Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale 6102 Sayılı Ttk'da Anonim Şirkette Zararın Dava Edilmesi Ve İbra

Yazan : Yusuf Güleşci [Yazarla İletişim]
Melikşah Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi

Makale Özeti
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte ticaret hukukunda ve şirketler hukukunda birçok değişiklik ve yenilik hukukumuza girmiş bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi de Anonim şirkette şirket zararının dava edilmesi ve şirket Yönetim Kurulu’nun hukuki sorumluluğunun sona erme hali olan “İbra”da meydana gelen değişikliklerdir. En önemli yeniliklerden biri anonim şirket YK üyeleri ve diğer ilgilerin sorumluluğuna ilişkin düzenlemedir. Buna göre eski Kanun’da yer alan tam ve mutlak teselsül yerini “farklılaştırılmış teselsül”e bırakmıştır. Yeni Kanun’da ayrıca sorumluluğa ilişkin birçok yenilik ve ibraya ilişkin birçok yeniliğe yer verilmiştir. Bu çalışmada 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun anonim şirkette YK üyelerinin, yöneticilerin, denetçilerin sorumluğuna ilişkin düzenlemeler ve getirilen yenilikler incelenmiştir.

ANONİM ŞİRKETTE ZARARIN DAVA EDİLMESİ VE İBRA
GİRİŞ


6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte ticaret hukukunda ve şirketler hukukunda birçok değişiklik ve yenilik hukukumuza girmiş bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi de Anonim şirkette şirket zararının dava edilmesi ve şirket Yönetim Kurulu’nun hukuki sorumluluğunun sona erme hali olan “İbra”da meydana gelen değişikliklerdir.

En önemli yeniliklerden biri anonim şirket YK üyeleri ve diğer ilgilerin sorumluluğuna ilişkin düzenlemedir. Buna göre eski Kanun’da yer alan tam ve mutlak teselsül yerini “farklılaştırılmış teselsül”e bırakmıştır. Yeni Kanun’da ayrıca sorumluluğa ilişkin birçok yenilik ve ibraya ilişkin birçok yeniliğe yer verilmiştir.

Bu çalışmada 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun anonim şirkette YK üyelerinin, yöneticilerin, denetçilerin sorumluğuna ilişkin düzenlemeler ve getirilen yenilikler incelenmiştir.

ANONİM ŞİRKETTE ŞİRKET ZARARININ DAVA EİLMESİ VE İBRA
I. ŞİRKET ZARARININ DAVA EDİLMESİ
A. Şirket Faaliyette İken Zararın Dava Edilmesi


Henüz anonim şirket faaliyette iken, bir diğer ifade ile iflâs etmemişken, Türk Ticaret Kanunu m. 549’da yer alan “belgelerin ve beyanların kanuna aykırılığından”; TTK. m. 550’de yer alan sermaye taahhüdü ve ödemelerle ilgili yanlış beyanlardan ve pay taahhüt edenlerin ödeme yetersizliğinden; TTK. m. 551’e göre ayınlara değer biçilmesinde yolsuzluk yapılmasından; TTK. m. 552’ye göre halktan usulsüz para toplanmasından; TTK. m. 553’te yer alan kurucuların yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının kanuna ve esas sözleşmeye aykırı davranışlarından; TTK. m. 554’te yer alan denetçilerin ve özel denetçilerin kanuna aykırı fiillerinden kaynaklanan sorumluluk hallerinden birinin gerçekleşmesi durumunda, TTK. m. 555’te ifade edilen “şirket zararı” dava edilebilir1.

TTK. m. 555/I’e göre “Şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilirler”. Bu düzenlemeye göre şirket faaliyette iken şirketin zarara uğradığı iddiasıyla şirket ve her bir pay sahibi şirketin uğradığı zararın tazminini dava edebileceklerdir2. TTK. m. 555 eski Ticaret Kanunu’ndan farklı olarak (eTK.) şirketin uğradığı zararın tazmini için şirkete ve sadece pay sahiplerine dava hakkı tanımaktadır3. Bu düzenlemenin gerekçesinde şöyle denmektedir; “Şirketin uğradığı zararın şirket tarafından 553 ve 554 üncü maddelerdeki sorumlulardan talep edilmesi, yani aktif dava ehliyetinin şirkette olması normaldir. Ayrıca şirketin ihmâli veya sorumluların şirkete hâkim olmaları sebebiyle davayı açamamaları olasılığı düşünülerek, zararın tazmini davasını açmak hakkı şirketin pay sahibine de verilmiştir. 6762 sayılı Kanunun 309 uncu maddesinin aksine, şirket alacaklısına bu hak tanınmamıştır. Alacaklı 556. madde uyarınca ancak şirketin iflâsı halinde, tazminatın şirkete ödenmesini talep hakkını haiz olur. Böylece pay sahibi dava açabilme yetkisi yönünden şirketle aynı düzeyde kabul edilerek alacaklıdan ayrılmıştır. Kanun şirketin borçlarını ödediği sürece alacaklının zarara uğramadığı varsayımını kabul etmiştir”4.

Madde hükmüne yer alan zarar şirket bakımından5 doğrudan zarar pay sahipleri bakımından ise dolaylı zarardır6. Bir diğer ifade ile asıl hak sahibi olan anonim şirket tüzel kişiliğidir7. Bu nedenle pay sahipleri açtıkları sorumluluk davasında hükmedilecek tazminatın ancak şirkete ödenmesini talep edebilirler8. Bu durum madde gerekçesinde şöyle ifade edilmiştir; “Birinci fıkrada (gene 6762 sayılı Kanunun 309 uncu maddesinin aksine) doğrudan ve dolaylı zarar ayrımı yapılmamıştır. Şirket doğrudan zararının varlığında tazminat davasını ikame edebilir; çünkü şirketin 553 ve devamındaki hükümler çerçevesinde dolayısıyla zarara uğraması olanağı yoktur. Pay sahibi ise hem doğrudan hem de dolayısıyla zararının varlığında bunun tazminini isteyebilir. Pay sahibi dolayısıyla zarara uğradığı takdirde, tazminatın şirkete verilmesi suretiyle payındaki değer düşüklüğünü gidermek amacıyla dava açabilir”.

TTK. m. 555/II’ye göre pay sahibinin açtığı davada, hukuki ve maddi sebeplerin haklı göstermesi halinde mahkeme, dava giderler, ve avukatlık ücretini; bu giderlerin davalıya yükletilemediği hallerde, davacı ile pay sahibi arasında, hakkaniyete göre paylaştırabilecektir. İkinci fıkranın düzenlenme sebebi, paysahibinin uğradığı zarar karşısında hareketsiz kalan şirket yerine davayı açacağı için, dava giderlerini düşünüp davadan vazgeçmesini önlemektir9.

B. Şirketin İflası Halinde Zararın Dava Edilmesi

TTK.’nın 556. maddesinde zarara uğrayan anonim şirketin iflası halinde, anonim şirketin zararının dava edilmesini düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasına göre “Zarara uğrayan şirketin iflası hâlinde, tazminatın şirkete ödenmesini isteme hakkını şirket alacaklıları da haizdir. Ancak, pay sahiplerinin ve şirket alacaklılarının istemleri önce iflas idaresince ileri sürülür”. Bu düzenlemeye göre şirketin iflas etmiş olması halinde şirket zararının dava edilmesi hakkı şirket ve pay sahiplerinin yanı sıra şirket alacaklılarına da tanınmıştır10. Bu davada şirket doğrudan zararını, pay sahipleri ile şirket alacaklıları ise dolaylı zararını talep edebilecektir. Ancak pay sahipleri ile şirket alacaklılarının bu talepleri önce iflas idaresince ileri sürülebilecektir11.

İflas idaresinin anonim şirketin zararını dava etmemesi halinde ise TTK. m. 556/II’ye göre artık her bir pay sahibi ya da şirket alacaklısı dava açabilecektir12. Söz konusu düzenlemeye göre “İflas idaresi birinci fıkrada öngörülen davayı açmadığı takdirde, her pay sahibi veya şirket alacaklısı mezkûr davayı ikame edebilir. Elde edilen hasıla, İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre, önce dava açan alacaklıların alacaklarının ödenmesine tahsis olunur; bakiye, sermaye payları oranında davacı pay sahiplerine ödenir; artan iflas masasına verilir”. Hükmün devamında da görüldüğü üzere dava sonucunda elde edilen hasıladan öncelikle davayı açan alacaklının alacağının, ardından kalan bakiyeden davacı pay sahiplerinin sermaye payları oranında kendi hisselerine düşen kısmının geriye kalan miktarın ise iflas masasına ödeneceği düzenlenmiştir13.

TTK. m. 556’nın son fıkrasında ise şirketin istemlerinin devrine ilişkin İcra ve İflas Kanununun 245 inci maddesi hükmü saklı olduğu düzenlenmiştir. İİK. m. 245’e göre “Alacaklıların masa tarafından neticelendirilmesine lüzum görmedikleri bir iddianın takibi hakkı istiyen alacaklıya devrolunur. Hasıl olan neticeden masraflar çıkarıldıktan sonra devralanın alacağı verilir ve artanı masaya yatırılır”.

II. FARKLILAŞTIRILMIŞ TESELSÜL
A. Genel Olarak


Gerek mülga TTK.’na gerekse yeni TTK.’na kaynak teşkil eden İsviçre Borçlar Kanunu’nda 1991 yılında anonim şirketler hukukunda gerçekleştirilen değişikliğe kadar geçerli olan müteselsil sorumluluk sistemi, bu yılda yapılan değişiklikten sonra yerini, bireysel indirim sebeplerinin dış ilişkide de ileri sürebilmesine imkân veren farklılaştırılmış teselsül sistemine bırakmış, yeni TTK.’da aynı yoldan giderek müteselsil sorumluluktan vazgeçmiştir14.

Müteselsil sorumluluk halinde, zarar sorumlularından birine ait olan şahsi defilerin, özellikle hafif kusur halinin, tazminatın hesaplanmasında dikkate alınmaması durumu, Türk hukukunda olduğu gibi, İsviçre hukukunda da eleştiri konusu olmuş ve 1991 yılında OR’da yapılan değişiklikle müteselsil sorumluluğu düzenleyen 759. madde değiştirilerek “farklılaştırılmış teselsül” adı verilen sorumluluk türü kabul edilmiştir. OR’da yapılan bu değişiklik sonucunda Yönetim Kurulu (YK) üyeleri OR m. 43 ve 44’den kaynaklanan bireysel indirim sebeplerini ileri sürme imkânına sahip olmuş ve böylece sorumluluk, verilen zararla kusur arasındaki illiyet bağı ile sınırlandırılmıştır15.

İsviçre hukukunda 1991 yılında getirilen bu yenilik, Türk hukukunda TTK. m. 557’de yansımasını göstermiştir. TTK. m. 55716’ye göre, birden çok kişinin aynı zararı tazminle yükümlü olmaları halinde, bunlardan her biri kendi kusuruna ve durumun gereklerine göre “zarar şahsen kendisine isnat edilebildiği ölçüde”, bu zarardan diğerleriyle birlikte müteselsilen sorumlu olacaktır17. Farklılaştırılmış teselsülde, müteselsil sorumluluktan farklı olarak, bireysel indirim sebeplerinin dış ilişkide alacaklıya karşı ileri sürülebilmesine imkân tanımak suretiyle, borçlunun tek başına sorumlu olması halindeki durumundan daha ağır bir hukuki duruma düşmesine engel olunması amaçlanmakta be bu durumda ortaya çıkabilecek borçlunun aciz riskini alacaklıya yüklemektedir18.

Kanun koyucunun farklılaştırılmış teselsül ilkesini benimsemesinin nedeni, sırf alacaklıyı korumak için, bir kişinin sadece kendi eylem ve kararının sonucu olan münferit zararların müteselsil sorumlulara yükletilmesinin meşruiyet temelinin bulunmamasıdır19.

TTK m. 557’nin madde gerekçesinde farklılaştırılmış teselsüle ilişkin açıklamalara ve farklılaştırılmış teselsül ilkesinin getirilme gerekçesi açıklanmıştır. Gerekçede “1991 tarihli anonim şirket reformuyla köklü bir şekilde değiştirilen İsv. BK m. 759‘dan alınan 557 nci madde, BK’nın sorumluluğa ilişkin ilkeleriyle uyum içinde bulunan bir anlayışla anonim şirkete özgü sorumluluk sistemi bağlamında müteselsil sorumluluk ile zararın tamamının birlikte dava edilmesi ve rücu ilişkilerini düzenlemektedir. Kaynak hüküm uzun yıllardan beri sorumluluk ve anonim şirketler hukuku öğretilerinde güçlü gerekçelerle savunulan hakim görüşün ürünü olduğu için bu ülkede olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmiştir. Böylece, İsviçre’de 1991 yılına kadar İsv. BK’nın eski 759 uncu maddesine dayalı olarak anonim şirketler uygulamasında egemen bulunan ve özellikle Federal Mahkeme Kararları bağlamında sert eleştirilere konu yapılan mutlak teselsül anlayışı terk edilmiştir. İsviçre Federal Mahkemesi 1995 tarihli bir kararında (BGE 4C.147/1995), anılan maddede yer alan farklılaştırılmış teselsül ilkesini, eski hukukun güncelleştirilmiş yorumu olarak nitelendirmiş bu sebeple 1/07/1992 tarihinden önceki olaylara da uygulanabileceğini belirtmiştir.

Mutlak teselsül ilkesi (öğretide eleştirilmiş olmasına rağmen) Türkiye’de de genel kabul görmüştür. Bu girişin ışığında, 557 nci maddeye temel veren düşünceleri aydınlatmak ve yeni sistemi açıklayabilmek amacıyla (fıkralara ilişkin gerekçelere geçmeden önce) üç noktanın altını çizmek gerekir.

1) Müteselsil sorumluluk ağırlaştırılmış sorumluluk demek değildir. Bu tür sorumluluk, birden çok kişinin birlikte verdikleri zarardan zarar görene karşı birlikte sorumlu olmaları anlamına gelir. Yoksa, müteselsil sorumluluk, sorumluların tek başlarına sorumlu tutulsalardı bağlı olacakları sorumluluk rejiminden daha ağır şartlar içeren bir rejimle karşı karşıya bırakılmaları şeklinde yorumlanamaz. Başka bir deyişle, müteselsil sorumluluk birden çok kişinin, bu arada anonim şirketlere ilişkin hükümler çerçevesinde şirket yönetim kurulu üyelerinin, mevcut zarardan, bu zararın birlikte verilen zarar olup olmadığı dikkate alınmaksızın sorumlu tutulmalarını haklı göstermez. Ayrıca, BK m. 43 (1) hükmü, yargıcın, tazminatın türünü ve kapsamını durumun gereğine ve kusurun ağırlığına göre belirlemesini öngörmüştür. Bunun gibi, BK m. 44 uyarınca zarar gören, zarara razı olmuşsa, eylemi zararın doğmasına veya çoğalmasına yardım etmiş ve zarar verenin durumunu ağırlaştırmışsa hâkim tazminat tutarını indirebilir veya tazminatı vermekten büsbütün vazgeçebilir. Hakim öğreti bu hükümlerin müteselsil sorumlulukta da uygulanabileceğinden şüphe etmemektedir. Ancak, uygulamaya başka bir anlayış hakim olmuş, müteselsil sorumluluğu “birlikte verilen zarar” kavramının tanımladığı ile tazminat hukukunun temel ilkesinin uygun nedensellik ilkesi olduğu gerçeği geri plana itilmiş ve sorumluların tümü bütün zarardan (bu arada uygun nedensellik kurallarına göre dışarda kalan) sorumlu tutuldukları gibi, BK m. 43 ve 44 hükümleri de müteselsil sorumlulukta sadece iç ilişkide dikkate alınmıştır. İsviçre Federal Mahkemesi çeşitli kararlarında mutlak teselsül yorumunu kabul edip İsv. BK m. 43, 44 (BK 43, 44)’ün dış ilişkide uygulanmasını reddetmiştir.

2) Sorumluluk, dolayısıyla tazminat hukukunu, uygun nedensellik bağı kuralları yönetir. Bunun doğal sonucu olarak, anonim şirketin yönetim kurulu üyelerinin şirkete birlikte değil de tek başlarına verdikleri zarardan, müteselsilen değil, tek başlarına sorumlu olmaları gerekir. Zarardan sorumlu olmayan, yani uygun nedensellik bağının dışında kalan kişinin alacaklının korunması uğruna sorumlu tutulması, müteselsil sorumluluk kavramına açıkça aykırı olduğu gibi hukuka ve adalete de terstir.

3) Müteselsil sorumluluğun uygulandığı hallerde, önce, sorumluların tek başlarına ve birlikte verdikleri zarar birbirinden ayrılmalıdır. İkinci olarak birlikte verilen zararda da kusurun ağırlığına ve diğer indirim olgularına göre farklılaştırılmış teselsüle gidilmelidir. Böylece birlikte verilen zararda herbir tazminat yükümlüsüne isnat edilebilen zarar da belirlenmelidir. Teselsül tavanı içinde müteselsil sorumluluk gereği açığı kapama yükümü aynen devam eder. Diğer yandan, bu ayrımı ve teselsül farklılaştırmasını zarara uğrayan yapamaz. Bu sebeple, davacının zararın tamamını dava etmesine ve her bir davalının müteselsilen veya tek başına ödemesi gereken tazminat borcunu belirlemesini mahkemeden talep etmesine izin verilmelidir. Aksi halde, davacı hem davayı açarken hem de dava sonrasında, aşamayacağı güçlükler ve çözemeyeceği sorunlarla karşılaşır”.

Farklılaştırılmış teselsüle ilişkin ilkeler kısaca şöyle sıralanabilir;
* İlk olarak, hiç kimse, uygun illiyet bağına göre kendisinin sebep olmadığı zararlardan sorumlu değildir.
* İkinci olarak, her sorumluluk, dış ilişkideki kişisel kusurun varlığına bağlıdır.
* Üçüncü olarak, kusur derecesi artık teselsülde dikkate alınacaktır20.

B. Dış İlişki

TTK. m. 557/I’de zarar veren birden fazla şahıstan her birinin, zarar verene karşı, sadece kendi kusurlu hareketinin ortaya çıkardığı zarar miktarından sorumlu olacağı düzenlenmiştir21. Madde hükmüne göre “Birden çok kişinin aynı zararı tazminle yükümlü olmaları hâlinde, bunlardan her biri, kusuruna ve durumun gereklerine göre, zarar şahsen kendisine yükletilebildiği ölçüde, bu zarardan diğerleriyle birlikte müteselsilen sorumlu olur”22.

Madde hükmüne göre aynı zarardan23 sorumlu olan birden fazla kişinin, her birinin müteselsil sorumluluğu kendi fiili ile ortaya çıkan durumu tazmin etmekle sınırlıdır24. Bir diğer ifade ile zarara sebebiyet veren kişiler arasında, diğerlerine nazaran daha hafif kusuru olan kişinin sorumluluğu, tek başına sorumlu olsaydı ödeyeceği tazminat miktarı ile sınırlıdır. Zarar veren kişiler genel indirim sebeplerini ileri sürebilecekleri gibi, anonim şirket sorumluluk hukukundan kaynaklanan haklarını da ileri sürebilirler25.

Zarar gören “farklılaştırılmış teselsül” halinde uğradığı zararın tamamını zarar verenlerden talep edebilir. Zararın tamamı kavramından, Kanun’a göre sorumlu olan kişilerin, müteselsil sorumlu oldukları zarar ile sorumlulardan her birinin Anonim ortaklık hukukundan kaynaklanan bir yükümlülüğü yerine getirmemesinden doğan çeşitli zararların toplamıdır26. Sorumlulardan her biri kendisi bakımından tazminatın indirilmesini gerektiren sebepleri, özellikle hafif kusurunu, zarar ile fiili arasındaki illiyet bağını ileri sürebilir.

Bu fıkra hükmüne ilişkin olarak da madde gerekçesinde farklılaştırılmış teselsüle ilişkin açıklamalara ve ilkelere yer verilmiştir. “Birinci fıkra İsviçre doktrininin adlandırmasıyla farklılaştırılmış teselsül öğretisini hükme bağlamıştır. Anılan öğreti müteselsil sorumluluğun “birlikte verilen zarar” için söz konusu olabileceği, birlikte verilen zarar dışındaki sorumluların tek başlarına verdikleri zararlardan, sadece zararı verenin sorumlu tutulması gerektiği ve müteselsil sorumluların teselsül tavanına kadar, kusurlarına ve somut olay gerçeğine göre zararı tazmin etmeleri anlayışına dayanmaktadır. Bu yaklaşım 557 nci maddenin birinci fıkrasında, “aynı zararın” tazmini ibaresi bağlamında, birlikte zarar vericilerden, yani tazminat yükümlülerinden her birinin kusuruna ve durumun gereklerine göre ve her birine “şahsen isnat edilebildiği ölçüde” şeklinde ifade edilmiştir.

Farklılaştırılmış teselsül anlayışının ilkelerini şöyle sıralayabiliriz:

Birinci İlke: 557 nci maddenin birinci fıkrası, dolayısıyla farklılaştırılmış teselsül, birlikte zarar verenlerin dış ilişkideki sorumluluklarını düzenlemektedir; yoksa bu hüküm sorumluların iç ilişkideki sorumluluk ilişkileri hakkında öngörülmüş bir rücu hükmü değildir.

İkinci İlke: Müteselsil sorumluluğun kabul edildiği durumlarda (çoğu kez) zararın bir kısmı, müteselsil sorumlular tarafından birlikte verilebilir, bir kısmı da, tazminat yükümlülerinden bazılarının, anonim şirkete ilişkin hükümler anlamında hukuka aykırı, kişisel eylem ve kararlarının ürünü olabilir. Meselâ; A, B, C, D, E adlı üyelerden oluşan bir yönetim kurulunda bu üyelerin tek başlarına ve birlikte verdikleri toplam zarar 4000 ise ve bunun 2000?i bu beş kişi tarafından birlikte verilmiş, geriye kalanın 1000?i A, 500?ü D ve 500?ü de E’ye tek başlarına isnat ediliyorsa, 2000?den A, B, C, D, E müteselsilen ve zararın diğer bölümünden de kendilerine isnat edilen tutarda A, D ve E tek başlarına sorumlu olur… Davacı ispat ettiği 4000 tutarındaki zararın 2000?ini A, B, C, D, E’den müteselsilen, 1000?ini A’dan 500?ünü D’den, 500?ünü de E’den alacaktır. Böylece zararın tümü karşılanacaktır. D ve E’nin ödeme güçleri bulunmadığı için 1000?in tahsil edilememesi davacının zararın tümünü elde etmesine engel olur. Ancak, bu kayıp farklılaştırılmış teselsül anlayışının ürünü değildir; kayıp D ve E’nin durumundan doğmaktadır. Bunlar tek başlarına dava edilmiş olsalardı, zarara uğrayan gene bu kayıpla karşılaşacaktı. Eski anlayışta 1000 de A, B ve C’den istenebiliyordu. Ancak bu müteselsil sorumluluk kavramı ile açıklanamayan haksız bir uygulamaydı. Çünkü A, B ve C bu suretle nedensellik ilkesi dışında sorumlu tutulmaktadırlar.

Üçüncü İlke: Farklılaştırılmış teselsül, müteselsilen sorumlu farklı tazminat yükümlüsü gruplarının ortaya çıkması sonucunu da doğurabilir. Meselâ, İsviçre Federal Mahkemesinin 11/06/1996 tarihli kararına (BGE 122 III 324) konu olan olayda, davacılar, yedi yönetim kurulu üyesi ile denetim organından 5.309.298-İsviçre Frangını müteselsilen talep etmişlerdi. Mahkeme denetim organının sorumlu olmadığına ve 1 ilâ 7. sıra numarasında davalı olarak yer alan davalı yedi yönetim kurulu üyesinin 3.211.803-İsviçre Frangından ve 1 ilâ 5. sıra numarasında anılan davalı üç yönetim kurulu üyesinin de ayrıca 805.555-İsviçre Frangından müteselsilen sorumlu olduklarına karar verdi, kalanı da ispat edilmemiş zarar olarak reddetti.

Dördüncü İlke: Gerek aynı zarar, gerek tek başına verilen zarar belirlenirken mahkeme BK m. 43 ve 44?ü de (şartları varsa) uygular. Bu gereklilik birinci fıkradaki “bunlardan her biri, kusuruna ve durumun gereklerine göre” hükmünde ifadesini bulmuştur. Ayrıca, 553 üncü maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları da dikkate alınır. BK m. 43 ve 44 üncü maddeleri ayrıca iç ilişkide rücu dolayısıyla da uygulanabilir. Meselâ, kot bezi üreten bir anonim şirkette genel kurul yönetim kurulunun, kot pantolon ve ceket üretimi için yatırım yapması talimatını vermiştir. Yönetim kurulu, kot pantolon ve ceket iç pazarına girmemiş ve ihracatın zorluğuna, pazarda büyük oranda kapasite fazlası mal bulunduğuna işaret etmiş olmasına rağmen, genel kurul talimata ilişkin kararı almıştır. Şirket iki yıl sonra bu yatırımdan zarara uğramıştır. Yönetim kurulu üyeleri aleyhine alınan teknolojinin eski olduğu ve pazarlama kanallarının kurulamadığı gerekçesiyle sorumluluk davası açıldığında mahkeme BK m. 44 (1)’de yer alan şirketin “zarara razı olduğu” ve/veya “zararın ihdasına” yardım ettiği olgularını dikkate alacağı gibi, eski teknolojinin alınmasında üyeler arasında kusur yönünden farklılaştırma yapacaktır”.

Mahkeme, her bir zarar sorumlusunun zararın ne kadarından sorumlu olduğuna, takdir yetkisini kullanarak, zarar verenlerin kusurlarını ve durumun gereklerini dikkate alarak karar verecektir27.

Davacının talep edeceği zarar miktarları toplamı, toplam zarardan fazla olamayacaktır. Davacı yani zarar gören eski dönemde olduğu gibi yine bir rakam halinde zararını talep eder, ancak hakimin aynı davada her bir davalının tazminat borcunu göstermesini ister28.

İbra, mehil anlaşması gibi hususlar, sadece zarar sorumlularından hakkın tarafı olan ilgili kişi tarafından ileri sürülebilir. Bir sorumlu tarafından ileri sürülebilecek zamanaşımının kesilmesi gibi bir sebep, diğer sorumlular tarafından da ileri sürülebilir29. Farklılaştırılmış teselsüldeki amaç, zarar ister ortak kusurla verilmiş olsun ister farklı hukuki sebeplerden kaynaklanmış olsun, YK üyelerinin bireysel indirim sebeplerini daha dış ilişkide alacaklıya karşı ileri sürebilmelerine imkân vermek suretiyle sorumluluklarını kusurları oranında sınırlandırmaktır30.

Son olarak belirtelim ki, TTK. m. 557/I ile düzenlenen farklılaştırılmış teselsül sadece ortak kusurla verilen zararı değil farklı hukuki sebeplerle verilen zararları da kapsamaktadır31.

C. İç İlişki

Zarar verenlerin birden çok kişi olduğu durumlarda, zarar sorumlusu birden fazla kişi içinde, bazılarının adalete uygun olarak ödemek zorunda olduğu tutardan daha fazla bir payı zarar görene ödemesine; öte yandan diğerlerinin ise ödeme yapmamasına neden olabilir.

Bu nedenle mahkeme, TTK. m. 557/III’e göre, her bir zarar sorumlusunun iç ilişkileri bakımından zararın ne kadarından sorumlu olacağını belirlemelidir. Bu rücu davasında mahkeme, haksız fiil hukukunun genel kurallarına göre “durumun tüm gereklerini” dikkate alacak ve rücu sıralamasını belirleyecektir32.

Bu düzenlemenin özelliği, rücu davasının sadece sorumluluk davasının davalılarına değil, müteselsil sorumlular aleyhine de açılabileceğinin öngörülmüş olmasıdır33.
Hâkim durumun gereklerine göre hareket ettiği için her bir olayı ayrı ayrı değerlendirecektir. Bunların başında, zarar verenin kusuru, şirket işlerinin görülmesindeki fonksiyonu, şirket düzeni içindeki konumu gibi kriterler yer almaktadır34.

İç ilişkide hiçbir zarar sorumlusu kendi fiilinin yol açmış olduğu zarardan daha fazla miktarı ödemek durumunda kalmayacaktır.

III. SORUMLULUĞUN SONA ERMESİ
A. İBRA
1. İbra Kavramı


İbra kelime anlamı olarak; beri kılma, beraat etme, temize çıkarılma, aklanma anlamlarına gelmektedir35.

Anonim şirketler bakımından ise ibra, genel kurulun, ilgilerin belirli bir dönem sonunda, o dönemle ilgili iş ve faaliyetlerini onaylaması ve şirketin ibra edilenlere karşı faaliyetlerinden dolayı onları sorumlu tutamayacakları anlamına gelmektedir36. İbra, anonim şirketlere özgü fonksiyonu olarak yönetim açısından işlemlerin onaylandığı anlamına gelmektedir. Şirketler hukuku anlamında ibra, tek taraflı yenilik doğurucu bir hukuki işlemdir37. İbra, hukuki nitelik olarak “menfi borç niteliği”ne sahiptir38.

Belirtmek gerekir ki, ibra şirket içi bir işlemdir. Bu nedenle ibra kararı, sadece anonim ortaklığı ve bazı belirli koşullara bağlı olarak pay sahiplerini bağlar. İbra kararının alacaklılara bir etkisi yoktur39.

Anonim şirketlerde ibra TTK. m. 558 ve m. 559’da düzenlenmiştir. Ayrıca TTK. m. 424’te de örtülü ibra düzenlenmiştir40.

TTK. m. 424’e göre “Bilançonun onaylanmasına ilişkin genel kurul kararı, kararda aksine açıklık bulunmadığı takdirde, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve denetçilerin ibrası sonucunu doğurur”. Düzenlemeye göre Genel Kurul’da bilançonun onaylanmasına ilişkin karar, kararda aksine bir ifade yer almadığı müddetçe ibra sonucunu doğuracaktır41. İbra sonucu YK üyeleri, yöneticiler ve denetçiler bakımından sonuç doğuracaktır42. Belirtelim ki ibra etmek Genel Kurul’un devredilemez yetkileri arasındadır43.

Aynı madde hükmünün devamına göre “Bununla beraber, bilançoda bazı hususlar hiç veya gereği gibi belirtilmemişse veya bilanço şirketin gerçek durumunun görülmesine engel olacak bazı hususları içeriyorsa ve bu hususta bilinçli hareket edilmişse onama ibra etkisini doğurmaz”.

Yeni düzenleme eskisinden farklı olarak bilançonun gerçeği yansıtmadığı durumlarda “bilinçli hareket edilmiş olma”yı aramaktadır. Bir diğer ifade ile bilançonun gerçeği yansıtmaması her koşulda değil, bilançoyu düzenleyenlerin bilinçli hareket etmeleri halinde ibranın geçersizliği sonucunu doğuracaktır44.

TTK. m. 558/II’ye göre “Şirket genel kurulunun, sorumluluktan ibraya ilişkin kararı, ibranın kapsadığı açıklanan maddi olaylara ilişkin olarak, şirketin, ibraya olumlu oy veren ve ibra kararını bilerek payı iktisap etmiş olan pay sahiplerinin dava hakkını kaldırır. Diğer pay sahiplerinin dava hakları ibra tarihinden itibaren altı ay geçmesiyle düşer”.

Söz konusu bu hüküm 6762 sayılı Kanunun 380 inci maddesinin tekrarı niteliğindedir. Ancak madde hükmü iki yenilik içermektedir. Birinci yenilik ibraya olumlu oy veren pay sahipleri ve ibra kararını bilerek payı herhangi bir şekilde iktisap etmiş olan pay sahiplerinin de dava hakkını kaybedecekleridir. İkinci yenilik, diğer pay sahiplerinin dava haklarının ibra kararının alınmasından altı ay sonra düşeceğine ilişkin hükümdür45. Belirtelim ki bu altı aylık süre hak düşürücü niteliktedir.

İbra sadece Genel Kurul’un bilgisine ulaşan işlem ve konuları kapsar46. Gerek sunulan belge ve hesaplardan, gerekse yapılan ek açıklamalardan, Genel Kurul’da anlaşılan veya Genel Kurul tarafından bilinebilecek, tanınabilecek konu ve işlemler ibranın kapsamını belirler. Buna karşın Genel Kurul’un hiçbir şekilde bilmediği öğrenmesi imkânı da bulunmayan konu ve işlemler ibra dışıdır. Nitekim görüşülmeyen, bilinmeyen bir hususta Genel Kurul’un ibra kararı vermesi düşünülemez47.

2. İbranın Etkileri
a. İbranın Geri Alınamaması


Eski Kanun döneminde uygulamada karşılaşılan bir sorun, Genel Kurul tarafından haklarında alınmış geçerli bir ibra kararı olan yöneticiler hakkında, verilen bu ibra kararının yine Genel Kurul tarafından alınacak bir kararla, geçmişe etkili olarak geri alınıp alınamayacağı ve bu yöntemle eski yöneticiler hakkında sorumluluk davasının açılıp açılamayacağıydı48.

Yeni Kanun bu tartışmalara son vermek amacıyla madde 558/I hükmünü getirmiştir49. Söz konusu düzenlemeye göre “İbra kararı genel kurul kararıyla kaldırılamaz. 445 inci madde hükmü saklıdır”. Bu düzenleme ile hakkında ibra verilmiş kişilerin bir süre sonra yine Genel Kurul kararıyla kaldırılması yasaklanmıştır50. Bu durum ibra kararının yenilik doğuran hukuki işlem olmasının sonucudur51. Ancak bu kural, elbette Genel Kurul tarafından alınmış bir ibra kararının mahkeme kararı ile iptal edilmesine engel değildir. Eğer Genel Kurul kararının 445. madde anlamında iptalini gerektiren hâl varsa pek tabiiki bu yola başvurulabilecektir52. Ayrıca bilinci olarak eksik veya yanlış düzenlenmiş bir bilançoya dayanılarak verilmiş bir ibra kararı 6102 sayılı TTK. m. 424 gereğince geçersizdir53.

Bu düzenleme ile hakkında dava açılmamış ve hükümlerini doğurmuş bir ibra kararının yıllar sonra kaldırılması engellenmiş, böylelikle işlem ve hukuk güvenliği sağlanmış olmaktadır54.

b. İbranın Sorumluluk Davasına Etkisi

İbranın sorumluluk davasına etkisi TTK. m. 558/II’de düzenlenmiştir. Buna göre Genel Kurul tarafından verilmiş bir ibra kararının kapsamına giren maddî olaylara ilişkin olarak, gerek şirketin, gerekse ibraya olumlu oy veren kişilerin veya ibra kararından sonra, ancak bu kararı bilerek pay iktisap etmiş olan pay sahiplerinin sorumluluk davası açma hakları sona ermektedir55.

Hükmün devamında, ibraya olumlu oy vermeyen diğer pay sahiplerinin veya ibra kararından habersiz olarak payları iktisap eden pay sahiplerinin sorumluluk davası açma haklarının 6 aylık hak düşürücü süreye tabi olduğu düzenlenmiştir.

3. Kuruluş ve Sermaye Artırımında İbra

TTK. m. 559’da kurucuların, YK üyelerinin ve denetçilerin hem kuruluşta hem de sermaye artırımında ibrasını düzenlemektedir. Düzenlemeye göre “Kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, denetçilerin, şirketin kuruluşundan ve sermaye artırımından doğan sorumlulukları, şirketin tescili tarihinden itibaren dört yıl geçmedikçe sulh ve ibra yoluyla kaldırılamaz”.

Söz konusu düzenleme kaynağını eTK. m. 310’dan almaktadır. Eski Kanun’da kurucuların, YK üyelerinin ve denetçilerin “kuruluştan” doğan sorumluluklarının, şirketin tescilinden itibaren 4 yıl geçmedikçe sulh ve ibra kararıyla ortadan kaldırılamayacağı düzenlenmişken56; yeni Kanun’da “kuruluş”un yanı sıra kapsama “sermaye artırımı” da eklenmiştir57.

4 yıllık sürenin başlangıcı kuruluşu için şirketin tescili tarihi olurken; sermaye artırımı için sermaye artırımının tescili tarihi olacaktır58.

4 yıllık sürenin geçmesinden sonra ise madde hükmünün devamına göre “Bu sürenin geçmesinden sonra da sulh ve ibra ancak genel kurulun onayıyla geçerlilik kazanır”. Yani dört yıl geçtikten sonra sulh ve ibra ancak GK kararıyla mümkün olabilecektir59.

Ancak “esas sermayenin onda birini, halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden pay sahipleri sulh ve ibranın onaylanmasına karşı iseler, sulh ve ibra genel kurulca” onaylanamayacaktır. Eski Kanun’da bu oranlar sadece esas sermayenin onda birini temsil edem pay sahipleri olarak düzenlenmişti60.

4. İbranın Sonuçları

Geçerli bir ibranın sonuçlarını kısaca şu şekilde sıralayabiliriz;

* Şirketin, YK üyelerine, yöneticilere ve denetçilere karşı tüm dava hakları düşer,

* İbra kararına katılan pay sahiplerinin “dolayasıyla zararlarına” ilişkin dava hakları düşer,

* YK üyeleri, yönetici ve denetçilerin ibra edilmiş olduğunu bilerek pay edinmiş olan pay sahiplerinin de “dolayasıyla zararlarına” ilişkin dava hakları düşer,

* Diğer pay sahiplerinin (ibra kararına olumsuz oy verenler ve toplantıya katılmayanların) dava hakkı da, ibra kararının alındığı tarihten itibaren 6 aylık hak düşürücü sürenin geçmesiyle düşer61.

KAYNAKÇA

AYTAÇ, Zühtü, Anonim Ortaklıklarda İbra, Batıder Yayınları, Ankara 1982.

BİLGİLİ, Fatih / DEMİRKAPI, Ertan, Şirketler Hukuku, Dora Yayıncılık, Bursa 2013.

ÇAMOĞLU, Ersin, Anonim Ortaklık Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2010.

ÇEKER, Mustafa, Ticaret Hukuku, Karahan Kitabevi, 4. Baskı, Adana 2012.

ÇELİK, Aydın, Anonim Ortaklıklarda Yönetim Kurulu Üyelerinin İbrası, Adalet Yayınları, Ankara 2007.

GÜNEY, Necla Akdağ, Anonim Şirket Yönetim Kurulu, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2012.

GÜNEY, Necla Akdağ, Anonim Şirket Yönetim Kurulu üyelerinin Hukuki Sorumluluğu, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2010, (Güney, Hukuki Sorumluluk).

KARAHAN, Sami, (Edit.) / KOŞUT, Hanife Doğrusöz, Şirketler Hukuku, Mimoza Yayınları, 1. Baskı, Konya 2012.

PULAŞLI, Hasan, Yeni Şirketler Hukuku Genel Esaslar, Adalet Yayınevi, Ankara 2012.

PULAŞLI, Hasan, “Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Özen Yükümlülüğü ve Müteselsil Sorumluluğu”, Batıder, C. XXV, S. 1, Mart 2009, (Pulaşlı, Tasarı).

TEKİNALP, Ünal, Yeni Anonim ve Limited Ortaklıklar İle Tek Kişi Ortaklığın Esasları, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2012.



1 Sami Karahan (Edit.) / Hanife Doğrusöz Koşut, Şirketler Hukuku, Mimoza Yayınları, 1. Baskı, Konya 2012, s. 756; Hasan Pulaşlı, Yeni Şirketler Hukuku Genel Esaslar, Adalet Yayınevi, Ankara 2012, s. 923-932, Mustafa Çeker, Ticaret Hukuku, Karahan Kitabevi, 4. Baskı, Adana 2012, s. 435; Fatih Bilgili / Ertan Demirkapı, Şirketler Hukuku, Dora Yayıncılık, Bursa 2013, s. 596.
2 Pulaşlı, s. 953; Çeker, s. 510.
3 Ünal Tekinalp, Yeni Anonim ve Limited Ortaklıklar İle Tek Kişi Ortaklığın Esasları, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2012, s. 291-292; Necla Akdağ Güney, Anonim Şirket Yönetim Kurulu üyelerinin Hukuki Sorumluluğu, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2010, s. 38, (Güney, Hukuki Sorumluluk); Karahan / Koşut, s. 756; Pulaşlı, s. 953.
4 Tekinalp’e göre de “YTK sisteminde alacaklının alacağının bir dolayısıyla zarar davasıyla korunmasına gerek yoktur. Çünkü YTK’ya hakim olan düşünce alacaklıların alacaklarının güvencesi AO’nun varlıklarıdır. Bu sebeple AO faaliyetteyken alacaklıya “şirket zararını talep”, yani alacaklının dolayısıyla zararını isteme hakkı verilmemiştir”, Tekinalp, s. 292.
5 Şirketin dava açma yetkisi bakımından dolaylı ya da doğrudan zarar ayrımı yapılmaz. Zira şirketin dava açma hakkına sahip olduğu tüm durumlarda meydana gelen zarar doğrudan zarar niteliğini taşır, Bilgili / Demirkapı, s. 597.
6 Tekinalp, s. 294; Güney, Hukuki Sorumluluk, s. 51.
7 Ersin Çamoğlu, Anonim Ortaklık Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2010, s. 109.
8 Pulaşlı, s. 954; Güney, Hukuki Sorumluluk, s. 116.
9 Tekinalp, s. 293-294; Pulaşlı, s. 956; Karahan / Koşut, s. 757.
10 Çeker, s. 510.
11 Tekinalp, s. 295; Pulaşlı, s. 956.
12 Tekinalp, s. 296.
13 Karahan / Koşut, s. 757.
14 Necla Akdağ Güney, Anonim Şirket Yönetim Kurulu, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2012, s. 254; Çeker, s. 436; Pulaşlı, s. 933; Bilgili / Demirkapı, s. 598; Hasan Pulaşlı, “Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Özen Yükümlülüğü ve Müteselsil Sorumluluğu”, Batıder, C. XXV, S. 1, Mart 2009, s. 45, (Pulaşlı, Tasarı).
15 Karahan / Koşut, s. 758.
16 TTK. m. 557 hem teselsülü hem de rücuyu düzenlemektedir, Tekinalp, s. 302.
17 Güney, Hukuki Sorumluluk, s. 227 vd; Pulaşlı, Tasarı, s. 45.
18 Güney, s. 255-256; Güney, Hukuki Sorumluluk, s. 227-228.
19 Bilgili / Demirkapı, s. 598.
20 Pulaşlı, s. 936; Pulaşlı, Tasarı, s. 45-46.
21 Çeker, s. 436; Tekinalp, s. 305.
22 Pulaşlı, Tasarı, s. 50.
23 Aynı zarar terimiyle aslında birlikte zarar kastedilmiştir, Güney, s. 270.
24 Karahan / Koşut, s. 758.
25 Güney, Hukuki Sorumluluk, s. 235.
26 Tekinalp, s. 307.
27 Karahan / Koşut, s. 759; Çeker, s. 436; Pulaşlı, Tasarı, s. 50.
28 Tekinalp, s. 303.
29 Karahan / Koşut, s. 759.
30 Güney, s. 273.
31 Güney, s. 272.
32 Karahan / Koşut, s. 760; Güney, Hukuki Sorumluluk, s. 238.
33 Pulaşlı, s. 952.
34 Karahan / Koşut, s. 760; Güney, s. 289.
35 Karahan / Koşut, s. 761; Pulaşlı, s. 959; Çamoğlu, s. 223; Aydın Çelik, Anonim Ortaklıklarda Yönetim Kurulu Üyelerinin İbrası, Adalet Yayınları, Ankara 2007, s. 11; Zühtü Aytaç, Anonim Ortaklıklarda İbra, Batıder Yayınları, Ankara 1982, s. 7.
36 Aytaç, s. 16; Çamoğlu, s. 223; Karahan / Koşut, s. 761; Çeker, s. 513; Bilgili / Demirkapı, s. 602; buradaki “ibra borçlar hukukundan farklı olarak, ibra edilenin kabulüne gerek olmaksızın, tüzel kişinin yetkili organının tek taraflı irade beyanı ile meydana gelmektedir”, Güney, s. 289.
37 Pulaşlı, s. 959.
38 Aytaç, s. 45.
39 Bilgili / Demirkapı, s. 603;Pulaşlı, s. 960.
40 Bilgili / Demirkapı, s. 603; Tekinalp, s. 310; ibra türleri için bkz. Çelik, s. 51 vd.
41 “ibra varsayımı”, Çamoğlu, s. 226.
42 Güney, s. 293.
43 Pulaşlı, s. 960; Çamoğlu, s. 223.
44 Güney, s. 297.
45 İki yenilik de İsviçre BK. m. 758 (1) ve (2)'den alınmıştır; Pulaşlı, s. 962.
46 Çelik, s. 187.
47 Güney, s. 299-300; Pulaşlı, s. 961; “bilinmeyen ve usulsüz bilgilerin de kapsam dâhilinde olabilmesi için açık ibra kararı gereklidir”, Çelik, s. 187.
48 Çamoğlu, s. 243; Karahan / Koşut, s. 763.
49 Güney, s. 307.
50 Tekinalp, s. 310; Çeker, s. 513.
51 Çelik, s. 201.
52 Güney, s. 301, s. 306, Bilgili / Demirkapı, s. 603; Çamoğlu, s. 242; ayrıca ibra kararının butlanı ve yokluğu da ileri sürülebilir, Çelik, s. 205 vd.
53 Güney, s. 302.
54 Karahan / Koşut, s. 763.
55 Güney, s. 308-310; Çeker, s. 513, Bilgili / Demirkapı, s. 603; Çelik, s. 249.
56 Çeker, s. 514.
57 Tekinalp, s. 310-311.
58 Karahan / Koşut, s. 764.
59 Çeker, s. 514.
60 Karahan / Koşut, s. 765.
61 Pulaşlı, s. 964.

Araştırma Görevlisi Yusuf GÜLEŞCİ
Melikşah Üniversitesi Hukuk Fakültesi
İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku ABD


12
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"6102 Sayılı Ttk'da Anonim Şirkette Zararın Dava Edilmesi Ve İbra" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Yusuf Güleşci'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
» Makale Bilgileri
Tarih
21-08-2013 - 15:59
(3902 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 3 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 3 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
15755
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 8 saat 59 dakika 43 saniye önce.
* Ortalama Günde 4,04 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 36537, Kelime Sayısı : 4939, Boyut : 35,68 Kb.
* 2 kez yazdırıldı.
* 1 kez indirildi.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1683
Yorumlar : 1
Sevgili sınıf arkadaşım ve meslektaşım :) Hazırlamış olduğun ve bizlerle paylaştığın makalen için şahsım adına teşekkür ederim. Zira önemli bir konuya değinmiş, kapsamlı bir çalışmada bulunmuşsun. ... (...)
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,04276991 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.