Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Kadına Yönelik Şiddet (4320 Sayılı Ailenin Korunmasına İlişkin Yasa Ve Uluslararası Belgeler Işığında)

Yazan : İzzet Doğan [Yazarla İletişim]
İstanbul 1. Aile Mahkemesi Hakimi

Makale Özeti
KADINA YÖNELİK ŞİDDET, ULUSLARARASI BELGELER, . 4320 SAYILI AİLENİN KORUNMASINA İLİŞKİN YASA VE BU YASADA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER ÜZERİNE BİR İNCELEME

KADINA YÖNELİK ŞİDDET, ULUSLARARASI BELGELER, . 4320 SAYILI AİLENİN KORUNMASINA İLİŞKİN YASA VE BU YASADA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER ÜZERİNE BİR İNCELEME
İzzet DOĞAN*


4320 Sayılı Yasanın önemini belirtmek için öncelikle şu alıntıya yer vermek istiyoruz: Anayasamızın 41. maddesinde, "devlet ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar" denilmektedir. Aile Mahkemelerinin kuruluşunu ve Ailenin Korunmasına Dair Yasa'yı Anayasamızın 41. maddesi kapsamında değerlendirmek zorunludur. Bu nedenle Ailenin Korunmasına Dair Kanunun esas amacının öncelikle kadınların ve sonra da çocukları şiddetten korumak olduğu düşünülmelidir.111
Yukarıda alıntısını yaptığımız görüşümüzü desteklemek üzere; 1999/35 Esas 2002/104 Karar sayılı Anayasa Mahkemesinin 4320 Sayılı Yasa ile ilgili iptal davasındaki şu gerekçeyi anımsatmak gerekmektedir: "Anayasa'nın Ailenin Korunması başlıklı 41. maddesinde, ailenin Türk toplumunun temeli olduğu vurgulandıktan sonra, Devletin ailenin huzur ve refahı, özelikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri alacağı öngörülmüş, Devlete aileye yönelik bazı görevler yükleyerek aile kurumuna Anayasal güvence sağlamak istemiştir. Devlete yüklenen tüm koruma görevlerinin aile içi koşulların düzeltilmesi, iyileştirilmesi ile ilgili olduğu açıktır. Amaç karı, koca ve çocuklardan oluşan ailenin birlik ve bütünlüğünü korumaktır. Bu nedenle 4320 Sayılı Yasa'yla kanun koyucu Anayasa'nın 41. maddesinin emrettiği düzenlemelerden birini yerine getirmiştir."
"Kadınlara Karşı Şiddet'i Önleme, Cezalandırma ve Ortadan Kaldırmaya İlişkin İnter Amerikan Sözleşmesi'nde" şiddetin fiziksel, ruhsal ve cinsel şiddet biçiminde olabileceği belirtilmiş ve Aile İçi Şiddetin: Dayak, hakaret, cinsel istismar, evlilik içi tecavüz ve benzeri eylemler olarak gerçekleştirildiği açıklanmıştır.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 20 Aralık 1993 tarihli ve 44/104 sayılı kararı ile ilan edilen Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bildiri'nin 1. maddesinde kadınlara karşı şiddet; ister kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı veya ızdırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma anlamına gelir diye tanımlanmış, 2. maddesinde de kadınlara karşı şiddetle sınırlı olmayarak şu örnekleri vermiştir.
a) Aile içinde meydana gelen dövme, kız çocuklarının cinsel istismarı, evlenirken verilen başlıkla ilgili şiddet, evlilik içi tecavüz, cinsel organları dağlama ve kadınlara zarar veren geleneksel uygulamalar, eşi olmayanlar arasındaki şiddet ve sömürmek için uygulanan şiddet de dahil fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet uygulanması;
b) Toplum içinde meydana gelen tecavüz, cinsel istismar, çalışma hayatında, öğretim kurumlarında ve diğer yerlerde cinsel taciz, kadın satışı ve zorla fahişeleştirme de dahil, fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet;
c) Nerede meydana gelirse gelsin devlet tarafından işlenen veya hoş görülen fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet
Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi'nin 2 Şubat 1996 tarihli Kadınlara Yönelik Şiddet, Sebepleri ve Sonuçları Özel Raportörü Radhika Coomaraswamy'nin 1995 85 Sayılı İnsan Hakları Komisyonu Kararı Uyarınca Sunulan: Aile İçi Şiddete İlişkin Çerçeve Mevzuat Örneğinde ise, aile içi şiddet eylemleri basit saldırılardan, ağır dayak, kaçırma, tehdit, gözdağı, zorlama, üzerine yürüme, küçük düşürücü sözlü taciz, zorla veya hukuka aykırı olarak haneye girme, kundaklama, mülkün tahribi, cinsel şiddet, evlilik içi tecavüz, drahoma ya da başlık parasına bağlı şiddet, kadın sünneti, fahişelik yaptırmak sureti ile istismara bağlı şiddet, evde çalışan kadın hizmetlilere karşı şiddet ve bu eylemleri gerçekleştirmeye teşebbüse dek, bir aile üyesi tarafından kadınlara uygulanan, cinsiyete dayalı tüm fiziksel, psikolojik ve cinsel kötü muamele eylemleri "aile içi şiddet" olarak tanımlanmaktadır.
Bakanlar Komitesinin üye devletlere kadınların şiddete karşı korumasına ilişkin Avrupa Konseyi Tavsiye Kararında (Rec 2002-5) kadınlara karşı şiddetin, kadınların fiziksel, psikolojik ve cinsel bütünlüğüne zarar verdiğinden sözedilmektedir.
Hemen belirtelim ki 26.04.2007 tarihinde 5636 Sayılı Yasayla değişen 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasa metninde aile içi şiddetten söz edilmiş, ancak aile içi şiddetin tanımı yapılmamıştır. Ne var ki yasanın genel gerekçesinde: Şiddetin aile yaşamı içerisinde, aileyi oluşturan bireyler arasında gerçekleşen ve "Aile içi şiddet" adı altında "Aile içinde bir bireyin diğer bir bireye yönelik fiziki, sözel ve duygusal kötü davranışı" olarak tanımlandığı görülmekte ve sınırlı olmamak üzere dayak, işkence ve cinayet gibi şiddet olaylarından söz edilmektedir. Üzülerek belirteyim ki bu eylemler ağır yaralama, sakat bırakma ve hatta öldürme olayları olarak da sonuçlanabilmektedir.
Yukarıda görüldüğü gibi uluslararası belgelerde şiddet yöntemleri fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddet olarak nitelendirilmişken 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasamızın genel gerekçesinde fiziki, sözel ve duygusal şiddetten sözedilmiştir. Yasanın 1. maddesinde ise açıkça ya da dolaylı olarak şiddeti çağrıştıran şu cümlelere yer verilmiştir;
• Şiddete veya korkuya yönelik söz ve davranışlar
• Eşyalara zarar vermesi
• İletişim araçlarıyla rahatsız etmesi
• Silah veya benzeri araçlarını genel kolluk kuvvetlerine teslim etmesi
• Alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanmış olarak...
Şiddeti uygulayan eş veya diğer aile bireyi aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişi ise yargıç bu konuda mağdurların yaşam düzeylerini gözönünde bulundurularak daha önce Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir. Bu kural aile içi ekonomik şiddettin, aileye vereceği zararları en azından geçici bir süre için ve bir ölçüde giderici niteliktedir. 4320 Sayılı Yasa ekonomik şid-det'ten söz etmemiş fakat bunun önlemine yer vermiştir.
4320 Sayılı Yasanın genel gerekçesinde ve içeriğinde şiddetin; fiziksel, sözel, duygusal ve ekonomik olabileceği açık ya da dolaylı olarak belirtil-misken, hatta "eşyalara bile zarar verilmesinden" söz edilmişken cinsel şiddet çağrışımı olarak yorumlayabileceğimiz hiçbir sözcük bulunmaması özellikle dikkat çekmektedir. Ayrıca yasanın amacı bireyden çok aileyi korumak olduğundan, tüm eleştirilere karşın nikahsız olarak birlikte yaşayanlar, aile olarak kabul edilmedikleri için, 5636 Sayılı Yasa ile yapılan değişiklikte de koruma altına alınmamıştır. Oysa .. .Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m. 8/1 anlamında "Aile" kavramına, anne-baba ve yasal olsun-olmasın bunların çocuklarıyla olan ilişkilerini de dahil etmektedir. AİHM Belçika'ya karşı Marckx ve İohnston kararlarında evli olmayan anne ile çocuk arasındaki ilişkiye de AİHS m. 8/1 anlamında aile yaşamı olarak ele almış ve AİHS m. 8/1'in koruma alanına "Doğal Aile"nin girdiği sonucuna varılmıştır.
8 Mart 2006 tarihli Sabah Gazetesi'nin 20. sayfasındaki bir habere göre kadın ve şiddet üzerine çalışmalar yapan Okan Üniversitesi Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Zeynep Alemdar'ın Dünya İzleme Enstitüsünün raporuna dayanarak verdiği bilgilere göre Türkiye'de kadınların yüzde 58'i şiddet görüyor. Türkiye'yi yüzde 47 ile Bengladeş, yüzde 45 ile Etiyopya, yüzde 40 ile Hindistan ve yüzde 34 ile Mısır izliyor. ABD de yayınlanan Violence Against Women (Kadına Karşı Şiddet) dergisinin son sayısında yer alan araştırma, Türkiye'nin Ortadoğu ülkeleri arasında kadına en fazla şiddet uygulayan ülke olduğunu ortaya koyuyor. Çalışmanın sonuçlarına göre; Türkiye'deki 19 yaş üstü evli kadınların yüzde 51'i aile içi şiddetin mağduru. Bu rakam İsrail'deki Yahudi toplumunda yüzde 30, Mısır'da yüzde 34, Lübnan'daki Filistinli mülteci kadınlar arasında ise yüzde 22.
Genel olarak aile içi şiddet; aile bireylerinin yaralanmasına, sindirilmesine, öfkelendirilmesine veya duygusal baskı altına alınmasına yol açan fiziki veya herhangi bir şekildeki hareket, davranış ve eylemler bü-tünüdür.(2) Şiddet yöntemleri ise özet olarak şöyledir.
a) Fiziksel şiddet, fizik gücün bir sindirme, korkutma veya ceza verme yöntemi olarak kullanılmasıdır. Fiziksel şiddet olarak kabul edebileceğimiz bazı eylemler şunlardır.(3) İtmek, tokat atmak,
ısırmak, boğmaya çalışmak, tekmelemek, yumruklamak, eşya fırlatmak, fiziksel kuvvet kullanarak evden çıkmasına veya eve girmesine engel olmak, işkence yapmak, bıçak veya silahla tehdit etmek... gibi.
Uluslararası Af Örgütünün (Amnesty International) 2004 yılında yayınlanmış rapora göre: "Dünyada üç kadından birinin fiziksel şiddete yada cinsel tacize maruz kaldığı, bu durumun sadece geri kalmış ülkelerde yaşanmadığı, örneğin İngiltere'de her dört kadından birinin erkeklerin şiddetine maruz kaldığı ayrıca dünyada cinayete kurban giden kadınların %70 nin eşleri tarafından öldürüldüğü" bir gerçektir.
b) Sözel Şiddet, söz ve hareketlerin düzenli bir şekilde korkutma, sindirme, cezalandırma ve kontrol etme aracı olarak kullanılmasıdır.(4) sözlü şiddete ilişkin davranışlardan en belirgini, kişinin
değer verdiği konulara yönelik güven sarsmak ve kişiyi yaralamak amacı ile belirli aralıklarla çok ağır hakaret içeren sözler söylemektir. Kişiyi küçük düşürücü adlar takmak ve sık sık
olumsuz bir şekilde eleştirmek ve alay etmek de sözel şiddet kapsamında değerlendirilmektedir.
c) Cinsel Şiddet, kişinin isteğine aykırı olarak cinselliğin bir sindirme denetleme ve tehdit aracı olarak kullanılmasıdır. Örneğin kadınla zorla ilişkide bulunmak, aşırı kıskançlık, evlilik içi tecavüz, ensest ve ayrıca15' kişiye bir eşyaymış gibi davranmak, cinselliğin bir cezalandırma yöntemi olarak kullanmak açıkca karşı cinse ilgi göstermek, duygusal baskı kurarak cinsel ilişkiye zorlamak, tecavüz etmek, istenmeyen cinsel pozisyonlara zorlamak, fuhuşa zorlamak.
İçişleri Bakanlığımızın verilerine göre 2001-2006 yılları arasında ülkemiz genelinde meydana gelen töre ve namus cinayetleri kapsamında, 1806 cinayet olayının meydana geldiği saptanmıştır. Yine aynı dönemde yabancı uyruklular dahil 5375 kadının intihar ettiği bildirilmiştir.
Avrupa Birliği'nde, Topluluk müktesabatı içinde yer alan 76/207 sayılı yönergede, 2002 de yapılan değişiklikte cinsel taciz, bir kişinin cinsiyeti ile ilişkili olarak yapılan "istenmeyen bir davranış" olarak tanımlanmıştır.
Bu davranışın "kişinin onurunu zedeleme" ya da "sindirici, düşmanca, küçük düşürücü, aşağılayıcı ve saldırgan bir ortam yaratma" amacıyla yapılmış olması dışında, bu etkiyi doğurması da yeterlidir. Cinsel taciz ise cinsel nitelikli "sözlü, sözsüz yada fiziksel istenmeyen davranış" olarak herhangi bir biçimde ortaya çıkabilir. Kişinin onurunu zedeleme amaçlı ya da etkili cinsel nitelikli davranışlar, özellikle sindirici, düşmanca, küçük düşürücü, aşağılayıcı ve saldırgan bir ortam yarattıkları zaman, cinsel taciz kapsamına girerler.16'
d) Duygusal Şiddet, duyguların ve duygusal ihtiyaçların, karşı tarafa baskı uygulayabilmek için tutarlı bir şekilde istismar edilmesi, bir yaptırım ve tehdit aracı olarak kullanılmasıdır.17) Duygusal şiddetin amacı, kurbanın kendine ait saygısını kaybettirmek, korkutmak, kendini güçsüz hissetmesini sağlamaktır.18' Sevgi, ilgi yokluğu, sevecen davramamak, aşağılama, beceriksizlikle suçlama, küçük görme, insanın içindeki umutları yok etme, zor günlerde, hastalıklarda destek vermeme-yardımcı olmama, yaşanacak güzellikleri paylaşmama, inandığı önem verdiği değerleri görmezlikten gelme, yabancı gibi davranma gibi örnekler, duygusal şiddet kapsamındadır.
e) Ekonomik Şiddet: Kadının emeği kapalı kapılar arkasında çoğu zaman hiçe sayılmıştır. Emek sözcüğü ilk kez ve bir devrim niteliğinde Türk Medeni Yasasında ancak 01.01.2002 gününden sonra kullanılmıştır. TMK 186. maddesine göre; "Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılırlar."
Ekonomik şiddet, ekonomik kaynakların ve paranın kişi üzerinde bir yaptırım, tehdit ve kontrol aracı olarak düzenli bir şekilde kullanılması-dır.(9) Örneğin, kadının gelirine-mallarına el koymak, kadını ailesinden katkı sağlamaya zorlamak, kadının gelirini kumarda, içkide harcamak, kadının ve çocukların ihtiyaçlarını karşılamamak, kazancı olduğu halde erkeğin kadına ve çocuklarını yokluk içinde bırakması gibi tutumlardır.
Avrupa Ülkelerinden çoğu, ayrıca Avustralya, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada l970'li yıllardan sonra kabul ettikleri yasalarla aile içi şiddeti önlemeyi amaçlamışlardır. 20 Aralık l993 tarihinde BM Genel Kurulunda kabul edilen 20 Aralık l993 tarihli "Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge" kadına karşı şiddetin önlenmesinde çok önemli bir uluslararası bir belgedir. Avrupa Parlementosu l997 yılında "Avrupa Çapında Kadınlara Karşı Şiddete Sıfır Hoşgörü" kararı ile "l999 yılının Avrupa Kadınlara Karşı Şiddete Hayır Yılı" olarak duyurulmasını ve bu amaçla kampanyalar düzenlenmesini öngörmüştür. Uluslararası gelişmelerin yansımaları geçikmemiş ve l980'li yıllarda, şiddeti önlemeye yönelik çalışmalar ülkemizde de başlamıştır. Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini l985 yılında imzalanmış ve sözleşme ülkemizde l986 yılında yürürlüğe girmiştir. Avrupa Birliği Müktesabatına uyum çerçevesinde düzenlenen Ulusal Programın Siyasi Kitleler Bölümünde, "Kadın-Erkek eşitliğinin özellikle uygulamada sağlanması bir öncelik alanı olacaktır" denilmektedir. Gerek uluslararası gelişmeler ve gerekse ülkemizde yapılan çalışmalar sonucu l4 Ocak l998 tarihinde "4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun" kabul edilmiştir. İşte bu yasa ile aile içi şiddet ilk kez bir hukuksal kavram olarak karşımıza çıkmıştır. 4320 sayılı bu yasanın genel gerekçesinde; "Aile içi şiddetin zararları sadece toplum açısından değil, birey açısından da tehlikeli sonuçlar yaratmaktadır. Aile İçi Şiddet, sevgi, şevkat ve merhamet göstermesi gereken bir kişi tarafından uygulandığından, şiddete maruz kalan aile bireyinin ruhi yapısında hayatı boyunca silinmesi zor izler bırakmaktadır" denilmektedir.
1998 yılında yürürlüğe giren 4320 Sayılı Yasadan sonra, 7 Mayıs 2004 tarihinde Anayasamızda yapılan değişiklikler kapsamında "Kanun önünde eşitlik" başlıklı l0. maddesinde değişiklik yapılarak; "Kadın ve Erkek eşit haklara sahiptir, devlet, bu eşitliğin yaşama geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür" hükmü getirilmiştir.
4320 sayılı Ailenin Korunmasına İlişkin Kanun, Aile içi şiddet önleme konusunda hiç şüphesiz ki reform niteliğinde çok önemli bir kilometre taşıdır. İlk insanla ortaya çıkan şiddet olgusu yıllardır hepimizi sarsacak boyutlarda olmak üzere, her zaman gündemimizde yaşamaktadır. Görsel ve yazılı basını izleyenlerin tanık oldukları dayak,işkence ve cinayetler tüyler ürpertici nitelikte ve acımasızdır. "Töre ve namus cinayetleri" adı altında kadına yönelik şiddet kadının en güvenceli yaşayacağı "aile içinde" de, kadının bazen de çocukların fiziksel, duygusal, cinsel ve ekonomik bakımdan acı çekmelerine neden olan ve onların insanlık onurunu yaralayan bir olgudur.
Bu yasanın uygulanması önceleri yaygın olmamıştır. Herşeyden önce, şiddet mağduru kadınlar bu durumlarını resmi makamlara yansıtmak istememiştir. Ayrıca kolluk güçlerine başvurulduğunda gerekli duyarlılığın gösterilmediği, adli makamların da yasanın amacına uygun ivedi kararlar vermediklerinden yakınmalar olmuş ve yasa işlerlik kazanamamıştır. Ancak özellikle kadın kuruluşlarının çok yoğun çaba göstermeleri, eğitim çalışmaları, yayınlar ve Barolarımızın konuya gereken önemi göstermeleri karşısında yasaya amacına uygun bir işlerlik kazandırılmasında önemli adımlar atılmıştır.
4320 Sayılı Yasamız ikisi yürürlükle ilgili olmak üzere dört maddelik bir yasadır. Uygulamada yasanın içeriği eleştirilere uğramış, farklı yorumlara neden olması da işlevinin yerine getirilmesinde duraksama yaratmıştır. İşte bu nedenlerle 1988 yılında yürürlüğe giren 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasa; dokuz yıl sonra 04.05.2007 günlü Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5636 Sayılı Yasa ile değişikliğe uğramıştır. Yasanın adı her ne kadar "Ailenin Korunması", ise de Uluslararası Hukuk'ta dünyadaki adları "Koruma Emri" veya "Geri Durma Em-ri"dir. Çünkü Uluslararası Hukuk'ta, şiddete uğrayan kişi açısından olaya bakıldığında "Koruma Emri", saldıran açısından bakıldığında "Geri Durma Emri" denen koruma-önleme kararları verilmektedir.110' Koruma emri şiddete uğrayanın korunmasına ilişkin, geri durma emri ise şiddet uygulayanın şiddet uyguladığı kişinin-mağdurun yanına yaklaşmamasına ilişkin kararlardır.
5636 Sayılı Yasa ile 4320 Sayılı Yasada yapılan değişiklikleri özetle açıklarsak;
1- Önceden şiddetten zarar görenler, eşlerden biri, çocuklar ve aynı çatı altındaki diğer bireyler olarak gösterilmiş iken şimdi bunların arasına, mahkemece ayrılık kararı verilen, yasal olarak ayrı yaşama hakkı olan,evli olmalarına rağmen fiilen ayrı yaşayan aile bireyleri de katılmıştır. Dolayısıyla, aile bireylerinden eşlerin ve çocukların aile içi şiddetten korunması için yasanın önceki halinde yanlış bir anlatım nedeni
olan ailenin "aynı çatı" altında yaşamaları koşulunun aranmasına son verilmiştir. Ancak yapılan değişiklikte ayrı yaşayan aile bireylerinden eş ve çocukların yanında boşanan eşlerin de korunma kapsamına alınmaması büyük bir eksiklik olmuştur.
2- Önceden şiddet uygulayan kişi olarak yanlızca kusurlu eş sayılırken değişiklikte diğer aile bireyleri de şiddet uygulayan kişiler olarak kabul edilmiştir. Dikkat edilirse yasada "Kusurlu eş" sözcüğü kullanılmıştır. Aile mahkemeleri koruma kararlarında kusurlu eş sözcüklerini kullandıkları için, aynı kişilerin boşanma davalarında koruma kararı gerekçe gösterilerek "reddi hakim" istemlerinde bulundukları görülmektedir. Aslında koruma kararlarındaki kusurlu eş saptaması yargıcın belirlediği bir niteleme olmayıp yasanın getirdiği bir nitelendirmedir.
Dolayısıyla reddi hakim nedeni sayılamaz.
3- Yasadaki değişiklikten önce şiddete karşı korunanlar olarak eş ve çocuklar veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireyleri gösterilmiş iken yürürlükteki metinde eş ve çocuk sözcükleri kaldırılarak aile bireyleri sözcükleri kullanılmış ve aile bireyleri koruma kapsamına alınmıştır. Böylelikle dolayısıyla, koruma kapsamı genişletilmiştir.
4- Şiddetten zarar görenlerin yalnızca aile konutunda - ortak konutta korunmaları yeterli görülmediğinden zarar görenlerin yaşadıkları çalıştıkları veya sığındıkları yerlerde de korunmalarının gerektiği yasada yapılan başka bir değişikliktir. Asıl olan kadın ve çocukların yalnızca aile konutunda -ortak konutta korunması değil geçici bile olsa sığındıkları her yerde korunmalarıdır. Bu nedenle koruma kararı verildikten sonra, mağdur o koruma kararında belirtilen adresten ayrılırsa, yeni bildireceği adres için de koruma kararının geçerli olması gerekir. Bu nedenle şiddet mağduru derhal yeni adresini ilgili yerlere bildirmelidir. Yasadaki değişiklik henüz yapılmamışken bir olayda, koruma kararından sonra adres değiştiren mağdur, koruma kararının yeni adresi için geçerli olması istemiş ve görevli olduğumuz mahkemece istem doğrultusunda karar verilip yeni verilen ek karar Cumhuriyet Başsavclığına bildirilmiştir.
5- Zabıta sözcüğü yerine genel kolluk sözcüğü kullanılmıştır. Bundan amaçlanan Belediye sınırları içersinde polis, bunun dışındakilerde Jandarma güvenlik birimleridir.
6- Alköllü ve uyuşturucu kullanmış olarak kusurlu eşin ortak konuta gelmemesi ve ortak konutta bu maddeleri kullanmaması şeklindeki düzenleme; kusurlu eşin ve diğer aile bireylerinin alköllü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanılmış olarak şiddetten zarar görenlerin yaşamakta olduğu konuta veya iş yerine gelmemesi veya bu yerlerde bu maddeleri kullanmaması şeklinde değiştirilmiştir. Şiddet uygulayanın alköllü ve uyuşturucu kullanmış olarak çocukların okuluna da yaklaşmaması hususu kararda belirtilmeli ve ilgilisine bu konuda uyarı yapılmalıdır.
7- Şiddetten koruma önlemlerine yeni bir önlem daha eklenmiş ve dolaysıyla; şiddet uygulayanın bir sağlık kuruluşuna muayene ve tedavi için başvurmasının sağlanması öngörülmüştür.
Böylece şiddet uygulayanın rahatsızlığı varsa bu durumun saptanması, tedavisinin yapılması yolu ile uygulayacağı şiddetin önlenmesi amaçlanmıştır. Yargıç şiddet uygulayanın tedavisinin sağlanması için bu kişilerin il veya ilçe sağlık müdürlüklerine başvurması gerektiğini kararında belirtmesi gerekir. Sağlık müdürlükleri tarafından muayene edildikten sonra bu kişiler istedikleri takdirde özel sağlık kurumlarında da tedavilerinin devam ettirebilirler. Tedavinin sonucunun tedaviyi yapan resmi veya özel sağlık kurulu tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilmesi gerekir.
8- Yasanın önceki kuralına göre; hakim şiddetten zarar görenlerin yaşam düzeylerini gözönünde bulundurarak önlem nafakasına (tedbir) karar verir.
Yeni düzenlemede şiddeti uygulayan eş veya diğer aile bireyi aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişi ise hakim bu konuda şiddetten zarar görenlerin yaşam düzeylerini gözönünde bulundurarak daha önce TMK 'nun hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydı ile talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir. Bir başka anlatımla hakim nafaka konusunda istemle bağlı değildir. Aşağıda açıklandığı gibi önlem kararlarının icrası harca bağlı değildir. Bu bakımdan mahkemenin hükmedeceği kararı ilgili icra müdürlüğüne göndermesinde ya da taraflara elden takip yetkisi vermesinde hiçbir sakınca yoktur. İcra müdürlüğü belli ve düzenli gelirleri olanların iş yerlerine ya da çalıştıkları kurumlardan nafaka ödemesinin icra dosyasına yapılmasını istiyebilir kanısındayız.
9- Yasadaki değişiklikten önce birinci fıkra kapsamında yapılan başvurular için harç alınmıyordu, yeni düzenlemede "birinci fıkra" sözcüğü yerine "bu kanun kapsamındaki başvurular" denilerek kapsam geniştildiği gibi ayrıca "verilen kararın infazı için yapılan icrai işlemlerden de" harç alınmayacağı belirtilmiştir. O halde, örneğin 4320 Sayılı Yasa hükümlerine göre nafakanın tahsili için harç ödenmemesi gerekmektedir.
4320 Sayılı Yasada yapılan bu değişikliklerin olumlu olduğunu, değişiklikler henüz tasarı halindeyken belirtmiştik.1111
Ancak şiddet mağduru eşlerin ya da aile bireylerinin koruma kararı için Aile mahkemelerine ya da bu sıfatla görev yapan mahkemelere yapacakları başvurularda yetki kuralı aranmayacağının belirtilmemesi doğru olmamıştır. Çünkü 4320 Sayılı Yasada yetki konusunda yani mağdurun şiddet gördüğü yerdeki mahkemeye mi, aile konutunun bulunduğu yer mahkemesine mi, sığındığı, saklandığı yerdeki mahkemeye mi, ya da kendisi için en uygun görebileceği herhangi bir yerdeki mahkemeye mi başvurabileceği hususunu düzenlenmemiştir.
Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 24.04.2006 tarihli 2006/3637 esas, 2006/5572 sayılı kararında 4320 Sayılı Yasadaki yetki kuralı hakkındaki görüşü aynen şöyledir: "Her ne kadar, 4320 Sayılı Yasada yetki konusunda düzenleme yapılmamış ise de,bu yasaya göre alınacak tedbirlerin (evden uzaklaştırma gibi) asıl uygulanabilme yerinin daimi yerleşim yerinde mümkün olacağı denetimin de aynı yerde yapılması bu yasaya göre alınacak tedbirlerin (evden uzaklaştırma gibi ) asıl uygulanabilme yerinin daimi yerleşim yerinde mümkün olacağı denetimin de aynı yerde yapılması"
Bizim bu görüşe katılmamız mümkün değildir. Bu uygulamaya göre daimi yerleşim yeri Şanlıurfa olan bir aile dört ay için yaz mevsimini geçirdikleri Ordu'da iken şiddete uğrayan kadın ya da çocuk, şiddete uğradığı yer mahkemesine başvuramayacak, başvursa bile dosyası "yetkisizlik" kararı ile Şanlıurfa'ya gönderilecektir.
4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun gerekçesinde: "Mağdurların tekrar şiddete uğrama ihtimaline karşı, başvurunun hemen ardından tanık ya da karşı tarafın dinlenmesine gerek olmadan Sulh Hukuk Mahkemesinin (4787 ve 5636 Sayılı Yasalar ile Aile Mahkemeleri) karar verebileceği" belirtilmiştir. O halde tanık yada karşı tarafın dinlenmesine gerek görülmemesi, olaya ivedilikle çözüm getirilerek mağdurları tekrar şiddete uğramalarının önlenmesini zorunlu kılmaktadır. Yasanın ruhunu ve özünü bu şekilde yorumlamak zorunludur.
Mahkemelerimizce verilen yetkisizlik kararları karşısında; yasanın özünün ve ruhunun amacına uygun olarak uygulandığını düşünmek mümkün değildir. Mahkememize gelen yetkisizlik kararlarında; olayın oluşu ile yetkisizlik kararları arasında zaman zaman altı-yedi aya yakın bir sürenin geçtiği görülmektedir. O halde bu zaman içerisinde şiddet gören özelikle kadın ve çocuklar ve ayrık olarak da erkekler yasanın korunmasından yoksun kalmaktadırlar.
4320 Sayılı Yasadaki önlemler HUMK'un 105, 106, 107, 108 vd. maddelerinde düzenlenen geçici önlemlerle benzerlik taşır, fakat aynı nitelikte değildirler. Her ikisi arasındaki benzerliklerden birisi koruma önlemlerinin ivedi sayılması ve ivedi sayılan ihtiyari tedbirler gibi duruşma yapılmadan derhal karar verilebilmesidir.
Daha fazla ayrıntıya girmeden yetki konusundaki görüşlere gelince; bu konudaki görüşleri kısaca şöyle özetlemek gerekir.
• Yetkili mahkeme konusunda, evlilik birliğinin korunması konusundaki yetkili Mahkemeye ilişkin Medeni Kanunumuzun 201. maddesi "İsv. MK m. 180) kıyas yoluyla uygulanmalı ve eşlerden herhangi birinin yerleşim yeri mahkemesi 4320 Sayılı Kanunda öngörülen önlemler için yetkili sayılmalıdır.1121
• Yetkili mahkeme, eşlerin TMK'nın 194. maddesi gereğince aile konutu olarak kullandıkları taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir.1131
• Yetkili mahkeme, kusurlu eşin yerleşim yeri mahkemesidir. Ayrıca kamu düzenine ilişkin olduğu için hakim yetki konusunu resen inceler.1141
• 4320 Sayılı Yasada Aile Mahkemelerinin vereceği karar için bir yetki kuralı aranmamalıdır.1151
• Yetki konusunda yasada bir hüküm olmadığı ve davanın da tedbir niteliği nedeni ile olayın gerçekleştiği en yakın Aile Mahkemesini bu konuda yetkili saymak gerekir.1161
Yetki konusunda, İhtiyati Tedbirler konusunda yetkili olan mahkemelerin 4320 Sayılı Kanun bakımından da yetkili olabileceği birçok yazar tarafından belirtilmiş, ancak birçok yazar da karşı görüşü savunmuşlardır.
5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 8. maddesine göre; koruyucu ve destekleyici önlemler çocuğun çıkarları bakımından kendisinin, ana, baba vasisi veya birlikte yaşadığı kimselerin bulunduğu yerlerdeki çocuk hakimlerince de alınır.
Yukarıda özetlenen bu görüşlerden sonra bize göre HUMK'un 104. maddesindeki geçici önlemlerin en az giderle ve en çabuk nereden alınması olanaklı ise bu önlemlere o yer mahkemesi tarafından karar verilir kuralının kıyasen 4320 Sayılı Yasadaki önlemler için de uygulanması zorunludur. 7.6.1935 tarihli 92/16 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararının gerekçesinde de açıkça belirtildiği gibi aile birliğinin korunmasına ilişkin genel hükümler uyarınca bu kabil davalarda yetki aranılması kanunun aradığı çabukluk ve kolaylık amacına aykırı olacağından, önlem nafakasına ilişkin davalarda yetki söz konusu değildir. Bir başka ifadeyle davacı kendisine kolaylık sağlayacağını düşündüğü her yerde davasını açabilir.
7.6.1935 tarihli 92/16 sayılı İBK kararı önlem nafakası için verilmiştir. Dikkat edilirse 4320 Sayılı Yasada da koruma önlemi olarak nafaka verilmesi söz konusudur.
Yetki konusunda uygun bir düzenleme sağlandığı takdirde şiddet mağduruna daha kolay ve daha ivedi bir koruma sağlanacaktır. Yasada ailede şiddet gören mağdur, kadın ve erkek ayırımı yapılmadan korunmak istenmiştir.
4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunda yapılan değişikliklerde, 4320 Sayılı Yasa gereği, kararlaştırılan önlemlere aykırı davranışlar sonucu verilecek cezaların ertelenemeyeceği yönünde bir düzenlemenin yer almaması da eleştirilmektedir.(17)
Ancak, eğer şiddeti uygulayan eş veya diğer aile bireyi aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişi ise, şiddete uğrayan aile bireylerinin ekonomik güvencelerini sağlamadan, şiddeti uygulayanı çalışmaktan alıkoyucu bir yaptırım, önlemlerden beklenen amaçların gerçekleşmesini zorlaştırabilir. Bu bakımdan şiddet uygulayana ceza verilirken uyarılması cezanın ertelenip ertelenmeyeceğinin özenle değerlendirilmesi ve denetimli serbestlik yöntemlerinin uygulanması amaca daha uygun olabilir.
4320 Sayılı Yasanın uygulanmasında görevli mahkeme aile mahkemeleri veya bu mahkemelerin bulunmadığı yerlerde ise aile mahkemeleri sıfatıyla görev yapan Asliye Hukuk mahkemeleridir. Değişiklikten önce 4320 Sayılı Yasanın uygulanmasında yasaya göre Sulh Hukuk Mahkemeleri görevliydi. Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usulleri Kanunun 9. maddesi ile 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunun 1. fıkrasındaki "Sulh Hakimi" sözcükleri "Aile Mahkemesi Hakimi" olarak değiştirilmişti. 5636 Sayılı Yasayla yapılan değişiklikle artık 4320 Sayılı Yasanın 1. madde metninde de Sulh Hakimi sözcüklerinin yerini "Aile Mahkemesi Hakimi" almıştır.
Şiddete uğrayan eş, çocuklar veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireyleri bizzat Cumhuriyet Başsavcılığına, Polis veya Jandarmaya başvurabilecekleri gibi Aile Mahkemelerine de başvurabilirler. Şiddete tanık olan ya da şiddet hakkında bilgisi olan 3. kişiler de olayı kolluk güçlerine veya Cumhuriyet Başsavcılığına bildirebilirler.
Bize Göre Cumhuriyet Başsavcılığı, olayı şiddete uğrayanın "Yakınması, iddiası" olarak kanıtlanmamış saysa ve olay Türk Ceza Kanunu'na göre hiçbir suçu oluşturmazsa bile, mağdurun yakınmasını Aile Mahkemelerine mutlaka iletmeli ve koruma kararı verilip verilmeyeceği kararını Aile Mahkemesinin taktirine bırakmalıdır. Ayrıca Aile Mahkemeleri de şiddetin kanıtlanmasını aramaksızın, tehlikenin varlığı olasılığını yeterli görmelidir. Bu yargıya; Ailenin Korunmasına İlişkin Yasanın genel gerekçesinde "Aile Mahkemesi kadının tekrar şiddete uğrama ihtimalini göz önüne alarak başvurunun hemen ardından tanık ya da karşı tarafın dinlenmesine gerek olmadan bu kararı verebilecektir" denildiği için rahatlıkla varmaktayız. Bu durumda duruşma yapılmasına gerek kalmayacaktır.
4320 Sayılı Yasaya göre verilen kararlar için temyiz yolu açık değildir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E:2007-8290, K:2007/8674 sayılı T:24.05.2007 hükmünde1181:
"...4320 Sayılı Kanun uyarınca oluşturulan kararları, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun l05, 106, 107 ve l08 maddelerinde belirlenen prosedür uyarınca ittihaz olunan ve bu kanununun l09. maddesi uyarınca l0 gün içinde dava açılması şartıyla değil hakimin tayin ettiği süre ile geçerli ve temyiz incelemesine tabi bulunmayan geçici tedbir niteliğinde kabul etmek, kanunun tedvin amacına uygun düşecektir. Temyiz isteyenin reddi gerekir..." denilmektedir.
Yüksek Yargıtay 2 HD, E:l998/7229, K: 1998/8655 sayılı 09.07.1998 günlü inancı da yukarıdaki inancıyla aynıdır. Yalnızca l998/8655 sayılı kararda iki aykırı oy bulunmaktadır. Bu üyeler aykırı oylarında HUMK l05 ve l07. maddelerinin 4320 Sayılı Yasa uygulamasında kabul edilmesini eleştirmektedirler. HUMK l05. madde geçici önlem kararları için ilke olarak duruşma yapmayı, l07. madde ise verilen geçici önlem kararlarına karşı itirazın duruşmalı olarak inceleneceğini öngörmektedir.
4320 Sayılı Yasaya göre Aile Mahkemesi Hakimi olayın özelliğini göz önünde tutarak yasada öngörülen önlemlerin bir ya da birkaçına birlikte veya uygun göreceği benzeri başka önlemlere de hükmedebilir. Örneğin aynı çatı altında yaşayan eşlerden birinin sözel şiddet uygulayan kayın-valdesinin, konutun belirli bir odasını kullanmasına karar verebilir. Uygulamada önlem olarak en çok şiddet uygulayanın ortak konuttan uzaklaştırılması ile birlikte, yasada sayılan diğer önlemlerin uygulanmasına da karar verilmektedir.
Yasada belirtilen önlemler ya da uygun görülecek diğer önlemlerin, uygulanması amacıyla öngörülen süre 6 ayı geçemez. 6 aylık sürenin başlangıcı kararda hükmolunan önlemlere aykırı davranılması halinde tutuklanacağı ve hakkında hapis cezasına hükmedileceğinin şiddet uygulayan eş veya diğer aile bireyine uyarı1İhtar1'nın yapıldığı gündür. Hükümde belirtilen süre henüz bitmeden, şiddetin tekrarlanması olasılığı varsa, sürenin bitmesinden itibaren başlamak üzere yeni bir karar verilebilinir. Şiddet uygulayanın Avukatı tarafından kararın tebliğ alınması halinde bile, hükümde öngörülen önlemlere aykırı davranılması durumunda tutuklanacağı ve hakkında hapis cezasına hükmedileceği şiddet uygulayana mutlaka ihtar olunmalıdır. Karşıt halde suçun unsurları oluşmaz.
* İstanbul 1. Aile Mahkemesi Hakimi
(1) DOĞAN İzzet, 4320 Sayılı Ailenin Korunması Hakkında Yasanın Uygulanmasına İlişkin Bir İnceleme. Legal Hukuk Dergisi Ağustos 2004 S.2 Sh.2236
(2) Aile İçi Şiddetin Sebeb ve Sonuçlan s.7,2 hs.Ankara,Başhakanlık Aile Araştırma Kurumu,Bizim Büro Basımevi 2000
(3) Güneri,Feride Yıldınm:'Aile İçinde Kadına Yöneltüilen Şiddet" Evdeki Terör:Kadına Yönelik Şiddetjs-tanbul Morçatı Kadın Sığınağı Vakfı Yayınları,1996,s.87-92
(4) Uçar,Mehmet Ali.Aile İçi Şiddet ve Ailenin Korunması Yasası S.81 Yetkin Yayınları Ankara 2003
(5) Güneri,a.g.e s.89, Sümer, Neslihan; "Kültür,Yasa ve Aile İçi Şiddet" 20,Yuzyılın sonunda Kadınlar
(6) Oder, Bertil Emrah; Raoul Wallenberg İnsan Hakları ve İnsancıl Hukuk Enstitüsü -İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi. 5-8 şubat 2008.İstanbul S.173
(7) Güneri, Feride Yıldırım AGE S.87-88
(8) Yıldırım, Aysel, Sıradan Şiddet Kadına ve çocuğa Yönelik şiddetin Toplumsal Kaynakları, İstanbul, Boyut Kitapları, 1998 S.192
(9) Uçar Mehmet Ali AGE S.82
(10) Arın Canan Ailenin korunmasına Dair Kanun ve 4721 sayılı Medeni Kanuna ilişkin Uygulama Sorunları Sempozyumu İstanbul Barosu Yayınları 2003 S.35
(11) DOĞAN İzzet Güncel Hukuk Dergisi Mayıs 2007 /5-41 S: 49 ve ayrıca Cumhuriyet Gazetesi 13.02.2007 tarih S:2
(12) GÜVEN Kudret, 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunun Getirdiği Hukuki Tedbirler "GÜHFD., 1998/1-2, Prof. Dr. İhsan TARAKÇIOĞLUna Armağan,s.1-25)
(13) RUHİ, Ahmet Cemal,4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun Çerçevesinde Eş ve Çocukların Aile İçi Şiddete Karşı Korunması (AÜEHFD) 2004/1-2.Sh.532
(14) PEKER Ömer Lütfi: Ailenin Korunmasına Dair Kanuna Göre Verilen İlamların İcrası (YD
2000/4,Sh.651)
(15) DOĞAN İzzet, age Sh.2237
(16) Erdenk, Erdem: 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair kanunun Kavram ve Uygulama Bakımından İn-celenmesi.Manisa Barosu Dergisi Y:19 S.75
(17) Kayar Habibe Yılmaz http://www.turkhukuksitesi.com/makale_595.htm
(18) İstanbul Barosu Dergisi Sayı 2008/1 s. 322-323
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Kadına Yönelik Şiddet (4320 Sayılı Ailenin Korunmasına İlişkin Yasa Ve Uluslararası Belgeler Işığında)" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı İzzet Doğan'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (https://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
30-11-2008 - 18:49
(5995 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 4 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 3 okuyucu (75%) makaleyi yararlı bulurken, 1 okuyucu (25%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
16131
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 11 saat 16 dakika önce.
* Ortalama Günde 2,69 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 34378, Kelime Sayısı : 4249, Boyut : 33,57 Kb.
* 2 kez yazdırıldı.
* 6 kez indirildi.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 930
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,04815102 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.