Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Türkiye'de Kara Para Aklama

Yazan : Ergin Ergül [Yazarla İletişim]
Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü Tetkik Hakimi

Yazarın Notu
Makale Ocak 2002 tarihlidir.

Türkiye’nin ilk defa sistematik olarak uyuşturucu kaçakçılığı ve karapara ile tanışması 1960’lı yılların ortalarına rastlar. O yıllarda Avrupaya yönelik gurbetçi akını içinde yeralan insanlardan küçük bir azınlık yasal olmayan işlere yönelerek kolay gelir elde etmenin yollarına başvurur.
Uyuşturucu yolu olma özelliği nedeniyle, Türkiye’de karaparanın en büyük kaynağını uyuşturucu madde kaçakçılığı oluşturmaktadır. Bir hesaba göre, 1997 yılı içerisinde yakalanan uyuşturucu maddelerin (esrar, eroin, baz morfin ve kokain) piyasa fiyatı 500 milyon Alman Markı dolayındadır. Sahte fatura kullanımı, silah ve patlayıcı madde kaçakçılığı, tarihi eser kaçakçılığı da diğer önemli karapara kaynakları arasındadır.
4208 sayılı yasanın meclisteki görüşmeleri sırasında aşağıdaki düşünceler dile getirilmiştir: “Karaparayla mücadelenin ülkemiz açısından çok büyük önemi vardır. Özellikle 1980 sonrasında, karapara kazanma olanaklarının oldukça artmış olması, bu alandaki faaliyetlerin niteliğini oldukça genişletmiş ve yasadışı faaliyetlerin aşırı gelişmesi sonucunu yaratmıştır. Ayrıca, sermaye hareketleri serbestliği kararları yanında, sıcak paranın Türkiye’ye akması konusunda getirilen teşvikler, başka ülkelerde elde edilen karaparanın Türkiye’de aklanması için oldukça büyük bir olanak yaratmış, zemin hazırlamıştır.”
Bu konuda basına yansıyan bazı uzman ve yetkili görüşleri aşağıdaki gibidir:
“Günümüzde malî transferlerin mal değişiminin kat kat üzerinde olması ve spekülatif sermayenin ya da sıcak paranın hızla artmış olması nedeniyle, karaparanın sıcak para kimliğine bürünerek uluslararası piyasalarda aklanması sermayenin serbestçe dolaşabildiği ülkeler için olası bir gelişmedir. Ülkemiz de hızlı gelişen piyasalardan biri olarak karapara aklayıcılar için cazip görünmektedir.”1
“Ülkemizde son zamanlara kadar karaparanın aklanmasına ilişkin ciddi hiçbir önlem alınmamıştır. Bu nedenle ülkemizdeki finansal sistemin her bir noktası karaparanın aklanması için uygun bir yapı arzetmiş, bunun doğal sonucu olarak da hiç bir araç ya da sektör karaparanın aklanması hususunda diğerlerine göre ön plana çıkmamıştır. Örneğin 80’li yıllardan itibaren devletin iç borçlanma ihtiyacına paralel olarak, ülkemizde çok büyük bir hazine bonosu, devlet tahvili stoku ve geniş bir repo piyasası oluşmuştur. Bonolar ve tahviller; hamiline olmaları, kolaylıkla bulunabilmeleri ve likit olmaları vb. nedenlerle karaparanın aklanması amacıyla kullanılmaya uygun araçlardır. Bu yapısı ve devletin artan borçlanma ihtiyacı sonucu ulaştığı büyüklük nedeniyle sadece hazine bonosu ve devlet tahvili piyasası bile aklayıcıların ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabilecektir.”2
“Türk ekonomisinde yıllık 50 milyar dolarlık kaynağı belirsiz bir paranın dolaştığı belirtilmektedir. Türk bankalarındaki döviz mevduatı giderek artmaktadır. Bir bankanın yüzde yetmiş mevduatının yedi kişiye ait olduğu ve bu paranın döviz olarak yatırıldığı tespit edilmiştir. Banka mevduatlarının yüzde kırk beşinin kaynağı açıklanamamaktadır. Kayıt dışı ekonomi ortadan kaldırıldığı zaman karapara olarak ortada kalacak. Bugün Türkiye’de, kayıt dışı ekonomi kayıt altındaki ekonominin neredeyse üç katıdır. Yıllık ihracatı yalnızca 8 milyon dolar olan şirket 170 milyon dolara banka satın alabilmekte ve bu parayı iki yıl içinde ödemeyi taahhüt etmektedir. 28 yaşındaki bir isim, bankaya bu gün yatırdığı 700 milyon doları ertesi günü çekmiştir”.3
“Türkiye’de malî sistem karaparayı engelleyemediği için borsadan bankalara kadar bir çok yerde karapara aklandığı söylemek mümkün. Bir çok araç ve kurum karapara aklamak amacıyla kullanılabilir. Bu genel olarak malî sistemin bir sorunudur. Türkiye’de coğrafi konumdan kaynaklanan çok büyük karapara trafiği var. Afganistan’dan başlayıp Amerika’ya kadar uzanan uyuşturucu trafiği buradan geçiyor. Böyle bir trafiğin ortasında yer alan Türkiye’de bir takım insanların bu işlere bulaşmadıklarını söyleyemezsiniz. Diğer taraftan bir terör olayı var. Terörün sürdüğü her yerde terörden kazanç sağlayan insanlar vardır. Ayrıca değişik boyutlarda mafya ilişkisi var. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de büyük oranda bir karapara olayı var. Ancak bunun boyutu bilinmiyor.”4
“Türkiye karapara açısından oldukça cömert bir ülke. Kayıt dışı üretim açısından da oldukça başarılı. Özellikle tarıma dayalı sanayilerde bunu rahatlıkla gözlemek mümkündür. 1980 öncesi Türkiye’de karaparanın kullanımı ciddi sorunken, bugün karapara sorun olmaktan çıkmıştır. Çünkü servet beyanı kaldırılmış, bankalarda isimsiz hesaplara para yatırabilme olanağı getirilmiştir. Ayrıca bu parayla devlet tahvili, hazine bonosu, döviz veya gayrimenkule de yatırım yapılabilmektedir. Dolayısıyla birbirini besleyen mekanizmalar içinde kayıtdışı ekonomi sürekli büyümektedir.”5
“Kaçakçılık, devlet rantlarının paylaşımı ve rüşvet sonucu oluşan karaparanın ekonomi ve siyasette ağırlığı Türkiye gündeminin ilk maddesini oluşturmaktadır. Bütün bu gelişmeler Türkiye’de suç ekonomisinin yaygınlaştığını, siyaset ve bürokrasi ile girift ilişkilere girdiğini göstermektedir.”6
Tüm bu değerlendirmeler ve basında çok sık olarak yer alan bu konuya ilişkin haber ve olaylar, Türkiye’de karapara aklama konusunda bir tehlikenin altını çizmektedir. Ama Türkiye’den geçen karapara konusunda bir ittifak bulunmamaktadır. Susurluk Komisyonu raporuna ve Amerikan DEA kuruluşuna göre karaparanın Türkiye boyutu 50 milyar dolardır. Bunun daha altında 30 ve 40 milyar dolar rakamları da telaffuz edilmektedir.
Karaparanın aklandığı başlıca sektörler arasında yeralan turizm, inşaat ve bankacılık alanında ülkemizdeki karar ve gelişmeler, karaparanın ulaştığı boyuta ışık tutacak niteliktedir.
1984’te servet beyanının kaldırılmasının ardından 1985-1990 döneminde hazine kanalıyla teşvik verilen alanların başında inşaat ve turizm geliyor. DIE verilerine göre, bu yıllarda turizm ve inşaat kamu teşviklerinin yaklaşık % 60 oranındaki bölümünü oluşturuyor. Bu dönemde turizm sektöründeki yatırımların miktarı 500 milyon dolardan 20 milyar dolara, inşaat alanındaki yatırımların miktarı da 1 milyar dolardan 30 milyar dolara yükselmiştir.
1990 yılında konvertibilite kararıyla döviz giriş çıkışının serbest bırakılması, sıcak para kanalıyla ülkeye giren dövizlerin serbest dolaşımına imkan tanımıştır. 1990-1998 döneminde bankalardaki döviz hesapları toplamı 2 milyar dolardan 20 milyar dolara yükselmiştir.
Merkez Bankası bültenlerinde ve ekonomi yayınlarında kısa vadeli dış borç stoku olarak adlandırılan sıcak para girişindeki artış da dikkat çekicidir. Kısa vadeli dış borç 1994- 1997 döneminde 6 milyar dolardan 24 milyar dolara yükselmiştir.
1990 yılında 20 olan banka sayısı 1997 yılında 59 a yükselmiştir. KKTC’deki off-shore banka sayısı 26’ya çıkmıştır.
Yabancı basında yer alan haberlerde, uyuşturucu ticareti dahil Türkiye’deki kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin 1996 yılında Türkiye’ye 50 milyar dolar pompaladığı ve uyuşturucu parasının İstanbul’u Ortadoğu’nun karapara aklama merkezlerinden birisi yaptığı, özellikle uyuşturucu gelirlerinin, gazinolar ve döviz büfeleri aracılığıyla aklandığı iddia edilmektedir.
Down Jones News Servic’e göre ise, Türkiye’nin döviz rezervlerindeki artışın 531’i, yani yaklaşık 4 milyar doları aklanmış karaparadan sağlanmıştır.
ABD Devlet bakanlığına bağlı Uluslararası Uyuşturucuyla Mücadele Bürosunun her yıl yayınladığı “Uluslararası Narkotik Kontrol Stratejisi Raporu”nda verilen karapara haritasında 1988-1996 yılları arasında hiç yer almayan Türkiye 1996, 1997, 1998 yıllarında yüksek derecede karapara aklanan ülkeler arasında gösterilmektedir.
Türkiye’ye en yoğun karapara akımının hayali ihracat yoluyla olduğu belirtilmektedir. 80’li yıllardan itibaren dışarıdaki ve özellikle İsviçre’deki paraların Türk ekonomisine kazandırılması bir politika olarak benimsendi ve bu hedefe uygun mevzuat düzenlemeleri yapıldı. Nitekim bu dönemde, Türkiye’den ihracat, ihracat rejimi kararı ve Yönetmelikleri ile Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkındaki kararlar ve bu kararlara ilişkin tebliğler ve talimatlar ile bankacılık teamüllerine göre yürütülmüştür. İhracat bedelleri ise, peşin ödeme, alıcı firma prefinansmanı, akreditifli ödeme, vesaik mukabili ödeme, mal mukabili ödeme ve kabul kredili ödeme şekillerinden birine göre yurda getirilerek bir bankaya veya özel finans kurumuna satılmıştır. İhracat bedellerinin beyan edilen döviz üzerinden yurda getirilmesi esas alınmıştır. Diğer bir ifadeyle; ihraç bedeli olarak yurda giren dövizlerin menşei yönünden herhangi bir araştırma yapılmamıştır.
Hayali ihracat konusunda yetkili makamlarca yapılan inceleme ve soruşturmalar da, esas itibariyle, ilgili firmalarca Türk gümrüklerinden ihraç edilmiş gözüken malların cins, miktar, kalite ve kıymet yönünden gerçek olup olmadıklarının ve Teşvik mevzuatı çerçevesinde ödenen primlere (ihracatta vergi iadesi, destekleme ve fiyat istikrar fonu, primi ve kaynak kullanımı destekleme fonu primi) hak kazanılıp kazanılmadığı hususlarının tespiti amacıyla yapılmıştır.
Son yıllardaki gözde yöntemler olarak, kuryeler aracılığıyla sınırdan para geçirme, bankalar aracılığıyla yurt içinden yurt dışına ve yurt dışından yurt içine fon transferi, pahalı gayrimenkul, lüks araba, altın ve kıymetli taşlara yatırım yapılması göze çarpmaktadır.
İçişleri Bakanlığı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı'nın verilerine göre, Türkiye'de karapara aklama olayları değerlendirildiğinde, 1997 ve 1998' de 7' şer olay meydana geldiği görülüyor.
1997 yılında Ankara'da 2, Edirne'de 4 ve Bingöl'de 1 olay görülürken, 1998'de suç mahallinde değişiklik dikkat çekmektedir. 1998’de, İstanbul'da 3, Ankara'da 1, İzmir'de 2 ve Mardin'de 1 karapara aklama olayı ortaya çıkarılmıştır.
Karapara aklamada kullanılan yöntemlerde ilk sırayı yüzde 39 ile para transferi alırken, kurye ve araçta zulanın payları yüzde 25'er, sahte fatura yüzde 7 ve banka teminat mektubu yüzde 4 olmuştur.
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı istatistiklerine göre, Başkanlıkça MASAK’a mali inceleme için 1997’de 5, 1998’de 18, 1992’da ise, 49 dosya intikal ettirilmiştir.
Türkiye’deki kayıt dışı tefecilik de önemli bir karapara aklama iş koludur. T.B.M.M. hesapları İnceleme Komisyonu’nun 1994 yılındaki araştırmasında ulaşılan bazı sonuçlara göre;
-Türkiye’de 2 bin’in üzerinde tefeci yılda 100 trilyon liraya hükmetmektedir.
-Her tefecinin yanında bir hukukçu ile tahsilat çetesi mevcuttur. Gerektiğinde ayaklarından vurarak ya da öldürerek tahsilat yapıyorlar.
-Tefeciler cezaevinden tahliye olan bir çok teröriste çek-senet mafyası adıyla güvenli ve düzenli bir iş-gelir kaynağı sağlıyorlar.
-Tefeciler yüzünden son on yılda ülkemizde hayali ihracatçılara, uyuşturucu ve silah kaçakçılarına yüksek faizle büyük kazanç sağlanmıştır.7
Fransız Profesör Guilhem FABRE, 1994-1995 Meksika, 1997 Tayland ve 1998 Rusya krizlerindeki karapara aklamanın rolünü ortaya koyduğu Nisan 2000 tarihli “le monde diplomatique” deki makalesinde, Venezuela, Nijerya ve Türkiye’deki krizlerin de aynı perspektiften analiz edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.8
FATF’ın 1999 yılı içindeki Türkiye incelemesinin ardından hazırladığı raporda; Türkiye’de örgütlü suç grupları ile karapara aklama konusunda doğrudan ilişki bulunduğu, en yaygın karapara aklama yolunun kuryelerle getirilen karaparanın, bankalara yatırılması, lüks araçlar, kıymetli eşyalar alınması olduğu belirtilmiştir. Türkiye’nin karapara ile mücadele konusunda etkin bir gayret sarfettiği belirtilen raporda, Malî Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığının kurulması ve bazı gerekli yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi olumlu gelişmeler olarak belirtilmiştir. Raporda ayrıca etkin bir bilgi ağı ve denetimin karaparaya karşı mücadeleyi güçlendireceği ifade edilmiştir.
MASAK Başkanının Ankara’da 12.12.200 tarihinde Vatandaşın Vergisini Koruma Derneğinin düzenlediği “Yolsuzlukla Mücadele, Türkiye ve Dünya” panelinde verdiği bilgilere göre, MASAK’a 1997 yılında 26 tane şüpheli işlem raporu intikal etmişken, bugün sadece bankalardan 570 civarında şüpheli işlem raporu alınmıştır. Aynı şekilde, 4208 Sayılı Kanunun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 9'uncu maddesinde Gümrük İdaresince de yaklaşık 300 civarında şüpheli işlem bildirimi raporlaması yapılmıştır.
Anılan tarihe kadar MASAK tarafından savcılıklara 42 olay intikal ettirilmiştir. Bunlardan yalnızca bir bankanın İstanbul'da Şişli Asliye Ceza Mahkemesinde dört sanıkla ilgili olarak iki yıl ağır hesap cezası mahkûmiyet kararı çıkmıştır, Ayrıca 5.2 milyon dolar da aklanan para olarak müsadere kararı alınmıştır.
Karapara aklama hukukumuzda 13.11.1996 tarihinde kabul edilen ve 19.11.1996 gün ve 22822 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine, 2313 Sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanunda, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda ve 178 Sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair 4208 sayılı Kanunla suç haline gelmiştir.
Ancak uygulama da, 4208 sayılı yasa özellikle uyuşturucu kaçakçılığı ve örgütlü suç gelirlerinin aklanmasının cezalandırılmasında iki engelle karşı karşıyadır. Zira bu suçlardan doğan muazzam gelirler, aklama işlemi için kaçınılmaz olarak “malî mühendis” aklayıcıların iştirakini gerektirmektedir. Birinci engel, fonların kaynağının kanıtlanması zorluğu, diğeri ise bu malî mühendis aklayıcının akladığı karaparanın öncül suçlardan elde edildiğini bildiğinin kanıtlanması zorluğudur.
Bu çifte ispat, çok sayıda suç faaliyetinden elde edilen büyük miktarlarda fonlar söz konusu olduğu ya da karapara aklamaya ilişkin malî dolaşımların temiz paranın plasmanı için kullanılan yöntemlere benzediği ölçüde daha da zorlaşmaktadır. Zaten yasal malî dolaşımların “bulaşması” karapara aklamanın en büyük tehlikelerinden birisini oluşturmaktadır.
Dolayısıyla karapara aklama ile mücadelenin günümüzdeki temel problemi aklama olaylarını saptamanın güçlüğü değil, ama adaletin önüne suçun delillerini getirmek ve failleri tespit etmek ve mahkum ettirmek hususlarında odaklanmaktadır.
İspatın kolaylaştırılması delil elde etmeye bağlıdır. Bunun için bu suçlarda da telefon dinleme gibi özel araştırma tedbirlerinin kullanılması önem taşır. Bu amaçla, 4422 sayılı yasanın 16. maddesine yapılacak bir ilave yeterli olacaktır.
Karapara aklamanın öncelikli uygulama alanı örgütlü suça karşı ve özellikle yasadışı faaliyetlerinin gelirlerini uluslararası planda aklayan örgütlü şebekelerle mücadeledir. Bu alana uygun, en tehlikeli ve en örgütlü fiilleri hedeflemiş bir suç politikasının belirlenmesi gerekmektedir.
Karapara aklama suçunun tanımının genişletilmesi, ispat yükünün yer değiştirilmesi ya da hafifletilmesi, mali ve ekonomik suçlar alanında uzman savcılık ve mahkemeler oluşturulması, artık tüm çağdaş ülkelere ortak karapara aklama ile mücadele stratejisinin başlıca halkalarını oluşturmaktadır.
Ülkemizde, karapara aklamaya karşı mücadelenin başarılı olabilmesi için siyasi iradenin arkasında olması koşuluyla medya, bankacı, polis ve hâkim savcının elele vermesi gerekmektedir.
Karapara aklama karşıtı mevzuatın etkinliği, bir taraftan MASAK ile mali sektör, diğer taraftan ilgili adli makamlar, polisin değişik birimleri, mali kuruluşların denetim ve düzenleme organları arasında ve işbirliği yapabileceği yabancı makamlarla iyi bir işbirliğinden geçmektedir.
Karapara aklama ile mücadele, aynı zamanda yolsuzluk ve örgütlü suçlarla mücadelenin en önemli tamamlayıcısı olup, T.C.K ve özel kanunlardaki yolsuzlukla mücadele amaçlı suçların, ayrıca 4208 sayılı yasanın mevcut halinde kapsam dışı olan TCK’ndaki tefecilik ve emniyeti suistimal suçu ile bankalar kanunu ve sermaye piyasası kanunundaki suçların karapara aklama suçunun öncül suçları arasına alınması gerekmektedir.
Ülkemizde, yargıda ekonomik ve mali suçlar alanında uzmanlaşma eksikliği üzerinde önemle durulması gereken ivedi bir sorundur. Mali suçluluğun sosyal maliyeti ölçülemeyecek boyutlarda ağır sonuçlara yolaçtığı artık çok açık görülmektedir. Bir bankanın içinin boşaltılmasından elde edilen suç gelirleri milyar dolarlarla ifade edilmektedir. Oysa bin ayrı büyük adî suç da bile böyle bir rakam sözkonusu olmamaktadır.
Dolayısıyla, yasal metinleri uygulayacak olan yargı sisteminin genelde uluslararası nitelik taşıyan bu karmaşık suçları etkili bir şekilde cezalandırabilmesi için ilk etapta büyük illerde bünyesinde mali uzmanların yeraldığı, insan, yer, araç gereç, teknolojik imkanlar yönünden eksikliği bulunmayan ve gerekirse birden fazla yargı çevresinde yetkili mali suç savcılıkları oluşturulması gerekmektedir. Bunu, ileri de mali ve ekonomik suçlar alanında uzmanlık mahkemeleri izlemelidir.
Bu yapılamıyorsa acil olarak, teşekkül halinde uyuşturucu temini ve çıkar amaçlı örgüt suçlarından elde edilen karaparanın aklanması da DGM’nin görev alanına alınmalıdır. Bu hem usul ekonomisinin hem de bu suçlarda uzmanlaşma ihtiyacının gereğidir.
Ayrıca, Her DGM’de yeteri kadar savcının görev yapacağı çıkar amaçlı örgütlü suçlar bürosu ve Ankara DGM nezdinde koordineyi sağlayacak bir örgütlü suçlar koordinatör başsavcılığı oluşturulabilir.
Yargıtay bünyesindeki ceza dairelerinden birisinin ise, münhasıran malî ve ekonomik suçluluk, örgütlü suçlar ve karapara aklama suçlarına bakması sağlanmalıdır.
Bu tür suçlarla mücadele eden polislerin mükemmel bir teknolojik donanıma sahip olması şarttır. Gerekirse, ABD’de olduğu gibi, 4208 ve 4422 sayılı kanunların müsadere ve mülkiyetin devlete intikaline ilişkin hükümlerine konu değerlerin bir kısmının bu amaçla kullanılmasına ilişkin yasal değişiklik yapılmalıdır.9



1 Merkez Bankası başkanı Gazi Erçel’in açıklaması, 8.8.1996 tarihli milliyet gazetesi, s.9
2 Yıldırım AKAR, Karaparanın Akalanması, Ankara 1997, s.137.
3 Doç.Dr.Veysi Seviğ’in 16.6.1997 günlü gazetelerde yer alan açıklaması
4 Ergin ERGÜL, Karapara Endüstrisi ve Aklama Suçu, Yargı yayınevi , Ankara 2001
5 Kemal KILIÇDAROĞLU; Kayıtdışı Ekonomi ve Bürokrasi, Vergi Dünyası, s:190 (Haziran 1997), s.3.
6 Ahmet Fazıl ÖZSOYLU, Yer altı ekonomisi, Ankara 1999, s. 11.
7 Osman ALTUĞ, kayıt dışı Ekonomi, İstanbul 1999, s.161.
8 Guilhem FABRE, Du blanchiment aux crises, le Monde diplomatique, avril 2000,s.6.
9 ERGÜL,a.g.e.,s.286.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Türkiye'de Kara Para Aklama" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Ergin Ergül'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
17-04-2004 - 23:01
(7314 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 19 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 11 okuyucu (58%) makaleyi yararlı bulurken, 8 okuyucu (42%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
16837
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 4 saat 48 dakika 54 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,30 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 18707, Kelime Sayısı : 2232, Boyut : 18,27 Kb.
* 35 kez yazdırıldı.
* 42 kez indirildi.
* 7 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 47
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,04726410 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.