Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale İik Mad. 278 Gereğince İptal Davası

Yazan : Ömer Elmas [Yazarla İletişim]
Avukat

Yazarın Notu
Makale Şubat 2003 tarihlidir.

GİRİŞ

Alacaklı alacağını tahsil etmek amacıyla dava açar veya haciz ya da iflas yoluyla takibe girişir ve dava sonunda lehine temin ettiği ilamı icraya koyup, borçlunun mallarını haczettirmesi veya doğrudan ticaret mahkemesine başvurup iflasına karar alabilmesi ya da ilamsız haciz veya iflas yoluyla giriştiği takipte borçlunun mallarını haczettirmesi ya da iflasına karar alabilmesi için aradan uzun bir süre geçer.

İcra takibi yoluyla hacizde borçlunun mallarının haczedilmesinden önce, iflasta borçlunun iflasına karar verilmesinden önce borçlunun kendi malları üzerindeki tasarruf yetkisinde bir kısıtlama yoktur. Tersinden ifade edecek olursak hacizle ya da iflas kararıyla borçlunun malları üzerindeki tasarruf yetkisi kısıtlanır. İşte bu ara devrede borçlular alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla şüpheli tasarruflarda bulunabilirler. Yani borçlu, haczedilebilecek veya iflas halinde masaya girebilecek mallarında tasarruf etmek suretiyle haczi kabil mallarını haciz dışı ya da masa dışı bırakabilecektir.

Haczin uygulanmasından ya da iflas kararı verilmesinden önceki bir tarihte, borçlu haczi kabil mallarını hukuken geçerli işlemlerle üçüncü kişilere devretmek suretiyle malvarlığının dışına çıkararak, bu malların daha sonra haczedilebilmesini veya iflas ettiği takdirde, masaya girmesini engellemiş ise, acaba alacaklı veya iflas alacaklıları nasıl korunabilecektir?

Yapılan bu tasarruflar herhangi bir kısıtlama olmadığından geçerlidir. Bu tarz tasarruflar varsa alacaklılara iptal davası açma hakkı tanınmıştır. Bu gibi tasarruflardan zarar gören alacaklıların ki bunlar hacizde alacağına kavuşamayan alacaklı ve iflasta iflas alacaklıları ve bunlar adına da iflas idaresi dava açma hakkına sahiptir. Böylece iptal davasının amacı borçlunun haciz veya iflastan önce yaptığı ve hukuken geçerli olan işlemler neticesi malvarlığından uzaklaştırmış olduğu ilgili mallarla, bunlar sanki borçlununmuşcasına, alacaklının tatmin edilmesidir. Alacaklı, ilgili mal veya hak borçlunun mülkiyetinde olmamasına rağmen sanki o mal veya hak borçlununmuş gibi cebri icra yoluyla alacağına kavuşabilecektir.

Kanun borçlunun iptale tabi tasarruflarını üç grupta toplamaktadır: inceleme konumuz olan ivazsız tasarruflar, aciz halinde yapılan bazı tasarruflar ve diğer butlan halleri. Bu maddelerde sayılan tasarruflar tahdidî değildir. Buradaki tasarruftan maksat borçlunun 3. kişilerle yapmış olduğu tasarruf işlemleridir.

I- GENEL OLARAK İVAZSIZ TASARRUFLAR

İnceleme konumuz iptale tabi ivazsız tasarruflar İİK mad. 278’de düzenlenmiştir:

* Alışılmış hediyeler müstesna olmak üzere, borçlunun son iki yıl içinde yaptığı bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar,

Bağışlama hükmünde sayılan:

* Yakın hısımlar arasındaki tasarruflar,
* Borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği tasarruflar,
* Borçlunun tesis ettiği kaydı hayat şartı ile irat, intifa ve ölünceye kadar bakma akitleridir.

Maddedeki “bağışlama” terimi ile; BK mad. 234 vd. hükümlerde düzenlenen müessese, “ivazsız tasarruf” terimi ile de daha genel olarak borçlunun hiçbir karşılık olmaksızın başkalarını zenginleştiren tek taraflı hukuki muameleler kastedilmektedir1. Bir başka deyişle borçlunun malvarlığından çıkardığı mal, hak veya alacakla mamelekinde meydana gelen azalmayı ortadan kaldıracak hiç birşey elde etmeden yaptığı tasarruflar ivazsız tasarruflardır. Özellikle ifade etmek gerekir ki bağışlama ile ivazsız tasarruf arasında ince bir çizgi mevcuttur. Bağışlamada ivazsız tasarruftan farklı olarak tam bir karşılıksız kazandırmada bulunma iradesi (animus donandi) mevcuttur2. İvazsiz tasarruflarda ise hukuken örneğin borçlunun ekonomik durumunu ilgilendiren her çeşit muamele, ister mal devri ister bir taahhüdü kapsar olsun, ister bazı haklardan vazgeçme sonucunu doğursun tasarruf kavramı içine girer. Bir tasarrufun ivazlı mı ivazsız mı olduğu konusunda çıkacak uyuşmazlıkta ispat yükü kime düşer? İspat yükü davacı-alacaklıya değil, davalıya düşer. Çünkü tasarrufun dışında kalmış olan davacı ivazsızlığı ispat hususunda büyük güçlüklerle karşı karşıyadır. Halbuki tasarruf gerçekten ivazlı idi ise muamelenin tarafları olan davalı bu hususu kolaylıkla ispat edebilir3.

İptal davasının konusu borçlunun üçüncü kişiler lehine yapmış olduğu tasarruf işlemleridir. İltizami muameleler ise iptale tabi değildir. Başta sözleşmeler olmak üzere, borç altına sokan bütün hukuki işlemler, iltizami işlemlerdir. Buna karşılık mülkiyetin naklinde, mahdut bir ayni hakkın tesisinde, alacağın temlikinde olduğu gibi, bir hakka doğrudan doğruya tesir eden, bir hakkı nakleden veya kayıtlayan veya ortadan kaldıran hukuki işlemler tasarrufi işlemlerdir4. Kısaca borçlanma işlemi ile mal borçlunun mülkiyetinden çıkmayacağından alacaklı o malı haczettirebilir ya da borçlunun iflası halinde o mal iflas masasına girer. Dolayısıyla iltizami muamelelerin iptali için dava açılamaz; açılırsa menfaat yokluğundan dava reddedilir.

“İİK’nun 278. ve sonraki maddeleri hükmünce iptali istenecek muameleler tasarrufi muamelelerdir. Bir vecibenin ifası taahhüdüne dair olan ilzami muameleler İİK’nun iptal davaları hakkındaki hükümlere tabi değildirler. Bu çeşit muamelelerin iptali ancak muameleyi yapanlar tarafından ve BK hükümleri dairesinde açılacak bir dava ile istenebilir, muamele ile borç ve taahhüt altına girmiş olan üçüncü şahısların böyle bir dava açabilmeleri tabiatıyla bahis mevzuu olamaz.”5

Ancak örneğin bir satış vaadi tapuya şerh verilmişse tapu sicilindeki bu şerhin iptali istenebilir. Çünkü bu bir tasarrufi işlemdir. Burada dikkat edilmesi gereken, iptal davasına konu olan yine satış vaadi sözleşmesi değil de tapu siciline konulan şerhtir.

Cebri icra yoluyla yapılan satışlar iptal davasına konu edilemezler; çünkü bu yolla satış borçlunun yapmış olduğu bir tasarruf değildir, bilakis cebren yapılmıştır.

Ayrıca bir hüküm neticesinde borçlunun malvarlığında meydana gelen eksilme durumlarında ise yine iptal davası açılamayacaktır.

Kanunda iptale tabi işlemleri sayarken “butlan” ifadesi kullanılmaktadır. Buradaki butlan kelimesi BK mad. 20’de ifade edilen butlan değildir. Çünkü iptale tabi olan tasarrufi muamele kural olarak geçerlidir, ancak İİK’dan doğan hükümler gereğince iptal edilebilmektedir. İşte bu nedenledir ki iptal davaları zaman zaman muvazaa kavramı ile de karıştırılmaktadır.

“…İlk bakışta iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik gözlenmektedir. Her iki dava ile de borçluların, tasarrufi muamelelerinden zarar gören alacaklılar bu tasarrufları hükümsüz bırakabilirler. Ne var ki, her iki dava nitelik ve şartları ve gerek hüküm ve sonuçları bakımından yek diğerinden farklıdır.”6

“Kural olarak iptal davasına konu edilen tasarruflar, muvazaalı akitlerden farklı olarak hukuken geçerlidir. Diğer bir anlatımla muvazaalı akitlerde, görülen akit değil, tarafların gerçek iradelerine uygun bulunan akit tarafları bağlayıcı olduğu halde, İİK’nun 277 ve bunu izleyen maddelerinde düzenlenen tasarruflar, özel hukuk ilişkisi açısından geçerliliğini korumaktadır.”7

İsmi iptal davası olmakla birlikte aslen ilgili tasarruf iptal edilmemekte sadece bahse konu mal sanki borçlununmuş gibi alacaklı tatmin edilmektedir. Zaten eğer ilgili tasarruf iptal edilseydi mal borçlunun malvarlığına dönecekti. Oysa ki alacaklı iptale tabi tasarruf neticesi elde edilen maldan tatmin edildikten sonra bakiye olursa bu bakiye 3. kişiye verilmektedir, borçluya değil. İflasta da aynı kural geçerli olmakla birlikte pratikte iptale tabi tasarrufa konu mal tüm iflas alacaklılarına verildiğinden bakiye olmamaktadır8. İptal davasında amaçlanan, hukuken geçerli olan bir tasarrufi işleme rağmen, alacaklının açtığı iptal davasını kazanması halinde tasarruf konusu malın tekrar alacaklının cebri icra alanına çekilmesidir9. Dolayısıyla alacaklı, haciz ettireceği mal bedelinden alacağını aldıktan sonra geriye bir meblağ kalırsa, bu para üçüncü kişiye verilir borçluya değil. Bu nedenledir ki iptal davası, şahsi bir davadır.

II- BAĞIŞLAMALAR VE İVAZSIZ TASARRUFLAR

Mutat hediyeler müstesna, borçlunun son iki yıl içerisinde yaptığı tüm bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar iptale tabidir. Burada amaç, bir hakkı karşılıksız olarak elde etmiş olan üçüncü kişilerin, haklarını bir karşılık ile elde etmiş olan alacaklılara nispetle daha az korunmaya değer olmalarıdır.

Düğün, nişan, bayram, sünnet günü gibi vesilelerle verilen alışılmış hediyeler iptale tabi değildir. Hediyenin mutat olup olmadığı ilgililerin mensup oldukları çevreye ve aralarındaki münasebete göre tayin edilir. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta da bizzat hediyenin mutad olması yanında hediyenin objektif bedelinin de yaşanan teamüllere göre mutad olması gerekir. Ayrıca ahlaki bir vazifenin ifası da dava konusu yapılamaz10.

İptale tabi olan işlemler tasarrufi işlemlerdir. Bağışlama vaadinin iptali için dava açmaya gerek yoktur. Burada iki gerekçe ifade edilebilir: ilk olarak, gayrımenkuller için BK mad. 237/2 gereğince, tasarruf işlemi olarak değerlendirilecek gayrımenkul veya gayrımenkul üzerindeki ayni hakların bağışlanması ancak ilgili hak tapu siciline kaydetmekle muteber addolunur. Saniyen BK mad. 245/son gereğince, bağışlama taahhüdünde bulunanın taahhüdü, eğer borcunu edadan aczi belgelenir veya iflası ilan olunur ise iptal olur. Hatta ivazlı tasarruflarda akti çözmek yetkisi ancak özel bir önem ve ağırlık taşıyan istisnai durumlarda kullanılabilirken bağışlamayı geri alma yetkisi neredeyse keyfi olarak kullanılabilir. Çünkü bağışlayanın sorumluluğu diğer sözleşmelere oranla hafiflik ayrıcalığına sahiptir11. Kısaca, artık taahhüt yerine getirilmesi gereken bir borç değildir. Ayrıca ifa edilmemiş taahhütler de iptale konu olamaz.

Sadece tasarruf işlemleri iptale tabi olduğundan bağışlama vaadi, İİK mad. 278/II’deki süreden önce yapılmış ancak tasarruf işlemi, kanunda belirtilen süre içinde yapılmışsa, bu tasarruf işlemi iptale tabidir. Çünkü aslolan ve iptal davalarında dikkate alınacak olan tasarruf işlemidir.
Bağışlamaların ve ivazsız tasarrufların iptale tabi olabilmesi için lehine tasarruf yapılan üçüncü kişinin, borçlunun acz halinde olduğunu bilmesine gerek yoktur. Yani işlemin iptale tabi olması için üçüncü kişinin durumu sonucu etkilemeyecektir. Bunun gibi borçlunun alacaklılarına zarar verme kasdı ya da bunlardan bir kaçını kayırma kastının bulunup bulunmaması iptal davasında herhangi bir rol oynamayacaktır.

“Hacizden veya acizden yahut iflasın açılmasından, alacaklardan en eskisinin tesis edildiği tarihe kadar, geriye doğru olan müddet içinde yapılan tüm bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır. Kanunen mutlak olarak batıl sayılan bu tasarrufların iyi veya kötüniyetle yapılmış olduklarının araştırılmasına lüzum yoktur.”12

III- BAĞIŞLAMA HÜKMÜNDE SAYILAN TASARRUFLAR

İİK mad. 278/1,2 ve 3. bentleriyle bazı tasarrufları iptal davasına konu olmak bakımından bağışlama ile bir tutmuştur. Bu tasarrufların bağışlama sayılmaları yolunda böylece aksinin isbatı mümkün olmayan bir karine vazedilmiş bulunmaktadır. Bundan dolayı davalı bu tasarrufların bağışlama veya ivazsız tasarruf değil; gerçekte ivazlı tasarruf olduğu yolunda bir savunma imkanına sahip değildir. Bu düzenlemedeki gaye, borçluların bazı kritik zamanlarda alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla yaptıkları ivazsız tasarrufları, çoğunlukla başka bir isim altında gizlemek istemeleridir.

A- Yakın Hısımlar Arasındaki Tasarruflar

Karı koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren üçüncü dereceye kadar ki bunlar dahil hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar iptale tabidir (İİK mad. 278/III 1. Bent).

“Somut olayda, tasarruf borçlu oğul ile üçüncü şahıs anne arasında yapılmış olup İİK’nun 278. Maddesi uyarınca bağışlama niteliğinde bulunan tasarruflar batıldır. Aynı kanunun 278/III 1 maddesince, oğul ile anne arasındaki mevcut satış işleminin bağışlama olarak kabulü zorunludur. Burada alıcının iyiniyetinden sözedilemez. O halde davanın kabulü doğrultusunda verilen kararın usul ve yasaya aykırı bir yanı yoktur.”13

Bu hükmün konulmasının amacı bu çeşit tasarrufların genellikle muvazaalı olması ve bu muvazaanın isbatının alacaklı için çok zor olması gerçeğidir14.

Bu bentte yer alan ve yakın hısımlar ile borçlu arasında yapılan ivazlı tasarruflar mutlak surette iptale tabi olduğundan, burada ne zarar verme kastı ne de kötüniyet ve hatta iyiniyet dahi aranmaz.

“Borçlu evinde 27.01.1992 tarihinde yapılan hacizde borçlunun alacağı karşılayacak miktarda malı bulumadığı anlaşılmış olup bu belge İİK’nun 105. Maddesi uyarınca geçici aciz belgesi niteliğindedir. Öte yandan borçlu ile lehine tasarruf yapılan diğer davalı kardeş olup aralarındaki bu işlem İİK’nun 278/1. Maddesi uyarınca bağışlama hükmündedir. Yani ayrıca alıcının iyiniyetli olup olmadığının araştırılmasına lüzum bulunmamaktadır. Bu durumda iptal şartları oluştuğundan ……iptaline karar verilmesi…”15

Bu bent hükmü ancak İİK mad. 278/II ‘deki iki yıllık süre içinde olursa uygulanabilir. O halde bu hüküm, iki yıldan evvel yapılmış tasarrufları iptal edemeyecektir. Ancak iki yıldan evvel ve yukarıda zikredilen kişiler arasında yapılan tasarruflar da iptale tabi olabilecektir. Yapılan tasarruf işlemi İİK mad. 280/I-II’deki şartları taşıyorsa iptale tabi olacaktır. Yani İİK mad. 280/III, borçlunun yakın hısımları aleyhine bir karine koymuştur.

“Mahkeme delilleri topladıktan sonra, İİK’nun 278. Maddesinin 2. Fıkrası hükmünde öngörülen iki senenin geçirildiğini kabulle, davayı süreden reddetmiş ve sözkonusu bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. ….davalı borçlunun, davacı alacaklıyı ızrar kasdıyla davaya konu taşınmazını, kardeşi diğer davalıya devir ettiği, bunun da aksini savunup kanıtlayamadığına göre davalı borçlunun ızrar kasdını bilerek taşınmazı devir aldığı ve böylece İİK’nun 280. Maddesi 1,2 ve 3. Fıkraları hükümleri gereğince de yapılan işlemin tarihi ne olursa olsun batıl sayılacağı ve davanın açıldığı tarihe göre de aynı kanunun 284. Maddesi hükmünde öngörülen beş senelik hak düşürücü sürenin geçmemiş olduğu, mahkemece gözönünde tutularak, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, noksan inceleme ve yanlış değerlendirmeye dayanılarak yazılı şekilde süreden davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.”16

B- Borçlunun İvaz Olarak Pek Aşağı Bir Fiyat Kabul Ettiği Tasarruflar

Borçlunun elinden çıkardığı şeyin o zaman ki rayiç değeri yani en uygun şartlar altında paraya çevrildiği takdirde elde edilecek bedel ile borçlunun karşılık olarak kabul ettiği değer arasında açık bir nisbetsizliğin bulunması halinde o tasarruf batıldır. Kısaca kendi verdiği şeyin tasarrufun yapıldığı sıradaki değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği sözleşmeler iptale tabidir (İİK mad. 278/III 2. bent). Maddenin 2. bendinde yer alan “akit” tabiri yanıltıcıdır. Burada dava konusu muamele, akit gereğince yapılacak kazandırıcı muameledir. Bu itibarla gerek süre bakımından, gerek ivazların mukayesesi bakımından kazandırıcı muamele tarihinin dikkate alınması gerekir17.

“Mahkemece yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporunda adı geçen taşınmazın tümünün değeri tasarrufun yapıldığı tarihe göre 36 Milyon lira olduğu saptanmıştır. Adı geçen taşınmazın 8.11.1991 tarihinde değerine göre pek düşük fiyatla (4 Milyon lira bedelle) davalı İrfan’a satıldığı ortadadır. İİK mad. 278/3’ün 2. Bendi gereği bu tasarruf bağışlama gibi sayılır ve iptali gerekir. Burada iyiniyet söz konus edilemez.”18

İvazlar arasındaki nisbetsizlik önemli olmalı ve tarafların yeterli bir dikkatle anlayabilecekleri ölçüde bulunmalıdır.

İİK mad. 278/III 2.bentteki yazılı tasarrufların iptale tabi olması için, borçlunun pek aşağı bir bedel kabul ettiğini bilmiş veya bilebilir olması şart değildir. Dolayısıyla borçlu bilmese dahi tasarruf iptale tabidir. Ayrıca lehine tasarrufta bulunulan üçüncü kişinin iyiniyetli olup olmamasının da tasarrufun iptale tabi olup olmamasında bir önemi yoktur.

“İİK 277 ve ardından gelen maddeler gereğince açılan iptal davalarında yasanın kabul ettiği bir kısım karineler vardır. Bu karinelerden biri de 278. Maddenin 3/2. Bendinde yer almıştır. Buna göre akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler bağışlama hükmünde olup, alıcının iyiniyeti aranmaksızın batıldır. Bu nedenle tapudan akit tablolarının celbedilmesi, satış değerlerinin saptanması, bu değerlerle mülkiyetin intikal ettiği satış tarihindeki gerçek rayiç değerlerinin karşılaştırılması, bu karşılaştırma sonucu ivazlar arasında fahiş fark olduğu kanısına varıldığında, başka bir hususun varlığı araştırılmaksızın davanın kabulüne karar verilmesi, değilse ve diğer iptal nedenleri de yoksa davanınn reddi gerekir.”19

Uygulamada sıkça karşılaşılan bir hal ise: gayrimenkul sahibi bir kişi malını satmak ister ve alacaklı da bulursa birlikte tapuya işlemleri yapmak üzere gidilir. Bu vakitte mali yükümlülüklerden kurtulmak için ödenecek gerçek bedel ile tapuda yazılı bedel arasında farklar olabilmektedir. Eğer bu satış iptal davasına konu teşkil edecek olursa davalı malik veya üçüncü kişinin gerçek satış bedelinin tapuda yazılı olandan daha yüksek olduğunu ispat edebilecek midir? Yargıtay, davalıların gerçek satış bedelinin tapudaki resmi senette yazılı olan bedelden daha yüksek olduğunu, tanık ile kanıtlayamayacakları, HUMK mad. 290’a göre yazılı belge ile kanıtlayabilecekleri hükmünü vermiştir.

“Tapudaki resmi senette yazılı satış bedeli 4 milyon liradır. Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinde, satılan gayrımenkulün akit tarihindeki değerinin 23 Milyon lira olduğu saptanmıştır. Davalı alıcı, dört daireden oluşan taşınmazı borçluların payı ile birlikte 39 Milyon liraya satın aldığını, ancak satıcı borçlular ile aralarında ferağ akdinde, fiyata ilişkin muvazaa yaparak düşük bedel gösterildiğini savunmuş ise de, resmi senedin aksinin şahitle ispatına cevaz bulunmadığı (HUMK mad. 290) gibi, üçüncü şahsa karşı bu muvazaanın sonuçlarına katlanması gerekmektedir.”20

Kuru, yukarıdaki hallerde davalıların iddialarını yazılı delil ile dahi ispat edemeyeceğini, çünkü böyle bir iddianın bedelde muvazaa iddiası olduğunu savunmaktadır21.

C- Borçlunun Tesisi Ettiği Kaydı Hayat Şartı ile İrat, İntifa ve Ölünceye Kadar Bakma Akitleri

Borçlunun kendisine veya üçüncü bir şahıs yararına kaydı hayat şartıyla irat (BK mad. 507-510) ve intifa hakkı (Eski MK mad. 717) tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri (BK mad. 511-519) de bağışlama gibidir; iptale tabidir (İİK mad. 278/III 3. Bent). Burada da İİK mad. 278/II’deki iki yıllık süre caridir.

IV- İVAZSIZ TASARRUFLARIN İPTALİ SÜRESİ

İvazsız tasarrufların iptali süresi kanunda karışık ifade edilmiştir. Kural, mutad hediyeler dışındaki son iki yıl içerisinde yapılmış tüm ivazsız tasarruf ve bağışlamalar iptale tabidir (İİK mad. 278/II).

Süre, hacizden ya da haczedilecek mal bulunamaması nedeniyle acizden veya iflasın açılmasından başlayarak geriye doğru hesaplanır. İİK mad. 278’e göre bir ivazsız tasarrufun iptal edilebilmesi için, ilgili tasarrufun, yapıldığı zamandan geriye doğru gidilerek haczin veya aciz belgesinin verilmesinin dayanağı olan alacaklardan en eskisinin tesis edildiği tarihe kadar ki dönem içinde yapılmış olması gerekir. Tabi bu süre yani en eski alacağın doğduğu zaman, geriye doğru iki yılı geçemez. Kısaca, süre hesabına iki yıldan daha eski bir tarihte doğmuş alacak katılmayacaktır. İflasta ise masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin doğduğu tarihe kadar olan süre içinde borçlu tarafından yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar iptale tabidir. Bu süre aynen hacizde olduğu gibi iflasın açılmasından itibaren geriye doğru iki yılı geçemez22.

A- Beş Yıllık Hak Düşürücü Süre İle Karşılaştırma

İİK mad. 278/2’den kaynaklanan süre ile mad. 284’deki beş yıllık süreyi birbirine karıştırmamak gerekir. İptal davası açma hakkı, iptale tabi tasarrufun yapıldığı tarihten itibaren beş yıl geçmekle düşer. Bu beş yıllık sürenin başlangıcı iptale tabi tasarrufun yapıldığı tarihtir. Burada yinelemek gerekir ki iltizami işlemler değil tasarrufi işlemlerde süre işlemeye başlar. Mad. 284’deki süre hak düşürücü süredir, dolayısıyla mahkeme tarafından re’sen incelenecektir.

“Mahkemece tasarrufun iptaline karar verilmiş ise de, tasarruf 19.06.1985 tarihinde yapılmış, dava ise 18.12.1991 tarihinde açılmıştır. İİK mad. 284 uyarınca iptal davası hakkı batıl tasarrufun vukuu tarihinden itibaern 5 sene geçmekle düşer. Bu süre hak düşürücü süre nitelikte olup hakim tarafından re’sen nazara alınması gerekir. Olayda, 5 yıllık süre dolduğu için davanın bu nedenle reddi yerine yazılı gerekçelerle kabulünde isabet görülmemiş hükmün bozulmasını gerektirmiştir.”23

Tasarruf, mad. 278/II’deki iki yıllık bir dönemden daha eski bir zamana rastlıyorsa mad. 284’deki beş yıllık dava açma süresi henüz geçmemiş olsa bile iptal davası açılamaz. Çünkü tasarruf, iki yıllık dönemden önce yapıldığı için mad. 278 hükmüne göre iptale tabi değildir24.

“İptale tabi tasarrufları sınırlayan 278. maddedeki iki senelik süre ile iptal davası açmak için kabul edilmiş olan 284. maddedeki beş senelik hak düşürücü süre birbirlerinden ayrı nitelikte sürelerdir. 278. maddedeki iki senelik süre iptale tabi tasarrufların sınırını gösteren bir süredir. Çünkü maddedeki açıklığa göre hacizden veya acizden önceki iki seneyi geçen tasarruflar iptale tabi değildir ve bu tasarruflar için iptal davası açılamaz. 284. maddedeki beş yıllık hak düşürücü süre ise hacizden veya acizden önceki iki seneyi geçmeyen ve iptale tabi olan tasarrufların dava açma süresidir. Davada iptali istenen tasarruf 278. maddedeki iki senelik süreden önce yapıldığı için iptale tabi değildir. İptale tabi tasarruf olmayınca burada beş senelik hak düşürücü dava süresi de söz konusu değildir.”25

B- Tasarrufun Alacağın Doğumundan Sonra Yapılmış Olması

Bir tasarruf işleminin iptali için, o tasarruf işleminin borcun doğum tarihinden önce veya sonra yapılmış olması önemli midir? Yargıtay tasarrufi işlemin iptali için, o tasarrufi işlemin borcun doğumundan sonraki bir tarihte yapılmış olması gerektiğini içtihat etmiştir.
“Takibe konu borçlanmanın dayanağı olan çekin tanzim tarihi 25.11.1986 olup, iptali istenen tasarruflarla ilgili parsellerin davalı üçüncü kişiye satışı ise borcun doğumundan önce 18.03.1986 tarihinde yapılmıştır. Bu durumda borcun doğumu, iptali istenen tasarruflardan sonra olmuştur. Böylece olayda İİK’nun 277 ve devamı maddelerindeki iptal şartları oluşmaadığından, reddi gerekir.”26

Doktrinde ise, borcun iptale tabi tasarruftan sonraki bir tarihte doğmuş olması halinde de iptal davasının açılabileceği görüşü savunulmuştur. Kuru, ilk olarak borcun iptale tabi tasarruftan sonraki bir tarihte doğmuş olması halinde de iptal davası açılabileceğini savunurken daha sonradan bu fikrinden vazgeçerek Yargıtay’ın görüşünü benimsemiştir27.

Kanaatimizce bir tasarrufun iptal edilebilmesi için tabi ki borcun doğumundan sonra yapılmış olması şartı aranmalıdır. Çünkü alacaklı ile borçlu arasındaki münasebette tarafların birbirlerinin ekonomik durumlarını bilmeleri gerekir. Ancak katı olarak bu kuralın uygulaması bir takım sakıncalara yol açabilecektir. Örneğin çekte vade olmamakla birlikte ticari hayatta çekte vade oluşturulmaktadır. Borcun doğumu daha önceki bir tarihte olmakla birlikte çekin üzerindeki düzenleme tarihi daha sonraki bir tarihi göstermekte ise ve bu arada borçlu tarafından alacaklı aleyhine bir tasarrufi işlem yapılırsa, bu işlem iptale tabi olmayacaktır, iptal davası açılamayacaktır. Bu durumda iptal davalarındaki amaç gerçekleşmemiş olacaktır. Dolayısıyla borcun gerçek doğuş tarihinin mahkeme tarafından araştırılması gerekir.

DEĞERLENDİRME

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi icra takibi yoluyla hacizde borçlunun mallarının haczedilmesinden önce, iflasta borçlunun iflasına karar verilmesinden önce borçlunun kendi malları üzerindeki tasarruf yetkisinde bir kısıtlama yoktur. İİK ile getirilen tasarrufun iptali davaları alacaklıları korumak amacını gütmektedir.

İİK mad. 278’de yapılan düzenleme, bağışlama ve ivazsız tasarrufları kapsamakla uygulamada sıkça karşılaşılan sorunları bertaraf edici niteliktedir. Özellikle bir tasarrufun ivazlı mı ivazsız mı olduğu konusunda çıkacak uyuşmazlıkta ispat yükü davacı-alacaklıya değil, davalıya düşer. Çünkü tasarrufun dışında kalmış olan davacı ivazsızlığı ispat hususunda büyük güçlüklerle karşı karşıyadır. Halbuki tasarruf gerçekten ivazlı idi ise muamelenin tarafları olan davalı bu hususu kolaylıkla ispat edebilir. Hatta bağışlamaların ve ivazsız tasarrufların iptale tabi olabilmesi için lehine tasarruf yapılan üçüncü kişinin, borçlunun acz halinde olduğunu bilmesine dahi gerek yoktur.

Ayrıca borçlanma işlemi ile mal borçlunun mülkiyetinden çıkmayacağından alacaklı o malı haczettirebilir ya da borçlunun iflası halinde o mal iflas masasına girer. Dolayısıyla iltizami muamelelerin iptali için dava açılamaz; açılırsa menfaat yokluğundan dava reddedilir. Bu sebeple iptal davasına konu muameleler tasarrufi muamelelerdir. Ancak ismi iptal davası olmakla birlikte aslen ilgili tasarruf iptal edilmemekte sadece bahse konu mal sanki borçlununmuş gibi alacaklı tatmin edilmektedir.

İİK mad. 278 mümkün olduğu nisbette tüm bağışlamaları ve ivazsız tasarrufları hükmü altına almaya çalışmıştır. Ancak unutulmamalıdır ki zaten İİK mad. 278-279-280’de sayılan tasarruflar tahdidî değildir.

Netice olarak tasarrufun iptali davaları uygulamadaki önemli bir boşluğu alacaklıların korunması adına doldurmaktadır.












YARARLANILAN KAYNAKLAR


Hatemi/Serozan/Arpacı, Borçlar Hukuku Özel Bölüm, Filiz Kitabevi, İstanbul 1992

Kuru, Baki / Arslan, Ramazan / Yılmaz, Ejder İcra ve İflas Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 1999

Kuru, Baki İcra ve İflas Hukuku (Cilt 4) Alfa Yayınları, İstanbul 1997

Muşul, Timuçin İflas Hukuku, Alfa Yayınları, İstanbul 2001

Olgaç, Senai İçtihatlarla Tatbikatımızda İcra ve İflas Kanunu Cilt II, Yörük Matbaası, İstanbul 1974

Özkan, Hasan İcra ve İflas Davaları ve Tatbikatı, İstanbul Üniversitesi Kitabevi, İstanbul 1977

Reisoğlu, Safa Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, 11. Bası, İstanbul 1997

Uyar, Talih İcra ve İflas Kanunu Şerhi Cilt III, İstiklal Matbaası, İzmir 1975








İÇİNDEKİLER


GİRİŞ 1


I- GENEL OLARAK İVAZSIZ TASARRUFLAR 2


II- BAĞIŞLAMALAR VE İVAZSIZ TASARRUFLAR 5


III- BAĞIŞLAMA HÜKMÜNDE SAYILAN TASARRUFLAR 6

A- Yakın Hısımlar Arasındaki Tasarruflar 6

B- Borçlunun İvaz Olarak Pek Aşağı Bir Fiyat Kabul Ettiği Tasarruflar 8

C- Borçlunun Tesisi Ettiği Kaydı Hayat Şartı ile İrat, İntifa ve Ölünceye Kadar Bakma Akitleri 10


IV- İVAZSIZ TASARRUFLARIN İPTALİ SÜRESİ 10

A- Beş Yıllık Hak Düşürücü Süre İle Karşılaştırma 10

B- Tasarrufun Alacağın Doğumundan Sonra Yapılmış Olması 11

DEĞERLENDİRME 12


YARARLANILAN KAYNAKLAR 14



1 Uyar, Talih İcra ve İflas Kanunu Şerhi Cilt III, İstiklal Matbaası, İzmir 1975, s. 2450-2451
2 SEROZAN/Hatemi/ Arpacı Borçlar Hukuku Özel Bölüm, Filiz Kitabevi, İstanbul 1992, s. 137-138
3 Uyar, Talih, s. 2451
4 Reisoğlu, Safa Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, 11. Bası, İstanbul 1997, s. 44-45
5 Yargıtay 15. HD 90/4739 E. ve 90/5605 K. sayılı 19.12.1990 tarihli karar (Kuru, Baki İcra ve İflas Hukuku (Cilt 4) Alfa Yayınları, İstanbul 1997, s. 3411)
6 Yargıtay 15. HD 91/2078 E. ve 91/2803 K. sayılı 28.05.1991 tarihli karar (Muşul, Timuçin İflas Hukuku, Alfa Yayınları, İstanbul 2001, s. 244)
7 Yargıtay 15. HD 90/1989 E. ve 90/4294 K. sayılı 01.02.1990 tarihli karar (Muşul, Timuçin, s. 245)
8 Kuru / Arslan / Yılmaz İcra ve İflas Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 1999, s. 524
9 Muşul, Timuçin, s.242
10 Olgaç, Senai İçtihatlarla Tatbikatımızda İcra ve İflas Kanunu Cilt II, Yörük Matbaası, İstanbul 1974, s. 1536
11 SEROZAN/Hatemi/Arpacı s. 149-150
12 İİD 69/3697 E. ve 69/6524 K. sayılı 13.06.1969 tarihli karar (Uyar, Talih, s. 2457)
13 Yargıtay 15. HD 96/5180 E. ve 96/4863 K. sayılı 01.10.1996 tarihli karar (Kuru, Baki, s. 3425)
14 Uyar, Talih, s. 2451
15 Yargıtay 15. HD 94/517 E. ve 94/2298 K. sayılı 02.03.1994 tarihli karar (Kuru, Baki, s. 3430)
16 Yargıtay 15. HD 91/5057 E. ve 91/5550 K. sayılı 19.11.1991 tarihli karar (Kuru, Baki, s. 3430)
17 Olgaç, Senai, s. 1537
18 Yargıtay 15. HD 95/700 E. ve 95/859 K. sayılı 20.02.1995 tarihli karar (Yargımatik 3.0 SS)
19 Yargıtay 15. HD 95/2270 E. ve 95/3351 K. sayılı 05.06.1995 tarihli karar (Uyar, Talih, s. 8042)
20 Yargıtay 15. HD 90/4375 E. ve 91/832 K. sayılı 27.02.1990 tarihli karar (Uyar, Talih, s. 227-228)
21 Kuru, Baki, s. 65-66
22 Olgaç, Senai, s. 1536
23 Yargıtay 15. HD 93/931/ E. ve 93/896 K. sayılı 01.03.1993 tarihli karar (Kuru, Baki, s. 3544)
24 Yargıtay 13. HD 74/2101 E. ve 74/2073 K. sayılı 23.09.1974 tarihli karar (Kuru, Baki, s. 3545)
25 Kuru, Baki, s. 3545
26 Yargıtay 15. HD 91/2645 E. ve 91/3687 K. sayılı 11.07.1991 tarihli karar (Kuru, Baki, s. 3419)
27 Kuru, Baki, s. 3419
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"İik Mad. 278 Gereğince İptal Davası" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Ömer Elmas'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
» Makale Bilgileri
Tarih
17-04-2004 - 23:43
(7314 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 35 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 25 okuyucu (71%) makaleyi yararlı bulurken, 10 okuyucu (29%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
44656
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 16 dakika 42 saniye önce.
* Ortalama Günde 6,10 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 29517, Kelime Sayısı : 3739, Boyut : 28,83 Kb.
* 76 kez yazdırıldı.
* 3 kez arkadaşa gönderildi.
* 72 kez indirildi.
* 12 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 78
Yorumlar : 1
Makale yararlı yararlı olmasına ancak sorun süreler kısmında: Süreler kısmının daha aydınlatıcı yazılması gerekli. Zira ben hala iki yıllık sürenin başlangıçı ve bitişi açısından net değilim. Sanıyoru... (...)
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,03711200 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.