Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Türk Hukukunda Bilirkişinin Seçimi Ve Bilirkişi Raporunun Bağlayıcılığı

Yazan : Oğuzhan Buhur [Yazarla İletişim]
Avukat

Yazarın Notu
Makale Ocak 2002 tarihlidir.

§ 1. BİLİRKİŞİ KAVRAMI VE İŞLEVİ

HUMK m.275’ye göre bir davada çözümü (halli) hâkim tarafından bilinmeyen özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde oy ve görüşüne (rey ve mütalâasına) başvurulan üçüncü kişiye (veya kişilere) bilirkişi denir.
Bilirkişi, hakimin teknik ve özel bilgisinin yetmediği hallerde, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözülmesi mümkün olan konuların dışındaki konularda inceleme yapar ve vardığı sonuçları (mütalâasını) mahkeme bildirir. Bilirkişinin amacı teknik ve özel bilgisi ile hakime yardımcı olmaktır. Bu sebeple bilirkişiye başvurulmasına gerek olup olmadığına HUMK m.275 uyarınca hakim karar verir. Bilirkişi seçiminde HUMK m.276 uyarınca son söz hâkimindir.

§ 2. BİLİRKİŞİ SEÇİMİ

Bilirkişinin seçimini düzenleyen HUMK m.276, bilirkişi seçimini öncelikle taraflara bırakmış görünmekte; ancak tarafların bilirkişi seçiminde uzlaşamamaları halinde tahkikat hâkimine bilirkişi seçimini bırakmaktadır. Bu düzenlemeden bilirkişi seçiminin taraflara ait olduğu ve bu konuda tarafların uzlaşmaları ile hakimin bağlı olduğu sonucu çıkarılabilir. Zira Hukuk Genel Kurulu verdiği bir kararda tarafların üzerinde uzlaştıkları bilirkişinin uzman olup olmadığı hakim tarafından re’sen gözetilemez şeklindeki bir görüşü bulunmaktadır. Ancak bu görüş bazı yazarlar tarafından hakimin bu tür bir yetkiye sahip olması gerektiği ileri sürülerek eleştirilmiştir. Ayrıca Yargıtay uygulamasında seçilen bilirkişinin uzmanlığını titizlikle aradığı görülmektedir. Bu sebeple de hakimin seçilen bilirkişinin uzmanlığını, her ne kadar tarafların üzerinde anlaştıkları bilirkişi olsa da, araması gerektiği açıktır.
Taraflara bilirkişi seçimi açısından imkân sağlanabilmesi için seçimin yapılacağı anda tarafların hazır bulunmaları gerekir. Tarafların hazır bulunmaları halinde mutabakatın müştereken sağlanması şart olduğu Yargıtay kararları ile de desteklenmektedir. Eğer taraflar hazır değillerse bir uzlaşma da söz konusu olamayacağı için hakimin re’sen bilirkişi seçmesi yoluna gitmesi gerekmektedir. Hâkimin, tarafların hazır bulunmaları halinde, tarafların anlaşmaları için onlara bir fırsat vermesi ve hatta onlara uzlaşmaları konusunda taraflara tavsiye ve telkinlerde bulunması uygun olacağını savunanlar bulunmaktadır. Hakimin tarafların uzlaşmalarına, zaten anlaşamayacakları varsayımına dayanarak, fırsat dahi tanımadan re’sen bilirkişiyi seçmesi HUMK m.276/I’e aykırıdır.
Bazı yazarlar çözümü özel veya mesleki tecrübe kurallarına ihtiyaç gösteren durumların varlığı halinde hakimin bilirkişiye başvurma açısından bir seçme hakkı olmasının HUMK m.275 uyarınca mümkün olmadığını söylemektedirler. Zira Yargıtay da çeşitli kararlarında bu durumu tespit etmiştir. Ancak bu görüşe katılmayan bazı yazarlar ise hakimin bu konuda bir takdir hakkı olduğunu ve bilirkişiye başvurulmasına gerek olup olmadığına hakimin karar vermesi gerektiğini söylemektedirler. Ayrıca Yargıtay’ın HUMK m.275’i gereğinden fazla geniş yorumladığını ve hakimi hemen her davada bilirkişiye başvurmak zorunda bıraktığını söylemektedirler.
Heyet halinde çalışan mahkemelerde üyelerden bir kısmının söz konusu özel bilgiye sahip olmasının mahkeme için yeterli olacağını ve bilirkişiye başvurması gerekmediğini savunanlar bulunmaktadır. Ayrıca hakimin söz konusu bilgiye çok sayıdaki benzer uyuşmazlığın çözümü ile ulaşabileceğini, bu alandaki eser ve bilimsel çalışmaları tetkik ile de gerekli bilgiye sahip olabileceğini savunanlar bulunmaktadır.
Herhangi bir konuda bilirkişinin yardımına ihtiyaç hissedip hissetmeyeceğine öncelikle karar verecek olan hakimdir. Bu sebeple tahkikat hâkimi tarafların talepleriyle bağlı olmamalıdır ve talep etmeseler dahi re’sen bilirkişiye başvurma yönünde takdir hakkını kullanabilmelidir. Ayrıca hakim kendi özel ve teknik bilgisinin hangi konularda yeterli olmadığını bildiği için, bu konudaki takdir hakkını kullanarak hangi hallerde bilirkişiye başvurulacağını hakim belirlemelidir. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi uygulamada hakimin bu takdir giderek kısıtlanmakta ve bir başvuru zorunluluğu yaratılmaktadır.
Resmi olmayan bilirkişiliğin dışında doktrinde resmi bilirkişiler olarak adlandırılan diğer kurumun muhtevâsına; “bilirkişilik yapmak üzere teşekkül ettirilmiş resmî kurumlar” ile “muhtelif kanunlardaki özel hükümler gereği seçimi zorunlu kılınmış bilirkişiler” girmektedir.
Çözümü özel ve teknik bilgi gerektiren konularda mahkemelere yardımcı olması amacıyla kurulan resmi bilirkişilik kurumlarının ilgi alanlarına giren konularda, mutlaka ve öncelikle resmi bilirkişiye başvurma zorunluluğunun bulunmadığı öğreti ve uygulamada kabul edilmektedir. Hakimin bu kuruluşların ilgi alanlarına giren, özel bir tecrübe kuralının varlığı halinde takdir hakkı bulunmaktadır. Hakim bu durumda doğrudan resmi bilirkişiye başvurabileceği gibi, bu kurum dışından bir bilirkişiye de başvurabilecektir. Resmi kurum dışından bir bilirkişinin seçilmesi halinde, öncelikle tarafların uzlaşmasının aranacağını yukarıda belirtmiştik. Ancak doktrinde HUMK m.276/II’ye dayanarak resmi bir kuruluşun bilirkişi seçilmesi halinde, böyle bir uzlaşmanın aranmasının söz konusu olmadığı söylenmektedir. Resmi bilirkişilik kuruluşuna başvurma yönünde takdir hakkını kullanan hakim, bu kuruluşun verdiği raporla bağlı bulunmadığını belirten açık yasal düzenlemelerin yanı sıra, HUMK m.286’da bulunan “hakimin bilirkişi raporunu serbestçe takdiri” yönündeki düzenlemesi de dayanak olarak gösterilebilir. Yargıtay kararlarında aksi yönde örnekler bulunmakla birlikte, resmi bilirkişilik kuruluşlarına başvurulması halinde bu kuruluşların verecekleri raporların, resmi olmayan bilirkişilerin verecekleri raporlara nazaran ayrı bir ağırlık taşıyacağı da tabiidir.
Muhtelif kanunlarda tayin edilmiş zorunlu bilirkişilerin mevcudiyeti halinde, hakim bilirkişiyi ilgili kanunun belirlediği kişi veya kuruluşlar arasından tayin etmek zorundadır. Bu zorunluluğun bulunduğu hallerde tarafların uzlaşması önceliğini ortadan kaldırmamakta, sadece sınırlandırılmaktadır. Kanunen belirlenmiş bilirkişilerin mevcudiyeti halinde, taraflar belirlenmiş bu kişiler arasından bilirkişi seçimi yapmak zorundadırlar. Bu bilirkişilerin verecekleri raporlara itiraz edilmesi halinde de yeni bilirkişi kuruluna gidilmesinde oluşturulacak olan yeni bilirkişi kurulu yine belirlenmiş resmi bilirkişiler arasından tayin edilecektir. Yargıtay kararları ile oluşan bu zorunluluk, son dönemlerde yürürlüğe giren yasal düzenlemelerde de kabul görmektedir.
HUMK m.275, c.II uyarınca “Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez”. 1981 tarih ve 2494 sayılı Kanunla yapılan değişiklik ile hakimin mesleğinin gereği bilmesi gereken konularda, bilirkişiye gitmesini engellemek ve hatalı uygulamaları en aza indirgemek amaçlanmıştır. Böylece hem usul ekonomisi sağlanmaya çalışılmış, hem de uygulamada bilirkişinin adeta hakimin yerine geçmesi önlenmiş olacaktır. Ancak uygulamada bu maddenin etkili olduğu pek söylenemez; zira HUMK m.275, c.II’ye rağmen hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülebilecek konularda hâla bilirkişiye başvurulmaktadır.

§ 3. BİLİRKİŞİ RAPORUNUN BAĞLAYICILIĞI

HUMK m.286 uyarınca “Bilirkişinin oy ve görüşleri hakimi bağlamaz”. Bu hüküm HUMK m.240’daki “hakimin delilleri serbestçe takdir eder” genel kuralının özel olarak vurgulanmasıdır.
Hâkim, bilirkişi raporunu serbestçe takdir eder. Eğer bilirkişi raporunu kanaat verici yeterlilikte bulmaz ise, HUMK m.283 uyarınca bilirkişiden ek rapor isteyebilir veya HUMK m.284 uyarınca yeni bir bilirkişi incelemesi yapılması yönünde karar verebilir. Bazı yazarlar, eğer hâkim bilirkişi raporunda bulunan özel ve teknik izahatlardan, bilirkişinin raporunda yanlış sonuçlara
vardığını takdir edebiliyorsa, hâkimin bilirkişi raporundaki sonuçların neden yanlış olduğunu gerekçeli olarak açıklaması kaydıyla, bilirkişi raporunun aksine karar verebilmelidir demektedirler. Ancak öğretide hâkimin teknik ve özel bilgi sahibi bilirkişinin raporunun aksine karar verebilmesi pratikte pek mümkün olmadığı kabul edilmektedir. Zira Almanya’da yapılan istatistiklerde hâkimlerin bilirkişi raporlarına yüzde doksanbeş oranında bağlı kaldıklarını göstermiştir. Yargıtay uygulamasında, hâkimin bilirkişinin rey ve mütalâasıyla bağlı olmaması hakkındaki düzenlemeyi, bilirkişi raporunu yeterli görmeyen hâkimin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırabilir, yoksa bilirkişi raporunun aksine karar veremez şeklinde anlamaktadır. Ancak öğretide Yargıtay’ın bu uygulaması eleştirilmekte ve hâkimi adeta bilirkişi ile hüküm arasında bir vasıta veya aracı haline getirdiği söylenmektedir.
Bazı yazarlar ise çeşitli bilirkişi raporlarından o konudaki özel ve teknik bilgiyi öğrenmiş olan ve belki de aynı konuda sayısız davayı karara bağlamış olan hâkimin bilirkişi raporunu serbestçe takdir edebilmesi ve bilirkişi raporunun aksine karar verebileceğini söylemektedirler. Ancak bu görüş öğreti de bazı yazarlar tarafından eleştirilmekte ve hâkimin bilirkişi raporları ile edinebileceği bilgilerin o bilgiyi edindiği dava ile sınırlı kalmaya mahkum olacağını ve bu sebeple de bilirkişi kadar sağlıklı bir karar veremeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Nitekim Yargıtay uygulamasından, Yargıtay’ın da aynı görüşü paylaştığını anlamaktayız.



SONUÇ

Hâkimin, HUMK m.275 uyarınca özel ve teknik bilgiye sahip olup olmadığını takdir edecek olan, tahkikat hâkiminin kendisi olmalıdır. Bu sebeple hangi durumlarda bilirkişiye gidilip gidilmeyeceğine hâkimin kendisinin karar vermesi gerekir ve Yargıtay’ın söz konusu maddeyi bu kadar geniş yorumlaması yanlıştır. Zira bu genişlikteki bir yorum hâkimi her davayı bilirkişiye sevk eden ve davayı ona çözdürüp karar vermesini sağlayan bir aracı haline sokar.
Hâkim, bilirkişi seçiminin yapılması sırasında hazır olan taraflardan öncelikle HUMK m.276 uyarınca uzlaşmalarını telkin ve tavsiye etmelidir. Ancak tarafların uzlaşamamaları halinde veya taraflardan birinin hazır bulunmaması durumunda bilirkişi seçimini tahkikat hâkimi yapmalıdır. Ancak tarafların hazır bulunması halinde onların uzlaşmalarına fırsat dâhi tanımadan tahkikat hâkimi bilirkişiyi seçme yoluna gitmemelidir. Bilirkişi seçimi konusunda taraflar uzlaşsalar dahi, hâkim bilirkişinin gerekli özel ve teknik bilgiye sahip bir kişi olmadığı kanısında ise, söz konusu kişiyi bilirkişi olarak seçmeme konusunda takdir yetkisine sahip olmalıdır.
Tarafları resmi bir bilirkişi üzerinde uzlaşmaları durumunda, HUMK m.276/II uyarınca hâkimin söz konusu bilirkişinin özel ve teknik bilgiye sahip olup olmadığı konusunda karar verme yetkisinde olmadığı kanaatindeyiz. Eğer kanunen bir zorunluluk getirilmemiş ise tahkikat hâkimi resmi ya da resmi olmayan bilirkişiyi seçmekte serbesttir. Ancak kanunen belirlenen kişiler arasından bilirkişinin seçilmesi öngörülmüş ise hâkim ve taraflar ancak belirlenen bu kişiler arasından bilirkişiyi seçebilirler. Ancak ne şekilde seçilmiş olursa olsun hâkim HUMK m.286 uyarınca resmi bilirkişinin raporu ile bağlı değildir. Ancak resmi kuruluşların verecekleri raporların, resmi olmayan bilirkişilerin hazırlayacakları raporlara nazaran hâkim tarafından daha itibar göreceği de açıktır.
Ayrıca HUMK m.275 uyarınca hâkim, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki konularda bilirkişiye seçimine gitmesi yasaklanmıştır. Ancak uygulama bu yönde değildir. Bu durumda kararı hâkimin değil bilirkişinin vermesi gibi bir durumu oluşturmaktadır.
Hâkim, HUMK m.286 uyarınca bilirkişinin oy ve mütalâasıyla bağlı olmadığından, bilirkişi raporu ile bağlı değildir, aksine karar verebilir. Ancak hâkimin bilirkişi raporunun aksine karar verebilmesi için bilirkişinin raporunda bulunan sonuçların neden yanlış olduğunu gerekçeli olarak açıklaması gerekmektedir. Bu da pratikte oldukça zor görünmektedir. Ancak bu konuda Yargıtay’ın görüşünün haklı tarafları bulunmakla birlikte oldukça katı olduğu ve yumuşatılması gerektiği kanaatindeyiz. Ancak; “hakimin çeşitli bilirkişi raporlarından o konulardaki özel ve teknik bilgiyi öğrenmiş olan ve belki de aynı konuda senede binlerce davayı karara bağlayan hâkimin artık bu bilgisine dayanarak bilirkişi raporunu serbestçe takdir edebilmesi ve bilirkişi raporunun aksine karar verebilmesi” yönündeki görüşün her zaman doğru sonuç veremeyeceği kanaatindeyiz. Zira hâkim çok özel ve teknik bilgi ile donanmış bilirkişi kadar konuya hiçbir zaman hâkim olamayacaktır. Ayrıca hazırlanan bilirkişi raporları söz konusu dava ile sınırlı olacak ve hâkime sadece o dava ile ilgili bilgileri vermekle yetinecektir. Bu sebeple hâkim bu sınırlı bilgilerden öğrendikleri ile başka davalarda hüküm vermemeli, diğer bilirkişi raporlarını bu bilgilerine dayanarak takdir etmemelidir. Ancak “kira bedelinin tesbiti” gibi hâkimin bir senede yüzlerce örneği ile karşılaşabileceği durumlarda en az bilirkişi kadar bilgiye sahip olabileceğini de kabul etmemiz gerekmektedir. Bu sebeple Yargıtay, somut olayın şartlarını nazara alarak hâkimin bazı durumlarda bu bilgiye sahip olabileceğini kabul ederek, bu konudaki görüşünü yumuşatması gerektiği kanaatindeyiz.


KAYNAKLAR



DERYAL, Yahya : Türk Hukukunda Bilirkişinin Nitelikleri ve Avukatların Bilirkişilik Yapması, http://www.turkhukuksitesi.com/faq/avukat_bilirkişi.shtml
İNAN/ÇULHACI : Bilirkişi Kurumu Hakkında A.Ü.Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Ramazan Arslan’la Bir Söyleşi, Mali Hukuk Dergisi Yıl:1994 Sayı:50 s.58-61
KURU/ARSLAN/YILMAZ : Medeni Usul Hukuku (Ders Kitabı), Ankara 1996
KURU, Baki : Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 1990
MÜLAYİM/GÜNEŞ : Yeni Bilirkişi Rehberi, Ankara 1986
POSTACIOĞLU, İlhan : Medeni Usul Hukuku Dersleri, İstanbul 1975
TANRIVERDİ, S. Mücahit : Medeni Usul Hukukunda Bilirkişilik, Doktora Tezi, İstanbul 1991
ÜSTÜNDAĞ, Saim : Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 1989
YILMAZ, Ejder : Uygulamada Bilirkişilik ve Bilirkişi Raporları (1), Mali Hukuk Dergisi Yıl: 1996 Sayı: 62 s.12-31
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Türk Hukukunda Bilirkişinin Seçimi Ve Bilirkişi Raporunun Bağlayıcılığı" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Oğuzhan Buhur'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
17-04-2004 - 22:58
(7314 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 23 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 12 okuyucu (52%) makaleyi yararlı bulurken, 11 okuyucu (48%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
33640
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 1 gün 10 saat 32 dakika 43 saniye önce.
* Ortalama Günde 4,60 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 14138, Kelime Sayısı : 1662, Boyut : 13,81 Kb.
* 46 kez yazdırıldı.
* 50 kez indirildi.
* 8 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 44
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,04071808 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.