HUKUKİ İŞLEMLERİN GEÇERLİLİK ŞARTLARI VE BU ŞARTLARA UYULMAMASININ SONUÇLARI
I. HUKUKİ İŞLEM
A.Tanım
Hukuki işlem, bir veya birden fazla kişinin, hukuk düzeni sınırları içerisinde hukuki sonuç doğurmaya yönelmiş irade açıklamalarından oluşan hukuki olgudur .
B. Hukuki İşlem Çeşitleri
1. Katılan kişilerin sayısı bakımından
a. Tek taraflı hukuki işlemler
Tek taraflı hukuki işlemlerde arzulanan hukuki sonuç, yalnızca bir kişinin iradesini açıklaması ile meydana gelir. Tek taraflı hukuki işlemlere örnek olarak takas beyanı (TBK md. 139) veya vasiyet (TMK md. 531) verilebilir.
b. Çift taraflı hukuki işlemler (sözleşmeler)
Çift taraflı hukuki işlemler, yani sözleşmeler, iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarının birleşmesi ile oluşur. Bu irade beyanlarından zaman itibariyle önce olan “icap (öneri)”, bu icaptan sonra, ona karşılık yöneltilen ve onunla birebir örtüşmesi gereken ise “kabul” olarak adlandırılır.
c. Çok taraflı hukuki işlemler (kararlar)
Çok taraflı hukuki işlemlerde ise arzulanan sonuç, belirli sayıda kişinin irade açıklaması ile doğar. Kişi topluluklarında arzulanan hukuki sonucun meydana gelebilmesi için belirli sayıda kişinin iradesini karşılıklı değil, fakat “aynı yönde” açıklaması gerekmektedir.
2. Malvarlığına yaptıkları etki bakımından
a. Borçlandırıcı işlemler
Borçlandırıcı işlemler, malvarlığının pasifinin artması sonucunu doğuran işlemlerdir. Bunlar, kişinin malvarlığında bir “borç kalemi” yaratarak, vermek, yapmak ya da yapmamak şeklinde kendisini gösteren bir “edim yükümlülüğü” doğurmaktadır. Malvarlığının pasifinde bir artma olmakta ya da aktifindeki bir artma veya pasifindeki bir azalma engellenmektedir. Kişiyi bir borç altına sokan bütün işlemler, borçlandırıcı işlem olarak nitelendirilebilir. Katılan kişilerin sayısı bakımından çift taraflı hukuki işlemlerden olan sözleşmeler, malvarlığına yaptıkları etki bakımından kural olarak borçlandırıcı işlem olmakla birlikte, bazı hallerde tasarruf işlemi ile iç içe geçebilmektedir.
Ancak belirtmek gerekir ki, genellikle öyle olsa da, bütün sözleşmelerin borçlandırıcı işlem olması gibi bir zorunluluk bulunmamaktadır. Örneğin, borcu ortadan kaldırmak amacıyla yapılan “ibra sözleşmesi” borçlandırıcı işlem olarak nitelendirilmez. Yine, borçlandırıcı işlemin illa bir sözleşme, yani çift taraflı hukuki işlem şeklinde ortaya çıkma gibi bir zorunluluğu da bulunmamaktadır. Tek taraflı bir hukuki işlemin de bir borçlandırıcı işlem teşkil etmesi ve kişiyi borç altına sokması mümkündür.
b. Kazandırıcı işlemler
Kazandırıcı işlemler ise, kişinin malvarlığının aktifinin artması veya pasifinin azalması sonucunu doğuran işlemlerdir. Bir taraf için kazandırıcı işlem niteliğinde olan bir işlem, karşı taraf açısından borçlandırıcı işlem ya da tasarruf işlemi niteliğinde olabilir. Örneğin, satış sözleşmesi her iki taraf için de hem kazandırıcı hem de borçlandırıcı işlemdir. Sözleşmenin yapılmasıyla alıcı, sözleşme konusu malın mülkiyetinin kendisine devrini talep etme hakkı kazanır. Yani, alıcının malvarlığının aktifine dahil olan şey, “malın mülkiyetinin kendisine devri yönünde bir alacak hakkıdır”. Bu durumda alıcı için kazandırıcı olan işlem, satıcı için borçlandırıcıdır. Zira satıcı, satım sözleşmesini yapmakla, malın mülkiyetini alıcıya devretme borcu altına girmiştir. Satıcının bu borcunun ifası, malın mülkiyetini alıcıya (malın niteliğine göre uygulanacak usule riayet ederek) devretmek suretiyle gerçekleşecektir. Satıcı açısından (aşağıda açıklandığı üzere) tasarruf işlemi niteliğinde olan bu işlem, alıcı açısından bir kazandırıcı işlemdir. Bu sefer, alıcının malvarlığının aktifine dahil olan şey ise bir alacak hakkı olmayıp, “sözleşmenin konusunu oluşturan maldır”. Görüldüğü üzere, taraflardan biri açısından kazandırıcı olan bir işlemin, diğeri açısından borçlandırıcı işlem veya tasarruf işlemi olması mümkündür.
c. Tasarruf işlemleri
Malvarlığındaki bir “hakka doğrudan doğruya etki” yaparak bu hakkı sınırlayan, devreden veya ortadan kaldıran işlemler, tasarruf işlemi olarak nitelendirilir. Örneğin mülkiyeti terk, hakkı sona erdiren bir tasarruf işlemi olarak karşımıza çıkar. Bir işlemin tasarruf işlemi olup olmadığının saptanmasında dikkat edilmesi gereken, hakka doğrudan doğruya etki yapıp yapmadığıdır. Zira, malvarlığında bulunan bir hakka doğrudan etki etmeyen işlemler, tasarruf işlemi olarak nitelendirilemez.
d. Tasarruf işlemi ile borçlandırıcı işlem arasındaki fark
Burada göz önünde bulundurulması gereken husus, tasarruf işlemi ile borçlandırıcı işlemin arasındaki farktır. Salt borçlandırıcı işlemin geçerliliği için fiil ehliyetinin mevcudiyeti yeterli olmasına rağmen, tasarruf işleminin geçerliliği için bunun yanında ayrıca “tasarruf yetkisi” aranmaktadır.
Örnek vermek gerekirse (A), kol saatini 2.500,00 ₺ karşılığında (B)’ye satmayı borçlanabilir. Bu satım sözleşmesi her iki taraf açısından da hem bir borçlandırıcı işlem hem de bir kazandırıcı işlem niteliğindedir. (A), kol saatinin bedeli olan 2.500,00 ₺ paranın kendisine ödenmesini talep etme konusunda (B)’ye karşı alacaklı konumunda iken, sözleşmenin konusu olan kol saatinin mülkiyetini devretme hususunda (B)’ye karşı borçludur. Aynı şekilde (B), kol saatinin kendisine teslimi konusunda (A)’ya karşı alacaklı iken, 2.500,00 ₺ bedel ödeme konusunda (A)’ya karşı borçludur. Bu aşamaya kadar herhangi bir tasarruf işlemi gerçekleşmemiştir. Kol saatinin mülkiyeti devredilmemiş, yalnızca bir devir borcu altına girilmiştir. Kol saatinin mülkiyeti, “mülkiyeti devir amacıyla” teslim edildiğinde (B)’ye geçmiş olacaktır. Bu işlemin geçerliliği için tarafların fiil ehliyetini haiz olması yeterlidir. (A)’nın teslimini taahhüt ettiği kol saatine sahip olmaması, hatta bu saatin aslında (C)’nin mülkiyetinde olması halinde dahi sonuç değişmeyecek, hukuk aleminde geçerli bir hukuki işlem meydana gelmiş olacaktır. (A) en fazla, “borca aykırı davranışı” sebebiyle tazminat ödeme yükümlülüğü ile karşı karşıya kalabilir.
Zira, borçlandırıcı işlemin geçerliliği için, işleme konu olan malın işlem taraflarından birinin mülkiyetinde bulunması gerekmemektedir. Satış sözleşmesi de bir borçlandırıcı işlem niteliğindedir. Ancak durum, ifa aşamasına gelindiğinde özellik arz eder. Tasarruf işleminin geçerliliği için fiil ehliyeti yeterli olmadığından, (A)’nın (C)’nin mülkiyetinde olan kol saatini (B)’ye teslim etmek suretiyle borcundan kurtulması mümkün olmayacaktır. Zira, kol saatinin teslimi, malvarlığındaki bir hakka (örnekte mülkiyet hakkı) doğrudan doğruya etki yaparak, bu hakkın devrini sağladığından, (A)’nın ayrıca tasarruf yetkisine sahip olması gerekmektedir. Zira, kimse sahip olduğundan fazlasını bir başkasına devredemez.
3. Hukuki sonucun doğacağı an bakımından
a. Sağlararası hukuki işlemler
İşlem ile arzulanan sonuç, kişilerin sağlığında ortaya çıkacaksa sağlararası hukuki işlemden bahsedilir. Kira sözleşmesi, satış sözleşmesi veya eser sözleşmesi sağlararası hukuki işlemlerdendir.
b. Ölüme bağlı hukuki işlemler
Buna karşılık, bazı hukuki işlemlerde sonuç kişilerin sağlığında değil de, onların ölümünden sonra meydana gelir. Bu tür işlemler, ölüme bağlı hukuki işlem olarak nitelendirilir. Bunun en bariz örneği vasiyetnamedir.
C. Hukuki İşlemin Unsurları
1. Kurucu unsurları
Hukuki işlemin kurucu unsurları, mevcut olmamaları halinde yapılan işlemin hukuk aleminde yok olmasına, daha doğru bir ifadeyle hiç var olmamasına yol açan unsurlardır. Bu unsurlar yok ise, böyle bir işlem aslında hiç olmamıştır. Hiç var olmamış bir işlemin geçerliliğini tartışmakta da bir mana yoktur.
a. İrade beyanı
b. Bazı hukuki işlemler bakımından şekil
II. HUKUKİ İŞLEMLERİN GEÇERLİLİK ŞARTLARI
A. Her Türlü Hukuki İşlem İçin Aranan Şartlar
1. Kişinin hukuki işlem yapabilme ehliyeti olmalıdır
Bir hukuki işlemin geçerliliği, her şeyden önce, onu yapan kişinin “fiil ehliyetine”, daha spesifik bir şekilde ifade etmek gerekirse hukuki işlem yapabilme ehliyetine sahip olmasına bağlıdır. Aktif bir ehliyet olan ve kişinin kendi fiiliyle hak sahibi olabilme ve borç altına girebilme ehliyeti anlamına gelen fiil ehliyeti (TMK md. 9), hukuki işlem ehliyetini de kapsamına almaktadır. Hukuki işlem ehliyeti, kişinin bir hukuki işlemle hak edinebilmesi veya borç altına girebilmesidir. Kişiler, fiil ehliyeti bakımından üç farklı gruba ayrılmaktadır.
a. Tam ehliyetliler
Ayırt etme gücüne sahip ve ergin olup, kısıtlı olmayan kişiler tam ehliyetlidir. Tam ehliyetliler, başkalarının rızasına tabi olmaksızın, kendi başlarına hukuki işlem icra ederek hak sahibi olabilir veya borç altına girebilirler.
b. Sınırlı ehliyetsizler
Sınırlı ehliyetsizler, ayırt etme gücüne sahip küçük veya ayırt etme gücüne sahip kısıtlılardan oluşmaktadır. Sınırlı ehliyetsizlerin yaptığı hukuki işlemlerin geçerliliği, yasal temsilcilerinin rızasına bağlıdır. Bu rıza kendisini izin (işlemden önce) ya da icazet (işlemden sonra) gösterebileceği gibi, yasal temsilcinin işlemin yapılması esnasında mevcut bulunması da rıza şartını sağlayacaktır.
Ancak bu kural, sınırlı ehliyetsizi borç altına sokmayan işlemler ile kişiye sıkı sıkıya bağlı hakların kullanımı bakımından geçerli değildir. Sınırlı ehliyetsiz bu durumlarda yasal temsilcisinin rızasına ihtiyaç duymaksızın geçerli bir hukuki işlem yapabilir.
c. Tam ehliyetsizler
Tam ehliyetsizler, ayırt etme gücüne sahip olmayan kişiler olup, hukuki işlem yapabilme ehliyetleri yoktur.
3. İşlemin konusu emredici hukuk kurallarına, kamu düzenine, ahlaka, kişilik haklarına aykırı veya imkânsız olmamalıdır
a. Genel olarak
Taraflar, sözleşme özgürlüğü ilkesi uyarınca sözleşmenin konusunu belirlemede serbest olsalar da, bu serbestliği sınırları bulunmaktadır.
b. İşlemin konusu emredici hukuk kurallarına aykırı olmamalıdır
Kişiler tarafından aksinin kararlaştırılması caiz olmayan kurallara emredici hukuk kuralları denir. Örneğin, genelev olarak işletilmek üzere bina kiralanması için yapılan kira sözleşmesinin veya kokain satımı için yapılan sözleşmenin konusu, emredici hukuk kurallarına aykırılık teşkil edecektir.
c. İşlemin konusu kamu düzenine aykırı olmamalıdır
Hukuki işlemin konusu, kamu düzenini muhafaza eden bir hükme aykırı ise temelinde emredici hukuk kurallarına aykırılık teşkil edecektir. Ancak, ortada somut bir hüküm bulunmasa dahi işlemin konusu, kamu düzeninin ihlaline yönelik ise, bu kapsamda değerlendirilecektir.
d. İşlemin konusu ahlaka aykırı olmamalıdır
Burada ahlak ile kastedilen, herhangi bir kişi ya da kişilerin değil, toplumunun ahlakı, yani genel ahlaktır.
e. İşlemin konusu kişilik haklarına aykırı olmamalıdır
İşlemin konusu, kişilik haklarının korunması amacıyla getirilmiş bir hükme aykırılık teşkil ediyorsa, emredici hükümlere aykırılık kapsamında değerlendirilecektir. Ancak ortada böyle bir hüküm bulunmasa dahi, kişilik haklarına aykırı bir konu barındıran hukuki işlem bu kapsamda geçersizlik yaptırımına tabi tutulabilecektir.
f. İşlemin konusu imkânsız olmamalıdır
Sözleşme yapıldığı anda, sözleşmenin konusunu oluşturan edimlerden biri, objektif olarak imkânsız olmamalıdır. Bu imkânsızlık fiili veya hukuki imkânsızlık şeklinde ortaya çıkabilir. Sözleşme konusu malın, sözleşme yapıldığı sırada çoktan yanarak yok olmuş olması fiili imkansızlığa, ithalatı yasak bir mal olması (tartışmalı olmakla birlikte) ise hukuki imkansızlığa örnek verilebilir. Objektif olarak imkânsız olmasıyla kastedilen ise, belirli kişi veya kişiler için değil de herkes için imkânsız olmasıdır.
4. Hukuki işlemi meydana getiren irade beyanları sağlıklı olmalıdır
Hukuki işlemi meydana getiren irade beyanları sağlıklı olmalı, hata veya tehdit ile sakatlanmış olmamalıdır. İrade sakatlığı bulunmamalıdır. İrade beyanındaki sakatlık, beyanın iradeye uymaması veya iradenin oluşumundaki bir etken sonucu gerçekleşebilir.
a. Beyanın iradeye uymaması sonucu
i. Zihni kayıt
Zihni kayıt, bir kimsenin, bilerek ve aslında istemediği bir beyanda bulunmasıdır.
ii. Şaka beyanı
Şaka beyanı ise, bir kimsenin, karşı tarafın ciddiye almayacağı düşüncesiyle ve herhangi bir sonuç doğurma arzusu olmaksızın bir beyanda bulunmasıdır
.
b. İradenin oluşumundaki etken sonucu
i. Yanılma
TBK md. 30 uyarınca “Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf, o sözleşme ile bağlı olmaz”. Hükümden de anlaşılacağı üzere yanılmanın, sözleşmenin geçerliliğini etkilemesi için esaslı olması gerekmektedir. TBK md. 31’de esaslı yanılma halleri yol gösterici şekilde sayılmıştır.
ii. Aldatma
Aldatma, bir kimsenin kasten saik hatasına düşürülmesi olarak tanımlanabilir .
iii. Korkutma
Korkutma, hukuka aykırı bir tehditte bulunmak suretiyle, istenilen irade beyanında bulunulmaması halinde kişide, bir kötülüğe maruz kalacağı kanısı uyandırmaktır.
5. Muvazaa olmamalıdır
a. Muvazaanın tanımı
Hukuki işlemler açısından muvazaa, kurulan ilişkinin taraflar arasında hiç hüküm doğurmaması ya da görünüşteki işlemden farklı bir hukuki işlemin sonuçlarını doğurması hususunda taraflar arasındaki anlaşmayı ifade eder . Tarafların iradeleri ile beyanları arasında bir uyumsuzluk olmakta, bu uyumsuzluk da yine tarafların isteyerek meydana getirmeleri sonucunda oluşmaktadır.
b. Muvazaanın türleri
i. Basit muvazaa
Taraflar aslında hiçbir hukuki işlem meydana getirmek istememelerine rağmen, dış dünyaya böyle bir hukuki işlemde bulunmuş gibi yansıtmak isteyebilirler. Bu durumda mutlak, ya da basit muvazaanın varlığından bahsedilir. Yani, ortada tek bir hukuki işlem vardır, o da tarafların dış dünyaya “varmış gibi” göstermek istediği işlemdir. Bunun en tipik örneği, kendisine karşı bir icra takibi başlatan alacaklılarından mal kaçırmak isteyen borçlunun, bu malların mülkiyetini “sanki bir satım sözleşmesi yapmış gibi” bir başkasına devretmesidir. Ortada bir tane hukuki işlem vardır, o da görünürdeki işlem olan satış sözleşmesidir. Tarafların aslında bu yönde bir iradeleri bulunmamaktadır.
ii. Nitelikli muvazaa
Bazen de tarafların iradeleri, gerçekten bir hukuki işlemin meydana gelmesi yönünde birleşir. Ancak, bu hukuki işlemi dış dünyadan gizlemek amacıyla bir de görünüşteki işlemi meydana getirirler. Görüldüğü üzere, mutlak muvazaanın aksine burada iki işlem vardır. Biri tarafların gerçekte yapmak istedikleri ve iradelerinin bu yönde birleştiği işlem, yani “gizli işlemdir”. Diğeri ise tarafların aslında yapmak istemedikleri, fakat yaptıkları gizli işlemi dış dünyadan saklamak amacıyla yaptığı “görünüşteki işlemdir”. Çocuklarından birine daha fazla mal bırakmak için sanki bir satım sözleşmesi yapmış gibi görünen, ama aslında çocuklarından birine bağışlama yapan babanın durumu buna örnek gösterilebilir. Babanın iradesi, bu malı çocuğuna satmak olmadığı gibi, çocuğun iradesi de bu malı bedel ödeyerek satın almak değildir. İradeleri, söz konusun malın bağışlanması hususunda birleşmesine rağmen, bunu üçüncü kişilerden gizlemek amacıyla bir başka işlem olan satış sözleşmesini göstermektedirler.
B. Bazı Hukuki İşlemler İçin Aranan Şartlar
1. Şekle uygun yapılmalıdır
Kişinin irade beyanının hukuki bir sonuç doğurması, belirli bir şekilde yapılmasına bağlı ise, şekle bağlı bir işlem söz konusu olacaktır. TBK md. 12/f. 1 uyarınca “Sözleşmelerin geçerliliği, kanunda aksi öngörülmedikçe, hiçbir şekle bağlı değildir”. Kanunun bu ifadesinden anlaşıldığı üzere, borç doğuran sözleşmelerde “şekil serbestisi prensibi” egemendir . Ancak kanun, bazı sözleşmelerin belirli bir şekle riayet edilerek yapılmasını öngörmüş olabilir. Belirtmek gerekir ki, kanun tarafından öngörülen her şekil, “geçerlilik şekli” değildir. Kanun, bazı şekilleri yalnızca “ispat şekli” olarak da öngörmüş olabilir. TBK md. 12/2/c.1 “Kanunda sözleşmeler için öngörüle şekil, kural olarak geçerlilik şeklidir.” şeklindeki ifadesiyle, aksinin belirtilmediği hallerde, kanunda yer alan şeklin bir geçerlilik şekli olacağını belirtmiştir.
2. Tasarruf yetkisi olmalıdır
Yapılan işlem bir tasarruf işlemi ise, işlemi yapanın tasarruf yetkisi bulunmalıdır.
3. Borçlandırıcı işlemin geçerliliği
İlli (sebebe bağlı) tasarruf işlemlerinde, tasarruf işleminin geçerliliği için, tasarruf işleminin dayanağını oluşturan borçlandırıcı işlemin de geçerli olması gerekmektedir. Örnek vermek gerekirse, taşınmaz satımında tasarruf işlemi niteliğinde olan tescil talebi ile ardından yapılan ve idari işlem niteliğinde olan tescil işleminin geçerliliği için, taşınmaz satış sözleşmesinin de geçerli olması gerekmektedir.
4. Gabin (aşırı yararlanma) olmaması
Gabinin temelinde, bir sözleşmede tarafların edimleri arasında açık bir oransızlık bulunması yatar . Bu oransızlık, bir tarafın zor durumda olmasını, düşüncesizliğini veya tecrübesizliğini diğer tarafın kötüye kullanması sonucu ortaya çıkmış ise gabin, bu sözleşmenin geçerliliğini etkileyecektir . İki tarafa borç yükleyen sözleşmelerin geçerliliği tespit edilirken, aşırı yararlanma olup olmadığı da göz önünde bulundurulmalıdır.
III. GEÇERLİLİK ŞARTLARINA UYULMAMASININ SONUÇLARI
A. Her Türlü Hukuki İşlem İçin Aranan Şartlar Açısından
1. Hukuki işlem ehliyeti açısından
Tam ehliyetsizlerin yaptığı işlemler kesin hükümsüzdür.
2. Hukuki işlemin konusu açısından
Hukuki işlemin konusu emredici hukuk kurallarına, kamu düzenine, kişilik haklarına, ahlaka aykırı veya imkânsız ise söz konusu işlem “kesin hükümsüzlük” ile sakattır.
3. İrade beyanları açısından
Zihni kayıt halinde yapılan beyan, güven teorisi çerçevesinde sonuç doğuracaktır. Karşı taraf durumu bilmiyor ise, yapılan beyan sözleşmenin kurulmasına sebebiyet verir. Şaka beyanı da aynı şekilde güven teorisi çerçevesinde değerlendirilir. Karşı taraf, bunun bir şaka beyanı olduğunu anlamamışsa, hal ve şartlara göre de anlaması gerekmiyorsa bu beyan, hukuki ilişkinin kuruluşuna sebebiyet verir. Ancak karşı taraf, yanılma hükümlerinden faydalanabilir.
4. Muvazaa açısından
a. Mutlak muvazaa
Mutlak muvazaa halinde sözleşme, yapıldığı andan itibaren kesin hükümsüzdür.
b. Nispi muvazaa
Nispi muvazaa halinde iki farklı işlem olduğunu söylemiştik. Görünürdeki işlem muvazaa nedeniyle kesin hükümsüzdür. Gizli işlem ise, geçerlilik şartlarına uyulduğu takdirde geçerli, aksi halde geçersiz olacaktır.
B. Bazı Hukuki İşlemler İçin Aranan Şartlar Açısından
1. Şekil açısından
Kanunun, geçerlilik şekli olarak aradığı şekle riayet edilmeksizin yapılan sözleşme, kesin hükümsüzlükle sakattır.
2. Tasarruf yetkisi açısından
Sözleşmenin geçerli olabilmesi için tarafların o sözleşmeyi yapmaya ehil olmaları gerekir. Hukuki işlem ehliyetinin temel şartı, irade beyanında bulunanın mutlaka “ayırt etme gücüne” sahip olmasıdır. Bu olmadan yapılan sözleşmeler kesin hükümsüzdür. Ayırt etme gücü olmadan sözleşme yapan kişi, eğer bu gücü olsaydı bile bunu yapacak idiyse, bu sözleşmenin geçersizliğini iddia edemez. Bunu yapması dürüstlük kuralına aykırılık teşkil eder.
3. Borçlandırıcı işlemin geçerliliği açısından
İlli tasarruf işlemlerinde borçlandırıcı işlem geçerli değilse tasarruf işlemi de kesin hükümsüz olacaktır.
4. Gabin açısından
TBK md. 28’de aranan şartlar gerçekleşirse aşırı yararlanmadan zarar gören taraf, durumun özelliğine göre, ya sözleşmeyle bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek edimin geri verilmesini ya da sözleşme ile bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir. Aşırı yararlanma içeren sözleşme baştan itibaren geçerlidir. Ancak aşırı yararlanmaya maruz kalan, süresi içinde iptal hakkını kullanarak sözleşmeyi baştan itibaren hükümsüz hale koyabilir. Diğer bir ifadeyle TBK md. 28’de "bozulabilir geçerlilik" söz konusudur.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :
"Hukuki İşlemlerin Geçerlilik Şartları Ve Bu Şartlara Uyulmamasının Sonuçları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Bonocui'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (https://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
|
|