Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Anayasa Mahkemesi Kararları Bağlamında SiyasÎ Partilerin Kapatılması

Yazan : Adnan Özdemir [Yazarla İletişim]
AVUKAT

ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI BAĞLAMINDA
SİYASÎ PARTİLERİN KAPATILMASI



A. GENEL AÇIKLAMALAR
Türk hukukunda siyasî partilerin kapatılması rejimi, esas itibariyle Anayasa’da düzenlenmiş bulunmaktadır. 1982 Anayasası’nın 69. maddesinde yer alan düzenlemeye göre, siyasî partilerin kapatılması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanacaktır. Anayasa’da yazılı nedenlerle Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bir siyasî partinin kapatılması istemini içeren davayı açması re’sen, Bakanlar Kurulu’nun kararı üzerine Adalet Bakanı’nın istemiyle ya da bir siyasî partinin istemiyle olacaktır. Ancak her siyasî partinin istemde bulunma yetkisi bulunmamaktadır. Ancak, istemde bulunacak partinin son milletvekili genel seçimlerine katılmış olması, TBMM’de grubunun bulunması, ilk büyük kongresini yapmış olması, partinin merkez karar ve yönetim kurulunun üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu ile dava açılmasının istenmesi yolunda karar almış bulunması ve istemin parti adına genel başkan tarafından yazılı olarak yapılmış olması gerekmektedir.
Adalet Bakanı’nın ya da partinin yazılı istemi üzerine yeterli delil bulunduğu kanaatine varan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı davayı açacaktır. Kapatma talebiyle açılan davada siyasî partinin tüzük ve programının devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olması, sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlaması, suç işlenmesini teşvik etmesi Anayasanın 68’inci maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı eylemlerin işlendiği odak haline geldiğinin tespiti; yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alması hallerinde Anayasa Mahkemesi’nce kapatma kararı verilebilecektir.
Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu Ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 33. maddesine göre Anayasa Mahkemesi, siyasî partilerin kapatılması talebini içeren davayı kural olarak dosya üzerinden inceleyecektir. Mahkeme, gerekli gördüğü hallerde ise sözlü açıklamalarını dinlemek için ilgilileri ve konu hakkında bilgisi olanları çağıracaktır.

Anayasa Mahkemesi’nce görülen kapatma davasının neticesinde üç çeşit karar verilebilecektir. Bunlardan ilki red kararıdır. Anayasa Mahkemesi, 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nda sayılan kapatmaya ilişkin şartların vücut bulmadığı kanaatini edindiği takdirde açılan dava hakkında red kararı verecektir. Bu red kararı kesin hüküm teşkil ettiği için, siyasî parti hakkında yargılamaya konu edilen fiil ilgili olarak yeniden kapatma davası açılamayacaktır.
Mahkeme tarafından kapatma davasının neticesinde verilebilecek ikinci karar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebinin kabulü ile kapatma kararının verilmesi olacaktır. Kanunda sayılan kapatma sebeplerinin mevcudiyeti yönünde üyelerin beşte üç çoğunlukla kanaat edinmeleri durumunda söz konusu kapatma kararı verilecektir.
Mahkeme tarafından verilebilecek üçüncü ve son çeşit karar da, partinin devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılması olacaktır. Bu karar, Anayasa hükmü gereği kapatma yerine verilebilecek seçenek bir yaptırımdır. Dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verilebilecektir.
Siyasî Partilerin kapatılması istemini içeren davanın hukuksal niteliği bakımdan yapılacak değerlendirmede, bu davanın sui generis yapıda olduğunun kabulü gerekecektir. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluş Ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun’da Ceza Muhakemesi Kanunu’na ilişkin hükümlerin kıyasen uygulanacağına dair hüküm bulunsa da, bu durum kapatma davasını bir ceza davası olarak nitelendirilmeye yetmeyecektir. Zira, parti kapatma davalarının önleyici karakteri, ceza hukukunun suç ve cezaya ilişkin esasları ile örtüşmemektedir.1Aynı şekilde, odaklaşma kavramının da ceza hukukuna ilişkin bir kavram olarak nitelendirilemeyeceği gerçeği karşısında bu davanın bir ceza davası olarak değil, kendine özgü nitelik taşıyan bir dava olarak kabul edilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.2
Siyasî partilerin Anayasa md. 68/4’de yer alan ilkelere tüzük ve programlarının aykırılık teşkil etmesi halinde tek başsına bir kapatma sebebinin varlığından söz edilebilecektir. Zira siyasi partilerin tüzük ve programları, parti tüzel kişiliğini bağlayıcı bir belge olarak ortaya çıkmaktadırlar.3
Devletin bağımsızlığına, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, millet egemenliği ilkesine, demokratik cumhuriyet ilkesine, insan haklarına saygılı devlet ilkesine, hukuk devleti ilkesine, eşitlik ilkesine, laik cumhuriyet ilkesine aykırılık halinde Anayasa’nın 68/4 maddesi hükmünün ihlali söze konu olacak ve kapatma sebeplerinin varlığı gündeme gelecektir.
Siyasi partilerin tüzük ve programlarına dayanılarak, siyasi partinin kapatılmasına, ancak Anayasa’nın 68. maddesinin 4. fıkrasındaki hukuksal değerlere temel esasları itibariyle açık aykırılık durumunda karar verilebilmesi gerekecektir. Açıklığın, ilgili hukuksal değerleri ortadan kaldırma amacını, eylemlerde somutlaşmaya gereksinim bırakmayacak biçimde ortaya çıkması gerekecektir. Bu açıklığın sağlanamadığı durumda, ayrıca eylemlerde somutlaşma aramak gerekecektir.4 Yine, partinin eylemlerini görmeksizin yalnızca parti tüzük ve programa dayalı olarak kapatma yaptırımı uygulanmaması gerektiğini savunanlar da bulunmaktadır.5
Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, siyasal partilerin amaç ve faaliyetlerinde uyması gerekli olan önemli bir anayasa kuralıdır. Nitekim, Anayasa’da bu ilkeye özel bir önem verilmiş ve Anayasanın değiştirilemez hükümleri arasında düzenlenmiştir. Bu ilke, başta siyasal partilerin amaç ve faaliyetleri olmak üzere, bir çok hak ve özgürlüğü etkilemekte ve sınırlandırmaktadır.6

Devletin dış bağımsızlığının ve ülke bütünlüğünün korunması unsurlarını içeren bu ilkeye göre, devletin dışa karşı bağımsızlığının ortadan kaldırılmasını veya ülkenin bir bölümünün Türkiye Cumhuriyeti’nden ayrılmasını savunan bir parti temelli kapatılacaktır.7 Devletin ülkesiyle bölünmezliği ilkesinin, devletin tekliğinin korunmasını da içine aldığı kabul edilmektedir. Nitekim bu husus Siyasi Partiler Kanunu’nda açıkça ifade edilmiş ve siyasi partilerin devletin tekliği ilkesini değiştirmek amacını güdemeyecekleri ve bu amaca yönelik faaliyetlerde bulunamayacakları belirtilmiştir. Dolayısıyla, ülkemizde hiçbir partinin federal sistemi savunamayacağını söylenebilecektir.8
Anayasa Mahkemesinin devletin bölünmez bütünlüğü konusuna dayandırarak vermiş olduğu kapatma kararlarında, her türlü farklı görüş ve önerileri yasak kapsamında değerlendirdiği, bu yöndeki görüşlerin düşünce aşamasında kalmasıyla, gerçekleştirilmesi arasında bir ayrım yapmadığı görülmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, vermiş olduğu kararlarında, ülke ve ulus bütünlüğünü zedeleyebilecek her türlü söz, yazı ve davranışın siyasal partiler için yasak olması gerektiğini belirtmektedir.9

Anayasanın öngördüğü laiklik ilkesi bağlamında siyasal parti özgürlüğüne getirilen sınırlamalar, ülkemizde üzerinde en çok tartışılan konulardan biri olmuştur. Laiklik ilkesi 1982 Anayasası ile koruma altına alınmış olan bir ilkedir. Anayasadaki laikliğin temel amacı, dinin kamusal alanın dışına çıkarılarak, bireylerin özel yaşamı içinde kalmasını sağlamaktır.10

Anayasanın 24. maddesinin son fıkrası, laiklik konusunda siyasal parti özgürlüğünün sınırlarını çizmektedir. Nitekim bu maddede belirtilen “istismar etme” ve “kötüye kullanma” yasaklarının kişiler yanında siyasal partiler için de geçerli olduğu görülmektedir. Anayasa ile getirilen bu yasakların temelinde, İslam dininin inanç boyutu yanında devlet yönetimine ilişkin kurallarının da bulunmasının payı olduğu söylenmektedir.11 Nitekim, Anayasa Mahkemesi de bu doğrultuda görüş belirtmiştir.12 Anayasa Mahkemesinin, genel olarak laiklik konusunda ve özel olarak da siyasal partiler ile ilgili kararlarında son derece duyarlı olduğu görülmüştür.13 1961 Anayasası döneminde Milli Nizam Partisi, partiyi tanıtma amacıyla çıkarılan üç kitap, Genel Kongrede okunan ”Beyanname” ile “aht ve marşı” delil sayılarak kapatılmıştır. Anayasa Mahkemesi, özellikle din derslerinin zorunlu olmasını istemenin, hilafetin getirilmesinde büyük yararlar görmenin ve millet isterse bunun gerçekleşeceğini belirtmenin, dinle devletin aynı olduğunu ve beraber yürüdüğünü ileri sürmenin, her alanda İslamlaşma zorunluluğundan söz etmenin ve cuma tatili üzerinde direnerek durmanın, yeterince açık kanıtlar olduğunu belirtmiştir.

Anayasa Mahkemesinin laiklik ilkesinin korunması konusunda verdiği kapatma kararlarında yasaklar konusunu oldukça geniş yorumladığı görülmektedir.14 Yüksek mahkemeye göre laiklik, Türkiye’nin yaşam felsefesidir. Anayasal ayrıcalığa sahip laiklik ilkesi, demokrasiye ait olmadığı gibi, tüm hak ve özgürlüklerin de bu ilke temel alınarak değerlendirilmesi zorunludur. Özelde korunması gerekli görülen laiklikle bağdaşmayan özgürlük savunulamaz ve korunamaz.

Anayasa Mahkemesi, kararlarında sıkça Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerine atıfta bulunmakta ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin siyasal partiler hakkında verdiği kararlarına değinmektedir. Nitekim, Refah Partisi ve Fazilet partisi ile ilgili kararlarında, siyasi parti kapatma davalarında usulüne uygun biçimde yürürlüğe konulan andlaşma kurallarını da gözettiğini, bu nedenle kararlarında, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve Avrupa Sosyal Haklar Temel Yasasına yollamada bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi, bu partilerle ilgili kararlarında, sözleşme hükümlerini ölçü norm olarak kullanmış15 ancak parti yöneticilerinin ve üyelerinin laiklik ilkesine aykırı eylemlerinin sözleşmenin 17. maddesi karşısında korunma göremeyeceğini belirtmiştir.
Anılan sebeplere dayanılarak bir siyasi partinin temelli kapatılmasının istenilmesi hukuken mümkün olmakla birlikte somut olayda bu durumların varlığını ortaya koyacak güçlü, ciddi, her türlü şüpheden arınmış ve inandırıcı deliller aranacaktır. Anayasa Mahkemesi’nce siyasi partilere bu bağlamda bir çok kapatma kararı verilmiş bulunmaktadır. Öyle ki bu durumu, ülkenin kapatılan parti sayısının çokluğu bakımından bir parti çöplüğü haline döndüğü şeklinde değerlendirenler de vardır.16
Anayasa Mahkemesi’nin siyasi partilere ilişkin olarak kapatma kararı vermesinin, demokratik rejimlerin dayandıkları temel ilkelere aykırı düşmemek kaydıyla kendilerini koruma haklarından kaynaklandığını söylemek de mümkündür.17

B. KARAR İNCELEMELERİ

1. Refah Partisi Kararı18
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 21.05.1997 tarihini taşıyan iddianame ile Refah Partisi’nin kapatılması talebini içeren davayı açmıştır. Dava, partinin yönetici ve üyeleri tarafından işlenen fiiller ile partinin Anayasada yer alan laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı haline geldiği iddiasına dayanmaktadır.
Kapatılması istenen davalı Refah Partisi, 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun 101/b maddesinin bu davada ihmal edilmesi gerektiğini, laikliğe aykırı eylemler bakımından odak olma halinin unsurlarının mevcudiyet kazanmadığını, 1995 yılında Anayasada yapılan değişiklikle öngörülen bu kavramın yasa ile somutlaştırılmadan doğrudan uygulanamayacağını, iddiada yer alan ve kapatma davasına esas teşkil eden ifadelerin düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, delil olarak ortaya konulan konuşmalarının büyük bir kısmının meclis çalışmaları sırasında gerçekleştirildiğini ve bu nedenle de yasama sorumsuzluğu kapsamında değerlendirilecek olan ifadelerin delil olarak değerlendirilemeyeceğini, yasal süresi içinde partiden ihraç edilen üye ve milletvekillerinin davaya konu ifadelerinin de delil olarak kabul edilemeyeceğini, başka delillerle desteklenmedikçe ses ve video kayıtlarının delil olarak kabul edilemeyeceğini, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunlara göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemeyeceğini ancak buna rağmen davanın delillerini oluşturan bir çok konuşmanın Anayasaya odak olma unsurunun dahil edildiği 1995 yılından önce yapıldığını ve yasal düzenleme yapılmaksızın Anayasa’nın 68. ve 69. maddelerinin doğrudan uygulanamayacağını bu nedenlerle davanın esastan reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Anayasa Mahkemesi davayı incelerken, öncelikle davalı Refah Partisi’nin SPK’nin 101/b maddesinin Anayasaya aykırılığı iddiasını değerlendirmiştir. Söz konusu maddenin geçici 15. madde hükmü kapsamında olduğu gerekçesiyle Anayasaya aykırılığı iddiasında bulunulamayacağını hükme bağlamıştır. Bu itibarla maddenin ihmal edilemeyeceği kanaatine varmıştır.
Mahkeme yaptığı incelemede savunmalarda ortaya koyulduğu üzere, yasama sorumsuzluğu kapsamına dahil olduğu gerekçesiyle bazı ifadelerin delil olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği üzerinde durmuştur. Buna göre yasama sorumsuzluğundan yalnızca milletvekillerinin yararlanacağını, parti tüzel kişiliğinin bu sorumsuzluktan yaralanmasının mümkün olmadığını belirtmiştir. Diğer yandan mahkeme, parti kapatma davalarının kendine özgü yapıda bir dava olması sebebiyle ceza davalarına ilişkin bir ilke olan geriye yürütememe ilkesinin burada uygulanamayacağına karar vermiştir. Yine mahkeme, yasa dışı yolardan elde edilmiş olmadıkça ses ve video kayıtlarının da delil olarak değerlendirileceğine karar vermiştir. Esasa ilişkin savunmaları da değerlendirdikten sonra mahkeme, parti Genel Başkanı sıfatıyla Necmettin Erbakan’ın, üniversite öğrencilerinin baş örtüsü kullanmasını destekleyen, çok hukuklu sistemi savunan açıklamaları ile tarikat liderlerine Başbakanlık Konutunda iftar yemeği vermesine ilişkin davranışları; Genel Başkan Yardımcısı ve Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın Sincan Belediye Başkanının tutuklu olduğu sırada ziyareti; Genel Başkan Yardımcısının 1993’te Hac’da yaptığı konuşması bir bütün olarak değerlendirildiğinde laikliğe aykırılık oluşturduğundan kapatılması gerektiğine kanaat getirmiştir.
Mahkemenin hukuksal gerekçeleri içeren kararı isabetli olmuştur. Zira demokratik bir toplumda meşru bir amaçla verilen bu karar kapatma kararına esas olan bir çok güçlü delil üzerine verilmiştir. Şiddete başvuruyu teşvik eden, demokratik ilkelere aykırı düşen, hatta demokrasiyi yok etme amacına yönelen bir takım ifade ve eylemlerin odağı haline gelen bir parti bakımından Anayasa’da ve Kanunda yer alan koşulların oluştuğunda bahisle kapatma kararı verilmesi hukuka uygun düşmektedir. Demokrasiyi yok etme amacına yönelebilecek ifade ve eylemlerin hukuk düzenlerince koruma görmeyeceği çağdaş sistemlerin gereğidir. Laiklik unsurunun da demokratik bir toplumun en temel unsuru olduğu göz önüne alındığında kapatma karının yerinde olduğu sonucuna varılacaktır. Refah Partisi’nin dini inanca dayalı çok hukuklu bir sistem kurmayı amaçladığı, bu çok hukuklu sistemde Müslüman toplum için şeriat rejimini uygulamak istediği, parti üyeleri tarafından da cihadın bir siyasal metot olarak ele alındığı delillerle sabit olduğundan laiklik ilkesine aykırı eylemlerin yoğunluğunun varlığı kabul edilecektir. Mahkeme, dini inanca dayalı çok hukuklu sistemde özgürlüklerin birey olarak değil, bağlı olunan dinsel inanca göre belirleneceğini ifade etmiştir. Bu durum da dine dayalı ayrımcılık yaratacağından toplumsal barışı ve huzuru da zedeleyecektir.
Parti yöneticilerinin türban konusuna ilişkin konuşmaları ve kamu sektöründeki iş saatlerinin ibadet saatlerine göre düzenlenmesine ilişkin konuşmaları da dinsel ayrımcılık yaratacak nitelikte kabul edilmiş ve laiklik ilkesine aykırılık taşıdığı şeklinde değerlendirilmiştir. Ortaya konan bu durumlar laik ve demokratik bir toplum için açık ve yakın bir tehlike oluşturmaktadır. Bu sebeple de demokratik düzenin meşru savunması olarak, parti kapatma kararı verilmesi hukuksal bir zorunluluk ortaya çıkmaktadır.
Refah Partisi’nin temelli kapatılmasına karar verilmesiyle beyan ve eylemleri ile Parti’nin kapatılmasına neden olan 6 kişinin milletvekilliklerinin sona ermesine karar verilmiştir. Yine aynı gerekçeyle 7 kişinin de beş yıl süre ile bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamayacaklarına karar vermiştir. Anılan kapatma kararının sonucu olarak partinin tüm malları Hazineye geçmiştir.
2. Özgürlük Ve Demokrasi Partisi Kararı19
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 29.01.1993 tarihini taşıyan iddianame ile Özgürlük ve Demokrasi Partisi’nin kapatılması talebini içeren davayı açmıştır. Dava, parti programında devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı ifadelerin bulunduğu ve laiklik ilkesine aykırılık oluşturan eylemlerde bulunulduğu iddiasıyla açılmıştır.

Kapatılması istenen davalı partinin, Türkiye Devleti toprağı üzerinde Türk Ulusu’ndan ayrı olarak Kürt Ulusu’nun bulunduğunu, Kürt Ulusu’nun kendi kaderlerini kendilerinin tayin etme hakkının olduğunu, kültürünü dilini geliştirmesi her yerde bu dilini kullanabilmesi gerektiğini, ayrıca laikliğe aykırı olarak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın genel idare içerisinden çıkarılmasını savunması nedeniyle kapatma sebebi oluşturan fiilleri işlediği iddia edilmiştir.

Kapatılması istenen parti ÖZDEP, sunduğu savunmada davanın ihtarlı kapatma usulünü düzenleyen SPK’nin 9. maddesine göre açılması gerektiğini, ancak buna rağmen doğrudan kapatma davası açıldığını, yargılamanın duruşmalı olarak yapılması gerektiğini, 12 eylül Anayasası’nın evrensel hukuk ilkelerine aykırı olduğunu, ayrıca Anayasa’ya aykırı olan Siyasi Partiler Kanunu’nun geçici 15. madde korumasından çıkarılmasını, parti kapatma nedenlerinin Anayasa’dakilerle sınırlı olduğundan davada uygulanacak SPK hükümlerinin iptal edilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

ÖZDEP sunduğu savunmalarda, çağdaş demokrasi ile yönetilen ülkelerde birlikte yaşayan halklar kendi kültürlerini geliştirmekte, kendi dillerini kullanabilmekte ve bu o ülkelerin bölünmesine yol açmamaktadır. Partinin çağdaş, demokratik, hukuka saygılı ve hoşgörülü bir toplum düzeni istediği savunulmuştur.

ÖZDEP, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın genel idare içinde yer almaması gerektiğini savunmuştur. Bunu laikliğin gereği olarak görmüştür. Belirli bir mezhebi temsil eden ve de anti laik faaliyetlere zemin hazırlayan bu durumun laiklik ilkesiyle açıkça çeliştiğini savunmuştur.

Anayasa Mahkemesi davayı incelemeye geçmeden önce, davalı partinin kapatma davası açıldıktan üç ay kadar sonra kapanma kararı almış olmasının davaya etkisi üzerinde durmuş ve SPK’nin 108. maddesine dayanarak kapanma kararının , kapatma davasının görülüp sonuçlandırılmasına ve hukuksal yaptırım içeren sonuçlara hükmedilmesine engel olmayacağına karar vermiştir.

Devamla mahkeme, davalının savunmalarını değerlendirmiş ve ilk olarak davanın SPK’nin 9. maddesine göre açılması gerektiğine ilişkin savunma üzerinde durmuştur. Mahkeme, söz konusu hüküm gereği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca ihtar verilmeden açılmış bulunan davanın kanunun 4. kısmında yasaklanan nedenlerden ileri gelmesi nedeniyle, davalı partinin talebini yerinde bulmamıştır. Ayrıca mahkemenin Yüce Divan sıfatıyla görülen davalar dışında kural olarak dosya üzerinden inceleme yapıyor olması nedeniyle yargılamanın duruşmalı yapılması yönündeki talep de reddedilmiştir. Daha sonra, geçici 15. madde karşısında SPK hükümlerinin anayasaya aykırılığının ileri sürülemeyeceğini ifade etmiştir.

Esas bakımından yapılan değerlendirmede ise; ülkenin toprak bütünlüğünün misak-ı milli ile belirlendiğini, azınlıkların ise Lozan Anlaşması’nda öngörülen gayrimüslimlerle sınırlı olduğunu, ulus ve ülke bütünlüğü ilkesi gereğince Kürt ve Türk ulusları ayrımına gidilemeyeceğini, tekil devlet yapısına aykırı olarak federatif devlet yapısının savunulamayacağını, davalı partinin Kürt kökenli yurttaşları asılsız ve dayanaksız sav ve suçlamalarla kargaşa ve iç savaş çıkarmaya kışkırttığını, ayaklanma için demokratik hoşgörünün sınırlarını zorladığını, ayrıca çeşitli nedenlerle ülke koşullarının zorunlu kıldığı ve genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hukuksal varlığına son verilmek istendiğini bunun da Anayasa’ya ve SPK’nin 89. maddesine aykırı olduğunu, açıklanan nedenlerle de ÖZDEP’in kapatılması gerektiği kararını oy birliği ile vermiştir (14.07.1993).

Mahkemenin, parti kapatma kararından önce partinin kapanmış olmasına rağmen davayı incelemesi ve bir karar vermesi isabetli olmuştur. Zira, kapatmanın yasal sonuçlardan kurtulmak için kanuna karşı hile olarak nitelendirilebilecek şekilde partinin kapanması kararı alınması, mahkemenin anılan iddialar ile ilgili inceleme yapıp kapatma ile ilgili karar verdikten sonra çeşitli yaptırımları uygulamasına engel olamayacaktır. Nitekim parti yöneticilerine siyasal faaliyet yasağı da getirilmiş bulunmaktadır. Ayrıca partinin malvarlığı da hazineye devredilmiştir.

3. Fazilet Partisi Kararı20
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 07.05.1999 tarihini taşıyan iddianame ile Fazilet Partisi’nin kapatılması talebini içeren davayı açmıştır. Dava, partinin yönetici ve üyeleri tarafından işlenen fiiller ile partinin Anayasada yer alan laiklik ilkesine aykırı eylemleri gerçekleştirdiği iddiasına dayanmaktadır.

Kapatılması istenen davalı Fazilet Partisi’nin laikliğe aykırı eylemleri Anayasa ve kanunlarda yer alan ilkelere muhalefet etmek suretiyle işlediği ve bu partinin daha önce Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla kapatılan Refah Partisi’nin devamı niteliğinde olduğu iddia edilmiştir. Kapatılan bir siyasi parti başka ad altında da olsa yeniden kurulamayacağından Fazilet Partisi’nin Refah Partisi’nin devamı olması sebebiyle dahi tek başına kapatma nedeninin vücut bulduğu iddia edilmiştir. Kapatılan partilerin yöneticilerinin bir başka partinin yöneticisi ya da denetleyicisi olamayacağı ve partinin laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline geldiği, kapatılan Refah Partisi milletvekillerinin birkaç gün içinde Fazilet Partisi’ne geçmelerinin, Necmettin Erbakan’ın Fazilet Partisi’ni yönetmesinin, Fazilet Partisi’nin kapatılan Refah Partisi’nin devamı olduğunu gösterdiği, Erbakan’ın Balgat’taki evinde sürekli FP kurmayları ile görüşmesinin, bayramda parti genel başkanıymış gibi FP’lileri gruplar halinde kabul etmesinin bu bağlamda Refah Partisi’nin devamı olduğuna ilişkin bir delili olduğu ileri sürülmüştür. FP’li Merve Kavakçı’nın TBMM’ye türban ile girmesini Fazilet Partililerin türban ve dini sömürü aracı yaparak, kolay yoldan oy toplamalarına, bunun da laikliğe aykırı olduğu tezine dayanılmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin 16 Ocak 1998 tarihinde Refah Partisi’nin Anayasa’nın 68. maddesinin 4. fıkrasına göre "laik cumhuriyet karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği” gerekçesiyle kapatıldığı ve aynı şekilde bu partinin devamı niteliğinde olan Fazilet Partisi’nin de kapatılması gerektiği savı yinelenmiştir. Hatta iddianamede Fazilet Partisi’nin, yalnız Refah Partisinin değil, aslında ülkemizde dini siyasete alet ettiği için kapatılan tüm siyasi partilerin devamı niteliğinde olduğu, metastaz yapan habis bir ur gibi, demokrasimizin sağlıklı işlemesini engelleyen, Anayasal düzenimiz için daima açık ve yakın tehlike oluşturmuş bu çeşit partilerin kapatılmasının, Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar yaşatabilmenin vazgeçilmez koşulu olarak ifade edilmiştir.

Davalı Fazilet Partisi savunmalarında, laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline geldiği yönündeki iddialara karşı bunların laiklik kavramına ilişkin anlayış farkından kaynaklandığını ve laiklik ve demokrasi bağlamında düşünce ve ifade özgürlüğü olarak nitelendirilebilecek olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca parti yöneticileri tarafından kapatma davasına gerekçe olarak gösterilen sözlerin milletvekilleri tarafından meclis çalışmaları sırasında söylendiği için yasama sorumsuzluğu kapsamında kaldığı, dolayısıyla kapatmaya esas olamayacağı, kapatma davası bakımından CMUK hükümlerinin uygulandığı da dikkate alındığında suç ve cezaların şahsiliği ilkesi bağlamında üye olsa dahi partiye yabancı kalan yönetici sıfatı bulunmayan kişilerin söz ve eylemlerden partinin sorumlu tutulamayacağı savunmasında bulunulmuştur. Fazilet Partisi’nin Refah Partisi’nin devamı niteliğinde olduğu yönündeki iddialara ise Fazilet Partisi’nin Refah Partisi’nin varlığını devam ettirdiği sırada kurulduğundan bahisle karşı çıkmıştır. Ayrıca tüzük ve programının da yeni ve farklı olduğu savunulmuştur.

Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan inceleme ve değerlendirmede temelli kapatılan bir partinin bir başka ad altında kurulamayacağından bahisle ortaya konulan kapatma isteminin oy çokluğu ile reddine karar vermiştir. Her ne kadar kapatılan Refah Partisi’ne üye olan bir çok kişinin bu partiye de üye olması ve ortaya konan diğer hususlar söz konusu olsa da Fazilet Partisi’nin Refah Partisi’nin devamı niteliğinde olduğunu kabul etmeye yetecek delilin bulunmadığı kabul edilmiştir. Temelli kapatılan bir partinin bir başka ad altında kurulamayacağına ilişkin kuralla yasaklanan, kapatılan bir siyasî parti ile aynı veya özdeş sayılabilecek yeni bir partinin kurulması olduğu. böyle bir durum da ancak, yeni partinin, tüzüğü, programı, kurucuları, yöneticileri, denetçileri ve faaliyetlerine ilişkin konularda öz yönünden kapatılan partiden farklı olmaması ve doğal olarak bu partiden sonra kurulması ile gerçekleşebileceği, bu nedenle, kimi eylem ve söylemlerdeki benzerlik ile kapatılan partinin yöneticileri ile yakınlık gibi hususlar temelli kapatılan bir siyasî partinin bir başka ad altında kurulduğunu ya da yeni kurulan partinin kapatılan partinin devamı olduğunu kabule yeterli olmayacağı kabul edilmiştir. Ayrıca Siyasî Partiler Yasası’nda “devam”la ilgili sonuçları ve yaptırımı farklı özel bir kural olduğu, 96. maddenin ikinci fıkrasında “Kurulacak siyasî partiler Anayasa Mahkemesince kapatılan siyasî partilerin devamı olduklarını beyan edemez ve böyle bir iddiada bulunamazlar” denildiği, bu nedenle, konunun “kapatılan siyasî parti bir başka ad altında kurulamaz” kuralı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmiştir. İddianamede ortaya konan hususların laik cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri ortaya koyması nedeniyle oy çokluğu ile temelli kapatılmasına karar verilmiştir. Yine Nazlı Ilıcak ile Bekir Sobacı’nın milletvekilliklerinin sona ermesine, Merve Kavakçı, Nazlı Ilıcak, Bekir Sobacı, Ramazan Yenidede, Mehmet Sılay’ın beş yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamayacaklarına, partinin mallarının Hazine’ye geçmesine karar vermiştir.


K A Y N A K Ç A

AKARTÜRK, Ekrem Ali; Avrupa Hukukuna Uyum Süreci Açısından Türk Hukukunda Siyasal Parti Yasakları, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul 2008
AKYAZAN, Emrah; 1982 Anayasa’sına Göre Siyasi Partilerin Kapatılması, TBB Dergisi, sayı 65, Ankara
BULUT, Y.; Siyasal Partilerin Amaç ve Faaliyetlerinin Milli Devlet İlkesi Açısından Yasaklanmaları, Argumentum
CAN, Osman; Demokratikleşme Serüveninde Anayasa ve Siyasi Partilerin Kapatılması, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2005
ÇAVUŞOĞLU, Naz; Anayasa Notları, Beta Yayıncılık, Ankara 1997
DİNÇKOL, Bihterin; 1982 Anayasası Çerçevesin-de ve Anayasa Mahkemesi Kararlarında Laiklik, Kazancı Hukuk Yayınları, İstanbul 1991
ERDOĞAN, Mustafa; Demokrasi, Laiklik, Resmi İdeoloji, LDT Yayınları, Ankara 1995
GÖZLER, Kemal; Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin Yayıncılık, Bursa 2008
HAKYEMEZ, Yusuf Şevki; Militan Demokrasi Anlayışı ve 1982 Anayasası, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2000
ÖDEN, Merih; Türk Anayasa Hukukunda Siyasi Partilerin Anayasaya Aykırı Eylemleri Nedeniyle Kapatılmaları, Yetkin Yayınları, Ankara 2003
ÖZBUDUN, Ergun; Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayıncılık, Ankara 2004, s.65.
TEZİÇ, Erdoğan; Türkiye’de Siyasal Düşünce ve Örgütlenme Özgürlüğü, Anayasa Yargısı, Ankara 1990


1 AKARTÜRK, Ekrem Ali; Avrupa Hukukuna Uyum Süreci Açısından Türk Hukukunda Siyasal Parti Yasakları, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul 2008, s.231
2 CAN, Osman; Demokratikleşme Serüveninde Anayasa ve Siyasi Partilerin Kapatılması, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2005, s.90
3 GÖZLER, Kemal; Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin Yayıncılık, Bursa 2008, s.219.
4 CAN, Osman; Demokratikleşme Serüveninde Anayasa ve Siyasi Partilerin Kapatılması, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2005, s.95
5 AKARTÜRK, Ekrem Ali; Avrupa Hukukuna Uyum Süreci Açısından Türk Hukukunda Siyasal Parti Yasakları, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul 2008, s.296
6 ERDOĞAN, Mustafa; Demokrasi, Laiklik, Resmi İdeoloji, LDT Yayınları, Ankara 1995, s.86.
7 ÖZBUDUN, Ergun; Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayıncılık, Ankara 2004, s.65.
8 BULUT, Y.; Siyasal Partilerin Amaç ve Faaliyetlerinin Milli Devlet İlkesi Açısından Yasaklanmaları, Argumentum, s.286.
9 AYM,E.1993/1, K.1993/2, Kt. 23.11.1993; http://www.anayasa.gov.tr/eskisite/K...3/K1993-02.htm, erişim: 06.12.2009
10 HAKYEMEZ, Yusuf Şevki; Militan Demokrasi Anlayışı ve 1982 Anayasası, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2000, s. 200
11 TEZİÇ, Erdoğan; Türkiye’de Siyasal Düşünce ve Örgütlenme Özgürlüğü, Anayasa Yargısı, Ankara 1990, s.42
12 “Laiklik ilkesi din ve devlet ilişkilerini düzenleyen bir ilke olması nedeniyle, her ülkenin içinde bulunduğu ve her dinin bünyesinin oluşturduğu koşullar arasındaki ayrılıkların, laiklik anlayışın-da da ortaya ayrımlar çıkarması zorunlu bir sonuçtur. İslamlık, bireylerin yalnız vicdanlarına ilişkin olan dini inanç bölümünü düzenlemekle kalmamış, aynı zamanda bütün toplum ilişkilerini, devlet faaliyetlerini ve hukuku da tanzim etmiştir. Bu durum ülkemizde din hürriyetinin Anayasa ile çizilen sınırlarının ihlali, dinin sömürülmesi ve kötüye kullanılması, devletin laiklik esasına dayanan düzenine karşı gelinmesi anlamını taşımaktadır.”
13 DİNÇKOL, Bihterin; 1982 Anayasası Çerçevesin-de ve Anayasa Mahkemesi Kararlarında Laiklik, Kazancı Hukuk Yayınları, İstanbul 1991, s. 171
14 AYM,E.1997/1, K.1998/1, Kt. 16.01.1998; http://www.anayasa.gov.tr/eskisite/K...8/K1998-01.htm, erişim:05.12.2009
15 ÖDEN, Merih; Türk Anayasa Hukukunda Siyasi Partilerin Anayasaya Aykırı Eylemleri Nedeniyle Kapatılmaları, Yetkin Yayınları, Ankara 2003, s. 182
16 ÇAVUŞOĞLU, Naz; Anayasa Notları, Beta Yayıncılık, Ankara 1997, s.189.
17 AKYAZAN, Emrah; 1982 Anayasa’sına Göre Siyasi Partilerin Kapatılması, TBB Dergisi, sayı 65, Ankara 2006, s.247
18 AYM,E.1997/1, K.1998/1, Kt. 16.01.1998; http://www.anayasa.gov.tr/eskisite/K...8/K1998-01.htm, erişim:05.12.2009
19 AYM,E.1993/1, K.1993/2, Kt. 23.11.1993; http://www.anayasa.gov.tr/eskisite/K...3/K1993-02.htm, erişim: 06.12.2009
20 AYM,E.1999/2, K.2001/2, Kt. 22.06.2001; http://www.anayasa.gov.tr/eskisite/K...1/K2001-02.htm, erişim: 06.12.2009
12
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Anayasa Mahkemesi Kararları Bağlamında SiyasÎ Partilerin Kapatılması" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Adnan Özdemir'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
19-12-2009 - 14:06
(5245 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 2 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 2 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
20619
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 9 saat 49 dakika 37 saniye önce.
* Ortalama Günde 3,93 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 31282, Kelime Sayısı : 3870, Boyut : 30,55 Kb.
* 7 kez yazdırıldı.
* 15 kez indirildi.
* 4 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1136
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,03729391 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.