Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Acentelik Sözleşmesi

Yazan : Av. Murat Nokay [Yazarla İletişim]
avukat

Makale Özeti
uluslararası ticarette acentelik sözleşmesi üzerine çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümü

GİRİŞ

Modern ticari yaşam, ticari işletme sahiplerinin, ticari ilişkilerini verimli olarak artırması ve bu ilişkilerin kapsamını hızlı bir şekilde genişletmesi için yardımcı kişi ya da kişiler kullanılmasını zorunlu hale getirmiştir.

Sanayileşmede ki ilerleme ve dolayısı ile oluşan geniş rekabet ortamı, tacirlerin ya bağımlı yardımcılarının hizmetinden yararlanmasını ya da sürümü ve genişlemeyi artırmayı düşündükleri yerlerde şube açmalarını gerekli kılmıştır. Ancak her iki uygulamada tacirlere fazladan bazı külfetler yüklemiştir. Nitekim başlarda sıklıkla kullanılan bağımlı yardımcılardan olan seyyar tüccar memurun kullanılması tacire, bu görevde kullanılacak kişiye sürekli olarak sabit bir ücret ödeme yükümlülüğü yüklemiş; diğer bir seçenek olan şubeleşme de ise ciddi bir mali kaynak tashihini gerektirmiştir.

XIX. Yüzyılın ikinci yarısından sonra hızla gelişen sanayileşme ve buna paralel artan rekabet, tacirleri ürettikleri mal ve hizmetlerin işletme merkezleri dışında daha kolay ve ucuz bir şekilde pazarlanması hususunda o bölgeyi ve koşullarını iyi tanıyan ve sürekli faaliyet gösteren bağımsız yardımcılardan yararlanmaya yöneltmiştir.

Acente adı verilen ve ayrı bir işletme sahibi olan bu bağımsız yardımcılar, tacirin ürettiği mal ve hizmetlerin satımı hususunda ya sadece sürekli olarak aracılıkta bulunmak ya da bu sözleşmeleri tacir nam ve hesabına yapmak şeklinde faaliyet gösterirler. Bu yolla sürümünü artırmak isteyen tacir, sermaye tesis etmeden ve masraf yapmadan amacına ulaşma imkanını bulur. Çünkü tacir, merkezinde uzak olan bir yerde bulunan ve kendi imkanlarınca bağımsız şekilde hareket eden acenteye, kural olarak sadece yaptığı faaliyetin olumlu sonuç vermesi halinde ücret ödemekle yükümlü olur.

Tüm bu sebeplerle acentelik kurumu gün geçtikçe daha da değerlenmiş ve özel iktisadi ve hukuki düzenlemelere ihtiyaç duyuracak ölçüde önemli bir tacir yardımcısı durumuna gelmiştir. Sadece iç ticarette değil, uluslar arası ticarette de önemini artırmış ve ticari hayatın vazgeçilmezlerinden biri halline gelmiştir.

Türk Hukukunda ticaret kanununda düzenlenen acentelik kavramı farklı hukuk sistemlerinde de düzenlenmiş olması rağmen uluslararası alanda bir yeknesaklıktan söz edilemez. Bu konuda çalışmalar yapılmakta olup uluslar arası acentelikle ilgili olarak “ İnternational İnstitute for he Unifacation of Private Law (UNIDROIT)” tarafından “Menkul Malların Alım ve Satımında milletlerarası Nitelikli Acenteliğe ilişkin Kanvansiyon Tasarısı” hazırlanmıştır.

Bu sebeple uluslararası ticarette sıklıkla kullanılan acentelik kurumu ve buna ilişkin yapılan sözleşmelerde meydana gelen hukuki ihtilafların çözümü önemlilik arz eder.

Çalışmamızda, yukarıda anlatılanlar ışığında, acentelik kavramını, acentelik sözleşmesini, acentelik sözleşmesinin unsurlarını, acentelik sözleşmesinin sona ermesini ve uluslararası bir sözleşmede ortaya uyuşmazlıklar da çözüm yollarını inceleyeceğiz.




I- Acente Kavramı :

A- Genel olarak :

Acentelik, ilk olarak 1897 tarihli Alman Ticaret Kanunu’ nda düzenlenmiştir. İsviçre Borçlar Kanunun ilk düzenlemesinde yer almayan bu kavram 1949 da özel bir düzenlemeyle bu kanuna eklenmiştir. Acentelik Sözleşmesini düzenleyen bir diğer kanun ise İtalyan Medeni Kanunu’ dur. İtalyan Medeni Kanunu’ nda diğer iki düzenlemeye göre sözleşme yapmada aracılıktan bahsederken, Alman ve İsviçre uygulamasında müvekkil nam ve hesabına sözleşme yapma yetkisinden bahsetmektedir.

Bizim Ticaret Kanunumuz da acentelik sözleşmesi ilk düzenlemede yer almamış, bu günkü TTK da ise konu, acentelik kurumu esas alınarak, İtalyan Medeni Kanunu’ nun ilgili hükümlerinden yararlanılarak hazırlanan özel bir düzenlemeye bağlanmıştır. Yapılan bu düzenleme de Alman ve İsviçre kanunları da dikkate alınmış ve acentelik, sadece sürekli bir acentelik faaliyeti olarak değil yerine göre tacir adına sözleşme yapması yetkisini de veren bir kurum olarak hükme bağlanmıştır.


B- Tanım :

Ticari işletme sahibi müvekkiline bağımlı bir sıfatı olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli bir şekilde, bir ticari işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları tacir namına yapmayı meslek edinen gerçek ya da tüzel kişiye acente denir.

C- Unsurları :

Bu tanımlamayı dikkate alarak acenteliğin unsurlarını şu şekilde tespit edebiliriz;

1- Ticari İşletme Sahibine Tabi Olmama (Bağımsızlık):

Acente, tacirin bağımsız yardımcılarındandır. Türk Ticaret Kanunu 116/1 uyarınca acentenin, ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya müstahdem gibi tacire bağımlı olmaması gerektiğini belirtmiştir.

Bağımsızlık, faaliyet düzenini ve çalışma zamanını kendi ayarlayabilen kişiler bağımsız konumdadırlar. Acente, kendi adına bağımsız bir ticari işletme işletir. Bu, ticari işletme boyutuna ulaşırsa acente aynı zamanda tacir sıfatına da sahip olur. Acente, müvekkilin doğrudan denetimi ve gözetimi altında değildir. Dolayısıyla müvekkilin acenteye faaliyet ve çalışma düzeni ile ilgili olarak talimat vermesi -ki bu bir idari talimattır- söz konusu değildir.

Ancak bağımsız hareket etmek demek, müvekkilden hiç talimat almaması ve başına buyruk davranması demek de değildir. Acente ve müvekkili arasında sürekli bir ilişki vardır. Müvekkil, bağımsız yardımcı acenteden, piyasa koşullarına uygun davranmasını, belirli aralıklarla bilgi vermesini isteyebilir. Bu talimatlar bağımsızlığa aykırılık oluşturmaz.

Atanan yardımcının bağımsız olup olmadığının belirlenmesinde sadece sözleşmenin ismine bakılarak değil sözleşmenin diğer hükümlerine ve yardımcının ne şekilde faaliyet göstereceğine de bakılması gerekir. Kesin bir ölçüt olmamakla birlikte, yardımcıya, aracılıkta bulunulan ve fiilen yapılan sözleşmeler için ücret (provizyon) ödeneceğinin kararlaştırılmış olması, acentelik ilişkisinin varlığına delalet eder. Türk Ticaret Kanunu uygulasında da bu durum düzenlenmiştir. Aylık sabit ücret ödenmesi durumunda ise daha çok bağımlılıktan söz edileceği için bu durum acenteliğin varlığına karine teşkil etmez.

2- Acentelik İlişkisinin Bir Sözleşmeye Dayanması :

Türk Ticaret Kanunu nda yapılan tanımda ve yukarıda yapmış olduğumuz tanımlama da acentelik ilişkisini bir sözleşmeye dayanması gerektiğini belirtmiştik. Ancak doktrinde bir görüş acentelik ilişkisinin mutlaka bir sözleşmeye dayandırılmasının zorunlu olmadığını, şekil serbestisi olduğundan böyle bir koşulun acentelik ilişkisinin unsurlarından olmayacağını savunmaktadır. Ancak hem Türk Ticaret Kanunu nun açık hükmü hem de uluslararası sözleşmelerde acentelik ilişkisinin bir sözleşmeye bağlı kılınması, sözleşmeye bağlı kılınma unsurunu belirtmenin zorunluluğunu gösterir.

3- Acentenin Belirli Bir Yer veya Bölge İçinde Faaliyet İcra Etmesi :

Acente faaliyetini Belirli bir bölge yer veya bölge içinde icra etmelidir. Bu nedenle acenteye, acentelik faaliyetini yaptığı işletmenin bölgesi dışında çalışmalarını yürütebileceği ayrı bir yer veya bölge tesis edilmelidir. Belirtmek gerekir ki bu husus acentenin inhisar (tekel) hakkı ile yakından ilgilidir. Kayıhan, Türk Ticaret Kanunu uygulamasıyla taraflar yazılı olarak bir anlaşma ile bu hakkı kaldırabileceğinden bu hakkı acentelik sözleşmesinin bir unsuru olarak değerlendirmiş, ancak Arkan, bu durumu ayrı bir unsur olarak değerlendirmemiştir. Taraflar aralarında akdedecekleri anlaşma ile acentenin tayin edildiği yere ilişkin tekel hakkını ortadan kaldırabilirler ancak bu durum acentenin o yer veya bölgedeki faaliyetine engel teşkil etmez. Sonuç olarak acentenin tekel hakkına sahip olması ile belirli bir yer veya bölge içinde faaliyet icra etmesi aynı şeyler değildirler.

4- Faaliyette Süreklilik Olması :

Acente, müvekkili tacirin işletmesini ilgilendiren sözleşmelerin yapılması hususunda sürekli şekilde aracılıkta bulunur; daha açık bir anlatımla, acente, müvekkili tacirin sözleşme yapacağı kişileri bulur ve bunları tacirle sözleşme ilişkisi içine girmeye yönlendirir.

Süreklilik ile anlatılmak istenen, acente ile müvekkil arasında ki hukuki ilişkinin, ömür boyu ya da çok uzun bir süre sürmesi değil, acenteliğin devam niyeti ile kurulması keyfiyetidir.Bu anlamda, bu unsurun varlığı ya da yokluğu fili duruma göre değil, tarafların sözleşmeyi güttükleri amaca belirlendiği için, acentelik sözleşmesi kurulmasından kısa bir süre sonra feshedilse bile, süreklilik unsuru ortadan kalkmayacaktır.

5- Meslek Edinme :

Acentelikten söz edebilmesi için başkası adına aracılık veya sözleşme yapan kişinin, bu işi meslek edinmiş olması gerekir. Meslek edinme süreklilik unsurunun doğal bir sonucudur. Türk Ticaret Kanunu nda acentenin, acentelik dışında başka bir faaliyette bulunmasını yasaklayan bir hüküm yoktur. Bu sebeple bir kimse acenteliği yan meslek olarak icra edebilir.Bazı yabancı ülke kanunlarında acenteliği yan meslek olarak yapanlara ilişkin özel hükümler var olmasına karşın TTK açısından, acenteliğin asıl meslek olarak yapılmasında hüküm ve sonuç açısından pek fark yoktur.

6- Acentenin Ticari Bir İşletmeyi İlgilendiren Sözleşmelerde Aracılık Etmesi veya İşletme Adına Sözleşme Yapması :

Acente TTK . 116/f.1 gereğince, ancak bir ticari işletmeyi ilgilendiren hukuki işlemlere aracılık etmesi ya da ticari işletmeyi ilgilendiren sözleşmeleri müvekkil namına bizzat yapması için atanabilir. Türk Ticaret Kanun nun bu hükmü emredici nitelikte olup bu itibarla esnaf işletmeleri için acentelik faaliyetinde bulunmak, kanunun bu hükmü karşısında mümkün değildir.

Bahsedilmesi gereken diğer ir hususta sözleşme yapma yetkisinin özel ve yazılı olarak açıkça verilmesi gereğidir. Asıl olan aracı acenteliktir. Acente kendisine sözleşme yapma yetkisi veren belgeleri ticaret siciline tescil ve ilan ettirmek zorundadır.

Acentenin yetkili kılınmamış olmasına rağmen müvekkili nam ve hesabına sözleşme yapması durumunda müvekkil sözleşme yapıldığını öğrenir öğrenmez sözleşmeye icazet vermediğini derhal üçüncü kişiye bildirmekle yükümlüdür. Aksi halde sözleşmeye icazet vermiş sayılır. İcazet verilmezse acente bizzat sorumlu olur. Aynı hüküm acentenin kendisine verilen sırları aşması durumunda da söz konusu olur.

D- Acentelik Sözleşmesinin Özellikleri ve Hükümleri :

1- Acentelik Sözleşmesinin Özellikleri :
a. Acentelik Sözleşmesinde Şekil :

Hukukumuzda bir sözleşmeyi oluşturan irade beyanları için prensip itibari ile belirli bir şekle uyma zorunluluğu yoktur. Başka bir deyişle şekil serbestliği prensibi hakimdir.

Kanunda, belirli bir şekilde yapılması gereğine ilişkin olarak herhangi bir düzenleme yapılmamışsa, taraflar sözleşmeyi istedikleri şekilde yapabilirler. TTK da acentelik sözleşmesinin ne şekilde yapılacağına ilişkin herhangi bir geçerlilik şartı getirmemiştir. Bu itibarla, taraflar acentelik sözleşmesini istedikleri şekilde yapabilirler.

Şu kadar ki, sözleşme yapma yetkisine haiz acentelerin bu yetki ile donatılması, ancak bu yetkinin yazılı olarak belgeye bağlanması ve bu belgenin de tescili zorunlu olduğu için belli bir şekil şartına tabi tutulmuştur. Ancak önemle belirtmek gerekir ki burada acentelik faaliyetine ilişkin bir şekil şartından değil, acentenin müvekkili nam ve hesabına sözleşme yapabilme yetkisine şekil şartı getirmiştir. Acentelik sözleşmesi daha önce irade açıklamaları ile doğmuştur. Nitekim Yargıtay da hukuki ilişkinin doğumu ile acentenin sözleşme yapma yetkisinin doğumunu birbirinden ayırmakta ve yetkinin doğumundan önce acentelik ilişkisinin kurulduğunu belirtmektedir.

Ancak hemen belirtelim ki, uygulamada hemen her zaman acentelik sözleşmesi yazılı yapılmaktadır. Zira acentelik sözleşmesi ani değil sürekli bir borç ilişkisi doğurduğundan sözleşmenin yazılı olarak yapılması geçerlilik şartı olmasa da ispat şartı olarak yarar sağlamaktadır.

b. Acentelik Sözleşmesinin Hukuki Niteliği :

Acentelik sözleşmesinde acente müvekkiline karşı çalışma ve hizmet taahhüdünde bulunmaktadır. Bu nedenle, her şeyden önce acentelik sözleşmesinin bir iş görme sözleşmesi niteliğinde olduğunu ortaya koymalıyız.

İş görme sözleşmelerinin hemen hepsinde ortak olan nokta, taraflardan birinin (iş görenin) diğerine (iş sahibine) karşı daima bir iş görme borcu altına girmesi ve onun bu borcunu iş görme faaliyetinde bulunarak ifa ettiği bir durum söz konusudur.

Acentelik ilişkisini hizmet akdi olarak nitelemek mümkün değildir ve sözleşme yapma yetkisine haiz acenteliği ise vekaletin özel bir çeşidi saymak bu sözleşmeyi belli bir kalıba sokmaya çalışan zorlama bir yorum olur. Acentenin yukarıda sayılan unsurlarından dolayı, acentelik sözleşmesini, kanunda belirtilen sözleşme tiplerine sokmaktansa, kendine özgü sürekli bir iş görme sözleşmesi olarak kabul etmek daha yerinde olacaktır.

2- Acentelik Sözleşmesinin Hükümleri :

Acentelik sözleşmesinin tam iki tarafa borç yükleyen ve sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmelerden olması nedeniyle tarafların karşılıkla hak ve yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu itibarla taraflar arasında bir edim transferi vardır. Yani, acentenin borçları müvekkilin haklarını oluştururken, müvekkilin borçları da acentenin haklarını oluşturmaktadır.
Peki bu hak ve borçlar nasıl tespit edilecektir? Belirtmek gerekir ki, taraflar sözleşmede kanunların emredici hükümlerine aykırılık oluşturmamak üzere birbirlerinin edimlerini istedikleri gibi belirleyebilirler. O halde ilk planda sözleşmenin içeriğine bakılmalıdır. Taraflar genel hükümler koymakla yetinmiş ve emredici hükümlere aykırı bir husus belirlememişlerse sözleşme doğmuş olur. Bazı haller hem sözleşmede düzenlenmemiş hem de kanunda acenteliğe ilişkin hükümlerde düzenlenmemiş olabilir. İşte bu gibi hallerde aracılık acentesinde telalığa, sözleşme yapmaya haiz acente hakkında ise komisyon hükümleri uygulama alanı bulur. Sorunun çözümüne bunlar da yeterli olmuyorsa, o halde vekalet ilişkisine ilişkin hükümler uygulanmalı; bu da yeterli değilse hizmet sözleşmesi hükümleri uygun düştüğü oranda boşluk doldurucu olarak uygulanabilir

E- Acentelik Sözleşmesinde Tarafların Borçları :

Daha önce de belirttiğimiz özere, acentelik sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olduğundan dolayı, acentenin sahip olduğu haklar müvekkilin borçlarını teşkil ederken, müvekkilin hakları ise acentenin borçlarını oluşturacağından burada kolaylık sağlanması amacı ile sadece acentenin hak ve borçları üzerinde durulacaktır.

1- Acentenin Acentelik Sözleşmesinden Doğan Borçları :
a. Müvekkilin İşlerini Görme ve Menfaatlerini Koruma Borcu:

Acente, kendisine bırakılan bölge ve ticaret dalı içinde sözleşme uyarınca müvekkilin işlerini görmek ve menfaatlerini korumakla yükümlüdür. Acentenin borcu belli bir sürede işi bitirmek değil, aracılık ve sözleşme yapmakla sınırlıdır. Ancak acente, bu hususta gerekli çabayı göstermez ve bundan müvekkil bakımından bir zarar doğarsa, acente, zarardan sorumlu olur.
Acente, aracılık ya da sözleşme yapma görevini bizzat yerine getirmekle yükümlüdür. Zira acentelik, güven ilişkisine dayanır. Üstlendiği işi başkasına devreden acente bu kişinin davranışlarından da sorumludur. Bu konuda Borçlar Kanunu ilgili hükümleri uygulama alanı bulur.

Acente, müvekkilin menfaatlerini kollamak zorunda olduğundan sözleşme yapacağı kişileri özenle seçmek ve bunların ödeme gücünü araştırmakla yükümlüdür.

Acente, müvekkili adına elinde bulundurduğu malları korumak zorundadır. Aksi halde bu malların uğrayacağı zararlardan dolayı kusursuz olduğunu ispat edemediği müddetçe sorumludur.

Acente, doktrinde ki baskın görüşe göre çoğunlukla tacir konumunda olacağından, müvekkilin işlerini görürken ve menfaatlerini korurken, bsiretli bir acenteden beklenen özeni göstermek zorundadır.

b. Sadakat Borcu :
aa. Bilgi Verme :

Acente, aracılıkta bulunduğu veya yaptığı sözleşmelerde ilgili her türlü ihtar ve protestoyu kabul etmeye yetkilidir. Acente, kendisine yapılan bu ihtarları zaman geçirmeden müvekkile bildirmekle yükümlüdür.

Acente, bölgesinde ki piyasa koşullarını, müşterilerin mali durumlarını, bunlarda meydana gelebilecek değişikleri müvekkile bildirmek zorundadır.

Sözleşme yapan acente de, yaptığı sözleşmeler hakkında (koşullar ve teminatların türü gibi..) müvekkile bilgi vermekle yükümlüdür.

bb. Talimatlara Uyma Borcu :

Acente, müvekkili tacirin bağımsız yardımcısıdır. Dolayısı ile müvekkil, acenteye ancak onun bu niteliği ile ters düşmeyecek şekilde talimat verebilir. Müvekkil acenteye hangi saatler içinde faaliyet göstereceği konusunda talimat veremezse de hangi malların öncelikle satılması konusunda, sözleşme koşulları ve satış fiyatlarını belirleme yöntemi konusunda talimat verebilir. Acente bu tür talimatlara uymakla yükümlüdür. Müvekkilin açık talimatı olmayan konularda acente, konuyu ekletecek, eğer gecikmesinde sakınca bulunan bir hal söz konusu ise basiretli bir iş adamı gibi davranarak hareket etmekle yükümlüdür.

cc. Rekabet Yapmama Borcu :

Aksi yazılı olarak kararlaştırılmadıkça, acente, aynı yer veya bölge içinde birbirleriyle rekabette bulunan farklı ticari işletmeler için aracılık yapamaz. Aynı durum müvekkil tacir bakımından da söz konusudur. O da aksi kararlaştırılmadıkça aynı bölge için birden fazla acenteyi yetkili kılamaz.

Rekabet yapmama borcu, aralarındaki ilişki bitse dahi bazı durumlarda devam eder. Bu durum sözleşme serbestisi ilkesi uyarınca düzenlenebilir. Tabi bu yasakta aynı mal ve hizmet grubuna giren acenteliğin olması da önemlidir.

dd. Sır Saklama ve Bunlardan Yararlanmama Borcu :

Acentelik ilişkisinin temeli karşılıklı güven olduğuna göre, acente sadakat borcunun diğer bir görünümü olarak, öğrenmiş olduğu müvekkiline ilişkin sırları saklamak zorunda olup, bunlardan kendisi için haksız olarak yararlanamaz ve başkasını da yararlandıramaz.

Acentenin sır saklama borcu hem acentelik sözleşmesin devamı sırasında hem de sözleşme sonrasında vardır ve kural olarak zamanaşımına uğramaz. Şüphesiz hal ve şartların değişmesi sonrasında acentenin bu yükümü sona ermektedir. Müvekkil ticari hayatı terk etmişse, karine olarak sırların saklanmasına da gerek kalmamıştır.





c. Önleyici Tedbirler Alma Borcu :

Acente, tacir sıfatı ile basiretli bir iş adamı gibi davranarak ilgili tedbirleri almak ve bu şekilde de müvekkilinin çıkarlarını korumak durumundadır. Bu tedbirler;
- Ayıpları ihbar borcu,
- Müvekkilin dava hakkını güvence altına alma borcu,
- Gerektiğinde malı sattırma borcu.

d. Müvekkile Ait Tahsi Edilen Paranın Zamanında Ödenmesi ve Diğer Belgeleri Müvekkile İade Borcu :

Acente, acentelik sözleşmesi uyarınca müvekkile ait paraları zamanında ödemek zorundadır. Aksi halde faiz ve tazminatla yükümlü olur. Paranın iade olunacağı tarih sözleşmede kararlaştırılmış ise sorun yoktur. Ancak kararlaştırılmadığı durumlarda, ticari teamüle ve durumun gereklerine göre bir çözüm yolu belirlenir.

Örneğin yetkili sigorta acenteleri, tahsil ettikleri primleri en geç ertesi haftanın son işgünü bitimine kadar sigorta şirketine intikal ettirmek zorundadır.

Müvekkil acenteye kendi faaliyetlerini icra edebilmesi ve geliştirebilmesinde yardımcı olmak amacıyla belgeler verebilir. Eğer bu durum sözleşmede düzenlenmişse sorun yoktur. Düzenlenmemiş ise BK nda ki vekalet ilişkisi çerçevesinde bu sorunun çözümüne gidilir.




2- Acentenin Acentelik Sözleşmesinden Doğan Hakları :
a. Ücret İsteme Hakkı :

Acente, aracıkta bulunduğu veya müvekkili adına yaptığı sözleşmeler dolayısıyla ücret isteme hakkına sahiptir. Bu ücret genellikle yapılan işin değerine göre belirlenir. Acenteye ödenecek ücret sözleşmede bir hüküm yoksa ticari teamüle veya durumun gereklerine göre mahkemece belirlenir.

Acentenin, aracılıkta bulunduğu veya yaptığı sözleşmeler için ücret talep etme hakkı, kural olarak bu sözleşme dolayısı ile müvekkil bakımından ekonomik yararın elde edildiği anda doğar. Üçüncü kişi edimini yerine getirmemiş ve bu müvekkil dışında bir sebepten kaynaklanmışsa acente ücret talep edemez. Ama müvekkil kaynaklı bir sebep varsa acente bu durumda ücret talep etme hakkına sahip olur.
Ücretin ne zaman ödeneceği sözleşme ile kararlaştırılır. Eğer sözleşmede buna ilişkin bir düzenleme yoksa ticari teamül ve durumun gereklerine göre bir saptama yapılır.

b. Olağanüstü Masrafları İsteme Hakkı :

Tacirin bağımsız yardımcısı olan acente, kendine ait acentelik işletmesinden olağan sayılan masraflarını müvekkilden alacağı ücretle karşılamak durumundadır. Bu anlamda olağan masraf, acentenin, üstlendiği işin başarı ile ifa edilebilmesi için yardımcılarına ödediği ücreti, malları tanıtmak, yaptığı yolculuk giderler vs. ifade eder.

Olağanüstü masraf ise, müvekkilin talimatı ile ya da acentenin vekaletsiz iş gören sıfatı ile müvekkilin çıkarlarını korumak amacıyla giriştiği işlerin gerektirdiği giderleridir. Masrafın olağan veya olağanüstü olduğu, olayın şartlarına göre değerlendirilecek bir husustur. Olağanüstü masraflar, acenteni faaliyetleri olumlu sonuç vermese de istenebilir.

Acentenin müvekkil tacir hakkında iflasın açılmasından önceki bir yıl içinde acentelik sözleşmesinden doğmuş tüm alacakları imtiyazlı olup, üçüncü sırada yer alır.
c. Hapis Hakkı :

Acente, acentelik sözleşmesinden doğan tüm alacakları kendisine ödeninceye kadar acentelik sözleşmesi nedeniyle zilyetliğinde bulunan müvekkile ait menkul eşya ve kıymetli evrak üzerinde hapis hakkına sahiptir.

Hapis hakkı kural olarak muaccel alacaklar için kullanılabilir. Ancak müvekkil aciz halinde ise, acente muaccel olmamış alacaklar için de hapis hakkını kullanabilir.
Tacir niteliğine sahip acente, acentelik sözleşmesi gereğince elinde bulundurduğu menkul mal ve kıymetli evrak üzerinde ki hapis hakkını, sadece bu sözleşme nedeniyle müvekkilinden olan alacakları için değil, müvekkili ile arasında yapılmış olan başka bir sözleşmeden doğan alacakları içinde kullanabilir. Zira bu durumda tacirler arasında ki tabii bağlantı karinesi uygulama alanı bulur.

F- Acentelik Sözleşmesinin Sona Ermesi :
1- Son Bulma Nedenleri :
a. Sürenin Sona Ermesi :

Belli bir süre için yapılmış acentelik sözleşmesi kural olarak sözleşmede gösterilen sürenin dolması üzerine kendiliğinden son bulur. Ancak sözleşmede bu konuda özel bir düzenleme yapılarak, sürenin dolmasından belli bir zaman önce feshi ihbarda bulunulmazsa, sözleşmenin aynı süre için uzatılmış sayılacağı kabul edilebilir. Bu gibi hallerde sözleşmeyi sona erdirmek isteyen tarafın, süresi içinde ihbarda bulunması lazımdır.

Belli bir süre için yapılan acentelik sözleşmesine süre dolduktan sonra devam olunması halinde sözleşmenin, belirsiz süreli hale geldiğini kabul etmek uygun olur.

b. Feshi İhbar :

Belirsiz süre için yapılmış acentelik sözleşmesini taraflardan her biri üç ay öncesinden ihbar etmek suretiyle sona erdirebilir. Acentenin de tacir niteliği olduğundan bahisle bu ihbarın kanunda öngörülen şekilde yapılması gerekir. Feshi İhbar geçmişe etkili değildir.

c. Haklı Nedenle Fesih :

Sürekli bir sözleşme ilişkisi olan acentelik, diğer hukuki ilişkilerde olduğu gibi haklı nedenlere dayanılarak fesih olunabilir. Haklı nedenlerle fesih, gerek belli bir süre için yapılmış olan sözleşmeler gerekse de belirsiz süreli sözleşmeler için kabul edilmiş ortak bir son bulma nedenidir. Türk Ticaret Kanunu nda belirtilen haklı nedenlerle fesihte 3 aylık ihbar süresine uyma uyulmasına gerek yoktur. Haklı nedenlerle fesih, gelecek için hüküm ifade eder.

Haklı nedenden kasıt, fesih hakkını kullanan taraf bakımından acentelik sözleşmesinin sürdürülmesini dürüstlük kuralları çerçevesinde beklenmeyecek duruma sokan olayları ifade eder. Haklı nedene taraflardan birinin kusuru da yol açabileceği gibi taraf etkeninin dışında bir durumda yol açabilir. Bu anlamda acentenin uzun süre devam eden hastalığı nedeni ile görev yapamaması örnek gösterilebilir. Haklı nedenle fesih hakkını kullanan taraf bakımından bir zarar doğmuş olması şart değildir; ileri de bir zararın doğması ihtimalinin varlığı da yeterlidir.

Tarafları sözleşme ile belli bazı olayların haklı neden oluşturmayacağını kararlaştırmaları mümkündür. Böyle bir hükmün geçerli olup olmayacağına, yapılan düzenlemenin fesih hakkının özünü zedeleyip zedelemediğine bakılarak karar verilmesi gereklidir. Haklı neden dolayısı ile fesih hakkını kullanmaktan peşinen feragat edilmesi geçersizdir. Ancak haklı nedenin doğumundan sonra ilgili taraf isterse bu hakkını kullanmaktan vazgeçebilir.

d. Taraflardan Birinin Ölümü, İflası, Hacir Altına Alınması:

Müvekkilin veya acentenin ölümü, iflası, hacir altına alınmasının hüküm ve sonuçları, Türk uygulamasında ve uluslararası alanda vekalet sözleşmesine ilişkin hükümlere tabidir. Buna göre aksi sözleşme ile kararlaştırılmadığı veya işin niteliğinde anlaşılmadığı müddetçe yakarıda yazılı hallerde sözleşme son bulur. Bu durum müvekkilin çıkarlarını tehlikeye sokuyorsa acente veya mirasçısı belli bir süre daha işlere devam etmekle yükümlüdür.

2. Son Bulmanın Hüküm ve Sonuçları :

Acentelik sözleşmesinin sona ermesi, bazı hallerde tazminat ödenmesi gerekli kılabilir. Bu haller;

- Haklı neden dayanan fesih hakkının kullanılmasına taraflardan birinin kusurlu davranışı yol açmışsa, diğer taraf sözleşmeyi feshetmek zorunda kalmış olmasından dolayı uğradığı zararların tazminini isteyebilir.

Acente veya müvekkilin şahsını ilgilendiren haklı neden bir
kusurdan kaynaklanmıyorsa, fesih halinde kural olarak herhangi bir tazminat ödenmesi de söz konusu olmaz.
- Sözleşmenin haklı bir neden olmadan ve üç aylık ihbar süresine uyulmadan feshi halinde de sözleşmeyi fesheden taraf, başlanmış işlerin tamamlanmaması yüzünden diğer tarafın uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür

- Acentenin faaliyeti sonucunda müvekkilin iş çevresi genişlemiş ve
bu nedenle müvekkile ait işletmenin değerinde bir artış meydana geldiği durumlarda, müvekkil herhangi bir sebeple sözleşmenin fesih olması durumunda aynı müşteri çevresi ile işe devam edeceğinden bu fesihten sonrada müvekkil tarafından acenteye hakkaniyete uygun bir tazminat ödenmesi gerekir. Uluslar arası düzende acentelik sözleşmesi ve acentelik üzerine var olan kanunlar ekonomik olarak daha zayıf durumda olan acenteyi koruma düşüncesi altında olduğundan böyle bir düzenleme getirilmiştir. Bu ilke Türk hukukunda hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde düzenlenir.

II- UYGULANACAK HUKUKUN TESPİTİ
A- GENEL OLARAK

Sözleşmelerde yabancılık unsuru, sözleşme taraflarının işyerlerinin farklı ülkelerde olmasından, sözleşmenin yapıldığı yerden, tarafların vatandaşlıklarından ya da ifa yerinden de kaynaklanabilir.

Bu tip yabancılık unsuru içeren sözleşmelere hangi ülke hukukunun uygulanacağının tespiti hem sözleşme öncesinde hem de ileride ihtilaf çıktığında önem arz eden bir konudur.

Bu konu MÖHK md. 24’ te düzenlenmiştir. 24’ üncü maddeye göre;
“Sözleşmeden doğan borç ilişkileri tarafların açık olarak seçtiği kanuna tabidir. Tarafların açık olarak bir kanun seçmemiş olmaları halinde borcun ifa yeri hukuku, borcun ifa yerinin birden fazla olması halinde borç ilişkisinin ağırlığını teşkil eden edimin ifa yeri hukuku, bu yerin de tespit edilemediği hallerde ise, sözleşmenin en yakın irtibat halinde bulunduğu yer hukuku uygulanır.”

Madde metninden anlaşılacağı üzere MÖHUK basamaklı bir çözüm yolu öngörmektedir.

B- UYGULANACAK HUKUKU TARAFLARIN BELİRLEMESİ

Taraflar, içinde yabancılık unsuru bulunan akitlerine uygulanmak üzere istedikleri hukuk seçebilirler. Aslında bunun da belli bir sınırı vardır ama genel serbesti bu şekildedir. Taraflar akdi ilişkilerine ilişkin hukuku seçerlerken akdin yapıldığı yer, ifa yeri, malların bulunduğu yer gibi yersel sebepler yanında, tarafların milli hukukları ve uygun buldukları hukuk gibi kişisel sebepler veyahut milletlerarası ilişkilerde genellikle uygulanan, tarafların başka bir akitte uyguladıkları ve ona yakın veya ekonomik açıdan ilişkisi bulunan akitlerde uyguladıkları hukuku seçebilirler. Ancak tekrar belirtmek gerekir ki ilke olarak bir serbesti söz konusudur.

Akde uygulanacak hukuk seçimi kısmen de yapılabilir. Böylece taraflar şekil, ehliyet gibi konulara ait sözleşme konuları farklı iken, sözleşmenin meydana gelişi ve hükümleri farklı olabilmektedir. İki tarafa borç yükleyen akitlerde bu uygulamanın yapılabileceği savunulsa da bu nevi sözleşmelerde hak ve borçların adil ve uyumlu bir biçimde aynı hukuka tabi olmasını önlemektedir.

Tarafların hukuk seçimi bir maddi norm atfıdır. Hukuk seçiminde kural olarak seçilen hukukun kanunlar ihtilafı kuralları değil, maddi hukuk kurallarının seçilmiş olduğu kabul edilir.

Taraflar hukuk seçimini sözleşmenin yapıldığı sırada belli edebileceği gibi daha sonra hatta mahkeme aşamasında dahi seçebilirler. Bunun gibi her aşamada önce kararlaştırdıkları hukuk sonra da değiştirebilirler.

Tarafların seçtikleri hukuk seçim zamanında var olan hukuktur. Taraflar anlaşarak yürürlükten kalkmış bir hukukun uygulanmasına karar veremezler. Taraflar bir hukuk seçimi yaptıklarında, objektif bağlama kurallarına göre yetkili olan hukukun emredici hükümlerini bertaraf ederler, buna karşılık seçilen hukukun emredici kurallarını kabul ederler.
Taraflar arasındaki asıl sözleşme ilişkisi ile hukuk seçimi sözleşmesi birbirinden tamamen bağımsızdır. Hukuk seçimine ilişkin sözleşmenin geçerli olup olmadığı asıl sözleşmeye uygulanacak hukuka, dolayısıyla taraflarca seçilen hukuka göre belirlenecektir.


C- YETKİLİ HUKUKUN TARAFLARCA BELİRLENMEMİŞ OLMASI HALİ

Taraflar acentelik sözleşmesinde, sözleşmeye uygulanacak hukuku açıkça veya zımnen kararlaştırmamış iseler, sözleşmeye uygulanacak hukuk objektif esaslara göre tespit edilir. Yani farklı hukuk sistemlerinde sözleşmeler alanında uygulanmak üzere kanunlarla, doktrin veya mahkeme kararıyla tespit edilmiş bir genel kural bulunur. Bu genel kurala ulaşılırken ‘hukuki ilişkinin mahiyeti itibari ile tabi olduğu hukuk, hukuki ilişkinin ağırlık noktası, en yakın yersel ilişki, şeyin niteliği’ gibi ibarelerden hareketle bir takım metodlar uygulanır. Objektif kural, akit için ihtilaf halinde hakimce seçilen kural ve akit için önceden seçilen özel kuraldır.

Hangi metod uygulanırsa uygulansın ele alınacak bağlama sebepleri aynıdır. Bunlar, akdin yapıldığı yer, akdin ifa yeri, işin yapıldığı yer ikametgahı, en sıkı ilişki içinde olunan yer ve lex fori dir.

Türk Hukukunda, akitler alanında tarafların açık bir hukuk seçimi yapmadıkları hallerde, objektif ve önceden bilinen bir hukukun uygulanması görüşü benimsenmektedir. Bu konuda, “karakteristik edimin ifa yeri hukuku” bağlama kuralı, MÖHUK taki bağlama kuralını oluşturmaktadır.

MÖHUK m. 24.1 e göre; taraflar açık olarak hukuk seçimi yapabilirler. Eğer yapmamışlarsa, borcun ifa yeri hukuku, ifa yerinin birden fazla olması durumunda ise borç ilişkisinin ağırlığını teşkil eden edimin ifa yeri hukuk uygulanır. Maddeye göre iki tarafa borç yükleyen akdi ilişkide birden çok ifa yeri varsa, uygulanacak hukukun tespitinde “karakteristik edim”, borç ilişkisinin ağırlığını teşkil eden edim şeklinde ifade edilmiştir. Çoğunlukla da para ediminin karşısında ki edim karakteristik edimdir

Borç ilişkisinin ağırlığını teşkil eden edimin ifa yerinin tespit edilmediği haller için MÖHUK ta hakime kanundaki deyim ile “sözleşmenin en yakın irtibat halinde bulunduğu yer” hukukuna göre uygulanacak hukuku tayin etme yetkisi verilmiştir. Türk hukukunda, hakimin en yakın irtibat noktalarına göre uygulanacak hukuku belirleyebilmesi sadece, karakteristik edimin ifa yerinin ortaya çıkarılamaması halinde yardımcı bir kural şeklinde söz konusudur. İsviçre Federal Mahkemesinin çözümü olan ve katı kurallar uygulamanın sebep olacağı haksızlıkları ortadan kaldırmayı sağlayan bir istisna kuralı olarak, en yakın irtibat noktalarına göre uygulanacak hukukun tespiti imkanı Türk hakimine verilmemiştir. Oysa verilmiş olsaydı somut olay adaletini sağlayamama sakıncası bertaraf edilebilirdi.

Bu imkan tüm objektif kurallarda olduğu gibi MÖHUK m 24/2 deki kuralın da temelini teşkil eden en yakın irtibatlı yerin belirlenmesi yardımcı kural olarak uygulanmayıp geniş yorumlanması halinde söz konusu olabilir.

D- ACENTELİK SÖZLEŞMELERİNDE KARAKTERİSTİK EDİM

Acente bağımsız tacir yardımcılarındandır. Bağımlı tacir yardımcısı olmaması
ve yaptığı işin niteliği gereği bir iş görme borcunu doğuruyor olmasından dolayı bu sözleşmelerde karakteristik edim acentenin edimidir. Acentenin işlerini ifa ettikleri yer hukuku olarak kabul edilebilen iş ikametgahları, yok ise medeni ikametgahları anılan ilişkiye uygulanan bağlama kuralıdır.




E- ACENTELİK SÖZLEŞMELERİNDE KARAKTERİSTİK EDİMİN İFA YERİNİN TESPİTİ

Acentelik sözleşmelerinde karakteristik edimin tek satıcının edimi olduğu tespit ettikten sonra, bu edimin ifa yeri tespit edilmelidir ki uygulanacak hukuk tespit edilebilsin.

Burada yapılacak yorum ve tespit lex fori’ye göre yapılacak ve edimin ifa yeri tespit edilecektir.

Bir görüşe göre, acentelik sözleşmelerine, acentenin aracılık ve sözleşme yapma faaliyetlerini gerçekleştirdiği yer hukuku uygulanmalıdır.

Ancak bir başka karşı görüşe göre ise, acentelik sözleşmelerinde karakteristik edim acentenin edimi olduğuna göre, acentenin işyeri merkezinin bulunduğu yer hukuku uygulanmalıdır. Bu görüş daha baskın ve kabul gören bir görüştür.

Ancak acentenin işyeri ile sözleşme bölgesinin farklı olması halinde ne olacaktır?

Türk hukukunda, hakkında kanunlar ihtilafı kuralı bulunan sayılı hukuki ilişkilerden biri olan acentelik ilişkisi çerçevesinde acentenin edimini yaptığı yer olan yer muamele yeri gibi görünse de bu uygulamada bir takım sorunlar çıkarabilmektedir. Örneğin bir Türk acentelik firmasının merkezi Almayanda bulunan bir giyim firması için Türkiye, Tunus ve Mısır da acentelik yapması halinde, iki firma arasında ki hukuki ihtilafın çözümü üç ayrı yer için üç ayrı yer hukukunu yetkili kılacaktır ki bu uluslararası alanda çalışan firmalar ve acenteler için sorunlar doğurabilecektir. Ortaya çıkan sonuç iki firmaya da yarar sağlamayacaktır. Bu sebeple tarafların uygulanacak hukuku seçmemeleri halinde, karakteristik edimin ifa yeri, acentenin ediminin ifa yeri yani acentenin işyeri ikametgahı hukuku olacaktır.


III - SONUÇ :

Ticari hayatın sınırlarının gün geçtikçe ilerlemesi sebebiyle daha da önem kazanan uluslararası alanda faaliyet gösteren firmalar denizaşırı ülkelerde faaliyetlerini acenteleri ile yürütmekte ve az maliyetli bir dağıtım ve organizasyon çabası içerisine girmişlerdir.

Her ne kadar başlangıçta amaç sadece acentenin iş görme faaliyetinden yararlanmak ise de iki ayrı ülkenin aidiyetinde olan firmalar açısından uygulamada çıkan sorunlar sebebi ile müvekkil tacir ve acente arasında uygulanacak hukukun tespiti önem taşır.

Türk Hukuku ve Avrupa Hukuku sözleşmeye uygulanacak hukuk konusunda farklılıklar göstermektedir. Örneğin Türk hukukuna göre karakteristik edimin borçlusunun edimini ifa ettiği yer hukuku uygulanması gerekir derken Avrupa hukukuna göre ise karakteristik edim borçlusunun mutad meskeni hukuk uygulanmalı demektedir.

İşte tüm bu sorunların aşılması için uluslar arası düzeyde acentelik sözleşmelerine ilişkin düzenlemelerin yapılması ve ülke kanunlarının yeknesaklaştırılması yoluna gidilmesi gereklidir.











KAYNAKÇA :
• ARKAN, Sabih : Ticari İşletme Hukuku, 6. Bası, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Ankara-2001
• İMREGÜN, Oğuz : Kara Ticareti Hukuku Dersleri,11. bası, İstanbul-1996
• KAYIHAN, Şaban : Türk Hukukunda Acentelik Sözleşmesi, 2. Bası, Seçkin Yayınevi, Ankara-2003
• KINACIOĞLU, Naci : Acente ve Acentelik Sözleşmesi, Ankara-1963
• KAZANCI HUKUK OTOMASYON PROĞRAMI
• TEKİNALP, Gülören : Milletlerarası Özel Hukukta Bağlama Kuralları, 8 Bası, Beta Yayınevi, İstanbul-2004
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Acentelik Sözleşmesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Av. Murat Nokay'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
04-04-2006 - 10:40
(6599 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 7 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 5 okuyucu (71%) makaleyi yararlı bulurken, 2 okuyucu (29%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
38928
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 6 saat 49 dakika 7 saniye önce.
* Ortalama Günde 5,90 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 35729, Kelime Sayısı : 4390, Boyut : 34,89 Kb.
* 17 kez yazdırıldı.
* 23 kez indirildi.
* 19 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 256
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,02743793 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.