Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Yeni Türk Ceza Kanununda Şahsi Cezasızlık Sebepleri

Yazan : Doğan Gedik [Yazarla İletişim]
Ermenek Cumhuriyet Savcısı

Yazarın Notu
Yargıtay Dergisi-Ekim 2006

CEZA HUKUKUNDA ŞAHSİ CEZASIZLIK SEBEPLERİ

I.GİRİŞ
Ceza sistemimizin temel kodları olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, önemli değişiklikler ve yenilikler getirmiştir. Her iki kanunun çeşitli maddelerinde karşılaştığımız yeni bir kavram da “şahsi cezasızlık sebebi” kavramıdır. Ancak kavramın yeni ve öğretide de yüzeysel incelenmiş olması, bu kavramdan ne anlaşılması gerektiği, nelerin şahsi cezasızlık sebebi oluşturduğu konusunda uygulamada tereddütler yaratmaktadır. Öyle ki, akıl hastalığı, yaş küçüklüğü gibi kusurluluğa etkisi nedeniyle cezalandırılmayan hallerin de “şahsi cezasızlık sebebi” olarak algılandığına olan tanıklığımız, ceza hukuku ve ceza muhakemesi hukuku bakımından çeşitli sonuçlar doğuran “şahsi cezasızlık sebepleri”ni incelememiz de etkili olmuştur.
Çalışmada yöntem olarak, öncelikle “şahsi cezasızlık sebebi” kavramından ne anlaşılması gerektiği ve benzer kavramlardan farkı ortaya konulmaya çalışılacak, devamında da Ceza Kanunumuzdaki “şahsi cezasızlık sebebi” oluşturan haller incelenecek ve son olarak ceza ve ceza muhakemesi hukuku bakımından doğurduğu sonuçlara yer verilecektir.
Çalışmamız konunun çözüme kavuşturulması sürecinde varılan bir durak iddiasında olmayıp, olsa olsa kapının aralanması boyutunda mütevazı bir çalışmadır.

II. ŞAHSİ CEZASIZLIK SEBEBİ KAVRAMI, BENZER KAVRAMLARDAN FARKI
1.Kavram
Öğretide, suç teorisinde, unsurlar dışında kalan (ön şartlar, cezalandırılabilme şartları, kovuşturma şartları gibi) bazı hususların da bulunduğu kabul edilmektedir. Şahsi cezasızlık sebeplerini de unsurlar dışında kalan hususlar kapsamında inceleyen bir eğilim görmekteyiz1.
Suç oluşturan bir fiilin varlığına rağmen, bazı şartların gerçekleşmesi durumunda çeşitli mülahazalarla faile ceza verilmemesini sonuçlayan hallerle karşılaşmaktayız. Gerçekten de, hareket tipe uygun, hukuka aykırı ve kusurlu olduğu halde, failde bulunan bazı şahsi nitelikler, durumlar veya ilişkilerin varlığı failin cezalandırılabilmesine engel olabilmektedir. İşte, suçun bütün unsurları oluştuğu halde faile ceza verilmemesini belirten bu hallere “şahsi cezasızlık sebepleri” denilmektedir2. Bu yönüyle şahsi cezasızlık sebepleri, aslında fiilin teknik anlamda suç olma niteliğini kaldırmazlar; sadece, failin cezalandırılmamasını sağlarlar. Bu nedenle fiilin haksızlık oluşturma niteliği devam eder3. Diğer taraftan bu sebepler, suçun icrası sırasında, yani failin iter criminise (suç yoluna) girdiği andan itibaren mevcut olan sebeplerdir4. Dolayısıyla da, baştan itibaren failin cezalandırılmasına engel olurlar5.
O halde şahsi cezasızlık sebepleri için, suçun icrası sırasında mevcut bulunan, belirli şahsi özellikler, durumlar veya ilişkilerin varlığı dolayısıyla haksızlık ve suç teşkil eden fiilden dolayı failin cezalandırılmaması sonucunu doğuran haller6, diyebiliriz.
Neyin şahsi cezasızlık sebebi olarak kabul edileceği kanun koyucunun takdirindedir. Kanun koyucu, hukuk ya da suç siyaseti, liberal veya özgürlükçü düşünceler vb. değişik nedenlerle böyle bir sebep kabul etmiş olabilir7. Kanun koyucunun böyle bir serbestiye sahip olmasının gerekçesi, kanun koyucunun kusursuz bir kişinin cezalandırılacağına ilişkin düzenleme yapamayacağı, ama kusurlu bir kişinin de mutlaka cezalandırılacağına ilişkin bir hükmü düzenlemesi zorunluluğunun bulunmadığı şeklinde açıklanmaktadır8. Ancak, zorunlu olan bir yasada düzenlenmiş olmasıdır ve bu bir ceza kanunu olmak zorunda da değildir9.
Gerçekten şahsi cezasızlık sebepleri, bazen ceza hukuku dışında, söz gelimi anayasa hukuku veya uluslararası hukuk kaynaklı olabilir10. Örneğin, Anayasanın 105. maddesi Cumhurbaşkanı bakımından görevine giren fiillerden dolayı, Anayasanın 83.maddesi de meclis çalışmalarında açıkladıkları oy, söz ve düşüncelerinden dolayı milletvekilleri bakımından dokunulmazlık getirmiş olup, bu durumda da şahsi cezasızlık sebebi söz konusudur11. Keza, uluslararası hukukta diploması ajanlarına tanınan muafiyet de şahsi cezasızlık sebebine örnektir.12

2. Benzer kavramlardan farkı
a) Cezayı kaldıran şahsi sebeplerden farkı: Şahsi cezasızlık sebepleri baştan itibaren failin cezalandırılmasına engel teşkil ettikleri halde, cezayı kaldıran sebepler suç teşkil eden fiilin gerçekleşmesinden sonra etki göstererek cezalandırmaya engel olurlar.Bu nedenle, bu sebeplere “cezayı kaldıran şahsi sebepler” denilmektedir13. Gerçekten de suç tamamlandıktan sonra gerçekleşen cezayı kaldıran şahsi sebeplerde, suç teşkil eden fiil işlenirken, kişinin cezalandırılmasını engelleyen herhangi bir durum mevcut değildir. Ancak suç işlendikten sonra ortaya çıkan bazı şartların varlığı durumunda, kişiye hiç ceza verilmemekte ya da cezasında indirim yapılmaktadır14.
Buna örnek olarak, hakaret suçunda gerçeğin ispatı15 (m.127) ile Ceza Kanunumuzun özel hükümler kısmında bazı suçlar bakımından kabul ettiği etkin pişmanlık hükümleri16 gösterilebilir:
Suç işleyenlere, etkin pişmanlık göstermeleri halinde aşağıdaki suçlarda ceza indirimleri yada suçun niteliğine göre hiç ceza almamaları olanağı getirilmiştir: Organ ve doku ticareti suçu aşısından m. 93; Kişiyi özgürlüğünden yoksun kılma suçu açısından m.110; Malvarlığına karşı suçlar açısından m. 168; İmar kirliliğine neden olma suçu açısından m.184/5; Uyuşturucu madde suçları açısından m. 192; Parada veya kıymetli damgada sahtecilik suçları açısından m. 201; Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu açısından m. 221; Zimmet suçu açısından m.248; Rüşvet suçu açısından m. 254; İftira suçu açısından m.269; Yalan tanık suçu açısından m. 274; Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçu açısından m.281/3; Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçu açısından m.282/5; Muhafaza görevini kötüye kullanma suçu açısından m.289/2; Tutuklu veya hükümlünün kaçması suçu açısından m. 293; İnfaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak suçu açısından m.297/4; Suç için anlaşma suçu açısından m.316/2.
Yukarıda zikredilen bu hükümlerin ortak özelliği, suç tamamlandıktan sonra, henüz soruşturma başlamadan önce, soruşturma evresinde, hüküm verilmeden önce ve hatta cezanın infazı sürecinde etkin pişmanlık gösterilerek işlenen haksızlığın neticelerinin mümkün olduğunca izale edilmesi veya azaltılması halinde, duruma göre faile hiç ceza verilmemesini veya cezasında belli bir miktar indirim yapılmasını öngörmesidir17.
Yukarıda belirttiğimiz farka rağmen, şahsi cezasızlık sebepleri ile cezayı kaldıran şahsi sebeplerin ortak özellikleri de bulunmaktadır. Bunlar; bu sebeplerin varlığı durumunda, işlenen fiilin suç niteliğinde ve haksızlık muhtevasında herhangi bir değişiklik veya azalma meydana gelmemesidir. Bununla bağlantılı olarak diğer ortak bir özellik ise, iştirak halinde işlenen suçlarda, bu sebeplerin diğer suç ortaklarına sirayet etmemesi şeklinde karşımıza çıkmaktadır18.
b) Cezalandırılabilme şartlarından farkı: Cezalandırılabilme şartları, suçun tüm unsurlarıyla gerçekleşmiş olmasına rağmen, failin cezalandırılması için kanunun ayrıca aradığı ve gerçekleşmedikçe faile karşı yaptırımın uygulanamadığı objektif şartlardır19. Başka bir deyimle, suçun tüm unsurlarıyla gerçekleşmesinden sonra varlığı aranan olgulara, cezalandırılabilme şartları denir20. Bu şartların, işlenen fiilin hukuka aykırılık vasfı ve haksızlık içeriğine üzerinde herhangi bir etkisi yoktur21. İşlenen fiil hukuka aykırı ve kusurlu olsa dahi bu şart gerçekleşmedikçe fail cezalandırılamaz22.
Cezalandırılabilme şartı aranan suçlara örnek olarak, yurt dışında suç işleyen kişinin cezalandırılabilmesi için Türkiye’de bulunması23 gösterilebilir24. Yine, YTCK 240.maddede düzenlenen mal veya hizmet satımından kaçınma suçundan dolayı failin cezalandırılabilmesi için, belli bir mal veya hizmeti satmaktan kaçınmak suretiyle “kamu için acil bir ihtiyacın” 25ortaya çıkması gerekir26.
Anlaşıldığı üzere gerek şahsi cezasızlık sebepleri ile cezalandırılabilme şartlarının ortak özelliği, kusur ve hukuka aykırılık unsurları dışında kalmalarıdır27. Bununla birlikte şahsi cezasızlık sebepleri kişiye bağlı olup, objektif cezalandırılabilme şartından farklı olarak cezalandırmayı değil, cezalandırılmamayı sağlar28.
c) Hukuka uygunluk sebeplerinden farkı: Bir ceza kuralının suç olarak düzenlediği fiilîn işlenmesine izin vererek onun hukuka aykırı olmasını önleyen, başka bir ifadeyle fiili hukuka uygun hale getiren ve bu nedenle tüm hukuk düzeni bakımından geçerli olan sebeplere, hukuka uygunluk sebepleri diyebiliriz29. Örnek olarak, meşru savunma (YTCK m.25), görevin ifası (YTCK m.24), hakkın icrası ve ilgilinin rızasını (YTCK m.26) gösterebiliriz. Örnekleri çoğaltmak mümkündür30.
Sözü geçen sebepler, hukuka aykırılık unsuru gerçekleştikten, fiil hukuka aykırı bir şekilde işlendikten sonra etki yaparak, bu unsuru ortadan kaldırmaz; fakat fiilin doğrudan doğruya hukuka uygun bir biçimde doğduğunu belirler31. Başka bir deyimle, hukuka uygunluk sebepleri, fiili başından itibaren hukuka uygun hale getirir. Hukuka uygunluk durumunda, artık hareket suç teşkil etmeyeceğinden faile ceza verilmez32. Oysa ki şahsi cezasızlık sebeplerinde, fiilin haksızlık oluşturma niteliği devam eder33.
Bu açıklamalar göstermektedir ki, hukuka uygunluk sebepleri de şahsi cezasızlık sebepleri gibi failin cezalandırılmaması sonucu doğurmaktadır. Ancak, hukuka uygunluk sebeplerinden farklı olarak şahsi cezasızlık sebeplerinde, fiil tipe uygun, hukuka aykırı ve kusurlu bulunmasına rağmen, kanun koyucu bir takım sebeplerle faili cezalandırmamaktadır. Bu fark kendisini özellikle iştirak halindeki suçlarda gösterir.Hukuka uygunluk sebebi söz konusu olduğunda suçtan söz etmeye olanak yokken; şahsi cezasızlık sebebinden, yalnızca kendisinde bu sebep bulunan kişi yaralanır; diğer suç ortakları yararlanamaz34.
III. YENİ TÜRK CEZA KANUNUNDA ŞAHSİ CEZASIZLIK SEBEPLERİ
1.Genel olarak
Yeni Ceza Kanunumuza göz attığımızda, 167 ve 273. maddelerin kenar başlığında hükmün niteliğinin şahsi cezasızlık sebebi olduğu zaten belirtilmiştir. Yine YTCK 245/4, 281/1, 283/3 ve 284/4.maddelerde sevkedilen hükümlerin şahsi cezasızlık sebebi niteliğinde olduğu, hükmün içeriğinden ve madde gerekçelerinden açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Tüm bunlar dışında, bilinçsiz taksir suçlarında meydana gelen neticenin, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açması halinde ceza verilmemesi sonucu doğuran YTCK 22/6.maddedeki düzenlemenin de şahsi cezasızlık sebebi niteliğinde olduğu, öğretide, kabul edilmektedir35. Bu açıklamalar ışığında, maddelerin kronolojik sıralamasına göre şahsi cezasızlık sebebi oluşturan haller incelenecektir.
2.Taksirli suçlarda
*** Ülkemizde özellikle kırsal bölgelerde rastlandığı üzere, taksirli suçlarda failin meydana gelen netice itibarıyla bizzat kendisinin ve aile bireylerinin ağır derecede mağduriyete uğradıkları görülmektedir. Söz gelimi, köylü kadınların gündelik uğraşları ve hayat zorlukları itibarıyla, sayısı çok kere üç dörtten fazlasına varan küçük çocuklarına gerekli dikkati ve itinayı gösterememeleri sonucu, çocukların yaralandıkları veya öldükleri görülmektedir. Aynı şekilde meydana gelen trafik kazalarında da benzer olaylara rastlanmaktadır. Bu gibi hâllerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuşturmaya uğraması ve cezaya mahkûm edilmesi, esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı ızdırabı şiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca, ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düşmesine neden olmaktadır36. Failin taksirli davranışının, aynı zamanda mağdur olması sonucu doğurduğu bu gibi hallerde, somut olayın şartları dikkate alınarak ceza verilmemesi veya verilecek cezada belli bir miktarda indirim yapılması şeklinde bir düşünce ortaya çıkmıştır.
Bu düşünceden hareketle Yeni Ceza Kanunumuzun 22.maddesine bir hüküm konmuştur. YTCK 22/6.madde uyarınca “Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir”. Öğretide bu düzenlemenin bilinçsiz taksir hali bakımından “şahsi cezasızlık sebebi” niteliğinde olduğu kabul edilmektedir37. Bilinçli taksirin söz konusu olduğu durumlarda ise, bu cezasızlık sebebinin, cezada indirim yapılmasını gerektiren bir şahsi sebebe dönüştüğünü görmekteyiz.
Hükmün uygulanabilmesi için:
a)İşlenen suç taksirli bir suç olmalıdır: Hükümle ihdas edilen şahsi cezasızlık sebebi veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebep, sadece taksirli suçlar bakımından geçerlidir. Şahsi cezasızlık bakımından söz konusu olan taksir ise, bilinçsiz taksir halidir. Eğer ortada bilinçli taksir hali var ise, sadece cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebep söz konusudur.
b)Netice münhasıran failin kişisel ve aileyi durumu bakımından etkili olmalıdır. “Kişisel ve ailevi durum”u üzerinde etkili olmasının aranması daha çok aralarında akrabalık durumu bulunan kişiler bakımından bu hükmün uygulanmasını sonuçlar. Hükümde “ve” bağlacı kullanıldığına göre kişisel durum yanında mutlaka ailevi durumun da aranması gerekir. Dolayısıyla örneğin, sürekli birlikte hareket eden çok samimi iki arkadaş bakımından netice kişisel durum üzerinde etkili olsa da ailevi durum üzerinde etkili olmadığından artık hüküm uygulanamaz. Diğer taraftan neticenin failin kişisel ve ailevi durumu üzerinde doğrudan, sıkı sıkıya etki doğurması gerekir. “Münhasıran” denmek suretiyle bu vurgulanmak istenmiştir. O halde dolaylı bir etki sonuç doğurmaz38.
c) Bu etki artık bir cezaya hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağduriyete yol açmalıdır. Failin uğradığı “mağduriyet” hem maddi, hem de manevi olabilir. Hangi mağduriyetin cezaya hükmedilmesini gereksiz kılacağı somut olaya göre belirlenecektir39.
3. Malvarlığına karşı suçlarda
YTCK’nın 167/1.maddesi, ETCK’nın 524/1.maddesine paralel olarak malvarlığına karşı suçlarda, suç faili ile mağduru arasındaki bazı akrabalık ilişkisini şahsi cezasızlık olarak hükme bağlamıştır. “Şahsî cezasızlık sebebi veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebep” başlığını taşıyan YTCK 167. maddenin 1.fıkrasına göre “ Yağma ve nitelikli yağma hariç, bu bölümde yer alan suçların;
a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin,
b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlâtlığın,
c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin,
Zararına olarak işlenmesi hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz”.
Malvarlığına karşı işlenen suçlarda, belirli dereceye kadarki akrabalık ilişkisinin cezasızlık sebebi olarak kabul edilmesinin nedeni, fiilin daha az haksızlık içeriğine sahip olması veya failin daha az kusurlu olması değildir; tam tersine fiil, güven ilişkisinin sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği için daha fazla bir haksızlık ve kusur içeriğine sahiptir. Buna rağmen, cezasızlıktan veya ceza indiriminden yararlanması, ceza kovuşturması yoluyla aile bütünlüğüne yönelik ortaya çıkabilecek ek rahatsızlıklara karşı aile içi barışı korumak düşüncesine dayanır40.
YTCK’nın 167.maddesinin 1.fıkrasında düzenlenen şahsi cezasızlık sebebinin uygulanma koşullarını şöyle sıralayabiliriz:
a) Maddede belirtilen suçların işlenmesi gerekir: Maddeye göre, “Yağma ve nitelikli yağma hariç, bu bölümde yer alan suçların” işlenmesi gerekir. Buna göre, yağma ve nitelikli yağma hariç, hırsızlık, mala zarar verme, hakkı olmayan yere tecavüz, güveni kötüye kullanma, bedelsiz senedi kullanma, dolandırıcılık gibi onuncu bölümde düzenlenen suçların maddede belirtilen kişiler aleyhine işlenmesi durumunda, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmayacaktır.
b) Fail ile mağdur arasında belirli dereceye kadar olan bir akrabalık ilişkisi bulunmalıdır: YTCK 167/1.maddede şahsi cezasızlık sebebinden yararlanacak kişiler üç grup halinde sayılmıştır. Bunlar;
aa) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birisi: Karı-kocalık hali, resmi nikahın varlığı ve devamı ile mümkündür. Resmi nikah olmadan karı-koca gibi yaşamak maddenin uygulanmasını sonuçlamaz41. Eşlerin fiilen ayrı yaşıyor olup olmaması YTCK m. 167/1’in uygulanması bakımından önem taşımaz. Önemli olan, suçun işlendiği sırada, fail ile mağdur arasında Medeni Kanun hükümlerine göre mahkemece verilmiş bir ayrılık kararının bulunmamasıdır. Eğer ayrılık kararı var ise fail şahsi cezasızlık sebebinden değil, m.167/2’de düzenlenen şahsi indirim nedeninden yararlanır. Evlilik, suçun işlendiği sırada mevcut olmalıdır. Bu nedenle suçun işlendiği sırada mevcut olan evliliğin sonradan sona ermesi, failin cezasızlık nedeninden yararlanmasını engellemeyeceği gibi, suç işlendikten sonra fail ile mağdur arasında gerçekleşen evlilik de cezasızlık nedeninin uygulanmasını gerektirmez42.
bb) Üstsoy veya altsoy veya bu derecede kayın hısımlarından biri veya evlat edinen veya evlatlık: Kanunumuza göre altsoy ve üstsoy ve bu derecedeki kayın hısımlar, ne kadar uzak olursa olsun cezasızlık sebebinden yararlanır43.
Yeni Medeni Kanunun 18.maddesinde yer alan, “kayın hısımlığı kendisini meydana getiren evliliğin sona ermesi ile ortadan kalkmaz” yönündeki düzenlemenin burada da geçerli olup olmadığı öğretide tartışmalıdır44. Bizce de Medeni Kanunun 18.maddesinin burada geçerli olmaması gerekir. Bu nedenle, akrabalığa dayanak oluşturan evlilik, suçun işlendiği sırada sona ermiş ise, fail cezasızlık sebebinden yararlanamaz45.
Evlat edenin ve evlatlık tabirlerinden, evlat edinme suretiyle meydana gelen ilişkiyi anlamak gerekir46.
cc) Aynı konutta birlikte yaşayan kardeşler: Birlikte yaşama sürekli ve oturulan yer de konut olmalıdır47. Cezasızlık sebebinin söz konusu olabilmesi için kardeşlerin aynı anne ve babadan olmasına gerek yoktur. Bu nedenle eşlerden birisinin veya her ikisinin, daha önceki evliliklerinden olan çocukları da, sonraki evlilikten olan çocuklarla aynı konutta yaşıyor ise, YTCK m. 167/1 uygulanabilmelidir48.
4. Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçunda
Yeni Ceza Kanunumuzun 245.maddesinde, 765 Sayılı TCK’da doğrudan karşılığı olmayan, ancak farklı suç kalıpları içinde değerlendirilen banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması bağımsız bir suç olarak düzenlenmiştir49. Maddeye göre;
“ [1] Başkasına ait bir banka veya kredi kartını, her ne suretle olursa olsun ele geçiren veya elinde bulunduran kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırtarak kendisine veya başkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
[2] Başkalarına ait banka hesaplarıyla ilişkilendirilerek sahte banka veya kredi kartı üreten, satan, devreden, satın alan veya kabul eden kişi üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
[3] Sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecilik yapılan bir banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayan kişi, fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır”.
Gerekçeye göre madde, banka veya kredi kartlarının hukuka aykırı olarak kullanılması suretiyle bankaların veya kredi sahiplerinin zarara sokulmasını, bu yolla çıkar sağlanmasını önlemek ve failleri cezalandırmak amacıyla kaleme alınmıştır.
Şahsi cezasızlık sebebine de 4.fıkrada yer verilmiştir. Fıkraya göre; “ [4] Birinci fıkrada yer alan suçun;
a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin,
b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlâtlığın,
c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin,
Zararına olarak işlenmesi hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz”.
Burada dikkat edilmesi gereke husus, *hükmün sadece 1.fıkrada tanımlanan suça özgü bir cezasızlık sebebi öngörmesidir. Şahsi cezasızlık sebebine konu akrabalık ilişkisi , YTCK 167.maddedeki akrabalık ilişkisiyle aynı olduğu için yukarıdaki açıklamalarımıza yollamada bulunmakla yetiniyoruz.

5. Yalan tanıklık suçunda
Yeni Ceza Kanunumuzun 272.maddesinde “yalan tanıklık” suçuna yer verilmiştir. Birinci fıkraya göre, hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılması, bu suçun temel şeklini oluşturmaktadır. İkinci fıkraya göre ise, yalan tanıklık suçunun mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde işlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Suçun maddî unsuru yalan söylemek veya tanıklığın konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgiyi, bilerek, kısmen veya tamamen saklamaktır. Yalan söylemek deyimi, tabiî olarak gerçeği inkar etmeyi de kapsamaktadır. Tanık, tanıklığının konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgisini veya gördüğünü tam olarak açıklamakla yükümlüdür50.
Yalan tanıklık suçunda da şahsi cezasızlık sebebine yer verildiğini görmekteyiz. “Şahsî cezasızlık veya cezanın azaltılmasını gerektiren sebepler” başlıklı 273.maddeye göre, [1] Kişinin;
a) Kendisinin, üstsoy, altsoy, eş veya kardeşinin soruşturma ve kovuşturmaya uğramasına neden olabilecek bir hususla ilgili olarak yalan tanıklıkta bulunması,
b) Tanıklıktan çekinme hakkı olmasına rağmen, bu hakkı kendisine hatırlatılmadan gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapması,
Hâlinde, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
[2] Birinci fıkra hükmü, özel hukuk uyuşmazlıkları kapsamında yapılan yalan tanıklık hâllerinde uygulanmaz”.
Madde metninde yalan tanıklık suçu ile ilgili şahsî cezasızlık veya cezanın azaltılmasını gerektiren sebepler hakkında düzenleme yapılmıştır. Ancak, cezadan tam bağışıklık kabul edilmemiştir. Hakim, olayın özelliğine ve doğan sonuca göre cezada indirim yapabileceği gibi ceza da vermeyebilecektir51
Maddenin uygulanma koşullarını şöyle sıralayabiliriz:
a) Tanıklık yapılan konuda takibata maruz kalma ihtimalinin bulunması. Fail, yemin vermeye yetkili olan veya olmayan kişi veya heyet huzurunda tanıklık yapacağı konuda, kendisinin, üstsoy, altsoy, eş veya kardeşinin soruşturma ve kovuşturmaya uğrayabileceği kaygısıyla yalan tanıklıkta bulunur ise ceza indirimi veya cezasızlıktan istifade edebilecektir. Bunu takdir yetkisi hakime ait olup, gerçekte böyle bir tehlikenin olmadığı durumlarda failin aşırı evham sahibi olması nedeniyle böyle bir korkuyla hareket etmesi maddenin uygulanmasını gerektirmez52
b)Tanıklıktan çekinme hakkı bulunan faile bu hakkının hatırlatılmaması: Tanıklıktan çekinme hakkı olmasına rağmen bu hakkı kendisine hatırlatılmadan gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan fail hakkında verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, faile ceza vermekten de vazgeçilebilir. Kimlerin tanıklıktan çekinme hakkı bulunduğu yürürlükteki Ceza Muhakemesi Kanununun ilgili hükümlerine göre belirlenecektir53. Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 45, 46 ve 48.maddelerinde tanıklıktan çekinme halleri düzenlenmiştir.
YTCK 272.maddenin 2.fıkrasında, şahsî cezasızlık veya cezanın azaltılmasını gerektiren sebeplere ilişkin hükmün özel hukuk uyuşmazlıkları bağlamında yapılan yalan tanıklık hâllerinde uygulanmayacağı kabul edilmiştir.

6. Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçunda
765 Sayılı TCK’nın “cürüm işleyenleri saklamak ve cürümün delillerini yok etmek ” başlıklı 296.maddesinin karşılığını oluşturan ve “suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme” başlığını taşıyan YTCK’nın 281.maddesine göre, “ [1] Gerçeğin meydana çıkmasını engellemek amacıyla, bir suçun delillerini yok eden, silen, gizleyen, değiştiren veya bozan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kendi işlediği veya işlenişine iştirak ettiği suçla ilgili olarak kişiye bu fıkra hükmüne göre ceza verilmez”.
Madde metninde, daha önce işlenmiş olan bir suçun delil ve eserlerinin yok edilmesi, silinmesi, gizlenmesi, değiştirilmesi veya bozulması, işlenen suçtan bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Suçun oluşabilmesi için de, failin gerçeğin meydana çıkarılmasını engellemek amacıyla hareket etmesi gerekir.
Maddenin 1.fıkrasının son cümlesinde, bu suça ilişkin şahsî cezasızlık sebebine yer verilmiştir. Buna göre, kişiye kendi işlediği veya işlenişine iştirak ettiği suçun delillerini yok etmesi, gizlemesi veya değiştirmesi dolayısıyla ayrıca ceza verilmez.

7. Suçluyu kayırma suçunda
YTCK’nın 283.maddesinde yer verilen “suçluyu kayırma” suçu da, 765 Sayılı TCK’nın “cürüm işleyenleri saklamak ve cürümün delillerini yok etmek” başlıklı 296.maddesinin karşılığını oluşturmaktadır. Maddeye göre;
“[1]Suç işleyen bir kişiye araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkân sağlayan kimse, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
[2] Bu suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
[3] Bu suçun üstsoy, altsoy, eş, kardeş veya diğer suç ortağı tarafından işlenmesi hâlinde, cezaya hükmolunmaz”.
* Madde metninde, işlenmiş olan bir suçun failine, suçun işlenişine herhangi bir şekilde iştirak etmeksizin, yardımda bulunulması cezaî müeyyide altına alınmıştır. Bununla güdülen amaç, suç işlendikten sonra failin herhangi bir şekilde yardım görmesini engellemektir. Suçun maddi unsuru, suç işleyen bir kimsenin araştırılma veya yakalanma veya tutuklanma ya da hükmün infazından kurtulması için imkan sağlamaktır. Kayrılan bu kişi, önceki suçun faili veya şeriki olabilir. Diğer taraftan kayrılan bu kişi, önceden işlenen bir suçtan mahkûm olmuş bir kişi olabileceği gibi, sadece şüpheli veya sanık olması nedeniyle aranan bir kişi de olabilir.
Bu suça özgü şahsi cezasızlık sebebine son fıkrada yer verilmiştir. İzlenen suç siyaseti gereğince, kayırma suçundan dolayı cezalandırılabilmesi için, kişinin önceden işlenmiş olan suça herhangi bir şekilde iştirak etmemiş olması aranmıştır. Kişinin önceden işlenmiş olan asıl suça fail veya şerik olarak iştirak etmiş olması halinde cezaya hükmedilmeyecektir. Keza, failin, suçun konusunu oluşturan kişilerle belli akrabalık (üstsoy, altsoy, eş, kardeş) ilişkisi içinde bulunması halinde de cezaya hükmolunmayacaktır.
8. Tutuklu veya hükümlünün veya suç delillerinin bulunduğu yeri bildirmemek suçunda
765 Sayılı TCK’nın 296.maddesinde düzenlenen “cürüm işleyenleri saklamak ve cürümün delillerini yok etmek” suçunun diğer bir karşılığı da, YTCK’nın 284.maddesinde düzenlenen tutuklu veya hükümlünün veya suç delillerinin bulunduğu yeri bildirmemek suçudur. Maddeye göre;
“[1] Hakkında tutuklama kararı verilmiş olan veya hükümlü bir kişinin bulunduğu yeri bildiği hâlde yetkili makamlara bildirmeyen kimse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
[2] İşlenmiş olan bir suça ilişkin delil ve eserlerin başkaları tarafından saklandığı yeri bildiği hâlde yetkili makamlara bildirmeyen kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
[3] Bu suçların kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
[4] Bu suçların üstsoy, altsoy, eş veya kardeş tarafından işlenmesi hâlinde, cezaya hükmolunmaz”.
Madde metninde, hakkında tutuklama kararı verilmiş olan veya hükümlü bir kişinin bulunduğu yerin ihbar edilmemesi, suçu ihbar etmemekten bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Maddenin ikinci fıkrasına göre, işlenmiş olan bir suça ilişkin delil ve eserlerin başkaları tarafından saklandığı yerin bilinmesine rağmen, yetkili makamların durumdan haberdar edilmemesi, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir.
Bu suça özgü şahsi cezasızlık sebebine 4.fıkrada yer verilmiştir. Buna göre, birinci ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların, belli akrabalık (üstsoy, altsoy, eş veya kardeş) ilişkisi içinde bulunan kişiler lehine olarak işlenmesi hâlinde, cezaya hükmedilmeyecektir. Burada dikkati çeken husus, 283.maddedeki gibi “diğer suç ortağı tarafından işlenmesi” şeklinde bir şahsi cezasızlık sebebine yer verilmemiş olmasıdır. Ancak gerekçe, bu düzenleme varmışçasına “kişinin önceden işlenmiş olan asıl suçun fail veya şerik (…) ilişkisi içinde bulunması, bu suç açısından sadece bir şahsî cezasızlık sebebi oluşturmaktadır” şeklinde açıklama ihtiva etmektedir54.

IV. ŞAHSİ CEZASIZLIK SEBEPLERİNİN CEZA VE CEZA MUHAKEME HUKUKU BAKIMINDAN ORTAYA ÇIKAN SONUÇLARI
1.Ceza hukuku bakımından sonuçları
Şahsi cezasızlık sebebinin ceza hukuku bakımdan sonuçlarını şöyle sıralayabiliriz:
Şahsi cezasızlık sebebinin varlığı eylemi suç olmaktan çıkarmaz; sadece failin cezalandırılmasını engeller. Fiil suç olmaya devam ettiğine ve engellenen de ceza olduğuna göre, hukuki niteliği güvenlik tedbiri olarak kabul edilen müsaderenin uygulanmasının mümkün olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir. Gerçekten de YTCK, müsaderenin hukuki niteliğini güvenlik tedbiri olarak kabul etmiştir. Bu nedenle, müsadereye hükmedilmesi için bir suçun işlenmesi zorunlu olmakla birlikte, bu suçtan dolayı bir kimsenin cezaya mahkum edilmesi gerekmemektedir. Başka bir deyimle, ortada ispatlanmış, yasal tanıma uygun bir fiilin varlığı yeterli görünmektedir55. Şahsi cezasızlık sebebinde de , kusurlu ve hukuka aykırı bir fiil söz konusu olduğuna göre, sonuçta fail cezalandırılmasa da müsadere mümkündür diye düşünüyoruz.
Diğer taraftan, şahsi cezasızlık sebebi suçu ortadan kaldırmadığına göre, bu sebep bulunan kişinin işlediği suç diğer bir suçun ön şartı olsa dahi, ikinci suç işleyenlerin sorumluluklarına bir etkisi yoktur. Örneğin, babasının izni dışında evden eşya çalan oğul, bu şahsi cezasızlık sebebi ile cezalandırılmasa dahi , çalıntı malı bilerek satın alan kişinin çalıntı eşyayı bilerek satın alma cürmünden dolayı cezalandırılmasına engel teşkil etmez56.
İştirak halinde işlenen suçlarda şahsi cezasızlık sebebinin varlığı: Şahsi cezasızlık sebebi hangi failde mevcut ise, bu sebepten yalnız o kişi faydalanabilir. Bu itibarla, suç iştirak halinde işlenmiş olduğu durumda, şahsi cezasızlık sebebi diğer şeriklere sirayet etmez57. Nitekim “bağlılık kuralı” başlıklı YTCK’nın 40/1.maddesine göre, “Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır. Yine, cezayı hafifleten veya ortadan kaldıran kişisel nedenler, ancak ilgili suç ortağı açısından hukukî sonuç doğururlar”.
Bu düzenlemeyle, hukuka uygunluk sebepleri ile şahsi cezasızlık sebepleri arasındaki farka dikkat çekmek istenmiştir. Bilindiği üzere hukuka uygunluk sebepleri, fiili hukuka aykırı olmaktan çıkarır ve bundan tüm şerikler yaralanırken, şahsi cezasızlık sebepleri fiili suç olmaktan çıkarmadığından sadece şahsi sebep kendisinde bulunan kişinin cezalandırılmasını önler. Dolayısıyla diğer suça katılanların fiili cezalandırılabilir olmaya devam edecektir58.
Suçun oluşması için şahsi cezasızlık sebebinin fail tarafından bilinmesi gerekmez59. Başka bir deyimle, şahsi cezasızlık sebebinin objektif varlığı yeterlidir; bu sebebin failce bilinmesi, yani sübjektif bakımdan varlığı aranmaz. Bu sebeple, kastın kapsamına girmesi gerekmez60. Gerçekten de, “Suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi, kastın varlığı için zorunludur. Suç tanımında yer almakla birlikte, fiilin ifade ettiği haksızlık üzerinde etkili olmayan koşulların gerçekleştiğinin bilinip bilinmemesi, kastın varlığı açısından önem taşımamaktadır. Örneğin objektif cezalandırılabilme koşulunun arandığı suçlarda bu koşulun veya şahsî cezasızlık sebebinin fail tarafından bilinmesi gerekmez” 61. Demek ki, tipiklik dışında ve objektif nitelikte bulunan, eylemin haksızlık içeriği üzerinde etkili olmayan hususların failce bilinmesi gerekmez; bunların objektif varlığı yeterlidir62.
Bununla bağlantılı olarak, asıl olan şahsi cezasızlık sebebinin objektif varlığı olduğuna göre, cezasızlık sebebinin mevcut olup olmadığı konusundaki yanılma (hata) da önemsizdir63. Her ne kadar YTCK m.30/2’de “bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususunda hata”dan söz edilmiş ise de, cezasızlık sebebi konusunda hataya düşen kişinin de bu hatasından yararlanabilmesi gerekir64. Buna göre, eğer olayda mevcut ise fail bundan yararlanır. Örneğin, başkasının malını çalmak isteyen koca, karısının malını almış ise var olan şahsi cezasızlık sebebinden (YTCK m.167) yararlanır65. Tersi durumda, yani çocuğun babasına ait olduğunu sanarak (m.167’de sayılmayan) başka birine ait malı çalması örneğindeki gibi failin yanılması ve suç konusu şeyin 167.madde de gösterilen akrabalardan birisine ait olduğunu sanması durumunda da fail bu hatasından yaralanır ve cezalandırılmaz66. Zira, fail bu suçu işlerken malın babasına ait olduğu zannındadır. Fail bu zan ile hareket ettiğine göre, başka birine ait olduğunu bilmiş olsa idi malı almayabilecekti; o halde şahsi cezasızlık sebebinden yaralandırılmadır67.
Zincirleme (müteselsil) suçta şahsi cezasızlık sebebinin varlığı: Zincirleme (müteselsil) suç için, her bir fiilin cezalandırılabilir olması gerekir. Cezalandırılmaları mümkün olmayan suçlar teselsül ilişkisinde hesaba katılmaz. Şahsi cezasızlık sebebinde de böyle bir durum ortaya çıkabilir68.
Şahsi cezasızlık sebebinin filin işlendiği sırada mevcut olması gerekir69.Bu nedenle, örneğin hırsızlık fiilinin faili ve mağduru bu fiilden sonra evlenmiş olsalar da cezasızlık sebebinden yararlanamayacakları gibi, evlilik içinde gerçekleştirilen hırsızlık fiili boşanmadan sonra meydana çıksa dahi failin cezalandırılması mümkün değildir70.

2. Ceza muhakemesi bakımından sonuçları
İnceleme konumuz olan şahsi cezasızlık sebebi kavramına, Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 171 ve 223.maddelerinde rastlamaktayız.
Şahsi cezasızlık sebebinin varlığı halinde kamu davasının açılmasında öngörülen sistem: “Kamu davasını açmada takdir yetkisi” başlıklı 171.maddesine göre, “Cezanın ortadan kaldırılmasını gerektiren şahsî sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsî cezasızlık sebebinin varlığı halinde Cumhuriyet savcısı kamu davasını açmayabilir”. Böylece, konumuz bakımdan şahsi cezasızlık sebebinin varlığı halinde, suçun işlendiğine dair yeterli delil bulunmasına rağmen, Cumhuriyet savcısının davayı açıp açmamak konusunda takdir hakkı bulunmaktadır. Üstelik Cumhuriyet Savcısının takdir hakkını dava açmamak, yani kovuşturmaya yer olmadığına karar vermek şeklinde kullanması halinde, bu kullanım, “Cumhuriyet savcısının kararına itiraz” itirazı düzenleyen CMK’nun 173. maddesinin beşinci fıkrasının “Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz” şeklindeki hükmüyle denetim dışı bırakılmıştır.
CMK 171.madde, mecburilik ilkesinin istisnası, maslahata uygunluk ilkesinin de bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle konunun daha iyi anlaşılabilmesi için kamu davasının açılmasında mecburilik ile maslahata uygunluk ilkelerine değinmekte yarar görüyoruz.
Soruşturma neticesinde, suçun işlendiği konusunda yeterli deliller bulunduğunda savcılık tarafından kamu davası açılması mecburiyetini ifade eden ilkeye “kamu davası açma mecburiyeti (yasallık=kanunilik) ilkesi” ; aynı durumda yetkili makamın dava açıp açmamakta takdir yetkisinin bulunduğunu ifade eden ilkeye de “maslahata uygunluk (ihtiyarilik =takdirilik) ilkesi” denmektedir71.
Kamu davası açma mecburiliğinin kabul edildiği sistemlerde, savcılık makamı, dava açmaya yetecek oranda suç şüpheleri elde ettiği zaman, bu fiilden ötürü şüpheli adını verdiği kişi hakkında dava açmakla mükelleftir72. Bu sistemde savcı, kamu davası açmaya yetecek kadar kuvvetli şüphelerin bulunup bulunmadığını takdir edecektir. Buna karşılık kamu davası açmanın toplum ve zarar gören açısından daha faydalı olup olmadığını takdir etmek yetkisine sahip değildir73.
Maslahatın teknik anlamı kamu yararı kabul edilince , maslahata uygunluk da ceza hukuku bakımından önem taşıyan bir fiilin koğuşturulmasında kamu yararı bulunup bulunmadığı konusunda belli bir takdir yetkisini ceza davası açıp açmama konusunda bir seçim hakkını ifade eder74. Mecburilik ilkesinin aksine, maslahata uygunluk ilkesi kabul edildiğinde, savcılık belirli bir olayda dava açmaya gerek olup olmadığı konusunda gerekli araştırmayı yaptıktan sonra, dava açmak için yeterli suç şüphesi elde ettiğinde ikinci bir faaliyette daha bulunmak zorundadır. Bu değerlendirme faaliyeti maslahata uygunluk konusunda olacaktır. Bu ikinci aşamada savcı, ceza davası açmanın maslahata uygun olup olmadığını takdir edecektir. Bu alanda takdir yetkisinin kendisine verilmiş olması, savcının bazı nedenlerle ceza davası açmaktan kaçınabilmesini mümkün kılar75. Bu çerçevede dava açılması suçtan meydana gelen zarardan veya failin cezasız kalması durumunda oluşacak toplumsal zarardan daha büyük bir zarar doğuracaksa veya failin şahsiyeti bakımından işlenen suça göz yummak daha faydalı ise dava açılmayabilecektir76.
1412 Sayılı CMUK (m.148) gibi 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunumuz da (CMK) 170/2.maddesiyle, kural olarak “dava açma mecburiyeti ilkesi”ni benimsemiştir. Madde; “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler” şeklinde sevk ettiği hükümle, suçun işlendiği konusunda yeterli delil bulunması halinde, Cumhuriyet Savcısının dava açma mecburiyetine işaret etmiştir. Bununla birlikte CMK 171.maddesiyle de maslahata uygunluk ilkesinin etkinliği yönünde önemli bir adım atmıştır.

Şahsi cezasızlık sebebinin varlığı halinde yargılama sonunda verilecek karar: Şahsi cezasızlık sebebinin varlığına rağmen Cumhuriyet Savcısının takdir hakkını kullanarak davayı açması veya suçun nitelik değiştirerek şahsi cezasızlık sebebi barındıran bir suça dönüşmesi gibi durumlarda, sübut bulan eyleme ilişkin verilmesi gereken kararın ne olması gerektiği sorusu gündeme gelmektedir. Bu sorunun cevabını “Duruşmanın sona ermesi ve hüküm” başlığını taşıyan CMK’nın 223.maddesinin 4.fıkrasında görmekteyiz. Maddeye göre, “ [4] İşlenen fiilin suç olma özelliğini devam ettirmesine rağmen;
a) Etkin pişmanlık,
b) Şahsî cezasızlık sebebinin varlığı,
c) Karşılıklı hakaret,
d) İşlenen fiilin haksızlık içeriğinin azlığı,
Dolayısıyla, faile ceza verilmemesi hallerinde, ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir”.
Öğretide, şahsi cezasızlık sebebinin varlığı halinde “ceza verilmesine yer olmadığı kararı” verilmesini öngören düzenleme yerinde görülmüştür. Denilmiştir ki, şahsi cezasızlık sebebinin mevcut olduğu durumlarda kişinin sadece cezai sorumluluğu yoluna gidilememektedir. İşlenen fiilin, haksızlık ve dolayısıyla suç teşkil etme özelliği devam etmektedir. Böyle bir durumda verilmesi gereken karar beraat kararı olmamalıdır. Beraat kararı, ancak bir haksızlığın söz konusu olmadığı durumlara, yani hadisede en azından bir hukuka uygunluk sebebinin mevcut olduğu hallere münhasır kılınmalıdır77.
V. SONUÇ
Şahsi cezasızlık sebepleri, suçun icrası sırasında mevcut bulunan, belirli şahsi özellikler, durumlar veya ilişkilerin varlığı dolayısıyla haksızlık ve suç teşkil eden fiilden dolayı failin cezalandırılmaması sonucunu doğuran hallerdir. Bu yönüyle şahsi cezasızlık sebepleri, aslında fiilin teknik anlamda suç olma niteliğini kaldırmazlar; sadece failin cezalandırılmamasını sağlarlar. Ancak bu cezalandırılmama da, sadece şahsi sebep kendisinde bulunan fail bakımından geçerlidir. Bu itibarla, suç iştirak halinde işlenmiş olduğu durumda, şahsi cezasızlık sebebi diğer şeriklere sirayet etmez.
Diğer taraftan, şahsi cezasızlık sebeplerinin objektif varlığı yeterli olup, fail tarafından bilinmesi gerekmediği gibi, mevcut olup olmadığı konusundaki yanılma (hata) da önemsizdir.
CMK 171.madde uyarınca, şahsi cezasızlık sebebinin varlığı halinde, suçun işlendiğine dair yeterli delil bulunmasına rağmen, Cumhuriyet savcısının davayı açıp açmamak konusunda takdir hakkı bulunmaktadır. CMK 223.maddenin 4.fıkrasına göre ise, yargılama sonunda, şahsi cezasızlık sebebinin varlığı halinde “ceza verilmesine yer olmadığı kararı” verilecektir.
Yeni Ceza Kanunumuza göz attığımızda, 22/6, 167/1, 245/4, 273/1, 281/1, 283/3 ve 284/4.maddelerde sevkedilen hükümlerin şahsi cezasızlık sebebi niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.


1 Şahsi cezasızlık sebeplerini, unsurlar dışında kalan hususlar başlığı altında inceleyen yazarlar Önder, Ayhan, Ceza Hukuku Dersleri, İstanbul 1992, s.361; Öztürk, Bahri/Erdem, Mustafa Ruhan, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Emniyet Tedbirleri Hukuku, 8.Bası, Ankara 2005, s. 101 vd; Özbek, Veli Özer, TCK İzmir Şerhi, Yeni Türk Ceza Kanununun Anlamı, 3.Bası, Ankara 2006, s. 119, 125; Artuk, Mehmet Emin/Gökcen, Ahmet/Yenidünya, A.Caner, Ceza Hukuku Genel Hükümler I, 2.Bası, Ankara 2006, s.721 vd.
2 Önder, Ceza, s.378. Aynı durumda, faile hiç ceza vermemek yerine, cezasının indirilerek verilmesi sonucu doğuran hallere de “cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler” denir. Örneğin, YTCK m.167/2 gibi. bkz. Özgenç, İzzet, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, 2.Bası, Ankara 2005, s.267.
3 Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.102; Özbek, Veli Özer, Organize Suçlulukla Mücadelede Kullanılan Gizli Görevlinin Görevin Gerektirdiği Suçlar Bakımından Cezalandırılabilirliği, Ankara 2003, s.274.
4 Özgenç, s.267.
5 Önder, Ceza, s.379; Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.103.
6 Artuk/Gökcen/Yenidünya, s. 721.
7 Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.102; Özbek, Gizli Görevli, s.274.
8 Önder, Ceza, .379.
9 Özbek, TCK İzmir Şerhi, 102; Özbek, Gizli Görevli, s.274.
10 Önder, Ceza, s. 378; Özbek, TCK İzmir Şerhi, s. 102.
11 Özgenç, s.268; Önder, Ceza, s.378; Özbek, TCK İzmir Şerhi, s. 102; Artuk/Gökcen/Yenidünya, s.721.
12 Önder, Ceza, s. 378; Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.102-103.
13 Önder, Ceza, s.379.
14 Özgenç, s.273; Artuk/Gökcen/Yenidünya, s.721.
15 Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.103.
16 Özgenç, s.273; Artuk/Gökcen/Yenidünya, s.722 vd; Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.103..
17 Özgenç, s.273.
18 Özgenç, s.275.
19 Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.121.
20 Centel, Nur/Zafer, Hamide/Çakmut, Özlem, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 3.Bası, İstanbul 2005, s.213; Artuk/Gökcen/Yenidünya, s.724.
21 Özgenç, s. 276.
22 Özbek, TCK İzmir Şerhi, s. 121
23 “Vatandaş tarafından işlenen suç” MADDE 11. –“ [1] Bir Türk vatandaşı, 13 üncü maddede yazılı suçlar dışında, Türk kanunlarına göre aşağı sınırı bir yıldan az olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçu yabancı ülkede işlediği ve kendisi Türkiye'de bulunduğu takdirde, bu suçtan dolayı yabancı ülkede hüküm verilmemiş olması ve Türkiye'de kovuşturulabilirliğin bulunması koşulu ile Türk kanunlarına göre cezalandırılır”.
24 Dönmezer, Sulhi/Erman,Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, C.I, İstanbul 1987, k.no: 455; Centel/Zafer/Çakmut, s.213; Demirbaş, Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2.Bası, Ankara 2005, s.178.
25 “Mal veya hizmet satımından kaçınma” MADDE 240. – “[1] Belli bir mal veya hizmeti satmaktan kaçınarak kamu için acil bir ihtiyacın ortaya çıkmasına neden olan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”.
26 Özgenç, s. 276; Özbek, TCK İzmir Şerhi , s.121; Artuk/Gökcen/Yenidünya, s.724.
27 Öztürk/Erdem, s.103.
28 Özbek, TCK İzmir Şerhi, s. 121.
29 Hukuka uygunluk sebepleri için bkz. Dönmezer, Sulhi/Erman, Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, C.II, 9.Bası, İstanbul 1986, s. 19 vd; Demirbaş, s.227; Önder, Ceza s. 219 vd; Erem, Faruk/Danışman, Ahmet/ Artuk, Mehmet Emin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 1997, s.549 vd; Artuk/Gökcen/Yenidünya, s.484 vd..
30 Yeni Ceza Kanununda düzenlenen hukuka uygunluk sebepleri için bkz. Mahmutoğlu, Fatih S., 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Hukuka Uygunluk Nedenleri, Hukuk ve Adalet, Sayı 5, Nisan 2005, s.42 vd.
31 Dönmezer/Erman, C.II, k.no: 691.
32 Demirbaş, s.227.
33 Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.102.
34 Demirbaş, s.227; Öztürk/Erdem, s. 103..
35 35 Öztürk/Erdem, s. 189; Özgenç, 268; Artuk/Gökcen/Yenidünya, s.609; Tezcan/Erdem/Önok, s.136.
36 YTCK 22.madde gerekçesi.
37 Öztürk/Erdem, s. 189; Özgenç, 268; Artuk/Gökcen/Yenidünya, s.609; Tezcan/Erdem/Önok, s.136.
38 Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.303.
39 Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.303.
40 Tezcan, Durmuş /Erdem, Mustafa Ruhan/Önok, Murat, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Ankara 2006, s. 501. Aynı yönde Önder, Ayhan, Şahıslara ve Mala Karşı Suçlar, İstanbul 1994, s.498; Dönmezer, Sulhi, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler, 12.bası, İstanbul 1990, s.546; Erem, Faruk/Toroslu, Nevzat, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 5.bası, Ankara 1987, s.688. “ TCK.nun 524. maddesindeki hüküm, devletin aile bütünlüğüne dıştan elatmasını önlemek amacıyla düzenlenmiş, çoğu kara Avrupası Ülkeleri ceza yasalarında ve bu arada kaynak İtalyan Ceza yasasının 433. maddesinde de aynı gerekçeyle yer almış bulunmaktadır. Bu amaç ve gerekçe doğrultusunda incelendiğinde, anılan maddedeki akrabalık ilişkilerinin malvarlığına karşı işlenen suçların maddi ve hukuki objektivitesine ilişkin suça bağlı haklılık nedenleri niteliğinde olmadıkları için, eylemin suçluluğunu etkilemedikleri ve bu yüzden de suçun hukuka aykırılık unsurunu kaldırmadıkları, tersine aile ilişkilerine el atmaktan kaçınan devletin cezalandırma yetkisinden. bütünüyle ya da bir bölümüyle vazgeçtiği için, kişiye bağlı cezasızlık nedenlerini oluşturdukları görülmektedir. Nitekim kaynak yasanın gerekçesinde de, suçluluğun değil cezai sorumluluğun kalkması yada azalmasından söz edilmiştir. Yasa koyucunun suç faili ile suçtan zarar gören arasındaki ilişkiyi gözeten bir düzenlemeyi öngörmesi de bu yorumu doğrulamaktadır” (YCGK, 15.02.1983, 1982/9940-1983/1139, YKD Haziran 1983, s.913).
41 Önder, Şahıslara, s. 500; Dönmezer, Kişilere, s. 550.
42 Tezcan/Erdem/Önok, s. 502; Önder, Şahıslara, s. 500; Dönmezer, Kişilere, s. 550.
43 Dönmezer, Kişilere, s.551; Tezcan/Erdem/Önok, s. 503; Erem/Toroslu, s. 689.
44 Bir görüşe göre, 18.Maddenin konuluş amacı başka olup, şahsi cezasızlık sebebinin uygulanması bakımından söz konusu edilemez (Dönmezer, Kişilere, s.552). Diğer bir görüşe göre, MK 18.madde YTCK 167.madde bakımından da geçerlidir (Tezcan/Erdem/Önok, s. 503).
45 “Müşteki Aynur Acar’ın, suç tarihinde sanığın kayınvalidesi olup olmadığı kayden araştırılarak, sonucuna göre sanık hakkında TCK’nın 524.maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması” (10.CD, 8.12.2003, 5854/21997, Erol, Haydar, Yeni Türk Ceza Kanunu, Ankara 2005, s.903); “ sanığın suç tarihinde müştekinin gelini olup olmadığı kayden tespit edilerek hakkında TCK’nın 524.maddesinin uygulanma olanağının bulunup bulunmadığının tartışılmaması” (10.CD, 16.9.2002, 21856/22461, Erol, s.903 ).
46 Dönmezer, Kişilere, s.551; Önder, Şahıslara, s. 501.
47 Dönmezer, Kişilere, s.552; Tezcan/Erdem/Önok, s.503.
48 Tezcan/Erdem/Önok, s.503.
49 Arslan, Çetin/Azizağaoğlu, Bahattin, Yani Türk Ceza Kanunu Şerhi, Ankara 2005, s.1014.
50 bkz.madde gerekçesi
51 Kaylan, Keskin, Adliyeye Karşı Suçlar, http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/makale.
52 Arslan/Azizağaoğlu, s. 1107.
53 Arslan/Azizağaoğlu, s. 1107.
54 bkz madde gerekçesi.
55 YTCK’da müsadere için bkz. Gedik, Doğan, Yeni Türk Ceza Kanununda Müsadere Sistemi Hakkında Genel Bir Değerlendirme, AD, Sayı 23, Ekim 2005, s. 131 vd.
56 Önder,Ceza, s.380.
57 Önder, Ceza, s. 380; Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.103; Öztürk/Erdem, s. 103; Dönmezer, Kişilere, s:549.”Kişiye bağlı cezai sorumluluğu kaldırıcı ya da azaltıcı nedenlerin mağdurlarla bu tür ilişkisi bulunmayan suç ortaklarını ya da inceleme konusu olayda görüldüğü gibi üçüncü kişileri de kapsaması söz konusu edilemeyecektir” (YCGK, 15.02.1983, 1982/9940-1983/1139, YKD Haziran 1983, s.913); “Suçu birlikte işleyen üç sanıktan biri hakkında 524.maddenin uygulanmış olması aynı sanıklar hakkında 492.maddenin son fıkrasının uygulanmasına engel teşkil etmez” (6.CD, 8.10.1969, 5213/5240, Dönmezer,s. 549, dn.4).
58 Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.498.
59 Özgenç, s.298; Artuk/Gökcen/Yenidünya, s.721.
60 Önder, Ceza, s. 380.
61 5237 Sayılı TCK 21.maddenin gerekçesi.
62 Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.279.
63 Öztürk/Erdem, s. 103; Önder, Ceza, s.380 .
64 Tezcan/Erdem/Önok, s. 502.
65 Önder, s.380.
66 Tezcan/Erdem/Önok, s. 502.
67 bkz. Önder, Şahıslara, s. 499.
68 Sancar, Türkan Yalçın, Müteselsil Suç, Ankara 1995, s. 72.
69 Özbek, TCK İzmir Şerhi, s.103; Önder, Ceza, s.380.
70 Önder, Ceza, s.380; Önder, Şahıslara, s.499..
71 Öztürk, Bahri, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koğuşturma Mecburiyeti, Ankara 1991, s.134,14. Ayrıca bkz. Centel, Nur/Zafer, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 2005, s.334-335.
72 Yurtcan, Erdener, Ceza Yargılaması Hukuku, 5.bası, İstanbul 1994, s. 36.
73 Yenisey, Feridun, Uygulanan ve Olması Gereken Ceza Muhakemesi Hukuku, Hazırlık Soruşturması ve Polis, 2.Bası, İstanbul 1991, s.237.
74 Özbek, Gizli görevli, s.256.
75 Yurtcan, s.37.
76 Özbek, Gizli görevli, s.257; Centel/Zafer, s. 335.
77 Özgenç, s. 271.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Yeni Türk Ceza Kanununda Şahsi Cezasızlık Sebepleri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Doğan Gedik'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (https://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
» Makale Bilgileri
Tarih
20-10-2006 - 20:40
(6767 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 17 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 16 okuyucu (94%) makaleyi yararlı bulurken, 1 okuyucu (6%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
70403
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 6 saat 36 dakika 12 saniye önce.
* Ortalama Günde 10,40 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 49847, Kelime Sayısı : 6781, Boyut : 48,68 Kb.
* 5 kez yazdırıldı.
* 32 kez indirildi.
* 4 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 386
Yorumlar : 1
Güzel bir çalışma .Hukukçular için çok faydalı olacağını düşünüyorum.Fakat makalenin yazarı TCK 22/son maddesini çok dar yorumlamış Örneğin TCK 22/son da kişisel ve ailevi durumunu birlikte değerlendi... (...)
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,06241298 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.