Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Ceza Hukukunda Hümanist Doktrin

Yazan : Eren Kursun [Yazarla İletişim]
İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi 4. Sinif Öğrencisi

Yazarın Notu
Makale Aralık 2003 tarihlidir.

HÜMANİZM

“Hümanizm, insana ve insan değerlerine en büyük ağırlığı veren düşünsel yaklaşımdır.” 1
Hümanizm terimi ilk kez XIX. yüzyılda Alman araştırmacılar tarafından kullanılmıştır ancak kökeni çok daha eskilere dayanmaktadır. Humanismus sözcüğü XV. Yüzyılda İtalyanlar tarafından beşeri bilimleri anlatmak (studias humanitatis) ve ilk çağ yazını üzerinden uzmanlaşmış öğrenciler için kullanılmıştır.
Hümanizmin köklerini Yunanistan’da bulduğunu söylemek bir anlamda yanlış olmayacaktır. Yunan filozof Protagoras “Her şeyin ölçüsü insandır.” demiştir ki bu cümle hümanizmin temel ilkelerini özetlemekte yeterlidir. 2 Zaten hümanizmin esin kaynağı Eski Yunan ve Latin edebiyatları ile felsefesidir.
Hümanizm akımı Rönesans devriyle birlikte Avrupa’da gelişmiş, başlarda din karşıtı bir akım olarak taraftar toplamıştır. Bunun sebebi hümanizm öğretisinin Hıristiyanlıkla çelişen Eskiçağ’ın din dışı değerleriyle yoğrulmuş Yunan ve Latin edebiyatı ve felsefesi olmasıdır. Sonralar da Rönesans hümanist akım mensupları dinlerine oldukça bağlı Hıristiyanlar olarak kendilerini gösterseler de bahsi geçen Yunan ve Latin edebiyatı ve felsefesi metinlerine karşı duydukları saygıyı yitirmemişlerdir. Hatta XIV. yüzyıl sonralarında hümanizm öğretisinin tamamıyla bu metinlerin temel alındığı gramer, şiir, tarih ve ahlak felsefesi içeren bir öğreti haline geldiği söylenebilir.
Hümanizmin temellerini XIV. yüzyıl edebiyatçısı Francesco Petrarca atmıştır. Petrarca, klasik kültüre ulaşmanın temel aracının dil öğrenimi olduğunu söylemiştir. Kendisi, Sokrates’in “Kendini bil” komutunu benimsemiş, bunu başarmaya çabalamıştır. Petrarca’nın
eski metinlere olan bu ilgisi bu metinlere genel bir ilgi uyandırdı. İnsanlar bu metinleri okuyup taşıdıkları ruhu canlandırmaya çalıştılar ve bu da temel hatlarıyla hümanizm akımını oluşturdu.
Hümanizmin insani değerlere odaklanması ise Aydınlanma Çağı’nda gerçekleşti. Bu çağın düşünürleri, evrenin bazı temel kurallara bağlı kalarak yaşadığını, insanın akıl yoluyla bu kuralları kavrayabileceğini ve bunun sonucunda da bilgiye, özgürlüğe ve mutluluğa ulaşacağına inanmaktaydılar. 3 Tabi düşünürlerin buna inanmasında bilimin rolü büyüktü. Descartes, Galileo Galilei, Kopernik, Sir Isaac Newton Aydınlanma Çağı bilim adamlarının önde gelenlerindendir. Newton’un yerçekimi kanunu bulması, zaten evrenin basit yasalarla işlediğine inanan hümanist düşünürleri insanların hayatına mutluluk ve zevk getirecek yeni temel yasalar aramaya itti.4 Locke, Rousseau, Hume, Hobbes, Beccaria dönemin ünlü düşünürleriydi.
Hümanizmin birçok temel prensibi vardır. Hümanist düşünürler realisttirler. Hayatın her yönünü keşfetmeye çalışır, hiçbir düşünceden kaçmazlar. Yine bu bağlamda insanı olduğu gibi, bütün yönleriyle onaylar, kavramaya çalışırlar.5 Hümanizm, insanı bu denli gerçekçi bir biçimde kabul etmesi ve incelemesinin sonucunda onun en karanlık yönlerini, derinlerde yatan çelişkilerini ortaya çıkarmıştır.
Hümanistler mevcut hiçbir doktrini takip etmemiş, bütün dogmaları sorgulanabilir kılmışlardır çünkü anlamanın ve düşüncenin kişiden kişiye değişeceğine inanmaktaydılar. “Her çeşit dogmacılığa götüren yoku kesen öğe, işte bu somutça insancıl olanı tanımaktı.”6 Bunun da sonucu olarak herkes kendi davranışlarından sorumlu oluyordu. Böyle bir anlayışın varolabilmesi için hümanizmin temellerine hoşgörünün yerleştirilmesi şarttı. Nitekim bugün hümanizm deyince akla ilk gelen kavram hoşgörüdür. Hümanizm her türlü düşünceye, fikre hoşgörüyle yaklaşılmasını öngörür. Yalnızca temelinde mantık olmayan düşünceler hem düşünen hem de o düşüncenin yayılacağı kitleler için tehlikeli kabul edilir.
İnsanı en yüce değer olarak kabul eden hümanizmin “demokrasi” ve “hürriyet” kavramlarına ne kadar önem verdiği aşikardır. Bu akım düşünce hürriyeti olmadan bireyin gelişemeyeceğine inandığından düşünceyi – yukarıda da belirttiğim gibi – özgür kılmıştır. 7
Genel hatlarıyla hümanizm yukarıda anlatıldığı gibi bir akımdır. Şimdi hümanizmin ceza hukukunda oluşturduğu doktrini inceleyelim.


CEZA HUKUKUNDA HÜMANİST DOKTRİN


I) Giriş
Ceza hukukunda hümanist doktrin, hümanist değerlerin Ceza hukukunda varolmasını öngörür. Bu doktrine göre suçu ne olursa olsun suçlu, bir insandır ve insan haysiyetinin korunması gerekmektedir. Hümanist doktrinin önem verdiği tek değer insan haysiyeti değildir; o, insana ve insani olan tüm değerlere önem verir ve onları korumayı amaçlar. Bu bağlamda ahlakın hukuktan ayrı tutulmasını hümanist doktrin onaylamaz.
Hümanist doktrin evrenseldir.8 Bu açıdan tüm hukukçular arasında birleştirici bir rol oynayabilecek bir doktrindir. Hümanizmin bu birleştirici karakteri onu “açık toplum”u savunmaya itecektir. Açık toplum, bir kısım insanı toplumun dışında bırakmayan toplumdur.9 Hümanist doktrin açık toplumun yaratılmasını amaçlar. Bunu başarmanın yolu da suçluyu, suçlu doğduğunu düşünerek dışlamak, ondan ümidi kesmek yerine onu ıslah ederek topluma kazandırmaktır. Buradan hümanist doktrininin bir yönü daha ortaya çıkmaktadır; o da cezanın amacını suçlunun ıslahı olarak görmesidir.
Hümanist doktrin, hümanizmin insan haysiyetine verilen önem dışındaki esaslarını da benimsemiştir. Hürriyet de bu kavramlardan biridir. Hümanist doktrin, hürriyete, özellikle de fikir hürriyetine önem verir. Adalet kavramı da hümanist doktrinin önemsediği kavramlardandır. Adaletsizliği kabullenmiş bir halkı “insan topluluğu” olarak kabul etmez.10
Ceza hukukunda hümanist doktrin genel olarak bu esasları içermektedir. Şimdi bazı kavramları hümanist doktrinin bakış açısını vererek yakından inceleyelim.


II) Ahlak – Hukuk İlişkisi

Hümanist doktrin, hukuk ve ahlakın tamamıyla ayrı tutulmasını onaylamamaktadır.
Hukuk ve ahlak ilişkisi incelenirken ahlakın insanlıkla aynı tutulup tutulmayacağı ayrıca ele alınması gereken bir konudur. Bazı yazarlar bu iki olgunun aynı olduğunu savunmaktadırlar: “İnsanileştirme, ahlakileştirmenin eş anlamıdır. Hayat hakkında kuvvetli bir ahlaki anlayış ile beslenmemiş bir insanileştirme faaliyeti tasavvur edilemez ve hakikaten ahlakileştirme olan her şey ceza hukukunun insanileştirmesine müncer olur. Nazi cezacılarının bahsettiği şey ahlakileştirme değildi, çünkü varılan netice bir ırk taassubu uğruna ceza müesseselerinin vahşileştirilmesi olmuştur. Diğer taraftan biyolojik ahlak, hakiki ahlakın inkarıdır.”11
“İnsanlık” ve “ahlak” olgularının aynı görülmesi hümanist doktrinin öncülerinin genellikle düştüğü bir yanılgıdır. Lanza ve Falchi de bu iki kavramın aynılığına inanmaktadır. Oysa gerçek olan bu iki kavramın farklılığıdır çünkü gerek kişisel gerekse sosyal ahlak zaman zaman insanlığa karşı gelebilir. Bu gibi durumlarda bu kavramların aynı olmadığı anlaşılacaktır. “Bu alanda (insanlık) kavramı ile (ahlak) kavramını birleştirmek çabası gizli bir fikir tutsaklığının doğurduğu çelişkiden başka bir şey değildir.”12 Bu çelişki, hümanist doktrinin bir handikapıdır. Sosyal ahlakın insanlıktan ayrılması totaliter rejimlerde ön plana çıkar. Bu tür rejimlerin kendilerine uygun doktrinler aracılığıyla yarattıkları ceza kanunları “zararlı uzvun kesilmesi”ni öngörür; başka bir deyişle esas alınan ortadaki problemi çözmek değil problemi yaratanların katlidir. Bu vahşettir ve gerek ceza hukuku gerekse insanlık bunları utançla anar. Bu noktada “hümanist determinizm” kavramından bahsetmek yerinde olacaktır. “Hümanist determinizm”, insanların hümanizme kaçınılmaz bir biçimde yaklaşacaklarını ve en sonunda ona ulaşacaklarını öngören determinist bir yaklaşımdır; hümanizm insanlığın kaderidir. İşte, yukarıda bahsi geçen vahşet örnekleri bu determinizme kuşkuyla yaklaşılmasına yol açmıştır. Fakat hümanist doktrin, bu vahşet çağlarının hümanist determinizmden kuşku duyulmasını gerektirmediğini savunmaktadır. Onlara göre bu, insanlığa diyalektik bir pencereden bakıldığında görülmesi mecburi bir unsurdur. Vahşet antitezdir. Hümanist doktrine göre hümanist determinizm kendine uygun bir sentez yaratmıştır.
Sanırım hukuk – ahlak ilişkisini incelemeden önce yukarıda bahsi geçen kişisel ve sosyal ahlak ayrımından bahsetmemiz yerinde olacaktır. “Kişisel ahlak, fertlerin benimsedikleri ahlak ilkelerini ifade için kullanılan bir terimdir.” “Sosyal, ahlak, daha çok toplum düzeyinde ve kişilerin birbirleri ile olan ilişkilerinde etkinliği görülen kurallardan oluşur.” 13 Aslında bu ayrım da siyah – beyaz ayrımı gibi kesin ve katı bir ayrım değildir; bir kopukluktan, yabancılıktan bahsetmez. Çünkü kişisel ahlakın çoğu zaman sosyal ahlak tarafından şekillendirildiği yadsınamayacak bir gerçektir. Buna rağmen ikisinin aynı olduğunu iddia edilemez çünkü nasıl zaman zaman sosyal ahlak insanlığa ters düşebiliyorsa kişisel ahlak da sosyal ahlaka ters düşebilmektedir.14 Örneğin yalan söylemek tarih boyunca sosyal ahlaka aykırı olmuş, adeta bir ahlak ilkesi haline gelmiştir. Fakat toplum kişinin yalan söylerkenki ruh halini ve kendini buna zorunlu hissedip hissetmediğini bilemez. Yalan bazen kişinin ahlak anlayışına ters düşmeyebilir. Sosyal ahlak ebedi değildir, toplumun gelişimini takiben, ona bağlı olarak değişir.
Suç, kanunlarla birlikte veya onlardan sonra ortaya çıkmış değildir. Kanunlardan önce ahlak vardı. Hümanist doktrin bunu kanunen suç sayılan bir fiilin ahlaken meşru olamayacağına bir kanıt olarak kabul etmektedir. Bu kanıt da bizi ahlakın hukukla bir bütün olduğu sonucuna götürmektedir. Tabi bu ikisinin bir bütünü teşkil etmesi, birbirlerinden kopuk kavramlar olmaması aynı oldukları olarak yorumlanamaz.
Hümanist doktrine göre nesnelerin, insanların, olayların doğasında iyi veya kötü olmak yoktur. Bu tip değerler insanların yakıştırmasıdır. Pretegoras’ın “Her şeyin ölçüsü insandır.” sözü bu konuyu izah etmektedir. Başka bir deyişle bu yargılar ve değerler kaynağını insanda bulmaktadır. Bunların ölçüsü de toplumun ortak vicdanıdır. Bu değerler arasında “insanlık değeri”nin yeri ayrıdır çünkü bu değerde değer ile değerin konusu aynıdır ve “insanlık değeri”, kişisel değerler gibi anlamını yitirmez. 15
Bazıları ahlakla hukuk arasında herhangi bir ortak nokta bulunmadığını savunmaktadır. Hümanist doktrin bunu kabul etmez. Hümanist doktrine göre ahlaka aykırı bir hareketin sosyal bir zarar vermemesine imkan yoktur. Ahlakça kötülükler arttığında da sosyal düzen kaybolur. İşte bu noktada ahlakla hukuk kesişmektedir. Hukukla ahlak gerçekte birbirlerinden ayrılamazlar. Hümanist doktrin, bu ayrılığın terk edilmesi gerektiğini savunur. Bu bağlamda hümanist doktrin “hukuku tekniği”ni ahlakın gerektiği gibi uygulanması çabası olarak tanımlar ve bugün hukukla ahlakın bazıları tarafından ayrı olarak görünmesini hukuk tekniğinin başarısızlığına bağlar. Hümanist doktrin benimsendiğinde ceza kanunlarının “hususi hükümleri”nde değişiklik yapılması gereğini de savunur.16

III) Ceza Müeyyidesi

A. Cezanın Amacı


Cezanın amacı konusu tartışılırken iki ayrı yaklaşım üzerinde durulabilir: bunlardan biri geçmişe dönük olarak cezanın işlenmiş bir suç için olduğunu, diğeri geleceğe dönük olarak suç işlenmesini engellemek için olduğunu savunur. Ne kanunlarda ne de hukukçular arasında bu konuda bir görüş birliği yoktur.17 Bu bağlamda cezanın amacı da değişik bakış açılarından ele alınmıştır. Doktrinde üç teori esas alınır: mutlak adalet teorisi, önleme teorisi, ıslah teorisi.
1) Mutlak Adalet Teorisi
Mutlak adalet teorisine göre cezanın amacı suçtan zarar gören birey, bireyler veya toplumun zararının giderilmesidir. Bu teoride aranan bazı şartlar vardır. Bu şartlar: suçun iradi olarak işlenmesi, cezanın suçum kötülüğü ile orantılı olması, cezanın haklı ve ahlaka uygun olmasıdır.18 Bu teori eski çağlardaki “göze göz, dişe diş”, kötülüğe karşı kötülük yapmak fikrini bırakmış, daha modern bir çehre kazanmıştır. Mutlak Adalet Teorisi’nin modern hali fiildeki ahlaka aykırılığın kanun koyucu ve yetkili organ tarafından belirlenmesini öngörmektedir.

2) Önleme Teorisi
Önleme teorisine göre cezanın amacı yeni suçların işlenmesini engellemektir. Bu kavram ilk defa cezanın geleceğe yönelik olması gerektiğine inanan Platon tarafından ortaya atılmıştır. Bu teori cezanın amacını suçluyu suç işleme eğiliminden uzaklaştırmak ve suçluyu cezalandırmak suretiyle suç işleme potansiyeline sahip kişileri de korkutarak suç işlemelerini engellemektir. Hümanist doktrin bu teoriyi onaylamaz. İlk olarak hümanist doktrin cezaların kanunda zikredilmesinin amacının bireyleri korkutmak değil “suçta ve cezada kanunilik” ilkesine hizmet etmek olduğu inancındadır; korkutma gibi bir işlevi olabilir ama asıl amaç kesinlikle bu değildir. Diğer bir yandan “korkutarak suçtan vazgeçirme” fikri insanı, insan iradesini küçümseyen bir yaklaşımdır. Bu açıdan da önleme teorisi hümanist doktrine uygun değildir.

3) Islah Teorisi
Adından da anlaşılabileceği gibi ıslah teorisine göre cezanın amacı suçluyu ıslah etmektir. Bu teoriye göre suçlu, suç işlediği için değil bir daha suç işlemeyecek bir insan haline gelmesi için cezalandırılmalıdır. Bu teoriye göre “ceza suçludaki insanı değil, insandaki suçluyu etkisiz hale getirmek için saptanmalı ve uygulanmalıdır.”19
Islah teorisi, “devletin cezalandırma hakkı” gibi bir kavramı kabul etmez; devlet eski çağlardaki gibi omni potent değildir.20 Esas olan “devletin ıslah etme hak ve vazifesi”dir. Bu teoriye göre mağdurun tepkisi en fazla tazminat istemek olabilmelidir çünkü fazlası devletin bu hak ve ödevine tecavüz olacaktır.
Islah teorisini destekleyenler, suçlunun topluma kazandırılmasının gerekliliğine inandığından ölüm cezasını kabul etmezler.
Islah teorisi, cezada azap, elem ve acı bulunmasını ancak suçlunun ıslahı için gerekli ölçülerde kabul etmektedir. Islah için birçok değişik yol önerilebilir: eğitim, şefkatli yaklaşım, bağışlama… Hangi durumlarda bu yollardan birine, hangi durumlarda acı, elem gibi yollara başvurulması gerekeceği konusunda ise gelen bir kural saptamak neredeyse imkansızdır.

Hümanist doktrin suçluyu, suçlu doğmuş bir insan olarak değil insan olarak görmektedir. Bu da “açık toplum” ilkesiyle bağlantılıdır. Hümanist doktrine göre toplum, açık toplum olmalıdır; yani hiçbir birey toplum dışında kalmamalıdır. Bu da suç işlemiş kişiden ümidi keserek değil onu toplumlar birlikte yaşabilecek hale getirmekle olur. İşte hümanist doktrin açısından ceza bunu amaçlar. Başka bir deyişle hümanist doktrin yukarıdaki üç teori arasından ıslah teorisini benimsemiştir.
“Ceza, çağdaş görüşte, suç işleyen kişiye, çeşitli yapıcı amaçları gerçekleştirmesi için uygulanan ve esasında kişiyi bir takım yoksunluklara tabi kılan bir müeyyidedir, yoksunluklara tabi kılıcı olması nedeniyle ıstırap, meşakkat çektirici niteliği vardır.””Ceza bugün suçlu ve toplumun ortak yararlarını göz önüne alan ve suçluyu yeniden sosyalleştirerek toplumun üretken ve kanunlara saygılı bir bireyi haline getirmek amacını güden yapıcı bir tedbirdir; toplumsal tepkidir.”21

B. Ölüm Cezası

Gerek hümanist doktrinin şiddetle karşı çıkması gerekse günümüzde sıkça tartışılıyor ve zaman zaman milletlerarası anlaşmazlıklara dahi konu oluyor olması beni ölüm cezasına ayrıca yer vermeye itti.
Doktrinde ölüm cezasını açıklayan dört fikir vardır: zaruri ceza fikri, meşru müdafaa fikri, tabiat kanunu fikri ve genel önleme fikri. Bu fikirlerin her birine kısaca değindikten sonra hümanist doktrinin ölüm cezası konusuna nasıl yaklaştığını açıklayalım.

1) Zaruri Ceza Fikri
Zaruri ceza fikrini savunanlar ölüm cezasının mecburi olduğunu düşündüklerinden onun meşruiyetini tartışılmaz kabul etmektedir. Bazı yazarlar bu cezayı tarihi bir determinizme yön veren dönüm noktalarını meydana getirdiğinden (Sokrates, İsa’nın ölümü, Fransız İhtilali…), bazıları ise toplum düzenini sağlaması için gerektiğinden ölüm cezasının zorunluluğunu savunur.
Hümanist doktrinin bu görüşe, bir örnekle pekiştirdiği, basit ama basit olduğu kadar da etkili bir cevabı vardır: “Bir avcı vahşi bir ormanda bir pantere rastlarsa, onu tereddüt etmeden öldürür. Fakat onu bir kafesin demir parmaklıkları arasında görürse öldürmez. Zira panter kuvvetsiz hale getirilmiştir. İnsan öldürmek için öldürmez.” 22 Diğer bir deyişle hümanist doktrin müebbet hapis seçeneği varken ölüm cezasının gereksiz olduğunu savunmaktadır.


2) Meşru Müdafaa Fikri
Meşru müdafaa fikri, idam cezasının toplumun suçluya karşı meşru müdafaası olarak nitelendirir. Bu fikri savunanlar, suçu Devlet’e karşı bir saldırı olarak kabul eder ve ona meşru müdafaa hakkı tanır. Bu görüş ölüm cezasının meşruluğuna inanmaktadır.
İhtilalci Robespierre bu fikri şu sözleriyle çürütmektedir: “Medeni cemiyet dışında bir düşman beni öldürmek isterse veya elimle yetiştirdiğim tarlayı yok etmeğe gelirse, ya ben yok olacağım veya onu öldüreceğim, tabii müdafaa kanunu benim hareketimi meşru kılar. Fakat herkesin kuvvetinin bir tek ferde karşı birleştiği cemiyette hangi adalet prensibi benim onu öldürmeme müsaade eder, hangi zaruret bunu haklı gösterir?”23 Yani hümanist Doktrin’e göre bireyin işlediği suç ne olursa olsun koca bir toplumun varlığını tehlikeye atacak kadar büyük olamayacağından ölüm cezasını meşru müdafaa olarak kabul etmek doğru olmaz.
Hümanist Doktrin’in bu fikri çürütmek için kullandığı teze Amerika Birleşik Devletleri’nde 11.09.2001 tarihinde meydana gelen terör olaylarından yola çıkarak üreteceğimiz bir varsayımla karşı çıkabiliriz. Bu saldırılar bilindiği üzere iki önemli merkezi hedef almıştır: Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon. Eğer Amerika Birleşik Devletleri’nin askeri merkezi olan Pentagon’a düzenlenen saldırı daha ciddi bir boyutta olsaydı pekala bu merkez tamamıyla tahrip olabilir, görevini yerine getiremeyebilirdi. Böyle bir anda bu ülkeye yapılacak saldırı pekala toplumun varlığını tehlikeye atabilirdi. Bu da Hümanist Doktrin’in Meşru Müdafaa Fikri’ne karşı sürdüğü tezi çürütürdü. Ama 11 Eylül saldırıları bilimkurgu yazarları tarafından dahi hayal edilemeyecek saldırılardır ve bunların üzerine varsayımlarda bulunup daha da geliştirmek doktrinsel tartışmalarda dikkate alınması gerekmeyecek kadar küçük bir istisna yaratır.


3) Tabiat Kanunu Fikri
Ölüm cezası ıslahı mümkün olmayan suçlunun toplumdan atılmasıdır. Tabiat kanunu fikri bunu tabiatın temel kanunlarından biriyle özdeşleştirir: Bünye kendine uygun olmayanı atar. Dolayısıyla bu görüş ölüm cezasının tabiat kanunlarına uygun olduğundan meşru olduğuna inanır.
Hümanist doktrinine göre tabiat kanunları insanlığı ilk çağlara götürür. Dolayısıyla ölüm cezasının meşruiyetini tabiat kanunlarında aramak doğru olmayacaktır.


4) Genel Önleme Fikri
Genel Önleme Fikri’ni savunanlar en ağır suçları önleyebilmek için en büyük korkuya ihtiyaç olduğunu savunurlar. Şüphesiz, en büyük korku ölüm korkusudur. Bu görüşün yandaşları müebbet hapis cezasının asla ölüm cezası kadar korkutucu olamayacağını dolayısıyla da onun yerini tutamayacağını savunurlar.
Hümanist doktrin, tarih boyunca hiçbir cezanın suçu mutlak biçimde engelleyemediğini söyler. Dolayısıyla da ölüm cezasının da korkuyla suçları engellemesi olası değildir. Buna örnek olarak eskiden bazı hırsızlık suçlarının ölümle cezalandırıldığı, bu ceza kaldırıldıktan sonra hırsızlık olaylarında herhangi bir azalma görülmediğidir.
Diğer bir yandan Hümanist Doktrin, vatan savunması gibi çok önemli bir konu varken Devlet’in halkın ölümden korkmasını arzu etmesini saçma bulmaktadır.

Gerek ölüm cezasını savunan tezleri çürütüşü gerekse “açık toplum”a hizmet etmeyi amaçlaması Hümanist Doktrin’in ölüm cezasına karşı olduğunu ve bu karşı çıkışını da oldukça sağlam temellere dayandırdığını açıkça ortaya koymaktadır. Hatta bu karşı çıkış öyle boyutlardadır ki Ceza Hukuku’nda ölüm cezasının kanunlardan çıkarılması akımı, Hümanist Doktrin ile birlikte anılır. 24
Hümanist Doktrin ölüm cezasına alışılagelmiş sebeplerin dışında psişik nedenlerden ötürü de karşı çıkmaktadır. Hümanist doktrine göre ölümü bekleyen bir mahkumun çektiği acımasız bir manevi işkencedir. 25 Diğer bir yandan suç sırasında en ağır şekilde cezalandırılması istenen bir mahkum, ölüm cezasının infazı sırasında acıma hissi uyandırmaktadır. Bu da insan psikolojisinde tezat meydana getirir. Hümanist doktrin bunlara karşıdır.


C. Cezanın İnfazı
Hümanist Doktrin, cezalar kadar infazlarının da hümanist bir yapıda tezahür etmesini öngörür.
Hümanist Hoktrin cezaların infazına sert bir infaz biçimi ile başlanıp (hücreye atmak gibi…) sonra infazın yumuşatılmasına karşıdır. Karşı olmasının da neticesi bu sistemin terk edilmesi olmuştur. 26

1) Cezaların Sürelerine Göre Ayrımları ve Alternatif İnfaz Yolları
Cezalar sürelerine göre üçlü bir ayrıma tabi tutulabilir ve bu üçlü ayrımın her elemanına alternatif müesseseler bağlayarak cezaların infazını insanileştirmek mümkün olabilir.
a) Kısa Süreli Hürriyeti Bağlayıcı Cezalara Alternatif Müesseseler
Kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar yerine mali müeyyideler, suçlunun toplum hizmetinde çalıştırılması, çalışma için salıverme, periyodik tutuklu çalışma merkezlerinde çalıştırılması, sağlık durumları hapishane şartlarına uyum sağlayamayacak suçluların cezalarını evlerinde çekmeleri, hafta sonu infaz, geceleri infaz.27

b) Orta Süreli Hürriyeti Bağlayıcı Cezalara Alternatif Müesseseler
Failin zararını göz önünde bulundurarak ceza verilmesi, kamu davasının açılmasının ertelenmesi, muhakemenin ertelenmesi, hükmün ertelenmesi, cezaların infazının ertelenmesi. 28

c) Uzun Süreli Hürriyeti Bağlayıcı Cezalara Alternatif Müesseseler
Şartla salıverme. 29

“Hürriyeti bağlayıcı cezanın amacı hükümlünün topluma tekrar kazandırılması olunca, cezanın ertelenmesi ve infaz kurumunda şartla salıvermede sosyal hizmet görevlilerinin yardımı ayrı bir önem taşıyacaktır. Bugünün modern suç politikasında serbest hayta bulunan hükümlülere sosyal hizmetlilerin yardımı, infazdan ayrılması mümkün olmayan bir müessese olarak görülü. Hukukumuz bakımından, kural olarak böyle bir müessesenin kurulmadığını belirtmek gerekir.”30

Yukarıda sayılan müesseseler cezanın suçluya acı ve elem verici olma özelliğinden ziyade suçluyu ıslah etme yönü ağır basmaktadır. Bu müesseslerin kurulması halinde hümanist determinizm ilkesine sağlamlık kazandıracakları kesindir.

IV) Ceza Muhakemesi
Maddi Ceza Hukuku ne kadar hümanist olursa olsun, usul hukuku da hümanist olmadıkça bu hiçbir fayda sağlamayacaktır.31
“Suça karşı (Toplumun tepkisi insiyaki, keyfi ve kör bir tepki değildir. Düşünülmüş, düzenlenmiş, adli bir tepkidir)”32 İşte bu düzenlenmiş tepki Ceza Muhakemesi Hukuku kanalıyla vücut bulur.
Ceza Muhakemesi’nin tüm hükümleri gayesi yönünde olacağından tarih boyunca Ceza Muhakeme’sine şekil vermiş bu gayeler hakkında bir fikir edinmenin hem günümüzde gelinen noktayı görmek hem de hümanist determinizmin nasıl işlediğini görmek açısından yarar sağlayacağını düşünüyorum:

A) Suçlunun Cezalandırılması Safhası
Bu safha Avrupa’da XVIII. yüzyılın ortaların kadar sürmüştür. Burada amaç sanığın cezalandırılmasıdır ve bu amaç doğrultusunda sanık peşinen suçlu kabul edilir.33 Bu safhada Ceza Muhakemesi’nin tek işlevi delil toplamaktır çünkü tek amacı peşinen suçlu olarak tayin edilen birinin suçlu olduğunu ispatlamaktı. Tabi amaç bu olunca ikrar müessesine büyük önem veriliyordu. Hatta işkence görmesin rağmen ikrarda bulunmayan sanık bunun için ayrıca ceza alıyordu.34
Bu safhada tek amaç toplumun menfaatinin korunmasıdır. Bu safhada hümanizmden eser yoktur dolayısıyla burada hümanist determinizmin henüz kendini göstermediğini söyleyebiliriz


B) Sanığın Korunması Safhası
“…18. yüzyılın ikinci yarısında, zamanın, felsefi ve liberal cereyanın tesiri ile, Devlet kudretinin kötüye kullanılmasını önleye, ferdi müdafaa eden bir muhakeme sistemi olarak ortaya çıkmıştır.”35
Bu safhanın meydana gelmesini ilk isteyenlerden biri Beccaria’dır. Böylece hümanizmin Ceza Muhakemesi’ndeki etkileri görünmeye başlar.
Romagnosi bu safhanın haklılığını ve suçlunun cezalandırılması safhasının haksızlığını şu sözüyle çok açık bir şekilde ortaya koymuştur: “Eğer her sanık suçlu ise, muhakemeye lüzum yok. Muhakeme ettiğimize göre, her sanık suçlu değildir. Muhakeme kaideleri daha ziyade dürüst insanlar için konulmuştur.”36

C) Hakikatin Araştırılması Safhası

Bu safhanın amaç gayesi düzeni sağlamak ve korumaktır. Bunun için de seçtiği araç gayesi toplumun ve sanığın çıkarları arasında denge kurmaktır. Burada aranan hakikat maddi hakikattir çünkü Medeni Muhakeme Hukuku’nun aksine ceza hakimleri delillerle bağlı olmadıklarından şekli hakikati aramaya mahkum olmazlar.

Bugün çağdaş dünya Hakikatin Araştırılması Safhası’ndadır. Oysa – ne yazık ki – Türkiye Cumhuriyeti hala Suçlunun Cezalandırılması Safhası’nın etkilerini görmekte hatta bu safhada bulunmaktadır.37 “Yani bir kimseye bir çamur atmak sureti ile çok uzun süre hürriyetinden mahrum etmemiz ve hatta mahkum ettirmemiz Türkiye’de maalesef mahkemelerimizin bugünkü uygulaması bakımından mümkündür.”38 Maalesef ülkemizde delilden sanığa gitmek gerekirken hala Suçlunun Cezalandırılması Safhası’ndaki gibi sanıktan delile gidilmektedir.39
Hümanist doktrin Ceza Muhakemesi’nde insan haklarının korunmasını öngörür. Bu korumanın gerçekleşmesi için de bazı unsurların varlığı şarttır. Bu unsurlardan bazıları şunlardır:
* İşkence yasağı
* Dürüst işlem ilkesi
* Bağımsız ve tarafsız hakim ilkesi
* Sanığın hakim önünde meramını anlatabilmesi
* Suçluluğu ispatlanmadan hiç kimsenin suçlu telakki edilememesi
* Sanığın lekelenmeme hakkının korunması40

Hümanist Doktrin ancak bu şartların varlığında işleyen bir Ceza Muhakemesi’ni kabul edebilecektir.

V) Klasik ve Pozitivist Okullar

A) Klasik Okul
Hümanist Doktrin, Klasik Okul’un tek iyi yönü olarak alışılagelmiş olmanın verdiği huzuru görmektedir. Hümanist doktrine göre artık Klasik Okul’un ceza hukukuna katabileceği hiçbir şey kalmamıştır. 41
Hümanist Doktrin’e göre Klasik Okul suçluluk sorununda asıl önemli olan insanlık sorununu görmeyip suçun yan etkileriyle uğraşmıştır.

B) Pozitivist Okul
“Pozitivist mektep tercih ettiği yanın teknik olanakları ile avunacak, fakat terk ettiği yanın şüphesini gideremeyecek ve bir toplum egoizmasının aşırılığından kendini kurtaramayacaktır.” 42
Hümanist mektep her şeyden önce Pozitvist Okulun toplumda sınıflar oluşturmasına karşı çıkmakta bu çabayı yapay bulmaktadır. Pozitivist Okul bu ayrımı suçluları, suçsuz insanlara onlardan apayrı bir yaratık olarak tanıtarak yapmıştır. Bu anlayış insanca olmaktan çok uzaktır ama doğal bir isteğe hizmet ettiği için bu okulun çok taraftar toplamasına sebep olmuştur. Pozitivist Okul’a göre suçlu Toplumsal Sözleşmeyi ihlal etmiş ve bu suretle toplumun düşmanı haline gelmiştir.
Klasik Okula suçluluk sorununda asıl önemli olan insanlık sorununu görmeyip suçun yan etkileriyle uğraştığı yönünde getirilen eleştiri Pozitivist Okul’a getirilmiştir.

Hümanist doktrin bu iki Klasik ve Pozitivist okulların artık tutucu hale geldiklerini savunur. Hümanist doktrine göre bu tutu okullar önceki çağlarda çok yarar sağlamıştır ama artık bu okullar hız kesici hale gelmişlerdir.
“İnsanı her şeyin üstünde görmenin doğruluğuna inanmak gerekir, tutucu kurallara insan feda edilemez. Bir kuralın bir insan yaratmasına imkan yoktur. Halbuki insan – yaşayabilirse – çok şey yaratır.” 43




VI) Görüşüm ve Sonuç
Kanımca, hümanist ceza hukukunun bugün ve gelecekte alması gereken şekildir.
İnsan en üstte tutulması, en büyük saygıyı görmesi gereken varlıktır. İnsan değerlidir. Ve unutulmamalıdır ki suçlu, suçlu olmadan önce de insandı suç işledikten sonra da insan kaldı. Onun suçlu doğduğuna, asla değişemeyeceğine inanmak haksızlıktır. Hümanist doktrin insana değer verir, ne olursa olsun onu kaybetmek istemez. Dolayısıyla cezayı ona acı ve elem vermek suretiyle ezmek, ondan intikam almak ve bu vesileyle de suç işleme potansiyeline sahip kişileri korkutmak için değil suçlunun kişiliğini geliştirmek suretiyle onu topluma kazandırmak için bir araç olarak kullanır. Hümanist doktrine göre Ceza Hukuku’nun amacı ne suçluları cezalandırmak ne de jandarmalık yapmaktır. Ceza Hukuku’nun elinde iki sopa da yoktur. 44
Ceza Hukuku insanların özgürlüklerini kısıtlamak için değil korumak için kullanılması gereken bir araçtır.

Ülkemizde hümanist doktrin tam anlamıyla hakim kılınabilmiş değildir. Yukarıda Ceza Muhakeme’si hukukunda ne kadar ilkel bir durumda olduğumuzu açıklamıştım. Maddi Hukuk’ta ise 1982 Anayasası’nın muhtelif hükümleri hümanist doktrini destekleyici bir görüntü çizmektedirler:
Madde 12*–*Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.
Madde 17*–*Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir
….
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
Madde 38 - Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki
fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda
bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
Ceza sorumluluğu şahsidir.
Genel müsadere cezası verilemez.
İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz.
Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir.
Vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye geri verilemez.

4709 sayılı, 3/10/2001 tarihli kanunla 1982 Anayasası’nın 38. hükmüne üç ek madde daha konulmuştur. Bunlar “Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz”, “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.” ve “Savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışında ölüm cezası verilemez.”dır. Bu değişiklikler hümanist doktrini Maddi Ceza Hukuku’na biraz daha hakim bir hale getirmiştir. Ancak ne yazık ki bu değişiklikler dahi bana Ceza Hukukumuzun insanileştirilmesi konusunda yeterince vermemektedir. Yukarıda daha önce söylendiği gibi , maddi hukuk ne kadar hümanist olursa olsun usul hukuku hümanist olmadığı sürece hiçbir faydası görünmez. Hümanist Doktrin’in sorgulama sırasında uyulması gerektiğini olarak kabul ettiği “işkence yasağı” ve “insan haysiyetinin korunması” ilkelerinin45 ihlaliyle ülkemiz – ne yazık ki – özdeşleştirilmiş, küresel arenada bu konuda “mimlenmiştir.”
Hümanizm adına gelinen yol azımsanabilecek yol değildir. Atılmış olan her adım atılacaklar için ümit vermektedir. Her ne kadar ülkemize baktığımızda ümitsizliğe düşmek çok kolaysa da dünyanın hümanizme olan bağlılığını görmek ve hümanist determinizme inanmak bir gün mutlaka suçlunun da herkes tarafından “insan” olarak görüleceği konusunda ümit vericidir.
“İnsanlık davası kazanılmak üzeredir çünkü beyin gücü ölümsüzdür”46
İnsanlığı insanı sever gibi seviniz.




KAYNAKÇA
ALACAKAPTAN, Uğur; Kişi Dokunulmazlığı – Kişi Güvenliği, Ankara, 1970, Sevinç Matbaası
Ana Britanica, Cilt: 3, 11İstanbul, 2000, Ana Yay.
BATUM, Süheyl / YÜZBAŞIOĞLU, Necmi; Anayasa Hukukunun Temel Metinleri, İstanbul, 1999, Beta
COOPER, E. David; World Philosophies “A Historical Introduction”, Massachusetts, 1998, Blackwell
COTTERREL, Roger; The Sociology of Law, Londra, 1992, Butterworths
Değişen Toplum ve Ceza Hukuku Karşısında Türk Ceza Kanunun 50 Yılı ve Geleceği, İstanbul, 1977, Sermet Matbaası
DÖNMEZER, Sulhi / ERMAN, Sahir; Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Cilt: 1, 14. Baskı, İstanbul, Beta
EREM, Faruk; Ceza Hukukunda Hümanist Doktrin, Ankara, 1980, Sevinç Matbaası
EREM, Faruk; Ceza Usulü Hukuku, Ankara, 1973, Sevinç Matbaası
EREM, Faruk; Ölüm Cezası, Ajans – Türk Matbaası
EREM, Faruk; Ümanist Ceza Hukuku Doktrini, Ajans – Türk Matbaası
EREM, Faruk; Ümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku - Genel Hükümler, Cilt:I-II, 13. Baskı, Ankara, 1995, Seçkin Yayınevi
FOLEY, Robert; Humans Before Humanity, 1997, Blackwell Publishers
GÜRİZ, Adnan; Hukuk Başlangıcı, 7. Baskı, Ankara, 1999, Siyasal Kitabevi
HANÇERLİOĞLU, Orhan; Erdem Açısından Düşünce Tarihi, İstanbul, 1963
HOOK, Sidney; Law and Philosophy, 1964, New York University Press
ILİN, M. / SEGAL, E.; İnsan Nasıl İnsan Oldu, Cilt: II, İstanbul, 1975, Hür Yayınevi
KUNTER, Nurullah; Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, 1964, Sermet Matbaası
LOWE, E. J., Locke on Human Understanding, 1999, Routledge
Marmara Üniversitesi İnsan Hakları, Ceza Hukuku ve Kriminoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi; CMUK Sempozyumu, İstanbul, 1999, Beta
ÖNDER, Ceza Hukuku Dersleri, İstanbul, 1992, Filiz
ÖKTEM, Niyazi / TÜRKBAĞ, Ahmet Ulvi; Felsefe, Sosyoloji, Hukuk ve Devlet, 2. Baskı, İstanbul, 2001, Der Yayınları
ÖZCAN, Mehmet Tevfik; İlkel Toplumlarda Toplumsal Kontrol, İstanbul, 1998, Özne
ÖZTÜRK, Bahri; Uygulamalı Ceza Hukuku ve Emniyet Tedbirleri Hukuku, İstanbul, 2001, Seçkin
POPPER, K. R.; The Open Society & Its Enemies, Cilt: 1, Londra, 1966, Routledge
SARTRE, Jean Paul; Varoluşçuluk (existentialisme), (çev. Asım Bezirci), 8. Baskı, İstanbul, 1985, Say Yayınları
SİNANOĞLU, Suat; Türk Hümanizmi, Ankara, 1988, Türk Tarih Kurumu Basımevi
The Encyclopedia Americana International Edition, Cilt: 10, 14, 1998
TİMUR, Demirbaş; Sanığın Hazırlık Soruşturmasında İfadesinin Alınması, İzmir, 1996
ÜÇOK, Coşkun / MUMCU, Ahmet / BOZKURT, Gülnihal; Türk Hukuk Tarihi, 9. Baskı, Ankara, 1999, Savaş Yayınevi
1 Ana Britanica, c.11, s.316
2 The Encyclopedia Americana, c. 10, s. 553
3 Ana Britanica, c. 3, s. 151
4 The Encyclopedia Americana, c. 14, s.468
5 Ana Britanica, c. 11, s. 315
6 Sinanoğlu, Türk Hümanizmi, s. 13
7 Erem; Ümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku, s. 5
8 Erem; Ümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku, s. 1
9 Erem; Ceza Hukukunda Hümanist Doktrin, s. 1; Hançerlioğlu,, Orhan; Erdem Açısından Düşünce Tarihi (İstanbul, 1963)
10 Erem; Ceza Hukukunda Hümanist Doktrin, s.11; Burdeau, Georges; Demokrasi
11 Erem, Ceza Hukukunda Hümanist Doktrin, s. 13; Bettiol, Ceza Hukukunun İnsanileştirilmesi (Çev.: Erem, F., Ad. Derg.-949, s.938
12 Erem, Ceza Hukukunda Hümanist Doktrin, s. 14
13 Güriz, Hukuk Başlangıcı, s. 13
14 Güriz, Hukuk Başlangıcı, s. 13; Castberg, Frede, Problems of Legal Philosophy
15 Erem, Ümanist Ceza Hukuku Doktrini, s. 10-11
16 Erem, Ümanist Ceza Hukuku Doktrini, s. 11
17 Güriz, Hukuk Başlangıcı, s. 208 - 209
18 Güriz, Hukuk Başlangıcı, s. 209; Hart, H.L.A., Punishment and Responsibility (1970)
19 Güriz, Hukuk Başlangıcı, s. 211

21 Dönmezer/Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, c. 1, s. 5
22 Erem, Ölüm Cezası, s. 8; Prins, Science pénale et droit positif
23 Erem, Ölüm Cezası, s. 9
24 Önder, Ceza Hukuku Dersleri, s. 21
25 Erem, Ceza Hukukunda Ümanist Doktrin, s. 92; Holtzendorff, s.33
26 Önder, Ceza Hukuku Dersleri, s. 21
27 İçel, Değişen Toplum ve Ceza Hukuku Karşısında Türk Ceza Kanununun 50 Yılı ve Geleceği Sempozyumu, s.325 - 333
28 İçel, Değişen Toplum ve Ceza Hukuku Karşısında Türk Ceza Kanununun 50 Yılı ve Geleceği Sempozyumu, s.333 - 340
29 İçel, Değişen Toplum ve Ceza Hukuku Karşısında Türk Ceza Kanununun 50 Yılı ve Geleceği Sempozyumu, s.342
30 Önder, Ceza Hukuku Dersleri, s. 22
31 Sayın hocamız Prof. Dr. Uğur Alacakaptan’ın İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde bir dersinden alınmıştır.
32 Erem, Ceza Usulü Hukuku, s. 1; Stefani – Levasseur, Droit Pénal general et procédure pénale (Paris 1966)
33 Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, s.19
34 Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, s.19
35 Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, s.20
36 Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, s.20, Romagnosi, Nuovi Documenti Illustrativi (1843)
37 Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, s.19
38 Alacakaptan, Kişi Dokunulmazlığı – Kişi Güvenliği, s.85
39 Alacakaptan, CMUK Sempozyumu, s.17
40 Cihan, CMUK Sempozyumu, s.141 - 142
41 Erem, Hümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku, s.8
42 Erem, Hümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku, s.8
43 Erem, Hümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku, s.9
44 44 Sayın hocamız Prof. Dr. Uğur Alacakaptan’ın İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde bir dersinden alınmıştır.
45 Timur, Hazırlık Soruşturmasında İfadesinin Alınması, s. 62 - 65
46 Erem, Ümanist Ceza Hukuku Doktrini, s.38
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Ceza Hukukunda Hümanist Doktrin" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Eren Kursun'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
19-04-2004 - 11:37
(7312 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 31 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 17 okuyucu (55%) makaleyi yararlı bulurken, 14 okuyucu (45%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
19778
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 9 saat 5 dakika 27 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,70 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 38273, Kelime Sayısı : 5285, Boyut : 37,38 Kb.
* 104 kez yazdırıldı.
* 90 kez indirildi.
* 7 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 112
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,04888391 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.