Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda Haksız Fiil Ve Haksız Fiilde Müteselsil Sorumluluk

Yazan : Yusuf Güleşci [Yazarla İletişim]
Melikşah Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi

Makale Özeti
Bu çalışmada yeni Türk Borçlar Kanunu bakımından haksız fiil ve haksız fiilden kaynaklanan müteselsil sorumluluk incelenmiş ve kanuna eleştiriler getirilmeye çalışılmıştır.

6098 SAYILI TÜRK BORÇLAR KANUNU’NDA HAKSIZ FİİL
VE
HAKSIZ FİİLDE MÜTESELSİL SORUMLULUK



I) 6098 SAYILI TÜRK BORÇLAR KANUNU’NDA HAKSIZ FİİL
A) HAKSIZ FİİL KAVRAMI


Bir kimsenin hukuka aykırı ve kusurlu bir davranışla sözleşme dışında diğer bir kimseye vermiş olduğu zararın giderilmesini düzenleyen sorumluluk türüne kusur sorumluluğu ya da haksız fiil sorumluluğu denilir1. Haksız fiil 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun2 (TBK.) 49 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. 818 sayılı eski Borçlar Kanunu’nda (eBK.) ise aynı hükümler 41 vd. maddelerinde düzenlenmişti.

Haksız fiile ilişkin düzenlemeler 818 sayılı eski Borçlar Kanunu’nda, 41. madde vd. hükümlerinde “İkinci Fasıl / Haksız Muamelelerden Doğan Borçlar” şeklindeki üst başlık, hukuki işlemden (muameleden) doğan borçların değil, haksız fiilden doğan borçların söz konusu olduğu göz önünde tutularak, TBK.’da 49. madde vd. hükümlerinde “İkinci Ayırım / Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri” şekline dönüştürülmüştür3. Bu şekilde bir düzenleme daha doğru olmuştur.

TBK. m. 49’a göre yapılabilecek bir tanıma göre haksız fiil, hukuka aykırı ve kusurlu bir davranışla bir başkasının mal ya da şahıs varlığına zarar verilmesidir4.

818 sayılı eBK.’da haksız fiil “Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur”, (m. 41) şeklinde düzenlenmişti. 6098 sayılı TBK.’da bu düzenlemeden çok da farklı olmayan bir düzenleme yapılmıştır. Söz konusu düzenleme, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür” şeklindedir. Madde düzenlemesinde görüldüğü üzere kasıt ve ihmal halleri kusurlu şeklinde düzenlenmiş, “haksız surette” şeklindeki düzenleme ise “hukuka aykırı bir surette” şeklinde düzenlenmiştir.

Haksız fiilin TBK. çerçevesinde yapılan tanımına göre haksız fiilden bahsedebilmek için 5 unsurun bulunması gerekmektedir. Bunlar; fiil, zarar, illiyet bağı, zarar, kusur ve hukuka aykırılıktır5.

B) HAKSIZ FİİLİN UNSURLARI

1. Fiil (Davranış)


Haksız fiilin ilk kurucu unsuru, fiildir. Buna göre haksız fiilden bahsedebilmek için bir davranışın meydana gelmiş olması gerekmektedir6. Bu davranış müspet (olumlu) ya da menfi (olumsuz) bir davranış olabilir7. Davranışın bir insan davranışı8 ve iradi bir davranış olması gerekmektedir. Ayrıca haksız fiil sorumluluğundan bahsedebilmek için fiilde bulunan kişinin temyiz kudretine sahip olması gerekmektedir9.

2. Zarar

Haksız fiilden söz edebilmek için bir zararın doğmuş olması gerekmektedir10. Davranış sonucunda bir zarar ortaya çıkmamışsa haksız fiil sorumluluğundan bahsedilemez11.

Zarar, genel olarak, bir kişinin malvarlığında veya şahıs varlığında iradesi dışında meydana gelen eksilme olarak tanımlanabilir12. Zarar maddi zarar ya da manevi zarar olmak üzere 2 farklı şekilde ortaya çıkabilir.

a) Maddi zarar

Bir kimsenin malvarlığında iradesi dışında meydana gelen zarar maddi zarar olarak adlandırılır13. Malvarlığında meydana gelen eksilme ise iki şekilde olabilir. Bu ya fiili zarar ya da yoksun kalınan kâr şeklinde olur.

Fiili zararda kişinin malvarlığının mevcut durumunda iradesi dışında fiili bir azalma meydana gelmektedir. Yani zarar verici fiil sonucunda kişinin malvarlığının net miktarında azalma meydana gelmektedir14.

Yoksun kalınan kârda ise, hayatın normal akışına göre malvarlığında meydana gelebilecek artışların zarar verici fiil nedeniyle engellenmiş olmaktadır. Bir diğer ifade ile kişinin gelecekteki kazanç olasılığını yitirmesidir15. Örneğin, A, B tarafından yaralandığı için çalışamıyor bu nedenle de elde edebileceği kazançtan yoksun kalıyorsa yoksun kalınan kârdan söze edilir16. Yoksun kalınan kâr, malvarlığının aktifinin artmasının ya da pasifinin azalmasının engellenmesi şeklinde ortaya çıkabilir.

b) Manevi zarar

Bir kimsenin şahıs varlığında iradesi dışında meydana gelen zarar manevi zarardır. Kişinin şahıs varlığını oluşturan hukuki değerler ihlal edildiği takdirde ortaya çıkan zararlar manevi zararı oluşturur17.

Manevi zarardan bahsedebilmek için, kişilik haklarının veya değerlerinin haksız saldırıya uğramış olması yeterli değildir. Söz konusu bu objektif unsurun yanında bir de sübjektif unsurun da bulunması gerekir. Buna göre, zarar görenin söz konusu ihlâl sonucunda kişiliğinde, manevi varlığında objektif olarak meydana gelen bu eksilmeyi yaşaması, duyması, onu hissetmesi, bunun sonucunda azı, elem, ızdırap duyması gerekmektedir18.

Yargıtay’a göre tüzel kişilerin de manevi zarara uğraması mümkündür. Zira haksız fiil yüzünden onların da itibarlarının sarsılması mümkündür19.

Zararı ispat yükü davacıya düşmektedir (TBK. m. 50/I)20. “Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler” (TBK. m. 50/II). TBK.’nın bu hükmü istisnai bir hükümdür zararın belirlenmesinin imkânsızlığı ya da gerekli delillerin bulunamadığı ya da delillerin getirilmesinin davalıdan istenemeyeceği durumlarda bu hüküm uygulanır21.

3. İlliyet Bağı

a) Genel olarak


Haksız fiil sorumluluğundan söz edebilmek için ortaya çıkan zararın haksız fiili meydana getiren fiil neticesinde olması gerekmektedir. Bir diğer ifade ile, davranış ile zarar arasında sebep – sonuç ilişkisi bulunmalıdır22.

Haksız fiil sorumluluğunun bir şartı olarak illiyet bağının gerekliliği, TBK. m. 49’da öngörülmüştür. Söz konusu maddeye göre “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.

Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür”.

İlliyet bağının ne olduğu konusunda farklı teoriler ileri sürülmüştür. Bunlardan en önemlileri “şart teorisi” ile “uygun illiyet bağı teorisi”dir. Bugün Türk, İsviçre ve Alman hukuku bakımından hâkim teori uygun illiyet bağı teorisidir23. Bu teoriye göre; söz konusu fiilin genel hayat tecrübelerine göre ve olayların normal akışına göre, davranışın somut olayda gerçekleşen türden bir zararı, mahiyeti ve ana temayülü itibarıyla gerçekleştirmeye müsait olması, en azından zararın doğumuna ya da artmasına katkısının bulunması gerekir24.

b) İlliyet bağının kesilmesi

Bazı durumlarda davranış ile zarar arasındaki uygun illiyet bağının kesilmesi mümkündür. Bu durumlarda davranış gerçekleştiren kişiyi haksız fiilden sorumlu tutmak mümkün değildir25.
Bu durumlar;

* Mücbir sebep,

* Zarar görenin kusuru,

* Üçüncü kişinin kusurudur.


4. Hukuka Aykırılık

a) Genel olarak


Haksız fiilin unsurlarından bir tanesi de hukuka aykırılıktır26. Nitekim TBK. m. 49’da göre “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür” denilerek haksız fiilden dolayı sorumluluğun meydana gelebilmesi için fiilin hukuka aykırı olması gerektiği düzenlenmiştir27.

Hukuka aykırılık, hukuka uygunluk sebeplerinin bulunmaması halinde, başkalarına zarar vermeyi yasaklayan veya zararlı sonucu önlemek amacıyla belirli bir davranışı emreden hukuk kurallarına aykırı her davranıştır28. Buna göre hukuka aykırılıktan bahsedebilmek için; zararlı sonucu yasaklayan veya böyle bir sonucu önlemek amacıyla belirli bir davranışı emreden bir hukuk kuralına aykırı davranışın olması ve somut olayda hukuka uygunluk sebebinin olmaması gerekir29.

TBK. m. 49/II’de ahlaka aykırılığın da haksız fiil oluşturabileceği kabul edilmiştir30. Söz konusu hükme göre “Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür”. Bu hükme göre ahlaka aykırı bir fiil sonucunda başkasına kasten zarar veren kişi, bu davranışını yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa dahi bu zararı tazminle mecburdur. Bu düzenleme 818 sayılı eBK.’da “Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur” şeklinde düzenlenmişti. Eski Kanun’da “Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile” hükmü bulunmamaktaydı.

TBK. m. 49/II’ye göre haksız fiilden dolayı sorumluluğun doğabilmesi için birinci fıkradan farklı olarak kastın varlığı aranmıştır31. Oysa birinci fıkra hükmüne göre sorumluluğun doğabilmesi için her türlü kusurlu davranış yeterlidir32.

b) Hukuka uygunluk sebepleri

Zarara sebebiyet veren davranışın hukuka aykırı olması için, somut olay bakımından hukuka uygunluk sebeplerinden birinin bulunmaması gerekir. Hukuka uygunluk sebeplerinden birinin bulunduğu hallerde haksız fiilin varlığından söz edilemez33. Hukuka uygunluk sebepleri TBK. m. 63’te sayılmıştır34. Eski Borçlar Kanunu’nda hukuka uygunluk sebepleri olarak sadece meşru müdafaa, zaruret hali, kendi hakkını koruma sayılmıştı.35 Yeni TBK.’da eBK. m.52’de genel hukuka uygunluk sebeplerinin Medeni Kanun’un 24. maddesindeki özel hukuka uygunluk sebeplerini de dâhil etmiştir36.

Öte yandan TBK. m. 63’de eBK. m. 52’den farklı olarak genel hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilen meşru müdafaa, zorunluluk hali, kendi hakkını korumayı hukuka uygunluk sebebi saymakla yetinilmiş, bu sebeplerle sınırlı olarak bunların sonuçlarını ayrı bir madde halinde 64. maddede hükme bağlamıştır37.

aa) Zarar Görenin Rızası

TBK. m. 63/II’ye göre zarar görenin rızasının bulunması halinde haksız fiili oluşturan davranış hukuka aykırı sayılmayacaktır38. Nitekim madde hükmüne göre “Zarar görenin rızası, … hâllerinde de fiil, hukuka aykırı sayılmaz”. Zarar görenin rızasının hukuka uygunluk sebebi olabilmesi için; zarara yol açan olaydan önce ve geçerli39 şekilde verilmiş olması gerekmektedir40.

bb) Meşru Müdafaa (Haklı Savunma)

Bir kimsenin kendisinin ya da üçüncü bir kişinin mal ya da şahıs varlığını, mevcut ya da çok yakın bir saldırıdan korumak amacıyla zarar verene karşı kuvvet kullanması ve zarar verenin hukuki varlığını ihlal etmesi durumunda meşru müdafaa söz konusu olmaktadır41.

TBK. m. 64/I’e göre “Haklı savunmada bulunan, saldıranın şahsına veya mallarına verdiği zarardan sorumlu tutulamaz”. Bunun yanında TBK. m. 63/II’de de meşru müdafaa hukuka uygunluk sebepleri arasında sayılmıştır.
Meşru müdafaanın şartları şunlardır42;

1. Haksız savunmada bulunan kişinin kendisinin veya üçüncü bir kişinin şahıs ya da malvarlığına karşı yönelmiş bir saldırı olmalıdır.

2. Saldırı devam ediyor olmalıdır.

3. Saldırı bir zarar vermelidir.

4. Saldırı hukuka aykırı olmalıdır.

5. Saldırı ile savunma arasında uygun bir denge olmalıdır

6. Korunan menfaat ile feda edilen menfaat arasında da bir denge olmalıdır.

cc) Zorunluluk Hali

Zorunluluk ya da zaruret hali TBK. m. 63/II ve 64/II’de düzenlenmiştir. Söz konusu hükümlere göre, kendisini ya da bir üçüncü kişiyi açık ya da yakın bir zarar tehlikesinden korumak için diğer bir kişinin mallarına zarar verme durumu haksız fiil teşkil etmeyecektir43.

Zorunluluk halinin şartları şunlardır;

1. Şahsa ya da mala yönelmiş açık ya da yakın bir zarar tehlikesi mevcut olmalıdır44.

2. Tehlike zarar veren kişinin kendisine ya da üçüncü bir kişiye yönelik olmalıdır.

3. Bir başkasının malvarlığına zarar verilmiş olmalıdır.

4. Tehlikeden kurtulabilmek için, üçüncü bir kişinin malvarlığına45 zarar verilmesi kaçınılmaz olmalıdır.

5. Korunmak istenen menfaat ile ihlâl edilen menfaat arasında bir denge olmalıdır.

TBK. m. 64/I’e göre “Kendisini veya başkasını açık ya da yakın bir zarar tehlikesinden korumak için diğer bir kişinin mallarına zarar verenin, bu zararı giderim yükümlülüğünü hâkim hakkaniyete göre belirler”. Buna düzenlemeye göre zorunluluk halinin şartları gerçekleşmişse TBK. m. 63/II’ye göre davranış hukuka uygun olacaktır. Ancak TBK. m. 64/I’e göre hakim hakkaniyet gerektiriyorsa bir miktar tazminatın ödenmesine hükmedebilecektir46.

dd) Kişinin Hakkını Kendi Gücüyle Koruması

TBK. m. 63/II’ye göre “…yetkili kamu makamlarının müdahalesinin zamanında sağlanamayacak olması durumunda kişinin hakkını kendi gücüyle koruması … hâllerinde de fiil, hukuka aykırı sayılmaz”. Bir kimsenin kendi hakkını korumak için kuvvete başvurması bir diğer ifade ile ihkâk-ı hak hukuka uygun değildir47. Ancak madde düzenlenmesinde görüldüğü gibi yetkili kamu makamlarının müdahalesinin zamanında sağlanamayacak olması durumunda kişinin kendi hakkını korumasına müsaade edilmiş ve bu fiil hukuka uygun sayılmıştır48.

TBK. m. 64/III’de de hakkını kendi gücüyle koruyan kişinin sorumluluğuyla ilgili olarak bir düzenleme getirilmiştir49. Söz konusu düzenlemeye göre “Hakkını kendi gücüyle koruma durumunda kalan kişi, durum ve koşullara göre o sırada kolluk gücünün yardımını zamanında sağlayamayacak ise ve hakkının kayba uğramasını ya da kullanılmasının önemli ölçüde zorlaşmasını önleyecek başka bir yol da yoksa, verdiği zarardan sorumlu tutulamaz”.

Bu konuda 818 sayılı eBK. “hal ve mevkia nazaran zamanında hükümetin müdahalesi temin edilemediği” şeklinde bir ifade kullanılmıştı. Öğretide bu ifade “devletin yetkili organları” şeklinde yorumlanıyordu. Yetkili organlardan maksat mahkeme, icra memuru, polis ve jandarma gibi devlet organıydı. 6098 sayılı TBK.’nda bu ifade “durum ve koşullara göre o sırada kolluk gücünün yardımını zamanında sağlayamayacak ise” şeklinde yer almış ve kavram daraltılmıştır50.

ee) Kamu Hukukundan Doğan Bir Yetkinin Kullanılması

Kamu hukukundan doğan bir yetkinin kullanılması halinde söz konusu davranış hukuka aykırı olmayacak dolayısıyla haksız fiil meydana gelmemiş olacaktır51. TBK. m. 63/I’ye göre “Kanunun verdiği yetkiye dayanan ve bu yetkinin sınırları içinde kalan bir fiil, zarara yol açsa bile, hukuka aykırı sayılmaz”.

Kamu hukukundan doğan yetkinin kullanılması durumunda söz konusu davranışın hukuka uygun olabilmesi için yetkinin sınırları içerisinde kullanılması gerekmektedir52.

ff) Özel Hukuktan Doğan Bir Yetkinin Kullanılması


Özel hukuktan doğan bir yetkinin kullanılması da fiili hukuka uygun kılar53. Örneğin anne – babanın tedip hakkını kullanması (TMK. m. 339-340), malikin mülkiyet hakkından doğan yetkilerini kullanması (TMK. m. 683), kiralayanın hapis hakkını kullanması gibi durumlar hukuka uygunluk sebepleridir.

gg) Üstün Bir Kamu Yararı ya da Özel Yarar Olması


TBK. m. 63/II’ye göre “daha54 üstün nitelikte özel veya kamusal yarar … hâllerinde de fiil, hukuka aykırı sayılmaz”. Örneğin bir kimsenin resmi izni olmaksızın çekilemez ancak toplumun bilgi alma hakkı kapsamında sınırları dâhilinde bu tür müdahale hukuka uygun olabilir55. Üstün nitelikte özel yarar özellikle tıbbi müdahaleler bakımından önem taşımaktadır. Rıza beyanında bulunamayacak durumdaki bir kimseye yapılacak tıbbi müdahale, o kişinin üstün nitelikteki özel yararı dolayısıyla hukuka uygun olur.

5. Kusur

Haksız fiilin meydana gelebilmesi için bir diğer önemli unsur kusurdur. (TBK. m. 49/I). Kusur, hukuk düzenin hoş görmediği, kınadığı davranış biçimi olarak tanımlanabilir56. Haksız fiil sorumluluğu esas itibariyle kusur sorumluluğu olduğu için haksız fiilden dolayı sorumlu olabilmek için kusurun bulunması şarttır57.

Bir kimsenin kusurlu sayılabilmesi için ilk olarak davranışının aynı şartlar içinde bulunan makul, dürüst ve orta zekâlı üçüncü kişinin davranışından sapmış olması gerekmektedir58. İkinci olarak da bu davranışın zarar veren kişiye isnat edilebilmesi gerekmektedir59.

Kusur kasıt ya da ihmal şeklinde ortaya çıkabilir. Kast, kişinin söz konusu hukuka aykırı davranışını bilerek ve isteyerek yapmasıdır. İhmal ise, kişinin zararlı sonucu istememesine rağmen bunun gerçekleşmemesi için gerekli dikkat ve özeni göstermemesidir60. Ağır ihmalde herkesin gösterebileceği dikkat ve özen gösterilmemişken; hafif ihmalde ise tedbirli ve dikkatli kimselerin gösterebilecekleri dikkat ve özen gösterilmemiştir61.

Haksız fiilin meydana gelmesi bakımından kusurun derecesi önemli değildir. Ancak kusurun ağırlığı ya da hafifliği tazminatın belirlenmesinde önemli rol oynamaktadır.

Kusuru ispat yükümlülüğü, haksız fiil sorumluluğunda zarar görene düşer62. Nitekim TBK. m. 50/I’e göre “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır”. Ancak bazı istisnai durumlarda zarar veren hakkında kusur karinesi mevcut olabilir. Bu takdirde, kusuru ispat yükümlülüğü ters döner ve zarar veren kusursuz olduğunu ispat etmek durumunda kalır63.

TBK. m. 74’e göre “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.
Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz”.

II) HAKSIZ FİİLDEN KAYNAKLANAN MÜTESELSİL SORUMLULUK

1. Sebeplerin Yarışması


TBK.’nın 60. maddesinde eBK.’da yer almayan yeni bir düzenlemeye yer verilmiştir64. Söz konusu düzenlemeye göre “Bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hâkim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verir”.

Buna göre kişinin sorumluluğu birden çok sebebe dayanabilir. Örneğin, zarar verici sonucu oluşturan davranış hem haksız fiil sorumluluğuna hem de sözleşme sorumluluğuna dayanabilir. Ya da bir kişinin sorumluluğu hem haksız fiilden hem de kusursuz sorumluktan doğabilir. Veyahut bir kişinin sözleşmeden kaynaklanan sorumluluğu bir yandan ayıba karşı tekeffülden bir yandan da sözleşmenin ifa edilmemesinden kaynaklanabilir (eBK. m. 96 - TBK. m. 112). Bu gibi durumlarda hâkimin hangi sorumluluğa ilişkin hükümlere göre karar vereceği meselesi ortaya çıkmaktadır. Bu durum eski Borçlar Kanunu’nda yer almamaktaydı, 6098 sayılı TBK. bu konuda bir düzenleme getirmiştir. Söz konusu düzenlemeye göre hâkim bu konuda, zarar gören için zararını en iyi giderim hakkını hangi sorumluluk türü sağlıyorsa ona göre karar verecektir65. Ancak zarar gören aksini istemiş ya da kanunda aksi öngörülmüş ise bu takdirde ona göre karar verilecektir.

Sözleşmeden doğan sorumluluk ile haksız fiilden doğan sorumluluğun aynı olayda yarışması mümkündür. Böyle bir durumda, alacaklıya (zarar görene), kusuru ispat yükünen kurtulduğu ve zamanaşımı için daha uzun bir süre öngörüldüğü için sözleşmeden doğan (Akdî sorumluluğu tercih etmesi tavsiye edilir66.

Sebeplerin yarışmasının müteselsil sorumluluktan farkı nedir? Sebeplerin yarışmasında, zarar neden olan birden fazla sebep vardır. Bu sebeplerin tamamı ya da bir kısmından birden fazla kişinin sorumlu tutulması zorunlu değildir. Örneğin; zarar gören kişi motorlu araç sahibini araç işleten olarak ya da adam çalıştıran olarak sorumlu tutabilir.

Müteselsil sorumlulukta ise zarar gören kişi karşısında birden fazla kişinin aynı zarar nedeniyle sorumlu tutulmaları söz konusudur. Bu sorumluluğun doğumu için birden fazla sebebin bulunması gerekmez67.

2. Müteselsil Sorumluluk

a) Genel olarak

Birden çok kişinin aynı hukuki sebepten ya da farklı hukuki sebeplerden dolayı aynı zarar verici olaya neden olmalarından dolayı sorumluluğun bulunmalarına müteselsil sorumluluk denmektedir68.

Müteselsil sorumluluk çeşitli hallerde doğabilir. Birinci halde; zarar verenlerden her birinin ayrı ayrı sorumlu iki ya da daha fazla sebep bir araya gelmekte ve bu surette zararlı sonuç meydana gelebilir69. Örneğin, A ve B’nin bisikletlerini dikkatsiz sürmeleri sonucu C’ye çarpmalarında bu C’ye karşı sorumlulukları doğmaktadır.

İkinci halde, zarar hukuken tek bir sebepten doğmasına rağmen, ancak hukuk düzeninin bu tek sebep için birden fazla kişiyi sorumlu tutması sonucunda meydana gelebilir70. Örneğin, A’nın yanında çalışan B, işini görürken C’ye zarar vermesi halinde zarar doğuran bu sebepten dolayı A, TBK. m. 66’ye B ise TBK. m. 49’a göre sorumlu olmaktadırlar.

Üçüncü halde, zarar tek bir sebepten meydana gelmekte, sorumluluk hukukuna göre tek bir kişi sorumlu olmakta ancak zarar verenin yanında üçüncü bir kişi de bu sorumluluğu üzerine almaktadır. Örneğin, A’nın sigorta şirketi B’ye zorunlu malî sorumluluk sigortası yaptırdığı arabasına C bisikletiyle çarpması halinde A’ya C’ye karşı sahip olduğu tazminat talebini B’ye karşı da sigorta tazminatı talebine sahip olacaktır.

Müteselsil sorumluluk TBK. m. 61 ve 62’de düzenlenmiştir. Öğreti de bazı yazarlar müteselsil sorumluğu “tam müteselsil sorumluk” ve “eksik müteselsil sorumluluk” olarak ikiye ayırmışlardır. Tam teselsülde, birden çok kişi ortak kusurlarıyla aynı zarara birlikte sebep olmaktadırlar. Eksik teselsülde ise, birden çok kişinin aynı zararı, çeşitli sebeplere göre tazmin zorunda olmaktadırlar71. TBK. da bu ayrımdan vazgeçmiştir72.

TBK. m. 61’e göre “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır”. Görüldüğü üzere kanun koyucu, birden çok kişinin aynı zarara sebep vermeleriyle, aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olmaları hallerinin sonuçlarını müteselsil sorumluluğa bağlamıştır.

Söz konusu düzenleme eBK. m. 50 ve 51/I’de düzenlenmişti. Eksik teselsül eBK. m. 51’de düzenlenmişti. Söz konusu düzenlemeye göre “Müteaddit kimseler muhtelif sebeplere (haksız muamele, akit, kanun) binaen mesul oldukları takdirde haklarında, birlikte bir zarar vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümlere göre muamele olunur.

Kaideten haksız bir fiili ile zarara sebebiyet vermiş olan kimse en evvel, tarafından hata vaki olmamış ve üzerine borç alınmamış olduğu halde kanunen mesul olan kimse en sonra, zaman ile mükellef olur”.

Tam teselsül ise eBK. m. 50/I’de düzenlenmişti. Söz konusu düzenlemeye göre “Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müşevvik ile asıl fail ve fer'an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen mesul olurlar”.

Sorumluluğa ilişkin bu eksik teselsül tam teselsül ayrımı yeni kanun ile ortadan kaldırılmıştır73. Buna ilişkin olarak da Kanun gerekçesinde şu şekilde açıklamaya yer verilmiştir. “818 sayılı Borçlar Kanununun 51 inci maddesinin birinci fıkrasındaki hâl için “eksik teselsül”, aynı Kanunun 50 nci maddesindeki hâl için de “tam teselsül” şeklinde yapılan ayırımın öğretide eleştirildiği göz önünde tutulmuş ve Tasarıda bu ayırıma yer verilmemiştir. Buna bağlı olarak, 818 sayılı Borçlar Kanununun ikili teselsül sistemi terkedilmiş ve her iki teselsül durumu bir bütün olarak değerlendirilip, aynı hükümlere tâbi tutulmuştur”.

Ayrıca eski 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda yer alan “müşevvik ile asıl fail ve fer'an methali olanlar” ifadesi ceza hukuku terimlerini ifade ediyordu, yeni düzenlemede bu ifadelere yer verilmemiş olması da doğru olmuştur74. Bu düzenlemeye göre asli ve feri fail ayrımı yapılmaksızın ortak kusuruyla zarara sebebiyet verenler müteselsilen sorumlu olacaklardır75.

b) Müteselsil Sorumluluğun Sonuçları

Aynı zarardan dolayı birden çok kişinin sorumlu olması halinde çözülmesi gereken iki mesele bulunmaktadır. Birincisi, zarar verenlerle zarar gören arasındaki ilişki; ikincisi ise zarar verenlerin kendi aralarındaki ilişkidir. Birinci halde “dış ilişki”den; ikinci halde ise “iç ilişki”den söz edilir.

aa) Dış İlişki: Müteselsil Sorumluluk

TBK. m. 61 ve 62, birden çok zarar verenin zarar görene karşı müteselsil sorumlu olacağını hükme bağlamıştır. Bunun sonucunda zarar gören tazminatın tamamını, dilediği takdirde zarar verenlerin tamamından talep edebileceği gibi, bir kısmından ya da sadece birinden de talep edebilecektir76. Ancak tazminat borcu, sorumlulardan biri tarafından karşılandığı takdirde ödendiği oranda; hepsini ödemişse tamamen sona erer. Bu durum “tek zarar, tek tazminat” olarak adlandırılır77.

Müteselsil sorumluluk TBK. m. 162’de düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre “Birden çok borçludan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olmayı kabul ettiğini bildirirse, müteselsil borçluluk doğar.

Böyle bir bildirim yoksa, müteselsil borçluluk ancak kanunda öngörülen hâllerde doğar”. Hükmün ikinci fıkrasına göre Kanun’da öngörülen hallerde de müteselsil sorumluluğun doğacağı düzenlenmiştir. TBK. m. 61’de de “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” denilerek müteselsil sorumluğa atıfta bulunulmuştur.

Müteselsilen sorumlu olanların her biri, zarar görene karşı tazminatın tamamından sorumludurlar78. TBK. m. 163’e göre “Borçluların sorumluluğu, borcun tamamı ödeninceye kadar devam eder” denilerek zarar verenlerin borcun tamamı ödeninceye kadar sorumlu olmaya devam edecekleri düzenlenmiştir.

TBK. m. 164’e göre “Müteselsil borçlulardan biri, alacaklıya karşı, ancak onunla kendi arasındaki kişisel ilişkilerden veya müteselsil borcun sebep ya da konusundan doğan def’i ve itirazları ileri sürebilir.

Müteselsil borçlulardan biri ortak def’i ve itirazları ileri sürmezse, diğerlerine karşı sorumlu olur”. Bu düzenlemeye göre zarar verenlerin her biri, zarar görene karşı ortak def’ileri79 ileri sürebilme imkânına sahiptirler80.

Kişisel def’iler81 konusunda ise öğretide çeşitli görüşler bulunmaktadır. Ancak öğretide ağırlıkta bulunan görüşe göre, kişisel def’iler, özellikle zarar verenlerden birinin hafif kusuru, tazminat hesaplanırken dış ilişkide göz önünde tutulmalı ve böylece onun tazminat borcu indirilerek zarar görene karşı müteselsil sorumluluğu diğer sorumlularla birlikte bu indirimli tazminat miktarıyla sınırlı olmalıdır82.

TBK. m. 155/I’e göre “Zamanaşımı müteselsil borçlulardan … birine karşı kesilince, diğerlerine karşı da kesilmiş olur”. Müteselsil sorumlulardan birine karşı kesilen zamanaşımının diğerlerine karşı da kesilme sonucunu doğurması öğretide eleştirilmektedir. Zira bu düzenlemenin haksız sonuçlar ortaya çıkarabileceği gibi eksik teselsül – tam teselsül ayrımını kaldıran TBK.’nın da yapısına uygun olmadığı belirtilmektedir83.

bb) İç İlişki: Zarar Verenler Arasındaki Rücu İlişkisi

Müteselsil sorumlulukta iç ilişki, zarar ve tazminatın sorumlular arasında kesin ve nihaî olarak paylaştırılması sorunuyla ilgilidir84. Bu konuyla ilgili olarak TBK. m. 62/II’de müteselsil sorumluluğun iç ilişkisi düzenlenmiştir. Söz konusu hükme göre, “Tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olur”.

TBK. m. 62/I’de de müteselsil sorumlulukta sorumluların birbirlerine karşı rücu ilişkisinde göz önünde tutulacak ilkeler düzenlenmiştir.

TBK. m. 62/I’de eBK. 51/II’de yer alan rücudaki sıralamaya ilişkin hükme yer verilmemiştir85. Bu durum, kusursuz sorumluluk esasına göre sorumlu olan kimsenin ödediği tazminatın tamamı için kusur sorumlusuna rücu etmesi kuralının geçerli olup olmadığı hususunda tereddüt yaratmaktadır. Adam çalıştıran sorumluluğu ile hayvan bulunduranın sorumluluğuna ilişkin TBK. m. 66/IV86 ile m. 67//III87 hükümleri dikkate alındığında yeni Kanun’un amacının mevcut prensipte değişiklik yapmak olmadığı ya da amaç bu olmakla birlikte TBK m. 66/IV ve m. 67/III hükümlerinin kaldırılmasının unutulduğu anlaşılmaktadır88. A. Kılıçoğlu’na göre “Yasa kural olarak değişik hukuksal nedenlerle müteselsil sorumlulukta rücu sırasını kaldırmış fakat “kusurun ağırlığı ve tehlikenin yoğunluğu” ölçülerine yer vermek suretiyle, bir sıra içinde olmasa bile rücu konusunda bu ölçülerin uygulanacağını kabul etmiştir”89.

TBK. m. 62/I’e göre “Tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulur”.

Müteselsil sorumluların sorumluluklarının aynı ya da farklı sebebe dayanmasına göre rücu ilişkisini ayrı ayrı incelemek gerekecektir.

* Müteselsil sorumluların aynı zarara aynı tür sebeple birlikte neden olmaları halinde rücu ilişkisi: Aynı sebepten doğan müteselsil sorumlulukta sorumluların birbirlerine karşı rücu ilişkisinde göz önünde tutulması gereken ilkeler TBK. m. 62/I’de düzenlenmiştir.

Haksız fiil sorumluluğu kapsamında aynı zarara sebebiyet verilmesi halinde zarar verenlerin kusurlarının ağırlıklarına göre sorumluluk miktarları belirlenecektir90. Zarar verenlerin kusur miktarları eşitse, her bir müteselsil sorumlunun da ödemesi gereken tazminat miktarı eşit olacaktır. Eğer sorumlulardan biri payına düşenden fazlasını zarar görene ödemişse, bu durumda eşit payı aşan miktar için diğer sorumlulara başvurabilecektir91.

Müteselsil sorumlulukta zarar verenlerin aynı sorumluluk türünden doğmakla birlikte kusur oranları farklı ise, rücu ilişkisi ve dolayısıyla zararın paylaşılması kusur derecesine göre gerçekleştirilecektir. Örneğin, A ve B, ortak ve bağımsız kusurlarıyla C’ye 10.000 TL’lik zarar vermiş olmaları ve A’nın kusur oranı % 60, B’nin kusur oranı % 40 olmaları, C’nin açtığı dava sonucunda tazminatın tamamını müteselsil sorumluluk kapsamında A’dan almışsa, A B’ye rücu ederek 4.000 TL’yi dava edebilir92.

* Müteselsil sorumluların aynı zarara çeşitli sebeplerden dolayı birlikte neden olmaları halinde rücu ilişkisi: Çeşitli sebeplerden doğan müteselsil sorumlulukta da rücu ilişkisi TBK. m. 62’ye göre çözümlenmelidir93. Burada da her türlü durum ve koşullar, özellikle de kusurun ağırlığı ve tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulmalıdır. Buna göre, birden çok kişi çeşitli sebeplere, yani haksız fiile, sözleşme ve kusursuz sorumluluğa göre aynı zarardan sorumlu olduğu takdirde, rücu ilişkisinde TBK. m. 62’de düzenlene ilkeler göz önünde tutulmalıdır. Madde hükmüne göre “Tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulur”.

> TBK. m. 62/I’de düzenlenen rücu kategorisinin başında kusur sorumluları gelmektedir. Buna göre aynı zarara akdî sorumlu ya da kusursuz sorumlularla birlikte sebebiyet vermiş olması ve tazminatın akdî ya da kusursuz sorumlu tarafından ödenmesi halinde, bunlar doğrudan doğruya kusur sorumlusuna rücu edebileceklerdir. Kusur sorumlusu, akdî sorumluya veya ek kusuru bulunmayan sebep sorumlusuna rücu edemez94.

> Diğer bir rücu kategorisini de akdî sorumlular oluşturur. Bu sorumluluk türünde ya sözleşmenin ihlalinden doğan sorumluluk ya da sözleşmeden kaynaklanan sorumluluk bulunmaktadır. Birden çok çok akdi sorumlunun bulunması halinde, tazminatı ödeyen akdi sorumlu diğer akdî sorumlulara rücu edebilecektir. Bu sorumlular arasındaki rücu ilişkisinde de, sorumluların kusurları ve sözleşmenin niteliği göz önüne bulundurulacaktır. Akdî sorumluların diğer sorumlular arasındaki ilişki de ise; kusur sorumlularından sona kusursuz (sebep sorumlularından) sorumlulardan önce gelmelidirler. Akdî sorumlular sebep sorumlularına rücu edemez, bunun istisnası ise sebep sorumlusunun ek kusuru olmasıdır95.

> Rücu ilişkisinde üçüncü kategoriyi kusursuz sorumlular oluşturur. Dış ilişki de zarar görene tazminat sebep sorumlularından biri tarafından ödenmiş ise, kusur sorumlusuna ya da akdî sorumluya rücu edebilirler96.

Tazmin yükümlüleri, olağan sebep sorumlusu ve tehlike sorumlusundan oluşuyorsa; zararın paylaşılmasında tehlike sorumlusuna daha büyük pay verilmelidir. (TBK. m. 62/I).



KAYNAKÇA

ACAR, Faruk, Tam Teselsül Eksik Teselsül Ayrımı, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Hükümlerinin Değerlendirilmesi Sempozyumu, Prof. Dr. Cevdet Yavuz’a Armağan, 2012.

AKINCI, Şahin, Borçlar Hukuku Bilgisi, Sayram Yayınları, 5. Baskı, Konya 2011.

AKINTÜRK, Turgut / ATEŞ KAHRAMAN, Derya, Borçlar Hukuku, Beta Yayınları, 18. Baskı, İstanbul 2012.

AYAN, Mehmet, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Mimoza Yayınları, 7. Baskı, Konya 2012.

EREN, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Yetkin Yayıncılık, 14. Baskı, Ankara 2012.

EREN, Fikret, Sorumluluk Hukuku Açısından Uygun İlliyet Bağı Teorisi, Ankara 1975, (Eren, İlliyet Bağı).

HATEMİ, Hüseyin / GÖKYAYLA, Emre, Borçlar Hukuku Genel Bölüm, Vedat Kitapçılık, 2. Bası, İstanbul 2012.

KILIÇOĞLU, Ahmet M., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Turhan Kitabevi, 16. Bası, Ankara 2012

KILIÇOĞLU, Mustafa, Sorumluluk Hukuku – Sözleşme Dışı Sorumluluk, C. 1, Turhan Kitabevi, Ankara 2002.

NOMER, Halûk N., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, 12. Bası, İstanbul 2012.

ÖZ, M. Turgut, Yeni Borçlar Kanunun Getirdiği Başlıca Değişiklikler ve Yenilikler, Vedat Kitapçılık, 3. Bası, İstanbul 2012.

REİSOĞLU, Safa, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, 23. Bası, İstanbul 2012.

Dipnotlar:

1 Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Yetkin Yayıncılık, 14. Baskı, Ankara 2012, s. 516, Mustafa Kılıçoğlu, Sorumluluk Hukuku – Sözleşme Dışı Sorumluluk, C. 1, Turhan Kitabevi, Ankara 2002, s. 13; Safa Reisoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, 23. Bası, İstanbul 2012, s. 160; Halûk N. Nomer, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, 12. Bası, İstanbul 2012, s. 108; Turgut Akıntürk / Derya Ateş Kahraman, Borçlar Hukuku, Beta Yayınları, 18. Baskı, İstanbul 2012, s. 87.
2 R.G., 04.02.2011, S. 27836.
3 Ahmet M. Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Turhan Kitabevi, 16. Bası, Ankara 2012, s. 270, (Bu yazardan bahsedilirken “A. Kılıçoğlu” denilecektir.)
4 Şahin Akıncı, Borçlar Hukuku Bilgisi, Sayram Yayınları, 5. Baskı, Konya 2011, s. 136; Mehmet Ayan, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Mimoza Yayınları, 7. Baskı, Konya 2012, s. 203.
5 Hüseyin Hatemi / Emre Gökyayla, Borçlar Hukuku Genel Bölüm, Vedat Kitapçılık, 2. Bası, İstanbul 2012, s. 109; Nomer, s. 110; “Haksız eylemden sorumluluk için, hukuka aykırı eylem, zarar, kusur, uygun neden-sonuç bağının bulunması gerekir. Kurucu dört öğeden birinin bulunmaması halinde sorumlulukta doğmaz”, Y4HD., 1.4.1985, E. 1985/1308, K. 1985/3036, www.kazancı.com.tr, (E.T., 04.04.2013).
6 A. Kılıçoğlu, s. 272; Akıntürk / Kahraman, s. 88.
7 Eren, s. 517; Akıncı, s. 136, Ayan, s. 206; Reisoğlu, s. 162; “davanın hukuki sebebi olan "işçi çalıştırdığını örneği Kurum'ca hazırlanacak bildirgeyle en geç bir ay içinde Kurum'a bildirmemek" eylemi acaba hukukça nasıl vasıflandırılmalıdır? Bu eylemin, hukukça BK. m. 41'e uygun haksız eylem olduğunda kuşku yoktur. Zira, işveren kanunen Kurum'a karşı yapılması lazım gelen bir işi süresinde bildirge verme işini yapmamıştır. Bu eylemi yüzünden, m. 10/1 uyarınca Kurum'un sigorta yardımlarını yapmasına yol açarak zarara sokmuştur. Kaldı ki, işverenin bu eylemi, 506 sayılı Kanun m. 140 uyarınca suç sayılarak cezai yaptırıma bağlanmıştır. Bu durum dahi, eylemin haksız fiil olduğunu kanıtlar. Böyle olunca, suç niteliğinde kanuna aykırı davranışla bildirge vermeme eleminin haksız fiil olduğunda ve davanın bu yasal nedene dayandığında ve bu bakımdan da, olayda, BK. m. 60 da yazılı haksız fiil zamanaşımının uygulanması gerektiğinde tereddüt edilemez”, / karşı oy : “Bilindiği gibi 506 sayılı Yasanın 26. maddesine dayanılarak işveren aleyhine açılan davalarda zamanaşımı süresi Borçlar Kanununun 125. maddesi gereğince 10 yıldır. Zira, işveren ile sigortalı arasındaki hukuksal ilişki sözleşmeye dayanmaktadır. Nasıl ki sigortalı işveren aleyhine 10 yıllık zamanaşımının süresi içinde dava açılabiliyorsa, sigortalının haklarına halef olan kurum dahi 10 yıl içerisinde dava açabilir. Olayımızda da, işveren çalıştırdığı sigortalıyı Kurum'a bildirmemek ve primlerini ödememek suretiyle aradaki sözleşmeye aykırı hareket etmiştir. O halde, sözleşmeler için kabul edilen 10 yıllık zamanaşımının burada da uygulanması gerekir. Diğer yönden, zararlandırıcı sosyal sigorta olayının meydana gelmesinde işverenin hiç kusuru olmasa bile sorumluluğu yönüne gidilebilmektedir. Aynı Kanunun 26. maddesine dayanılarak açılan davada ise, işverenin kusuru yoksa sorumlu tutulamamaktadır. O halde, 10. madde uyarınca açılan davalar işveren yönünden daha ağır sonuç doğurmaktadır. 26. madde çevresinde açılan davalar 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğuna göre daha ağır sorumluluğu gerektiren 10. maddeye dayanılarak açılan davaların bir yıllık zamanaşımına tabi kılmak çelişkili davranmaya yol açar. Kaldı ki, Dairemizin kuruluşundan bu yana hiç sapma gösterilmeksizin kararlarda 10 yıllık zamanaşımı kuralı uygulanmıştır”, Y10HD., 6.5.1997, E. 1997/3381, K. 1997/3384, www.kazancı.com.tr, (E.T., 04.04.2013).
8 A. Kılıçoğlu, s. 272; Ancak şartları oluşmuşsa hayvan idare eden kişinin de TBK. m. 67 hükümleri çerçevesinde sorumluluğu doğabilir.
9 Reisoğlu, s. 171; Nomer, s. 118; “Kural olarak, haksız eylemlerden sorumluluk kusura dayanır. Kusur sorumluluğu için de, ayırt etme gücünün varlığı gerek ve yeter koşuldur. ( TMK.m.13 ). Diğer yandan, yasada gösterilen ayrık durumların varlığı halinde, ayırt etme gücü bulunmayanlar da sorumlu tutulabilirler. ( TMK.m.15 )”, Y4HD., 2.6.2004, E. 2004/697, K. 2004/7078, www.kazancı.com.tr, (E.T., 04.04.2013).
10 Akıntürk / Kahraman, s. 90.
11 Ayan, s. 229; Reisoğlu, s. 168; Hatemi / Gökyayla, s. 123; “Hukukumuzda gerçek zarar ilkesi geçerlidir. Zarar gören ancak haksız fiil sebebiyle uğradığı gerçek zararını haksız fiil sorumlularından isteyebilir. Zarar görenin zararı giderebilmek için kendi çalıştırdığı işçilerine ve araç sürücülerine ödediği ücretler ile araç yakıt giderleri genel idare giderleri olup, haksız fiil meydana gelmese dahi ödenmesi gereken giderlerdir. Bunların zarar ile ilgisi bulunmamaktadır. Özel olarak adam tutulup çalıştırıldığı kanıtlanmadıkça haksız fiil meydana gelmeseydi dahi yapılacak bu nitelikteki giderler zarar kapsamına dâhil edilemez, YHGK., 1.6.2011, E. 2011/7-352, K. 2011/370, www.kazancı.com.tr, (E.T., 04.04.2013); YHGK., 8.12.2010, E. 2010/7-530, K. 2010/636, www.kazancı.com.tr, (E.T., 04.04.2013).
12 Eren, s. 521, Kılıçoğlu, s. 23; A. Kılıçoğlu, s. 291; “kişinin malvarlığında veya manevi varlığında ortaya çıkan eksilme olarak tanımlanan "zarar"ın oluşması, ona sebep olanın tazminat yükümlülüğünü doğurur”, YHGK., 1.6.2011, E. 2011/7-352, K. 2011/370, www.kazancı.com.tr, (E.T., 04.04.2013).
13 Akıncı, s. 137; Ayan, s. 229; Kılıçoğlu, s. 23; A. Kılıçoğlu, s. 292.
14 Eren, s. 521; Nomer, s. 119.
15 Kılıçoğlu, s. 27.
16 Eren, s. 526-527.
17 Eren, s. 531; Ayan, s. 232; A. Kılıçoğlu, s. 292.
18 Eren, s. 532.
19 Y4HD., 08.07.1977, E. 1976/3518, K. 1977/7947, YKD., C. 5, S. 2, s. 182-183; “Mahkemece davalı bankanın kredi sözleşmelerini tek yanlı feshi ve hesapları kat ettikten sonra giriştiği haksız takipler ve gönderdiği İİK'in 89/1 maddesine dayalı haciz ihbarnameleriyle davacının devam eden taahhüt işlerinin feshedilmesine ve yeni ihale alamamasına neden olunduğu kabul ve tespit edildiğine göre, Borçlar Kanunu'nun 98/2. maddesi hükmü yollaması ile aynı Kanunun 49. maddesi uyarınca davalının sözleşmeye aykırı takiplerini ve işlemlerinin sektördeki şöhret ve saygınlığını dava tarihinde yürürlükte bulunan önceki Medeni Kanun'un 24. maddesi anlamında zedeleyici nitelikte haksız eylem olarak tezahür etmesi karşısında uygun ve ılımlı bir miktar manevi tazminat takdiri gerektiği düşünülmeden manevi tazminat isteyebilmenin yasal koşullarının gerçekleşmediğine dair soyut gerekçeyle bu talep kaleminin reddi doğru görülmemiş, kararın bu yön bakımından davacı yararına bozulması gerekmiştir”, Y11HD., 14.6.2007, E. 2005/14550, K. 2007/9038, www.kazancı.com.tr, (E.T., 04.04.2013).
20 Kılıçoğlu, s. 49.
21 Kılıçoğlu, s. 49; “Bu zararı ispat etmek iddia edene düşürse de gerçek zararın miktarının ispat edilemediği durumda hakim bu zararı, halin olağan gelişimini ve zarar gören tarafın yaptığı tedbirleri gözeterek, belirler”, YHGK., 1.6.2011, E. 2011/7-352, K. 2011/370, www.kazancı.com.tr, (E.T., 04.04.2013).
22 Akıncı, s. 138, Ayan, s. 234; Kılıçoğlu, s. 316; Reisoğlu, s. 173; Akıntürk / Kahraman, s. 91; “Olayda, davalı aracını trafik kurallarına aykırı olarak kaldırımda parketmiş; Davacı aynı kaldırımda baston yardımıyla yürümekte iken davalı aracını çalıştırmış, o sırada civarda bulunan üçüncü bir kişinin yaşlı olan davacıya vasıtanın çarpma tehlikesine karşı uyarması üzerine telaşa kapılan davacı düşerek yaralanmıştır. Olayın bu suretle gerçekleşme biçimi dikkate alındığında davalının tutumu ile davacının düşüp yaralanması arasında uygun illiyet bağı bulunmamaktadır. Bu nedenlerle mahkemece; Hukuk Genel Kurulu`nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır”, YHGK, 6.3.1987, E. 1985/4-854, K. 1987/140, www.kazancı.com.tr, (E.T., 04.04.2013).
23 Teorilerin açıklaması ve eleştirileri için bkz. Eren, s. 538-554, ayrıca bkz. Fikret Eren, Sorumluluk Hukuku Açısından Uygun İlliyet Bağı Teorisi, Ankara 1975, (Eren, İlliyet Bağı).
24 Akıncı, s. 139; Ayan, s. 235; “Nedensellik ( uygun illiyet bağı )deyim olarak, somut olayda gerçekleşen türden bir sonucu, olayların olağan akışına ve yaşam deneyimlerine göre mahiyeti ve eğilimiyle oluşturmaya genel olarak elverişli olan ya da bu türden bir sonucu gerçekleştirme olasılığını nesnel olarak artırmış bulunan zorunlu koşuldur. HGK.nun ( 24/06/1964 gün ve 4/508-481 sayılı ) kararlarında da belirlendiği üzere Yargıtay’ın kökleşmiş inançlarına göre bir olay yaşamdaki genel deneyimlere ve olayların doğal akışına göre öteki olayı oluşturmaya elverişli bulunur, başka bir söyleşiyle olayın ortaya çıkması görünüşteki öteki oluşumu kolaylaştırmış bulunursa ilk olay, uygun neden ve sonuç ölçüsüne göre ikincisinin nedeni sayılır”, Y4HD., 16.2.1998, E. 1997/8707, K. 1998/444, www.kazancı.com.tr, (E.T., 04.04.2013).
25 Ayan, s. 237; A. Kılıçoğlu, s. 304.
26 Kılıçoğlu, s. 334; Nomer, s. 110; A. Kılıçoğlu, s. 274.
27 Reisoğlu, s. 162; Ayan, s. 207.
28 Eren, s. 586; Akıntürk / Kahraman, s. 88.
29 Ayan, s. 207.
30 A. Kılıçoğlu, s. 275.
31 Hatemi / Gökyayla, s. 113; A. Kılıçoğlu, s. 275.
32 Ayan, s. 208.
33 Akıncı, s. 142; Ayan, s. 209.
34 Nomer, s. 112; A. Kılıçoğlu, s. 276; Akıntürk / Kahraman, s. 89.
35 eBK. m. 52: “Meşru müdafaa halinde mütecavizin şahsına veya mallarına yapılan zarardan dolayı tazminat lazım gelmez.
Kendisini veya diğerini zarardan yahut derhal vukubulacak bir tehlikeden vikaye için başkasının mallarına halel iras eden kimsenin borçlu olduğu tazminat miktarını hakim, hakkaniyete tevfikan tayin eder.
Kendi hakkını vikaye için cebri kuvvete müracaat eden kimse hal ve mevkia nazaran zamanında hükümetin müdahalesi temin edilemediği yahut hakkının ziyaa uğramasını yahut hakkının kullanılması hususunun pek çok müşkül olmasını meni için başka vasıtalar mevcut olmadığı takdirde, bir güna tazminat itasiyle mükellef olmaz”.
36 A. Kılıçoğlu, s. 277.
37 A. Kılıçoğlu, s. 277.
38 Reisoğlu, s. 163; Hatemi / Gökyayla, s. 121.
39 Rızanın geçerlilik koşulları; fiil ehliyeti, irade sakatlığının bulunmaması, hukuka ve aykırılığın bulunamamasıdır, Kılıçoğlu, s. 358; Reisoğlu, s. 163.
40 Kılıçoğlu, s. 357; Ayan, s. 214; Reisoğlu, s. 164; A. Kılıçoğlu, s. 284.
41 A. Kılıçoğlu, s. 277.
42 Kılıçoğlu, s. 362; Ayan, s. 219; Reisoğlu, s. 164.
43 Reisoğlu, s. 165; Nomer, s. 117; Hatemi / Gökyayla, s. 118; A. Kılıçoğlu, s. 279.
44 Nomer’e göre Kanun’daki “açık ya da yakın bir zarar tehlikesi” ibaresi yerinde değildir, “ya da” ifadesi ve olmalıydı, Nomer, s. 117.
45 Üçüncü kişinin şahısvarlığı değerine verilecek zararlar için zorunluluk hali kabul edilmez.
46 Ayan, s. 223.
47 A. Kılıçoğlu, s. 281.
48 Reisoğlu, s. 166.
49 Hatemi / Gökyayla, s. 119.
50 Ayan, s. 224.
51 Kılıçoğlu, s. 357; Ayan, s. 210; Reisoğlu, s. 163; Nomer, s. 116.
52 Hatemi / Gökyayla, s. 120; Kılıçoğlu, s. 357; Ayan, s. 210; “Kamu yetkisinin kullanılması durumunda, meydana gelecek zarardan, bu yetkiyi özensiz kullanan sorumludur. Yetkinin kullanılması bir zarara yol açarsa, yetkiyi kullanan kamu görevlisi, açık bir düzenleme bulunmasa dahi sorumlu tutulur”, Y4HD., 24.5.2001, E. 2001/4680, K. 2001/5442, www.kazancı.com.tr, (E.T., 04.04.2013).
53 Kılıçoğlu, s. 357; Reisoğlu, s. 163; Nomer, s. 116.
54 “üstün nitelik” kavramı önüne “daha” sözcüğünün kullanılmasının gereksiz olduğu belirtilmiştir, A. Kılıçoğlu, s. 286.
55 Nomer, s. 113; Akıncı, s. 151.
56 Akıncı, s. 151; A. Kılıçoğlu, s. 304, Akıntürk / Kahraman, s. 90.
57 “Görüldüğü üzere, gerek kasten gerek ihmal ve acemilik ya da tedbirsizlik ile, gerekse de bilerek ahlaka aykırı bir fiil ile haksız bir şekilde diğer kimseye bir zarar veren eden kişi, o zararın tazminine mecburdur”, YHGK., 1.6.2011, E. 2011/7-352, K. 2011/370, www.kazancı.com.tr, (E.T., 04.04.2013); “Haksız eylemin kurucu unsuru olan kusurun, yasada tanımı yapılmamıştır. Genel olarak kusur, hukuk düzeni tarafından bir davranış tarzının kınanmasıdır. Kusur için eylemin sonucu, yani zarar ile eylemi yapan arasında ruhsal bir bağ gereklidir. Ruhsal bağ amaçlama kasd veya savsaklama taksir- ihmal biçiminde olur. Nitekim BK.nun 41. maddesinde eylemin hukuka aykırı olması ve sorumluluğu gerektirmesi için "kasden veya ihmal" ile işlenmesini öngörmüştür”, Y4HD., 1.4.1985, E. 1985/1308, K. 1985/3036, www.kazancı.com.tr, (E.T., 04.04.2013).
58 “Kendisine ait olmayıp başkasına ait olduğunu bildiği bir traktörü kendi malı gibi göstermek, alacaklıyı yanıltmak, hukuka aykırılığın sadece yazılı hukuk normlarının ( İİK. m. 74, 338 ) ihlalinden değil, yazılı olmayan hukuktan kaynaklanan davranış kurallarının ihlalinde de oluşacağı gözönünde tutulduğunda Borçlar Kanunu`nun 41 maddesinin gerek 1. fıkrasında belirtilen hukuka aykırı ve hukuk düzeninin kınadığı kusurlu; gerekse orta seviyedeki, makul kişilerin görüş ve düşünceleri gözönünde tutulduğunda anılan maddenin 2 fıkrasında tavsif edilen nitelikte ( ahlaka aykırı ) bir eylemdir. Çünkü başkasına ait traktörü kendi malı gibi gösterip, haciz konmasına neden olmak davranışının içinde zararın da bilerek istendiğinin kabulü zorunludur”, Y4HD., 16.6.1986, E. 1986/3849, K. 1986/4732, www.kazancı.com.tr, (E.T., 04.04.2013).
59 Eren, s. 572; Ayan, s. 225; Reisoğlu, s. 170.
60 “Savsaklama ihmal-taksir davranışın hukuka aykırı sonucunu önceden gören veya görmesi gereken kimsenin önleme olanağı bulunan ve istemediği sonucun maydane gelmesine engel olmak için kendisinden beklenen irade uğraşısında bulunmamasıdır. Başka bir anlatımla, savsaklama, eylemi işleyenin hukuka aykırı sonucu istememekle birlikte bu sonucu önlemek için durumun ve koşulların gerektirdiği dikkat ve özeni göstermemiş olmasıdır”, Y4HD., 1.4.1985, E. 1985/1308, K. 1985/3036, www.kazancı.com.tr, (E.T., 04.04.2013).
61 Akıncı, s. 152-153.
62 Reisoğlu, s. 172.
63 Eren, s. 581.
64 M. Turgut Öz, Yeni Borçlar Kanunun Getirdiği Başlıca Değişiklikler ve Yenilikler, Vedat Kitapçılık, 3. Bası, İstanbul 2012, s. 11; A. Kılıçoğlu, s. 444.
65 Akıncı, s. 185.
66 Ayan, s. 204.
67 A. Kılıçoğlu, s. 445-446.
68 Eren, s. 809; A. Kılıçoğlu, s. 448.
69 “dan sorumluluklarını düzenleyen B.K.’nun 50. maddesi ya da birden çok kimsenin değişik nedenlerle meydana getirdikleri zarardan sorumluluklarını düzenleyen aynı yasanın 51. ve 142.maddeleri uyarınca davacı, zararın tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı tek bir dava ile de isteyebilir. Ancak, aynı yasanın 141.maddesi gereğince teselsül ister yasadan, isterse sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın, daha geniş bir deyimle alacaklınındır”, Y17HD., 6.12.2011, E. 2011/9791, K. 2011/11785, www.kazancı.com.tr, (E.T., 04.04.2013).
70 “davaya konu yerdeki aboneliğin davacı adına olduğu, bu yere ilişkin 31.1.2006 tarihli kaçak tutanağının dava dışı K. K. hakkında düzenlendiği, adı geçenin davacının kiracısı olup, davaya konu yeri işlettiği, kaçak elektrik kullanımının haksız fiil niteliğinde olması sebebiyle mülk sahibi olan davacı abonenin davaya konu kaçak elektrik bedelinden sorumlu tutulamayacağı gerekçeleriyle davanın kabulüne, … karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir …. Davacı, davalı kurumun abonesidir. Abonelik sözleşmesi feshedilmedikçe kaçak kullanım sebebiyle oluşan elektrik bedelinden fiili kullanıcıyla birlikte abone de müştereken ve müteselsilen sorumludur. Mahkemece bu yön gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir”, Y19HD., 13.9.2010, E. 2010/2103, K. 2010/9603, www.kazancı.com.tr, (E.T., 04.04.2013); Nomer’e göre kiracının kaçak elektrik veya kaçak su kullanmasından, hukuka aykırı eylemi bulunmayan ev sahibi sorumlu değildir, Nomer, s. 110.
71 Kılıçoğlu, s. 532.
72 A. Kılıçoğlu, s. 449; Faruk Acar, Tam Teselsül Eksik Teselsül Ayrımı, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Hükümlerinin Değerlendirilmesi Sempozyumu, Prof. Dr. Cevdet Yavuz’a Armağan, 2012, s. 341.
73 A. Kılıçoğlu, s. 449.
74 Ancak Acar’a göre BK. m. 50/II’deki “yataklık eden kimse” terimi ceza hukukundaki terimden farklı olarak BK.’da kullanılmaktadır. Ceza hukukundan farklı olarak BK.’da yataklık etmek fiili kişiye değil eşyaya yapılmaktadır. Bu yeni düzenleme karşısında yataklık eden kimse ancak zarara sebebiyet vermişse ancak sorumlu olacaktır; aksine zarar oluşmamışsa haksız fiilden kazanç sağlasa bile ona karşı teselsül halinde sorumluluğuna başvurulamayacaktır, Acar, s. 341-342.
75 Acar, s. 341.
76 Nomer, s. 153.
77 Eren, s. 817.
78 Kılıçoğlu, s. 542.
79 Ortak def’iler, zarar görenin durum ve davranışlarından, özellikle de müteselsil sorumluluğun sebep ve konusundan doğan def’ilerdir, Eren, s. 819.
80 Kılıçoğlu, s. 542.
81 Kişisel def’ilerin iki görünü vardır. Biri, zarar verenlerden her birinin durum ve davranışlarıdır. Örneğin, zarar verenlerden birinin kusurunun hafifliği. Diğeri ise zarar gören ile zarar veren arasındaki durum ve davranışlardır. Örneğin, hatır işleri, iki tarafın ekonomik durumu.
82 Eren, s. 820; Kılıçoğlu, s. 544.
83 Eren, s. 822.
84 Kılıçoğlu, s. 545.
85 Öz, s. 11; A. Kılıçoğlu, s. 451.
86 TBK. m. 66/IV “Adam çalıştıran, ödediği tazminat için, zarar veren çalışana, ancak onun bizzat sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahiptir”.
87 TBK. m. 67/III “Hayvan, bir başkası veya bir başkasına ait hayvan tarafından ürkütülmüş olursa, hayvanı bulunduranın, bu kişilere rücu hakkı saklıdır”.
88 Nomer, s. 158.
89 A. Kılıçoğlu, s. 454.
90 Kılıçoğlu, s. 546.
91 Eren, s. 823.
92 Eren, s. 824.
93 “Tam ve eksik teselsül ayırımı kalkması karşısında, farklı hukuksal sebeplerle sorumluluk olsa bile, teselsüle ilişkin dış ilişki bakımından bir sorumlunun ödemesi diğerlerini ödeme oranında kurtaracaktır”, Acar, s. 340.
94 Eren, s. 825.
95 Eren, s. 824.
96 Eren, s. 825.

Araştırma Görevlisi Yusuf GÜLEŞCİ
Melikşah Üniversitesi Hukuk Fakültesi
İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku ABD
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda Haksız Fiil Ve Haksız Fiilde Müteselsil Sorumluluk" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Yusuf Güleşci'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
21-08-2013 - 16:02
(3903 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 7 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 7 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
106906
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 1 gün 19 saat 22 dakika 21 saniye önce.
* Ortalama Günde 27,39 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 52093, Kelime Sayısı : 7344, Boyut : 50,87 Kb.
* 12 kez yazdırıldı.
* 8 kez indirildi.
* 4 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1684
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,04276204 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.