Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanununda Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi Kurumu

Yazan : Doğan Gedik [Yazarla İletişim]
Ermenek Cumhuriyet Savcısı

5395 SAYILI ÇOCUK KORUMA KANUNUNDA KAMU DAVASININ AÇILMASININ ERTELENMESİ KURUMU

I.GENEL OLARAK
Avrupa Birliğine üyelik yolunun daha somut hale geldiği son yıllarda ülkemizde hızlı bir kanunlaşma sürecinin başladığını, dolayısıyla AB normlarını benimseme arayışlarının başladığını görmekteyiz. Ceza hukukumuzu oluşturan temel müesseselerde değişiklikler yapan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, 1 Haziran 2005 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş olup, bu kanunlar ile çocuklarla ilgili olarak tarafı bulunduğumuz uluslararası sözleşme ve bildirgeler karşısında 2253 Sayılı kanunun yeniden gözden geçirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır1.
Türkiye’de çocuklara özgü ilk kanun, 07.11.1979 tarihli ve 2253 Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun olup, 01 Haziran 1982 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Önceki paragrafta belirttiğimiz gerekçelerle yeni bir mevzuata duyulan ihtiyacın büyümesi üzerine başlatılan çalışmalar, 15.07.2005 tarihinde yürürlüğe girerek 2253 Sayılı kanunun yerini alan 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ile noktalanmıştır.
Öte yandan, genel olarak 19. yüzyılda ceza hukukunun temel yaptırımı olan hürriyeti bağlayıcı cezaların infazının, hükümlüyü yeniden topluma kazandırmaktan çok, toplumdan uzaklaştırmaya yönelik bir etki meydana getirdiği, bu nedenle bu cezalara son çare olarak baş vurulması gereği ortaya çıkmış ve basit suçluluk alanlarında alternatiflerin ne olması gerektiği konusunda arayışlara neden olmuştur2.
Yapılan araştırmalar, çocuk ceza hukukunda da, sert cezaların toplumu korumaya yetmediği gibi, küçüklere de hiç bir yarar sağlamadığı, hatta onların tutumlarının daha da olumsuzlaşmasına neden olduğunu göstermiştir. Uluslararası alanda cezalara alternatif yöntemlerin, çocuklarla ilgili davalara bakan hakimlerin çocukları cezalandırmaya karşı çıkmaları üzerine geliştirildiği görülmektedir. Birleşmiş Milletlerin ürettiği temel ilkeler de, bu nedenle, cezalandırmaktan çok, çocuğun topluma yeniden kazandırılmasına ağırlık vermektedir. Hürriyeti bağlayıcı cezalara karşı geliştirilen alternatifler, son yüzyılın en önemli önerisi ve hareketidir. Bu nedenle uluslararası hukuka egemen olan eğilim, cezalara değil alternatif yöntemlere ağırlık vermekten yana gelişmektedir3.
Bu alternatif yöntemlerden biri de kamu davasının açılmasının ertelenmesidir. İlerde değineceğimiz üzere, çoğu ülkelerin mevzuatında bulunan, özellikle çocuk ceza hukukunun önemli kurumlarından biri olan bu yöntem, Çocuk Koruma Kanunu ile mevzuatımıza girmiş bulunmaktadır.
Bu çalışmamızda, Çocuk Koruma Kanununun (ÇKK) 19.maddesinde yer verilmek suretiyle hukukumuza giren kamu davasının açılmasının ertelenmesi incelenecektir. Kurum, erteleme kurumunun özel bir hali ve ceza muhakemesi hukuku bakımından da maslahata uygunluk ilkesinin bir sonucu olarak görünmektedir. Bu nedenle kamu davasının açılmasının ertelenmesi bu iki kavram bağlamında ele alınarak teorik çerçevesi belirlenmeye çalışılacak ve Çocuk Koruma Kanundaki düzenleme irdelenecektir.

II. GENEL HATLARIYLA ERTELEME KURUMU

Erteleme, işlenen suçun niteliğine göre değişen belli bir süre içinde failin yeniden suç işlememesi durumunda kamu davasının açılmaması, duruşmanın yapılmaması, suçluluğun tespiti veya mahkumiyet hükmünün verilmemesi, hüküm verilmişse, mahkûmiyetin meydana gelmemiş sayılması sonucu doğuran bir kurumdur. Bu suretle öngörülen belli süreler içinde gösterilen iyi hal sonucu fail hakkında kamu davasının açılmasından, duruşmanın yapılmasından, mahkumiyet hükmünün verilmesinden veya verilen mahkumiyet hükmünün ya da cezanın infazından feragat edilmektedir. Sürenin iyi halle geçirilmesi veya bu süre zarfında yüklenen mükellefiyetlere riayet edilmesi, ceza kovuşturmasının devam etmemesine veya hüküm verilmişse cezanın infaz edilmemesine neden olur. İyi hal göstermeyen fail hakkında kovuşturma devam eder veya verilen ceza infaz olunur. Bu suretle kurum, haklarında ceza kovuşturmasına devam olunmadan veya ceza infaz edilmeden dahi faillerin ıslah olmasına yardımcı olur4.
Bu açıklamadan anlaşıldığı üzere ertelemenin, “kamu davasının açılmasının ertelenmesi”, “duruşmanın ertelenmesi”, “hükmün ertelenmesi” ve “cezaların ertelenmesi” şeklinde uygulanma biçimleri bulunmaktadır. Ancak, hukukumuzda erteleme denildiğinde ilk akla gelen, “cezaların/ceza infazının ertelenmesidir”. Cezanın ertelenmesi genel olarak, bir cezanın yerine getirilmesinin belli bir süre geri bırakılmasıdır5. Gerçekten de, 765 Sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK m.89-95), 647 Sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun (CİK m.6, geçici m.1) ve 2253 Sayılı Çocuk Mahkemeleri Kanunu (ÇMK m.38) ertelemeyi, sadece cezanın/ceza infazının ertelenmesi şeklinde düzenlemiştir. Yeni Türk Ceza Kanununun 51.maddesinde hapis cezasının ertelemesine yer verilmişken, Çocuk Koruma Kanunuyla da “kamu davasının açılmasının ertelenmesi” (m.19) ve “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” (m.23) gibi erteleme çeşitleri de hukukumuza girmiştir.
Erteleme açısından ortak olan unsur, faili işlediği suçun hukuki sonuçlarından kurtarmak ve belirli bir süre içinde kendisi için öngörülen koşulları yerine getirdiği ve özellikle de yeni suç işlemediği takdirde cezanın infaz edilmeyeceği konusunda ona güvence vermektir. Bu anlamda cezanın infaz edilmemesi, yani failin cezadan kurtulması, kamu davası açılması, son soruşturma, karar ve nihayet infaz aşamasında gerçekleşebilmektedir6. Erteleme kurumunun kabul edilmesinin altında, bir taraftan ilk defa suç işleyen kişiyi, hürriyeti bağlayıcı cezanın infazının demoralize etkisinden kurtarmak, diğer taraftan hükümlünün iyi halli olması koşuluna bağlı olarak cezadan kurtulmasının, hükümlüyü kanuna uygun hareket etmeye teşvik edeceği düşüncesi yatmaktadır7.
Tüm bu erteleme şekillerinde amaç, faile uygulanacak yaptırımların bireyleştirilmesi suretiyle, belli bir süre içinde failin iyi hal göstermesi ve kendisine yüklenen mükellefiyetleri yerine getirmiş olması karşısında devletin kovuşturma ve cezalandırma veya tedbir uygulama hak ve yetkisinden vazgeçmiş olmasıdır8. Bunun dışında erteleme, iyi bir ceza siyasetine hizmet eden bir kurum olduğu gibi, kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların da sakıncalarını ortadan kaldırmaya yarar ve mükerrerliğe engel olur9.

III. KAMU DAVASI AÇMA MECBURİYETİ iLKESİNİN iSTİSNASI, MASLAHATA UYGUNLUK iLKESİNİN BİR SONUCU OLARAK KAMU DAVASININ AÇILMASININ ERTELENMESİ

1. Kamu Davası Açılmasının Ertelenmesi
A.Genel Olarak
İşlediği suç dolayısıyla kişinin cezalandırılması kural olmakla birlikte bazı koşulların gerçekleşmesi durumunda, kişi hakkında ceza davasının açılmasından, açılmış olan davada duruşma yapılmasından, dava sonucunda ceza verilmesinden ya da mahkum olunan cezanın infazından vazgeçilmesi ceza siyasetinin gereği olarak kabul edilmektedir. Gerçekten de, failin, kişilik yapısı, yaşadığı çevre, psişik ve ahlaki eğilimleri itibariyle, kendisini suç işlemeye yönelten saikler itibariyle, suç işlemeyi itiyat haline getirmemiş tesadüfi suçlu özelliği taşıması mümkündür. Bu kişilerin cezaevi ortamına girmeden toplum düzenine uygun davranmaları sağlanabilir. Ancak, bu kişilerin deneme süresine tabi tutulmaları gerekmektedir. Zira tamamen serbest bırakılmaları, tekrar suç işlemelerine neden olabilir. Bu nedenle, bu denetimin kişinin tekrar topluma kazandırılmasını sağlamaya yönelik ve bunu sağlayabilecek nitelikte olması gerekir10.
Böylece kişinin belli bir süre içinde ki, buna deneme süresi denmektedir, iyi hal göstermesi, yeni bir suç işlememesi halinde; hakkında ceza davası açılmamakta, açılmış olan davada duruşma yapılmamakta veya dava sonucunda mahkumiyet kararı verilmemekte ya da mahkum edildiği ceza infaz edilememektedir. Deneme süresi içinde failin belirlenmiş olan koşullara uymaması, yeni bir suç işlemesi durumunda; açılmamış olan ceza davası açılmakta, açılmış olan davaya devam edilmekte ve sonucunda mahkumiyet kararı verilmekte veya verilmiş olan mahkumiyet kararı infaz edilmektedir11.
Deneme süresi içinde belirlenmiş olan koşullara uyması, bu süre içinde yeni bir suç işlemeyerek iyi hal göstermesi, kişinin hukuk düzenini ihlal etmeyeceğinin , dürüst bir hayat sürmeye alışmış olduğunun karinesi olarak kabul edilmektedir12.
İşte kamu davasının açılmasının ertelenmesi; suç işlemiş bulunan fail hakkında, kişiliği ve işlenen suçun önemi nazara alınmak suretiyle hakkındaki kamu davasının açılmasından bazı şartlarla ve belirli bir süre iyi hal sahibi olması halinde vazgeçilmesini ifade etmektedir13. Kamu davasının açılmasında maslahata uygunluk ( ihtiyarilik= takdirilik= opportunite) ilkesinin kabul edildiği sistemlerde, savcı, iyi halli olması durumunda faile belli bir süre için kamu davası açmayacağını bildirir. Failin bu süreyi iyi hallilikle geçirmesi ve yeni bir suç işlememesi durumunda hakkındaki kamu davasının açılmasından tamamen vazgeçilir14.
Yukarıda ertelemenin amacı için söylenenlerin, kamu davasının açılmasının ertelenmesi için de geçerli olduğunu belirtelim. Gerçekten de, belirlenen süre içerisinde iyi hal gösteren ve/veya mükellefiyetleri yerine getiren fail hakkında kamu davasının açılmaması, buna riayet etmeyen fail hakkında kamu davasının açılacağının bildirilmesi iyi bir ceza siyasetinin gerçekleşmesine hizmet eder. Kurum, aynı zamanda cezanın bireyleştirilmesi vasıtasıdır. Zira, cezanın suçluya uydurulması, yani bireyselleştirme, kamu davasının açılmasının geri bırakılmasını da gerektirebilir. Öte yandan kurum, hürriyeti bağlayıcı cezaların uygulamada doğurduğu sakıncaları da gidermektedir.
B. Tarihsel Arka Plan
19. yüzyılın ikinci yarısından bu yana, ceza kavramında ve güvenlik tedbirlerinde büyük değişme ve gelişme gerçekleştirilmiş; cezanın amaç ve nitelikleri konusunda yeni görüşlerin ortaya çıkması ve çağdaş ceza hukukunun faydacı yönünün benimsenmiş bulunması, yepyeni düşünce ve kurumları ortaya çıkarmıştır. Bu kurumlara, çeşitli felsefi görüşler ve etmenler kaynaklık etmiş, ayrıca ceza hakkındaki faydacı görüş ve özellikle hürriyeti bağlayıcı cezanın uygulamada doğurduğu hayal kırıklığı güç vermiştir. Bunun yanında, ceza hukukunun insancıllaşması da başta gelen sebeplerden biri olmuştur15.
19. yüzyılda ceza hukukunun temel yaptırımı olan hürriyeti bağlayıcı cezaların infazının, hükümlüyü yeniden topluma kazandırmaktan çok, toplumdan uzaklaştırmaya yönelik bir etki meydana getirdiği, bu nedenle bu cezalara son çare olarak baş vurulması gereği ortaya çıkmış ve basit suçluluk alanlarında alternatiflerin ne olması gerektiği konusunda arayışlara neden olmuştur16.
Gerçekten de, hürriyeti bağlayıcı cezaların önem kazandığı XIX. yüzyılın ikinci yarısından bu yana, bu cezaların uygulamada iyi sonuçlar vermek, suçluyu uslandırmak bakımından yeterli etki yapmadıklarının anlaşılması karşısında, cezanın “özel önleme” fonksiyonu yönünden hürriyeti bağlayıcı cezaların etkinliğinin kuşku ile karşılanmasına sebep olmuş ve mahkumların uslandırılmasının, eğitiminin ve resosyalizasyonun sağlanması için gerekli tedbirlerin alınması zorunluluğunu doğurmuştur. Ancak özgürlükten yoksunluğun bu amaçların gerçekleşmesi açısından elverişli olmadığı kabul edilmektedir. Zira, en iyi koşullar içinde olsa dahi, cezaevindeki infazın tabi olduğu özel sosyolojik ve psikolojik yasalar, mahkumların resosyalisazyonunu güçleştirir. Bu nedenle özgürlüğü kısıtlayıcı cezaların zararlı etkileri, sadece infaz kurumlarının koşullarının iyileştirilmesi ile önlenemeyeceği, bu cezaların infazının belirtilen amaç doğrultusunda sınırlandırılması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Buna paralel olarak hürriyeti bağlayıcı cezaların sakıncalarının, bu cezalara seçenek olabilecek kurumlarla giderilmesi ve hürriyeti bağlayıcı cezalara en son başvurulması şeklinde bir eğilim kendini göstermiştir17.
Yukarıda belirtilen etki olaylar hürriyeti bağlayıcı cezalara seçenek olan çeşitli kurumların çağdaş ceza hukukunca kabul edilip uygulanması sonucunu doğurmuş bulunmaktadır. Bu kurumlara örnek olarak; “cezanın/ceza infazının ertelenmesi”, “şartla salıverme”, “önödeme” , “yasak hakların geri verilmesi”, “kamu davasının açılmasının ertelenmesi”, “duruşmanın ertelenmesi” ve “mahkumiyet kararının verilmesinin /hükmün ertelenmesi”ni18 gösterebiliriz.
C. Karşılaştırmalı Hukuktaki Düzenlemelere Genel Bir Bakış
Kamu davası açılmasının ertelenmesi kurumu, karşılaştırmalı hukukta, maslahata uygunluk sisteminin bir sonucu görünmekte ve değişik uygulama biçimleri göstermektedir19.
Kamu davası açılmasının ertelenmesi, yetki bakımından iki şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bir şekle göre, savcının yetkisi mutlaktır. Buna göre savcı, bir başka merciin kararına (onay veya iznine) gerek olmaksızın kamu davasının açılmasını erteleyebilmektedir. Buna örnek olarak Finlandiya ve Belçika gösterilebilir. Örneğin, Finlandiya’da kovuşturmayı geri bırakan savcı, durumu, gençlerin korunması ile ilgili gerekli önlemleri alması konusunda karar verebilmesi için komünün (belediyenin) sosyal yardım komisyonuna duyurur. Deneme dönemini başarısızlıkla geçiren şüpheli hakkında kamu davası açılır20.
Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kurumunun diğer bir şekline göre; yetkisi mutlak olmayan savcı, diğer bir merciin onayı ile ancak davanın açılmasını erteleyebilir. Bu şekli kabul eden ülkelere Hollanda ve Danimarka örnek olarak gösterilebilir. Gerçekten de, örneğin Hollanda da, savcılık makamı ancak ilçe gençlik mahkemelerinin yetkili olduğu kabahat suçlarının kovuşturulmasında mahkeme ve Gençleri Koruma Makamının katılımları olmaksızın kamusal yarar düşüncesiyle kovuşturmaya son verebilmekte ise de, İl Gençlik Mahkemelerinin yetkili olduğu davalarda Gençleri Koruma Makamını dinlemek zorunda olduğu gibi, genç yargıcın görüşünü veya iznini almaya da zorunludur21.
Karşılaştırmalı hukukta, özellikle Danimarka, Norveç gibi ülkelerde sistem olarak kamu davası açılmasının ertelenmesi, sanığın açıkça kabulüne bağlı tutulmuştur. Başka bir deyişle bunu kabul etmeyen şüpheli hakkında, davanın açılmasının ertelenmesi yoluna gidilemeyecektir. Öte yandan, kamu davasının açılmasının ertelenmesine koşullu (Danimarka, Norveç, Hollanda gibi ülkelerde küçüğe özel yükümlülükler yükletilmesi) veya koşulsuz (örneğin Hollanda’da savcının genç yargıcın görüşünü aldıktan sonra sanığa herhangi bir yükümlülük yüklemeden kovuşturmaya son verebilmesi) hükmedildiği de görülmektedir22.
Karşılaştırmalı hukuk araştırmaları, kamu davası açılmasının ertelenmesine az önemli işlerde kamu yararı düşüncesiyle (örneğin Finlandiya’da işlenen eylemin para cezası veya 3 ayı geçmeyen hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektirmesi gibi) hükmedildiğini gösterdiği gibi, yine aynı düşünceyle eylemin türü ve ağırlığı dikkate alınmadan da, kurumun uygulandığını göstermektedir. Yine günümüzde çoğu ülkelerde, özellikle çocuk suçluluğu konusunda maslahata uygunluk sistemini benimseme şeklinde bir eğilim de görüyoruz23.
D. Kurumun Leh ve Aleyhindeki Görüşler
Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kurumu lehindeki görüşler, çoğu zaman erteleme ve maslahata uygunluk ilkesi lehindeki görüşlerle, aleyhindeki görüşler erteleme ve maslahata uygunluk ilkesi aleyhindeki görüşlerle örtüşmektedir24. Bu nedenle kurumun leh ve aleyhindeki görüşlerin tespitinde, erteleme ve maslahata uygunluk ilkesi leh ve aleyhindeki görüşlerin de gözetilmesi gerekmektedir.
a. Aleyhte İleri Sürülen Görüşler
a) Cezada bulunan kefaret esasını zedelemektedir.
b) İlerideki muhtemel bir duruşmada ispat vasıtalarının temini mümkün olmayabilir.
c) Savcılık, hakimlik gibi tarafsız bir makam değildir. Bu nedenle etki altında bulunabilecek bir merciin elinde kurumdan beklenen fayda sağlanamaz.
d)Suçsuz olduğuna inanan bir kimse hakkında kamu davası açılmamak ve tecil edilmekle beraat etmesi ihtimali ortadan kaldırılmakta, suçsuzluğunu ispat imkanından mahrum bırakılmaktadır.
e) Ceza kanunlarının eşit uygulanmasını zedeler.
b. Lehte İleri Sürülen Görüşler
a) Failin kendisi ve ailesi ile yakınları bakımından giderilmesi mümkün olmayan zarar ve üzüntüden iyi bir şekilde korunmuş olurlar.
b) Çağdaş ceza hukukunun bir gereği olan “cezanın bireyselleştirilmesi” ilkesinin uygulanmasını olanaklı kılar.
c) Az önemli ve kamu yararının az olduğu işlerde devlet, masraf, zaman ve emekten tasarruf etmiş olur.
d) Savcılık faaliyetlerini önemli işlere teksif etmek imkanına sahip olur.
e) Ertelemeyle failin iyi hali teşvik edilmiş olur.

2. Kamu Davasının Açılmasında Mecburilik ve Maslahata Uygunluk İlkeleri

Soruşturma neticesinde, ceza takibini gerektirecek hususlarda yeterli emareler teşkil edecek vakıaların bulunduğunun, başka bir ifadeyle suç şüphelerinin ciddi olduğunun tespit edilmesi durumunda savcılık tarafından kamu davası açılmasını ifade eden ilkeye “kamu davası açma mecburiyeti” (yasallık=kanunilik) ilkesi; aynı durumda yetkili makamın dava açıp açmamakta takdir yetkisinin bulunduğunu ifade eden ilkeye de “maslahata uygunluk ilkesi” (ihtiyarilik =takdirilik= opportunite) denmektedir25. Kamu davası açma mecburiliğinin kabul edildiği sistemlerde, savcılık makamı, dava açmaya yetecek oranda suç şüpheleri elde ettiği zaman, bu fiilden ötürü şüpheli adını verdiği kişi hakkında dava açmakla mükelleftir26. Bu sistemde savcı, kamu davası açmaya yetecek kadar kuvvetli şüphelerin bulunup bulunmadığını takdir edecektir. Buna karşılık kamu davası açmanın toplum ve zarar gören açısından daha faydalı olup olmadığını takdir etmek yetkisine sahip değildir27.
Mecburilik ilkesinin aksine, maslahata uygunluk ilkesi kabul edildiğinde, savcılık belirli bir olayda dava açmaya gerek olup olmadığı konusunda gerekli araştırmayı yaptıktan sonra, dava açmak için yeterli suç şüphesi elde ettiğinde ikinci bir faaliyette daha bulunmak zorundadır. Bu değerlendirme faaliyeti maslahata uygunluk konusunda olacaktır. Bu ikinci aşamada savcı, ceza davası açmanın maslahata uygun olup olmadığını takdir edecektir. Bu alanda takdir yetkisinin kendisine verilmiş olması, savcının bazı nedenlerle ceza davası açmaktan kaçınabilmesini mümkün kılar. Sözgelimi küçük suçluların korunması, yargılama giderlerinin cezadan beklenen faydayı aşması gibi benzeri durumlarda, savcı kamu davası açmayabilecektir28.
Mensubu bulunduğumuz Kıta Avrupası hukuk sistemini benimsemiş olan ülkelerde, mahkemelerin ağır iş yükü altında bulunmasından ve ceza muhakemesinin makul sürede sonuçlanmamasından kaynaklanan sorunların bulunduğu görülmektedir. Bu nedenle çeşitli ülkelerde muhakemeyi çabuklaştırmak amacına yönelik çabalar içine girilmiş bulunmaktadır. Bu çabalardan biri de kamu davasının mecburiliğinin yumuşatılmasıdır. Kamu davasının mecburiliği ilkesine yer veren ülkelerde savcı ancak kanunda gösterilen istisnai hallerde takdir yetkisine sahipken, Hollanda ve Fransa gibi maslahata uygunluk ilkesinin geçerli olduğu hallerde savcı kamu davası açmayarak mahkemenin iş yükünü azaltabilmektedir29.
Günümüzde çoğu ülkelerde, özellikle çocuk suçluluğu konusunda maslahata uygunluk sistemini benimseme şeklinde bir eğilim de görüyoruz30. Özellikle çocuk ceza muhakemesinde maslahata uygunluk ilkesinin benimsenmesinin nedeni, uygulanacak yaptırımın bireyselleştirilmesidir. Zira çocuklara uygulanacak yaptırımlar bakımından asıl amaç özel önlemedir. Yani çocuğun ıslah edilerek topluma kazandırılmasıdır. Bunu sağlayacak olan yaptırım çocuktan çocuğa farklılık göstereceği için standart bir uygulama yerine yetkili makamlara en uygununu seçebilme imkanı verilmelidir. Bunu sağlayacak olansa maslahata uygunluk ilkesidir. Bu bağlamda çocuk için belli koşullarda kamu davasının ertelenmesi mümkün olabilecekken, gerekirse hükmün açıklanmasının geri bırakılması da söz konusu olabilecektir31.
Kamu davasının açılmasında maslahata uygunluk (ihtiyarilik =takdirilik= opportunite) ilkesini benimseyen ülkeler arasında Fransa, İngiltere, Hollanda ve Japonya yer almaktadır. Bu ilkenin benimsenmesinde ana etmen, dava açma açısından mecburilik (yasallık= kanunilik) ilkesinin ödünsüz uygulaması sonucu beliren olumsuz sonuçları gidermektir. Kuşkusuz bu ilkenin uygulanması ceza adaletini daha az etkili yapmamaktadır. İlkenin amacı, ceza adaletinin bireyselleştirilmesi ile suçluya ıslah fırsatı tanınmasıdır. Öte yandan, ceza adalet yönetimi sınırlı mali kaynaklara sahip iken, mahkemelerde kapasite üstü iş yükü yanında girift davalar ile ciddi suçları içeren dava sayısında artışa tanık olunmaktadır. Ne var ki, yargıda mahkeme teşkilatındaki genişleme iş yükünü karşılar ölçüde olmadığından, sistemin çeşitli evrelerine intikal eden iş sayısının dengelenmesi gerekmektedir. İşte bu noktada, ceza mahkemelerine gelecek iş akışını ayarlamak üzere, maslahata uygunluk ilkesi, zaruret ifadesi olmaktadır32.
1412 Sayılı CMUK (m.148) gibi 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunumuz da (CMK) 170/2.maddesiyle, kural olarak “dava açma mecburiyeti ilkesi”ni benimsemiştir. Madde; “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler” şeklinde sevk ettiği hükümle, suçun işlendiği konusunda yeterli delil bulunması halinde, Cumhuriyet Savcısının dava açma mecburiyetine işaret etmiştir.
Yeni Ceza Muhakemesi Kanunumuz, kural olarak mecburilik sistemini kabul etmekle birlikte kara Avrupa hukuk sistemindeki eğilime paralel olarak istisnalara da yer vermiştir. CMK’nın “Kamu davasını açmada takdir yetkisi” başlıklı 171.maddesine göre, “Cezanın ortadan kaldırılmasını gerektiren şahsî sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsî cezasızlık sebebinin varlığı halinde Cumhuriyet savcısı kamu davasını açmayabilir”. Böylece, maddede belirtilen hallerde işlendiğine dair yeterli delil bulunmasına rağmen, Cumhuriyet savcısının davayı açıp açmamak konusunda takdir hakkı bulunmaktadır.
CMK dışında, mecburilik sisteminin istisnalarından birini de ÇKK 19.maddede yer verilen ve inceleme konumuz olan “kamu davasının açılmasının ertelenmesi” kurumu oluşturmaktadır. Kurum, maslahata uygunluk ilkesinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.

V. 5395 SAYILI ÇOCUK KORUMA KANUNUNDA KAMU DAVASININ AÇILMASININ ERTELENMESİ

1. Genel Bilgi
Uluslararası belgelerde, suça sürüklenen çocukların yetişkinler gibi yargılanmaları ve cezalandırılmalarının, onları suç ve benzeri risklerden koruyamadığı gibi, daha fazla riske açık hâle getirdiği gerçeğinden hareketle, çocuklara özgü kanun, usul ve makamların oluşturulması gerektiği bildirilmektedir. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi ile, çocuklara özgü kanun, usul ve makamlar oluşturma gerekliliği tüm taraf devletler için bir yükümlülük hâline gelmiştir33.
Ceza sistemimizin temel kodları olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş ve reform olarak kabul edilen değişiklikler ve yenilikler getirmiştir. Bu kanunlar ve çocuklarla ilgili olarak tarafı bulunduğumuz uluslararası sözleşme ve bildirgeler karşısında, 2253 sayılı Kanunun yeniden gözden geçirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Yapılan çalışmalar sonucu hazırlanan tasarı, TBMM tarafından “temel yasa” kapsamına alınarak 03.07.2005 tarihinde kabul edilen 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu olarak 15.07.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kanun ile 2253 Sayılı Kanun yürürlükten kalkmıştır.
Gerekçede kanunun amacı; özel korunma ihtiyacı olan veya suça sürüklenen çocukların korunmasını, haklarının ve esenliklerinin güvence altına alınmasını, toplumun adalet ve güvenlik ihtiyacının karşılanmasını hedefleyen çocuk adalet sisteminin esas ve usullerini düzenlemek olarak belirlenmiştir.
Bir yenilik olarak “kamu davasının açılmasının ertelenmesi” kurumu, ÇKK 19.maddesiyle hukukumuza girmiştir. Maddeye göre; “ (1) Fiil için kanunda öngörülen cezanın üst sınırı üç aydan fazla ve iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektirir ise, Cumhuriyet savcısı tarafından deliller toplandıktan sonra şüpheli hakkında açılacak kamu davası;
a) Çocuğun daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Yapılan soruşturmanın, kamu davası açılmasının ertelenmesi hâlinde şüphelinin suç işlemekten çekineceği kanaatini vermesi,
c) Kamu davası açılmasının ertelenmesinin, şüpheli ve toplum açısından kamu davası açılmasından daha yararlı olması,
d) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
Koşullarının birlikte gerçekleşmesi hâlinde, beş yıl süreyle ertelenebilir. Bu fıkranın (d) bendindeki koşul çocuğun ailesinin veya kendisinin ekonomik durumunun elverişli olmaması hâlinde aranmayabilir.
(2) Kamu davasının açılmasının ertelenmesine ilişkin kararın uygulanması, çocuk hâkiminin onamasına bağlıdır. Bu husustaki karar beş gün içinde verilir.
(3) Erteleme süresi içinde işlediği kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezasına mahkûm olmadığı takdirde, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilir. Erteleme süresi içinde işlediği kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde kamu davası açılır. Erteleme süresince zamanaşımı işlemez.
(4) Kamu davasının açılmasının ertelenmesine ilişkin kararlar, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi hâlinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
(5) Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmamış çocuk bakımından, birinci fıkrada öngörülen hapis cezasının üst sınırı üç yıl (üç yıl dâhil) olarak uygulanır”.
2. Erteleme Koşulları
A. Ön koşul: Suça Sürüklenen Çocuk
Çocuk Hakları Sözleşmesi ile 5237 Sayılı TCK’ya uygun olarak Çocuk Koruma Kanunumuz da çocuğu, “daha erken yaşta ergin olsa bile, onsekiz yaşını doldurmamış kişi” olarak tanımlamıştır (m.371-a)34. Yine Kanun, uluslararası belge ve kararlardaki eğilime uygun olarak “suçlu çocuk” tabiri yerine “suça sürüklenen çocuk” tabirini benimsemiştir. Kanuna göre, “Suça sürüklenen çocuk: Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuğu, ifade eder” (ÇKK m.3/1-a-1).
Suça sürüklenen çocuğun, suç işlediği sırada kaç yaşında olduğu da konumuz bakımından önem taşımaktadır. Gerçekten de Yeni Ceza Kanunumuz, “ Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir” şeklinde sevkettiği hükümle, suç işlediği sırada oniki yaşından küçük olan çocukların kusur yeteneğine sahip olmadıklarını mutlak olarak kabul etmiştir (m.31/1). Bu yaş grubundaki çocuklar hakkında ceza kovuşturması yapılamayacağına göre, kamu davasının açılmasının ertelenmesi de söz konusu olmayacaktır.
O halde 12 yaşını doldurmamış çocukların cezai ehliyeti bulunmadığından haklarında kamu davası açılamayacağı için söz konusu ertelemenin 12-18 yaş arasındaki çocuklar için geçerli olduğu söylenmelidir35.

B. Cezaya İlişkin Koşul
5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanununun “Kamu davasının açılmasının ertelenmesi” başlığını taşıyan 19.maddesinin 1.fıkrasına göre, “Fiil için kanunda öngörülen cezanın üst sınırı üç aydan fazla ve iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektirir ise...” kamu davasının açılması ertelenebilir. Maddenin 5.fıkrasına göre ise, “Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmamış çocuk bakımından, birinci fıkrada öngörülen hapis cezasının üst sınırı üç yıl (üç yıl dâhil) olarak uygulanır”.
Böylece 5395 Sayılı ÇKK; davanın açılmasının ertelenebilmesi için, fiil için kanunda öngörülen cezanın üst sınırı üç aydan fazla ve iki (15 yaşını doldurmamış çocuklar için üç ) yıla kadar hapis veya adli para cezasını gerektirmesini aramaktadır. Bu da göstermektedir ki ÇKK sistem olarak kamu davasının açılmasının ertelenmesini suçun niteliğine göre değil, fiil için kanunda öngörülen cezanın türü ve süresine göre belirlemiştir. Ertelenebilecek ceza, 15-18 yaş grubundaki çocuklar için üç aydan iki yıla (iki dahil) kadar olan hapis cezası ile adli para cezası, 12-15 yaş grubundaki çocuklar için ise üç yıla (üç yıl dahil) kadar olan hapis cezası ile adli para cezasıdır.
5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkililer Hakkında Kanunun “ Mahkemenin görevinin belirlenmesi” başlıklı 14.maddesine göre, “Mahkemelerin görevlerinin belirlenmesinde ağırlaştırıcı veya hafifletici nedenler gözetilmeksizin kanunda yer alan suçun cezasının üst sınırı göz önünde bulundurulur”. Bu hükümden yola çıkarak üç aylık ve iki/üç yıllık sürenin belirlenmesinde, ağırlaştırıcı veya hafifletici nedenler gözetilmeksizin kanunda yer alan suçun cezasının üst sınırının dikkate alınacağını düşünüyoruz. Üç aya kadar olan hapis cezalarında 5237 Sayılı TCK’nın 75.maddesi uyarınca önödeme uygulaması zorunluluğu bulunduğunu da belirtelim.
Belirtmek gerekir ki, birinci fıkrada belirtilen sınırlar içinde kalmak koşuluyla hapis cezası ile adlî para cezasının birlikte öngörüldüğü suçlar bakımından da bu kurum uygulanacaktır36.
B. Failin Geçmişine İlişkin Koşul
ÇKK; çocuğun daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamasını, erteleme için bir koşul olarak düzenlemiştir (m.19/1-a).
Anlaşıldığı üzere kanun, mahkum olunan cezanın türü ve miktarı bakımından bir ayrıma gitmemiş; sadece suçun kasıtlı bir suç olmasını aramıştır. O halde, önceden mahkum olunan cezanın hapis veya adli para cezası olmasının veya bu cezaların miktarının bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan mahkumiyetin kasıtlı bir suça ilişkin olmasıdır. Eğer önceden mahkum olunan suç, kasıtlı bir suç ise ertelemeye engel teşkil edecek; buna karşılık taksirli bir suç ise ertelemeye engel teşkil etmeyecektir.
Kanun mahkumiyeti esas aldığından, cezanın infaz edilmesi şart değildir. Ancak mahkumiyete ilişkin kararın kesinleşmiş olması gerekir ki, ertelemeyi engellesin. Bu nedenle şüpheli hakkında bir başka suçtan yargılama yapılmakta olması, davanın ertelenmesine engel teşkil etmez.
Bu açıklamalar dışında, önceki mahkumiyete ilişkin çıkabilecek sorunların genel hükümlere göre çözümlenmesi gerekir. Örneğin, önceki mahkumiyetin genel affa uğraması veya adli sicilden silinme koşullarının oluşması veyahut mahkumiyetin ilişkin olduğu eylemin suç olmaktan çıkarılması veyahut da önceki mahkumiyetin erteli olması ve deneme süresinin iyi halle geçirilmesi gibi37.
C. Liyakat Koşulu
Kamu davasının açılmasının ertelenmesi halinde, şüpheli çocuğun yeniden suç işlemeyeceğini yapılan soruşturma ortaya koymalıdır. ÇKK 19.maddenin 1 fıkrasının b bendine göre, “Yapılan soruşturmanın, kamu davası açılmasının ertelenmesi hâlinde şüphelinin suç işlemekten çekineceği kanaatini vermesi” halinde, davanın açılması ertelenebilir.
Bu koşul, erteleme bakımından failin kişiliği, geçmişteki hali, özellikle soruşturma sırasındaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak bir değerlendirme yapılmasını; yapılan değerlendirme sonucunda da ertelemenin ileride suç işlemekten çekineceği kanaatini doğurmasını öngörmektedir.
D. Kamu Yararı Koşulu
Kanuna göre, kamu davasının açılmasının ertelenebilmesi için, ertelemenin, şüpheli ve toplum açısından kamu davasının açılmasından daha yararlı olması gerekmektedir (ÇKK m.19/1-c).
Daha önce belirttiğimiz üzere kamu davasının ertelenmesi kurumu, dava açma sistemlerinde, maslahata uygunluk ilkesinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu koşul da bunu doğrulamaktadır. Bu koşul itibariyle savcı, fiilin önem ve türü, şüphelinin şahsi ve sosyal durumu, usul ekonomisi ve/veya şüphelinin ceza adalet sistemine girmesiyle cezadan beklenen gayenin gerçekleşmiş olması gibi faktörleri gözeterek, artık ceza verilmesinin gereksiz olduğuna kanaat getirmesi durumunda davanın açılmasının ertelenmesi yoluna girmelidir, diye düşünüyoruz.
E. Zararın Giderilmesi Koşulu
Kamu davasının açılmasının ertelenebilmesi için diğer bir koşul da; suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesidir (ÇKK m.19/1-d). Başka bir deyimle, şüpheli çocuk, suçun işlenmesiyle meydana gelen zararı (aynen iade, önceki hale getirme veya tazmin suretiyle) gidermiş olmalı ki kamu davasının açılması ertelenebilsin. Ancak, 1.fıkranın (d) bendindeki zararın giderilmesi koşulu, çocuğun ailesinin veya kendisinin ekonomik durumunun elverişli olmaması hâlinde aranmayabilir.
3- Erteleme Kararı ve Sonuçları
Cumhuriyet Savcısı, delilleri topladıktan sonra şüpheli çocuk hakkında açacağı kamu davasını maddede belirtilen şartların birlikte gerçekleşmesi hâlinde, beş yıl süreyle erteleyebilir. Kamu davasının açılmasının ertelenmesine ilişkin kararın uygulanması, çocuk hâkiminin onamasına bağlıdır. Bu husustaki karar beş gün içinde verilir (ÇKK 19/2).
Görüldüğü gibi ÇKK sisteminde de, kamu davasının açılmasının ertelenmesi yetkisi bir başka merciin (çocuk hakiminin) onamasına bağlı olarak savcıya tanınmıştır. ÇKK’nın 3/1-c.maddesine göre, “çocuk hakimi”; “Hakkında kovuşturma başlatılmış olanlar hariç, suça sürüklenen çocuklarla korunma ihtiyacı olan çocuklar hakkında uygulanacak tedbir kararlarını veren çocuk mahkemesi hâkimini”, ifade etmektedir.
Belirtmeliyiz ki, çocuk mahkemesi bulunmayan yerlerde kararın onanması için gönderilecek mahkeme konusunda, kanunda bir açıklık bulunmamaktadır. Kanunun Geçici 1.maddesinin 4.fıkrasındaki, “ Çocuk mahkemesi bulunmayan yerlerde, bu mahkeme kurulup göreve başlayıncaya kadar korunma ihtiyacı olan çocuklar hakkında tedbir kararları görevli aile veya asliye hukuk mahkemelerince alınır”, şeklindeki düzenleme “korunma ihtiyacı olan çocuk”38 hakkında talep edilecek tedbirlere yöneliktir. Oysa ki, hakkında erteleme uygulanacak olan çocuk, “suça sürüklenen çocuk”39tur.
O halde, çocuk mahkemesi bulunmayan yerlerde aile veya asliye hukuk mahkemeleri tarafından verilecek tedbir kararları, “korunmaya ihtiyacı olan çocuk”lara yöneliktir. “Suça sürüklenen çocuk”lar hakkında kamu davasının ertelenmesinin onanmasına ilişkin kararın, genel görevi düzenleyen maddeler gereğince, suça sürüklenen çocuğa/şüpheli çocuğa yüklenen suçla ilgili yargılamayı yapmakla görevli mahkeme tarafından verilmesi gerektiği düşüncesindeyiz.
Hakimin bu onama kararı aleyhine başvurulacak kanun yolu ÇKK’da belirtilmemiştir. Ancak, “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde Ceza Muhakemesi Kanunu … hükümleri uygulanır” diyen ÇKK’nın 42. maddesi yollamasıyla, bu kanun yolunun CMK’nın 267 ve devamı maddelerinde düzenlenen itiraz yolu olduğundan kuşku duymamak gerekir.
Kamu davasının ertelenebilmesi için talepte bulunulmasına veya şüphelinin kabulüne gerek yoktur. Cumhuriyet Savcısı, yürüttüğü soruşturma sonunda açacağı davayı, maddede belirtilen koşulların gerçekleşmesi halinde ertelemek hususunda takdir hakkına sahiptir. Başka bir deyimle koşullar gerçekleşse dahi, davanın açılması yoluna gidilebilir; zira kanun, “Koşullarının birlikte gerçekleşmesi hâlinde ... ertelenebilir” demiştir. Bu durumda, yani savcının dava açma yoluna gitmesi halinde, erteleme yoluna gidilmesi gerektiğinden bahisle başvurulacak bir kanun yolu öngörülmüş değildir. Savcının bu konuda tam bir takdir yetkisine sahip olduğu söylenebilir40.
ÇKK 19.maddenin 3.fıkrasına göre, “Erteleme süresi içinde işlediği kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezasına mahkûm olmadığı takdirde, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilir. Erteleme süresi içinde işlediği kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde kamu davası açılır. Erteleme süresince zamanaşımı işlemez”. Böylece, belirli koşullarla savcı, soruşturmasını tamamladığı suçtan dolayı davanın açılmasını beş yıl süre ile erteleyebilecek ve bu süre içinde fail bir suç işlemeyecek olursa kovuşturmaya yer olmadığına karar verecektir; yeni bir suç işlenecek olursa, kamu davası açılacaktır ve belirtilen bu süre içinde zamanaşımı işlemeyecektir.
Kanunda, deneme süresi olarak beş yıl öngörülmüştür. Bu sürenin, hakimin onama tarihinden itibaren başladığını düşünmekteyiz. Şüpheli bu deneme süresini iyi halle geçirdiğinde, yani işlediği kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezasına mahkum olmadığı takdirde, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilecektir. Demek ki deneme süresinde, taksirli bir suç işlenmesi ya da kasıtlı bir suç işlenip de para cezasına veya güvenlik tedbirine hükmedilmesi durumunda dahi, şüpheli iyi halli kabul edilecek ve süre sonunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verilecektir.
Buna karşılık, deneme süresi içinde işlenen kasıtlı bir suçtan dolayı ve hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde kamu davası açılır. Erteleme süresince zamanaşımı işlemez.
ÇKK 36/1.maddesi, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı onanan çocuğun denetim altına alınmasına karar verilebileceğini hükme bağlamıştır. Böylece, onama kararı veren hâkim veya mahkeme tarafından çocuklar hakkında denetim uygulanmasına karar verilebilecektir41.
Burada altını çizmekte fayda gördüğümüz bir diğer husus da; kamu davası açılması koşullarının gerçekleşmemesi durumunda, kamu davasının açılmasının ertelenmesine değil, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi gerektiğidir. Söz gelimi, kamu davası açmayı gerektirecek yeterli şüphe sebebinin elde edilememesi veya şikayet şartının gerçekleşmemesi gibi.
Kamu davasının açılmasının ertelenmesine ilişkin kararlar, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi hâlinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir (ÇKK m.19/4)42. Nitekim 5352 Sayılı Adli Sicil Kanununun “Diğer bilgilerin kaydı” başlığını taşıyan 6. maddesine göre, “(1) Kamu davasının açılmasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde verilmek üzere, kaydedilir.” Aynı doğrultuda “Arşiv bilgilerinin istenmesi” başlığını taşıyan 10. maddeye göre, “(3) Onsekiz yaşından küçüklerle ilgili adlî sicil ve arşiv kayıtları; ancak soruşturma ve kovuşturma kapsamında değerlendirilmek üzere Cumhuriyet başsavcılıkları, hâkim veya mahkemelerce istenebilir.”

VI. DEĞERLENDİRME

ÇKK sistem olarak, kamu davasının açılmasının ertelenmesinde savcıyı mutlak yetkili kılmamıştır. Savcı, çocuk hakiminin onayı ile kamu davasını erteleyebilmektedir. Bu düzenlemeyi yerinde bulduğumuzu ifade etmek isteriz. Zira kuruma yapılan eleştirilerden biri de, savcılık makamının, hakimlik gibi tarafsız bir makam olmadığı, bu nedenle etkilenebileceği yönündeki savdır. Bu nedenle savcının, davanın açılmasının ertelenmesinde hakimin onayını alması şeklindeki düzenleme, iki makam arasında işbirliğini gerçekleştirerek en doğru kararın verilmesinin sağlanması ve eleştiriyi karşılaması itibariyle yerindedir.
Diğer yandan ÇKK, bir çok Avrupa ülkesinde görüldüğü üzere kamu davasının açılmasının ertelenmesi için şüpheliye kural olarak mükellefiyet yüklenmiştir. Başka bir deyimle erteleme koşulludur. Şüpheli, meydana gelen zararı giderdiği takdirde kamu davası ertelenebilecektir. İstisnai olarak zararın giderilmesi, çocuğun ailesinin veya kendisinin ekonomik durumunun elverişli olmaması hâlinde aranmayabilir.
Karşılaştırmalı hukuk araştırmalarının, kamu davası açılmasının ertelenmesine az önemli işlerde kamu yararı düşüncesiyle hükmedildiğini gösterdiğini ilgili bölümde belirtmiştik. ÇKK’da aynı düşünceyle, üst sınırı iki/üç yıl olarak tayin ederek basit denilebilecek suçlarda ve kovuşturulmamasındaki kamu yararının, kovuşturulmasındaki kamu yararından daha çok olması koşuluyla kamu davasının açılmasının ertelenmesini hüküm altına almıştır. Ayrıca, kamu davasının açılmasının ertelenmesini, suçun niteliğine göre değil, fiil için kanunda öngörülen cezanın türü ve miktarına göre belirlenmiştir
Yukarıda da belirttiğimiz üzere, karşılaştırmalı hukukta, özellikle Danimarka, Norveç gibi ülkelerde sistem olarak kamu davası açılmasının ertelenmesi, şüphelinin açıkça kabulüne bağlı tutulmuştur. Başka bir ifadeyle bunu kabul etmeyen şüpheli hakkında, davanın açılmasının ertelenmesi yoluna gidilememektedir. Buna karşılık ÇKK ise, kamu davasının açılmasının ertelenmesini şüphelinin kabulüne bağlı tutmamıştır. Başka bir deyimle şüphelinin kabulü olsun, olmasın, koşulları gerçekleştiği takdirde kamu davasının açılması ertelenecektir43.
Düzenleme ile kurum, mecburilik ilkesinin istisnası maslahata uygunluk ilkesinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemiz bakımından, öğretideki egemen görüş44 gibi biz de kamu davasının açılmasında mecburilik sisteminin uygulanmasına devam edilmesi; ancak, sistemin katı bir şekilde değil de, istisnalara da yer vermek suretiyle yumuşatılması taraftarıyız. Bu açıdan da düzenlemeyi olumlu bulduğumuzu belirtelim. Zira bu kurum, ceza adalet sistemine giren işi dengelemek veya soruşturma evresinde filtreyi etkinleştirmek gibi bir işlevi de bulunmaktadır.
1 Arslan, Orhan, Sesleniş Gazetesi, Yıl 4, Sayı 41, 15 Ağustos Pazartesi, s.5.
2 Erdem, Mustafa Ruhan, Ceza Hukukunda Cezaların Ertelenmesine İlişkin Düzenlemelere Anayasal Bakış,(Anayasa Mahkemesinin 39.Kuruluş Yıldönümü Nedeniyle Düzenlenen Sempozyumda Sunulan Bildiri) Anayasa Yargısı, Sayı 18, s. 18.
3 Onursal, Betül, Çocuk ve Demokrasi, Küçüklere Özgü Yargılama Hukuku www.sosyalhizmetuzmani.org/yargilamausulu.htm.
4 Artuk, Mehmet Emin/ Yenidünya, Ahmet Caner, Mukayeseli Hukukta ve Türk Hukukunda Erteleme Müessesi, Sahir Erman’a Armağan, İstanbul 1999, s. 55 vd.
5 Özbek, Veli Özer, Yeni Türk Ceza Kanunun Anlamı, C.1, 3.Baskı, Ankara 2006, s.409 (Yeni TCK) ; Özbek, Veli Özer, Çocuk Hakkında Verilebilecek Kararlar: Erteleme Kararları ve Yargı Dışı Çözüm Yolları, Manisa Barosu Dergisi, Yıl 18, Sayı 71, s.10 (Çocuk) ; Önder, Ayhan, Ceza Hukukunda Tecil ve Benzeri Müesseseler, İstanbul 1963, s.30; Artuk/Yenidünya, s.58; Sancar, Türkan Yalçın, “23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun”un hukuksal Niteliği ve Sonuçları, Anayasa Yargısı, Sayı 18, Ankara 2001, s.164-166. Önder ve Özbek, “cezaların ertelenmesi” dışındaki kurumları, erteleme benzeri müesseseler olarak görürken; Artuk/Yenidünya ve Sancar, ertelemenin bir çeşidi olarak görürler.
6 Erdem, s. 17 vd.
7 Erdem, s.18.
8 Özbek, Yeni TCK, s. 409; Özbek, Çocuk , s.10 vd.
9 Artuk/Yenidünya, s.57.
10 İçel, Kayıhan/ Sokullu- Akıncı, Füsun/ Özgenç; İzzet/ Sözüer, Adem/Mahmutoğlu, Fatih S./ Ünver, Yener, Yaptırım Teorisi, İstanbul 2000, s.382; Önder, Ayhan, Ceza Hukukunda Tecil ve Benzeri Müesseseler, İstanbul 1963, s.5-7 (Tecil) . Ayrıca bkz. Dönmezer, Sulhi/ Erman, Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, C.III, 11.Bası, İstanbul 1994, s.2 vd.
11 İçel/ Sokullu- Akıncı/ Özgenç/ Sözüer/Mahmutoğlu/ Ünver, s.382. Ayrıca bkz. Dönmezer/Erman, C.III, s.2 vd.
12 Önder, s. 7.
13 Önder, s.95
14 İçel/ Sokullu- Akıncı/ Özgenç/ Sözüer/Mahmutoğlu./ Ünver, s.383; İçel, Kayıhan, Hürriyeti Bağlayıcı Cezalara Seçenek Olan Müesseslerdeki Gelişmeler ve Türk Ceza Siteminin Bu Yönde Değerlendirilmesi, Değişen Toplum ve Ceza Hukuku Açısından TCK’nın 50 Yılı ve Geleceği, İstanbul 1977, s. 335; Dönmezer/Erman, C.III, s.10 vd..
15 Dönmezer/ Erman, C.III, s.1 vd..
16 Erdem, s.18.
17 İçel, s. 321 vd.; İçel/ Sokullu- Akıncı/ Özgenç/ Sözüer/Mahmutoğlu./ Ünver, s.381 vd; Dönmezer/Erman, C.III, s.1 vd; Erdem, s. 18.
18 Bu kurumlar hakkında bilgi için bkz. Önder, Tecil, s. 95 vd; İçel, s. 321 vd. ; İçel/ Sokullu- Akıncı/ Özgenç/ Sözüer/Mahmutoğlu./ Ünver, s.382; Artuk/ Yenidünya, 55 vd.; Artuk, Mehmet Emin/Gökcen, Ahmet/Yenidünya, A.Caner, Ceza Hukuku Genel Hükümler (Yaptırım Hukuku), Ankara 2003, s, 274 vd; Özbek, Çocuk, s. 10 vd.
19 Danimarka, Finlandiya, Norveç, Belçika, Hollanda, Federal Almanya, Japonya ve Anglo-Sakson hukukunda davanın açılmasının ertelenmesi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Artuk/Yenidünya, s.59 vd; Artuk, Emin/Sölez Tan, Umran, Çocuk Ceza Hukuku Açısından Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi, Argumentum, Şubat 1992, Yıl 2, Sayı 19, s.285 vd; Artuk/Gökcen/Yenidünya, s.275 vd; Önder, Tecil, s. 96 vd; Özbek, Çocuk, s.18-19; Öztürk, Bahri, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koğuşturma Mecburiyeti, Ankara 1991, s. 19, 144, 200, 223 vd; İçel, s. 335-336; Dönmezer/Erman, C.III, s. 10; Yenisey, Feridun, Uygulanan ve Olması Gereken Ceza Muhakemesi Hukuku, Hazırlık Soruşturması ve Polis, 2.Bası, İstanbul 1991, s.223 vd.; Eser, Albin,(Çeviren Feridun Yenisey) , Son Yüzyıl İçinde Almanya’daki Ceza Düzenlemeleri, Geçmişe Bir Bakış ve Gelecekteki Eğilimler, Yargıtay Dergisi (Özel Sayı), C.15, Ocak-Ekim 1989, Sayı 1-4, s.33.
20 Artuk/Yenidünya, s.59, 62; Artuk/Sölez Tan, s.288; Artuk/Gökcen/Yenidünya, s.278.
21 Artuk/Yenidünya, s.60, 62; Artuk/Sölez Tan, s.288; Artuk/Gökcen/Yenidünya, s.278.
22 Artuk/Yenidünya, s.64; Artuk/Sölez Tan, s.288; Artuk/Gökcen/Yenidünya, s.279-280.
23 Artuk/Yenidünya, s.63-64; Artuk/Sölez Tan, s.288-289; Artuk/Gökcen/Yenidünya, s.280.
24 Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kurumu leh ve aleyhindeki görüşler için bkz. Önder, Tecil, s. 102 vd; Sancar, s.167. Erteleme kurumu leh ve aleyhindeki görüşler için bkz. Önder, s.6 vd; Artuk/Yenidünya, 57 vd; Sancar, 165 vd; Dönmezer/Erman, C.III, s. 14 vd. Maslahata uygunluk ilkesinin leh ve aleyhindeki görüşler için bkz. Öztürk, s. 32 vd.
25 Öztürk, s.134,14. Ayrıca bkz. Centel, Nur/Zafer, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 2005, s.334-335.
26 Yurtcan, Erdener, Ceza Yargılaması Hukuku, .5.bası, İstanbul 1994, s. 36.
27 Yenisey, s.237.
28 Yurtcan, s.37.
29 Şahin, Cumhur, İspat Hukuku (Delillerin Doğrudan Doğruyalığı İlkesi), Ankara 2001, s.54, 87.
30 Artuk/Yenidünya, s.63-64.
31 Özbek, Yeni TCK, s.411..
32 Yücel, M.Tören, Türkiyede Yargının Etkinliği, Ankara (basım tarihi belli değil), s. 17.
33 ÇKK genel gerekçesi.
34 5237 Sayılı TCK ‘ya göre de “ Çocuk deyiminden; henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişi, anlaşılır” (m.6/1-b).
35 Özbek, Yeni TCK, s.411
36 ÇKK 19.madde gerekçesi.
37 Bu ihtimaller için bkz.Özgenç, İzzet, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, 2.bası, Ankara 2005, s. 653 vd.; Centel, Nur/Zafer, Hamide/Çakmut, Özlem, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 3.bası, İstanbul 2005, 676 vd; Öztürk, Bahri/Erdem, Mustafa Ruhan, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Emniyet Tedbirleri Hukuku, Ankara 2005, s. 285 vd..
38 ÇKK 3/(1)-a)-1.maddesine göre, “ Korunma ihtiyacı olan çocuk: Bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç mağduru çocuğu, ifade eder”.
39 ÇKK 3/(1)-a)-2.maddesine göre, “ Suça sürüklenen çocuk: Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuğu, ifade eder”.
40 Özbek, Yeni TCK , s.412.
41 bkz. Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Yönetmeliği (20.12.2005)
“ (...)
Denetim altına alma kararı ile denetimli serbestlik görevlisinin belirlenmesi
*********** Madde* 53 — 5395 sayılı Kanun gereğince çocuklar hakkında;
************ a) 19 uncu maddesi uyarınca kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı onanan,
************ b) 23 üncü maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen,
************ çocuklar hakkında denetim altına alınmasına karar verilmesi hâlinde bu bölümdeki hükümler uygulanır.
************ Çocuğun denetim altına alınmasına dair karar, mahkemece Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir. Cumhuriyet başsavcılığınca karar denetimli serbestlik genel defterine kaydedildikten sonra şube müdürlüğü veya büroya gönderilir.
************ Şube müdürlüğü veya büro, kararı çocukların denetimine ilişkin deftere kaydederek denetim altına alınan çocuğa bir denetimli serbestlik görevlisi görevlendirir. Görevlendirme sırasında çocuğun kişisel özellik ve ihtiyaçları dikkate alınır ve çocukla iyi iletişim kurabilecek olanlar tercih edilir.
************ Çocuklar için; şube müdürlükleri veya büroda görev yapan öncelikle sosyal hizmet uzmanı, psikolog, sosyolog, öğretmen; bu uzmanların bulunmaması hâlinde kamu kurum ve kuruluşlarındaki yukarıda belirtilen uzmanlar ile psikolojik danışman ve rehber, özel eğitim uzmanından biri denetimli serbestlik görevlisi olarak belirlenir.
************ Denetimli serbestlik görevlisinin görevleri
************ Madde 54 — Denetimli serbestlik görevlisinin görevleri şunlardır:*
************ a) Kararla ulaşılmak istenen amacın gerçekleşmesi için çocuğun eğitim, aile, kurum, iş ve sosyal çevreye uyumunu sağlamak üzere onu desteklemek, yardımcı olmak, gerektiğinde önerilerde bulunmak.
************ b) Çocuğa eğitim, iş, destek alabileceği kurumlar, hakları ve haklarını kullanma konularında rehberlik etmek.
************ c) İhtiyaç duyacağı hizmetlerden yararlanmasında çocuğa yardımcı olmak.
************ d) Kaldığı yerleri ve ilişki kurduğu kişileri ziyaret ederek çocuğun içinde yaşadığı şartları, ailesi ve çevresiyle ilişkilerini, eğitim ve iş durumunu, boş zamanlarını değerlendirme faaliyetlerini yerinde incelemek.
************ e) Alınan kararın uygulanmasını, bu uygulamanın sonuçlarını ve çocuk üzerindeki etkilerini izlemek, tâbi tutulduğu yükümlülüklerin yerine getirilmesini denetlemek.
************ f) Çocuğun gelişimi hakkında, üçer aylık sürelerle Cumhuriyet savcısı veya mahkemeye rapor vermek.
************ Denetimli serbestlik görevlisi, görevini yerine getirirken gerektiğinde çocuğun ana ve babası, vasisi, bakım ve gözetiminden sorumlu kimse ve öğretmenleriyle iş birliği yapar.
************ Çocuğun ana ve babası, vasisi, bakım ve gözetiminden sorumlu kimse çocuğun devam ettiği okul, işyeri veya çocukla ilgili bilgiye sahip kurumların yetkilileri, denetimli serbestlik görevlisine yardımcı olmak, görevi gereğince istediği bilgileri vermek zorundadır.
************ Çocuğun yakınları denetimli serbestlik görevlisinin yetkilerine müdahale edemezler.**
************
Kamu davasının açılmasının ertelenmesi hâlinde yapılacak işlemler
*********** Madde 55 — kamu davasının açılmasının ertelenmesi halinde şüpheliye Yönetmeliğin 53 üncü maddesinin dördüncü ve beşinci fıkrası gereğince denetimli serbestlik görevlisi görevlendirilir. Denetimli serbestlik görevlisi Yönetmeliğin 54 üncü maddesinde belirtilen görevleri yerine getirir.
(...)” .
42 Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün 01.01.2006 Tarihli ve 62 Nolu Genelgesi: “ (....)
12. 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu uyarınca verilecek kamu davasının açılmasının ertelenmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına ilişkin olarak düzenlenecek talî karar fişlerinde
a. Kimlik bilgilerinin T.C. Kimlik numarası da yazılmak suretiyle eksiksiz olarak doldurulması,
b. Suç tarihinin yazılması,
c. Kararların 5395 sayılı Kanun hükümlerine dayandığının (14) numaralı sütunda mutlaka belirtilmesi,
d. Diğer sütunların boş bırakılması,
e. Bu şekilde düzenlenecek bildirme fişlerinin üç gün içerisinde doğrudan Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne gönderilmesi,
13. Cumhuriyet başsavcılığınca kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verildiğinde (12) numaralı sütuna erteleme kararını veren Cumhuriyet başsavcılığı, (13) numaralı sütuna ise; erteleme tarihi hazırlık ve karar numaraları ceza mahkemesince hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiğinde ise; aynı sütunlara mahkeme adı, erteleme tarihi, esas ve karar numaralarının yazılması,
14. Adlî sicil müdürlükleri veya şefliklerince 5395 sayılı Kanun uyarınca verilen kararlara dair adlî sicil bilgilerinin sadece soruşturma ve kovuşturma konusu olan işler nedeniyle Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkemeler tarafından istenmesi halinde verilmesinin gerektiğinin bilinmesi, Konularında gereken dikkat ve özenin gösterilmesini rica ederim”.
43 Öğreti de kamu davasının açılmasının ertelenmesinin şüphelinin kabulüne bağlı kılınması daha yerinde görülmektedir. Denilmektedir ki, erteleme için kabulün aranmaması, suçsuz olduğuna inanan bir kimsenin dava açılmadığından yargılanarak beraat etme imkanından yoksun bırakılmasına neden olur. Hatta suçlu olarak damgalanmasına neden olabilir. Öteden beri kuruma yapılan en önemli itirazlardan birini davanın açılmasının ertelenmesi ile sanığın suçsuzluğunu tartışma olanağından yoksun bırakılması oluşturmaktadır. Oysa ki, davanın açılması ile bir kimsenin mahkeme huzurunda suçsuzluğunu belirterek beraat etmesi olasıdır. Bu nedenle kamu davasının açılması ertelenmek isteniyorsa, sanığın kabulü aranmalı, kabullenmeyen için erteleme yoluna gidilmemelidir (bkz. Artuk/Yenidünya, s.63; Artuk/Sölez Tan, s.288; Artuk/Gökcen/Yenidünya, s.279.)
44 Öztürk, s.42 vd; Yenisey, s.222 vd; Yurtcan; s. 32; Kunter, Nurullah,Ceza Muhakemesi Hukuku, 9.Bası, İstanbul 1989, no:103.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanununda Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi Kurumu" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Doğan Gedik'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (https://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
01-07-2006 - 12:38
(6879 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 13 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 12 okuyucu (92%) makaleyi yararlı bulurken, 1 okuyucu (8%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
22219
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 2 saat 29 dakika 57 saniye önce.
* Ortalama Günde 3,23 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 53470, Kelime Sayısı : 6894, Boyut : 52,22 Kb.
* 10 kez yazdırıldı.
* 1 kez arkadaşa gönderildi.
* 14 kez indirildi.
* 4 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 309
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,05923390 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.