß. Für die Dauer der Anordnung hat das Gericht zur Wahrnehmung der Rechte aus den §§ 147 und 148 einen anderen Verteidiger zu bestellen. § 142 gilt entsprechend.
(4) Legt das Gericht, bei dem das Verfahren anhängig ist, gemäß Absatz 2 während der Hauptverhandlung vor, so hat es zugleich mit der Vorlage die Hauptverhandlung bis zur Entscheidung durch das nach Absatz 1 zuständige Gericht zu unterbrechen oder auszusetzen. Die Hauptverhandlung kann bis zu dreißig Tagen unterbrochen werden.
(5) Scheidet der Verteidiger aus eigenem Entschluß oder auf Veranlassung des Beschuldigten von der Mitwirkung in einem Verfahren aus, nachdem gemäß Absatz 2 der Antrag auf Ausschließung gegen ihn gestellt oder die Sache dem zur Entscheidung zuständigen Gericht vorgelegt worden ist, so kann dieses Gericht das Ausschließungsverfahren weiterführen mit dem Ziel der Feststellung, ob die Mitwirkung des ausgeschiedenen Verteidigers in dem Verfahren zulässig ist. Die Feststellung der Unzulässigkeit steht im Sinne der §§ 138a, 138b, 138d der Ausschließung gleich.
(6) Ist der Verteidiger von der Mitwirkung in dem Verfahren ausgeschlossen worden, so können ihm die durch die Aussetzung verursachten Kosten auferlegt werden. Die Entscheidung hierüber trifft das Gericht, bei dem das Verfahren anhängig ist.
§ 138d[Verfahren für die Auschließung]
(1) Über die Ausschließung des Verteidigers wird nach mündlicher Verhandlung entschieden.
(2) Der Verteidiger ist zu dem Termin der mündlichen Verhandlung zu laden. Die Ladungsfrist beträgt eine Woche; sie kann auf drei Tage verkürzt werden. Die Staatsanwaltschaft, der Beschuldigte und in den Fällen des § 138c Abs.2 Satz 3 der Vorstand der Rechtsanwaltskammer sind von dem Termin zur mündlichen Verhandlung zu benachrichtigen.
(3) Die mündliche Verhandlung kann ohne den Verteidiger durchgeführt werden, wenn er ordnungsgemäß geladen und in der Ladung darauf hingewiesen worden ist, daß in seiner Abwesenheit verhandelt werden kann.
(4) In der mündlichen Verhandlung sind die anwesenden Beteiligten zu hören. Den Umfang der Beweisaufnahme bestimmt das Gericht nach pflichtgemäßem Ermessen. Über die Verhandlung ist eine Niederschrift aufzunehmen; die §§ 271 bis 273 gelten entsprechend.
(5) Die Entscheidung ist am Schluß der mündlichen Verhandlung zu verkünden. Ist dies nicht möglich, so ist die Entscheidung spätestens binnen einer Woche zu erlassen.
(6) Gegen die Entscheidung, durch die ein Verteidiger aus den in § 138a genannten Gründen ausgeschlossen wird oder die einen Fall des § 138b betrifft, ist sofortige Beschwerde zulässig. Dem Vorstand der Rechtsanwaltskammer steht ein Beschwerderecht nicht zu. Eine die Ausschließung des Verteidigers nach § 138a ablehnende Entscheidung ist nicht anfechtbar.
2) § 138a, 138b, 138c, 138d (İngilizce)

Section 138a. [Exclusion of Defense Counsel]

(1) Defense counsel shall be excluded from participation in proceedings if he is strongly suspected, or suspected to a degree justifying the opening of the main proceedings,
1. of being involved in the offense which constitutes the subject of investigation,
2. of abusing communication with an accused not at liberty for the purpose of committing criminal offenses or substantially endangering the security of a prison, or
3. of having committed an offense which in the case of the conviction of the accused would constitute accessoryship, obstruction of justice, or handling stolen goods.
(2) Defense counsel shall also be excluded from participation in proceedings the subject of which is an offense pursuant to section 129a of the Penal Code, if certain facts substantiate the suspicion that he committed or is committing one of the acts designated in subsection (1), numbers 1 and 2.
(3) Exclusion shall be revoked
1. as soon as its prerequisites no longer exist, but not only on the ground that the accused has been set free;
2. if defense counsel is acquitted in the main proceedings opened on account of the facts leading to exclusion, or if a culpable breach of official duties in relation to these facts is not determined in a judgment of the disciplinary court;
3. if, within one year after exclusion, main criminal proceedings or disciplinary proceedings have not been opened, or a penal order issued, on account of the facts leading to exclusion.
An exclusion which is to be revoked in accordance with number 3 may be maintained for a limited time, at the most however for one more year, if the particular difficulty or the particular scope of the case or another important reason do not yet permit a decision to be taken on the opening of the main proceedings.
(4) Where defense counsel is excluded, he shall not be able to defend the accused in other proceedings regulated by statute as well. In relation to other matters he shall not visit the accused, if the latter is not at liberty.
(5) Where defense counsel is excluded, he shall also not be able to defend other accused persons in the same proceedings or in other proceedings where such proceedings are based on a criminal offense pursuant to section 129a of the Penal Code and where exclusion relates to proceedings which were also based on such a criminal offense. Subsection (4) shall apply mutatis mutandis.
Section 138b. [Exclusion of Defense Counsel for Endangering National Security]

Defense counsel shall also be excluded from participating in proceedings the subject of which is one of the criminal offenses designated under section 74a subsection (1), number 3, section 120 subsection (1), number 3, of the Courts Constitution Act or non-performance of the duties pursuant to section 138 of the Penal Code concerning criminal offenses of high treason or endangering external security pursuant to sections 94 to 96, 97a, 100 of the Penal Code, if in view of certain facts there is reason to assume that his participation would endanger the security of the Federal Republic of Germany. Section 138a subsection (3), first sentence, number 1, shall apply mutatis mutandis.
Section 138c. [Procedure for Excluding Defense Counsel]

(1) Decisions pursuant to Sections 138a and 138b shall be given by the Higher Regional Court. If in the preparatory proceedings the investigations are conducted by the Federal Prosecutor General, or if the proceedings are pending before the Federal Court of Justice, the Federal Court of Justice shall give the decision. If the proceedings are pending before a panel of the Higher Regional Court or the Federal Court of Justice, another panel shall decide.
(2) The court competent pursuant to subsection (1) shall decide after preferment of public charges until final conclusion of the proceedings upon submission by the court before which the proceedings are pending, otherwise upon application by the public prosecution office. The submission shall be made upon application by the public prosecution office or ex officio through intervention of the public prosecution office. If defense counsel who is an attorney-at-law is to be excluded, a copy of the public prosecution office's application pursuant to the first sentence or the submission by the court shall be communicated to the president of the competent Bar Association of which the attorney-at-law is a member. He may make submissions in the proceedings.
(3) The court before which the proceedings are pending may order the rights of defense counsel under Sections 147 and 148 to be suspended until a decision on exclusion is made by the court competent under subsection (1); it may order the suspension of these rights also with respect to the cases designated under Section 138a subsections (4) and (5). Prior to preferment of public charges and subsequent to final conclusion of the proceedings the order pursuant to the first sentence shall be given by the court that has to decide on exclusion of defense counsel. The order shall be given in a decision which is incontestable. The court shall appoint another defense counsel for the duration of the order to safeguard the rights under Sections 147 and 148. Section 142 shall apply mutatis mutandis.
(4) If the court before which the proceedings are pending makes a submission during the main hearing pursuant to subsection (2), it shall at the same time as the submission interrupt or suspend the main hearing until a decision is given by the court competent pursuant to subsection (1). The main hearing may be interrupted for up to thirty days.
(5) If defense counsel, on his own initiative, or at the request of the accused withdraws from participation in the proceedings after, pursuant to subsection (2), an application for his exclusion has been filed or the matter has been submitted to the court competent to give a decision, this court may continue the exclusion proceedings with the aim of determining whether the participation of defense counsel who has withdrawn is admissible in the proceedings. The determination of inadmissibility shall be equal to exclusion within the meaning of Sections 138a, 138b and 138d.
(6) If defense counsel has been excluded from participation in the proceedings, costs caused by suspension can be imposed on him. The decision on this shall be taken by the court before which the proceedings are pending.
Section 138d. [Oral Hearing; Immediate Complaint]

(1) A decision on the exclusion of defense counsel shall be given after an oral hearing.
(2) Defense counsel shall be summoned to the oral hearing. The time limit for summoning a person shall be one week; it may be reduced to three days. The public prosecution office, the accused and in the cases of Section 138c subsection (2), third sentence, the president of the Bar Association shall be notified of the date of the oral hearing.
(3) The oral hearing may be held without defense counsel if he has been properly summoned and referred to the fact in the summons that the oral hearing may be held in his absence.
(4) At the oral hearing those participants who are present shall be heard. The extent to which evidence is taken shall be determined by the court in the exercise of its duty-bound discretion. Records of the hearing shall be made; Sections 271 to 273 shall apply mutatis mutandis.
(5) The decision shall be pronounced at the end of the oral hearing. If this is not possible the decision shall be given no later than within one week.
(6) An immediate complaint shall be admissible against a decision excluding defense counsel for the reasons designated in Section 138a, or concerning a case of Section 138b. The president of the Bar Association shall not be entitled to lodge a complaint. A decision rejecting the exclusion of defense counsel pursuant to Section 138a shall not be contestable.



[1]MAHMUTOĞLU, Fatih Selami/DURSUN, Selman, Türk Hukuku’nda Müdafiin Yasaklılık Halleri,Ankara, 1. Baskı, Seçkin, 2004, s. 13; SUNGURTEKİN, Meral Özkan, “Kurumsal Anlamda Bağımsız Avukatlığın Önemi”, Av. Prof. Dr. Faruk EREM Armağanı, Ankara, TBB Yayını, 2000, s. 620

[2] YURTCAN, Erdener, Alman Hukukunda Müdafilerin Görevden Yasaklanması, İstanbul, Fakülteler Matbaası, 1981, s. 5

[3] CİHAN, Erol/YENİSEY, Feridun, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, İstanbu, Beta, 1997, s. 187

[4] MAHMUTOĞLU/ DURSUN, Türk Hukuku’nda Müdafiin Yasaklılık Halleri, s. 12 vd.

[5] YURTCAN, Hukukunda Müdafilerin Görevden Yasaklanması, s. 5-6

[6]MAHMUTOĞLU/ DURSUN, Türk Hukuku’nda Müdafiin Yasaklılık Halleri, s. 171

[7] MAHMUTOĞLU/ DURSUN, Türk Hukuku’nda Müdafiin Yasaklılık Halleri, s. 29

[8] Geniş anlamda yasaklılık halleri için bkz. MAHMUTOĞLU/ DURSUN, Türk Hukuku’nda Müdafiin Yasaklılık Halleri, s. 29; EREM, Faruk, “Avukatlık Sırrı”, Ankara Barosu Dergisi, Sayı 5, 1969, s. 840; SUNGURTEKİN, Meral Özkan, “Yargılamanın Gecikmesi ve Hızlanmasında Avukatın Rolü”, Yargı Reformu Sempozyumu, İzmir, İzmir Barosu Yayını, 200, s. 143; EREM, Faruk, Meslek Kuralları (Şerh), 3. Baskı, Ankara, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, 1977, s. 130

[9] Schily adlı bir avukat tutuklu sanığa silah getirmiştir. YENİSEY, Feridun, “Uluslararası Terörizmle Mücadelede Suç Siyaseti İlkeleri”, Karşılaştırmalı Güncel Ceza Hukuku Serisi 5, Roxin Armağanı, Ankara, Seçkin, 2006, s. 32

[10] CENTEL, Nur, Ceza Muhakemesi Hukukunda Müdafi, İstanbul, Kazancı, 1984, s. 167; ZAFER, Hamide, Faile Yardım Suçu ve Müdafiin Bu Suçtan Sorumluluğu, İstanbul, 2004, Beta, s. 412-413. Maddelerin Almanca ve İngilizce metinleri için lütfen ekler bölümüne bakınız.

[11] ( BverfGE 04.07.1975, NJW 75,23) YENİSEY, Feridun, “Uluslararası Terörizmle Mücadelede Suç Siyaseti İlkeleri”, Karşılaştırmalı Güncel Ceza Hukuku Serisi 5, Roxin Armağanı, Ankara, Seçkin, 2006, s. 33. “Almanya’da bu düzenleme yapılmadan önce de konu doktrinde oldukça tartışmalı idi. Daha 1920’lerde başlayan tartışma ancak 1970’lere gelindiğinde çözümlenmiştir”, ÜNVER, Yener, “Federal Almanya’da Terörö ve Organize Suçluluk İle İlgili Düzenlemeler” Kunter Armağanı, 1998, s. 418

[12] YURTCAN, Erdener, Alman Hukukunda Müdafilerin Görevden Yasaklanması, s. 29-33

[13] MAHMUTOĞLU/ DURSUN, Türk Hukuku’nda Müdafiin Yasaklılık Halleri, s. 161; YURTCAN, Erdener, Alman Hukukunda Müdafilerin Görevden Yasaklanması, s. 38-42

[14] MAHMUTOĞLU/ DURSUN, Türk Hukuku’nda Müdafiin Yasaklılık Halleri, s. 162; YURTCAN, Erdener, Alman Hukukunda Müdafilerin Görevden Yasaklanması, s. 42-55

[15] MAHMUTOĞLU/ DURSUN, Türk Hukuku’nda Müdafiin Yasaklılık Halleri, s. 163

[16] YURTCAN, Erdener, Alman Hukukunda Müdafilerin Görevden Yasaklanması, s. 56


[17] StGB § 129a hükmünün tam metni için YENİSEY, Feridun, “Uluslararası Teörizmle Mücadelede Suç Siyaseti İlkeleri”, Karşılaştırmalı Güncel Ceza Hukuku Serisi 5, Prof.Dr.Dr.Mult.Claus ROXİN’e Armağan, 2006, s.24 vd.

[18] MAHMUTOĞLU/ DURSUN, Türk Hukuku’nda Müdafiin Yasaklılık Halleri, s. 164; YURTCAN, Erdener, Alman Hukukunda Müdafilerin Görevden Yasaklanması, s. 62-65

[19] Detaylı bilgi için bkz. YURTCAN, Erdener, Alman Hukukunda Müdafilerin Görevden Yasaklanması, s. 66


[20] Maddeye eklediğimiz italikler arada ki farkları belirtmek için kullanılmıştır.

[21]Suç işlemek amacıyla örgüt kurma
Madde 220- (1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur.
(5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.
(6) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan dolayı cezalandırılır.
(7) Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır.
(8) Örgütün veya amacının propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Silâhlı örgüt
Madde 314- (1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.

[22] 29.06.2006 tarih ve 5532 sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (RG 18.07.2006, No.26332)

[23] Metin için bkz. RG 12.04.1991 No.20843 Mükerrer

[24] 3713 sayılı Yasa’nın söz konusu 1. maddesinin başlığı 15.07.2003 tarih ve 4928 sayılı Yasa’ya kadar olan dönemde “Terör tanımı” iken 4928 sayılı Yasa ile “Terör ve Örgüt Tanımı” olmuş ancak 29.06.2006 tarih ve 5532 sayılı Yasa ile tekrar değiştirilip “terör tanımı” yapılmıştır. Ayrıca belirtelim ki 5532 sayılı Yasa ile 3713 sayılı Yasa’nın 1. maddesinin 2. ve 3. üncü fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır.

[25] TOROSLU, Nevzat, “Ceza Hukuku Açısından Terörle Mücadele Yasası”, Terörle Mücadele Yasası ve İnsan Hakları, Mayıs 1991, s.19. Aktaran ZAFER, Hamide Ceza Hukukunda Terörizm, Milletlerarası Metinler ve 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanununun Işığında, s.119. Aynı yönde bir başka görüş için bknz. ZAFER, age, s. 119

[26] KUZU, Burhan, “Terörle Mücadele Kanunu ve Anayasa Mahkemesi’nin İptal Kararı”, Hayri Domaniç’e Armağan, İstanbul 1995, s. 320.

[27] Tartışma için bkz. ZAFER, age, s. 119 vd. ZAFER, bu konuda şu satırları yazmıştır: “Bu maddenin terörü bir suç olarak tanımladığı ve terör suçunun kapsamını tayin ettiği iddia edilebilir. Böyle bir yorum, maddede belirtilen amaç ve araçlarla girişilecek her türlü örgütsel faaliyetin kanunda tek tek suç olarak belirtilmeseler dahi cezalandırılmalarına ve bu hükmün bir torba hüküm niteliği kazanmasına imkan verir. Bu ceza hukukunun temel prensiplerinden biri olan suçta ve cezada kanunilik ilkesi ile de bağdaşmaz. Failler siyasi saikle hareket etmeseler dahi, kamu düzenini ve genel sağlığı bozmak amacıyla, bir örgütü de arkalarına alarak girişecekleri tüm eylemlerin terör eylemi sayılma tehkikesi doğar. Böyle bir yaklaşım terör eylemlerinin siyasi saik unsuruyla bağdaşmaz.”,age, s. 119.

[28] Kabul Tarihi: 26.09.2004, RG 12.10.2004, No. 25611

[29] Söz Konusu yasa yerini, 21.03.2007 gün ve 5607 sayılı yasaya bırakmıştır. Yasa’nın geçiçi 1. maddesine göre “GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Diğer kanunlarda mülga 7/1/1932 tarihli ve 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ile bu Kanunla yürürlükten kaldırılan Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa yapılan atıflar, bu Kanuna yapılmış sayılır.”

[30] Gerekçe için bkz. http://www.kgm.adalet.gov.tr/tmk.htm ( ç.t 01.07.2006)

[31] Kabul Tarihi: 04.12.2004, RG 17.12.2004, No. 25673

[32] Bkz. 5532 sayılı Yasa’nın 4 ve 8.’inci maddeleri ile değişik 3713 sayılı Yasa’nın 5 ve 9.’uncu maddeleri
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Türk Ve Alman Hukukularında Müdafiin Yasaklanması" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Reşit Karaaslan'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
14-06-2007 - 13:15
(6164 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 1 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 1 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
4873
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 1 saat 40 dakika 56 saniye önce.
* Ortalama Günde 0,79 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 75862, Kelime Sayısı : 7727, Boyut : 74,08 Kb.
* 3 kez yazdırıldı.
* 4 kez indirildi.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 625
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,50699997 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.