Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Vade Farkı

Yazan : Cengiz İlhan [Yazarla İletişim]
Avukat

Yazarın Notu
Makale Ağustos 2001 tarihlidir.

Vade farkı alacaklının gecikmeden kaynaklanan zararını karşılamayı amaçlar. Ne var ki,temerrüt faizinde olduğu gibi alacaklının uğradığı zararı telâfi eder fonksiyonu ile temerrüt faizine benzerlik göstermekte ise de,vade farkı hem kendine özgü yapısı hem de temerrüt faizi sözleşme ile başka bir usul kararlaştırılmış değilse borçlunun temerrüde düşmesi tarihinden başlayacağı halde;vade farkı vadeden itibaren başlar. O nedenle birbirlerinden ayrı hukuki statüye tabidirler.”(1) görüşü ile Yargıtay Hukuk Gene Kurulu,ticari yaşamda uzun zamandan beri uygulanmakta olan “Vade Farkı”alacağını,vade farkı alacağına,temerrüt tarihinden itibaren, ayrıca, faiz yürütülmesini,kabul etmiştir.
Burada "görüş" sözcüğünü özellikle kullanıyorum. Gerekçe ile görüş arasında ciddi farklılıklar vardır. Gerekçe,hükmü oluşturan maddi sebeplerin yanında hukuki sebeplerin de açıklanması,gösterilmesi anlamına gelir. Hukuki sebepler,hukuki dayanaklar ise yasa hükümleri,hukuki kavram ve müesseselerdir. Bir başka değişle vade farkı adı altında uygulamada oluşan bir durumu,geçmiş günler faizinden farlı olarak, hukukileştirmek,ancak Borçlar ve Ticaret Hukuku ilkelerine, müessese veya kavramlarından birisine dayandırmak,hukuki tanımlamasını yapmakla mümkün olur. Yargıtay yeni hukuki bir müessese yaratamaz, ticari,iktisadi ilişkileri ancak mevcut hukuki müessese ve kavramlara göre yeniden yorumlayabilir, nitelendirebilir. Türk özel hukuku, ”lâfzıyla ve ruhuyla temas ettiği bütün meselelerde mer’idir”. Çözümlerin Borçlar Hukukunun,ilke, hüküm ve müesseseleri çerçevesinde yapılması, bunun da kararda gösterilmesi şarttır. Vade farkının temerrüt faizinden “ayrı hukuki statüye”tabi olduğunun kararda yazılı olması,bu ayrı hukuki statünün ne olduğu yazılı olmadıkça (örneğin cezai şart,faiz v.b) bir gerekçe gösterilmiş,bir hukuki sebep belirtilmiş olması anlamına gelmez.
* * *
Vade farkı,temerrüd faizine benzemekle birlikte,temerrüd faizi değildir,peki nedir? Sadece, alacaklının borçluyu temerrüde düşürmeden vadeden itibaren işlemeğe başlaması,vade farkının geçmiş günler faizinden ayrı bir hukuki statüye tabi sayılması için yeterli midir? Öyle ise,bu “ayrı hukuki statü” nedir? Yargıtay kararında,yukarıda açıkladığımız gibi, vade farkı temerrüd faizi değilse,nedir sorusu ile “ayrı hukuki statü”nün ne olduğu sorusunun cevabı yoktur. Vadeden itibaren başlama ise vade farkı ile temerrüd faizi arasında bir fark kabul edilemez. Bilindiği gibi,”ticari bir borcun faizi vadenin bitiminden itibaren işlemeğe başlar”(TTK,10),bunun gibi,”borcun ifa edileceği gün müttefikan tayin edilmiş ise,mücerret günün hitamı ile borçlu mütemerrit olur”(BK.101). Bir başka değişle vadenin belirtilmiş olduğu borçlarda,ayrıca bir ihtara veya bir başka işleme hacet kalmaksızın temerrüd faizi,aynen vade farkında olduğu gibi,vadenin bitiminden itibaren işlemeğe başlar. Vadenin bitiminden itibaren işlemeğe başlama,vade farkı ile temerrüd faizi arasında bir fark değil,aksine,bir benzerlik oluşturur. Öbür taraftan,borçlu mütemerrit olmadan,alacaklının ifanın gecikmesinden doğan bir zararı,dolayısıyla tazminat söz konusu olamaz.(B.K.106).Bu Borçlar Kanunun,hukukumuzun bir ilkesidir.
Öylesi ise bu “ayrı hukuki statü “nedir,nerededir? Yargıtay vade farkını şöyle tanımlamaktadır:
“Vade farkı mal ve hizmet satın alınmasına yönelik sözleşmelerde daha çok kararlaştırılan ve vade tarihinden başlayarak fiili ödeme tarihinde mal ve hizmet bedeline ekleme yapılmak suretiyle alacağın ulaştığı bedeli ifade eder. Vade farkında önemli unsurlardan biri,bu yönde tarafların iradelerinin sözleşmenin kuruluşunda,baştan birleşmeleridir.
“Yine sözleşme şartlarına yapılacak bir ilâve ile de kurulması mümkündür. Bunlardan ayrı vade farkı ilişkisinin taraflarca sürekli uygulandığının ve böylece sözleşmenin bir unsuru olarak kabul edilebilecek nitelikli haller ile iradeye delalet eden fiiller ve olguların oluşmasıyla da vücut bulabilir.
“Vade farkının başlangıcı vade tarihi olup ayrıca ihtara ve kanundaki temerrüt şartlarını yerine getirmeğe ilişkin prosedüre ihtiyaç yoktur”(2)
Bu, tanımlamaya göre akla önce kredili mal satışı veya hizmet sözleşmesi gelmektedir. Şüphesiz;alacaklının,fiili ödeme tarihinde satış bedeline kararlaştırılan veya aralarındaki işlemlerde uygulanan bir parayı,tanıdığı ödeme süresi karşılığı olarak mal bedeline eklemesinin bir anlamı budur. Satıcı,alacaklı,mal ve hizmet bedeli kadar bir kredi açmakta,açtığı bu kredi karşılığı vade farkı adı altında borçludan mal veya hizmet bedeline ekleme yaparak ikisini birlikte tahsil etmektedir. Vade farkı adı altında ödenen bu ek para şüphesiz,temerrüt faizi değildir,zira borçlu mütemerrit değildir,ödeme için,borçlunun ödeyeceği ek bir para karşılığı,alacaklı tarafından,daha işin başında fiili ödeme süresi tanınmıştır,alacaklı borçluya tanığı bu ödeme süresi için,elbette temerrüt faizi isteyemez. Peki ne ister? Akdi faiz ( Kredi faizi),bir başka değişle anapara (mal veya hizmet bedeli) faizi ister,tarafların anlaşmaları ile bir para karşılığı ödeme süresinin uzatılması,kredi açılması,alınan para da kredi faizi olarak nitelendirilebilir. Borçluya,kararlaştırılan vade farkı (akdi faiz) karşılığında mal ve hizmet bedeli kadar kredi açılmıştır. Bu durumda alınan bu ek para,mal veya hizmet bedelinin geç ödenmesi dolayısıyla uğranılan zararın karşılanması anlamında geçmiş günler faizi değil,(temerrüt faizi yasal tazminattır)bir faiz geliridir. Hukukumuzda, “vade farkı” adı altında bir kavram,düzenlenmiş bir müessese yoktur,olay,Yargıtay’ın yukarıdaki bakış açısına göre örtülü bir anapara faizi işlemi olarak değerlendirilebilir.
Temerrüt faizi veya anapara faizi,nitelendirme ne olursa olsun,sorun, bu vade farkı adı altında borçludan alınacak mal veya hizmet bedeline eklenen ek paraya faiz yürütülüp,yürütülüp,yürütülemeyeceği,yürütülecekse faizin başlangıç tarihidir. Bu durumda da,”faizin(...)tediyesinde temerrüt eden borçlu bunun için geçmiş günler faizini ancak icraya ve mahkemeye müracaat gününden itibaren tediyeye mecburdur”(B.K.104/1) hükmünün kapsamının tartışılması gerekir . Yargıtay,vade farkı (faiz) alacağına, borçlunun temerrütü tarihinden itibaren (mahkeme veya icraya başvuru tarihinden itibaren değil) faiz yürütülmesini kabul ederek,vade farkı alacağını bu hükmün kapsamı dışında tutmuştur. Bunun iki nedeni olabilir:
1.- Vade farkı,mal veya hizmet bedelinin zamanında ödenmemesi halinde alacaklı ve borçlunun kararlaştırdıkları bir tazminattır. O zaman akla şu soru gelir;bu neyin,hangi zararın tazminatıdır? Vade farkını tazminat olarak nitelendirebilmemiz için,borçlunun mütemerrit durumda olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bir başka değişle,alacaklının geç ödeme dolayısıyla tazminat talep edebilmesi için,borçlunun temerrüde düşmüş olması şarttır.(B,K,106) Bu durumda vade farkı geçmiş günler faizi niteliği kazanır.
2.- Vade farkı anlaşması,B.K.104/2 anlamında faize mahkeme veya icra başvurudan önce ,temerrüt tarihinden itibaren faiz yürütülmesine imkan veren bir şart olarak kabul edilmiştir. Bir başka değişle vade farkı alacağı cezai şart gibi değerlendirilmesi gereken bir alacaktır. Bu durumda sorun;Borçlar Kanunun ”Akdin muayyen zamanda veya meşrut mahalde icra edilmemesi halinde tediye olunmak üzere cezai şart kabul edilmiş ise ,alacaklı hem akdin icrasını hem meşrut cezanın tediyesini talep edebilir’(B,K.158/2) hükmü çerçevesinde ele alınıp,incelenmelidir. Yargıtay kararında tanımlandığı gibi asıl alacakla birlikte muaccel olabilen ve bağımsız bir nitelik kazanabilen,asıl alacakla birlikte,temerrüt veya ihtar ve ihbar şartı aranmaksızın istenebilen,ve temerrüt tarihinden itibaren faiz yürütülebilen, tek alacak Borçlar Hukukumuzda sadece cezai şart alacağıdır.
* * *
Yargıtay kararlarında hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerin,Borçlar Kanunu ilke,kavram ve müesseselerini tartışarak yapılması, uygulamadaki tereddütlerin ortadan kalmasına,hukukumuzun gelişmesine büyük katkıda bulunacaktır

A v u k a t C e n g i z İ L H A N


İzmir Barosu Dergisi.- Ekim/2000 Sayfa 5-7.


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 1999/19-933 E.1999/950 K. T.17.11.1999 Kararı.- İzmir Barosu Dergisi. Nisan 2000. S.95-96.
(2) Ayni karar.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Vade Farkı" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Cengiz İlhan'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
17-04-2004 - 22:54
(7314 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 15 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 8 okuyucu (53%) makaleyi yararlı bulurken, 7 okuyucu (47%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
16953
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 1 gün 10 saat 17 dakika 11 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,32 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 8319, Kelime Sayısı : 972, Boyut : 8,12 Kb.
* 42 kez yazdırıldı.
* 39 kez indirildi.
* 5 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 41
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,03308010 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.