Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale İdarenin Mali Sorumluluğu

Yazan : Emrah Dertli [Yazarla İletişim]
HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRENCİSİ

İÇİNDEKİLER


GİRİŞ

İDARENİN MALİ SORUMLULUĞU

1 – KUSURLU SORUMLULUK
A – Hizmet Kusuru Kavramı
B – Hizmet Kusuru Sayılan Haller
a) Hizmetin Kötü İşlemesi
b) Hizmetin Geç İşlemesi
c) Hizmetin Hiç İşlememesi
d) Hukuka Aykırılık İle Hizmet Kusuru İlişkisi
e) Kusurun Yoğunluğu Sorunu
C – Hizmet Kusuru – Kişisel Kusur Ayrımı
D – Hizmet Kusuru İle Kişisel Kusurun İçiçe Geçmesi
2 – KUSURSUZ SORUMLULUK
A – Tehlike İlkesi
a – Tehlikeli Faaliyet Ve Araç-Gereçler
b – Mesleki risk halleri
c – Sosyal risk ilkesi
B – Fedakarlığın Denkleştirilmesi İlkesi
3 – SORUMLULUĞUN KOŞULLARI
a – İdari Davranış
b – Zarar
c – Nedensellik Bağı
4 – SORUMLULUĞUN KALKMASI VEYA AZALMASI
a – Zorlayıcı Nedenler (Mücbir Sebep)
b – Beklenmeyen Durumlar
c – Zarar Görenin Kusuru
d - Üçüncü Kişinin Kusuru

SONUÇ

GİRİŞ


1 Mart günü haber bültenleri ve gazeteler İstanbul Şirinevler 20. sokakta meydana gelen ve hiç de yabancısı olmadığımız bir haberi veriyordu. Annesinin elinden tutmuş sokakta yürüyen beş yaşlarındaki Dilara, İSKİ’nin dere ıslah projesi kapsamında MVM Turizm İnşaat Limited Şirketi’nce yapılan çalışmalar sırasında açık bırakılan çukura düşerek can vermişti. Böylece yerel yönetimlerin ve genel olarak idarenin sorumsuzca yürüttüğü ‘altyapı ve ıslah’ çalışmalarına verilen onlarca kurbana bir yenisi daha ekleniyordu. Bu olaydan yola çıkarak biz, bu çalışmada İdarenin Sorumluluğu’nun esaslarını ve kapsamını genel hatlarıyla ortaya koymaya ve bu bilgiler üzerinden habere konu olayda idarenin sorumluluğu hakkında bir kanıya varmaya çalışacağız.

İDARENİN MALİ SORUMLULUĞU

Devlet aygıtının ne olduğu ve esasta ne olması gerektiği konusunda gösterilen akademik faaliyetle yaşıt bir konu olan idarenin sorumluluğu, hukuk biliminin ve yargı içtihatlarının katkılarıyla bugün gelinen noktaya taşınmıştır. Polis devletinin hükümran olduğu dönemlerde gündeme giren “Hazine Teorisi” uyarınca idarenin neden olduğu zararların tazmin edilmesi gerektiği görüşü yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Devleti ‘hazine’ ve ‘hükümdar’ olarak ikiye ayıran bu anlayışa göre idarenin faaliyetlerinden dolayı zarar gören ‘tebanın’ zararları ‘hazine’ tarafından karşılanmalıydı. Zamanla yanlış temellere dayanan bu anlayış aşılarak Hukuk Devleti İlkesi ortaya çıkmış ve İdare Hukuku ilkelerine tabi bir idare anlayışı giderek egemen olmuştur.[1]

İdarenin Sorumluluğu İlkesi de belli bir evrim geçirerek bugünkü halini almış bulunmaktadır. Zamanla idarenin sorumluluğunu ortaya çıkaran kusurun objektif nitelikli bir kusur olduğu fikri kabul görmüş, bu kusur “hizmet kusuru” olarak adlandırılmıştır.[2] Devletin ve dolayısıyla idarenin toplumsal hayatta giderek genişleyen ve önem kazanan bir yer edinmesi ve işlem ve eylemlerinin genişlemesiyle birlikte “hizmet kusuru” idarenin sorumluluğunun kapsamını karşılayamaz hale gelmiştir. Böylece “hizmet kusuru”nu aşan bir kapsam ortaya konulmaya çalışılmış ve yargısal içtihatların da katkısıyla ikinci bir sorumluluk türü olarak “kusursuz sorumluluk” da idare hukukundaki yerini almıştır.

1 – KUSURLU SORUMLULUK

A – Hizmet Kusuru Kavramı

Fransız Yargısının uygulamaları ve doktrinde ortaya koyulan görüşlerin de yardımıyla ülkemizde de ‘hizmet kusuru’ kavramı idarenin kusurlu sorumluluğunu açıklamak için kullanılmaktadır. “Hizmet” kavramı yalnızca bir idari faaliyet türü olarak ‘kamu hizmeti’ni değil idarenin tüm eylem, görev ve işlemlerini ifade etmek için kullanılmaktadır.[3] Bu anlamıyla hizmetin genel olarak kuruluşu, kamuya sunulması ve devamlılığının sağlanması sürecinde idarenin üzerine düşen görevi gereği gibi yerine getirmemesi ‘hizmet kusuru’ olarak tanımlanabilir.[4]

Hizmet kusurundan sözedebilmek için kamu görevlisinin kusurlu olmasının aranmayacağı gibi idarenin sorumluluğu da istihdam edenin sorumluluğu ile aynı şey değildir. Hizmet kusuru idare hukukuna özgü bir sorumluluktur ve istihdam edenin sorumluluğu gibi dolaylı değil doğrudan bir sorumluluktur.[5]

B – Hizmet Kusuru Sayılan Haller

Ne gibi durumların ‘hizmet kusuru’ kavramına dahil edilebileceği doktrin ve Fransız Danıştayı’nın kararlarından da esinlenilerek Danıştay’ca verilen kararlar ışığında açıklığa kavuşturulabilir.

a) Hizmetin Kötü İşlemesi

Hizmet kusurunun en eski ve yaygın uygulama alanı bulduğu şekli hizmetin kötü işlemesidir. Hizmet gereği gibi yapılmamışsa ya da başka bir deyişle beklenen özen, dikkat ve kalitede sunulmamışsa hizmetin kötü işlemesinden bahsedilebilir. Hizmetin kötü işleyip işlemediği konusunda soyut ve genel kriterler ortaya konulması zor olup somut olayın kendine özgü koşulları değerlendirilerek hüküm kurulmalıdır.[6] Altyapı çalışmalarında karayoluna zarar verilmiş olması,[7] nüfus kayıtlarının gereği gibi tutulmaması neden olunan manevi zarar,[8] hastanede uygulanan yanlış tedavi sonucu davacının kolunun kesilmesine neden olunması[9] gibi durumlarda Danıştay hizmetin kötü işlediğine karar vermiştir.

b) Hizmetin Geç İşlemesi

Hizmetin geç işlemesi ya da yavaş işlemesi de bir hizmet kusuru oluşturmaktadır ve bu açıdan da soyut ve genel kurallar koyma olanağı bulunmamaktadır. Yine olayın özellikleri dikkate alınarak hizmetin geç işlemesinden sözedilip edilemeyeceğine karar verilecektir. Danıştay kararlarından örneklemek gerekirse ameliyat edilmesi gereken bir hastanın ameliyatının ilgisizlik yüzünden gecikmesi veya bir memurun terfiinin gecikmesi nedeniyle oluşan zararlar hizmetin geç işlemesi kapsamında değerlendirilmişlerdir.[10]

c – Hizmetin Hiç İşlememesi

Hizmetin kötü ya da geç işlemesinin hizmet kusurunu doğurduğu gibi hiç işlememesi de hizmet ile idarenin ilişkisinin niteliğine göre hizmet kusuru kapsamında değerlendirilmelidir. Lakin hizmetin hiç işlememesinin hizmet kusuru olarak kabul edilmesi için söz konusu hizmet açısından idarenin yükümlü ve görevli addedilmesi gerekir.[11] İdare bir hizmetin görülmesi konusunda yükümlü tutulmuşsa ‘bağlı yetki’ gereği o hizmeti yerine getirme zorunluluğu altındadır ve bu nedenle o hizmetin hiç işlememesi hizmet kusuru sayılmalıdır. Bununla birlikte idareye bir hizmeti görüp görmemek konusunda ‘takdir yetkisi’ tanınmışsa o hizmetin görülmemesinin hizmet kusuru olarak kabul edilmemesi gerekir.[12] ‘Kamu hizmetinin görülmesi için gerekli teşkilatın kurulmaması’, ‘hizmetin gerektirdiği imkan ve vasıtaların bütün şartlarıyla birlikte yerine getirilmemesi ve hizmete hazır bulundurulmaması’ Danıştay kararlarından hizmetin hiç işlememesinin hizmet kusuru sayıldığı durumlara örnek olarak sayılabilir.

d – Hukuka Aykırılık İle Hizmet Kusuru İlişkisi

Hukuka aykırı işlem tesis edilmesi esasen hizmetin kötü işlemesi kapsamında değerlendirilebilmektedir. Bununla beraber Danıştay’ın bazı kararlarında hukuka aykırılığı ‘içtihat hatası’ veya ‘takdir hatası’ olarak kabul ettiği ve bu gibi durumları hizmet kusuru olarak nitelendirmediği de belirtilmelidir. Bu anlayışı hukuk devleti ilkesi çerçevesinde kabul etmek zor görünmektedir. Zira hukuka aykırılığı yargı kararıyla kesinleşmiş bir işlem nedeniyle uğranılan zararın tazmin yükümlülüğünden ‘takdir ya da yorum farklılığı’ gerekçesiyle kaçmak hak ve nesafetle olduğu kadar hukuk devleti ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.[13]

e - Kusurun Yoğunluğu Sorunu

Özel hukuktaki sorumluluk düşüncesi ile idare hukuk alanındaki sorumluluk anlayışı önemli oranda farklılaşmaktadır. Özel hukukta kusurlu her türlü fiil kusurun derecesine bakılmaksızın sorumluluk doğururken idare hukukunda hizmetteki her türlü bozukluk ve aksaklık mutlaka sorumluluğa sebep olmaz. Basit ve ağır kusur şeklinde bir ayrımın yapıldığı idare hukuku alanında sorumluluk derecelendirilmeye çalışılsa da esasen burada da soyut ve genel kural koymak pek mümkün görünmemektedir. Kusursuz sorumluluk kavramının her geçen gün genişletildiği dikkate alınırsa sorumluluk için ağır kusurun aranması gerektiği görüşü kabul edilebilir görünmemektedir.[14]

C – Hizmet Kusuru – Kişisel Kusur Ayrımı

Kamu görevlilerinin hizmetin tamamen dışında sayılabilecek kusurlu eylemleri kişisel kusur kapsamında değerlendirilmelidir. Kamu görevlisi bu tür eylemlerinden haksız fiil esaslarına göre kişisel olarak sorumludur. Kişisel kusur olarak kabul edilebilecek davranış ve eylemleri şu beş başlık altında toplayabiliriz:[15]

a – Kamu görelisinin suç niteliğindeki davranışları
b – Yargı kararlarına uymama
c – Kamu görevlilerinin kötü niyetli davranışları
d – Kamu görevlisinin ağır kusuru

D – Hizmet Kusuru İle Kişisel Kusurun İçiçe Geçmesi

Yukarıda sıralanan kişisel kusur durumlarında idarenin sorumluluğu tamamen ortadan kalkmaz. Zira kamu görevlisinin kusurlu davranışı idarenin de sorumluluğunu layığıyla yerine getirmediği anlamına gelir. Bu gibi durumlarda hizmet kusuru ile kişisel kusurun iç içe geçmesinden sözedilir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu (madde 13) ‘teminat sistemi’ ile bu gibi iç içe geçme durumlarında bir tür güvence sağlamaya çalışmıştır. Davanın personel aleyhine değil idare aleyhine açılacağı ve idarenin görevli personele rücu hakkının saklı olduğu yolundaki düzenleme idare edilenlerin zararlarının vakit kaybedilmeden karşılanmasını amaçlamıştır.

2 – Kusursuz Sorumluluk

Hukuk Devleti anlayışının yerleşmesi ve genelleşmesiyle birlikte idare hukuku alanında kusursuz sorumluluk ilkesi giderek daha fazla yer bulmuş ve derinleşmiştir. 1982 Anayasası’nda da 125. maddenin son fıkrasındaki düzenlemeyle anayasal ifadesine kavuşturulmuş olan idarenin kusursuz sorumluluğu ilkesi idari eylem ile zarar arasında yalnızca bir nedensellik bağının varlığının idarenin sorumluluğu için yeterli sayılması esasına dayanmaktadır.[16]

İdarenin sorumluluğu alanında kural değil istisna olarak kabul edilen kusursuz sorumluluk[17] tamamlayıcı nitelikte bir sorumluluktur ve dar yorumlanması gerekir. Anormal nitelikte zararların tazmini için temel sorumluluk biçimi olan bu sorumluluk türü kamu düzenine ilişkindir ve üçüncü kişinin fiili veya beklenmeyen hallerden etkilenmediği gibi zarar görene idarenin kusurlu olduğunu ispat yükümlülüğü de getirmez.[18]

Kusursuz sorumluluk ilkesi idare hukukunda temelde iki ilkeye dayanır. Tehlike İlkesi ve Fedakarlığın Denkleştirilmesi.

A – Tehlike İlkesi

Genel olarak bazı faaliyetlerin barındırdıkları tehlikeler dolayısıyla kişilere zarar vermesi halinde faaliyet sahiplerinin kusur gözetilmeksizin ortaya çıkan zarardan sorumlu tutulması tehlike ilkesinin özünü oluşturur.[19] İdarenin bazı araç veya faaliyetleri çeşitli riskleri bünyesinde taşır ve bu araçları kullanan ya da faaliyetlerden yararlanan idarenin kusurlu olası şartı aranmaksızın zarar görenlerin zararlarını tazmin etmesi gerekir. Bu ilkenin belirgin yanı objektif bir temele dayanarak kusur kavramından tamamen soyutlanmasıdır. İdarenin kurtuluş kanıtı getirerek sorumluluktan kurtulması imkanı olmayan tehlike ilkesi şu hallerde uygulanmaktadır:

a – Tehlikeli faaliyet ve araç-gereçler:

Danıştay kararlarından yola çıkarak özetlemek gerekirse cephaneliğin patlaması sonunda ölen erin yakınlarına tazminat ödenmesi, görevli olarak bindiği helikopterin havada patlayarak yanması sonucu ölen subayın yakınlarına tazminat ödenmesi, lokomotiften dökülen kıvılcımların neden olduğu harman yangını nedeniyle zarara uğrayan kişinin zararının tazmin edilmesi durumlarında sözkonusu olan ilke idarenin tehlikeli faaliyet ya da araçları nedeniyle kusursuz sorumluluğu ilkesidir.

Haberimize konu olay açısından idarenin sorumluluğunun bu başlık altında ortaya konulabileceğini söyleyebiliriz. Kimi yazarlarca ‘tehlikeli bayındırlık eserleri’ başlığı altında Fransız ve Türk danıştayının kararlarıyla örneklenerek incelenen kusursuz sorumluluk yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren yoğunlukla uygulanmaya başlanmıştır.[20] Elektrik direk ve hatlarının, gaz, su ve elektrik boru ve kanallarının verdikleri zararların kusurlu olmasa bile idarece tazmin edilmesi gereği gerek uygulamada gerek doktrinde tartışmasız kabul edilegelmektedir. Danıştay örnek kararlarından birinde bu ilkeyi şu şekilde ifade etmektedir: “Kamu hizmetlerinin görülmesi sırasında bir görevle ilgili olarak genel külfetler dışında fertlere ve ferdi mülkiyete verilen zararların, eylem ile zararlı sonuç arasında nedensellik bağının bulunması koşuluyla objektif sorumluluk esaslarına göre ayrıca idarenin kusuru aranmadan hizmetin sahibi idarece tazmin edilmesi hukukun genel ilkeleri ile hakkaniyet ve nesafet kuralları gereğidir.”[21]

b – Mesleki risk halleri:

Özellikli kamu hizmetlerinin sebep ve etkisiyle bu görevlerde zarara uğrayan kamu görevlilerinin zararlarının tazmin edilmesi gereği mesleki risk anlayışının bir sonucudur. [22] Belli bazı alanlarda yasal düzenlemelerle de garanti altına alınan mesleki risk nedeniyle tazmin yükümlülüğü Danıştay’ca da kimi kararlarda ortaya konarak somutlaştırılmıştır. Yangın söndürmeye giderken bindiği arazözün devrilmesi sonucu ölen itfaiyecinin, paraşütle atlarken ölen bir komando erinin yakınlarına tazminat ödenmesi gereği mesleki risk durumunda tazmin yükümlülüğüne örnek olarak gösterilebilir.

c – Sosyal risk ilkesi:

İdarenin, faaliyet alanıyla ilgili önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararları da nedensellik bağı aranmadan tazmin etmesi gerekmektedir. Kollektif sorumluluk anlayışına dayalı sosyal risk adı verilen bu ilke, bilimsel ve yargısal içtihatlarla kabul edilmiştir.[23] Özellikle kamu düzenini bozmaya ve anayasal düzeni bozmaya yönelik terör olayları nedeniyle zarar görenlerin zararlarının idarece tazminini sağlamak amacıyla uygulanan sosyal risk ilkesi yer yer nedensellik bağı bulunmasa dahi mahkeme kararlarında yer bulmaktadır. Bununla birlikte ilke yer yer idarenin hizmet kusurunu olduğu durumlarla da bir araya gelmektedir. Önlemesi gereken olayları önleyemeyen idarenin benzer durumlarda kusurlu sorumluluk ilkelerine göre sorumlu tutulduğu da görülmektedir.

B – Fedakarlığın Denkleştirilmesi İlkesi

Türk öğretisi ve yargı kararlarında ‘hak ve nesafet ilkesi’ olarak nitelenen bu ilke bazı şahısların diğerlerine nazaran daha özel ve sıra dışı bir zarara uğraması haline uygulanma yeri bulmaktadır.[24] Yükümlülüklerde eşitlik ve hakkaniyet kusursuz sorumluluğun genel esası olarak kabul edilebilir. Zira kusur yoksa ve tehlikeli bir faaliyet veya araç kullanılmıyorsa idarenin sorumluluğu ancak hak ve nesafet ilkelerine dayandırılabilir. İlkenin en belirgin uygulama alanı kamulaştırmadır.[25]

3 – Sorumluluğun Koşulları

Hem kusurlu hem de kusursuz sorumluluk açısından idarenin sorumlu kabul edilebilmesi için başlıca üç koşulun bulunması gerekir. Bunlar idari eylem, zarar ve eylemle zarar arasında nedensellik bağlantısıdır.


a – İdari Davranış:

Sözkonusu davranış bir idari işlem biçiminde ortaya çıkabileceği gibi işlemin uygulanması için girişilen bir davranış ya da hiçbir idari işleme dayanmayan bir davranış da olabilir. Aynı şekilde icrai ya da ihmali olabilir.[26]

b – Zarar:

İkinci şart idari eylemden bir zararın doğmuş olmasıdır. Öncelikle özel hukukta olduğu gibi zarar gerçek ve kesin olmalıdır. Zarar doğmuş ve güncel bir zarar da olmalıdır fakat gelecekte oluşacak zararın kesin olması hali bunun bir istisnası olarak kabul edilebilir.[27] Aynı şekilde mahrum kalınan kar eğer kesin bir nitelik arzediyorsa tazmin edilmelidir. Bu başlık altında zararın özel niteliği haiz olması gereğinden ve hukuken korunan bir durumun üstüne oturtulabilmesi koşulundan da sözedilmelidir. Hukuka aykırı bir durumda bulunan kişilerin tazmin hakları olmamak gerekir. Örneğin nikahsız eşin zararının tazmini düşüncesi Danıştay tarafından kabul görmemiştir.[28]

Ortaya çıkan zarar maddi nitelikli olabileceği gibi manevi nitelikli de olabilmektedir.

c – Nedensellik Bağı:

Son olarak idari eylemle ortaya çıkan zarar arasında nedensellik bağının varlığı idarenin sorumluluğu için şarttır. Zarar olayların akışı içinde beklenmeyen bir sonuç ise idarenin sorumluluğundan sözetmek mümkün değildir. Nitekim Danıştay da yol yapımı nedeniyle yatağının bir kısmı doldurulan akarsuyun altı yıl sonra taşması sonucu oluşan zarardan nedensellik bağının kesilmiş olduğu kanısıyla idareyi sorumlu tutmamıştır.[29]

4 – Sorumluluğun Kalkması Veya Azalması

Zorlayıcı nedenlerin, beklenmeyen durumların ya da diğer bir deyişle kazanın, zarara uğrayanın ve üçüncü kişinin kusurunun varlığı hallerinde idare kısmen ya da tamamen sorumluluktan kurulabilir.

a – Zorlayıcı Nedenler (Mücbir Sebep):

Yer sarsıntısı, sel ya da toplumsal ayaklanma ibi zorlayıcı nedenlerin varlığı halinde özel hukukta olduğu gibi idare hukukunda da nedensellik bağı kesilir ve artık sorumluluktan sözedilemez.[30] Buna karşılık idarenin eylemi ya da ihmali sonunda, zorlayıcı nedenin doğurduğu zararda bir artış meydana gelmiş ise idarenin bu zarardan sorumlu tutulması gerekir.[31]

b – Beklenmeyen Durumlar:

Konumuz açısından beklenmeyen durumlarla zorlayıcı neden arasında ayrım yapılması idarenin kusursuz sorumluluğu yönünden önemlidir. Olay idarenin eylem veya iradesinin dışında oluştuğunda zorunlu nedenden, idarenin eyleminin içinde oluştuğunda beklenmeyen durumdan sözedilir. Bu nedenle beklenmeyen durumun oluşması idarenin sorumluluğunu etkilemez. Kusurlu sorumluluk açısından ise beklenmeyen durum kusur ögesini ortadan kaldıracağı için kusurlu sorumluluktan da sözetme imkanı ortadan kalkar.[32]

c – Zarar görenin kusuru:

Zarar gören kendi kusuruyla zararla idare arasındaki ilişkiyi kesmişse idare sorumluluktan kurtulur. Zarar görenin kusuru zararın sebeplerinden biri ise kusurun ağırlığı oranında idarenin kusuru ve dolayısıyla sorumluluğu azalır.


d - Üçüncü kişinin kusuru:

Zarar üçüncü kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse idare sorumluluktan kurtulur. Sulama kanalında bilinmeyen kişilerce açılan bir delikten taşan suların mahsule verdiği zarar nedeniyle açılan davada Danıştay idarenin sorumlu olmadığına karar vermiştir.[33]


SONUÇ

Küçük Dilara’nın çalınan hayatının ‘tazmini’ elbette mümkün olamayacaktır. Lakin yukarıda yaptığımız genel açıklamalar çerçevesinde idarenin Dilara’nın yaşamını kaybetmesi ve ortaya çıkan zararlardan sorumlu olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz. Olayda sorumluluk türünün kusurlu sorumluluk olduğu, hizmet kusuru tiplerinden de hizmetin kötü işlemesi ya da hiç işlememesi durumunun gerçekleştiği kanısındayız. Kanalizasyon çalışmalarının teknik gerekliliklere uygun, kişilerin güvenliklerini tehlikeye atmayacak şekilde güvenlik önlemlerini eksiksiz yerine getirerek yürütüp en kısa zamanda sonuçlandırma yükümlülüğü altında olan idare bunların hiçbirini yerine getirmeyerek ya da duruma göre kusurlu şekilde yerine getirerek zararın doğmasına yol açmıştır. Zarar, idari eylem ve illiyet bağı koşullarının hepsi mevcuttur ve sorumluluğun azalması ya da ortadan kalkması nedenlerinden hiçbiri gerçekleşmemiştir. Taşeron firmanın sorumluluğundan sözedilebilirse bu ancak idarenin firmaya rücu hakkı açısından sözkonusu olabilecektir ve idarenin hizmet kusurunu etkilemez. Sonuç olarak Dilara’nın ölümünden idarenin sorumlu olduğu ve yakınlarının zararının idarece en ağır şekilde tazmini gerektiği kanısındayız.

KAYNAKÇA

Günday, Metin, İdare Hukuku, Ankara 2003.

Gözübüyük, A. Şeref, Yönetim Hukuku, Ankara 1994.

Özay, İl Han, Günışığında Yönetim, İstanbul 1994.

Gözler, Kemal, İdare Hukuku C. II., Bursa 2003.

Atay, Ethem/ Odabaşı, Hasan/ Gökcan, Hasan Tahsin, İdarenin Sorumluluğu Ve
Tazminat Davaları, Ankara 2003

[1] Gözübüyük, 274.

[2] Günday, 332.

[3] Günday, 332.

[4] Özay, 732.

[5] Gözübüyük, 275

[6] Özay, 735.

[7] Danıştay 8. D. 29.06.2004 T. 2004/596 E. 2004/3110 K. Sinerji Mevzuat Ve İçtihat Programları

[8] Danıştay 10. D. 20.03.2006 T. 2006/630 E. 2006/1981 K. Sinerji Mevzuat Ve İçtihat Programları

[9] Danıştay 10. D. 16.01.1985 T. 1985/1982 E. 1985/2908 K.

[10] Günday, 334.

[11] Özay, 736.

[12] Günday, 337.

[13] Danıştay 10. D. 13.09.1993 T. 1993/ 724 E. 1993/3746 K., Sinerji Mevzuat Ve İçtihat Programları.

[14] Özay, 738, Gözübüyük, 277.

[15] Günday, 338 vd.

[16] Günday, 342.

[17] Gözler, 1071.

[18] Gözler, 1073.

[19] Özay, 743.

[20] Gözler, 1084 vd.

[21] Danıştay 10. D. 24.11.1982 T. 1982/469 E. 1982/2357 K., Danıştay Dergisi, Sayı 50-51, 417.

[22] Özay, 745.

[23] Danıştay 10. D. 13.10.1993 T. 1992/3372 E. 1993/3777 K., Sinerji Mevzuat Ve İçtihat Programları.

[24] Özay, 745.

[25] Günday, 346.

[26] Günday, 347.

[27] Atay/Odabaşı/Gökcan, 151.

[28] DİDDGK, 17.10.1997 T. 1995/79 E. 1997/479 K., Sinerji Mevzuat Ve İçtihat Programları.

[29] Danıştay 12. D. 14.03.1972 T. 1970/2610 E. 1972/781 K., Sinerji Mevzuat Ve İçtihat Programları.

[30] Atay/Odabaşı/Gökcan, 175.

[31] Gözübüyük, 284.

[32] Gözübüyük, 285.

[33] Danıştay 12. D. 25.01.1972 T. 1969/3894 E. 1972/273 K., Sinerji Mevzuat Ve İçtihat Programları.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"İdarenin Mali Sorumluluğu" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Emrah Dertli'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
30-03-2008 - 21:29
(5869 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 4 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 4 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
25158
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 13 saat 5 dakika 17 saniye önce.
* Ortalama Günde 4,29 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 46062, Kelime Sayısı : 4557, Boyut : 44,98 Kb.
* 5 kez yazdırıldı.
* 10 kez indirildi.
* 3 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 790
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
Forumumuzdaki İlgili Mesajlar
Erken Bitirme, Üstten Ders Alma Hakkında.
Meliha - 01-07-2018 - 08:26
Yeni Hukuk Fakültesi Öğrencilerine Tavsiyeler
sametcanaslan - 10-03-2018 - 00:39
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,25852108 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.