Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Türk Borçlar Kanunu Tasarısı Neler Getiriyor

Yazan : Göktigin Kekevi [Yazarla İletişim]
Stajyer Avukat (Tekirdağ Barosu)

Bir süredir rafa kaldırılan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı yeniden meclis gündeminde. 8 yıllık bir çalışmanın ürünü olan tasarı; sadeleşmiş diliyle, yerleşmiş hukuki terimleri bir bakıma komik şekilde ortadan kaldırmasıyla ve özel hükümlerdeki radikal değişiklikleriyle dikkat çekiyor.818 sayılı Borçlar Kanunu gibi yeni tasarı da İsviçre Borçlar Kanunu ve İsviçre Federal Mahkemesinin güncel içtihatlarından ilham almakta.

Tasarı komisyona gelmeden önce bir çok aşamadan geçti,üniversitelerde ve kamu oyunda bilgi verildi ve defalarca tartışıldı .Böylece Borçlar Kanunu gibi çok temel ve önemli bir kanunun acemice hazırlanmasının önlenmesine çalışıldı.Zira yine çok temel bir kanun olan 5237 sayılı T.C.K nın 6 ay gibi kısa bir sürede oldu bittiyle yürürlüğe girmesi ve ardından defalarca değişikliğe uğraması Türkiye,T.B.M.M ve hükümet için ders olmuştu ve yine aynı hataya düşmek istenilmedi.

Bu çalışmada tasarıdaki tüm yenilikler incelenmeyecek; sadece uygulama bakımından önemli bazı değişiklikler incelenecektir.

Yenilikleri incelemeye başlarsak;

1)TASARI DİLDE SADELEŞMEYE GİTMİŞTİR

Yeni kanunun(tasarının) dilinin sadeleşmesiyle; tasarıyı hazırlayanların ifadesiyle halkın da yabancı kalmayacağı ve kolaylıkla anlayabileceği bir kanun yaratılmak istenmiştir. Bu sadelik bazı akademisyenler tarafından eleştiriye uğramakta ve hukuki literatürün zarar gördüğü ifade edilmektedir.Bu görüşü savunanlar Alman Hukukunda iddialı bir söz olan ‘’Kanunlar Hukukçular için Hazırlanır’’ düşüncesinden etkilenmektedirler. Şüphesiz bu görüş haksız değildir zira tasarıda literatürde yerleşmiş bazı hukuki terimlerin yerini komik karşılıklar almıştır. Örneğin ‘’İCAP’’ gibi köklü bir terime karşılık ‘’Öneri’’ gibi basit bir ifade gelmiştir(Hatta tasarının önceki metninde temerrüt ifadesine karşılık direngen ifadesi kullanılmıştır).Ancak kanunlar her şeyden önce halk için hazırlanır ve hukukçuları tatmin eder düzeyde ve aynı zamanda halk için de kolayca anlaşılır biçimde hazırlanmalıdır. İncelediğimiz tasarı bakımından ise Osmanlıca anlatım temizlenmeli ancak yerleşmiş hukuki terimler aynı kalmalıdır.


2)TASARIDA GENEL İŞLEM ŞARTLARIYLA İLGİLİ DÜZENLEMELERE YER VERİLMİŞTİR.

Tasarının sözleşmeden doğan borç ilişkileri başlıklı birinci ayrımın E bölümünde 20-25. maddeler arasında düzenlenen hükümleri inceleyecek olursak;


E. Genel işlem koşulları

I. Genel olarak

MADDE 20- Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu koşulların, sözleşme metninde veya ekinde yer alması, kapsamı, yazı türü ve şekli, nitelendirmede önem taşımaz.

Aynı amaçla düzenlenen sözleşmelerin metinlerinin özdeş olmaması, bu sözleşmelerin içerdiği hükümlerin, genel işlem koşulu sayılmasını engellemez.
Genel işlem koşulları içeren sözleşmeye veya ayrı bir sözleşmeye konulan bu koşulların her birinin tartışılarak kabul edildiğine ilişkin kayıtlar, tek başına, onları genel işlem koşulu olmaktan çıkarmaz.
Genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler, sundukları hizmetleri kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi ve kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de, niteliklerine bakılmaksızın uygulanır.

II. Kapsamı

1. Yazılmamış sayılma

MADDE 21- Karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme imkânı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlıdır. Aksi takdirde, genel işlem koşulları yazılmamış sayılır.
Sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı olan genel işlem koşulları da yazılmamış sayılır.


2. Yazılmamış sayılmanın sözleşmeye etkisi

MADDE 22- Sözleşmenin yazılmamış sayılan genel işlem koşulları dışındaki hükümleri geçerliliğini korur. Bu durumda düzenleyen, yazılmamış sayılan koşullar olmasaydı diğer hükümlerle sözleşmeyi yapmayacak olduğunu ileri süremez.


III. Yorumlanması

MADDE 23- Genel işlem koşullarında yer alan bir hüküm, açık ve anlaşılır değilse veya birden çok anlama geliyorsa, düzenleyenin aleyhine ve karşı tarafın lehine yorumlanır.

IV. Değiştirme yasağı

MADDE 24- Genel işlem koşullarının bulunduğu bir sözleşmede veya ayrı bir sözleşmede yer alan ve düzenleyene tek yanlı olarak karşı taraf aleyhine genel işlem koşulları içeren sözleşmenin bir hükmünü değiştirme ya da yeni düzenleme getirme yetkisi içeren kayıtlar yazılmamış sayılır.


V. İçerik denetimi

MADDE 25- Genel işlem koşullarına, dürüstlük kurallarına aykırı olarak, karşı tarafın aleyhine veya onun durumunu ağırlaştırıcı nitelikte hükümler konulamaz.

Görüldüğü gibi tasarının 20. maddesinde Genel İşlem Şartlarının tanımı yapıldıktan sonra devamı maddelerinde işlemlerin zayıf tarafını koruyan emredici hükümler düzenlenmiştir. Yani bu hükümlere aykırı şartlar işlemlere dahil olamayacaktır(olsa bile geçersiz sayılacak yada bazı durumlarda işlemin zayıf tarafı lehine yorumlanacaktır).Genel işlem şartları, tanımından da anlaşılacağı gibi bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu bağlamda koşulların sözleşme metninde veya ekinde yer alması, kapsamı, yazı türü, şekli, aynı amaçla düzenlenen metinlerin özdeş olmaması, tartışılarak sözleşmeye konulduğu iddia edilen kayıtlar bu şartların genel işlem şartı sayılmasını engellemeyecektir. Böylece düzenleyen tarafın sözleşme dışı başka kaynaklar aracılığıyla kanuna aykırı şartlar oluşturmasının ve kanunu dolanmasının önüne geçilmek istenilmiştir.Diğer yandan 20. maddenin son fıkrası gereğince özellikle regüle edilmiş piyasaları ilgilendiren bir hükümle maddenin uygulama alanı genişletilmiştir.

Tasarının yazılmamış sayılma başlıklı 21. maddesi, karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına girmesini, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme imkânı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesi koşuluna bağlı tutmuştur. Aksi takdirde, genel işlem koşulları yazılmamış sayılacaktır. Sözleşmenin genel anlamda özüne ve ruhuna, kanunun amacına yabancı olan koşullar da yazılmamış sayılacaktır.Bu madde de önemli olan ve dikkat edilmesi gereken husus, tasarının işlemin zayıf tarafı lehine ispat şartı getirmiş olmasıdır.Uyuşmazlık olması durumunda karşı tarafın menfaatine aykırı koşulların tartışılarak,içeriği anlatılarak,bilgi verilerek ve karşı tarafın kabulüyle oluşturulduğunu ispat yükü; kanunun lafzından ve ruhundan anlaşıldığı kadarıyla işlemin güçlü tarafında olacaktır.İşlemin güçlü tarafı ise somut olaya göre tespit edilecektir.
Genel işlem şartlarında yazılmamış sayılan şartlar sözleşmenin bütününün iptalini gerektirmeyecek ve kalan hükümler geçerliliğini koruyacaktır. Açık olmayan hükümlerin yorumlanmasında tıpkı iş hukukundaki işçi lehine yorum ilkesi gibi burada da zayıf durumda olan taraf lehine yorum ilkesi uygulanacaktır. Ayrıca düzenleyen taraf tek taraflı olarak işlem şartlarında karşı tarafın aleyhine değişiklik yapamayacak bu yetkiyi veren kayıtlar yazılmamış sayılacaktır.

Diğer taraftan tasarıdaki bu maddelerin 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un(TKHK) sözleşmedeki haksız şartlar başlıklı 6. maddesi ile değerlendirilmesi gerekmektedir.(Zaten tasarıdaki maddeler TKHK md.6 ile benzer hükümler içermektedir).İlgili maddede;

Sözleşmedeki Haksız Şartlar( 4077 SAYILI TKHK)
Madde 6-
(Değişik: 6/3/2003-4822/7 md.) Satıcı veya sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları haksız şarttır.
Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu her türlü sözleşmede yer alan haksız şartlar tüketici için bağlayıcı değildir.
Eğer bir sözleşme şartı önceden hazırlanmışsa ve özellikle standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir.
Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesinden, standart sözleşme olduğu sonucuna varılırsa, bu sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının veya münferit bir hükmünün müzakere edilmiş olması, sözleşmenin kalan kısmına bu maddenin uygulanmasını engellemez.
Bir satıcı veya sağlayıcı, bir standart şartın münferiden tartışıldığını ileri sürüyorsa, bunu ispat yükü ona aittir.
6/A, 6/B, 6/C, 7, 9, 9/A, 10, 10/A ve 11/A maddelerinde yazılı olarak düzenlenmesi öngörülen tüketici sözleşmeleri en az oniki punto ve koyu siyah harflerle düzenlenir ve sözleşmede bulunması gereken şartlardan bir veya birkaçının bulunmaması durumunda eksiklik sözleşmenin geçerliliğini etkilemez. Bu eksiklik satıcı veya sağlayıcı tarafından derhal giderilir.
Bakanlık standart sözleşmelerde yer alan haksız şartların tespit edilmesine ve bunların sözleşme metninden çıkartılmasının sağlanmasına ilişkin usul ve esasları belirler


TKHK gereğince Tüketici işlemi niteliğinde olan sözleşmelerde öncelikle bu madde uygulanacak ve boşluk olması durumunda tasarının genel işlem şartlarını düzenleyen maddeleri yedek hükümler olarak devreye girecektir. Genel işlem şartlarına ilişkin tasarı hükümleri,TKHK bakımından tüketici sayılmayan kişileri ve tüketici işlemi sayılmayan ticari işlemleri koruma altına alacak ve uygulama bakımından güvenirlik getirecektir.


3)HAKSIZ FİİLDEN DOĞAN TAZMİNAT TALEPLERİNDE ZAMANAŞIMI SÜRELERİ DEĞİŞMİŞTİR

Tasarının konuya ilişkin 71. maddesi;
-Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde, fiilin işlendiği tarihten başlayarak yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.
Haksız fiil dolayısıyla zarar gören bakımından bir borç doğmuşsa zarar gören, haksız fiilden doğan tazminat istemi zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcu ifadan kaçınabilir.

hükmünü içermektedir. Görüldüğü gibi tasarıda haksız fiilden doğan tazminat istemlerinde zamanaşımı, 2 ve 20 yıllık süreler olarak düzenlenmiştir. 818 sayılı Borçlar Kanununda ise bu süreler 1 ve 10 yıl olarak düzenlenmiştir. Tasarıda zamanaşımı sürelerinin bu kadar uzun tutulmasının sebebi hak kayıplarının önüne geçilmesi isteğinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca tasarının 72. maddesinde;

MADDE 72-Rücu istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
Tazminatın ödenmesi kendisinden istenilen kişi, durumu birlikte sorumlu olduğu kişilere bildirmek zorundadır. Aksi takdirde zamanaşımı, bu bildirimin dürüstlük kurallarına göre yapılabileceği tarihte işlemeye başlar.

haksız fiilden doğan tazminat taleplerinin karşılanmasındaki(özellikle müteselsil sorumlulukta) rücu ilişkisine değinilmiş ve bununla ilgili olarak 2 ve 20 yıllık zamanaşımı süreleri belirlenmiştir. Gerek tasarının 71. maddesi gerek 72. maddesinde dikkat edilmesi gereken diğer nokta,uygulamadaki yaygınlığı açısından 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunun(KTK) sorumluluğu düzenleyen ve zamanaşımı bakımından genel hükümlere atıf yapan(KTK 87 gibi) maddelerindeki hususların tasarıdaki zamanaşımı ve rücu süreleri ile birlikte değerlendirileceğidir. Bu konuya ilişkin Tasarıdaki diğer düzenlemeler ise 818 sayılı BK ile paralellik arz etmektedir.

4)SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMEDEN DOĞAN TALEPLERDE ZAMANAŞIMI SÜRELERİ DEĞİŞMİŞTİR



Tasarının 81. maddesine göre sebepsiz zenginleşmeden doğan taleplerde 818 sayılı BK da 1 ve 10 yıl zamanaşımı süreleri,tasarıda 2 ve 10 yıl olarak değişmiştir.Yani sürgü süre değişmemiş ancak kısa olan süreler değişmiştir.

5)KRİZ DÖNEMLERİNE ÖZGÜ OLMAK ÜZERE SÖZLEŞME TARAFLARINA KRİZE ÖZGÜ MÜDAHALE İMKANI GETİRİLMİŞTİR

Amerika ve İngiltere’de başlayıp daha sonra bütün dünyayı etkisi altına alan küresel ekonomik krizin Türkiye’yi de vurmasıyla birlikte, piyasalardaki sermaye daralması ve dövizin TL karşısında hızla yükselişe geçmesi mevcut sözleşmelerde (özellikle dövize endeksli olanlarda) bir tarafın büyük avantajlar sağlaması; diğer tarafın ise döviz karşısında mağdur hale gelmesine yol açmıştır. Uygulamada bu tür sorunlar işlem temelinin çökmesine dayanan ‘’UYARLAMA’’ davaları ile çözümlenmekte iken, tasarıda konuya ilişkin olarak, kriz dönemlerinde işlem temeli çökmese bile kriz yüzünden zarara uğrayan taraf sözleşmenin krize özgü olarak yeniden düzenlenmesini talep edebilecektir.

6)SATIM SÖZLEŞMELERİNDE SATILAN ŞEYİN YARAR VE HASARININ GEÇİŞ ANI DEĞİŞMİŞTİR

818 sayılı BK’nın konu ile ilgili 183. maddesinde, satılan şeyin yarar ve hasarı, akdin kurulması anından itibaren alıcıya geçmektedir. Doktrin bu hükmü ‘’alıcının henüz eline geçmeyen bir malın hasarı nasıl kendine ait olur?’’ diyerek haklı olarak eleştiriyordu.Tasarı bu görüşe uygun olarak yarar ve hasar başlıklı 207. maddesinde;

Kanundan, durumun gereğinden veya sözleşmede öngörülen özel koşullardan doğan ayrık hâller dışında, satılanın yarar ve hasarı; taşınır satışlarında zilyetliğin devri, taşınmaz satışlarında ise tescil anına kadar satıcıya aittir.
Taşınır satışlarında, alıcının satılanın zilyetliğini devralmada temerrüde düşmesi durumunda zilyetliğin devri gerçekleşmişçesine satılanın yarar ve hasarı alıcıya geçer.

Satıcı alıcının isteği üzerine satılanı ifa yerinden başka bir yere gönderirse, yarar ve hasar, satılanın taşıyıcıya teslim edildiği anda alıcıya geçer.

hükmünü getirmiştir. Görüldüğü gibi hükümde taşınır satışlarında satılan şeyin yarar ve hasarı zilyetliğin devri anıyla birlikte geçmektedir.Taşınmaz satımlarında ise yarar ve hasar alıcı adına tapuda tescil ile birlikte alıcıya geçmektedir.Böylece yarar ve hasar konusunda 818 sayılı BK’ya göre daha adil hükümler getirilmektedir.

7)KEFALET SÖZLEŞMESİ İLE İLGİLİ GEÇERLİLİK KOŞULLARINDA ÖNEMLİ DEĞİŞİKLİKLER YAPILMAKTADIR

A)Kefalet Sözleşmesinin Şekli Hakkında

818 sayılı BK’nın 484. maddesine göre kefalet sözleşmesinin geçerliliği, yazılı olmasına ve kefilin sorumlu olacağı miktarın sözleşmede belirtilmesine bağlıdır.Uygulamada madde bu haliyle eksik kalmış ve Yargıtay içtihatları doğrultusunda sorunlar çözülmeye çalışılmıştır.İşte tasarı uygulamadan doğan sorunları göz önünde bulundurarak madde içeriğini genişletmiş ve kefalet sözleşmesini sıkı şekil şartlarına ve kefil olan yararına bazı hükümlere bağlamıştır. Tasarının konuyla ilgili şekil başlıklı 583. maddesinde;
Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.

Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabilirler.

Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz.

hükümleri düzenlenmiştir.Görüldüğü gibi kefalet sözleşmesi;
1) yazılı olacak ,(818 sayılı BK ile aynı)
2) sözleşmede kefilin sorumlu olduğu azami miktar belirtilecek(818 sayılı BK’da ise muayyen ibaresi bulunmaktadır ve ikisi farklılık arzetmektedir),
3) kefil olunan tarih, müteselsil kefil olma durumu veya benzer ifadeler belirtilecek,
4) kefil olunan miktar, tarih,ve müteselsil kefil olma gibi ifadeler kefilin kendi el yazısı ile yazılacak,
5) kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen bu şartlara uyulmadıkça hüküm doğurmayacaktır.(yani aynı şartlara uyulacaktır.)

Maddenin ikinci fıkrası, 818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, ve yeni olan diğer bir hükümdür. Buna göre, kefil, kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verecekse ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunacaksa, aynı şekil koşullarına uymak zorundadır. Aynı fıkranın son cümlesinde tarafların, yazılı şekle uyarak, kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabilecekleri öngörülmüştür

B)Kefalet Sözleşmesinde Eşin Yazılı İzni Gerekecektir
Konu ile ilgili tasarının eşin rızası başlıklı 584. maddesinde;

Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.

Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya âdi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için de eşin rızası gerekmez.

Kefil olmanın özellikle aile içinde yarattığı sorunlar nedeniyle hazırlanan ve 818 sayılı borçlar kanununda bulunmayan bu hüküm uyarınca sözleşmenin geçerliliği için sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında eşin yazılı izni gerekmektedir. Bu kuralın istisnalarını ise;
1) Mahkemece verilmiş bir ayrılık kararının olması,
2) Yasal olarak ayrı yaşama hakkının doğmuş olması,
3) Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya âdi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler
oluşturmaktadır.

Peki acaba kambiyo senetlerinde kefil olunursa durum ne olacaktır? Bu durumda da yukarıdaki şekil şartları ve eşin rızası gerekecek midir? Kanımca bu sorulara olumsuz yanıt vermek gerekecektir.Yani kambiyo senetlerindeki ‘’sebepten soyutluk’’ ilkesi gereği ticari hayatın aksamaması ve senetlerin güvenirliliğini yitirmemesi amacıyla senetlerde olan kefillikte bu hükümler uygulanmamalıdır.Tasarı bu haliyle yasalaşırsa söz konusu hükmün çok tartışılacağı aşikardır.Görüşüm doğrultusunda kambiyo senetlerine özgü kefillikteki hukuki rejim dışında,tasarının kefalete ilişkin geçerlilik koşulları emredicilik taşıyacak ve aksine sözleşme yapılamayacaktır.

C)Kefalet Sözleşmesi 10 Yıl İle Sınırlandırılmıştır.

Kefalet sözleşmesi ile ilgili diğer önemli yenilik isegerçek kişiler tarafından verilen kefaletin 10 yıldan daha fazla bir süre için verilse bile , 10 yılın sonunda kendiliğinden ortadan kalkacak olmasıdır.Kefalet süresi, en erken kefaletin sona ermesinden bir yıl önce yapılmak kaydıyla, kefilin kefalet sözleşmesinin şekline uygun yazılı açıklamasıyla, azamî on yıllık yeni bir dönem için uzatılabilecek, on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilecektir.


8)GAYRİMENKULLERE İLİŞKİN KİRA SÖZLEŞMELERİ EV SAHİPLERİNİ DE KORUYAN ANCAK KİRACI HAKLARINDAN DA ÖDÜN VERMEYEN BİR SİSTEME DÖNÜŞTÜRÜLMEKTEDİR


Bilindiği gibi 6570 sayılı gayrimenkuller hakkındaki kira kanunu, çıkarıldığı zamanki olumsuz koşulların da etkisiyle kiracıyı oldukça koruyan, ancak bunu yaparken de dengeyi biraz kaçıran hükümler ihtiva etmektedir. İşte tasarı hem kiracının hem de kiralayanın haklarını dengeleyen haklar sistemi oluşturmuştur. Ayrıca tasarının yasalaşması ile birlikte 6570 sayılı kira kanunu yürürlükten kalkacak ve bunun yerini alan hükümler Borçlar Kanunu içinde yer alacaktır. Yani Avrupa ülkelerinin kanunlarında olduğu gibi sistem birliği oluşturulacaktır.
Kira sözleşmesine ilişkin tasarı hükümlerini hakkıyla ve bütün farklılığıyla ortaya koymak cilt cilt kitap oluşturmayı gerektirdiği için(yazının başında da ifade ettiğim gibi) bu çalışmada sadece gayrimenkul kiraları bakımından 818 sayılı BK ve 6570 sayılı kanun ile önemli bazı farklılıklar incelenecektir.
Bu farklılıkları özetlemek gerekirse;

1) 6570 sayılı kanunun koruyucu hükümlerinin uygulama alanı bakımından yapılan belediye sınırları, liman v.b. ayrımlar kaldırılarak;’’Konut ve Çatılı İşyeri’’ ibaresiyle tamamı koruma altına alınmıştır. Ayrıca kiralananla birlikte verilen eşyalar da uygun düştüğü ölçüde bu hükümlere bağlanmıştır.
2) Kira sözleşmesinin başında alınan ve uygulamada ‘’depozito’’ adı verilen güvence değerine önemli ölçüde sınırlama getirilmiş ve 3 aylık kira bedelini aşamayacağı öngörülmüştür.Ayrıca güvencenin para olarak verilmesi hâlinde kiraya verenin onayı olmaksızın çekilmemek üzere vadeli bir tasarruf hesabına yatırılması, kıymetli evrak olması hâlinde ise bankaya depo edilmesi söz konusu olacak; banka da, bu güvenceyi ancak iki tarafın rızasıyla veya icra takibinin kesinleşmesiyle ya da kesinleşmiş mahkeme kararına dayanarak geri verebilecek; kiraya verenin, sözleşmenin sona ermesinden itibaren üç ay içinde dava ya da takip ile, kira sözleşmesi ile ilgili bir istemde bulunduğunu, bankaya yazılı olarak bildirmemesi durumunda, banka, bu defa sadece kiracının istemi üzerine güvenceyi kiracıya geri vermekle yükümlü olacaktır
3) Kira bedelinin belirlenmesi Yargıtay kararları ışığında hüküm haline getirilmektedir. Bilindiği gibi konu aslında 6570 sayılı kanunun 2 ve 3. maddelerinde düzenlenmişti ancak söz konusu hükümler Anayasa Mahkemesi’nin 1963 yılında E 1963/3 VE 1963/67 K sayılı kararları ile iptal edildi ve sorun yıllardır Yargıtay içtihatlarıyla çözüme kavuştu. İşte tasarı konuyu şöyle açıklamaktadır;
a) Kira sözleşmesinin uzaması durumunda yeni kira bedeli bir önceki kira yılının üretici fiyat endeksindeki artış oranını geçmeyecektir. Eğer taraflar bu hususta anlaşamazlarsa hakim söz konusu oranı geçmemek koşuluyla hakkaniyete göre belirleme yapacaktır.
b) Taraflarca bu konuda bir anlaşma yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın, beş yıldan uzun süreli veya beş yıldan sonra yenilenen kira sözleşmelerinde ve bundan sonraki her beş yılın sonunda, yeni kira yılında uygulanacak kira bedeli, hâkim tarafından üretici fiyat endeksindeki artış oranı, kiralananın durumu ve emsal kira bedelleri göz önünde tutularak hakkaniyete uygun biçimde belirlenecektir ve her beş yıldan sonraki kira yılında bu biçimde belirlenen kira bedeli, tasarıda yer alan ilkelere göre değiştirilebilecektir.
c) Sözleşmede kira bedeli yabancı para olarak kararlaştırılmışsa, beş yıl geçmedikçe kira bedelinde değişiklik yapılamayacak, beş yıl geçtikten sonra kira bedelinin belirlenmesinde, yabancı paranın değerindeki değişiklikler de göz önünde tutularak b şıkkındaki şartlar uygulanacaktır..
d) Kira bedelinin tespiti davaları her zaman açılabilecek ancak belirli süreli kira sözleşmelerinde değişikliğin yeni kira döneminde uygulanması isteniyorsa ve sözleşmede kira bedelinin her yıl artırılacağı yazılmamışsa dava dilekçesinin en geç sözleşmenin bitiminden 30 gün öncesine kadar kiracıya tebliğ edilmiş olması ya da aynı sürede kiracıya karşı yazılı ihtar yapılması gerekecektir.Yani buradaki süre şu anki uygulama olan 15 gün değil 30 günlük süre olacaktır.
4) Kiracıya, kira bedeli ve yan giderler dışında başka bir ödeme yükümlülüğü getirilemeyecek, özellikle, kira bedelinin zamanında ödenmemesi hâlinde sözleşme cezası ödeneceğine veya sonraki kira bedellerinin muaccel olacağına ilişkin anlaşmalar geçersiz olacaktır.
5) Belirli süreli kira sözleşmeleri en fazla 15 yıl uzayabilecek ve son yılın bitiminden 3 ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla hiçbir sebep gösterilmeksizin sona erdirilebilecektir.(fesih bildirimi yazılıyapılacaktır.)Oysa 6570 sayılı kanun için böyle bir sınırlama yoktur.
6) Tasarı ile Prof. Dr. Nevzat Koç’un deyimiyle "OĞLUM EVLENECEK, ÇIK" döneminden, "EVLATLIĞIM OTURACAK" dönemine geçilmektedir.6570 sayılı kanunun 7/b-c hükümlerine göre kiraya veren kendisinin, eşinin ya da çocuklarının mesken ihtiyacı veya sanat ve meslek icrası ihtiyacı ile kiracıyı tahliye edebilirken tasarıda bu kişilere altsoyu, üstsoyu(bütün olarak) ve kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler de eklenmiştir.
7) Kira bedelinin temerrüdünde iki haklı ihtarın tahliye sebebi olması 1 yıldan kısa süreli kira sözleşmeleri bakımından da uygulama alanı bulacaktır. Ayrıca kiralayan, konut ve çatılı iş yerlerinde, sadece kira bedelini
değil, elektrik ve su gibi yan giderleri de ödemeyen kiracılara karşı da, temerrüt
sebebiyle tahliye davası açabilecektir.
8) Tasarıda Medeni Kanun’un 194. maddesine paralel olarak aile konutu özel olarak düzenlenmiştir. Buna göre aile konutu olarak kullanılmak üzere kiralanan taşınmazlarda kiracının, eşinin açık rızası olmadıkça kira sözleşmesini feshedemeyeceği; bu rızanın alınması mümkün olmazsa veya eş haklı sebep olmaksızın rızasını vermekten kaçınırsa kiracının, hâkimden bu konuda bir karar vermesini isteyebileceği ve sözleşmenin tarafı olmayan eşin, kiralayana (kiraya verene) yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı hâline geleceği öngörülmüş ve MK 194 hükmüne ek olarak kiracı olmayan eşin, kiraya verene bildirimde bulunarak kira sözleşmesinin tarafı sıfatını kazanması hâlinde, kiraya verenin, fesih bildirimi ile fesih ihtarına bağlı bir ödeme süresini kiracıya ve eşine ayrı ayrı bildirmek zorunda olduğu belirtilmiştir. Böylece, bu durumda, evlilik birliğinin korunması amacıyla, eşlerden birinin, kiracı sıfatıyla, tek başına hareket ederek, diğer eşin açık rızası olmaksızın sözleşmeyi sona erdirmesi önlenmek istenmiştir.
9) İhtiyaç nedeniyle boşaltılan konut ve iş yerlerinin, 3 yıl
süreyle eski kiracıdan başkasına kiralanamayacağına ilişkin mevcut düzenleme,
tasarıda da korunmakla birlikte, "yeniden kiralama yasağına" aykırı hareket
eden kiraya verenler için öngörülen 6 aydan 1 yıla kadar hapis ve 3 yıllık kira
bedeli tutarınca ağır para cezası kaldırılarak bunun yerine, kiraya veren, söz
konusu yasağa aykırı davrandığı takdirde, eski kiracısına, son kira yılında
ödemiş olduğu bir yıllık kira bedelinden az olmamak üzere tazminat ödemekle
yükümlü olacaktır

Görüldüğü gibi tasarı özellikle kefalet sözleşmeleri ve kira sözleşmeleri bakımından oldukça radikal değişiklikler içermektedir. Tasarı bu haliyle yasalaşırsa(elbette yasalaşana kadar pek çok hüküm değişikliğe uğrayabilir) ufak tefek durumlar dışında pek çok güncel soruna çözüm getirecek gibi duruyor.Ne diyelim ilgili herkese hayırlı olması dileğiyle……

STJ. AVUKAT
Göktigin KEKEVİ
(Tekirdağ Barosu)

KAYNAKÇA:
1.www.basbakanlik.gov.tr
2.www.tbmm.gov.tr
3.www.turkhukuksitesi.com
4.hukuki.net
5.Aydın Zevkliler Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri,8.bası,2004
6.Cevdet Yavuz,Borçlar Hukuku Özel Hükümler,4. bası,2006
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Türk Borçlar Kanunu Tasarısı Neler Getiriyor" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Göktigin Kekevi'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
» Makale Bilgileri
Tarih
01-12-2008 - 03:58
(5626 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 8 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 6 okuyucu (75%) makaleyi yararlı bulurken, 2 okuyucu (25%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
13079
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 16 saat 52 dakika 50 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,32 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 27636, Kelime Sayısı : 3319, Boyut : 26,99 Kb.
* 8 kez yazdırıldı.
* 12 kez indirildi.
* 4 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 932
Yorumlar : 2
Açıklayıcı ve anlaşılır bir ifade tarzı. Teşekkürler.(...)
Faydalı ve çok başarılı bir çalışma olmuş emeğinize sağlık.Dilerim daha fazla beklemede tutulmaz bu tasarı.Saygılarıma(...)
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,04989910 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.