Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Adli Kontrol Koruma Tedbiri

Yazan : Ahu Karakurt [Yazarla İletişim]
Araş. Gör.

Yazarın Notu
Yayınlandığı eser : DEÜ İİBF. KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMÜ ; "Prof. Dr. Mehmet Ali Göktaş ' a Armağan " , Birleşik Matbaacılık , İZMİR 2006

ADLİ KONTROL KORUMA TEDBİRİ

Arş. Gör. Ahu KARAKURT*

GİRİŞ

Tutuklama koruma tedbirinin bir alternatifi olan adli kontrol koruma tedbiri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ile hukukumuza getirilen yeniliklerden birisidir. Kanun koyucu tarafından tutuklamanın ağır sonuçlarını bertaraf etmek, yargılamanın tamamlanabilmesi için insan haklarına yapılan orantısız müdahalelerin önüne geçmek maksadıyla bağımsız bir kurum olarak ihdas edilmiştir.

Kendisinden beklenen sonuçların elde edilmesi, adli kontrol koruma tedbirinin her yönüyle ve farklı bakış açılarıyla tartışılmasına bağlıdır. Bu temel inanışımız doğrultusunda bir katkı sağlamak maksadıyla çalışmamızın konusu adli kontrol olarak belirlenmiştir. Bu noktada öncelikle adli kontrol tanımlanmaya, amacı ve niteliği kısaca değerlendirilmeye, şartları ele alınmaya çalışılmıştır. Daha sonra adli kontrol kapsamında getirilebilecek yükümlülükler, karar sürecinde izlenecek usul, yükümlülüklerin uygulanması ve uygulanmamasının sonuçları elden geldiğince incelenmiştir.


I. ADLİ KONTROLÜN TANIMI, AMACI, NİTELİĞİ

A. Tanım

Adli kontrol; soruşturma veya kovuşturma evrelerinde, tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, işlediği iddia olunan bir suçtan dolayı şüpheli veya sanığın bütün usul işlemlerinde ve hükmün infazında hazır bulunmasını ya da katılanın zarar ve masraflarının veya muhakeme giderlerinin onun tarafından karşılanmasını sağlamak amacıyla, belirli yükümlülükler altına alınarak adli makam ve mercilerin denetimi ve kontrolü altına sokulmasıdır1.


B. Adli Kontrol Kurumunun Amacı

Bilindiği üzere tutuklama, sanığın muhakemede hazır bulunmasını, maddi gerçeğin araştırılmasını temin etmek veya muhakeme neticesinde verilecek cezanın infazını garanti altına almak amacıyla hakim kararı ile henüz suçluluğu hakkında kesin bir karar verilmemiş olmasına rağmen kişinin özgürlüğünün kaldırılarak tutukevine konmasını ifade eder2. Tutuklamanın ağır sonucu kişi özgürlüğünü önemli ölçüde kaldırmasıdır.

Temel haklardan olan kişi hürriyeti ve güvenliği Anayasamızın 19. maddesinde güvence altına alınmış, sınırlandırılmasının ancak ikinci fıkrada sayılan nedenler dahilinde olabileceği söylenmiştir. Ayrıca Anayasamızın 13. maddesi tüm temel hakların sınırlandırılmasında geçerli olan ilkeleri sıralamıştır. Bunlardan birisi de ölçülülük ilkesidir. Ölçülülük ilkesi, temel hak ve özgürlüklere müdahale söz konusu olduğunda, sınırlamada başvurulan aracın, sınırlama amacını gerçekleştirmeye elverişli olmasını, bu aracın sınırlama amacı açısından gerekli olmasını ve araçla amacın ölçüsüz bir oran içinde bulunmamasını gerektirir3.

Tutuklama kararı doğrudan kişi hürriyetine ilişkindir, onun geçici süreyle felce uğraması sonucunu doğuran bu koruma tedbirine ilkesiz olarak başvurulması, ölçülülük ilkesinin ihlali anlamına gelir.

Bazı durumlarda tutuklama koruma tedbiriyle ulaşılabilecek sonuçlara daha hafif başka tedbirlerle ulaşılması mümkündür. Örneğin sanığın sadece yurt dışına kaçmasından korkuluyorsa onun tutuklanması yerine hakkında yurt dışına çıkma yasağı konularak aynı sonuca ulaşılabilir. İşte adli kontrol kurumuyla ortaya konulan hedef, en az kişi özgürlüğü sınırlaması ile tutuklamanın sonuçlarına ulaşmaktır. Bir başka ifade ile adli kontrol kurumunun temel amacı, tutuklamanın ağır sonuçlarını ortadan kaldırmaktır4.


C. Adli Kontrol Kararının Hukuki Niteliği

"Ceza muhakemesinin yapılmasını veya yapılan muhakemenin sonunda verilecek kararların kağıt üzerinde kalmamasını ve muhakeme masraflarının karşılanmasını sağlamak amacıyla, yetkili merciice, gecikmede sakınca bulunan durumlarda, geçici olarak başvurulan ve hükmün verilmesinden önce bazı temel hak ve hürriyetlere müdahaleyi gerektiren kanuni çarelere koruma tedbirleri denir"5. Tanımdan anlaşılacağı üzere koruma tedbirlerinin; geçici olma, vasıta olma, hükümden önce temel haklara müdahale sonucunu doğurma şeklinde sıralanabilen üç temel özelliği vardır. Adli kontrol de bu özellikleri taşıdığından bir koruma tedbiri niteliğindedir.

CMK'da yer alan adli kontrol, tutuklama koruma tedbirinin bir türevidir6, onun alternatifi niteliğindedir7. Adli kontrol tedbiri bağımsız nitelikte bir koruma tedbiridir. Yani uygulanması başka bir koruma tedbirine bağlı değildir. Bu yönüyle 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nda (CMUK) yer alan teminatla salıvermeden ayrılır, çünkü teminatla salıverme kararı için önce tutuklama kararı verilmesi şarttır8.


II. ADLİ KONTROL KARARI VERİLEBİLMESİ İÇİN BULUNMASI GEREKEN ŞARTLARI

Adli kontrol kararının verilmesi ancak CMK'nın 109. ve devamı maddelerinde belirtilen şartların varlığı halinde mümkündür. Bu şartlar aşağıda sıralanmaya çalışılmıştır.


A. Kişi Bakımından Aranan Şart

1. Hakkında Adli Kontrol Kararı Verilecekler Açısından Kişi Bakımından Şart

Aleyhine adli kontrol kararı verilebilecek sanıklar ve şüpheliler bakımından kanaatimizce ikili bir değerlendirme yapmak uygun olur. Bu değerlendirmede dikkate alınacak olan kıstas yükümlülüğün çeşididir. Şöyle ki; ayrıntıları ilerde açıklanacağı üzere, adli kontrol kararı ile sanık ya da şüpheli aleyhine getirilebilecek yükümlülükler, CMK'nın 109. maddesinin üçüncü fıkrasına göre; yurt dışına çıkamamak, hakim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak, hakimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak, her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek, özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla hastaneye yatmak dahil tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek, şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, cumhuriyet savcısının isteği üzerine hakimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak, silah bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silahları makbuz karşılığında adli emanete teslim etmek, cumhuriyet savcısının istemi üzerine hakim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak, aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adli kararlar gereğince ödemeye mahkum edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek şeklinde sıralanabilir.

CMK'nın 109. maddesinin 4. fıkrasına göre; aynı maddenin 3. fıkrasının (a) bendinde yer alan yurt dışına çıkamamak ve (f) bendinde düzenlenen hakimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak şeklindeki yükümlülükler her sanık ya da şüpheli hakkında uygulanabilir.

Diğer yükümlülükler ise kural olarak sadece; CMK'nın 109. maddesinin 1. fıkrasına göre, üst sınırı üç yıl ve daha az cezayı gerektiren suçlar sebebiyle hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılan şüpheli veya sanıklar için getirilebilir. Ancak hemen eklemek gerekir ki, bu kuralın bir istisnası bulunmaktadır; CMK'nın 109. maddesinin 2. fıkrasına göre, hakkında tutuklama yasağı bulunan şüpheli veya sanıklar için soruşturma ve kovuşturma konusu suç bakımından kanunda öngörülen cezanın üst sınırına dikkate alınmaksızın adli kontrol kararı verilebilir. Örneğin Çocuk Koruma Kanunu'nun (ÇKK) 21. maddesine göre; üst sınırı beş seneyi aşmayan hapis cezasını gerektiren suçların şüpheli veya sanıklarının on beş yaşını doldurmamış olmaları halinde tutuklama kararı verilemez. Görüldüğü üzere burada bir tutuklama yasağı vardır. Bu çocuklar hakkında adli kontrol kararı verilebilecektir9.


2. Kararı Verecek Olanlar Bakımından Kişi Bakımından Şart

Adli kontrol kararının kim tarafından verilebileceği, CMK'nın 110. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; adli kontrol kararı, soruşturma evresinde sulh ceza hakimince, kovuşturma evresinde ise davaya bakan mahkemece verilebilir.


3. Talep Edecek Kişi Bakımından Şart

Soruşturma evresinde şüphelinin adli kontrol altına alınabilmesi için mutlaka savcının istemi gerekir. Bizi bu sonuca ulaştıran CMK'nın 110. maddesinin 1. fıkrası hükmüdür10. Soruşturma evresinde adli kontrol kararı verilebilmesi için aranan, savcının istemi şeklindeki şarttan ne anlaşılması gerektiğinin üzerinde durulması uygun olur. Kanımızca burada doğrudan doğruya savcının adli kontrolü ifade eden isteminin aranması hatalı olacaktır. Savcının tutuklamaya yönelik talebinin, ismen belirtilmese de, aynı zamanda adli kontrolü de içerdiğini kabul etmek gerekir. Sulh ceza hakimi bu durumda, tutuklama talebinde yer verilen gerekçelere göre adli kontrol kararı ile getirilecek yükümlülüklerin türünü tespit etmelidir. Kovuşturma evresinde ise, 110. maddenin son fıkrasına göre görevli ve yetkili mahkeme talep şartı aranmaksızın adli kontrol kararı verebilecektir.


B. Adli Kontrol Kararı Verilebilmesi İçin Bulunması Gereken Maddi Koşul: Tutuklama Şartlarının Bulunması

Her ne kadar CMK'nın 109. maddesinin birinci fıkrasında, sadece "100. maddede yer alan tutuklama sebeplerinin varlığından söz edilmekte" ise de, adli kontrol, tutuklamanın türevi niteliğinde oluşu sebebiyle, ancak onun tüm koşullarının bulunduğu hallerde uygulanabilir11. Bir başka ifade ile CMK'nın 109. maddesinde yer alan tutuklama sebeplerinin varlığı şeklindeki düzenlemeyi, tutuklama koşullarının varlığı olarak anlamak, yani tutuklama nedenlerinin yanı sıra kuvvetli suç şüphesi ve oranlılık ilkesine uygunluğu da aramak gerekmektedir. Bu başlık altında yapılacak açıklamalar da ortaya koymaya çalıştığımız anlayış çerçevesinde değerlendirilmelidir.


a. Tutuklama Sebeplerinin Bulunması

Tutuklama sebepleri sınırlı olarak CMK'nın 100. maddesinde sıralanmıştır. Buna göre; şüpheli veya sanığın; kaçması, saklanması ya da kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması veyahut davranışlarının delilleri yok etme, gizleme, değiştirme ya da tanık, mağdur ve başkaları üzerinde baskı yapılma girişiminde bulunduğu ya da bulunacağı şüphesi uyandırması hallerinden her birisi, tutuklama sebebidir. Adli kontrol kararının verilebilmesi içinde bu sebeplerden birinin bulunması gerekir.


b. Tutuklama Nedenlerinin Varlığı Konusunda Kuvvetli Şüphe Bulunması

Tutuklama ve dolayısıyla adli kontrol kararı verilmesi açısından, sadece tutuklama nedenlerinin bulunduğu konusunda bir inanç ya da söylem yeterli olamaz. Tutuklama sebeplerinin bulunduğu iddiasının bağlı olduğu kuvvetli şüphe olgusunun deliller ile ispatı gerekir. Bu yasal zorunluluk CMK'nın 100. maddesinin ikinci fıkrasında açıklıkla ifade edilmiştir.


c. Kuvvetli Suç Şüphesinin Varlığını Gösteren Olgulara Ulaşılması

Tutuklama kararı ve dolayısıyla adli kontrol kararı verilebilmesi için tespiti zorunlu olan hususlardan birisi de; CMK'nın 100. maddesine göre kuvvetli suç şüphesinin bulunması durumudur12. Eldeki delillere göre yapılacak bir duruşmada sanığın mahkum olma ihtimali kuvvetle muhtemeldir denebiliyor ise kuvvetli suç şüphesine ulaşılmış demektir13.


d. Ölçülülük İlkesi

CMK'nın 100. maddesinin 1. fıkrasına göre "işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez". Tutuklama kararı için öngörülen bu şart aslında ölçülülük kuralının bir ifadesidir ve adli kontrol açısından da aranmalıdır. Anayasanın 13. maddesi bu zorunluluğun en temel nedenidir.

Koruma tedbirlerinde ölçülülük ilkesi denildiğinde, kanımızca konuyu iki aşamalı değerlendirmek gerekir. Bu bağlamda; öncelikle koruma tedbirine başvurulmasıyla elde edilmek istenen yararlı sonuç ile sanık ya da şüphelinin feda etmesi beklenen yararı kıyaslanmalıdır. Bu kıyaslama neticesinde öncelikle koruma tedbiri uygulanmasına gerek olup olmadığı tespit edilmedir. Koruma tedbirinin uygulanmasının gerekli olduğu sonucuna varıldığında ikinci değerlendirmenin yapılmasına geçilmelidir. İkinci değerlendirme, hangi koruma tedbirinin en yararlı ve orantılı olacağına yönelik olmalıdır14.

Bu bilgilerin ışığı altında kanımızca adli kontrol kararı bakımından hakimin yapması gerekenler şunlardır; adli kontrol kararının uygulanmasının gerçekten gerekli olup olmadığını araştırmak ve eğer adli kontrol kararı verilmesi gerekiyor ise hangi yükümlülüğün hükmedilmesinin amaca uygun ve yararlı olacağını tespit etmektir15.


III. ADLİ KONTROL KARARI İLE SANIK YA DA ŞÜPHELİ ALEYHİNE HÜKMEDİLEBİLEN YÜKÜMLÜLÜKLER


A. Genel olarak

Adli kontrol kararı ile getirilebilecek yükümlülükler CMK'nın 109. maddesinde sınırlı sayıda sayılmıştır. Kanun koyucunun bu tutumu bazı yazarlarca eleştirmiştir. Bu eleştirilerin temel noktası; bir tedbirler katalogu şeklindeki düzenlemenin teknolojik gelişmenin yarattığı yeni tedbir ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalacağı, yasada sayılan tedbirlerin dışında başka tür tedbirlerin alımı konusunda hakime takdir yetkisi tanınmasının daha uygun olacağı yönündedir16. Biz bu eleştiriye katılmamaktayız. Çünkü temel hakları sınırlama sonucunu doğuran düzenlemelerin kanun ile yapılması anayasal bir zorunluluktur17. Sınırlamanın nedenlerinin bilinmesi hukuki güvenlik açısından da son derece önemlidir18.


B. Ceza Muhakemesi Kanunda Öngörülen Adli Kontrol Yükümlülükleri

Aşağıda CMK'nın 109. maddesinde öngörülen adli kontrol kararı kapsamındaki yükümlülükler sıralanmıştır19. Şöyle ki;


1. Yurt Dışına Çıkamamak

Sanığın kaçma ihtimalini bertaraf etmeye yönelik bir tedbir türüdür20. Tutuklama koruma tedbirinden çok daha avantajlıdır. Sanık ya da şüphelinin sadece yurt dışına kaçma ihtimali varsa ölçülülük ilkesi gereği yurt dışına çıkamama yükümlülüğünü içeren adli kontrol kararı vermekle yetinilmelidir.

CMUK'nun yürürlükte bulunduğu dönemde, böyle bir koruma tedbirinin bulunmaması sorun yarattığından, bu boşluk pek de uygun olmayan bir yol ile doldurulmaya çalışılmış21, Pasaport Kanunu'nun 22. maddesine dayanılarak mahkemelerce sanık ya da şüpheliler hakkında yurt dışına çıkış yasakları konulmuştur22. Daha sonra 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri ile Mücadele Kanunu'nun 9. maddesi ile ilk kez açık olarak yurt dışına çıkamama tedbiri düzenlenmiştir23.

CMK'da 5353 sayılı kanunla değişlik yapılmadan önce yurt dışına çıkamama kararının verilmesi bakımından adli kontrolün tüm şartları aranmaktaydı. Bu durum ise, üst sınırı üç yıldan fazla hapis cezası gerektiren suçlar bakımından adli kontrol kararı verilemeyeceğinden -üst sınırı üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suç işlediği ileri sürülen- sanık ya da şüphelilerinin yurt dışına kaçma ihtimalinin varlığı halinde tutuklanmalarını zorunlu kılıyordu. Ölçülülük ilkesine açık biçimde aykırı olan bu durum 5353 sayılı kanun ile CMK'nın 109. maddesine 4. fıkranın eklenmesi sureti ile aşıldı24. Buna göre artık CMK'nın 109. maddesinin 4. fıkrasındaki düzenleme sayesinde yurt dışına çıkamama şeklinde adli kontrol kararı verilmesi bakımından cezanın üst sınırına ilişkin bir şart aranmamaktadır.


2. Hakim Tarafından Belirlenen Yerlere Belirtilen Süreler İçinde Düzenli Olarak Başvurmak

Bu adli kontrol yükümlülüğünün amacı da sanık ya da şüphelinin kaçmasının önlenmesidir. Bu koruma tedbirine başvurulurken kararı verecek olan hakim ya da mahkeme, uğranması zorunlu olan yerleri ve yükümlülüğün yerine getirileceği zamanı açık olarak belirtmelidir. Ayrıca bu hususların tespitinde ölçülülük ilkesinin bir gereği olarak, sanık ya da şüphelinin hayatını önemli ölçüde zorlaştıracak, günlük faaliyetlerini etkileyecek düzenlemelerden kaçınılmalıdır.


3. Hakimin Belirttiği Merci veya Kişilerin Çağrılarına ve Gerektiğinde Meslekî Uğraşlarına İlişkin ya da Eğitime Devam Konularındaki Kontrol Tedbirlerine Uymak

Bu tedbir ile ulaşılmak istenen amaç, sanığın ya da şüphelinin muhakeme işlemleri sırasında hazır bulunmasının sağlanmasıdır. Bu amaç doğrultusunda örneğin sanık ya da şüphelinin keşif, beden muayenesi vb. için sağlık kuruluşları, mahkeme, savcılık, kolluk makamlarının çağrılarına uymasına karar verilebilecektir25. Mesleki uğraşlarına ilişkin ya da eğitime devam konularındaki tedbirlere uymak şeklindeki yükümlülüğe hükmedildiğinde ise, sanığın ya da şüphelinin eğitimine ara vermeden ya da işinden ayrılmak zorunda kalmadan yargılanması sağlanmış olur.


4. Her Türlü Taşıtları veya Bunlardan Bazılarını Kullanamamak ve Gerektiğinde Kaleme Makbuz Karşılığında Sürücü Belgesini Teslim Etmek

Bu koruma tedbirinin amacı da sanık ya da şüphelinin kaçmasının önlenmesidir26. Adli kontrol kararında, şüpheli veya sanığın kullanmaması gereken araç türünün ve teslim edeceği sürücü belgesinin açıkça belirtilmesi gerekir. Şüpheli ya da sanığın mesleki uğraşlarını ya da ailesinin veya kendisinin geçimini sürdürmesi bakımından taşıt kullanması zorunlu ise kararı verecek olan merci, CMK'nın 109. maddesinin dördüncü fıkrasına göre şüpheli ya da sanığın mesleki uğraşlarında araç kullanmasına sürekli veya geçici olarak izin verebilir. Bu durumda hangi araçların hangi zaman diliminde kullanılabileceği kararda ayrıntılı olarak açıklanmalıdır.

Sürücü belgesinin teslimi suretiyle taşıt kullanmama yükümlülüğünün yerine getirilmesi için öncelikle sürücü belgesinin şüpheli veya sanık tarafından kaleme teslimi gereklidir. Şüpheli ya da sanık bundan sonra bir taşıt kullandığı takdirde, eylemi aynı zamanda sürücü belgesi olmaksızın araç kullanma suçunu oluşturacaktır, ayrıca adli kontrol tedbirine uymama nedeniyle tutuklanabilecektir27.

Sanık ya da şüphelinin muhakeme konusu suçu bir taşıt ile işlemiş olması halinde, yeniden araç kullanmak suretiyle başka bir suç işlemesini önlemek için sürücü belgesinin makbuz karşılığı kaleme teslimi şeklinde bir kararın verilemeyeceği düşüncesindeyiz. Çünkü adli kontrol kararı tutuklama sebeplerine bağlı olarak düzenlenmiştir ve yukarıda ifade edilen şekilde yorumlanabilecek bir tutuklama nedeni de bulunmamaktadır28.


5. Özellikle Uyuşturucu, Uyarıcı veya Uçucu Maddeler İle Alkol Bağımlılığından Arınmak Amacıyla, Hastaneye Yatmak Dahil, Tedavi veya Muayene Tedbirlerine Tâbi Olmak ve Bunları Kabul Etmek

Kanımızca konuya iki açıdan yaklaşmak uygun olur. Birinci durum; sanık ya da şüphelinin madde bağımlılığının etkisi altında suçu işlemesi halidir. Sözünü ettiğimiz bu durumda, sanık ya da şüpheli bağımlısı olduğu madde yoksunluğu içerisinde suçu işlemiştir ve akıl hastası olarak değerlendirileceğinden cezai sorumluluğu bulunmayacaktır. Bu durumda kendisi hakkında ceza muhakemesi değil, emniyet tedbiri muhakemesi yapılacaktır. Kanımızca bu durumda adli kontrol kararı verilmesi mümkün değildir. Çünkü tutukluluk kararı verilmesi için öngörülen sebeplerinin hiç birisi oluşmamıştır. Tutuklama sebeplerinden hiç birisinin oluşmadığı hallerde de adli kontrol kararı verilemez.

İkinci durum ise madde bağımlısı olan kişinin yoksunluk sendromlarının bulunmadığı bir zaman diliminde suç işlemesi ya da suçu işledikten sonra madde bağımlısı halini almasıdır. Bu durumda kişi suçu işlerken akıl hastası olarak değerlendirilemeyeceğinden hakkında ceza yargılaması yapılmalıdır. Soruşturma evresinde şüphelinin akıl hastası olması kolluk ya da savcılıkça yapılacak işlemlerin seyrini etkilemez. Ancak bilindiği üzere; akıl hastalığı yargılama engelidir29. Bu nedenle sanık iyileşene kadar yargılamanın durması yönünde karar verilmesi gerekir. İşte sanığın uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olması şeklindeki adli kontrol yükümlülüğü, durma kararından öncesindeki aşamalarda verilebilir. Bu sayede sanığın ya da şüphelinin iyileşmesi sağlanarak yargılamaya devam olunabilir.

Görüldüğü üzere adli kontrol kararı kapsamında sanık ya da şüpheli aleyhine verilebilecek olan bu tedbirin tutuklama kararı verilmesini sağlayan sebepler ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Bir başka ifade ile tutuklama nedenleri arasında yargılamanın yapılabilmesi ya da devamı için tedavi olmak ya da bağımlılıktan kurtulmak gibi bir neden yoktur. Bu nedenle kanun koyucunun bu yükümlülüğü adli kontrol kapsamında düzenlemesi hatalıdır. Ayrıca bu adli kontrol yükümlülüğü masumluk karinesiyle çelişir niteliktedir30. Konunun başka bir başlık altında farklı ilkeler çerçevesinde yapılacak bir değişlik ile yeniden düzenlenmesi uygun olur.


6. Şüphelinin Parasal Durumu Göz Önünde Bulundurularak Miktarı ve Bir Defada veya Birden Çok Taksitlerle Ödeme Süreleri Cumhuriyet Savcısının İsteği Üzerine Hakimce Belirlenecek Bir Güvence Miktarını Yatırmak

Bu tedbir CMUK'da yer verilen teminat ile salıverme tedbirine benzemektedir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki her iki kurum arasında tutuklama kararına bağımlı olma noktasında fark bulunmaktadır. Şöyle ki; teminatla salıverme, tutuklama tedbirinden beklenen amaca teminat ile varmanın mümkün olduğu hallerde, tutuklama kararının infazını şarta bağlı olarak geri bırakılmasını sağlar. Bu nedenle tutuklama kararına bağımlı niteliktedir. CMK'da yer alan güvence yatırma ise henüz tutuklama kararı verilmeden adli kontrol kapsamında, tutuklamaya alternatif olarak uygulanabilecek bir tedbirdir31. Bu nedenle tutuklama kararından bağımsızdır.

Güvence yatırmanın amacı CMK'nın 113. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer almaktadır. Buna göre; şüpheli veya sanığın bütün usul işlemlerinde, hükmün infazında veya karar verilebilecek diğer yükümlülükleri yerine getirmek üzere hazır bulunmasını; sanık ya da şüphelinin kaçması halinde katılanın yaptığı masrafların, suçun neden olduğu zararların giderilmesi için gereken bedelin ve eski hâle getirme ücretinin, şüpheli veya sanık nafaka borçlarını ödememeleri nedeniyle kovuşturuluyorlarsa nafaka borçlarının, kamusal giderlerin ve hükmedilecek para cezalarının belirli bir sıra dahilinde karar sonrası karşılanmasının garanti altına alınmasını sağlamaktır.

Güvence yatırma tedbirine hükmedilebilmesi için sanık ya da şüphelinin işlediği iddia olunan suçun üst sınırının üç yıldan az hapis cezasını gerektirmesi gibi bir şart aranmamaktadır. Bu sonuç 5353 sayılı kanun ile CMK'nın 109. maddesine eklenen dördüncü fıkranın bir neticesidir.

Kanunda güvence konusunda açık bir düzenleme yoktur. Güvence olarak gösterilecek şey ve miktarının takdiri tamamen mahkemeye aittir32. Oysaki CMUK'un 118. maddesinde nelerin güvence olarak gösterilebileceği sıralanmıştı.

Güvencenin türüne, para olarak belirlenmesi halinde taksit ile ödenip ödenemeyeceğine, taksit ile ödenmesine hükmedilmesi halinde taksit zamanlarına, miktarına ilişkin kararlarda mahkeme tarafından sanık ya da şüphelinin mali gücünün dikkate alınması yasal bir zorunluluktur. Mahkeme güvence yatırma tedbirini peşin bir tazminat ya da para cezasına dönüştürmemelidir33. Nitekim AİHM'ye göre " Alınacak güvencenin amacı suçtan doğan zararın tamir ve tazmini karşılamak değil, sanığın duruşmada hazır bulunmasını sağlamaktır. Bu nedenle güvence miktarı saptanırken ilgilinin kişisel durumu her yönü ile gözden geçirilmelidir, kaçması halinde uğrayacağı zararın onda yapacağı etkiye bakılmalıdır." 34.

Güvence mutlaka sanık ya da şüpheli tarafından verilmelidir. Aksi halde kurumla hedeflenen amaca ulaşılması mümkün olmayacaktır35. Bu nedenle kanımızca, mali gücü olan sanık ve şüpheliler ile olmayanların güvence tedbirinde yaşayacağı eşitsizlikleri gidermek için bir fon kurulması fikri yerinde değildir36.

Güvence yatırma tedbirine karar verilebilmesi, savcının bu yönde talepte bulunması şartına bağlıdır. Kanımızca bu düzenleme de yerinde değildir. Katılan, sanık ya da şüpheli tarafından talep edilebileceği gibi kovuşturma evresinde re'sen karar verilebilmesi de gerekir. Kurumdan beklenen amaca ulaşmak için buna imkan sağlayan bir kanun değişikliğinin yapılması yerinde olacaktır.

Güvence yatırılma konusunda kanunda yer alan diğer düzenlemeler şöyle özetlenebilir. CMK'nın 114. maddesine göre; hakim, mahkeme veya cumhuriyet savcısı, şüpheli veya sanığın rızasıyla, güvencenin mağdurun haklarını karşılayan veya nafaka borcuna ilişkin bulunan kısımlarının, istedikleri takdirde, mağdura veya nafaka alacaklılarına verilmesini emredebilir. Soruşturma ve kovuşturmanın konusunu oluşturan olaylar nedeniyle mağdur veya nafaka alacaklısı lehinde bir yargı kararı verilmiş ise şüpheli veya sanığın rızası olmasa da ödemenin yapılması emredilebilir.


7. Silah Bulunduramamak veya Taşıyamamak, Gerektiğinde Sahip Olunan Silahları Makbuz Karşılığında Adli Emanete Teslim Etmek

Bu koruma tedbirine ancak sanık ya da şüphelinin, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapma girişiminde bulunması yönünde kuvvetli şüphe olması halinde başvurulmadır37. Sanığın sadece silahlı başka bir suç işlemesinden korkuluyor ise CMK'nın 109. maddesindeki bu düzenlemeye dayalı olarak silah bulundurması ya da taşımasının yasaklanması söz konusu olamaz. Çünkü suçların önlenmesi gibi bir tutuklama sebebi yoktur.

Burada silahı geniş anlamda anlamak gerekir, kararda silahın çeşidi ve teslim edilmesi gereken süre açıkça yazmalıdır38.


8. Cumhuriyet Savcısının İstemi Üzerine Hakim Tarafından Miktarı ve Ödeme Süresi Belirlenecek Parayı Suç Mağdurunun Haklarını Güvence Altına Almak Üzere Aynî veya Kişisel Güvenceye Bağlamak

Bu düzenlemenin adli kontrolün amacıyla ilişkisini ya da bağlantısını kurabilmek oldukça zordur. Çünkü mağdurun haklarını güvenceye almak gibi bir tutuklama sebebi yoktur. Kaldı ki mağdurun suç sebebiyle zedelenen haklarının korunması savcının görevleri arasında değildir. CMK'da şahsi hak davasını kaldıran zihniyetle, böyle bir düzenlemeyi yapan zihniyetin ortak paydasını bulmak kanımızca imkansızdır.


9. Aile Yükümlülüklerini Yerine Getireceğine ve Adli Kararlar Gereğince Ödemeye Mahkum Edildiği Nafakayı Düzenli Olarak Ödeyeceğine Dair Güvence Vermek

Bu yükümlülüğün adli kontrol kurumu ile bir ilgisi olmadığı39, koruma tedbir olarak da değerlendirilemeyeceği düşüncesindeyiz.40 Çünkü tutuklama nedenleri arasında aile yükümlülüklerini yerine getirmemek gibi bir sebep yoktur. Kanun koyucunun böyle bir tedbire adli kontrol içerisinde yer vermesi hatalı bir durumdur, yapılacak bir değişiklik ile ayrı bir başlık altında bu tedbirin ve niteliğinin yeniden düzenlenmesi uygun olur.


C. Çocuk Koruma Kanununda Düzenlenen Adli Kontrol Yükümlülükleri

Sanık ya da şüpheli niteliğindeki çocuklara CMK'nın 109. maddesinde öngörülen adli kontrol yükümlülükleri uygulanabildiği gibi ÇKK'da düzenlenen adli kontrol yükümlülükleri de uygulanabilmektedir. Bunlar; belirlenen çevre sınırı dışına çıkmamak, belirlenen bazı yerlere gidememek veya ancak bazı yerlere gitmek, belirlenen kişi ve kuruluşlarla ilişki kurmamaktır. Ancak hemen belirtmek gerekir ki bu tedbirlerin amacı CMK'nın 100. maddesinde sayılan tutuklama nedenleri ile ilgili değildir, çocukların ıslahı ve yeni suç işlemelerini önlemeye yöneliktir.


IV. ADLİ KONTROL KARARINDA BULUNMASI GEREKENLER, ADLİ KONTROL KARARININ BİLDİRİLMESİ

CMK'nın 34. maddesine göre, adli kontrol kararı gerekçeli olmak zorundadır. Ayrıca kararda başvurulması mümkün kanun yolu, süresi, şekli, hangi mercie başvurulacağı yazmalıdır. Diğer yandan adli kontrol kararında yükümlülüğün türüne, neden bu türün seçildiğine, tutuklama sebeplerinin varlığını gösteren ilkelere, suç şüphesinin kuvvetli nitelikte sayılmasını temin eden hususlara açıklıkla yer verilmelidir. Karara tek örnek bir gerekçenin yazılması kuşkusuz yeterli olmayacaktır. Adli kontrol kararı maruz kalanın yokluğunda verilmiş ise mutlaka tebliği gerekir. Zaten bu durumda itiraz süresinin başlaması tebliğ şartına bağlıdır.


V. YÜKÜMLÜLÜĞÜN YERİNE GETİRİLMEMESİNİN SONUCU

Adli kontrol kararında belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesine ilişkin çalışmaları yürütme görevi, 5402 sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezi Şube Müdürlüğü Kanunu'na göre Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezi Şube Müdürlüğü'ne aittir.

Hükmedilecek adli kontrol kararına isteyerek aykırı davrananlar hakkında, CMK'nın 112. maddesine göre kovuşturma veya soruşturma konusu suç için öngörülen hapis cezası süresi ne olursa olsun, hemen tutuklama kararı verilebilir. Bu hükme göre adli kontrol kararı kapsamında kendisi için öngörülen yükümlülüğe istemeyerek aykırı davrananlar hakkında tutuklama kararı verilmez. Ayrıca sanık ya da şüphelinin yükümlülüğe isteyerek aykırı davranması halinde yetkili merciinin tutuklama kararı vermek gibi bir zorunluluğu da yoktur. Burada mercie takdir yetkisi tanınmıştır. Adli para cezası ile cezalandırılan bir suça ilişkin olarak yapılan isnattan dolayı hükmedilen adli kontrol kararında yer alan yükümlülüğün ihlali halinde tutuklama kararı verilmemesi gerekir. CMK'nın 112. maddesinde "....hapis cezası süresi ne olursa olsun .." diyerek kanun koyucu, bu yorumun yapılmasına olanak sağlamıştır. Kanımızca CMK'nın 112. maddesi hükmü kötüye kullanılmaya müsaittir. Şöyle ki; tutuklama yasaklarının bulunduğu durumlarda adli kontrol kararı verilebilmektedir. Adli kontrol kararının verilebildiği her hal için yükümlülüklere ihlal bir tutuklama nedeni olarak öngörülmüştür. Bu durum tutuklama yasaklarının hukuk dışı olarak bertaraf edilmesini sonuçlayabilir. Kanımızca konunun yeniden düzenlenmesi bir zorunluluktur.


VI. ADLİ KONTROL KARARINA İTİRAZ

CMK'nın 111. maddesine göre; soruşturma ve kovuşturma evresinde mahkeme ya da sulh ceza hakimince verilen adli kontrol kararlarına, bu kararın değiştirilmesi ya da kaldırılmasına yönelik kararlara itiraz edilebilir. İtiraz etme yetkisi CMK'nın 260 ve devamı maddelerine göre; cumhuriyet savcısına, şüpheliye, sanığa, onların yasal temsilcilerine, eşlerine ve katılana aittir.

CMK'nın 268. maddesine göre itiraz hakkının kullanılması süreye bağlıdır. Süre kararın öğrenildiği tarihten itibaren yedi gündür. İtiraz yazılı olarak yapılabileceği gibi istemin tutanağa geçirilmesi sağlanarak da yapılabilir.

İtirazın yapılacağı merci, kararı veren mahkeme ya da sulh hakimidir. Kararına itiraz edilen hakim ya da mahkeme itirazı yerinde görür ise değiştirir, yerinde görmez ise üç gün içerisinde yetkili mercie gönderir. CMK'nın 268. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince adli kontrol kararına karşı itiraz merci; kararı soruşturma evresinde sulh ceza hakimi vermiş ise, yargı çevresinin bulunduğu asliye ceza mahkemesi hakimi, sulh ceza işleri asliye ceza mahkemesi tarafından yürütülüyor ise ağır ceza işlerini gören mahkeme başkanıdır. Asliye ceza mahkemesi hakimi tarafından verilen adli kontrole ilişkin kararlar için ise yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine itiraz edilir.

CMK'nın 269. maddesine göre itiraz, kararın yerine getirilmesinin geri bırakılması sonucunu doğurmaz. Ancak kararına itiraz edilen makam veya kararı inceleyecek merci, yerine getirmenin geri bırakılmasına karar verebilir.

CMK'nın 270. maddesine göre; itirazı inceleyecek merci, yazı ile cevap verebilmesi için itirazı, cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılmasını da emredebilir. CMK'nın 271. maddesine göre ise itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde cumhuriyet savcısı ve müdafi veya vekil dinlenir.

İtiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir. Karar mümkün olan en kısa sürede verilir. Merciin, itiraz üzerine verdiği kararları kesindir.


VII. YÜKÜMLÜLÜĞÜN DEĞİŞTİRİLMESİ VE SONA ERMESİ

CMK'nın 111. maddesine göre adli kontrol kararının verilmesinden sonra, hakim veya mahkeme şüpheli ya da sanığın istemi üzerine cumhuriyet savcısının görüşünü aldıktan sonra, adli kontrol kararının içeriğini oluşturan yükümlülüklerin tümünün ya da bir kısmının kaldırılmasına beş gün içerisinde karar verilir.

Adli kontrol kararının kaldırılması şeklindeki karara karşı cumhuriyet savcısı itirazda bulunabilir. Bu durumda itirazın red edilmesi yönündeki verilebilecek karar kesin olacağından savcının başvurabileceği bir imkan kalmayacaktır.

Adli kontrol kararının içerdiği yükümlülüklerin sona ermesi bakımından CMK'da yer alan diğer düzenlemeler şöyledir: CMK'nın 103. maddesine göre soruşturma evresinde cumhuriyet savcısı adli kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varacak olursa, şüpheliyi re'sen serbest bırakır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinde şüpheli serbest kalır. Yine bu maddeye göre şüpheli ya da sanığın işlediği suç nedeni ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi halinde adli kontrol kararı kendiliğinden sona erecektir. CMK'nın 111. maddesine göre adli kontrol kararının kaldırılmasına karar verildiğinde adli kontrol sona erecektir. Muhakemenin beraat, mahkumiyet, düşme vb. bir kararla sona ermesi halinde de adli kontrolün sona ereceği aklın gereğidir.


VIII. ADLİ KONTROL ALTINDA GEÇEN SÜRENİN MAHSUBU

Adli kontrol altında geçen sürenin hükmedilecek olan hapis cezasından mahsubu sorunu, CMK'nın 109. maddesinin 6. fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre kural olarak; adli kontrol altında geçen süre, şahsi hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan mahsup edilemez. Ancak bu kuralın bir istisnası bulunmaktadır. CMK'nın 109. maddesinin altıncı fıkrasının son cümlesinde yer alan bu istisnaya göre; uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek şeklindeki adli kontrol yükümlülüğü altında geçen süre şahsi hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan mahsup edilir.


IX. ADLİ KONTROLÜN DEVAMININ İNCELENMESİ

Tüm koruma tedbirleri geçici mahiyettedir41. Koruma tedbirlerinin geçici oluşu; bu tedbirin ceza yargılamasının ve tedbire başvurulmasının amacına uygun düştüğü sürece uygulanabilmesini ifade eder42.

Adli kontrol kararı da bir tür koruma tedbiri olduğundan kuşkusuz geçici niteliktedir. Yani bu tedbirle muhakemede ulaşılmak istenilen amaca ulaşıldığında, suçun kovuşturulması imkanının bulunmadığının tespit edilmesi durumunda ya da en geç hükümle sona erecektir43.

CMK'da adli kontrol koruma tedbiri için tutuklama kararında olduğu gibi uygulanabileceği azami bir süre ve denetleme bakımından uyulması zorunlu kanuni kontrol süresi öngörülmemiştir. Bu boşluk; "Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hakimi tarafından CMK'nın 100. maddesi hükmü göz önünde bulundurularak karar verilir. Tutukluluk durumunun incelenmesi, aynı süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir. Hakim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir." diyen CMK'nın 108. maddesi kıyasen uygulanmak suretiyle doldurulabilinir44.


Sonuç

Sonuç olarak Türk hukukunda adli kontrol müessesesinin özünde insan haklarını gerçekleştirme bakımından olumlu düzenlemeler içerse de yetersiz, karmaşık ve bazen de amacını aşan şekilde formüle edildiği söylenebilir.

Bu bağlamda öncelikle tutuklamanın koşullarına bağlanan adli kontrol kurumu içerisinde yer alan bazı yükümlülük türlerinin tutuklamanın sebepleriyle ilişkilendirilmesi oldukça zordur. Örneğin uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek, cumhuriyet savcısının istemi üzerine hakim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak, aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adli kararlar gereğince ödemeye mahkum edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek tedbirleri, kanımızca yeni suç işlenmesini önleyici mahiyettedir, bu durum da adli kontrolün amacıyla bağdaşmamaktadır.

Adli kontrol kararının verilebilmesi için sanık ya da şüphelinin işlediği iddia olunan suçun üst sınırının üç yıldan fazla olmaması gerektiği yönündeki düzenleme bu tedbire başvurulma olanağını sebepsiz yere daraltmaktadır. Kanımızca bu sınır kaldırılmalıdır. Adli kontrol kapsamındaki yükümlülükler kanımızca yetersizdir. Örneğin sanık ya da şüphelinin ülke içinde bir bölgeden ayrılmasını önleyecek her hangi bir düzenleme yoktur.

Yükümlülüklerin sınırlı sayıda olması kanımızca tutarlıdır. Ancak daha önce belirttiğimiz üzere bu konu da eleştiriler de mevcuttur.

Yükümlülüklerin ihlali halinde yargılamanın sonunda hükmedilebilecek cezanın ağırlığına bakılmaksızın tutuklama kararının verilebileceğine ilişkin düzenleme, tutuklama yasaklarına dolanmanın bir yolu olarak kullanılabilecek niteliktedir.

Adli kontrol kararı sanığın yokluğunda verilebilecek midir? Bu soruya CMK da açık bir cevap bulmak mümkün değildir. Kanımızca bu eksiklik bir an önce ortadan kaldırılmalıdır.

Adli kontrol kararının uygulanabileceği azami sürenin belirtilmemesi, ne kadar sürede denetleneceğinin açıklanmaması diğer eksikliklerdendir. Bu eksiklikler tutuklamaya ilişkin kuralların kıyas yoluyla uygulanması suretiyle bertaraf edilebilir.

Son olarak kurumun ölü doğduğunu üzülerek ifade etmek gerekir. Kanaatimizce adli kontrol müessesesi, ciddi manada sanık ya da şüpheliyi denetleme olanağını sağlayan bir alt yapıyla ruhuna kavuşabilir. Bizim hukuk sistemimizde böyle bir alt yapı yoktur. Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezi Şube Müdürlüğü'nün kurulması bu olumsuz durumu ortadan kaldırmamıştır. Adli kontrol koruma tedbirinin başarıya ulaşması alt yapı eksiğinin ortadan kaldırılması ile mümkün olacaktır.












*Dokuz Eylül Üniversitesi İİBF. Kamu Yönetimi Bölümü Hukuk Bilimleri ABD.
1 HACIOĞLU Caner, "5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Tutuklama Koruma Tedbirine Seçenek Olarak Düzenlenen Adli Kontrol Koruma Tedbiri Üzerine Bir İnceleme", Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, C.IX, S.1-2, Yıl.2005, Erzincan 2005, s.171.
2Bkz YURTCAN Erdener, Ceza Yargılaması Hukuku, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2005, s.308., ÖZTÜRK Bahri / ERDEM Mustafa Ruhan, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin, Ankara 2006, s.506., KUNTER Nurullah / YENİSEY Feridun / NUHOĞLU Ayşe, Muhakeme Hukuku Dalı olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Arıkan Yayınevi, İstanbul 2006, s.773.
3 ÖZBUDUN Ergun, Türk Anayasa Hukuk, Yetkin, Ankara 2002, s.104.
4YURTCAN a.g.e., s.321.
5 ÖZTÜRK / ERDEM, a.g.e., s.591.
6 YURTCAN, a.g.e., s. 322.
7ÖZBEK Veli Özer, İzmir Şerhi Yeni Ceza Muhakemesi Kanunun Anlamı, Seçkin, Ankara 2005, s.373., CENTEL Nur / ZAFER Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta, İstanbul 2005, s.286., ŞAHİN Cumhur, Ceza Muhakemesi Kanunu Gazi Şerhi, Seçkin, Ankara 2005, s. 318 .
8 Alman Hukukunda tutuklama yerine daha hafif tedbirlere başvurulması, ancak tutuklama kararın varlığı halinde mümkündür. Bir başka ifade ile adli kontrol kararı tutuklama kararından bağımsız olarak verilemez. İtalyan, Avusturya, Fransız ceza muhakemesi hukuklarında ise adli kontrol bağımsız bir koruma tedbir olarak düzenlenmiştir. Karşılaştırmalı hukuk için bkz. ÖZBEK, a.g.e., s.377. vd.
9 Tutuklama yasağına mevzuatımızdan gösterilebilecek bir diğer örnek; CMK'nın 100. maddesinin 4. fıkrasında yer almaktadır. Buna göre sadece adli para cezasını ya da üst sınırı bir yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren suçların sanık ya da şüphelileri hakkında tutuklama kararı verilemez. Bunlar hakkında 109. maddenin ikinci fıkrası gereği adli kontrol kararı verilebilir.
10 HACIOĞLU, a.g.m., s.173.
11Aynı görüşte bkz. YURTCAN, a.g.e., s. 322., CENTEL / ZAFER, a.g.e., s.286., HACIOĞLU, a.g.m., s.173., CUMHUR, a.g.e., s.319., FEYZİOĞLU Metin, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Hakkında Bazı Tespit ve Değerlendirmeler, http://www.law.ankara.edu.tr./ yazicidostu.php?yad=1340, (26.22.2005), CENTER Nur, "Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu 2000 Tasarısına Eleştirel Yaklaşım", Prof. Dr. Mahmut Tevfik Birsel'e Armağan, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayını, İzmir 2001,s.514.,
12 100. maddenin birinci fıkrasında yer alan kuvvetli suç şüphesini gösteren olgular değiminden kuvvetli suç şüphesini anlamak gerekir. Açıklama için bkz. ÖZBEK, a.g.e.,s.347.
13ÖZTÜRK / ERDEM, a.g.e., s.486.
14HAKYEMEZ Yusuf, Şevki, "Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlandırılmasında Ölçülülük İlkesi", Prof. Dr. Hayri Domaniç'e 80. Doğum Günü Armağanı, C.2, Beta, İstanbul 2001, s.1311. vd.
15 Yükümlülüğün türünün tespitinde ölçülülük ilkesinin dikkate alınması gerektiği konusunda bkz. CUMHUR, a.g.e., s.319.
16 CENTER, a.g.m.,s. 515
17Aynı yönde bkz. KOCA Mahmut, "Tutuklamada Oranlılık İlkesi Çerçevesinde 2002 CMUK Tasarısının "Adli Kontrol" Tedbirinin Değerlendirilmesi", DEUHF Dergisi, .C.5,S.2,DEÜ Rektörlük Matbaası, İzmir 2003, s.133.
18Ayrıca karşılaştırmalı hukuka bakıldığında da birçok hukuk sisteminde yükümlülüklerin sınırlı sayıda sayılmış olduğunu görmekteyiz. Örneğin Fransız, İtalyan, Avusturya Ceza Muhakemesi Kanunlarında bu yükümlülükler sınırlı sayıda sayılmıştır. Alman hukukunda ise sınırlı bir sayıma gidilmemiştir. bkz. ÖZBEK, a.g.e s.377.
19Karşılaştırmalı hukuktaki adli kontrol yükümlülükleri için bkz. ÖZBEK, y.a.g.e., s.377. vd., HACIOĞLU, a.g.m., s.168 vd.
20 KOCA, a.g.m., s. 129.
21 Bu yöntem aslında temel haklardan olan seyahat hürriyetinin AİHS' ye aykırı olarak sınırlandırılması niteliğindedir. Her ne kadar Pasaport Kanunu'nda mahkemelerin koyacağı yasaktan bahsedilse de kanunda bu sınırlamaların detaylarının belirtilmemesi büyük bir eksiklik idi. Bilindiği üzere temel hakların kanunla sınırlandırması gerekli olmakla birlikte, sınırlamaların bağlı olduğu esasların da kanunla düzenlenmesi zorunludur. Ne var ki ihtiyacın ürünü olarak başvurulan bu önlemin yasal dayanağı olan Pasaport Kanunu'nun 22. maddesi, Anayasa Mahkemesi'nce Anayasaya uygun bulunmuştur. Bkz. E.1963/130 K.1963/100 K.T.29.04.1963 AYMKD Y.1999, S.1,s.248., Karara yönelik eleştiriler ve yorumlar için bkz Kaya Cemil,"Yurt Dışına Çıkma Özgürlüğünün Engellenmesi", KHukA Kamu Hukuku Arşivi Dergisi, Akademik Araştırma ve Dayanışma Derneği Yayını, Ocak 2005, s.47.
22 Ayrıntılı bilgi için bkz. ÖZDEMİR Y. Metin, Anayasa Hukukunda Seyahat Özgürlüğü, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, İzmir 1998, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s.106 vd.
23 Bu düzenlemeye göre sanık hakkında hazırlık soruşturması ya da kovuşturma evresinde, 4422 sayılı kanun kapsamında suçlar bakımından yurt dışına çıkış yasağı konulabiliyor idi. Böyle bir kararı verme yetkisi; hazırlık soruşturmasında hakime, kovuşturma evresinde ise mahkemeye aittir. Ayrıca gecikmesinde sakınca olan hallerde 24 saat içerisinde hakim onayına sunulmak şartı ile savcı tarafından da karar verilebilmekte idi. Bilindiği üzere 4422 sayılı kanun CMK ile yürürlükten kaldırılmıştır.
24 CMK ile Pasaport Kanunun 22. maddesinin zımnen ilga edildiğine ilişkin bkz. HACIOĞLU, a.g.m., s. 178.
25 HACIOĞLU, y.a.g.m., s.180.
26 TUNÇ Mehmet, "Adli Denetim, Tutuklamayı Önleyici ve Giderici Tedbirler", Adalet Dergisi, Y.92, S.6, Ankara, 2001,s. 149.
27 HACIOĞLU, a.g.m.,181.
28 Aksi görüş için bkz. HACIOĞLU, y. a.g.m., s. 181.
29 Ayrıntılı bilgi için bkz. ÖZTÜRK / ERDEM, a.g.e., s.107.
30 CENTEL / ZAFER a.g.e., s.288.
31ÖZBEK, a.g.e. ,s.381
32 Aksi görüş; gösterilecek güvencenin konusun para olması gerektiği yönünde bkz. ÖZBEK, a.g.e.,s.382., aynı görüşte bkz. HACIOĞLU, a.g.m., s. 183.
33 HACIOĞLU, y. a.g.m., s. 183 .
34 GÖLCÜKLÜ Feyyaz, GÖZÜBÜYÜK Şeref, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, Avrupa Mahkemesi İncelemesi ve Yargılama Yöntemleri, Ankara 2004, s. 240.
35 Aynı görüşte; bkz. HACIOĞLU, a.g.m., s. 183.
36TUNÇ, a.g.m., s.143.
37TUNÇ, y a.g.m., s. 149.
38 HACIOĞLU, a.g.m., s. 182.
39Özel hukuk ilişkilerinin ceza hukuku alanına taşınmasına sebebiyet verebileceğine olumsuzluklara ilişkin eleştiri için bkz. CENTEL /ZAFER, a.g.e., s.288.
40 KOCA, a.g.m., s. 131.
41HACIOĞLU, a.g.m., s. 181., ÖZBEK, a.g.e., s 383., KUNTER / YENİSEY / NUHOĞLU , s.756., ERDENER, a.g.e., s.304 .
42 ERDENER, y.a.g.e., s.304 .
43 HACIOĞLU, a.g.m., s. 189.
44HACIOĞLU, y. a.g.m., s. 198.

??

??

??

??




1
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Adli Kontrol Koruma Tedbiri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Ahu Karakurt'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
02-10-2006 - 09:11
(6418 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 3 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 3 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
46547
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 3 dakika 59 saniye önce.
* Ortalama Günde 7,25 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 44232, Kelime Sayısı : 5461, Boyut : 43,20 Kb.
* 4 kez yazdırıldı.
* 10 kez indirildi.
* 5 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 374
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,04296708 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.