Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Uyarlama Davası Ve İhtiyati Tedbir Kararı

Yazan : K.Burak Öztürk [Yazarla İletişim]
Avukat

Yazarın Notu
Makale Ocak 2002 tarihlidir.

Şubat 2001 itibariyle, Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik kriziyle ülkemizin karşı karşıya kalması neticesinde, biz hukukçuları ilgilendiren önemli bir sorun da baş göstermiş oldu. Bu sorun, dövizle borçlanan vatandaşların içine sürüklendiği durum idi. Zira bir gecede TL., yabancı para cinsleri karşısında %40 değer yitirmiş, ilerleyen günlerde bu değer kaybı %100’leri de geçmişti.

Bu durum, döviz borçları olanları icra ve dolayısıyla maddi-manevi büyük kayıplarla karşılaşma tehlikesiyle baş başa bırakmıştır.

Hukuk sistemimiz ve yasal mevzuatımızda, bu şekilde, beklenmeyen bir hal karşısında kalan sözleşme taraflarından birinin edimini yerine getirmesi imkansızlık derecesine vardığında, bu kişiye mahkemeye başvurarak hakimin sözleşmeye müdahalesini talep etme imkanı tanınmıştır. İşte bu şekilde,vatandaş için, bu durum ve getireceği maddi-manevi her tür çöküntüden kurtulmanın tek yolu yargı olmuştur.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, uyarlama davasının tüm esprisi, davayı açarken alınacak “ihtiyati tedbir” kararında yatmaktadır. Zira döviz piyasasının dalgalanmaya bırakılmasıyla birlikte, yarını bırakın, birkaç saat sonra dahi dövizin ne gibi bir değişim gösterip ne miktara ulaşacağının belli olmadığı bir ortam oluşmuştu. Bu ortamda, uyarlama davası açılırken tedbir almak elbette ki başlı başına bir mecburiyet oluyordu. Aksi halde, ödenemez bir borcun, ülkemiz şartlarında yıllarca sürecek bir dava esnasında devam etmesi, açılmış davanın, ekonomik krizin yol açtığı çöküntü ve tehlikeler karşısında hiçbir koruyucu özelliğini göstermeyecekti. Oysa, dövizin normal şartlar altındaki ortalama artışı bulunup, bu oranı dövizin en son (20 şubat 2001) normal değerine uygulayarak ortaya çıkacak miktar üzerinden borcun ifasına ihtiyaten karar verilmesi, adaletin ve hukukun asıl amacına hizmet edecek ve ortada tartışılmaz biçimde var olan önemli bir mağduriyeti önlemiş olacaktı.

Maalesef, ülkemiz genelindeki mahkemelerin yorumu, böyle bir tedbir kararı vermenin yasal olarak imkanı olmadığı şeklindeydi. Gerekçe olarak da, “işin esasını çözer nitelikte ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceği” gösterilmiştir.

Bu gerekçe kanımca kabul edilemez. Zira elimizde olanlar bellidir. Bunlar, öngörülemeyen bir durumun varlığı, bu durumun sözleşmenin taraflarından birinin edimini ifa edebilmesini imkansız kıldığı ve bunun neticesi olan sosyal ve bireysel tehlikeler. Bu tehlike ve şartların varlığı, tüm vatandaşlar gibi elbette Türk hakimlerinin de bildikleri ve hatta bire bir yaşadıkları gerçeklerdir. Elimizde bu gerçekler varken, işin esasını çözer nitelikte tedbir kararı verilemeyeceği yolundaki gerekçe elbette kabul edilemez. Çünkü, yukarıda da belirttiğim gibi, bu tedbir kararı verilmedikçe, açılacak davanın da hiçbir yararı görülemeyecektir. Gecikmiş adalet, adalet olmadığı gibi, davacının bu süreçte her şeyini kaybetmesinden sonra gelmiş olacaktır ki, bunun yargı tarafından görülmemesi mümkün olmamalıdır. Aksi halde, bunun sonucu olarak yargının en başta gelen yararı olan “adaleti sağlamak” da gerçekleşmeyecek ve sosyal çöküntüler ve patlamalar kaçınılmaz olacaktı. Bunu hakimlerimizin genelinin görememesi elbette üzüntü vericidir.

Ancak şunu da belirtmeliyiz ki, tüm bu gerçekleri görerek, somut olaya yasanın ruhuna uygun bir yorumla mevzuat hükümlerini uygulayan ve ihtiyati tedbir kararını, yukarıdaki gerekçeye katılmayarak veren hakimlerimiz de vardır elbette. Bu da göstermektedir ki, bu yorum farklılıkları toplumun adalete güven duygusunu sorgulamaya kadar varan bazı sonuçlar doğurmaktadır. Zira, bu kararı veren bir hakimin mahkeme çevresinde ikamet eden bir vatandaş ile aynı sorunu yaşayan ama tedbir kararı konusunda olumsuz düşünen ve karar veren bir hakimin yargı çevresinde yaşayan başka bir vatandaşın hak aramalarındaki adaletsizlik acı verici ve hatta kanımca ürkütücüdür.

İhtiyati tedbir konusu, hukuk sistemimiz içinde HUMK. m.101 ve devamında düzenlenmiştir. Uyarlama davası açısından işlerliği olan madde ise 103. maddedir. Bu maddeye göre, “...tehirinde tehlike olan veya mühim bir zarar olacağı anlaşılan hallerde tehlike veya zararı defi için hakim icap eden ihtiyati tedbirlerin icrasına karar verebilir”.

Yukarıda kısaca belirttiğim gibi, söz konusu Cumhuriyet tarihinin en büyük kapsamlı ekonomik krizinin ülke insanını içine sürüklediği tehlike ve bunun sonucu gelen maddi-manevi zararın büyüklüğü ve önemini ayrıntılı şekilde anlatmaya gerek yok kanısındayım. Zira tüm bu tehlike ve zararlarını her kesimden vatandaşlar olarak hepimiz bire bir yaşadık ve yaşıyoruz. Ülke genelinde meydana gelebilecek bir sosyal patlamanın eşiğinden dönüldüğünü ve hala da bu tehlikeyi tamamen bertaraf edemediğimizi unutmamak gerekmektedir kanısındayım.

Bunlar ışığında, yasanın belirttiği, ihtiyati tedbir için gerekli şartlardan “tehirinde tehlike olan veya mühim bir zarar olacağı anlaşılan haller”in gerçekleşmiş olduğu su götürmez bir gerçektir. O halde, böyle bir tehlikeyi bertaraf edecek tedbirleri almak için yasa hakime ödev yüklemişken, bunun “esası çözer nitelikte tedbir kararı verilemez” gibi bir gerekçeyle yapılmaması nasıl bir hukuk anlayışı olabilir.

Evet, gerekçe hukuka uygun olabilir. Ama asla, somut olayda, yargının asıl amacı olan “adaleti sağlama” yolunda atılmış bir adım olamamaktadır. Tam tersine, yine yukarda belirttiğim üzere, farklı yorum ve uygulamalar neticesi, adaletsiz bir durum ortaya koymaktadır ve somut olayın gerektirdiği çözüme uzaktır.

Oysa ki, esası çözer nitelikte karar vermek gerekçesinin kabul edilemez olduğu basit bir mantıkla da ortaya konulabilecektir. Şöyle ki; bu ekonomik kriz ve sonrasında gelişen olaylar, bu boyutta olmamakla beraber daha öncesinde de yaşadığımız olaylardır. Bu, böyle bir durumun vatandaşlar üzerinde nasıl sonuçlar doğurduğunu öğrenmiş olmamızı gerektirmektedir. Yani hakimlerimiz, böyle bir durumda döviz borçlularının ne tür tehlike ve zararla karşılaştığını elbette biliyorlar. Daha açıkçası, esas hakkında yapılacak herhangi bir detaylı araştırma bile gerekmemektedir. Zira uyarlama davasının şartları gerek doktrin, gerekse de Yargıtay içtihatlarıyla belirlenmiş durumdadır. Bunlar evrak üzerinden tespit edilecek hususlardır. Öte yandan esasın neden ibaret olduğu dava açılmadan dahi bilinecek bir şeydir. Çünkü dediğim gibi, her şeyi aynı olan olaylar yargı konusu daha önceden olmuştur. Dolayısıyla davacı borçlunun, yaşanan bu ekonomik buhranın “beklenmeyen önemli hal” olduğunu ve bunun neticesinde borcun ifasının “ödenemez hal” aldığını ispatlamasına gerek dahi yoktur. Zira Yargıtay içtihatlarında açıkça, yaşanan bu tür ekonomik krizlerin uyarlama davasının aradığı “beklenmeyen hal”lerden biri olduğunu belirtmektedir. Bunun gibi, bir sabah uyandığında, borcunun %40 arttığını ve bunun her geçen güz artarak devam ettiğini gören vatandaşın, bu durumdan nasıl ve ne şekilde etkilendiğini de ispata gerek yoktur.

Hal böyleyken, nereden bakılırsa bakılsın, ihtiyati tedbir kararının mahkemelerimizin geneli tarafından verilmemesi, kanımca tüm bu sebeplerden ötürü, hukuka uygun değildir. Adalete güven duygularının toplumda erozyona uğradığından şikayet edeceğimiz yere, önce kendimize bir eleştirel şekilde bakmamız gerekir diye düşünmeden edemiyorum. Aynı yasanın, aynı olayda, farklı ellerde farklı yorumlanmasının adaleti sağlayıp sağlamayacağını ve bunun sosyal etkilerini öncelikle biz hukukçuların düşünmesi gerekir. Ben bunu düşünüyorum. Ve düşündükçe kendimi ürpermekten alamıyorum. Çünkü biliyorum ve inanıyorum ki, “Adalet Mülkün Temelidir”!..
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Uyarlama Davası Ve İhtiyati Tedbir Kararı" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı K.Burak Öztürk'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
17-04-2004 - 23:07
(7314 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 13 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 4 okuyucu (31%) makaleyi yararlı bulurken, 9 okuyucu (69%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
12906
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 14 saat 5 dakika 39 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,76 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 7673, Kelime Sayısı : 960, Boyut : 7,49 Kb.
* 32 kez yazdırıldı.
* 43 kez indirildi.
* 4 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 48
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,02772689 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.