Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Eser Kavramı

Yazan : Bilge Kılıç [Yazarla İletişim]
Avukat

Yazarın Notu
Makale Temmuz 2002 tarihlidir.

GİRİŞ

Günümüzde, modern hukuk dilinde sınai mülkiyet, fikri mülkiyet gibi klasik mülkiyet kavramına dahil olmayan çeşitli mülkiyet türleri ile karşılaşmaktayız.
Bu terimlerle ifade edilen hakların, hukuk sistemimizde kabul edilen klasik anlamdaki mülkiyet hakkına dahil edilebilmesi mümkün değildir. Konu ve nitelikleri bakımından ondan tamamen farklıdırlar1.
Medeni Kanunumuz, iktisadi değer taşıyıp şahıslarca hukuki işlemlere konu yapılabilen malları taşınır ve taşınmaz mallar olarak düzenlemiştir. Burada söz konusu olan maddi mallardır. Gayrımaddi mallara gelince bunlar, yaratıcı insan zekasının ürünü olup, üzerinde cisimlendiği maddi mallardan ayrı bir hukuki varlığa ve iktisadi değer sahip olan mallardır2.
Gayrımaddi mallar üzerindeki haklar inhisarı haklardandır. Yani sahiplerine üçüncü kişilerin bu mallardan yararlanmalarına engel olabilme yetkisi verirler. İnhisarı haklar bütün üçüncü kişilere ileri sürülebildikleri için bunlar mutlak haklardandır3.
Fikri haklar, bir takım gayrımaddi mallar üzerindeki mutlak haklardır. Fikri mülkiyet haklarının konusunu iktisadi değer taşıyan fikri emek ürünleri teşkil etmektedir. Fikri emek ürünleri kapsamına fikir ve sanat eseleri kadar, ihtiralar, markalar, sınai resim ve modeller, ticaret unvanları ile menşe ve mahreç işretleri de girer.
Fikir ve Sanat Eserleri Hukukunun en önemli kavramlarından biri “eser” kavramıdır. Zira ancak “eser” olarak nitelendirilebilen ürünler, Fikir ve Sanat Eserleri hukuku kapsamında korunur.



BİRİNCİ KISIM
ESER KAVRAMI
I. GENEL OLARAK
Fikir ve Sanat Eserleri Hukukunun en temel kavramlarından biri “eser”dir. Zira 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun sağladığı korumadan, sadece bu Kanuna göre eser sayılan şeyler yararlanabilir. Öyleyse, Fikir ve Sanat Eseleri Kanunu’na göre eser sayılmayan çalışmalar, fikir ürünü olsalar bile, bu korumadan yararlanamayacaklardır.
Korumanın sadece eser niteliğindeki fikri ürünlerle sınırlandırılması, şu gerekçelere dayandırılabilir: Bir defa, rastgele herkesin meydana getirebileceği fikri ürünleri korumanın zorluğu, hem de lüzumsuzluğu ortadadır. Mesela bir iş mektubunun yahut alelade bir fotoğrafın da fikri emek ürünü olduğu şüphesizdir. Bununla birlikte bu tür ürünleri bir eser saymak ve bu şekilde korumak gereksizdir. Diğer yandan, fikri haklar, genel olarak sağladıkları yetkilerin üçüncü şahıslara yasaklanması ve eser sahibi için eserden yararlanma yetkilerinin üçüncü kişilere yasaklanması ve hak sahibi için eserden yararlanma konusunda bir tekel yaratılması şeklinde düzenlenmiştir4. Bu sebeple koruma, sadece toplumun kültürünü zenginleştiren ve ona katkıda bulunan fikri ürünler için sağlanmalıdır5. Bu nitelikte olmayan ürünler için üçüncü şahısların hürriyet alanını kısıtlamak haksız ve gereksizdir6.
Herhangi bir kimsenin en ufak bir çaba ile yazabileceği yazılar, resmi tebliğ ve genelgeler ile gazete haberlerinin fikir ürünü olduğu şüphesiz olmakla beraber, bunlar eser olarak kabul edilemezler7.
Eser üzerindeki hakkın korunabilmesi için evvela ortada bir eser bulunmalıdır. Bu yüzden hukukçu önce “Ne eserdir?”, “Ne eser değildir?” sorusunu cevaplandırmaya mecbur olacaktır. Bu cevabı verirken kendi sanat anlayışının dışında objektif verilere dayanması gerekir.
Doktrinde bir fikir ürünün eser niteliği tanıyabilmek için objektif ve subjektif olmak üzere iki unsurun varlığı aranmıştır.
Objektif unsura göre, fikri ürünün iktisaden değerlendirilmeye elverişli olması, yan kamuya sunularak ve uygulanarak faydalı olma imkanının bulunması gerekir8. “Ancak fikir ve sanat eselerinde, ihtira haklarında olduğu gibi iktisadi elverişlilik şartı aranmaz; çünkü her eser iktisadi bir amaçla meydana getirilmez”9. Fikri haklar sadece iktisadi-mali menfaatleri değil, eser sahibinin manevi, şahsi menfaatlerini de korumakta ve eser niteliği, fikri ürünün yayımlanarak ticarete konmasından, hatta açıklanmasından önce, sırf yaratma olgusu ile kazanılabilmektedir10.
Yine objektif unsur içinde incelenmesi gereken, eserin bir özelliği de, fikir ve sanat eserinin somut ve tanınabilir olmasıdır11. Zira, ancak somut ve tanınabilir bir eserin devre konu olması ve kanundaki koruma imkanlarından faydalanabilmesi mümkündür.
Sübjektif unsura göre ise ancak sahibinin (yaratıcısının) özelliğini taşıyan fikri ürünler eser niteliğini kazanabilir. Sahibinin özelliğini taşıyor olmak, bir fikir ve sanat eserini tanımak için yegane şarttır12.
II. ULUSLARARSI SÖZLEŞMELERDE VE BAZI ULUSAL YASALARDA ESER KAVRAMI
Uluslararası Sözleşmelerde eser kavramının ayrıntılı bir tanımının yapılmasına gerek duyulmadığı görülmemektedir. Bern Sözleşmesi’nde de eser kavramının tanımı yapılmamakla birlikte, eser türlerinin sayıldığı 2 nci maddesinde, eserlerle ilgili olarak değişik paragraflarda iki önemli nitelikten söz edilmektedir. Bu niteliklerden ilki, eserlerin özgün (orijinal) olmasıdır (Brüksel 2/2, Paris 2/3). Eserler için öngörülen ikinci nitelik ise eserlerin yaratıcı düşünce ürünü olmasıdır (Brüksel 2/3, Paris 2/5). Evrensel Sözleşmede ise önsözde eserlerin insanların düşünce ürünlerinden, insan aklının emeğinden söz edilmektedir13.
Bazı ulusal yasalarda eser kavramının bir tanımının yapılmasına çalışılmıştır:
İtalyan Yasası, 1 inci maddesinde, “eser”, ifade biçimi ya da yöntemi ne olursa olsun, edebiyat, müzik, grafik sanatlar, mimarlık, tiyatro ve sinema alanında yaratıcı nitelik taşıyan düşünce ürünleri olarak tanımlanmıştır.
Alman Yasasının 2 nci maddesinde (2. Paragraf) “eser” şu şekilde tanımlanmıştır:
“Bu yasa, anlamı içinde eser, yalnızca bireysel düşünce yaratısını kapsar.”
Japon Yasası, eseri biraz daha geniş bir biçimde tanımlamaktadır:
“ Eser, edebiyat, bilim, sanat ve müzik alanında duygu ve düşüncelerin yaratıcı bir yolla ifade edildiği üretim anlamını taşır.”
Avusturya Yasası ise 1 inci maddesinde eseri edebiyat, müzik, sanat ve sinema alanlarında özgün düşünce ürünleri olarak tanımlamıştır.
Bern Sözleşmesinde ayrıca yaratıcı düşünce ürünü özgün eserlerin türleri sayılmıştır. Sözleşmenin ikinci maddesinde edebiyat ve sanat eserleri tanımı içinde, genel ve ayrıntılı bir sıralama yapılmaktadır.
“Edebiyat ve Sanat eserleri deyimi, ifade edilen şekli ne olursa olsun, edebiyat, bilim ve sanat alanındaki kitaplar, dergiler ve diğer yazılar, konferanslar, kitaplar, vaazlar ve eserler ve gösteri eğlenceleri, sözü veya sözsüz müzik kompozisyonları, sinema tekniğine benzer bir yöntemle ifade edilen sinema eserleri, çizim, sulu ve yağlı boya resim, mimarlık, heykeltıraşlık, oymacılık ve taş basma eseleri, fotoğraf tekniğine benzer bir yolla elde edilen fotoğraf eserleri, uygulamalı sanat eserleri, resimlendirmeler, haritalar, planlar, krokiler ve coğrafya, topografya, mimari ve bilimsel boyutlu eserleri gibi bütün ürünleri içerir.”
Madde ile ayrıca, çeviriler, işlemeler, müzik düzenlemeleri ve edebiyat ve sanat eserlerindeki diğer değişimler, ansiklopediler ve antolojiler gibi içeriği seçme ve düzenlemelerden oluşan ve düşünce yaratıcılığı sonucu olan edebiyat ve sanata eserleri derlemelerinin de özgün eser üzerindeki haklara zarar vermeksizin, özgün eser olarak ortaya konulacakları da öngörülmüştür.
Everensel Sözleşmede ise, eser türleri bakımından bir ayrıntıya girişilmemiş, 1 inci maddesinde “yazılar, müzik, dramatik ve sinematografik eserler ile resim, heykeltıraşlık ve oymacılığı içeren edebiyat ve bilim eserleri sahipleri” ifadesi ile yetinilmiştir14.

III. FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU’NA GÖRE ESER KAVRAMI
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 4630 Sayılı Yasayla değişik 1b maddesinin (b) bendinde eser: “Sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini ifade eder” şeklinde tanımlanmıştır. Karşılaştırma yapıldığında, genel olarak eser tanımının değiştirilmediği görülmektedir.
Kanunun bu hükmüne göre, eser niteliğinin tespitinde biri esasa, diğeri şekle ilişkin iki şarta yer verildiği görülmektedir.
A. Sahibinin Özelliğini Taşımak:
Bir fikir ve sanat ürünün eser sayılabilmesi için esasa ilişkin şart, onun sahibinin özelliğini taşımasıdır.
Bu hususta iki ayrı yorum söz konusudur:
Birinci görüş, ancak yaratıcı bir fikri çalışma ve imgelem sonucu oluşan fikir ve sanat ürünlerinin sahiplerinin özelliğini taşıdığını kabul etmekte ve sadece bunları eser saymaktadır15. Hirsch’e göre, “Herkesçe malum mütalaalardan istifade ve istiane suretiyle vücuda getirilen mahsuller, bir imtiyaz hakkı doğurmazlar”16.
İkinci görüş, sahibine izafe edilebilen müstakil bir çalışmanın sonucu olan bütün fikir ve sanat ürünlerinin sahiplerinin özelliğini taşıdığını kabul etmekte ve bu tür fikir ve sanat ürünlerini de eser olarak saymaktadır.
Öztrak’a göre, birinci görüş fikir ve sanat ürünlerinde “sahibinin özelliği” kavramını çok dar bir şekilde yorumlamaktadır. Oysa ki genellikle her fikir ve sanat ürünü kendisinden önce meydana gelenlerden az veya çok yararlanır. Hayatta tam anlamıyla yaratıcı bir fikri çalışma veya imgelem mahsulü olan fikir ve sanat ürünleriyle çok nadir olarak karşılaşırız. Bu nedenle, birinci görüşü benimsemek mümkün değildir17.
Erel’e göre, “Eserin bağımsız bir fikri çalışma ürünü olması, kendisinden önce yaratılan diğer eserlerden istifade edilmeyeceği anlamına gelmez. Ancak bu istifade edilen, başkasının eserini gaspa veya kendine mal etmesine varacak ölçüde olmamalıdır. Önemli olan bu istifadenin yanı sıra, eser sahibine atfedilebilecek “az çok bağımsız bir fikri emeğin” bulunup bulunmamasıdır. Eserin yaratıcı gücünü yansıtması da, eserde daha önce duyulmamış veya görülmemiş mutlak bir orijinalite bulunması anlamına gelmez. Bazı fikir ve sanat eserlerinde, eserin taşıdığı özellik sebebiyle sahibinin derhal fark edilmesi mümkündür, fakat hukuki himaye yalnızca bu eserlerle sınırlı tutulamaz; aksi halde kanunun uygulama alanı çok daraltılmış olur. Nitekim bazı eserlerde, sözlüklerde, haritalarda, içtihat dergileri ve benzerlerinde eser sahibinin özelliği, kullanılan bilimsel ve teknik malzeme arasında kaybolur. Buna rağmen bu tarz eserlerde beliren fikri emeğin korunması gerektiği şüphesizdir ve “sahibinin özelliğini taşıma” şartı var olduğu ölçüde, bunlar da eser sayılırlar18.
Kanımızca birinci görüş, “eser” kavramını oldukça dar anlamda yorumlamakta ve bu görüşün uygulanması halinde fikir ve sanat eserlerinin çok sınırlı sayıda kalması muhtemel hale gelmektedir. Fikir ve sanat eserlerinin bir kısmında eser sahibinin eserine verdiği özellik belirgin olduğu halde, bazı eserlerde eser sahibinin özelliği çok belirgindir. Nitekim, yeniler kendisinden öncekilerden yararlanmakla beraber eğer genel olarak kişisel bir çalışmanın sonucu iseler ve nispi de olsa kendilerine has bir özelliğe sahip iseler, onları müstakil ve yeni bir eser olarak kabul etmemiz gerekmektedir.
Bir fikir ve sanat ürününde özelliğin ve dolayısıyla eser niteliğinin tespiti için, kural olarak sahibinin sarih veya zımni açıklaması da aranmaz. Bazen bir eser vücuda getirilmesi amaçlanmadığı halde, ortaya çıkan fikir ürününde bu nitelik bulunabilir; yayımlanması düşünülmeden kaleme alınan ve sonradan büyük bir ebedi değer taşıdığı anlaşılan mektuplar veya hatıratlar gibi. Burada fikri ürünün, sahibinin özelliğini taşıyıp taşımadığı ve eser sayılıp sayılmayacağı, yazarın arzu ve iradesine değil, objektif verilere göre tespit olunacaktır.
B. Kanunda Sayılan Eser Kategorilerinden Birine Dahil Olmak:
Bir fikir ve sanat ürünün eser sayılabilmesi için şekle ilişkin şart, onun 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda belirtilen eser kategorilerinden birine dahil olmasıdır.
5846 Sayılı fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 1 inci maddesinde “sahibinin özelliğini taşıması” unsurundan başka, fikri ürünün 2 ile 5 inci maddeler arasında sayılan eser kategorilerinden olması gerektiği hükme bağlanmıştır19.
Kanunda gösterilen eser kategorileri şunlardır:
1- İlim ve Edebiyat Eserleri (md. 2)
2- Musiki Eserleri (md. 3)
3- Güzel Sanat Eserleri (Md. 4)
4- Sinema Eserleri (Md.5)
Görüldüğü üzere eser kategorileri Kanunda sayma yoluyla belirtilmiştir. Burada önemli olan, Kanunda öngörülmüş olan ana eser grupları ile her grup içinde sayılmış eser türlerinin sınırlayıcı bir nitelik taşıyıp taşımadıkları hususudur.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa esas teşkil eden tasarıyı hazırlayan komisyonun başkanı Ord. Prof. E. Hirsch’e göre: “Ön tasarıda evvela fikir ve sanat eserlerinin genel nitelikte bir tanımı yapılmış ve bu tanıma giren gruplar isimlendirilmiş, sonra da her grubun çerçevesi içine giren eserler örnek olarak sayılmıştır20.”
Ayrıca Hirsch’e göre: “Bu metodun faydası açıktır. Bir taraftan ‘fikri’ eser tabirinden nelerin anlaşılması gerektiği, ezcümle alameti farika (marka), ihtira beratı (patent), faydalı model gibi mahsullerin Hakkı Telif Kanununa tabi bulunmadığı derhal belli olmakta, diğer taraftan, kanunda yazılı misaller, şüphe ve tereddüt halinde, yargıç için bir çeşit direktif vazifesini görmektedir.21”
Kanımızca, bir fikri ürünün eser sayılabilmesi için eser kategorilerinden birine dahil olması zorunluluğu, eser kavramını marka, patent gibi kavramlardan ayırt edilebilmesini kolaylaştırmak amacıyla getirilmiş, dört ana grubun altında yer alan eser türleri belirtilerek konuya açıklık getirilmiştir.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda düzenlenmiş olana ana ve alt eser kategorileri şunlardır.










İKİNCİ KISIM
ESER TÜRLERİ

I. GENEL OLARAK
Fikir ve sanat eserlerinin çeşitli ölçülere göre türlere ayrılması ve sınıflandırılması mümkündür. Mesela eserler ifadelerinde kullanılan olağan araç ve şekillere göre veya muhteva ve niteliklerine göre yahut eserden yararlanma tarzına göre gruplandırılabilir. Sahne, basın, radyo-televizyon, plak, ses bandı, video bant ve film ifadede kullanılan araç ve şekillere örnektir. Muhteva ve nitelik bakımından eserler bilim, musiki, güzel sanat ve sinema eserleri olarak ayrılabilir. Yararlanma tarzı bakımından da eserler okunmak, seyredilmek, dinlenmek veya hem seyredilmek hem de dinlenmek üzere yaratılmış olabilirler22.
II. FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNUNDA ESER TÜRLERİ
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, eser türlerinin sınıflandırılmasında esas olarak muhteva ve niteliğini dikkate almış, bazen de ifade aracı ve şekliyle, estetiki niteliğine önem vermiştir. FSEK 2, 3, 4 ve 5 inci maddelerinde eseri muhteva ve nitelik yönünden ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanat ve sinema eserleri olarak dört ana kategoriye ayırmış, ayrıca diğer bir eserden istifade suretiyle meydana getirilip de bu esere nispetle bağımsız olmayan fikir ve sanat ürünlerini de işleyenin özelliklerini taşımak şartıyla “işlemeler” başlığı altında eser saymıştır23.
İşleme eserlerle birlikte, beş grupta sayılan eserlerden, musiki eserleri dışında kalanlar da kendi içinde alt sınıflara ayrılmaktadır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 2 inci maddesinde ilim ve edebiyat eserleri sayma yöntemiyle belirtilmiştir. Üçüncü maddede yer alan musiki eserleri için sadece genel bir tanım verilmekle yetinilmiştir. Dördüncü maddede düzenlenen güzel sanat eserleri içinse, önce genele bir tanım verilmiş ve ardından güzel sanat eserleri sayılan fikir ve sanat ürünleri sayılmıştır. Beşinci maddede yer alan sinema eserleri ise öncelikle örnek verilerek belli kıstaslar belirlenmek suretiyle tanımlanmıştır.
A. İlim ve Edebiyat Eserleri
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 2 inci maddesinde “İlim ve Edebiyat Eserleri” başlığı altında, değişik eser türleri, üç bent halinde sıralanarak bu kategoriye dahil edilmiştir.
Bunlar :
- Herhangi bir şekilde dil ve yazı ile ifade olunan eserler ve her biçim ve altında ifade edilen bilgisayar programları ve bir sonraki aşamada program sonucu doğurması koşuluyla bunların hazırlık tasarımları,
- Her nevi rakıslar, yazılı koreografi eserleri, pandomimalar ve buna benzer sözsüz sahne eserleri,
- Bedii vasfı bulunmayan her nevi ilmi ve teknik mahiyette fotoğraf eserleriyle, her nevi haritalar, planlar, projeler, krokiler, resimler, coğrafya ve topografyaya ait maket ve benzerleri, har çeşit mimarlık ve şehircilik tasarım ve projeleri, mimari maketler, endüstri, çevre ve sahne ve tasarım projeleri.
Görüldüğü üzere, maddede “İlim ve Edebiyat Eseri” başlığı altında sayılan eserler, bu kavramın sözlük anlamının bir hayli dışına çıkmaktadır. Mesela günlük dilde edebi veya bilimsel eser olarak nitelendirilemeyecek raks, pantomim ve sahne eserleri de bu kategoriye dahil edilmiştir24.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun bu maddesi, yürürlükten kalkmış olan Alman Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundan hukukumuza geçmiştir. Aynı üst sınıf içinde yapılan bu bölümlemeye dahil eserler arasında ortak noktalar bulmak ve bir bağlantı kurmak mümkün değildir. Bu nedenle bunlar ayrı ayrı incelenecektir:



1) Dil ve yazı ile ifade olunan eserler
Dil ve yazı ile ifade olunan eserler, hikaye, roman, şiir, piyes ve tiyatro oyunlarını ve benzerlerini kapsadığı gibi, bilimsel konferansları, panelleri, seminerleri, makaleleri, ansiklopedileri, dergiler ve benzerlerini de kapsar.
Bu tür bir çalışmanın, eser niteliğinde olabilmesi için yazılı hale getirilmesi gerekmez25.
Öztrak’a göre burada dilden amaç, düşünce ve duyguları ifade için kullanılan bütün araç ve olanaklardır. Bu nedenle müstakil bir çalışmanın sonucu olarak ortaya çıkan fikir ve sanat ürünlerinin bilim ve edebiyat eseri sayılabilmesi için, onların mutlaka yazı ile tespit edilmiş olması gerekmez. Yani düşünce ve duyguları ifade için araç ve olanağın hiçbir önemi yoktur26.
Arslanlı’ya göre, burada vasıtanın hiçbir önemi yoktur. Vasıta, yazı, bası, plak ve filmde olduğu gibi ister sabit, ister gayri sabit olsun dil ile ifade olunan fikirler sahibinin hususiyetini taşımak kaydıyla ilim ve edebiyat eseridir27.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, 4110 sayılı kanunla tadil edilmeden önce 2 inci maddenin birinci bendi, “Herhangi bir şekilde dil ile ifade olunan bütün eserler” şeklindeydi. 4110 sayılı kanunla maddeyi tadil edenler, maddeye “yazı” kelimesini de ifade etmişlerdir.
Erel’e göre, hükmün eski halinde yer alan “dil” kelimesinden maksat, eserin yaratıcısı dışındaki şahıslarca sonradan tekrarlarına imkan veren ve duygularımıza hitap eden herhangi bir vasıta idi. Maddeyi tadil edenler, fikri hukuktaki “dil” kelimesinin ifade ettiği bu geniş anlamı bilmedikleri için böyle bir değişikliğe gitmişlerdir. Yazı, dili ifade vasıtalarından sadece biri olduğundan, diğer ifade vasıtalar, mesela fen bilimlerine ait dili ifadede kullanan rakam, sembol ve formüllerle ortaya konulmuş fikir ürünlerini, maddenin lafzı yorumuyla eser saymama tehlikesi mevcuttur28.
Bilimsel eserlerin gerçek anlamda edebiyat eserleri içinde sayılması ilk bakışta bazı güçlükler çıkarmaktadır; zira bilimsel eseri gerçek anlamda edebiyat eserinin aksine çok defa orijinal bir yaratma değildir. Bilimin fonksiyonu gözlemlere dayanan kanunlara varmaktadır. Bu yüzden bu tür eserlerde daha çok bilimsel tasniflerin ve ifade şekillerinin orijinalliği yeterli olacaktır. Yoksa eserin özü olan bilimsel muhtevanın (yani gözlem, deney, teşhis veya varılan bilimsel sonuçların) doğrudan fikri hukukça korunması söz konusu değildir29.
Dille ifade olunan fikri ürünler, bu bent kapsamında değerlendirilmektedir. Acaba, bir paneli, bir sempozyumu, bir televizyonun kaydetmesi halinde nasıl bir eserden söz etmek gerekir? Sinema eserlerinde görüleceği gibi, kameraya alınması bakımından hiçbir özellik taşımayan ve olanı aynen yansıtan bu çekimler, sinema eseri olarak değerlendirilemez, dolayısıyla, şartları varsa dille ifade olunan eserler söz konusudur30.
Sözlü sahne eserleri de dil ile ifade olunan eserler arasında yer alır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 2 enci maddesinin 2 enci bendinde, sözsüz sahne eserleri, ayrı bir alt grup halinde sayıldığı halde, sözlü sahne eserleri için ayrı bir alt grup oluşturulmamıştır. Bu yüzden sözsüz sahne eserlerinin, dil ile ifade edilen eserler olduğu sonucuna varılmalıdır31.
Eser niteliğinde olmayan fikir açıklamaları, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre eser olarak korunmasalar da, şartları varsa kişilik hakkına ilişkin hükümler çerçevesinde korunabilir. Özellikle mektuplar, hatıralar, konuşmalar, bu bakımdan önem taşır. Eğer bunlar, sahiplerinin özelliğini taşıyorlar ve içerikleri itibariyle eser niteliğine sahip bulunuyorlarsa, yazıyla ifade edilen eserler kapsamına, aksi halde, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 83 ve diğer hükümleri veya belirtilen maddelerde atıf yapılan hükümler kapsamına girer.


2) Her biçim ve altında ifade edilen bilgisayar programları ve bir sonraki aşamada program sonucu doğurması koşuluyla bunların hazırlık tasarımları
07.06.1995 tarih ve 4110 sayılı Kanunla Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 2 nci maddesinin 1 inci bendinde yapılan eklemeyle “her biçim ve altında ifade edilen bilgisayar programları ve bir sonraki aşamada program sonucu doğurması koşuluyla bunların hazırlık tasarımları” da, ilim ve edebiyat eserlerinden, dil ve yazıyla ifade edilenler arasına dahil edilmiştir. Bilgisayar programlarında da Kanun kapsamına alınması son derece olumlu bir değişikliktir; zira teknolojinin ilerlemesiyle bilgisayarlar ve bilgisayar programları hayatımızın vazgeçilmez araçlarından biri haline gelmiştir.
Öte yandan son yıllarda, teknolojinin getirdiği nimetlerden yararlanma sınırları aşılarak, bilgisayar programlarının da haksız tecavüzlere uğradığı görülmektedir. Bu yüzden bazı tedbirlerin alınması ihtiyacı doğmuş ve bunun bir yansıması olarak Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle bu konu da düzenlenerek önemli bir eksiklik giderilmiştir32.
Bilgisayar programlarının, telif hakkı olarak değil de, patent hakkı kapsamında değerlendirilebileceği de akla gelebilir. Ancak bilgisayar programlarının telif hakkı olarak korunmaları, patent hakkı olarak korunmasına göre daha elverişlidir.
Her şeyden önce, telif hakkını koruma süresi, patentinkinden daha uzundur. Ayrıca patentin korunabilmesi için tescil edilmesi gereklidir. Oysa telif hakkının korunabilmesi için herhangi tescil işleminin yapılması gerekmez. Nitekim, buna benzer sebeplerle, gerek patent hakkının korunmasına gerekse endüstriyel tasarımların korunmasına dair kanun hükmünde kararnamelerde, bilgisayar programlarının patent ve tasarım konusu olamayacakları açıkça belirtilmiş ve muhtemel tartışmaların önüne geçilmiştir33.
4110 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonucunda bilgisayar programlarının sadece kendisinin değil, bir sonraki aşamada bilgisayar programı haline dönüşecek tasarımlarının da, Kanun kapsamına alınarak, geniş bir korumanın sağlandığı söylenebilir. Bilgisayar programının ve bir sonraki aşamada bilgisayar programı olacak hazırlık çalışmalarının eser sıfatını kazanabilmesi için eser sahibinin fikri faaliyetinin ürünü olması ve başka bir eserden kopya edilmemiş olması gerekmektedir34.
Diğer bir ifadeyle, bilgisayar programcısının özelliklerini taşıyan orijinal bir çalışma, eser olarak kabul edilir. Bilgisayar programları üzerindeki hakkın ihlal edilmesi halinde Fikir ve Sanat Eserleri Kanunda düzenlenen cezai hükümler uygulanabilir.

3) Sözsüz Sahne Eserleri35
FSEK’in 2 inci maddesinin ikinci bendinde “her nevi rakıslar ve pandomimalar ve buna benzer sözsüz sahne eserleri”ni ilim edebiyat eserlerinin diğer bir kategorisi olarak düzenlemiştir. Bu kategorinin ayırıcı özelliği duygu, düşünce ve fikirlerin söz veya yazıyla değil, sanatkarın hareketleri ile ifade edilmesidir. Hükümde örnek olarak sayılan raks ve pantomime, bale ve dans gibi koreografi eserleri, revüler, illüzyonistlerin gösterileri de ilave edilebilir. Bunların mutlaka sözsüz veya sessiz olmaları gerekli değildir. Müzik ve söz kısımları, şartları varsa ayrıca bir eser olarak korunur36.
Hiçbir özellik taşımayan gelişigüzel yapılmış oyunlar ve hareketler, eser olarak kabul edilemez. Kısaca, müstakil bir çalışma sonucu olarak meydana gelen ve bu nedenle nispi de olsa kendine özgü bir özelliği bulunan rakıs, pandomima, bale gibi sözsüz sahne eserleri ilim ve edebiyat eserleri grubuna dahildirler37.
Bu kategori içinde himaye gören eser, seyircinin özellikle görme duyusuna hitap eden ve sanatkar tarafından o anda yaratılan hareketin görüntüsüdür. Yoksa, önceden meydana getirilmiş bir eserin icrası, bu icra ne kadar artistik veya orijinal olursa olsun, bu bende göre değil, icracı sanatkarların haklarını koruyan FSEK. M.80 vd. hükümlere göre himaye edilir38.
Bazen bir kimse kendisinin yaratmış olduğu eseri bizzat icra edebilir. Bu takdirde bu kimse, aynı zamanda hem eser sahiplerine, hem de bu tür eserleri icra edenlere tanınmış olan haklardan yaralanacaktır39.
c) Estetik Niteliği Bulunmayan Bilimsel ve Teknik Nitelikteki Resim, Fotoğraflar, Planlar, Maketler vb.40
FSEK’in 2. maddesinin 3. bendine göre, estetik niteliği bulunmayan her nevi teknik ve ilmi mahiyette fotoğraf eserleriyle, her nevi haritalar, planlar, projeler, krokiler, resimler, coğrafya ve topografyaya ait maket ve benzerleri, her çeşit mimarlık ve şehircilik tasarı ve projeleri, mimari maketler, endüstri, çevre ve sahne tasarım41 ve projeleri, ilim edebiyat eserleri kapsamında yer almaktadır. Maddede sayılan eser türleri sınırlandırıcı olup, kıyas yoluyla genişletmek mümkün değildir42.
Maddede, 3. bentte belirtilen eserlerin bilimsel veya teknik bir konuyu açıklama vasfının bulunması gerektiği belirtilmektedir. Bentte yer alan eserlerde amaç, ortaya çıkarılan ürünün öğretici niteliğe sahip bulunması gerekmektedir.
Estetik özellikte olmama bu eser çeşidi için mutlak şart değildir. Teknik ve bilimsel olmak kaydıyla bir eser hem öğretici hem de estetik özelliklere sahip ise, hem ilim ve edebiyat eseri olarak hem de güzel sanat eseri olarak telif hakkına konu teşkil eder; her iki eser türü içinde de koruma kapsamına girer. Bununla birlikte eserde estetik veya öğretici yönlerden biri baskınsa, eser baskın olduğu kategoriye dahil olacaktır43.
Reklam, propaganda afişleri,ilanlar ve kataloglara ait fotoğraf ve resimler bilimsel veya teknik nitelikte fotoğraf ve resim olarak kabul edilemezler. Çünkü bunlarda ne konu ne de amaç açıklayıcı ve öğretici nitelikte değildir.
Ayrıca bir eserin, eser niteliği kazanması için herhangi bir makama tevdii veya herhangi bir sicile tescili gerekmez. Özellikle inşaat projelerinin, yapının inşaatına başlanabilmesi için belediyelerce onaylanması zorunluluğu, bu anlamda bir tescil değildir. Bu idare hukuku çerçevesinde gerekli olan bir husustur44.
Ne bilimsel ne de bedii vasfı bulunmayan fotoğraf ve resimler, fikir ve sanat eseri olarak kabul edilmezler. Fikir ve sanat eserlerine Kanun tarafından tanınan himaye, bunlar için söz konusu değildir. Ancak bu tür fotoğraf ve resimleri ticari bir amaçla çoğaltan ve yayımlayanlar, üçüncü bir kişi tarafından o fotoğraf ve resimlerin bizzat kendilerinden yararlanılarak yeniden çoğaltılması ve yayımlanmasına engel olabiliriler. Bu takdirde tecavüz eden tacir olamasa dahi, haksız rekabete ait hükümler uygulanır45. (FSEK. m. 84)
Bu eserlerden özellikle haritalar, diğer eserlere göre farklılık taşır. Çünkü bir haritanın daha önce yapılmış olanlardan çok farklı olması mümkün değildir. Aynı yeryüzü parçası çizildiği için, farklı kişilerce farklı zamanlarda hazırlansalar da haritalar arasında kaçınılmaz bazı benzerlikler bulunur. Fakat nasıl kişilerin el yazısı, başkasınınki ile aynı olamazsa, farklı harita uzmanları tarafından hazırlanan haritalar da birbirinin aynı olamaz46. Dolayısıyla, bağımsız bir fikri çalışmanın varlığı tespit edilebildiği ölçüde, sahibinin de özelliğini taşımak kaydıyla, bir eserin varlığını kabul edilmek gerekmektedir47.
B. Musiki Eserleri
Musiki eserleri Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 3 üncü maddesinde “Musiki eserleri her nevi sözlü ve sözsüz bestelerdir.” ifadesiyle tanımlanmıştır. Musiki eserleri sözlü veya sözsüz olabiliriler. Sözsüz musiki eserlerinde sadece besteler, sözlü musiki eserlerinde hem beste hem de güfteler musiki eseri olarak Kanun tarafından korunurlar48.
Musiki eserleri hem zekaya hem de duyguya hitap etmeleri bakımından ilim edebiyat eserlerinden; görmekle değil işiterek duyguya hitap etmeleri bakımından da güzel sanat eserlerinden ayrılır49.
Musiki eserlerinde korumanın konusu sadece işitme duyusuna hitap eden ve eserin ifade aracı olan sestir. Şayet eserde aynı zamanda görme duyusuna hitap den unsurlar ve özellikler de varsa, o takdirde bunlar da ayrıca korunurlar. Mesela, bir bale eserinde bestenin musiki eseri olarak, dans bölümlerinin de sözsüz sahne eseri olarak korunması söz konusudur50.
Musiki eserlerinde ifade aracı, sestir. Seslerin birer müzik aletinden, elektronik araçlardan, veya insan gırtlağından çıkması, seslerin güzel veya çirkin olması, eseri musiki eseri olarak nitelendirmekte önem taşımaz. Ancak, tabiatta zaten mevcut olan seslerin tespitine yönelik bir çalışma musiki eseri olarak korunamaz.
Bir başkasına ait bestenin seslendirme yoluyla veya çalınarak icra edilmesi halinde bu seslendirme ne kadar ustaca olursa olsun musiki eser olarak korunmaz. Bu durumda sadece FSEK. m. 81 vd. uyarınca “Komşu Haklar” kapsamında icracı sanatçının emeğinin korunması söz konusu olabilir51.
Son yıllarda müzik sanatının gelişimi içinde elektronik müzik, fikir ve sanat hukuku bakımından bazı problemlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Müziğin yaratılmasında bazı teknisyenlerden ve makinelerden yararlanılmakta ve ortaya çıkacak ses de matematiksel bir tahminle önceden bilinmektedir. Elektronik bir yaratmanın eser niteliğini taşıyıp taşımadığı, sanatçının bu teknik imkanları seçmesindeki ve değerlendirmesindeki rolüne göre ölçülür. Eğer bu seçiş ve değerlendiriş bireysel ise, her türlü estetik değer yargısından soyut olarak, eser himayesinden yararlanır52.
Müzik eserleri hakkında 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun yanısıra 3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu da uygulanır.
Belirli bir melodinin temel alınması ile o melodinin eklemelerle çeşitlendirilmesiyle meydana gelen musiki aranjman ve tertipleri, FSEK. m. 6/4 uyarınca işlenme eser sayılır.
C. Güzel Sanat Eserleri
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 4. maddesinde estetik değere sahip olmak kaydıyla güzel sanat eseri kapsamına girecek ürünler 8 bent halinde sayılmaktadır. Güzel sanat eserlerinde bulunması gereken ortak nokta, estetik niteliktir.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu mimarlık eserleri ile el işleri ve küçük sanat eserlerini de güzel sanat eseri olarak korumak suretiyle bu konudaki telif hakkını geniş bir şekilde yorumlamıştır. Yani bir eserin güzel sanat eseri olarak korunabilmesi için, sadece bedii bir amaçla meydana getirilmiş olması şart değildir. Pratik bir ihtiyacı karşılamak amacıyla meydana getirilmiş eşyalar da; örneğin opera binası gibi bir yapıt, seramik veya gümüşten yapılmış bir vazo veya tabak da güzel sanat eseri olarak kabul edilebilir. Yeter ki, bunlar sahiplerinin özelliğini taşımış olsunlar ve estetik niteliğe sahip bulunsunlar.
Sonuç olarak, bir eşyanın güzel sanat eseri olarak nitelendirilebilmesi için önemli olan husus, onun sanat kurallarına göre bedii (estetik) niteliğe sahip bulunması ve onu yaratan kişinin özelliğini haiz olmasıdır. O eşyanın yapılmasında kullanılan maddenin ve o eşyanın tahsis edildiği pratik amacın hiçbir önemi yoktur. Nitekim, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu da belirli bir amacı değil, bedii bir niteliği öngörmektedir 53.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, güzel sanat eserlerini diğer kanunlarda sınai model ve resim olarak korunmaları, bunların güzel sanat eseri ola niteliklerine ve bu nitelikle gördükleri kanuni himayeye hiçbir engel teşkil etmez.
El hünerleri şahıstan şahısa değiştiği için, diğerinin el ile yaptığı bir işi cetvel, pergel, fotoğraf, teknolojik araçlar gibi hususi araçlara, ölçülere müracaat etmeden aynen yapma, onu aynen taklit etme mümkün görülemez. Nitekim ile yapılan eser sahibinin hususiyetini taşır, diğerinin taklidi sayılamaz. Bir eseri mekanik olarak değil de, el ile taklit eden orijinal bir eser yapmış olur. Örnek aldığı eserin sahibinin iznini alması gerekmez54.
1) Yağlı ve Suluboya Tablolar ile Başka Araçlarla Çizilen Eserler, Kaligrafi, Serigrafi Eserleri
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun “Güzel Sanat Eserleri” başlıklı 4 üncü maddesinin birinci bendinde, “yağılı ve sulu boya tablolar, her türlü resimler, desenler, pasteller, gravürler, güzel yazılar ve tezhipler, kazıma oyma ve kakma veya benzeri usullerle maden, taş, ağaç veya diğer maddelerle çizilen veya tespit edilen eserler kaligrafi, serigrafi” eserleri, güzel sanat eseri olarak kabul edilmiştir.
1995 tarihli 4110 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonucu, maddeye eklenen güzel sanat eserlerinden kaligrafi, yazı karakterlerinin zarif ve süslü bir biçimde yazılması sanatı; serigrafi ise üzerine delikli bir dokuma gerilen bir çerçeveden meydana gelmiş bir şablon yardımıyla gerçekleştirilen bir baskı yöntemi ile elde edilen ürün anlamına gelmektedir55.
2) Heykeller, Kabartmalar, Oymalar
Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci bendi uyarınca “heykeller, kabartmalar ve oymalar” da güzel sanat eserleri kapsamında ele alınmıştır. Bu tür eserlerin hangi malzemeyle yapıldıkları önem taşımaz. Bu malzeme taş, tahta, alçı veya bunlar gibi bir malzeme olabilir.
3) Mimari Eserler
Mimari eserler Kanunun 4 üncü maddesinin üçüncü bendinde, güzel sanat eserleri arasında sayılmıştır. Bu hükümle korunan, mimari plan, kroki ve maketler değil, doğrudan doğruya mimari yapının kendisidir.
Plan, kroki ve maketler, yukarıda belirtildiği üzere 2 nci maddenin üçüncü bendi uyarınca ilim edebiyat eserleri kapsamında düzenlenmiştir. Bu ürünlerin ilim edebiyat eseri sayılmaları için sahibinin hususiyetlerini taşımları yeterli olmasına karşın, bunların hayata geçirilmesi ile meydana gelen yapıların güzel sanat eserleri kapsamı dahilinde eser olarak nitelendirilebilmeleri için sahibinin hususiyetini taşımakla beraber estetik nitelik taşımaları gerekmektedir.
Sonuç olarak sahibinin hususiyetini taşısa bile estetiki bir özelliği bulunmayan yapılar, güzel sanat eseri, dolayısıyla eser olarak nitelendirilemezler.
4) El İşleri ve Küçük Sanat Eserleri, Minyatürler ve Süsleme Sanat Ürünleri ile Tekstil, Moda Tasarımları
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 4 üncü maddesinin dördüncü bendinde, güzel sanat eserleri arasında sayılan, el işleri ve küçük sanat eserleri, minyatür ve süsleme sanatı ürünleri ile tekstil ve moda tasarımlarının da kapsama alınmış olması Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun uygulama alanını oldukça genişletmiştir. Bunlar, renk ve şekilleriyle, insanın estetik duygusuna hitap eden eserlerdir56.
El ileri ve küçük sanat eserleri denildiğinde seramik, porselen, el dokuması halı, kilim, mücevherat, özellikle hediyelik eşya olarak adlandırılan küçük şeyler, ağaç veya değişik madenler veya plastik maddelerin kullanılması suretiyle yapılan mobilya ve benzer tür eşyalar anlaşılmalıdır.
Bu tür eşya ve araçların Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamına girip girmediğini tespit ederken dikkat edilmesi gereken hususlar bulunmaktadır. Teknolojinin ilerlemesi ile birlikte gelişen seri üretimin sonucu olarak, günümüzde, el işleri ve küçük sanat eseri olarak adlandırılan eşyanın sınai yollardan üretilmesi mümkündür. Seri üretim sonucu elde edilen eşyalarda, güzel sanat eserlerinde bulunması gereken estetik niteliğin mutlaka mevcut olduğunu iddia etmek yerinde bir yaklaşım tarzı değildir. Seri üretimin sonucu olarak ortaya çıka eserlerde, sahibinin özelliğini taşısalar bile estetik niteliğe sahip olup olmadıkları dikkatle incelenmelidir. Aksi takdirde Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun uygulama alanı, amacını aşacak derecede genişletilmiş olacaktır. Eğer seri üretim sonucunda ortaya çıkacak el işleri ve küçük sanat eserleri ürünlerinin, estetik niteliğe sahip olmadıkları tespit edilecek olursa , bunların korunması Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre mümkün olmayacaktır. Bu tip ürünler ancak haksız rekabet esaslarına göre korunabileceklerdir57.
5) Fotografik Eserler ve Slaytlar
Fotografik eserler ve slaytlar Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 4 üncü maddesinin beşinci bendi uyarınca güzel sanat eserleri kapsamında yer almaktadır. Fotoğraf eserlerinin güzel sanat eseri sayılmasında da yine sahibinin özelliğini taşıma ve estetik nitelik kıstaslarına başvurmak gerekir. Fotoğraf eserlerinde sahibinin özelliği, konu seçiminde ve kullanılan fotoğrafın tekniğinde görülür. Estetik nitelik is, konunun çıplak gözle görünenden başka türlü yansılatılması halinde mevcut sayılabilir58.
Estetik vasfı bulunmayan bilimsel ve teknik mahiyetteki fotografiler için ancak şahsiyet hakları FSEK. m. 2 / III’e göre ilim edebiyat eserleri kapsamında korunurlar. Estetik, bilimsel ve teknik değeri bulunmayan fotografiler için ancak şahsiyet hakları açısından bir koruma söz konusu olabilir (FSEK. m. 86)59.
Fotoğraf eserlerinin sahibi kural olarak fotoğrafı çeken kişidir. Negatifleri çoğaltan kişiyi eser sahibi olarak kabul edemeyiz.
FSEK. m. 8/II uyarınca iş sözleşmesiyle bir gazete, dergi ve benzeri yerlerde çalışanların işlerinin yaparken çektikleri fotoğrafların sahibi işverendir.
41110 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonucu slaytlar da güzel sanat eseri olarak eser kavramı içine alınmıştır.
6) Grafik Eserler
Grafik eserler de 41110 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonucu Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamına dahil edilmiştir. Bunların da güzel sanat eserleri kapsamına dahil edilebilmesi için estetik özelliğe sahip olmaları gerekmektedir. Bu nedenle estetiki niteliğe sahip olmayan bilimsel grafiklerin bu kategoriye dahil edilemeyeceği kanısındayız60.
7) Karikatür Eserler
4110 sayılı Kanunla getirilen yeniliklerden biri de karikatür eserlerinin güzel sanat eseri olarak Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamına alınmasıdır. Estetiki bir niteliğe sahip olmak kaydıyla, karikatürlerin güzel sanat eserleri kapsamına dahil edilmeleri için bir karikatürist veya bir amatör tarafından kaleme alınmış olmaları önem taşımaz. Estetiki bir vasfa sahip olmayan karikatürler FSEK. m. 2/I uyarınca ilim edebiyat eserleri kapsamında korunurlar.
8) Tipleme Eser
“Her türlü tiplemeler”in 4110 sayılı Kanunla FSEK. m. 4’e sekizinci bent olarak eklenmesi, uygulamada çıkan sorunların giderilmesine yardımcı olmuştur. Tipleme eser, içinde yer aldığı eserden bağımsız bir nitelik taşıyan, eserde canlandırılan tip veya karakterdir.
Bir karikatür veya çizgi filmde çizilen kahraman veya bir tiyatro oyununda bir televizyon dizisinde canlandırılan karakter, tipleme eser adı altında korunmaktadır.
Kanaatimizce, tipleme eserin içinde yer aldığı eserden bağımsız bir nitelik kazanması, onu işleme eser olarak adlandırılmasına engel teşkil eder61. Örneğin “tweety” çizgi film karakteri tiplemesi, çizgi filmden bağımsız bir nitelik kazanmış olup ayrı bir eser olarak korunması gereklidir.
Tipleme eserin sahibinin kim olacağının belirlenmesi, bazı eserlerde yer alan tiplemeler bakımından güçlük göstermektedir. Örneğin, bir karikatürde yer alan tiplemelerin sahibinin, karikatür eserin sahibi olduğunu tespit etmek kolaydır. Bununla birlikte tiyatro eserinde tipleme eserin kime ait olacağını belirlemek, daha güçtür. Zira tiyatro eserlerinde, tipe özelliğini veren, sadece tiyatro eserinin yazarı değil, aynı zamanda, o tipi canlandıran kişidir. Böyle bir durumda, tipin eser olmasına katkıda bulunan tiyatrocu da eser sahibi sayılır mı, sorusu akla gelebilir.
Gökyayla’ya göre, oyunda canlandırılan tipin, bir tipleme eser olarak nitelendirilmesini sağlayan kişilerden biri de, o tipi canlandıran, rolü oynayan da olsa, onun eser sahibi sayılmaması gerekir. Çünkü, o tipi canlandıran, sanatını icra etmekten öte bir faaliyette bulunmamaktadır. Öyleyse tipi canlandıran, eser sahibi değil, fakat icracı sanatçı, yani komşu hak sahibi olarak kabul edilmelidir62.
Kanaatimizce, eser sahibinin tespit edilmesi için tiplemenin özelliklerine bakmak gerekecektir. Tiplemeyi canlandıran kişi sanatını icra etmekten öte, o tipe kendinden bir takım özellikler katarak tiplemeyi şekillendiriyorsa, canlandıran kişiyi de birlikte eser sahibi olarak nitelendirmek gerekecektir.
D. Sinema Eserleri
Diğer eserlerden farklı olarak sinema ürünlerinin, fikir ve sanat eseri olarak kabul edilmesi daha yakın zamanlarda mümkün olmuştur. Sinema eserlerine ilişkin telif hukukunun gelişmesi; Bern Sözleşmesinin 13 Kasım 1908 Berlin Tadil Konferansıyla başlamıştır. Anılan sözleşmenin 26 Haziran 1948 tarihli Brüksel metninin 14. maddesinde sinema eserlerinin özgün bir eser olarak himaye edileceği hükmü öngörülmüş ve edebi, ilmi yahut artistik eserlerin sahiplerinin bu eserlerin filme alınması halinde bazı hususlarda inhisari hakları bulunacağı belirlenmiştir. 16 Eylül 1955 yılında yürürlüğe giren Dünya Telif Hukuku Anlaşmasının birinci maddesinde himaye edilecek eser çeşitleri arasında sinema eserlerinden de söz edilmektedir. Ülkemizde ise bu alanda ilk ciddi düzenleme 8 Mayıs 1326 (1910) tarihli Hakkı Telif Kanunu ile yapılmıştır.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 4630 sayılı yasa ile değişik m. 5/I hükmüne göre: “Sinema eserleri, her nevi bedii, ilmi, öğretici veya teknik mahiyette olan veya günlük olayları tespit eden filmler veya sinema filmleri gibi, tespit edildiği materyale bakılmaksızın, elektronik veya mekanik veya benzeri araçlarla gösterilebilen, sesli veya sessiz, birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisidir.”
4630 sayılı Kanunla değişiklik yapılmadan önce, 5846 sayılı Kanunda sinema eserlerini düzenleyen madde şöyle idi:
“Sinema eserleri şunlardır:
1- Sinema filmleri;
2- Öğretici ve teknik mahiyette olan ve günlük olayları tespit eden filmler;
3- Her nevi ilmi, teknik veya bedii mahiyette projeksiyon diyapozitifleri.
Yukarıda zikredilen eserler film ve camdan başka bir eser üzerinde tespit edilmiş olsa da projeksiyonla gösterildiği takdirde sinema eserleri grubuna girer.
Sırf beste, nutuk, konferans vesaireyi nakle yarayan filmler sinema eseri sayılmaz.”
Görüldüğü üzere maddenin eski halinde sinema eserinin belirleyici niteliği olarak “projeksiyonla gösterme” unsuru esas alınmaktaydı. Bu hüküm haklı eleştirilere uğramıştır63. Zira günümüzdeki teknik imkanlar sadece diyapozitiflerin değil, her türlü fotoğraf ve resmin bir ekrana yahut perdeye yansıtılmasını mümkün kılmaktadır. Ayrıca sinema statik bir sanat olan fotografinin aksine, bir fikir ve konuyu dinamik olarak seyirciye aktarabilmektir64. Bu nedenle bu ifade kaldırılmış, bunun yerine “...tespit edildiği materyale bakılmaksızın, elektronik mekanik veya benzeri araçlarla gösterilebilen, sesli veya sessiz, birbirleriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisidir.” ifadesi konulmuştur.
Sinema eserlerinin varlığının kabul edilebilmesi için diğer eserlerde olduğu gibi, sahibinin özelliğini taşıma unsurunun bulunması gerekmektedir. Sinema eserine özelliğini veren, bir tek kişi değildir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu tarafından öngörülen karine gereği, sinema eserlerine özellik veren birden fazla kişi bulunmaktadır. FSEK. m.8 / III uyarınca sinema eserlerinde eser sahipleri, yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı ve diyalog yazarıdır.
Kanun koyucunun, sinema eserlerinde eser sahiplerini bu dört kategori ile sınırlaması, eserin ortaya çıkmasında bu kişilerin emeğinin baskın olmasındandır.
Karışıklıklara yol açması nedeniyle, eski maddenin son fıkrası yeni Kanunla kaldırılmıştır. Anılan fıkrada, “Sırf beste, nutuk, konferans vesaireyi nakle yarayan filmler sinema eseri sayılmaz.” şeklinde bir ifade yer almaktaydı. Bu hükümle kastedilen mana açık değildir. Zira sırf beste, nutuk, konferans ve vesaireyi nakle yarayan bir mahsulün sinema eseri sayılmayacağı, hangi ürünlerinin sinema eseri olarak Kanun kapsamında korunacağı maddede açıkça belirtilmektedir.
E. İşlenmeler ve Derlemeler
Yukarıda incelediğimiz dört fikir ve sanat eseri, müstakil bir eser niteliğini taşımakta olan eserlerdir. Bunlar, kendilerinden önce meydana getirilen eserlerden esinlenmiş, az veya çok onların etkisinde kalmış ve onlardan yararlanmış olsalar dahi, yine de müstakil bir çalışmanın sonucu olarak meydana getirilmiş eserlerdir65. Zira her eser, kendisinden önce, aynı alan ve konuda meydana getirilen eserlerden az veya çok yararlanılarak meydana getirilebilir. Fikrin dış aleme sunulmasıyla birlikte, artık fikir serbest hale gelir ve dileyen o fikirden yararlanabilir. Dış alama sunulan fikirlerden istifade yasaklanmış değildir, yasak olan, yararlanılan fikri eserdeki hususiyetin iktisap edilmesidir66.
Yukarıda incelediğimiz bağımsız eserlerin yanında, önceden mevcut esere sadık kalarak, onu bir başka şekle dönüştürmek amacıyla yaratılan işlenme ve derleme eserler de vardır67.
İşlenme eserler, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu m. 6/I uyarınca, diğer bir eserden istifade suretiyle vücuda getirilip de bu eserlere nispetle müstakil olmayan fikir ve sanat mahsulleri olarak tanımlanmış ve başlıcaları 11 bent halinde sınırlayıcı olmaksızın örnek kabilinden sayılmıştır.
4630 sayılı Kanunla maddede birtakım değişikliklere gidilmiştir. Öncelikle maddenin başlığına “derlemeler” eklemesi yapılmış, on birinci bentte düzenlenen veri tabanlarına ilişkin gerekli şekilsel özelliklere “bir araç ile okunabilir veya diğer biçimdeki” eklemesi yapılmıştır. Ayrıca son fıkrada, işleyenin hususiyetini taşıyan işlenmelerin ancak istifade edilen eserin sahibinin haklarına zarara getirmemesi şartıyla bu Kanuna göre eser taşıyacağı hükmü getirilmiştir.
Bir eserin işlenmesinden amaç, bağımsız bir eser yaratmak değil, mevcut bir eseri başka bir esere dönüştürerek ifade etmektir. Bu yüzden işlenme eserin aslına sadık kalması, onun özelliklerini yansıtması gereklidir. İşleyen şahıs, işlemenin türüne göre teknik bakımdan yapılması zorunlu olanlar dışında, işlemenin amacına aykırı şekilde eserin amacına aykırı şekilde eserin aslına yabancı bulunan ekleme, değişiklik veya çıkarmalar yapamaz. Mesela bir eserin başka dile çevirisinde dil ve üslubun mümkün olduğunca korunması gerektiği gibi, eserin aslında bulunmayan fikirlerin eklenmesi, mevcut fikirlerde değişiklik veya çıkarma yapılması de mümkün değildir68.
Diğer bütün eserlerde olduğu gibi, işlenme eserlerde de, eser sahibinin (işlenme eserin sahibinin) özelliğinin bulunması, zorunlu bir unsurdur. Herkes tarafından aynı şekilde yapılacak olan işlemeler, örneğin mekanik araçlarla bir tablonun kopya edilmesiyle meydana getirilen ürünler eser sayılmaz. Ancak derleme olarak nitelendirilebilecek, antolojiler, külliyatlar gibi eserlerde söz konusu hususiyetin tespiti diğer eserlere nazaran daha zordur. Hirsh’e göre, “seçme ve toplamalar, yani antolojiler ve külliyatlar, ihtiva ettikleri münferit eserlerin yanında, tertipteki hususiyetlerinden dolayı ayrı bir eser olarak yer almaktadır69.” Bu işleme çeşitlerinin eser sayılması, bir tür çalışma ödülü70 özellik gösteren bir yaratıcılık olmasa bile sarf edilen emeği koruyarak teşvik etme fikrine dayanır71.
3 Mart 2001’de Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4630 sayılı Kanunla getirilen bir değişiklilik de yukarıda bahsettiğimiz gibi, maddenin son fıkrasında yapılmıştır. Fıkranın son hali şöyledir:
“İstifade edilen eserin sahibinin haklarına zarar getirmemek şartıyla oluşturulan ve işleyenin hususiyetini taşıyan işlenmeler, bu Kanuna göre eser sayılır.”
Bu değişikliklerden önce, işlenme eser sahibine sadece eser sahibinin manevi hakları kapsamında düzenlenen “Adın belirtilmesi salahiyeti”ni hüküm altına alan FSEK. m. 15/II uyarınca asıl eserle olan ilişkinin belirtilmesi yönünde bir yükümlülük getiriliyordu. FSEK. m. 15/II’ de bu yükümlülük şu şekilde düzenlenmektedir: “...bir işlenmenin aslı veya çoğaltılmış nüshaları üzerinde asıl hak sahibinin ad veya alametinin, kararlaştırılan veya adet olan şekilde belirtilmesi ve vücuda getirilen eserin bir kopya veya işlenme olduğunun açıkça gösterilmesi şarttır.” Bu yükümlülüğe aykırı fiil sadece eser sahibinin manevi hakkını ihlal olarak nitelendiriliyordu.
Yapılan değişiklikle, bir işlenmenin bu Kanuna göre eser sayılması için işleyenin hususiyetini taşıması şartının yanında, istifade edilen eserin sahibinin haklarına zarar getirmemek şartı da getirilmiş bulunmaktadır.
Sonuç olarak, “istifade edilen eserin sahibinin haklarına zarar getirmeme” koşulu işlenmenin FSEK. uyarınca eser sayılması için olmazsa olmaz bir koşul olarak düzenlenmiş bulunmaktadır.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 6 ncı maddesinde işlenmeler on bir bent halinde sayılmıştır. Bunlar, aşağıda sırasıyla kısaca ele alınmıştır.
1) Tercümeler
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 6 ncı maddesinin birinci bendinde tercüme eserler düzenlenmiştir. Tercüme, ilim ve edebiyat eserinin olduğu gibi, yani, içerik ve şekil bakımında özelliğini muhafaza ederek, diğer bir dile, bir dilin ruh ve kanunlarına uyum sağlamak suretiyle dönüştürülmesidir72.
Tercümede kullanılan dilin eski veya yeni olması arasında fark yoktur. Tercümede kullanılan dilin önemi olmamakla birlikte, kullanılan ifadelerin asıl eserdekilere sadık kalınarak çevrilmesi şarttır. Tercümede önemli olan, kelimelerin tam karşılığını bularak tercüme yapmak değil, anlatılmak isteneni tam olarak başka bir dile çevirmektir, yazarın kastettiği anlamı verebilmektir.73
Mekanik veya elektronik bir araç, mesela bilgisayar vasıtasıyla yapılan tercümelerde ve keza resmi metinlerin çevirilerinde böyle bir özellik bulunmadığından, işlenme serden söz edilemez74.
2) Roman, Hikaye, Şiir, Tiyatro Eseri vb.’nin Bu Türlerden Başkasına Çevrilmesi
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 6 ncı maddesinin ikinci bendi, roman, hikaye, şiir, tiyatro eseri vb.’nin bu türlerden başkasına dönüştürülmesini işlenme eser olarak saymıştır. Burada, dil ile ifade oluna bir edebi eserin aynı dilde bir başka eser türüne dönüştürülmesi söz konusudur. Tercüme eserlerden farklı olarak burada, ifadenin aynen çevrilmesi gerekmez. Asıl eserle işlenme eser arasında karşılaştırma yapıldığı zaman, birinci eserin ikinci esere ilham kaynağı olduğunun anlaşılması yeterlidir75.
3) Musiki, Güzel Sanatlar, İlim ve Edebiyat Eserlerinin Film Yapılması veya Filme Alınıp, Sinema, Radyo, Televizyon Yoluyla Yayımlanmaya Elverişli Hale Getirilmesi
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 6 ncı maddesinin üçüncü bendi uyarınca musiki, güzel sanatlar, ilim ve edebiyat eserleri sinema eseri haline dönüştürülecek olursa, bu sinema eseri işlenme eser sayılır.
Kanun asıl eserin sinema veya TV eserine dönüştürülmesi için filme alınması yanında, filme almaya veya radyo-TV ile yayıma müsait hale sokulmasında söz etmektedir. Ancak bu safhada henüz bir işlenme eser yoktur. Eser filme çekmeye veya yayımlanmaya müsait hale sokmaktan amaç, asıl eserin senaryosunun hazırlanması ise, o zaman da bu çalışma, eseri dil ile ifade edilen başka bir şekle sokmak olur ki onun yeri bu bent değil yukarıdaki benttir76.


4) Musiki Aranjman ve Tertipleri
Bir müzik eserinin başka bir şekle aranjman ve tertibinden, temel esere sadık kalmak şartıyla yapılacak olan varyasyon ve parafrazlar, enstürümasyonlar, bir bestenin belli bir müzik aleti ile çalınmaya elverişli hale getirilmesi, çalgı sayısı ve seslerin artırılma ve eksiltilmesi gibi fikri çabalar anlaşılmalıdır77.
5) Güzel Sanat Eserlerinin Bir Şekilden Bir Başka Şekle Sokulması
Bir güzel sanat eserinin aynı kategoride başka bir forma dönüştürülmesi, mesela bir fotoğraftan yararlanılarak yapılan portre veya heykelin minyatürünün küçük sanat eserinde kullanılması yahut bir tablonun kabartma veya oymasının yapılması işlenme eser sayılır78.
6) Külliyat
Bu gibi eserlerde, sahibinin eserinin özelliğini vermesi ve eserdeki yaratıcılığından çok külliyatın meydana getirilmesi için harcanan emek korunmaktadır. Bununla birlikte, bu tip eserlerde, sahibinin özelliğinin eserde hiç bulunmadığını söylemek yerinde olamaz. Çünkü böyle bir işlenme eserin meydana getirilmesi için de fikri bir emeğin harcandığı kesindir ve bu tip eserler herhangi bir kişi tarafından rasgele meydana getirilebilecek eserlerden değildir. Eser sahibinin fikri, eserde değil, belli bir maksat için eserlerin toplanmasında görülür79.
7) Belli Bir Maksada Göre ve Hususi Bir Plan Dahilinde Seçme ve Toplama Eserler Tertibi
Belli bir amaca göre bir hususi plan dahilinde seçme ve toplama eserler düzenlenmesinin bir öncekinden farkı, tek bir eser sahibinin değil, birden fazlasının eserlerini biraraya getirilerek, toplama (derleme) eserin oluşturulmasıdır80.
Seçme ve toplama eserler, bilimsel armağanlar, ansiklopediler, antolojiler, seçme fotoğraf ve tablo repredüksyonlarının toplandığı albümler, takvimler, musiki eseri seçme derlemeleri v.s’ dir. Seçilen ve toplanan fikir ürünlerinin korunma sürelerini doldurmuş olmaları ya da korunma konusu olmamaları önem taşımaz. Bunlarda hususiyet taşıyan yaratma, seçme ve düzenleme tarzında aranmalıdır. Ancak gelişigüzel toplamalara himaye sağlamaktan kaçınmak iin husuisyet ölçüsünde geniş davranmamak gerekir81.
8) Yayımlanmamış olan bir eserin ilmi araştırma ve çalışma neticesinde yayımlanmaya elverişli hale getirilmesi (Editio Princeps)
Latince terimiyle “editio princeps”82 olarak adlandırılan bu çalışmada, gerçekte ortaya asıl eserden ayrı bir işlenme eser konulmuş değildir. Eserin yayımlanması halinde, yayımlayanın eser sahipliğinden doğan bir hakkı da yoktur. Çünkü sadece yayımlamaya hazır hale getirme, esere bunu yapan şahsın özelliğini kazandırmaz. Bununla beraber eski bir metni yayıma hazır hale getirmek amacıyla eksikliliklerinin giderilmesi yahut boşluklarının tamamlanması faaliyetinde bulunulmuşsa, sarf edilen bu fikri emeğin korunması gerekir83.
Kanun bu hükmüyle “başkasının fikri mahsulü olan, fakat henüz neşredilmemiş buluna bir eseri arayıp bularak cemiyete arz eden şahsın çalışmasını” mükafatlandırmak istemektedir84.
9) Başkasına ait bir eserin izah veya şerhi yahut kısaltılması
Bütün işlenme türleri arasında işlenmenin asıl esere bağımlılığı unsuru en çok burada görülmektedir. Başkasına ait eserleri izahatı, şerhi ve kısaltılması haline özellikle ilim ve edebiyat eserlerinden yazı ile ifade edilenlerde rastlanır. İzah ve şerhte, başkası tarafından kaleme alınmış bir eserin, işlenme esin sahibinin kendi uzmanlık ve tecrübesini katarak, açıklanması söz konusudur. Toplama eserlerden ve serlerin yayına hazır hale getirilmesinden farklı olarak bu bentte işlenme eser sahibinin kendi bilgi ve yorumlarını esere kattığı görülmektedir85.


10) Bir bilgisayar programının uyarlanması, düzenlenmesi veya her hangi bir değişim yapılması
Bir bilgisayar programının uyarlanması, düzenlenmesi veya herhangi bir değişim yapılması ile belli bir maksada göre ve hususi bir plan dahilinde verilerin ve materyallerin seçilip derlenmesi sonucu ortaya bir veri tabanı çıkarılması. İşlenme kabul edilmiştir86.
Uygulamada bilgisayar programının işlenmesi bakımından en sık görülen durumlar şunlardır: bir program dilinden başka bir dile çevirme, kaynak kodundan87 amaç koduna88 veya tersine çevirme suretiyle yapılacak değişiklikler, mevcut programın işlenmesi suretiyle ortaya yeni bir program çıkarılması veya mevcut bir programda ekleme, silme yahut yeni düzenlemeler yapılması, hazırlık ve tasarım malzemesinin yüksek düzeyde bir programlama diline veya sadece makine tarafından okunabilecek bir koda dönüştürülmesi89.
11) Belli bir maksada göre ve hususi bir plan dahilinde verilerin ve materyallerin seçilip derlenmesi sonucu ortaya çıkan ve bir araç ile okunabilir veya diğer biçimdeki veri tabanları
FSEk. m.4/11, yedinci bentte belirtilen seçme ve toplama eserler tertibine paralel şekilde düzenlenmiş olup, çeşitli veri ve materyallerin bilgisayarda kullanılmaya müsait bir veri tabanı teşkil edecek tarzda düzenlenmesini de işlenme saymaktadır.
Veri tabanları, orijinal bir fikri yaratmanın ürünü değil, bazı bilgi ve verilerin toplanması, derlenmesi niteliğinde olduğundan işlenme eserler arasında sayılmıştır. Veri tabanlarını, belirli bir amaç için ve özel bir plan dahilinde eserlerin meydana getirilmesiyle karıştırmamak gerekir. Buna karşılık veri tabanlarında toplanıp derlenen bilgi ve verilerin eser niteliğinde olması gerekmez, bazı eserler bir araya getiriliyorsa, bunun, öncelikle, belirli bir amaca göre ve özel bir plan dahilinde meydana getirilen eser olup olmadığına dikkat edilmelidir90.





1 AYİTER N.: İhtira Hukuku,s.10, Ankara, 1968
2 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.4, Ankara, 1998
3 AYİTER N.: İhtira Hukuku,s.10, Ankara, 1968

4 GÖKYAYLA E: Telif Hakkı ve Telif Hakkının Devri Sözleşmesi, s.65, 2000, Ankara
5 HİRSCH E.: Fikri Say, s.20,1951, Ankara
6 HİRSCH E.: Fikri Say, s.20, 1951, Ankara
7 ÖZTRAK İ.: Fikir ve Sanat Eserleri Üzerindeki Haklar, s.16,1971, Ankara
8 Bkz.: Yarg. 4. HD. 1/7/1977, E. 1976/5913, K. 1977/7617 (Y.K.D. Aralık 1978)
9 ARSLANLI H.: Fikri Hukuk Dersleri, s.4, 1954, İstanbul
10 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.32-33,Ankara, 1998
11 HİRSCH E.: Fikri ve Sınai Haklar, Ankara, 1948
12 HİRSCH E.: Fikri Say, s.11-12, 1951, Ankara
13 BEŞİROĞLU A.: Düşünce Ürünleri Üzerinde Haklar, s.29, 1999, Ankara
14 BEŞİROĞLU A.: Düşünce Ürünleri Üzerinde Haklar, s.29,1999, Ankara
15 ARSLANLI H.: Fikri Hukuk Dersleri, s.7,1954, İstanbul
16 HİRSCH E.: Fikri ve Sınai Haklar, s.131, Ankara, 1948
17 ÖZTRAK, İ.: Fikir ve Sanat Eserleri Üzerindeki Haklar, s.16, 1971, Ankara
18 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.34, Ankara, 1998
19 GÖKYAYLA E: Telif Hakkı ve Telif Hakkının Devri Sözleşmesi,s.73, 2000, Ankara
20 HİRSCH E.: Fikri ve Sınai Haklar, s.131, Ankara, 1948
21 HİRSCH E.: Fikri ve Sınai Haklar, s.132, Ankara, 1948

22 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.38, Ankara, 1998
23 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.38, Ankara, 1998
24 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.40, Ankara, 1998
25 GÖKYAYLA E: Telif Hakkı ve Telif Hakkının Devri Sözleşmesi, s.77, 2000, Ankara
26 ÖZTRAK, İ.: Fikir ve Sanat Eserleri Üzerindeki Haklar, s.19, 1971, Ankara
27 ARSLANLI H.: Fikri Hukuk Dersleri, s.18, 1954, İstanbul
28 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku,s.39, Ankara, 1998

29 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, Ankara, 1998
30 GÖKYAYLA E: Telif Hakkı ve Telif Hakkının Devri Sözleşmesi, 2000, Ankara
31 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.40, Ankara, 1998

32 KILIÇOĞLU, A. : Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda Yapılan Değişiklikler, s.14, ABD, 1995/4
33 GÖKYAYLA E: Telif Hakkı ve Telif Hakkının Devri Sözleşmesi, s.80 , Ankara,2000
34 EREL Ş.: Fikri Hukukta Bilgisayar Programlarının Korunması, AÜSBFD, s.144, C. 49, S. 1994/1-2
35 Sözsüz sahne eserleri kendi başlarına eser sayıldıkları halde, sözlü sahne eserleri kendi başlarına eser olmayıp, dil ile ifade edilen bir eserin sahnede icrası niteliğindedir. Burada bir esere ait temsil hakkının (FSEK. M.24) kullanılması durumu mevcuttur.
36 AYİTER, N.: Hukukta Fikir ve Sanat Ürünleri, s.51, Ankara, 1981
37 ÖZTRAK, İ.: Fikir ve Sanat Eserleri Üzerindeki Haklar, s.20, ,Ankara,1971
38 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.41, Ankara, 1998
39 ÖZTRAK, İ.: Fikir ve Sanat Eserleri Üzerindeki Haklar, s.20, ,Ankara,1971
40 FSEK. M. 4/II: “ Krokiler, resimler, maketler, tasarımlar ve benzeri eserlerin endüstriyel tasarım olarak kullanılması, düşünce ve sanat eseri olmak sıfatlarını etkilemez.”
41 Tasarımlar, ayrıca, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde de korunabilir. Şartları varsa, tasarımlar, gerek Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa göre, gerekse Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükmüne göre korunabilir.
42 KILIÇOĞLU, A. : Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda Yapılan Değişiklikler, ABD, 1995/4, s.14
43 BELGESAY, M.R.: Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Şerhi, s.21, İstanbul, 1955
44 GÖKYAYLA E: Telif Hakkı ve Telif Hakkının Devri Sözleşmesi, s.80 , Ankara,2000
45 ÖZTRAK, İ.: Fikir ve Sanat Eserleri Üzerindeki Haklar, s.22, ,Ankara,1971
46 AYİTER, N.: Hukukta Fikir ve Sanat Ürünleri, s.50, Ankara, 1981
47 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.43, Ankara, 1998
48 ÖZTRAK, İ.: Fikir ve Sanat Eserleri Üzerindeki Haklar, s.23, ,Ankara,1971
49 BELGESAY, M.R.: Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Şerhi, s.21, İstanbul, 1955
50 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.44, Ankara, 1998
51 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.44, Ankara, 1998
52 AYİTER, N.: Hukukta Fikir ve Sanat Ürünleri, s.51, Ankara, 1981
53 ÖZTRAK, İ.: Fikir ve Sanat Eserleri Üzerindeki Haklar, s.26, ,Ankara,1971
54 BELGESAY, M.R.: Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Şerhi, s.24, İstanbul, 1955

55 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.49, Ankara, 1998
56 AYİTER, N.: Hukukta Fikir ve Sanat Ürünleri, s.55, Ankara, 1981

57 GÖKYAYLA E: Telif Hakkı ve Telif Hakkının Devri Sözleşmesi, s.95 , Ankara,2000
58 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.48, Ankara, 1998
59 AYİTER, N.: Hukukta Fikir ve Sanat Ürünleri, s.54, Ankara, 1981


60 Karşı görüş için bkz. GÖKYAYLA E: Telif Hakkı ve Telif Hakkının Devri Sözleşmesi, s.98
61 Karşı görüş için bkz EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.99
62 GÖKYAYLA E: Telif Hakkı ve Telif Hakkının Devri Sözleşmesi, s.100 , Ankara,2000

63 Bkz. GÖKYAYLA E: Telif Hakkı ve Telif Hakkının Devri Sözleşmesi, s.101; EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.99; AYİTER, N.: Hukukta Fikir ve Sanat Ürünleri, s.64
64 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.49, Ankara, 1998

65 ÖZTRAK, İ.: Fikir ve Sanat Eserleri Üzerindeki Haklar, s.31, ,Ankara,1971
66 ARSLANLI H.: Fikri Hukuk Dersleri, s.29, 1954, İstanbul
67 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.53, Ankara, 1998


68 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.54, Ankara, 1998
69 HİRSCH E.: Fikri Say, s.58, 1951, Ankara
70 AYİTER, N.: Hukukta Fikir ve Sanat Ürünleri, s.65, Ankara, 1981
71 HİRSCH E.: Fikri Say, s.58, 1951, Ankara


72 ARSLANLI H.: Fikri Hukuk Dersleri, s.32, 1954, İstanbul
73 HİRSCH, E.: “Türkiye^de Tercüme Hakkının Veçhi Teamülü”, C.V, s.54, İHFM., 1939
74 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.58 Ankara, 1998
75 GÖKYAYLA E: Telif Hakkı ve Telif Hakkının Devri Sözleşmesi, s.112 , Ankara,2000
76 ARSLANLI H.: Fikri Hukuk Dersleri, s.34, 1954, İstanbul

77 AYİTER, N.: Hukukta Fikir ve Sanat Ürünleri, s.69, Ankara, 1981
78 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.59 Ankara, 1998
79 BELGESAY, M.R.: Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Şerhi, s.33, İstanbul, 1955
80 GÖKYAYLA E: Telif Hakkı ve Telif Hakkının Devri Sözleşmesi, s.115 , Ankara,2000
81 AYİTER, N.: Hukukta Fikir ve Sanat Ürünleri, s.70, Ankara, 1981
82 “Editio Princeps” kelime anlamı olarak ilk baskı demektir.
83 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.61 Ankara, 1998
84 HİRSCH E.: Fikri Say, s.58, 1951, Ankara
85 GÖKYAYLA E: Telif Hakkı ve Telif Hakkının Devri Sözleşmesi, s.115 , Ankara,2000
86 EREL Ş.: Türk Fikir ve Sanat Hukuku, s.62 Ankara, 1998
87 Kaynak kodu, donanımca doğrudan işlenemeyen, işlenmesi için derlemeye ihtiyaç duyulan programlama kodudur.
88 Amaç kodu, bilgisayarın doğrudan yürütebildiği bir dil kodudur.
89 CZARNOTA, B. , HART R. : Protection of Computer Programs in Europe, Butterwerths, London, Dublin, Edinburg, Munich, s.58, 1991
90 GÖKYAYLA E: Telif Hakkı ve Telif Hakkının Devri Sözleşmesi, s.119 , Ankara,2000
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Eser Kavramı" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Bilge Kılıç'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
17-04-2004 - 23:22
(7314 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 20 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 10 okuyucu (50%) makaleyi yararlı bulurken, 10 okuyucu (50%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
16710
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 19 saat 35 dakika 2 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,28 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 63972, Kelime Sayısı : 8179, Boyut : 62,47 Kb.
* 70 kez yazdırıldı.
* 48 kez indirildi.
* 4 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 61
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,05385995 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.