Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının İcrası Ve Sürecin Denetlenmesi

Yazan : Serkan Cengiz [Yazarla İletişim]
Avukat

Yazarın Notu
Makale Eylül 2003 tarihlidir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları özellikle içerdiği yüksek(!) tazminat bedelleri sayesinde basında haber konusu olurken, kararlar uyarınca ulusal hukukta yapılması gereken değişiklikler ise belirli bir takım nedenlerden dolayı sürekli göz ardı edilmektedir. Avrupa demokrasisinin önemli bir itici gücü olan bu kararların icrası, sadece hükmedilen “tazminat” tutarlarının başvurucuların banka hesabına havale edilmesinden ibaret olmayıp; başta yargılamanın tarafı olan ülke olmak üzere, Sözleşmeye taraf olan tüm ülkeler açısından bir dizi başka sonuçlar ve yükümlülükler de doğurmaktadır. Bu yazının konusu Mahkeme kararlarının Sözleşmeye taraf devletler açısından doğurduğu yükümlülükler ve bunları denetleyen mekanizmanın irdelenmesidir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Mahkemesi’nin Ulusal Hukuk Açısından İşlevi

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, taraf ülke demokrasilerinde sürekliliğin sağlanması ve geliştirilmesinde; insan haklarının korunması ve en önemlisi de hukukun üstünlüğü ilkesinde devamlılık ve tutarlılık sağlanmasında temel bir mekanizmaya sahiptir. Sözleşmeye taraf olan devletler bu ilkelerde bir sürekliliğin sağlanması amacıyla Sözleşme’nin 1.maddesinde belirtilen “ ... taraflar ,kendi yetki alanlarında bulunan herkese Sözleşmenin 1.bölümünde tanımlanan hak ve özgürlükleri tanırlar” hükmünü kabul etmektedirler. AİHM kararlarının icra edilmesi sorumluluğu yukarıda belirtilen temel yükümlülüğün yerine getirilmemesinden kaynaklanmakta ve şu üç hususun gerçekleştirilmesini amaçlamaktadır:a)İhlale son verilmesi, B)Zararın tazmin edilmesi C) Benzer ihlallerin önlenmesi. Özetle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen kararların Sözleşmeye taraf olan tüm devletler tarafından (Mahkemenin kararları sadece taraf olan devleti değil Sözleşmeye taraf olan bütün devletleri kapsar) söz konusu ihlalin tekrarını önleyecek biçim ve içerikte icra edilmesi gerekmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin konumu ve işlevleri tanımlanırken iki temel hareket noktası önem kazanmaktadır. Bunlardan ilki, Sözleşme tarafından geliştirilen koruma mekanizmasının ikincilliğidir ki, Sözleşme kapsamındaki hak ve özgürlüklerin korunmasında temel görev ulusal yetkililere aittir. İkinci önemli nokta ise, Sözleşmenin yaşayan bir enstrüman olması, yani sürekliliğidir. Sözleşmenin bu işlevinin sağlanması, bir başka deyişle günümüz koşularına ve gereksinimlerine göre yorumlanması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin değişik başvurular nedeniyle vermiş olduğu kararlarla mümkün olabilmektedir.

Mahkeme Kararlarının Kapsamı

Mahkeme, birçok kararında Sözleşme çerçevesindeki esas rolünün, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokollerinde belirtilen hakların belirli kriterler çerçevesinde korunması ve yorumlanmasıyla sınırlı olduğunu; bu nedenle sorumlu devletler tarafından “ihlal tespiti” kararları gereğince iç hukukta yapılacak iyileştirme ve uyum düzenlemelerinin denetleyicisi olamayacağını” belirtmiştir3.

Bu prensibin temel sonucu şudur: AİHM vermiş olduğu ihlal tespiti kararlarında ,bu kararların icrası için ilgili devlet tarafından alınması gereken tedbirler hakkında açıklamada bulunmayı reddetmektedir. Buna karşın İnter-Amerikan İnsan Hakları Mahkemesi doğrudan emirler verebilmektedir.

Dolayısıyla Sözleşme’de belirtilen hak ve özgürlüklerin hayata geçirilmesinde ve korunmasında temel sorumluluk tümüyle ulusal yetkililerin ve mahkemelerindir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Mahkemesi ulusal organ, kurum veya yetkililerin Sözleşme’den kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirmede başarısız kaldığı ölçüde konuya dahil olmaktadır.

İlke olarak, ihlâl veya ihlâllerden sorumlu bulunan Sözleşmeye taraf ülkeler, ihlâlin ortadan kaldırılması için (Sözleşmenin 41.maddesi uyarınca hükmedilen tazminatın ödenmesi dışında) iç hukuklarında yapacakları düzenlemelerin seçiminde ve uygulamasında şeklen serbesttir. Fakat sorumlu devletler ihlalin giderilmesi amacıyla yapacakları düzenlemelerde (tespit edilen ihlâle benzer daha fazla başvuruyla karşı karşıya kalmamak amacıyla) Mahkeme’nin o konuyla ilgili ölçütlerini dikkate almak durumundadır. Dikkate alınması gereken Mahkeme kararları yakınılan devletler açısından sadece yol gösterici niteliktedir4; ihlâlin ne şekilde giderilmesi gerektiğine dair açık veya kazuistik biçimde hükümler içermemektedir. Buna karşın kararlarda ihlâli ortaya koyan durum etraflıca analiz edilerek yakınılan devletin konuya ilişkin yapacağı düzenleme veya eyleme yönelik dolaylı bir yönlendirmede bulunulmaktadır.

Mahkeme’nin ihlâl tespit ettiği başvurularda, ihlâlin giderilmesi için uygulanması gereken temel prensip Restitutio Integrum yani Eski Hale Getirme prensibidir. Mahkeme, Papamichalopoulos / Yunanistan (1996, 21 AİHM 439) yargılamasında bu prensibin iki yönlü olduğuna dikkat çeker:

“a. Başvurucuyu, mümkün olduğunca (ihlalin olmadığı varsayılarak) bulunabileceği eşdeğer pozisyona getirmek,

b. Başvurucunun, ihlal nedeniyle meydana gelen tüm zararlarını gidermek.”

Bu prensibin esas amacı, Sözleşmeye aykırılığın –mümkün olduğunca- tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılması ve ihlâl öncesi durumun tekrardan tesis edilmesidir. Bu tesisin fiziksel olarak mümkün olmaması halinde, örneğin yaşam hakkı ihlallerinde olduğu gibi, Sözleşme’nin 41.maddesinde düzenlenen “tazminat”5 kavramı daha da belirginleşmektedir.

Mahkeme Kararlarının İcrası

Sözleşme’nin 46/1 maddesinde de belirtildiği üzere, taraf devletlerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymaları (özellikle taraf oldukları davalarda) insan haklarının korunmasında ve geliştirilmesinde çok önemli bir mekanizma olan Sözleşme’nin devamlılığı açısından temeldir.

AİHS madde 46/1:“Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkemenin kesinleşmiş kararlarına uymayı taahhüt ederler.”

Mahkeme kararlarının (gerek inceleme konusu yapılan başvuru gerek bütünsel açıdan) yukarıda belirtilen kriterler kapsamında hayata geçirilmesi yukarıda açıklandığı üzere Sözleşme’nin 46/2 maddesi uyarınca bir diğer Sözleşme organı olan Bakanlar Komitesi’nin6 sorumluluğundadır.

Sözleşme Madde 46/2 :“Mahkemenin kesinleşmiş kararı, kararın uygulanmasını denetleyecek Bakanlar Komitesi’ne gönderilir.”

Mahkeme kararlarının icra edilmesiyle kastedilen bir takım benzer ihlallerle gelecekte karşı karşıya kalmamak için gerekli tüm önlemlerin (yasal/idari) devletler tarafından alınması ve en önemlisi de tespit edilen ihlaller nedeniyle mağdur olan başvurucuların bu durumlarına son verilmesidir. Bu son vermeyle vurgulanmak istenilen –eğer “tazminata” hükmedilmişse– tazminatın başvurucuya 3 ay içersinde ödenmesi(bu sürenin aşılması gecikme tazminatı hakkını doğurur) de dahil olmak üzere ihlâlin tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasıdır. Tespit edilen ihlâlin niteliğine göre örneğin, iç hukukta aynı konuya ilişkin yeniden bir yargılama yapılması 7(adil yargılanma hakkı ihlali)8 veya yakınmaya ilişkin yeni bir soruşturma açılması (iç hukuk yollarının etkin olmadığı tespiti) veya adli sicil kaydının tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılması “Restitutio Integrum” yani “Eski Hale Getirme” ilkesinin bir yansımasıdır.

Sözleşmeye taraf olan devlet tespit edilen ihlâlin gerek başvurucu özelinde ortadan kaldırılması, gerekse benzer ihlâllerin önlenmesi amacıyla bir dizi yasal ve idari düzenlemeler yapmak durumundadırlar. Hakkar/Fransa yargılaması bu yükümlülüğe örnek olarak verilebilir. Fransa Hükümeti, (Bakanlar Komitesi’nin 2000/2 nolu tavsiye kararını takiben) AİHM kararı sonrasında yargılamanın yenilenmesine olanak sağlayan yeni bir iç hukuk düzenlemesini yürürlüğe koymuştur.

Sözleşme’ye taraf devletler yukarıdaki yükümlülüklerine ilaveten (Mahkeme’nin vermiş olduğu kararlar gereğince) hayata geçirdikleri yasal ve idari düzenlemeler ile aldıkları diğer önlemleri (buna tazminatın başvurucuya ödenmesi de dahildir) Bakanlar Komitesi’nin bilgisine sunmakla yükümlüdürler. Bu yükümlülük sayesinde ulusal hukukta alınan bir dizi önlem, konuyla ilgili AİHM kararları ışığında incelenmek üzere, Bakanlar Komitesi’nin bilgisine sunulmaktadır. Bakanlar Komitesi Sözleşme’den kaynaklanan denetim yetkisinin bir gereği olarak Avrupa Konseyi İnsan Hakları Genel Müdürlüğü’nün yardımı ile sunulan bilgiler üzerinde bir dizi ayrıntılı inceleme yapmaktadır. İnceleme sonucunda hazırlanan Komite kararları gerek kamuoyuna gerekse de ilgili devlete bildirilmektedir (Bakanlar Komitesi’nin kararlarına örnek oluşturan dört karar çevirisi yazıya ek olarak sunulmuştur).

Sözleşme ve ek protokol metinleri, kararlara atfedilen bu öneme rağmen, sadece kararların hangi organ tarafından denetleneceği hususunda bir hüküm içermekte, buna karşın bir takım nedenlerle kararları uygulamayan Devletlere karşı hangi organ tarafından, ne gibi yaptırımların uygulanacağı hakkında bir hüküm içermemektedir.

AİHM kararlarının üye devletler tarafından yerine getirilmemesi durumunda uygulanabilecek yaptırımlar ve kim tarafından uygulanacağı Avrupa Konseyi Statüsü’nde düzenlenmiştir. Statünün özellikle 8. maddesi bu konuya ilişkin hükümler ihtiva etmektedir:

Avrupa Konseyi Statüsü 8. madde: “Avrupa Konseyi’nin üçüncü madde hükümlerini ciddi surette ihlal eden, her üyesi temsil hakkından bir müddet için mahrum edilebilir ve Bakanlar Komitesi tarafından yedinci maddedeki şartlar dahilinde Konsey’den çekilmeye davet edilebilir. Bu davet nazarı itibaren alınmadığı Komite, bizzat Komite’nin tayin edeceği tarihten itibaren bahis mevzuu üyenin artık Konseye mensup olmadığına karar verebilir.”

Avrupa Konseyi Statüsü 3. madde: “Avrupa Konseyi’nin her üyesi, hukukun üstünlüğü prensibini ve hükmü altında bulunan her şahsın insan haklarından ve ana hürriyetlerden faydalanma prensibini kabul eder. Birinci fasılda yazılı gayenin güdülmesine samimi ve fiili bir surette iştirak etmeyi taahhüt eyler.”

Mahkeme kararlarını uygulamamakta ısrar eden devletler, Konsey’den çıkarılmaya kadar varabilen bir takım yaptırımlarla karşı karşıya kalabilirler . Fakat Bakanlar Komitesi, bu sürecin işletilmesinde en azından bugüne kadar pek istekli davranmamıştır. Komite’nin taraf devletlerin dışişleri bakanlarından veya daimi temsilcilerinden oluştuğu göz önüne alındığında bu esnekliği anlamak daha da kolaylaşacaktır. Örneğin, Loizidou/Türkiye yargılamasında, kararın icrasının yaratacağı kapsamlı sonuçları göz önüne alan Türkiye icradan ısrarla imtina etmektedir. Bakanlar Komitesi konuya ilişkin değişik zamanlarda yayınladığı9 kararlarında bu duruma dikkat çekmiş, fakat Konsey Statüsü’nün 8.maddesi kapsamında herhangi bir yaptırıma başvurmamış sadece Türkiye’yi kararı uygulamaya davet etmiştir. Fakat adı geçen kararın icrasına dair 24 Temmuz 2000 tarihli kararında, Komite, kararların uygulanmasını sağlamak amacıyla, kendisine tahsis edilmiş olan birtakım yollara başvurabileceği hususunda ilk kez bir Sözleşme tarafına(Türkiye’ye) gözdağı vermiştir10 . Konuyla ilgili daha kapsamlı bir muhteva taşıyan 10 Mayıs 2001 tarihli Güney Kıbrıs / Türkiye kararının da Bakanlar Komitesi’nin gündeminde olduğu göz önüne alındığında “denetleme mekanizmasının” ve dolayısıyla Sözleşme koruma mekanizmasının ne kadar çıkmazda olduğu bir kez daha anlaşılacaktır.

Mahkeme kararlarının uygulanmasına “davet” çağrısı yapan Bakanlar Komitesi kararlarına bir başka örnek Sosyalist Parti ve Diğerleri/ Türkiye kararı ile Sadak, Zana, Dicle ve Doğan/Türkiye(Başvuru No.29900/1996 ve Diğerleri, 17 Ağustos 2001 Tarihli AİHM Kararı) kararlarıdır. Komite’nin Sadak, Zana, Dicle ve Doğan/Türkiye kararıyla ilgili son değerlendirme/tavsiye/davet kararının çevirisi aşağıda kısmen aktarılmıştır (Geçici Karar, ResDH(2002)59, 30 Nisan 2002)11:

“...Buna karşın (yukarıda adı geçen davada) tespit edilen ihlâlin kapsamı çerçevesinde adli tatmin ödemesini de içeren bireysel önlemlerin benimsenmesinin gerekli olduğu ve başvurucuların hükmedilen ağır hapis cezalarını çekmeye devam ettiklerini göz önüne alarak (Bakanlar Komitesi Tavsiye Kararı DH(2000)2);

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uymak amacıyla Türk Hükümeti tarafından gerekli olan tüm düzenlemeleri yapma sorumluluğunun, gerektiği takdirde yargısal süreci tekrardan başlatmayı da gerektirdiğini hatırlatarak;

Türk yetkilileri, başvurucuların durumlarını düzeltmeye ve AİHM tarafından kuşkulu bulunan yargılamanın, yeniden açılması için gereken düzenlemeleri veya tespit edilen ihlâllerin başvurucular açısından sonuçlarını ortadan kaldıracak diğer düzenlemeleri yapma konusunda Bakanlar Komitesi tarafından tekrar edilen talepleri daha fazla gecikme olmaksızın yerine getirmeye ısrarla davet ederek; ...”

Bakanlar Komitesi’nin kararların icrasında sergilemiş olduğu bu esnekliğin belirli bir takım sebepleri vardır. Bunlardan en önemlisi uygulanacak nihai yaptırımın doğuracağı ağır sonuçlar ikincisi ise Komite’nin siyasal yapısının buna pek olanak vermemesidir. Bu esnek tutuma T.A./ Türkiye12 (Başvuru No.26307/95) kararına muhalefet şerhi koyan yargıç LOUCAIDES tarafından da dikkat çekilmiştir:

“...Kanımca bu tümce şaşırtıcıdır, çünkü sorumlu Hükümetin, şu andaki davada olduğu gibi, bu tür deklarasyonla sonuçlandırılan davalardaki Bakanlar Komitesinin denetim fonksiyonunu, bu ve benzer davalarda bir ilerleme sağlanması için, Mahkeme tarafından yapılacak incelemeye nazaran daha uygun bir mekanizma olarak değerlendirdiği düşüncesini içermektedir. Tümce, yargısal bir organ yerine, politik bir organın tercih edildiği anlamına gelmektedir. Bu açıdan şu hususa dikkat çekmek faydalı olabilir: Söz konusu politik organ (Bakanlar Komitesi) bu güne kadar Sorumlu Devletin (Türkiye) Sözleşme ihlallerine karşı dikkate değer bir esneklik göstermiştir. Sadece şu olguyu hatırlatmak yeterlidir: Mahkemenin sorumlu Hükümet’e(Türkiye) karşı vermiş olduğu kararların önemli bir kısmı Bakanlar Komitesi’nin en azından belirli bir toleransla ve kararların icrasını etkin bir şekilde denetlememesi anlamına gelecek şekilde hareket etmesi nedeniyle -ki Bakanlar Komitesi Sözleşme uyarınca söz konusu kararların icrasının denetimiyle görevlidir- icra edilemeden beklemektedir. İşte mevcut davada olduğu gibi iddia edilen ortadan kaybolmalara karşı yapılan soruşturmalar açısından gerekli ilerlemenin sağlanabilmesi için sorumlu Hükümetçe uygun görülen bu organ yukarıda bahsedilen organdır. ”

Siyasal yönü oldukça ağır basan Bakanlar Komitesi’nin denetim yetkisini kullanırken Konsey Statüsü'nde belirtilen yaptırımları harekete geçirmemesi bir dizi olumsuz sonucun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bunlardan en önemlisi Mahkemenin dava yükünün hızla artmasıdır. Bu artışa paralel olarak davaların sonuçlanma süreleri de uzamaktadır. Mahkeme bu yığılmayı engelleyecek ek çarelere başvurmak zorunda kalmıştır. Akman/Türkiye davasıyla başlayan, başvurucunun karşı iradesine rağmen hükümetin yayınladığı deklarasyon metni temel alınarak davaların kayıttan düşürülmesi bu arayışların ilginç ve çarpık sonuçlarından birisidir 13.

Mahkeme Kararlarının Hayata Geçirilememesinin Diğer Nedenleri

AİHM açısından

AİHM kararlarının ulusal yetkililer tarafından hangi düzenlemelerin yapılması veya yapılmaması hususunda doğrudan hükümler içermemesi, alınacak tedbirlerde inisiyatifin tümüyle ulusal otoritelere bırakılması kararların iç hukuka yansımasını ciddi şekilde etkilemektedir. Buna karşın bu konuyla ilgili bazı gelişmeler de yaşanmaktadır. Örneğin, X ve Y/Hollanda yargılamasında Mahkeme ulusal ceza yasasının değişmesi gerektiğine işaret etmiştir.

İkinci olarak bazı Mahkeme kararlarının yeterli açıklıkta olmaması veya önceki kararlarla tutarlı olmaması da Mahkeme kaynaklı sorunların başında gelmektedir.


Politik nedenler

Politik sebepler Mahkeme kararlarının uygulanmamasında en sık rastlanan sebeplerden birini oluşturmaktadır. Sözleşmeye taraf olan ülkelerin benimsemiş oldukları iç ve dış refleksler AİHM kararlarının uygulanmasına engel olabilmektedir. Örneğin, Belçika Dil Davası ve Lozidiou/Türkiye davaları bunlara örnek olarak verilebilir.

Kapsamlı bir yasal reformun gerekli olması

Türkiye’nin işkence iddiaları nedeniyle geçmişe dönük olarak yoğun bir şekilde davalı olması bu duruma örnek gösterilebilir. İşkencenin teknik bir takım yasal düzenlemelerle aşılamayacak bir konu olması, yani sosyolojik bir kökünün de bulunması hayata geçirilmesi gereken reformların kapsamı hakkında belki bir fikir verebilir. AİHM’nin işkence uygulamasını tespit eden kararları -konuyla ilişkin kararlar tazminat hükmü içersin ya da içermesin- tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Bu tür kararların uygulanması sorumlular hakkında etkin bir yargısal sürecin başlatılmasını ve caydırıcı kararlarla sonuçlandırılmasını da kapsamaktadır.

Kamuoyu baskısı

Ölüm cezasının kaldırılması veya homoseksüel ilişkilerin resmi olarak tanınması bu duruma örnek olarak verilebilir. Modinos/Güney Kıbrıs başvurusunda homoseksüel ilişkilerin cezai yaptırımı gerektirmesinin Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlâli anlamına geleceği iddia edilmiştir. Mahkeme bu başvuruyu haklı bulmuştur. Davalı devlet kamuoyunun baskısına rağmen bu uygulamaya son vermiş ve gerekli yasal reformu yaparak homoseksüel ilişkileri suç olmaktan çıkarmıştır.

Mali Nedenler

Örneğin Gaygusuz/Avusturya yargılaması sonrasında Avusturya Devleti işsizlik sigortasından yararlanmada ayrımcılığa neden olan düzenlemeleri kaldırmıştır. Fakat mali nedenler nedeniyle yasanın yürürlüğe girişini iki yıl ertelemiştir.

Ulusal Boyutta Olası Çözümler

* Yasa koyucu Sözleşme kapsamına giren konular hakkında düzenleme yaparken konuyla ilgili AİHM kararlarını dikkate almalıdır. Örneğin , Yunanistan , Parlamentoya sunulan yasa tekliflerinin Sözleşme ile uyum içersinde olup olmadığının denetlenmesi amacıyla Meclis içinde bir Komisyon tesis etmiştir.

* Hükümetler ulusal mevzuatın AİHM kararlarıyla uyumlu hale getirilmesi amacıyla yapılması gereken yasa değişikliklerinin alacağı zamanı göz önüne almalıdır. İhtiyaç duyulan yasa değişikliklerini Meclis’ten geçirmenin kısa vadede mümkün olamayacağı hallerde, (en azından ilgili yasanın yürürlük tarihine kadar geçerli olmak kaydıyla) ihtiyaca en kısa sürede cevap vermek amacıyla diğer idari (yönetmelik vs) önlemlere (hükümetler tarafından) başvurmalıdır.

* Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin özellikle Türkiye’nin taraf olduğu başvurularda vermiş olduğu tüm kararları, tespit edilen ihlâllerin yinelenmesini önlemek amacıyla, özerk kurumlar tarafından Türkçe’ye çevrilmeli ve çevrilen metinler konuyla ilgilenen herkesin kullanımına açılmalıdır. Adalet Bakanlığı, Türkiye hakkında verilmiş bazı kararların çevirilerini gerek internet sitesinde gerekse de yazılı bültenlerinde yayınlanmaktadır. Fakat söz konusu çeviriler sınırlı sayıda (yazımızın hazırlandığı tarih itibari ile 63 tanedir) olup ihtiyacı karşılamaktan uzaktır.

* Avukatlara, özellikle yargıç ve savcı adaylarına yönelik ve uygulamada kullanılması amacıyla Sözleşme ve Mahkeme konulu aktif eğitim çalışmalarına ağırlık verilmeli, var olan çalışmaların yoğunluğu ve kapsamı genişletilmelidir.

* Sözleşme’nin ulusal anlamda hayata geçirilmesinde sorumlu olan kamu personelinin (polis, jandarma, cezaevi personeli gibi) uygulama ağırlıklı eğitimine öncelik verilmeli, var olan çalışmaların yoğunluğu ve kapsamı genişletilmelidir.

* Başvurucular AİHM tarafından şikayetlerinin haklı görülmesi halinde, tazminat tutarlarının ödenmesi ile yetinmemeli; ihlâli bulgulanan Sözleşme maddesi ve ilgili AİHM kararı olanak veriyorsa, ihlâlin tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına kadar Konsey Genel Sekreterliği aracılığıyla Bakanlar Komitesi nezdinde girişimde bulunmalıdır.

* Uygulamacılar, özellikle avukatlar mesleklerini yürütürken konuyla ilgili AİHM kararlarını ısrarla kullanmalıdır.


Ek-1 Bakanlar Komitesi’nin (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları sonrasında ulusal hukukta davaların yeniden açılması veya yeniden incelenmesi üzerine ) üye devletlere Tavsiye Kararı çevirisi Karar No. R(2002)

EK-2 Sadak,Zana,Dicle ve Doğan / Türkiye kararına( Başvuru No.29900/1996, 17 Ağustos 2001) ilişkin Geçici Karar ( ResDH(2002)59, 30 Nisan 2002) çevirisi.

Ek-3 10 Temmuz 2002 tarihli DH(2002)98 sayılı Bakanlar Komitesi Geçici Karar çevirisi

Ek-4 9 Temmuz 1999 tarihli , DH(99)434 sayılı Bakanlar Komitesi Geçici Karar çevirisi


Kaynakça:
1- Human Rights Damages-Principles and Practice, D. SCOREY & T. EICKE, Sweet & Mawell , 2002
2-Taking A Case To The European Court Of Human Rights, Philip LEACH, BLACKSTONE , 2001
3- Cases and Materials On The European Court Of Human Rights, A. Mowbray, Butterworths, 2001
4-12 Haziran 2000 tarihli Rapor, Hukuk İşleri ve İnsan Hakları Komitesi, Rapörtör: Bay Erik JURGENS
5-5 Eylül 2002 tarihli Rapor; Hukuk İşleri ve İnsan Hakları Komitesi, Rapörtör: Bay Erik JURGENS
6- The Execution of judgments of the European Court of Human Rights, Elisabeth Lambert-Abdelgawad, Council Of Europe Publishing, Human Rights File ,No.19

1 Toplum ve Hukuk Dergisinin Bahar 2003 sayısında yayımlanmıştır.
2 İzmir Barosu Üyesi
3 AİHM, Belilos / İsviçre kararı,29 Nisan 1988 , Dizi A, No:132 ,paragraf 78
4 Örnek olarak Kruslin ve Huvik / Fransa kararları verilebilir. 24 Nisan 1990 , Dizi A no.176-B,paragraf 34 , Karar DH(92) 40, 15 Haziran 1992
5 “Tazminat” (Adli Tatmin) kavramı hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında 41. Maddeye Göre Tazminat (Adil Tatmin) Yükümlülüğü”, Av.Serkan CENGİZ İzmir Barosu Dergisi, Nisan 2002, Sayı:2
6 Bakanlar Komitesi Avrupa Konseyi üyesi devletlerin dışişleri bakanlarından ya da her üye ülkenin Avrupa Konseyi Daimi temsilcisinden oluşur. Bu gün itibariyle Avrupa Konseyine 44 üye ülke bulunmaktadır. Bakanlar Komitesi aynı zamanda Avrupa Konseyi’nin karar organıdır. Kararların denetimi ile ilgili bu mekanizmanın oluşumu incelendiğinde siyasi yönünün oldukça ağır bastığı göze çarpmaktadır. Bu durum AİHM kararlarının denetlenmesi sırasında özellikle Mahkeme kararlarını yerine getirmeyen veya geciktiren devletlere karşı daha esnek bir yaklaşımın benimsenmesine neden olmaktadır.
7 Türkiye AİHM kararlarının bir sonucu olarak 03.08.2002 tarihinde kabul edilen 4771 sayılı Yasa ile ceza ve hukuk yargılamasında ihlalin niteliği ve ağırlığı bakımından tazminatın yeterli olmaması halinde, AİHM kararının kesinleşmesinden itibaren 1 yıl içinde yargılamanın iadesi talebiyle Yargıtay’a başvuru yolunu açmıştı. Getirilen bu düzenleme 03.08.2003 tarihinde yürürlüğe girecekti. Yasanın yürürlük tarihinden önce şikayetlerini AİHM’e götürmüş olan başvurucular yasa uyarınca yargılamanın iadesi yoluna başvuramayacaklardı. Bu düzenleme ile ihlallerin gerek nitelik ve gerekse de nicelik olarak en yoğun yaşandığı 1990-1998 yıllarına ait AİHM’de görülmekte olan başvurular kapsam dışı bırakılmıştı. Söz konusu bu eksiklik 4793 sayılı kanun ile kısmen giderilmiştir. 4793 sayılı yasanın 5. maddesi ile 4771 sayılı yasa tarafından getirilen yukarıda özetlenen sınırlamalar (tam anlamıyla olmasa da )kaldırılmış, aynı kanunun geçici 1. maddesi ile de ilgili kanunun yürürlüğe girmesinden önce verilmiş kesinleşmiş AİHM kararları için de yargılamanın iadesi yolu açılmıştır. Yeni yasayla, AİHM kararının kesinleşmesini takip eden 1 yıl içinde ilk kararı veren ulusal mahkemeye yargılamanın iadesi için başvuru imkanı sağlanmış ( Bu kanunun yürürlüğünden önce AİHM tarafından verilen kesinleşmiş kararlar için de yasanın yürürlüğü tarihinden itibaren 1 yıllık süre içinde yargılamanın iadesi için başvuru imkanı tanınmıştır) ve böylelikle önceki döneme ait sadece “kesinleşmiş” olan AİHM kararları için yargılamanın iadesi yolu açılmıştır. Yasanın geçici 1. maddesinin lafzından anlaşıldığı kadarıyla, yürürlük tarihi olan 23.01.2003 tarihinden önce AİHM’e götürülmüş ve de yasanın yürürlüğe girdiği tarihte kesinleşme aşamasına gelememiş başvurular kapsam dışı bırakılmış ve böylelikle bu başvurular için yargılamanın iadesi yolu kapatılmıştır. Bu durum Sözleşme’nin 14. maddesiyle bağlantılı olarak tekrardan 6. maddesinin ihlaline sebep olabilecektir.
8 Aralık 2000 tarihine kadar olan süre içersinde 15 kadar AİHM kararı sonrasında ulusal hukukta tekrar yargılama yapılmıştır. Bunların yarısı ceza yargılamasıdır. Tekrar görülen ceza davaları sonucunda sanıklar beraat etmişlerdir. Kararlardan birkaçı şunlardır:Unterpertinger /Avusturya 24Kasım 1986, Piersack /Belçika 1 Ekim 1982 ve 26 Ekim 1984, Jersild /Danimarka23 Eylül1994,Welch / Birleşik Krallık , 9 Şubat 1995 ve 26 Şubat 1996
9 Bakanlar Komitesi kararlarına http://www.coe.int/t/E/Committee_of_Ministers/Home/Documents/ adresinden ulaşılabilir.
10 BK kararı, 24 Temmuz 2000 ,Karar DH(2000)105 : “Türkiye’nin Mahkeme’nin vermiş olduğu bir kararı uygulamayı reddetmesi onun, Avrupa Konseyinin bir üyesi ve bir Yüksek Sözleşen Taraf olarak, uluslar arası yükümlülüklerini önemsemediğini açık olarak göstermektedir....Komite, Türkiye’nin bu karar uyarınca yükümlülüklerini yerine getirmesini sağlamak amacıyla elinde bulunan tüm yollara başvuracağı kararını deklare eder.”
11Kararın çevirisi ekte sunulmuştur.
12 Kararın Türkçe çevirisi için bakınız İzmir Barosu Dergisi Temmuz 2002 sayısı, çeviren Av. Serkan CENGİZ
13 Akman / Türkiye Davası, Başvuru No. 37453/97, Karar Tarihi. 26 Haziran 2001, Kararın Türkçe çevirisi için bakınız Toplum ve Hukuk Dergisi, Sayı 5, çeviren Av Serkan CENGİZ.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının İcrası Ve Sürecin Denetlenmesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Serkan Cengiz'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
19-04-2004 - 11:10
(7312 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 28 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 18 okuyucu (64%) makaleyi yararlı bulurken, 10 okuyucu (36%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
22297
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 2 saat 20 dakika 22 saniye önce.
* Ortalama Günde 3,05 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 26238, Kelime Sayısı : 3334, Boyut : 25,62 Kb.
* 106 kez yazdırıldı.
* 1 kez arkadaşa gönderildi.
* 97 kez indirildi.
* 12 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 106
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,04776907 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.