Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Devlet Dışındaki Özel Kurumların Parmak İzi Toplaması Ve Yasal Statü

Yazan : Metin Sinan Aslan [Yazarla İletişim]
Avukat

Makale Özeti
Makalemde, özel güvenlik firmaların vs. özel kişilerin çalışanların parmak izini alma hakkı bulunup bulunmadığı inceleniyor...
Yazarın Notu
Makale, "hakemli makale" niteliğinde olup, daha önce "Suç ve Ceza Dergisi" 2010/4 sayısında yayınlanmıştır.

PARMAK İZİME DOKUNMA !
Av.Metin Sinan Aslan
Son yıllarda gittikçe yaygınlık kazanan bir uygulama ile, belediyelerde, işyerlerinde, fabrikalarda ve hatta bazı okullarda, güvenlik gerekçesiyle, öğrencilerin, öğretmenlerin ve çalışanların parmak izlerinin toplandığını ve saklandığı görmekteyiz. Peki ama bu uygulamanın yasal bir dayanağı var mı? İşverenler, Belediyeler, okul idareleri ve özel güvenlik şirketleri kişilerin parmak izlerini toplarken hangi hukuki zemin üzerinde hareket ediyorlar? Bu soruların açıklık kazanabilmesi için “parmak izi”nin hukuki niteliğini ve kişilerin “parmak izi”ni alma yetkisinin kimlere verildiğini ortaya koyma zorunluluğu bulunmaktadır.
I. Parmak izinin hukuki niteliği
Kişisel verilerin korunmasını ve saklanmasını düzenleyen uluslararası temel düzenleme, Avrupa Konseyi’nin 28.01.1981 tarih ve 108 No.lu “ Kişisel Nitelikli Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Şahısların Korunmasına Dair Sözleşme”dir.1 Sözleşmenin “tanımlar” başlıklı 2. maddesinin (a) fıkrasında, kimliği belirtilen veya belirtilebilen gerçek kişiyle ilgili tüm bilgiler, kişisel nitelikte veri olarak kabul edilmiştir.
Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi tarafından 24 Ekim 1995 tarihinde yürürlüğe konulan “Kişisel Verilerin İşlenmesinde Gerçek Kişilerin Korunması Yönergesi”nin 2. maddesinde de, kişisel veriler, bir gerçek kişi hakkında olabilecek ve onu belirlenebilir kılabilecek her türlü bilgi olarak tanımlanmaktadır. (95/46/EC)

Kişisel veri kavramı, Türk Hukukunda da yukarıda belirttiğimiz düzenlemeler çerçevesinde ele alınmıştır. Gerçekten, Türk Ceza Kanunu’nun “Kişisel Verilerin Kaydedilmesi” başlıklı 135. maddesinin gerekçesinde, gerçek kişiyle ilgili her türlü bilginin kişisel veri olarak kabul edilmesi gerekliliği açıkça ortaya konulmuştur.

Kavramın tanımlandığı bir diğer düzenleme “ Telekomünikasyon Sektöründe Kişisel Bilgilerin İşlenmesi ve Gizliliğin Korunması Hakkında Yönetmelik”te yer almaktadır. Yönetmeliğin 3. maddesinde, kişisel veri, “ tanımlanmış ya da doğrudan veya dolaylı olarak, bir kimlik numarası ya da fiziksel, psikolojik, zihinsel, ekonomik, kültürel ya da sosyal kimliğinin, sağlık, genetik, etnik, dini, ailevi ve siyasi bilgilerinin bir ya da birden fazla unsuruna dayanarak tanımlanabilen gerçek ve/veya tüzel kişilere ilişkin herhangi bir bilgi” şeklinde açıklanmıştır.

Nihayet, “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı” nın 3/ç maddesinde de, belirli veya kimliği belirlenebilir gerçek ve tüzel kişilere ilişkin bütün bilgilerin kişisel veri olduğu belirtilmiştir.
Buna göre, kişiyi belirlenebilir kılan ve tanımlayan tüm veriler kişisel veri niteliğini taşımaktadır. Bu çerçevede, parmak izi, tıpkı kişinin özgeçmişi, resmi, sesi, saç teli, görüntüsü, avuç içi izi ve genetik bilgileri gibi kişisel bir veridir.2
Nitekim, “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı”nda, 3. maddenin gerekçesinde de, parmak izinin kişisel veri olduğu açıklanmaktadır;
“…İsim, telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izi, genetik bilgiler gibi veriler dolaylı da olsa kişiyi belirlenebilir kılabilme özellikleri nedeniyle kişisel verilerdir…”
Bu çerçevede, vücut bütünlüğünün ayrılmaz bir parçasını oluşturan parmak izi, aynı zamanda kişinin fiziki varlığını belirleyebilme özelliğinden dolayı, özel hayat alanı içinde kalması gereken bir bilgi niteliğini taşımaktadır.
II. “Parmak izinin” uluslararası ve ulusal hukukta korunması
1) Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesinin 17. maddesinde; "...Hiç kimsenin özel hayatına, ailesine, evine ya da haberleşmesine keyfi ya da yasadışı olarak müdahale edilemeyeceği, hiç kimsenin şeref ve itibarına yasal olmayan tecavüzlerde bulunulamayacağı, herkesin bu gibi müdahalelere ya da tecavüzlere karşı yasalarca korunma hakkının bulunduğu...” belirtilmektedir.

Her ne kadar sözleşme metninde "özel hayat" kavramı tanımlanmamışsa da, sözleşmenin kurduğu denetim mekanizmasını yürütmekten sorumlu İnsan Hakları Komitesi’nin 16 No.lu Genel Yorumunda 17. maddenin çerçevesi çizilmiştir;
"...kamu otoritelerinin, özel kişi veya kurumların bilgisayarlarında, data bankalarında veya benzeri cihazlarda kişisel bilgileri toplaması veya saklaması hukuki düzenlemeye tabi tutulmalıdır. Devletler, bir kimsenin özel hayatına dair bilgilerin hukuken bu bilgilere sahip olma ve kullanma yetkisine sahip olmayanların eline geçmesini ve bu bilgilerin Sözleşme’nin amaçlarına aykırılık teşkil edecek şekilde kullanılmasını engellemek için etkili tedbirler almalıdır. Özel hayatın gizliliğinin en etkili şekilde korunabilmesi için, her birey otomatik data dosyalarında kendisiyle ilgili bilgiler saklanmışsa bu bilgilerin ne tür bilgiler olduğunu ve ne amaçla saklandığını öğrenme hakkına sahiptir. Ayrıca her birey hangi kamu otoritelerinin veya özel kişilerin veya kurumların bu dosyaları kontrol altında tuttuğunu veya tutabileceğini öğrenebilmelidir. Söz konusu dosyaların, yanlış kişisel bilgilere yer vermesi halinde veya bu bilgilerin hukuka aykırı şekilde toplanması veya kullanılması halinde her birey düzeltme veya bilgilerin ortadan kaldırılmasını talep etme hakkına sahiptir…" 3
“ Kişisel Nitelikli Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Şahısların Korunmasına Dair Sözleşme”nin 5/a maddesinde de kişisel nitelikte bilgilerin yasal yoldan elde edilmesi ve işlenmesi gerekliliği temel bir ilke olarak ortaya konulmuştur.

Keza, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “ özel hayatın ve aile hayatının korunması ” başlıklı 8. maddesinde de kişinin özel hayatına müdahalenin ancak yasal düzenleme ile mümkün olabileceği belirtilmektedir;

“1. Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda, zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabilir...”
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Murray/İngiltere ve Lustig/Prean/İngiltere kararlarında da, kolluk güçlerinin kişinin parmak izinin ve benzeri kişisel bir takım bilgilerinin almasının özel hayata müdahale teşkil ettiği, dolayısıyla bu yönde bir müdahalenin ancak yasayla ve meşru bir sebebin bulunması durumunda gerçekleştirilebileceği ifade edilmektedir.4
Görüldüğü gibi, uluslararası hukukta, kişisel bilgilerin ve bu çerçevede “parmak izi”nin korunması, "özel yaşamın gizliği hakkı" çerçevesinde ele alınmakta ve kanunla korunması zorunluluğunun altı çizilmektedir.

2) Türk Hukukunda, konu öncelikle, Anayasa’nın "kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" başlıklı 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Söz konusu hükümde, tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı açıkça ortaya konulmuştur.

Anayasa’nın 20. maddesinde ise, herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı, kanunun açıkça gösterdiği haller dışında bu hakkın sınırlanabilmesinin mümkün olmadığı belirtilmektedir. 07.05.2010 tarih ve 5982 sayılı kanunla yapılan değişiklik ile Anayasa’nın 20. maddesine eklenen 3. fıkra, kişisel verilerin korunması hakkına açıkça atıfta bulunmak suretiyle, önceki düzenlemeyi daha da kuvvetlendirmiştir;

“… Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir…”
Görüldüğü gibi, gerek uluslararası düzenlemeler gerekse Anayasa’nın 17. ve 20. maddelerine göre, kişinin parmak izinin alınabilmesi ve saklanabilmesi ancak kanunla veya kişinin açık rızasıyla mümkün olabilmekte ve bu hallerde dahi ayrıca bu sınırlamanın meşru bir sebebe dayanması gerekmektedir.

Cüneyd ER, “ Biyometrik Yöntemler ve Özel Hayatın Gizliliği Hakkı” başlıklı eserinde, kanunilik ve meşru sebebin varlığının aranması ilkelerini aynen aşağıdaki şekilde açıklamaktadır;

“…İnsanların vücut bütünlüğünü doğrudan ilgilendirdiği gibi, çalışmakta oldukları şirketi alakadar etmemesi gereken parmak izi, iris, retina hatta DNA gibi bilgileri kullanarak mesaiyi takip etmeye kalkmak, özel hayatın gizliliği ilkesinin ihlali anlamına gelecektir. Bu ilkenin sınırlandırılmasını sağlayan milli güvenlik, kamu düzeni, veya suç işlenmesinin önlenmesi gibi meşru sınırlama sebepleri de klasik bir mesai takibi için yeterli zemini oluşturmamaktadır.

….Söz konusu uygulama değerlendirilirken dikkat edilmesi gereken en önemli husus bu konuda kanuni bir düzenleme olup olmadığıdır. Böyle bir sınırlamaya zemin hazırlayacak kanuni düzenleme mevcut değilse, Anayasa’nın 13., 20. ve AİHS’nin 8. maddelerinde şart koşulan kanunilik ilkesi yerine gelmemiş ve uygulama gayri hukuki olacaktır…”5

Nitekim, Türk Hukukunda ancak Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 81. maddesi, Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nun 5. maddesi ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 21/3 maddesi uyarınca, fiziki kimliğin tespiti maksadıyla, kişilerin parmak izi alınabilmektedir.
Gerçekten, CMK’nun 81. maddesine göre, üst sınırı iki yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı şüpheli veya sanığın kimliğinin tespiti için gerekli olması halinde, Cumhuriyet Savcısının emriyle, kişinin parmak izinin kayda alınabilmesi mümkündür. Bu çerçevede, 1 Haziran 2005 tarih ve 25832 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Ceza Muhakemesinde Beden Muayenesi, Genetik İncelemeler ve Fiziki Kimliğin Tespiti Hakkında Yönetmelik”in 15,16 ve 17. maddelerinde bu kayıtların hangi suretle, kimler tarafından ve ne kadar süre ile saklanacağı ve nasıl imha edileceği ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.

Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nun 5. maddesinde ise, polisin, gönüllülerin, her çeşit silah ruhsatı, sürücü belgesi, pasaport veya pasaport yerine geçen belge almak için başvuruda bulunanların, başta polis olmak üzere, genel veya özel kolluk görevlisi ya da özel güvenlik görevlisi olarak istihdam edilen kişilerin, Türk vatandaşlığına başvuruda bulunanların, sığınma talebinde bulunan veya gerekli görülmesi halinde, ülkeye giriş yapan sair yabancıların, gözaltına alınanların parmak izini alabileceği belirtilmiştir.

Nihayet, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 21/3 maddesinde de, hükümlülerin parmak izinin alınmasına ve saklanmasına izin verilmiştir.

Özetle ifade etmek gerekir ise, kişisel veri olduğu hususunda hiçbir tartışma bulunmayan parmak izinin kaydedilmesi ve saklanması için muhakkak bir yasal düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır. Nitekim, yukarıda da belirtildiği gibi, bu konu üç farklı kanunda düzenlenmiştir. Bu hükümler bir bütün olarak ele alındığında, kişilerin parmak izinin yalnız ve sadece kolluk güçleri kaydedilebileceği ve saklanabileceği açıkça görülmektedir. Buna göre, fabrikalarda, işyerlerinde veya okullarda, önleyici güvenlik maksadıyla parmak izi toplanabilmesi, kişinin gönüllü olması hali dışında, mümkün değildir.
3) Rıza beyanının geçerli kabul edilebilmesi için, kişinin bütünüyle özgür iradesi ile hareket etmesi ve karar vermesi gerekmektedir. Nitekim, “Kişisel Verilerin İşlenmesinde Gerçek Kişilerin Korunması Yönergesi”nin 2/b.h maddesine göre, rıza beyanı, hiçbir baskıya maruz kalmaksızın, özgürce, konuyla ilgili yeterli bilgi sahibi olarak ve somut işlemle sınırlı irade beyanıdır. Aynı Yönergenin, 7/b.a maddesinde de, geçerli bir rıza beyanının asli unsuru olarak rızanın ilgili kişi tarafından “tereddüde yer vermeyecek” şekilde verilmiş olması aranmaktadır. Nitekim, “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı”nın 6. maddesinde de kişisel verilerin ancak ilgili kişinin açık rızasıyla işlenebileceği belirtilmektedir.
Başalp, yönergede kullanılan “tereddüde yer bırakmayacak şekilde” ibaresi yorumlanırken yönergeye hakim olan ruhun kişisel verilerin azami ölçüde korunması yönünde olduğunun altını çizmektedir.6

Bu çerçevede, örneğin, bir işçinin yanında çalıştığı işverenin talimatı uyarınca parmak izini vermesi halinde, bunun özgürce, baskı altında kalmadan beyan edilen geçerli bir rızaya dayandığını ileri sürebilmek mümkün gözükmemektedir. Keza, bir okul idaresinin aldığı karar karşısında öğrencilerin, öğretmenlerin, idari personelin ve müstahdemlerin parmak izinlerinin alınmasına itiraz etmelerinin mümkün olmadığı, bu kişilerin içinde bulundukları statü gereği başka bir şekilde davranmalarının beklenemeyeceği ortadadır. Dolayısıyla, burada da rıza beyanın “tereddüde yer vermeyecek” şekilde verilmesi ihtimali bulunmamaktadır.

Nitekim, Er de böylesine önemli bir sınırlamanın rızayla tesis edilemeyeceği kanaatindedir;

“…Rıza da temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması bakımından Anayasaya uygunluğu sağlayacak bir sınırlama sebebi değildir. Çalışanların işlerini kaybetme korkusuyla böyle bir uygulamaya rıza gösterecek olmaları ihtimali bile başlı başına bir ölçüsüzlük halidir…”7

4) Kişinin geçerli rızası bulunsa dahi, Türk hukukunda özel kişilerin parmak izi toplama ve kaydetme yetkisi bulunmadığı için bu rızanın uygulamada bir önemi bulunmamaktadır.

Gerçekten, parmak izinin kaydedilmesi ve saklanması özel hayata müdahale niteliği taşıdığı için, bu verilerin kimler tarafından toplanabileceğinin yanı sıra saklanma ve korunma usullerinin de yasayla belirlenmesi gerekmektedir.

Aksi halde, kamusal denetime açık olmayan bir takım kişilerin ve kurumların, vücut bütünlüğümüzün ve özel hayatımızın bir parçasını teşkil eden parmak izlerimizi keyfi bir şekilde saklaması, kişileri fişlemesi, bu verileri 3. kişilere aktarması, kısaca kullanım amacı dışında kullanması söz konusu olabilecektir. Bu sebeplerle, parmak izi gönüllü olarak dahi, ancak kanunla açıkça yetkilendirilen kişilere verilebilir.

Nitekim, Anayasa’nın 20. maddesine eklenen 3. fıkranın son cümlesinde kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usullerin kanunla düzenleneceği açıkça belirtilmiştir.
Bu çerçevede, CMK’nun 81. maddesi uyarınca şüphelinin/ sanığın fiziki kimliğinin tespiti için alınan parmak izi örnekleri soruşturma veya kovuşturma dosyasının içinde saklanmaktadır.

Ayrıca, gerek CMK m.81 uyarınca alınan imza örnekleri gerekse PVSK’nun 5. maddesi ile CGTİHK’nun 231/3 maddesi çerçevesinde toplanan parmak izi örnekleri, PVSK’nun 5/2 maddesi uyarınca, bu amaca özgü bir sisteme kaydedilmektedir. Sistemde yer alan kayıtlar gizlidir; kanunda belirtilen amaçlar dışında kullanılamaz. (PVSK m.5/9) Sisteme kayıtlı olan parmak izi ve fotoğraflar, kişinin ölümünden itibaren on yıl ve her halde kayıt tarihinden itibaren seksen yıl geçtikten sonra sistemden silinir.(PVSK m.5/10) Şu hususu da belirmek gerekir ki, aynı maddede, parmak izlerinin sistemde kaydedilmesi ve saklanması usulünün yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiş ise de, bugüne kadar söz konusu yönetmelik yayınlanmamıştır.

Mevzuatımızda, parmak izinin toplanması/saklanması/kaydedilmesi hususlarını ele alan, bu konuda özel kişilere yetki veren bir başka yasal düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla, kişi gönüllü olarak parmak izini vermek istese dahi, kanunda parmak izini kaydetme ve saklama yetkisi verilmediği için, ilgili kurumun bu verileri kaydedebilmesi hukuken mümkün değildir.

III. Özel Güvenlik Şirketlerinin Durumu
Uygulamada, özel güvenlik şirketleri kişilerin parmak izlerinin özellikle mesai saatlerinin takibi gerekçesiyle kaydetmekte ve kullanmaktadır. Oysa, 5188 sayılı “Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun”da, özel güvenlik şirketlerine böyle bir yetki verilmemiştir. Dolayısıyla, özel güvenlik şirketlerinin kişisel verileri hukuka aykırı bir şekilde kaydetmeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesine, Anayasa’nın 17. maddesine ve dolayısıyla TCK’nun “kişisel verilerin kaydedilmesi başlıklı 135. maddesine aykırı bir nitelik taşımaktadır.

Nitekim, İstanbul Valiliği İl İnsan Hakları Kurulu’nun 31.10.2006 tarih ve 37 sayılı kararında, bu husus açıkça ortaya konulmuştur. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Hastanesi’nde mesai takibinin “parmak izi” uygulamasıyla gerçekleştirilmesini Anayasa’nın 17. maddesi ile AİHS’nin 8. maddesi bakımından inceleyen İnsan Hakları Kurulu aşağıdaki şekilde karar vermiştir;

“…Bahçelievler Belediye Başkanlığı’nın ‘elektronik takip sistemi’ uygulamasının Anayasal normlara ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesine uygun olmadığı, bu nedenle uygulamanın hukuka uygun hale getirilmediği görüşüne oy çokluğuyla varılmıştır…”8

İstanbul Valiliği İl İnsan Hakları Kurulu’nun 21.12.2009 tarih ve 82/5 sayılı yeni bir kararı da bu yöndedir. Söz konusu kararda, hastane personelinin kamera ile takip edilmesinin kişilerin özel yaşamının gizliliğini ihlaline neden olacağı belirtilmiştir,

“…Hastane personelinin mesaisinin kamera ile otomatik takibi hakkında herhangi bir yasal düzenleme bulunmadığından,

Anayasa ve uluslararası sözleşmelere göre özel hayatın gizliliğinin korunması gerektiğinden, yasal düzenlemeleri de içeren Kişisel Verileri Koruma Kanunu Tasarısı’nın kanunlaşmasında beklenmesinde yarar bulunduğu,

Aksi takdirde, Hastanenin bu uygulamasının temel hak ve özgürlüklerin ve özellikle kişilerin özel yaşamlarının gizliliğinin ihlaline neden olacağı görüşüyle,

Bakırköy Ord.Prof.Dr.Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 01.04.2009 tarihinden itibaren sağlık personelinin kamera yerleştirilerek mesaisinin denetlenmesi yönteminin durdurulması ve bu sistemin kaldırılmasının hukuka uygun olacağı tavsiye olunur…”9

Nihayet, Danıştay 12. Dairesi’nin 15.05.2006 tarih ve 2005/8811 E. ve 2006/1959 sayılı kararı da, Yüksek Mahkeme’nin konuya bakışını göstermesi bakımından aydınlatıcıdır. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın, çalışanların mesai saatlerinin takibi maksadıyla parmak izlerini alması üzerine, Sendikanın uygulamanın iptali için açtığı davayı, Mahal Mahkemesi işlemin “…idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülebilir bir işlem olmadığı…” gerekçesiyle reddetmiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi’nin konuyla ilgili değerlendirmesi aşağıdaki şekildedir;

“…Kişisel veri olan ‘parmak izinin’ kamusal alanda da olsa ‘özel hayatın gizliliği’ hakkı kapsamında bulunduğu anlaşılmaktadır. Bireyin izni olmadan parmak izinin alınması, uygulamanın yasal dayanağının bulunmaması, dosyadan anlaşıldığı kadarıyla bu işin yüklenen firma çalışanlarınca yapılacak olması, toplanan verilerin ileride de başka bir şekilde kullanılmayacağına dair bir güvencenin bulunmaması göz önüne alındığında, davacı sendika üyelerinin ve diğer çalışanların hukukunu etkileyen kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem olduğu kanaatine varılmaktadır…”

Bu çerçevede, Daire işlemin yürütülmesi zorunlu ve sonuç doğuran bir işlem olduğu gerekçesiyle Mahal Mahkemesi’nin kararını bozmuştur;

“…Kamu görevlilerinin mesaiye devam durumlarının kontrolü konusunda ayrıntılı bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Gelişen teknolojilerin İdarelerce kamu hizmetinin etkin ve verimli yürütülmesini kolaylaştırıcı etki sağlaması amacıyla kamu kesiminde kullanılmaya başlamasını doğal karşılamak gerekir. Ancak teknolojinin kullanılarak kişisel verilerin kayıt altına alınması uygulamasına maruz kalan kamu görevlilerinin hukuki durumlarında değişiklik yaratıldığının da göz önünde bulundurulması zorunludur…”10

Görüldüğü gibi, Danıştay kararında dolaylı bir şekilde de olsa parmak izinin kişisel bir veri olmasına ve buna bağlı olarak yasallık ilkesine dikkat çekilmektedir. Nitekim, Tetkik Hakiminin görüşünde bunun özel hayata müdahale teşkil edeceği ve ancak yasayla yapılabileceği açıkça vurgulanmıştır.
Bununla birlikte, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 23.12.1998 tarih ve 1998/17846-19111 sayılı bir kararında11, işverene parmak izini vermekten çekinen işçinin iş akdinin haklı nedenle feshedilmesi hukuka uygun bulunmuştur. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin kararının gerekçesinde, olay tarihinde yürürlükte bulunan 2495 sayılı “Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun” çerçevesinde 28.03.1994 tarih ve 21888 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Yönetmelikte, Bankada çalışan tüm personelin fotoğraf, el yazısı ve parmak izlerinin özel güvenlik şirketi personeline verilmesine izin veren hükme dayanılmıştır.
Gerçekten, mülga 2495 sayılı Kanun’un 9. maddesinin (e) bendinde özel güvenlik teşkilatının görev ve yetkileri düzenlenirken “ koruma ve güvenlik hizmetlerinin gerektirdiği diğer önlemleri almak “ şeklinde genel bir hüküm konulmuş, bu çerçevede Yönetmeliğin “ 60/c-2 maddesinde özel güvenlik kuruluşlarına “kuruluşta çalışan tüm personelin fotoğraf, el yazısı ve parmak izlerinin elde bulundurulması” yetkisi verilmişti.
Ancak, 2495 sayılı Kanunu yürürlükten kaldıran ve 26.06.2004 tarih ve 25504 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 5188 sayılı “Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun”un 7. maddesinde özel güvenlik kuruluşlarının yetkileri ayrıntılı bir şekilde sayılmış, bu çerçevede önceki düzenlemede yer aldığı şekilde parmak izinin alınmasına imkan verecek genel bir hükme yer verilmemiştir. Nitekim, 07.10.2004 tarih ve 25606 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan ve önceki yönetmeliği bütünüyle yürürlükten kaldıran yeni Yönetmelikte de kurum personellerinin kişisel verilerinin alınmasına izin veren bir düzenleme bulunmamaktadır.
Dolayısıyla, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin yukarıda belirttiğimiz kararı, 2004 yılında yapılan değişikliklerle birlikte, hukuki dayanağını yitirmiştir.
Sonuç
Türk Hukukunda kişilerin parmak izinin alınabilmesi, kullanılabilmesi ve muhafaza edilebilmesi ancak kanunun izin vermesi halinde mümkün olabilmektedir.
Bu çerçevede, ülkemizde özel kuruluşlara parmak izi ve benzeri kişisel verileri toplama yetkisi veren bir kanuni düzenleme bulunmamaktadır. Adli makamlar ve kolluk güçleri dışında bir başka kuruma bu alanda yetki verilmemiştir.

Dolayısıyla, halen kişilerin parmak izini ve benzeri kişisel verilerini toplayan, kaydeden ve saklayan özel güvenlik kuruluşları yasal dayanaktan yoksun bir şekilde hareket etmekte ve kişilerin özel hayatına müdahale etmektedir. Buna göre, söz konusu şirketlerin kişilerin parmak izlerini hangi koşullar çerçevesinde kullandığını, sakladığını ve daha sonra bu verileri imha edip etmediğini denetleyebilmek mümkün değildir. Dolayısıyla, çeşitli gerekçelerle toplanan parmak izlerinin 3. kişilere aktarılması, kötüye kullanılabilmesi, kişilerin fişlenmesi ve benzeri tehlikelerin gerçekleşmesi her zaman mümkündür.

Telefonların kolaylıkla dinlenebildiği, gizli kamera kayıtlarının ortalara döküldüğü, hakimlerin fişlendiği, en hafif dedikoduların dahi İddianamelerde yer edebildiği, kısaca özel hayatın ve mahremiyetin alt-üst olduğu bir ortamda parmak izinin korunması üzerine bir şeyler yazmanın oldukça naif bir yaklaşım olduğunun farkındayım, ancak her şeye rağmen bir yerden başlamak zorundayız…
 
1 http://www.uhdigm.adalet.gov.tr/kisiverkorun.htm
2 BAŞALP Nilgün, Kişisel Verilerin Korunması ve Saklanması, Ankara 2004, s.34.
3http://www.unhchr.ch/tbs/doc.nsf/%28Symbol%29/23378a8724595410c12563ed004aeecd%3FOpendocument&ru rl=translate.google.com.tr&usg=ALkJrhhKZDTEZJBB9wt fzCg_5RVxPIVSvQ
4 Murray/İngiltere, 14310/88,28.10.1994; Lustig-Prean/İngiltere,31417/96,27.09.1999 bkz. Üzeltürk Sultan, Özel Hayatın Gizliliği Hakkı, İstanbul 2004, s.189-194.
5 ER Cüneyd, Biyometrik Yöntemler ve Özel Hayatın Gizliliği Hakkı, Ankara 2007, s.149-150
6 Başalp, a.g.e., s.39
7 ER,a.g.e.,s.149
8 http://www.istanbul.gov.tr/?pid=12723
9 http://www.istanbul.gov.tr/Portals/InsanHaklari/docs/kamera%20takip.pdf
10 Danıştay 12. Dairesi’nin 15.05.2006 tarih ve 2005/8811 E. ve 2006/1959 sayılı kararı, Yayınlanmamıştır
11 Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 23.12.1998 tarih ve 1998/17846-19111 sayılı kararı, Yayınlanmamıştır.
---------------
------------------------------------------------------------
---------------
------------------------------------------------------------
 
 
 
1
 
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Devlet Dışındaki Özel Kurumların Parmak İzi Toplaması Ve Yasal Statü" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Metin Sinan Aslan'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
11-09-2013 - 08:28
(3881 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 2 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 2 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
17640
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 1 gün 21 saat 19 dakika 9 saniye önce.
* Ortalama Günde 4,55 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 24392, Kelime Sayısı : 2876, Boyut : 23,82 Kb.
* 3 kez yazdırıldı.
* 7 kez indirildi.
* 4 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1705
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,04199910 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.