TÜRK HUKUKU’NDA “GÜVENLİ ÜRÜN” KAVRAMI VE
GÜVENLİ OLMAYAN ÜRÜNE BAĞLANAN HUKUKİ SONUÇLAR
© Av. Ali Osman Özdilek
I – ÜRÜN
Ürün güvenliği konusunu incelemeye, Avrupa Birliği düzenlemelerini ve Türk Hukukunu karşılaştırmalı olarak ele alıp, nelerin “ürün” olduğunu belirleyerek başlayacağız.
4822 sayılı kanunla değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da “ürün” kavramının zaman zaman mal ve hizmetler yerine kullanıldığı, kanunda bu açıdan bir kavram birlikteliği olmadığı görülmektedir. Bu sebeple TKHK’daki mal ve hizmet tanımını incelerken bu tanımın aynı zamanda “ürün” için de geçerli olduğunu gözönünde tutmak gerekir.
TKHK’nun 3. maddesinde mal ve hizmet şu şekilde tanımlanmıştır:
“c) Mal: Alış-verişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları
d) Hizmet: Bir ücret veya menfaat karşılığında yapılan mal sağlama dışındaki her türlü faaliyeti ifade eder.”
Ayıplı mallardan sorumluluk ile ilgili Üye Devletlerin yasalarının, yönetmeliklerinin ve idari hükümlerinin yakınlaştırılması hakkında 25 Temmuz 1985 tarihli Avrupa Toplulukları Konsey Direktifi [FONT='Arial Narrow','sans-serif'][1][/font]ise 2. maddesinde ürün kavramını aşağıdaki şekilde tanımlamıştır:
Direktif’e göre ürün, “başka bir taşınır veya taşınmaza bağlı olsa bile, başlıca tarım ürünleri ve av ürünleri hariç olmak üzere, her türlü taşınırdır”. Tarım ürünleri kavramına topraktan elde edilen ürünler ile çiftlik ürünleri ve balıkçılık ürünleri girmektedir. Direktif ayrıca elektriği de ürün tanımı içine almıştır.
“Ürün” tanımlaması açısından TKHK’nun Konsey Direktifi’nden daha kapsamlı olduğu söylenebilir. Birincisi TKHK’da sadece mallar değil hizmetler de sorumluluk alanı içine girmektedir. İkincisi TKHK’da yalnız sanayi ürünleri değil tarım ürünleri de sorumluk kapsamı içindedir.[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][2][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']11.7.2001 Tarih ve 24459 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanıp, 11.1. 2002 tarihinde yürürlüğe giren [/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif']4703 sayılı “Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun”un “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde ise ürün, “[/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif']Piyasaya arz edilmesi hedeflenen tüm ürünler” [/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif']olarak tanımlanırken herhangibir şekilde mal veya hizmet ayırımı yapılmamış ve çok geniş bir tanımlamaya gidilmiştir.[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']AB’nin 2001/95/EC sayılı Genel Ürün Güvenliği Direktifi’nin[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][3][/font] 2(a) maddesinde ise ürün:[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“Bir hizmet sağlama kapsamındakiler de dahil olmak üzere, yeni, kullanılmış veya yenilenmiş olup olmadığına ve bir ticari faaliyet sırasında olup olmadığına bakılmaksızın tüketicilere sağlanan veya tüketiciler için erişilebilir kılınan ve tüketiciler için amaçlanmış olan veya makul olarak öngörülebilir koşullar altında tüketiciler için amaçlanmış olmasa bile onlar tarafından kullanılan herhangi bir ürün.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']şeklinde tanımlanmıştır.[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Bütün bu tanımlamalar ışığında Türk hukukunda ürün tanımının mal ve hizmetleri de kapsayan geniş bir yelpazeyi içerdiğini söylemek yanlış olmayacaktır.[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Ürün konusunu böylece inceledikten sonra artık güvenli ürünün ne olduğunu incelemeye geçebiliriz.[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']II – GÜVENLİ ÜRÜN[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']TKHK’da güvenli ürünün ne olduğuna dair bir tanım bulunmamaktadır. Ancak kanunun “Ayıplı Mal” başlıklı 4. maddesinin 7. fıkrasında, “güvenli olmayan mallar, piyasaya özürlüdür etiketiyle dahi arzedilemez. Bu ürünlere 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun hükümleri uygulanır” denmektedir.[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinin (e) bendinde güvenli ürün şöyle tanımlanmıştır:[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“Kullanım süresi içinde, normal kullanım koşullarında risk taşımayan veya kabul edilebilir ölçülerde risk taşıyan ve temel gereklerbakımından azami ölçüde koruma sağlayan ürün”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Bu tanım içerisinde yer alan unsurlardan normal kullanım koşullarına ilişkin kanunda herhangibir tanım bulunmamaktadır. Fakat diğer bir unsur olan “temel gerekler”, aynı maddenin (f) bendinde;[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“Ürünün; insan sağlığı, can ve mal güvenliği, hayvan ve bitki yaşam ve sağlığı, çevre ve tüketicinin korunması açısından sahip olması gereken asgari güvenlik koşulları”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']olarak tanımlanmıştır.[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Yine 4703 sayılı Kanun’un 5. maddesinde;[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“Üretici, piyasaya sadece güvenli ürünleri arz etmek zorundadır. Teknik düzenlemelereuygun ürünlerin güvenli olduğu kabul edilir. Teknik düzenlemenin bulunmadığı hallerde, ürünün güvenli olup olmadığı; ulusal veya uluslararası standartlara; bunların olmaması halinde ise söz konusu sektördeki iyi uygulama kodu veya bilim ve teknoloji düzeyi veya tüketicinin güvenliğe ilişkin makul beklentisi dikkate alınarak değerlendirilir.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']......................[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']......................[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Bir ürünün güvenli kabul edilmesi için; ürünün bileşimi, ambalajlanması, montaj ve bakımına ilişkin talimatlar da dahil olmak üzere özellikleri; başka ürünlerle birlikte kullanılması öngörülüyorsa bu ürünlere yapacağı etkiler; piyasaya arzı, etiketlenmesi, kullanımı ve bertaraf edilmesi ile ilgili talimatlar ve üretici tarafından sağlanacak diğer bilgiler ve ürünü kullanabilecek risk altındaki tüketici gruplarıaçısından değerlendirildiğinde, temel gerekler bakımından azami ölçüde koruma sağlaması gerekir.[/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Daha güvenli bir ürünün üretilmesinin mümkün olması veya piyasada daha az risk taşıyan ürünlerin mevcut olması, ilgili teknik düzenlemede aksi belirtilmedikçe, bir ürünün güvenli olmadığı anlamına gelmez.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']denilmektedir. Güvenli ürünün belirlenmesi açısından 5. maddede yer alan önemli unsurlardan biri de “teknik düzenleme” unsurudur. 4703 sayılı Kanun’un 3. maddesinin (j) bendinde “teknik düzenleme”;[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“Bir ürünün, ilgili idari hükümler de dahil olmak üzere, özellikleri, işleme ve üretim yöntemleri,bunlarla ilgili terminoloji, sembol, ambalajlama, işaretleme, etiketleme ve uygunluk değerlendirmesi işlemleri hususlarından biri veya birkaçını belirten ve uyulması zorunlu olan her türlü düzenleme”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']olarak tanımlanmıştır.[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Yukarıda güvenli ürün için hukukumuzda benimsenmiş olan kriterler aşağıda incelenen 2001/95/EC sayılı Direktifi hükümlerine de uyum göstermektedir. Ancak 4703 sayılı Kanun’daki güvenli ürün tanımı ile direktifteki tanım birbirinden farklıdır. [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']2001/95/EC sayılı Genel Ürün Güvenliği Direktifi’nin[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][4][/font] 2(b) maddesinde güvenli ürün aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır:[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“Güvenli ürün; kullanım ömrü, hizmete sunulması, kurulumu ve bakımına ilişkin gereklilikler dikkate alınnmak kaydıyla, normal veya makul kullanım koşullarında hiç risk taşımayan veya ürünün kullanımıyla ilgili asgari seviyede risk taşıyan ve özellikle aşağıda belirtilen hususlar gözönüne alındığında insan sağlığı ve güvenliği açısından azami koruma sağlayan ürünü ifade eder:[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']i) [/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif']Bileşimi ve ambalajlanmasına ilişkin özellikleri ile gerektiğinde kurulum ve bakım talimatları,[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']ii) [/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif']Başka ürünlerle birlikte kullanılması öngörülüyorsa bu ürünlere yapacağı etkiler,[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']iii) [/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif']Sunumu, etiketlenmesi, kullanımı ve imha edilmesi ile ilgili talimatlar,[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']iv) [/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif']Özellikle çocuklar ve yaşlılar olmak üzere ürünü kullanırken riske maruz kalan tüketici grupları,[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Daha yüksek bir güvenlik düzeyinin elde edilmesinin mümkün olması veya piyasada daha az risk taşıyan ürünlerin mevcut olması bir ürünün tehlikeli sayılması için dayanak teşkil etmez.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Hukukumuzda, güvenli ürüne ilişkin kriterler açısından kullanılabilecek diğer bazı hükümlere de yer verildiği görülmektedir.[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']TKHK’nun 14. maddesi bazı sanayi mallarının kullanma kılavuzuyla birlikte satılmasını zorunlu tutmuştur. İmalatçı, bu kullanım kılavuzlarında ürünün nasıl kullanılması gerektiğini, nasıl kullanılmaması gerektiğini, tamir ve bakıma ilişkin özellikleri tüketicinin anlayabileceği şekilde göstermek zorundadır. Bu yükümlülüğün ihlali halinde imalatçı ortaya çıkan zararlardan sorumlu olacaktır.[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][5][/font][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']25137 sayılı ve 13 Haziran 2003 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürülüğe giren “Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik”in 6. maddesinin 4. fıkrasına göre ise;[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
“Bilim ve teknolojide ulaşılan düzeyin, malın piyasaya sürülmesinden sonraki 10 yıl içinde ayıplı olduğunun tespit edilmesine imkan tanıması halinde, imalatçı/üretici, bu ayıbın olası zararlı sonuçlarını, ortadan kaldırmak için azami çabayı sarf etmemesi durumunda 7 nci maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde ve son fıkrasında[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][6] yer alan sorumluluktan kurtulma sebeplerini ileri süremez.”[/font]
Kanaatimizce, şu anki mevzuat kapsamında bir ürünün güvenli olup olmadığının değerlendirilmesinde, kullanım kılavuzlarına ilişkin TKHK’nun 14. maddesi ile Ayıplı Mal Yönetmeliği’nin 6. maddesinin 4. fıkrası hükümleri, mahkemelerce veya ilgili mercilerce kullanılabilecektir. Örneğin 4703 sayılı yasanın yukarıya da aldığımız 5. maddesinde, teknik düzenlemenin bulunmadığı hallerde ürünün güvenli olup olmadığı “....bilim ve teknoloji düzeyi...”ne bakılarak belirlenecektir. Buna göre üretici, ürünün piyasaya sürüldüğü zamandaki “bilim ve teknoloji düzeyi”ne uygun olan bir ürün için Ayıplı Mal Yönetmeliği’nin yukarıda belirttiğimiz 6. maddesinin 4. fıkrasının uygulanması durumunda Yönetmeliğin 7(e) maddesine dayanarak sorumluluktan kurtulma şansını kaybedecektir. Bu tür kullanımların ve yorumların, imalatçıların güvenli ürünle ilgili sorumlulukları açısından sakıncalar doğuracağı açıktır. Bu sebeple güvenli ürüne ilişkin kriterlerin tek bir düzenleme altında yapılması, kriterlerin açıkça ortaya konulması, mevzuattaki çelişkilerin ortadan kaldırılması ve imalatçılara hayatın olağan akışının ve Türk Ticaret Kanunu ile benimsenmiş olan basiretli tacir olmaya ilişkin özen ölçütünün ötesinde bir özen yükümlülüğünün yükletilmemesi lazımdır. Aksi halin kabulü imalatçılar açısından, tüketiciye zarar veren ürünler için bir objektif sorumluluk halinin yani kusursuz sorumluluk halinin kabulüne yol açacaktır.[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][7][/font]
III – GÜVENLİ OLMAYAN ÜRÜNE BAĞLANAN HUKUKİ SONUÇLAR
Piyasaya arzedilen bir ürünün yukarıda açıklamaya çalıştığımız hukuki düzenlemeler kapsamında güvenli ürün olmadığının tesbit edilmesi veya güvenli olmayan bir ürün sebebiyle tüketicilerin ve üçüncü şahısların zarar görmesi halinde doğacak hukuki sonuçları; tazminat sorumluluğu, ceza sorumluluğu ve 4077 ve 4703 sayılı yasalardan doğan sorumluluk olmak üzere üç ayrı bölümde inceleyebiliriz.
A – TAZMİNAT SORUMLULUĞU
Borçlar Kanunu’nun 41 ila 60. maddeleri arasında haksız fillerden doğan borçlara ilişkin hükümler düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu’nun 41. Maddesine göre, hukuka aykırı kusurlu bir fiille başkasına zarar veren kimse bu zararı tazmine mecburdur. Böylece haksız fiilden sorumluluk, tazminat borcunun kaynağını oluşturmaktadır.[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][8][/font]
Buna göre sorumluluğun şartları[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][9]:[/font]
- Hukuka aykırı bir fiilin varlığı
- Kusur
- Zarar ve
- İlliyet bağıdır
Eğer güvenli olmayan bir ürün sebebiyle bir tüketici veya bir üçüncü şahıs zarar görürse, üretici yukarıdaki şartların gerçekleşmesi halinde Borçlar Kanunu’nun genel hükümlerine göre tazminat ödemekle sorumlu olabilecektir.
Ayrıca şartları varsa manevi tazminatın da ödenmesi gündeme gelebilir. Örneğin bir cep telefonunun patlayarak, bir aktörün yüzünde kalıcı eser bırakması halinde o aktörün manevi haklarının da ağır bir şekilde zedelendiği kabul edilerek manevi tazminata hükmedilebilecektir.
B – CEZA SORUMLULUĞU
Güvenli olmayan bir ürün sebebiyle üreticilerin ceza sorumluluğunun da doğma ihtimali vardır. Türk Ceza Kanunu’nda güvenli olmayan ürüne uygulanabilecek maddeler şunlardır:
- TCK m.85: Taksirle öldürme
“1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi üç yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
- TCK m.89: Taksirle yaralama
“1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Bilinçli taksir hâli hariç olmak üzere, bu maddenin kapsamına giren suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır.”
- TCK m.171: Genel Güvenliğin Taksirle Tehlikeye Sokulması
“(1) Taksirle;
a) Yangına,
b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına,
Neden olan kişi, fiilin başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olması hâlinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Ceza kanunları açısından sorulması gereken bir soru ise tüzel kişilerin cezai sorumluluğunun olup olmadığı sorusudur. Bu soruya Türk Ceza Kanunu’nun 20. maddesinde şöyle cevap verilmektedir:
“(2) Tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak, suç dolayısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır.”
Kanunda da açıkça düzenlendiği gibi tüzel kişiler hakkında hapis cezasi gibi ceza yaptırımı uygulanmamaktadır. Yani gerçek kişilere uygulanabilen hafif veya ağır hapis cezaları doğaları gereği tüzel kişilere uygulanamaz. Ancak suçun niteliğine göre güvenlik tedbirleri uygulanabilir. Türk Ceza Kanunu’nun 60. Maddesinde ise güvenlik tedbirlerine ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Maddeye göre:
“Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri
MADDE 60. - (1) Bir kamu kurumunun verdiği izne dayalı olarak faaliyette bulunan özel hukuk tüzel kişisinin organ veya temsilcilerinin iştirakiyle ve bu iznin verdiği yetkinin kötüye kullanılması suretiyle tüzel kişi yararına işlenen kasıtlı suçlardan mahkûmiyet hâlinde, iznin iptaline karar verilir.
(2) Müsadere hükümleri, yararına işlenen suçlarda özel hukuk tüzel kişileri hakkında da uygulanır.
(3) Yukarıdaki fıkralar hükümlerinin uygulanmasının işlenen fiile nazaran daha ağır sonuçlar ortaya çıkarabileceği durumlarda, hâkim bu tedbirlere hükmetmeyebilir.
(4) Bu madde hükümleri kanunun ayrıca belirttiği hâllerde uygulanır.”
C – 4077 ve 4703 SAYILI KANUNLARDAN DOĞAN SORUMLULUK
- 4077 Sayılı Kanundan Doğan Sorumluluk
Özellikle Borçlar Kanunu açısından bakıldığında, tüketicilerin uğradığı zararların hukuki sebebinin belirlenmesinde ve tazminat ödenmesi konusunda Borçlar Kanunu hükümlerinin yetersiz kaldığı görülmektedir. Hukukumuza Borçlar Kanunu’na göre çok yakın zamanlarda girmiş bulunan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da ayıplı mal ve hizmetin sebep olduğu zararlarla ilgili olarak düzenlenen hükümler şunlardır:
- 4. maddenin 2. fıkrası:
“.....Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı-üreticiden tazminat isteme hakkına da sahiptir.”
- 4. maddenin 3. fıkrası:
“....Ayıplı malın neden olduğu zarardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumludurlar. Satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz.”
- 4. maddenin 4. fıkrası:
“....Ayıplı malın neden olduğu her türlü zararlardan dolayı yapılacak talepler ise üç yıllık zamanaşımına tabidir. Bu talepler zarara sebep olan malın piyasaya sürüldüğü günden başlayarak on yıl sonra ortadan kalkar. Ancak, satılan malın ayıbı, tüketiciden satıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse zamanaşımı süresinden yararlanılamaz.”
- 4. maddenin 5. fıkrası:
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“Ayıplı malın neden olduğu zararlardan sorumluluğa ilişkin hükümler dışında, ayıplı olduğu bilinerek satın alınan mallar hakkında yukarıdaki hükümler uygulanmaz.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
- 4/A maddesinin 2. fıkrası:
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“....Tüketici, bu seçimlik haklarından biri ile birlikte 4 üncü maddede belirtilen şartlar çerçevesinde tazminat da isteyebilir. Sağlayıcı, tüketicinin seçtiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
- 4/A maddesinin 3. fıkrası:
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“Sağlayıcı, bayi, acente ve 10 uncu maddenin beşinci fıkrasına göre kredi veren, ayıplı hizmetten ve ayıplı hizmetin neden olduğu her türlü zarardan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumludur. Sunulan hizmetin ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
- 4/A maddesinin 4. fıkrası:
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“Ayıplı hizmetin neden olduğu her türlü zararlardan dolayı yapılacak talepler ise üç yıllık zamanaşımına tabidir. Ancak, sunulan hizmetin ayıbı, tüketiciden sağlayıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse zamanaşımı süresinden yararlanılamaz.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
- 4/A maddesinin 5. fıkrası:
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“Ayıplı hizmetin neden olduğu zararlardan sorumluluğa ilişkin hükümler dışında, ayıplı olduğu bilinerek edinilen hizmetler hakkında yukarıdaki hükümler uygulanmaz.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']- [/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif']24. maddenin 4. fıkrası:[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“Satışa sunulan bir seri malın ayıplı olması durumunda Bakanlık, tüketiciler veya tüketici örgütleri, ayıplı seri malın üretiminin ve satışının durdurulması ve satış amacıyla elinde bulunduranlardan toplatılması için dava açabilir. [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Satışa sunulan bir seri malın ayıplı olduğunun mahkeme kararı ile tespit edilmesi halinde, malın satışı geçici olarak durdurulur. Mahkeme kararının tebliğ tarihinden itibaren en geç üç ay içinde malın ayıbının ortadan kaldırılması için üretici-imalatçı ve/veya ithalatçı firma uyarılır. Malın ayıbının ortadan kalkmasının imkânsız olması halinde mal, üretici-imalatçı ve/veya ithalatçı tarafından toplanır veya toplattırılır. Toplatılan mallar taşıdıkları risklere göre kısmen veya tamamen imha edilir veya ettirilir. [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Satışa sunulan bir seri malın, tüketicinin güvenliğini tehlikeye sokan ayıp taşıması durumunda, 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun hükümleri saklıdır. [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Ayıplı malları satın alan tüketicilerin uğradıkları maddî ve manevî zararlar nedeniyle dava açma hakları saklıdır.” [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']- [/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif']24/A maddesinin 3. fıkrası:[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“Gıda ürünü olmamalarına rağmen, sahip oldukları şekil, koku, görünüm, ambalaj, etiket, hacim veya boyutları nedeniyle olduklarından farklı görünen ve bu sebeple de tüketiciler tarafından gıda ürünleriyle karıştırılarak tüketicilerin sağlığını ve güvenliğini tehlikeye atan malların üretilmesi, pazarlanması, ithalatı ve ihracatı yasaktır. [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Mal piyasaya sürülmüşse, 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun hükümleri uygulanır. [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Olduğundan farklı görünen malı satın alan tüketicilerin uğradıkları maddi ve manevi zararlar nedeniyle dava açma hakları saklıdır.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Tazminat sorumluluğunun dışında ayrıca TKHK’da 25. Madde ile cezai hükümler de getirilmiştir. Bunlar: [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']- [/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif']TKHK’nun 25. maddesinin, 4. maddenin 7. fıkrasına yaptığı atıf:[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“Güvenli olmayan mallar, piyasaya özürlüdür etiketiyle dahi arz edilemez. Bu ürünlere, 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun hükümleri uygulanır.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']- [/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif']TKHK’nun 25. maddesinin, 13. maddeye yaptığı atıf:[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“İmalatçı veya ithalatçılar ithal ettikleri veya ürettikleri sanayi malları için Bakanlıkça onaylı garanti belgesi düzenlemek zorundadır. Mala ilişkin faturanın tarih ve sayısını içeren garanti belgesinin tekemmül ettirilerek tüketiciye verilmesi sorumluluğu satıcı, bayi veya acenteye aittir. Garanti süresi malın teslim tarihinden itibaren başlar ve asgari iki yıldır. Ancak, özelliği nedeniyle bazı malların garanti şartları, Bakanlıkça başka bir ölçü birimi ile belirlenebilir. [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Satıcı; garanti belgesi kapsamındaki malların, garanti süresi içerisinde arızalanması halinde malı işçilik masrafı, değiştirilen parça bedeli ya da başka herhangi bir ad altında hiçbir ücret talep etmeksizin tamir ile yükümlüdür. [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Tüketici onarım hakkını kullanmışsa, garanti süresi içerisinde sık arızalanması nedeniyle maldan yararlanamamanın süreklilik arz etmesi veya tamiri için gereken azami sürenin aşılması veya tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması hallerinde, 4 üncü maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabilir. Satıcı bu talebi reddedemez. [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Tüketicinin bu talebinin yerine getirilmemesi durumunda satıcı, bayi, acente, imalatçı-üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur. [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Tüketicinin malı kullanım kılavuzunda yer alan hususlara aykırı kullanmasından kaynaklanan arızalar, iki ve üçüncü fıkra hükümleri kapsamı dışındadır. [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Bakanlık, hangi sanayi mallarının garanti belgesi ile satılmak zorunda bulunduğunu ve bu malların arızalarının tamiri için gereken azami süreleri Türk Standartları Enstitüsünün görüşünü alarak tespit ve ilânla görevlidir.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']- [/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif']TKHK’nun 25. maddesinin, 14. maddeye yaptığı atıf:[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“Yurt içinde üretilen veya ithal edilen sanayi mallarının tanıtım, kullanım, bakım ve basit onarımına ilişkin Türkçe kılavuzla ve gerektiğinde uluslararası sembol ve işaretleri kapsayan etiketle satılması zorunludur. [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Bakanlık, sanayi mallarından hangilerinin tanıtma ve kullanım kılavuzu ve etiket ile satılmak zorunda bulunduğunu ve bunlarda bulunması gereken asgari unsurları Türk Standartları Enstitüsünün görüşünü alarak tespit ve ilânla görevlidir.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']- [/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif']TKHK’nun 25. maddesinin, 18. maddeye yaptığı atıf:[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“Tüketicinin kullanımına sunulan mal ve hizmetlerin kişi beden ve ruh sağlığı ile çevreye zararlı veya tehlikeli olabilmesi durumunda, bu malların emniyetle kullanılabilmesi için üzerine veya ekli kullanım kılavuzlarına, bu durumla ilgili açıklayıcı bilgi ve uyarılar, açıkça görülecek ve okunacak şekilde konulur veya yazılır. [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Bakanlık, hangi mal veya hizmetlerin açıklayıcı bilgi ve uyarıları taşıması gerektiğini ve bu bilgi ve uyarıların şeklini ve yerini ilgili bakanlık ve diğer kuruluşlarla birlikte tespit ve ilânla görevlidir.” [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Ancak şunu da belirtmek gerekir ki 4077 sayılı Kanun’un zaman zaman 4703 sayılı Kanun’a yaptığı atıflardan da anlaşıldığı üzere kanunkoyucu 4703 sayılı Kanun’u özel bir kanun olarak düzenlemiş ve güvenli olmayan ürün ile ayıplı ürün arasında bir ayırım yaparak bunlara farklı hukuki sonuçlar bağlamıştır. Kanaatimce 4077 sayılı yasa hükümleri ancak 4703 sayılı yasa olmasaydı uygulanabilirdi. Oysa güvenli olmayan bir ürün ayıplı mal ve hizmetten farklı bir kavramdır. Ayıplı mal ve hizmet güvenli olmayan ürünü de kapsayan bir üst kavram olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla güvenli olmayan bir ürün her zaman ayıplı bir maldır. Ama ayıplı mal her zaman güvenli olmayan ürün değildir. Fakat konunun en başında da incelediğimiz gibi yasakoyucu 4077 sayılı kanunda kavramlar yönünden özensiz davranmış ve ürün ile mal ve hizmet kavramlarını zaman zaman birbirlerinin yerine kullanmıştır. Bu sebeple mal ve hizmet ve ürün kavramlarını ve bunlara bağlı olarak da “ayıplı mal ve hizmet” ile “güvenli ürün” kavramları hukukumuzda birbirleriyle çelişmeyecek, kafa karıştırmayacak şekilde açıklıkla düzenlenmelidir. Aksi halde bir üründen dolayı zarar görülmesi halinde hangi hükümlere göre kimden neyin talep edileceği, kime ne yaptırımın uygulanacağı konusunda karışıklıklar çıkabilecektir. [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font] - 4703 Sayılı Kanundan Doğan Sorumluluk
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']4703 sayılı yasa kapsamındaki sorumluluğu; ürünün piyasaya arzının yasaklanması, toplatılması ve bertarafına ilişkin sorumluluk ile ceza sorumluluğu olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. Kanun’un 11. maddesine göre:[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“İlgili teknik düzenlemeye uygunluğu belgelenmiş olsa dahi, bir ürünün güvenli olmadığına dair kesin belirtilerin bulunması halinde, bu ürünün piyasaya arzı, kontrol yapılıncaya kadar yetkili kuruluşça geçici olarak durdurulur.[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Kontrol sonucunda ürünün güvenli olmadığının tespit edilmesi halinde, masrafları üretici tarafından karşılanmak üzere, yetkili kuruluş; [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']a) Ürünün piyasaya arzının yasaklanmasını,[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']b) Piyasaya arz edilmiş olan ürünlerin piyasadan toplanmasını,[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']c) Ürünlerin, güvenli hale getirilmesinin imkânsız olduğu durumlarda, taşıdıkları risklere göre kısmen ya da tamamen bertaraf edilmesini,[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']d) (a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilen önlemler hakkında gerekli bilgilerin, masrafları üreticiden karşılanmak üzere, ülke genelinde dağıtımı yapılan iki gazete ile ülke genelinde yayın yapan iki televizyon kanalında ilanı suretiyle, risk altındaki kişilere duyurulmasını,[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']sağlar.[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Risk altındaki kişilerin yerel yayın yapan gazete ve televizyon kanalları vasıtasıyla bilgilendirilmesinin mümkün olduğu durumlarda, bu duyuru yerel basın ve yayın organları yoluyla, risk altındaki kişilerin tespit edilebildiği durumlarda ise bu kişilerin doğrudan bilgilendirilmesi yoluyla yapılır.[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Ceza sorumluluğuna ilişkin hükümler ise Kanun’un 12. ve 13. maddelerinde düzenlenmiştir. “Ceza hükümleri” başlıklı 12. Maddeye göre:[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“Bu Kanunun; [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']a) 5 inci maddesinin birinci fıkrasına[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][10][/font] aykırı hareket eden üreticiler hakkında iki milyar Türk Lirası,[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']b) 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasına[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][11][/font] aykırı hareket eden üreticiler hakkında on milyar Türk Lirası,[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']c) 5 inci maddesinin yedinci fıkrasına[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][12][/font] aykırı hareket eden üreticiler hakkında iki milyar Türk Lirası,[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']d) 5 inci maddesinin sekizinci fıkrasına[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][13][/font] aykırı hareket eden üreticiler hakkında iki milyar Türk Lirası,[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']e) 5 inci maddesinin dokuzuncu fıkrasına[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][14][/font] aykırı hareket eden dağıtıcılar hakkında bir milyar Türk Lirası,[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']f) 5 inci maddesinin onuncu fıkrasına[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][15][/font] aykırı hareket edenler hakkında beş milyar Türk Lirası,[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']g) 9 uncu maddesinin birinci fıkrasına[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][16][/font] aykırı hareket eden uygunluk değerlendirme kuruluşları ile onaylanmış kuruluşlar hakkında yirmibeş milyar Türk Lirası,[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']h) 9 uncu maddesinin beşinci fıkrasına[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][17][/font] aykırı hareket eden uygunluk değerlendirme kuruluşları ile onaylanmış kuruluşlar hakkında beş milyar Türk Lirası,[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']İdarî para cezası uygulanır.[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Birinci fıkrada belirtilen idarî para cezaları, fiilin bir yıl içinde tekrarı halinde, her tekrar için iki katı olarak uygulanır.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']İdari para cezalarına karşı başvuru yolu ve zamanaşımı ise 13. maddede düzenlenmiştir. Maddeye göre:[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']“Bu Kanunda yer alan idarî para cezaları, yetkili kuruluşlar tarafından verilir ve tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde vergi dairelerine veya mal müdürlüklerine ödenir. Bu idarî para cezalarına karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, verilen idarî para cezasının yerine getirilmesini durdurmaz.[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Bu Kanuna göre verilen idarî para cezaları hakkında, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Bu Kanunda düzenlenen idarî para cezalarına ilişkin zaman aşımı süresi, ihlalin vuku bulduğu tarihten itibaren beş yıl, yetkili kuruluşça ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıldır. Üreticilerin, dağıtıcıların, uygunluk değerlendirme kuruluşlarının veya onaylanmış kuruluşların faaliyetlerinin kontrolü ve denetimi amacıyla herhangi bir işlem başlatılması halinde zaman aşımı süresi kesilir.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Ancak kanunda düzenlenen idari para cezalarına karşı nereye başvurulacağı uzunca bir süre tartışılmış ve konuyla ilgili tereddütler yaşanmıştır. Kanunda açıkça yetkili idare mahkemesine itiraz edilebileceği belirtilmiş olmasına rağmen, 5236 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 01.06.2005 tarihinden itibaren yürürlüğe girmesi nedeniyle, Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından idari para cezalarına karşı artık idare mahkemelerine değil, Sulh Ceza Mahkemelerine başvurulması gerektiğine dair kararlar verilmiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 2005/76 E. 2005/102 K. sayılı ve 21.11.2005 tarihli kararına göre[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][18][/font]:[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
“Davacı : Isı-Sim Isı San. Tic. Ltd. Şti.
Vekili : Av.D. Ç.
Davalılar: Bornova Belediye Başkanlığı
OLAY :İzmir Büyükşehir Belediyesi İlân ve Reklâm Yönetmeliğine aykırı olduğu tespit edilen reklam panosunu bulunduğu yerden kaldırmayarak 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 40. maddesindeki yükümlülüğünü yerine getirmeyen Şirkete, Bornova Belediyesi Encümeninin 16.3.2005 tarih ve 20-36 sayılı kararıyla, aynı Yasa’nın 42. maddesi uyarınca 1.650 YTL para cezası verilmiş; davacı Şirket vekilince, sözkonusu para cezasına karşı, 3.5.2005 gününde sulh ceza mahkemesinde itirazda bulunulmuştur.
İZMİR 4. SULH CEZA MAHKEMESİ; 18.5.2005 gün ve E:2004/88, K:2004/88 D.İş sayı ile, dava konusu encümen kararı ile ilgili olarak karar vermeye yetkili ve görevli mahkemenin İdare Mahkemesi olduğu gerekçesiyle, kesin olarak görevsizlik kararı vermiştir.
Davacı Şirket vekilince, aynı istekle, 7.7.2005 gününde idari yargı yerinde dava açılmıştır.
İZMİR 1. İDARE MAHKEMESİ TEK HAKİMİ;14.7.2005 gün ve E.2005/818 sayı ile, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 2. maddesine göre “kabahat” deyiminden kanunun karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı; 3. maddesinde, bu Kanunun genel hükümlerinin diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanacağının öngörüldüğü; 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların idari para cezası ve idari tedbirlerden ibaret olduğunun, idari tedbirlerin ise, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirler olduğunun hükme bağlandığı; anılan Kanun’un genel hükümleri arasında yer alan 27. maddesinin birinci fıkrasında, idari para cezasına ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurulabileceği öngörülmüş olup, Kanunun Geçici 2. maddesinde, bu Kanun hükümlerinin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle idare mahkemelerinde dava açılarak iptali istenen idari yaptırım kararları hakkında uygulanmayacağının ve Geçici 3. maddesinde de daha önce verilmiş idari para cezalarına ilişkin kararlara karşı henüz iptal davası açılmamış olmakla birlikte dava açma süresinin geçmemiş olması halinde bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde 27. madde hükümlerine göre sulh ceza mahkemesine başvuruda bulunulabileceği belirtildiğine göre, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1.6.2005 tarihinden itibaren idari para cezalarına karşı açılan davaların Kabahatler Kanunu kapsamında olduğu ve idari yaptırım olarak para cezası öngörülen kanunlarda itiraz yeri olarak idare mahkemeleri gösterilmiş olsa dahi görüm ve çözümünün adli yargı yerinin görevine girdiğinin anlaşıldığı; uyuşmazlığın doğduğu ve ilk davanın adli yargıda açıldığı tarihte idari yargı yeri görevli ise de, davanın idare mahkemesinde açıldığı 7.7.2005 tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 5326 sayılı Yasa ile idari yargının görevsiz hale geldiği ve anılan Yasa’nın yürürlüğe girdiği 1.6.2005 tarihinden sonra idari para cezaları dolayısıyla açılacak davalarda adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varıldığı; ancak bu yargı yerince daha önce kesin olarak görevsizlik kararı verildiğinden görevli yargı yerinin belirlenmesi için 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulmasına, görev konusunda bir karar verilinceye değin yargılamanın ertelenmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Dr. Atalay ÖZDEMİR, M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve H. Hasan MUTLU’nun katılımlarıyla yapılan 21/11/2005 günlü toplantısında;
l - İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği….”açıkça belirtilmiştir.Bu durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
İdare mahkemesi tek hakimince 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
ll - ESASIN İNCELENMESİ : Raportör - Savcı İsa YEĞENOĞLU’nun davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mustafa EKİNCİ’nin davada adli yargının; Danıştay Savcısı Ahmet Yahya ÖZDEMİR’in ise idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten, sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesine göre belediye encümeni tarafından verilen para cezasının kaldırılması isteminden ibarettir.
3.5.1985 tarih ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun “Amaç” başlıklı 1. maddesinde “ Bu Kanun, yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla düzenlenmiştir” denilmiş; 42. maddesinin ikinci fıkrasında, birinci fıkrada belirtilen fiiller dışında bu Kanunun 28, 33, 34, 39 ve 40. maddeleri ile 36. maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen yükümlülükleri yerine getirmeyen mal sahibine, fenni mesule ve müteahhide para cezası verileceği kurala bağlanmış; anılan Yasa maddesinin itiraz merci olarak sulh ceza mahkemesini belirleyen beşinci fıkrası Anayasa Mahkemesi’nin 15/5/1997 tarihli ve E:1996/72, K:1997/51 sayılı kararıyla iptal edilmiş olup, yasama organınca bu konuda düzenleme yapılmamıştır.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararını gözeten Uyuşmazlık Mahkemesi, 3194 sayılı Yasa’nın 42. maddesine göre verilen idari para cezalarına karşı açılan davaları, göreve ilişkin genel ilkelere göre idari yargının görev alanında görmüştür.
Ancak 1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi karşısında, bu Kanunun diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi gerekmiştir.
Kabahatler Kanunu Tasarısı Gerekçesinde, özetle, bu düzenleme ile, özellikle ekonomik hayata ilişkin düzenlemelerde kazuistik olarak idari ceza yaptırımı öngören ve bir sistemden yoksun olan hükümlerin önüne geçebilmek ve ayrıca hukuk uygulamasında birliği ve hukuk güvenliğini temin etmek amacıyla, belirlenen genel ilkelerin, özel kanunlarda tanımlanan kabahatler hakkında da uygulanmasının sağlanacağı belirtilmiştir.
30.3.2005 tarih ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun birinci maddesinde “Bu Kanunda; toplum düzenini, genel ahlâkı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla;
a) Kabahatlere ilişkin genel ilkeler,
b) Kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuçları,
c) Kabahatler dolayısıyla karar alma süreci,
d) İdari yaptırıma ilişkin kararlara karşı kanun yolu,
e) İdari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar,
belirlenmiş ve çeşitli kabahatler tanımlanmıştır.” denilerek Kanunun amaç ve kapsamı belirlenmiş; ikinci kısmında yer alan 32 ila 43. maddelerinde, Türk Ceza Kanunu kapsamı dışında kalan çeşitli kabahatler sayılarak, bu eylemlere yaptırımlar öngörülmüştür.
Anılan Kanun’un 2. maddesinde, “kabahat” deyiminden, kanunun karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı; 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların “idari para cezası” ve “idari tedbirler”den ibaret bulunduğu; “idari tedbirler”in de mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirler olduğu belirtilmiştir.
Buna karşılık, 19. maddesinde, diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için;
a) Bir meslek ve sanatın yerine getirilmemesi,
b) İşyerinin kapatılması,
c) Ruhsat veya ehliyetin geri alınması
d) Kara, deniz veya hava nakil aracının trafikten veya seyrüseferden alıkonulması,
gibi yaptırımlara ilişkin hükümlerin, ilgili kanunlarda bu Kanun hükümlerine uygun değişiklikler yapılıncaya kadar saklı tutulacağı öngörülmek suretiyle geçici istisnalar getirilmiş; 11.5.2005 tarih ve 5348 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle eklenen Ek 1. maddede, “4.1.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer alan vergi mahkemelerinin görevine ilişkin hükümler saklıdır.” denilmek suretiyle de 213 sayılı Yasa kapsamında bulunan vergi cezaları, Kabahatlar Kanunu’nun kapsamı dışında bırakılmıştır.
Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3. maddesinde, “Bu Kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanır.” denilmiş olup; bu Kanun’un genel hükümleri arasında yer alan 27. maddesinin (1) numaralı bendinde, idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren engeç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabileceği öngörülmüştür.
Buna göre, Kabahatler Kanunu’nun belirlediği ilke ve esaslara uyan diğer kanunlardaki idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırımlara karşı yapılacak itirazlarda sulh ceza mahkemesi genel görevli kılınmıştır.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.
Böylece, davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair geçiş hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.
Kabahatler Kanunu’nun Geçici 2. maddesinde, “Bu Kanun hükümleri, yürürlüğe girdiği tarih itibariyle idare mahkemelerinde dava açılarak iptali istenen idari yaptırım kararları hakkında uygulanmaz.”; Geçici 3. maddesinde de “Daha önce verilmiş olan idari para cezasına ilişkin kararlara karşı henüz iptal davası açılmamış olmakla birlikte dava açma süresinin geçmemiş olması halinde, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde 27 nci madde hükümlerine göre sulh ceza mahkemesine başvurulabilir.” denilerek geçiş dönemine ilişkin uygulama açıklanmış; 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla değişik 44. maddesinde ise, bu Kanun’un 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.
Bu açıklamalara göre, Kabahatler Kanunu’nun uygulanabilmesi için idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak, Kabahatler Kanunu’nun; 1. maddesinde belirtilen alanların korunmasına yönelik bulunması, 2. maddesinde yapılan kabahat tanımına ve 16. maddesinde belirtilen yaptırım türlerine uyması, 19. maddesinde sayılan geçici istisnalardan olmaması,27. maddenin (1) numaralı bendinde itiraz yolu öngörülen idari yaptırımlardan olması gerekmektedir.
İncelenen olayda, yukarıda belirtilen koşulların oluştuğu anlaşıldığından dava konusu imar para cezasına karşı yapılacak itiraza bakma görevi sulh ceza mahkemesine ait bulunmaktadır.
Öte yandan, belediye encümeninin imar para cezasına ilişkin 16.3.2005 tarihli kararına karşı 3.5.2005 gününde sulh ceza mahkemesine yapılan itiraz hakkında görevsizlik kararı verilmesi üzerine 7.7.2005 gününde idare mahkemesinde dava açılmış olup; Kabahatler Kanunu’nun Geçici 2. maddesine göre, bu Kanun’un yürürlüğe girdiği 1.6.2005 tarihi itibariyle idare mahkemesinde açılmış bir dava olmadığından, görev uyuşmazlığına konu edilen bu davanın görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevlidir.
Açıklanan nedenlerle, idare mahkemesi tetkik hakimi’nin başvurusunun kabulü ile sulh ceza mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İzmir 1. İdare Mahkemesi Tek Hakimi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile İzmir 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 18.5.2005 tarihli ve E:2004/88, K: 2004/88 D. İş sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 21.11.2005 gününde görev uyuşmazlığının ESASI YÖNÜNDEN OYBİRLİĞİ; 5326 sayılı Yasa’nın Geçici 2. maddesinin UYGULANMASI YÖNÜNDEN Üyelerden Serap AKSOYLU ve Z. Nurhan YÜCEL’in KARŞIOYLARI ve OYÇOKLUĞU İLE, KESİN OLARAK karar verildi.”
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif']IV - SONUÇ:[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Bu yazımız ile incelemeye çalıştığımız “güvenli ürün” ve güvenli olmayan ürüne ilişkin hukuki sonuçlar önümüzdeki günlerde hem ilgili sektörlerin hem de tüketicilerin gündemine daha fazla girecektir. Gelişen teknoloji beraberinde yeni sorunlar da getirmekte ve mevcut hukuk kuralları içinde bu sorunlara çözüm bulmak güçleşmekte bazen de imkansız hale gelmektedir. Güvenli olmayan üründen doğan zararlar için de Borçlar Kanunu’nu hükümleri yeterli olmadığı gibi tüketicinin korunması ile ilgili hukuki düzenlemeler de yeterli olmamıştır. Bu sebeple “güvenli ürün”e ilişkin spesifik düzenlemeler yapılarak sorunlara çözüm aranmaktadır. AB’de “yeni yaklaşım direktifleri”nin çıkarılmaya başlanması ile birlikte ülkemizde de mevzuatta bir değişiklik yapılması planlanmaktadır. Bu amaçla bir “Ürün Güvenliği Kanunu Tasarısı Taslağı” hazırlanmış bulunmaktadır. Bu taslak çok büyük ölçüde 2001/95/EC sayılı Genel Ürün Güvenliği Direktifi ile Yeni Yaklaşım Rehberi’nden alınmıştır. Bütün bu düzenlemelerin sonucunda “güvenli ürün”e ilişkin olarak açılacak davaların artış göstereceğini ve üreticilerin hem yenilenen mevzuat hem de açılacak davalar ile çok daha sıkı bir denetim altında üretim yapacaklarını söylemek mümkün görünmektedir.[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Av.Ali Osman Özdilek[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif']14/04/2007, Gayrettepe[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'] [/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][1][/font] Direktifin metnine http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/site/en/oj/1999/l_141/l_14119990604en00200021.pdf adresinden ulaşılabilir.
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][2][/font] ASLAN, İ.Yılmaz, “En Son Değişikliklerle ve Yargıtay Kararları Işığında Tüketici Hukuku”, Ekin Kitabevi, Bursa 2004, s.197 – 198
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][3][/font] Direktifin metnine http://europa.eu.int/eur-lex/pri/en/oj/dat/2002/l_011/l_01120020115en00040017.pdf adresinden ulaşılabilir.
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][4][/font] Direktifin metnine http://europa.eu.int/eur-lex/pri/en/oj/dat/2002/l_011/l_01120020115en00040017.pdf adresinden ulaşılabilir.
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][5][/font] ASLAN, İ. Yılmaz, a.g.e., s.202
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][6][/font][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'] “e) Mal piyasaya sürüldüğünde mevcut bulunan bilimsel ve teknolojik bilgilerin, ayıbın varlığının bilinmesine imkan vermemesi,Nihai malın tasarımı ya da bu malın imalatçısının/üreticisinin talimatı sebebiyle, bütünü oluşturan parçalardan birinin imalatçısı/üreticisi, o malın ayıbından sorumlu değildir.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][7][/font] Sorumluluğun hukuki dayanağına ilişkin tartışmalar için bkz. ASLAN, İ. Yılmaz, a.g.e., s.203 vd.
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][8][/font] OĞUZMAN, Kemal – ÖZ Turgut, “Borçlar Hukuku Genel Hükümler”, Filiz Kitabevi, İstanbul 1995, s.461
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][9][/font] VELİDEDEOĞLU, Hıfzı Veldet – KAYNAR, Reşat, “Türk Borçlar Kanununa Göre Borçlar Hukuku Umumi Hükümler”, Tan Matbaası, İstanbul 1960, s.101 vd., OĞUZMAN, a.g.e.,s.470 v.d.
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][10][/font] “Piyasaya arz edilecek yeni ürünlerin ilgili teknik düzenlemeye uygun olması zorunludur. Bu hüküm, kullanılmış olmakla birlikte değişiklik yapılarak piyasaya tekrar arz edilmesi hedeflenen ürünler ile Avrupa Birliği üyesi ülkeler dışındaki ülkelerden ithal edilen eski ve kullanılmış ürünlere de uygulanır.”
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][11][/font][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'] [/font] “[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Üretici, piyasaya sadece güvenli ürünleri arz etmek zorundadır. Teknik düzenlemelere uygun ürünlerin güvenli olduğu kabul edilir. Teknik düzenlemenin bulunmadığı hallerde, ürünün güvenli olup olmadığı; ulusal veya uluslararası standartlara; bunların olmaması halinde ise söz konusu sektördeki iyi uygulama kodu veya bilim ve teknoloji düzeyi veya tüketicinin güvenliğe ilişkin makul beklentisi dikkate alınarak değerlendirilir.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][12][/font][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'] “[/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif']Üretici, ürünün öngörülen kullanım süresi içinde, yeterli uyarı olmaksızın fark edilemeyecek nitelikteki riskleri hakkında tüketicilere gerekli bilgiyi sağlamak, özelliklerini belirtecek şekilde ürünü işaretlemek; gerektiğinde piyasaya arz edilmiş ürünlerden numuneler alarak test etmek, şikâyetleri soruşturmak ve yapılan denetim sonuçlarından dağıtıcıları haberdar etmek, riskleri önlemek amacı ile ürünlerin toplatılması ve bertarafı da dahil olmak üzere gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.”[/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][13][/font][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif']“Üretici, ilgili teknik düzenlemede belirtilen tüm belgeleri; bu belgeler kapsamındaki son ürünün yurt içinde üretiliyor ise üretildiği, ithal ise ithal edildiği tarihten itibaren ilgili teknik düzenlemede belirtilen süre, bu sürenin belirtilmemesi halinde yetkili kuruluşça belirlenecek süre boyunca muhafaza etmek ve istenilmesi halinde yetkili kuruluşlara ibraz etmekle yükümlüdür.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][14][/font][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'] “Dağıtıcı, sahip olduğu bilgiler çerçevesinde, güvenli olmadığını bildiği ürünleri piyasaya arz edemez. Dağıtıcı, faaliyetleri çerçevesinde, ürünlerin taşıdığı riskler ve bu risklerden korunmak için alınması gereken önlemler hakkında ilgililere bilgi verir. Üreticinin tespit edilemediği durumlarda, yetkili kuruluşça belirlenecek süre içinde üreticinin veya malı tedarik ettiği kişinin kimliğini bildirmeyen dağıtıcı, üretici olarak kabul edilir.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][15][/font][/font][FONT='Arial Narrow','sans-serif'] “Uygunluk işaretinin veya uygunluk değerlendirme işlemleri sonucunda verilen belgelerin tahrif veya taklit edilmesi, usulüne uygun olmadan kullanılması yasaktır.”[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][16][/font] “Uygunluk değerlendirme kuruluşları ile onaylanmış kuruluşlar, ilgili teknik düzenlemelerde ve/veya bu Kanun ve bu Kanunun uygulama usul ve esaslarına ilişkin yönetmeliklerde yer alan usul ve esaslara uygun olarak bağımsız ve tarafsız bir şekilde uygunluk değerlendirme hizmeti vermekle yükümlüdürler.”
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][FONT='Arial Narrow','sans-serif'][17][/font][/font] “[FONT='Arial Narrow','sans-serif']Uygunluk değerlendirme kuruluşları ile onaylanmış kuruluşlar, faaliyetleri ile ilgili her türlü bilgi, kayıt ve belgeleri, ilgili teknik düzenlemede belirtilen süre, bu sürenin belirtilmemesi halinde yetkili kuruluşça belirlenecek süre boyunca muhafaza etmek ve talep edilmesi halinde yetkili kuruluşlara ibraz etmekle yükümlüdürler. Faaliyetine son verilen veya kendi isteği ile faaliyetine son veren uygunluk değerlendirme kuruluşları ile onaylanmış kuruluşlar, faaliyette bulundukları dönemde yapmış oldukları uygunluk değerlendirme faaliyetleri ile ilgili bilgi, kayıt ve belgeleri, aynı konuda faaliyette bulunan uygunluk değerlendirme kuruluşu veya onaylanmış kuruluşa devredilmek üzere yetkili kuruluşa teslim eder. Ancak, uygunluk değerlendirme kuruluşu ile onaylanmış kuruluşların söz konusu bilgi, kayıt ve belgelere ilişkin sorumlulukları ilgili teknik düzenlemede belirtilen süre, bu sürenin belirtilmemesi halinde yetkili kuruluşça belirlenecek süre boyunca devam eder.[/font]
[FONT='Arial Narrow','sans-serif'][18][/font]www.alomaliye.com
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :
"Türk Hukukunda Güvenli Ürün Kavramı Ve Güvenli Olmayan Ürüne Bağlanan Hukuki Sonuçlar" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Av.Ali Osman Özdilek'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (https://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
|
|