Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Babadan Ölüm Aylığı Almak İçin Kağıt Üzerinde Eşinden Boşananlar : Sgk' Nın Malı Deniz...

Yazan : Nur Hayat Buran [Yazarla İletişim]
Avukat

Makale Özeti
Eşinden boşandığı halde fiilen eşiyle birlikte yaşamaya devam eden kadınların, babalarından kalan ölüm aylığına ilişkindir.
Yazarın Notu
SGK ALO 170 Hattına Şikayetler iletilebilir. Lütfen şikayetlerinizi yazara iletmeyiniz. Üniversitepark Bülten Ocak 2013 sayısında yayınlanmıştır.

SGK’NIN MALI DENİZ…
GİRİŞ
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ülkemizdeki en önemli kurumlardan biridir. Kurumun önemi, kendini günlük hayatın her anında gösterir. Örneğin, en küçük rahatsızlıkta bile hastaneye gitseniz SGK sağlık yardımı ile yanınızdadır. Bir emeklinin her gün yediği yemekte, bindiği otobüste, içtiği suda kısacası her tür harcamasında emekli maaşı ile yanındadır. Ayrıca herhangi bir vefat durumunda, cenaze yardımı ile akabinde ise ölüm aylığı ile her zaman vatandaşın yanındadır.

Böylesine önemli bir kurumu, aldatmaya teşebbüs edip haksız yere kazanç sağlayan bireyler günümüzde epeyce artmıştır. Bazı bireyler, eşleri ile birlikte bir aile yuvasını devam ettirmekte oldukları halde mahkemeye gidip muvazaalı olarak boşanmaktadırlar. Sonra da kendilerini eşinden boşanmış ve devletin yardımına muhtaç bir kimse gibi göstermek suretiyle SGK’ya başvurarak babalarından kalan ölüm aylığını talep etmektedirler. Günümüzde bu yola başvuran bireyleri, ekonomik koşulların buna sürüklediğini savunanlar olsa da bunun yanlış bir yol olduğu aşikârdır. Bu durum, açıkça hakkın kötüye kullanılması olarak ifade edilebilir. Hukuk Devleti, hakkın kötüye kullanılmasını korumaz. Hak ve adalet duygusundan yoksun bu tip bireyler için SGK da, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı yasasının 56. Maddesinin son bendi ile önlemini almıştır. Madde metni şöyledir: “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır” şeklindedir.

Bu çalışmanın amacı, eşinden boşandığı halde eşiyle fiilen birlikte yaşayan kadınların maaşlarının kesilmesi ve kendilerine ödenen maaşların geri alınması hallerini tartışmaktır. Bu konu hak ve adalet penceresinden yeniden irdelenecek ve konu çeşitli örneklerle açıklanacaktır.

ÖLÜM AYLIĞI
Ölüm Aylığının Hak Sahiplerine Paylaştırılması
MADDE 34– Ölen sigortalının 33. madde hükümlerine göre hesaplanacak aylığının;
a. Dul eşine % 50'si; aylık bağlanmış çocuğu bulunmayan dul eşine ise bu Kanun kapsamında veya yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında çalışmaması veya kendi çalışmaları nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olması halinde % 75'i,
b. Bu Kanun kapsamında veya yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında çalışmayan veya kendi çalışmaları nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış çocuklardan;
 18 yaşını, lise ve dengi öğrenim görmesi halinde 20 yaşını, yüksek öğrenim yapması halinde 25 yaşını doldurmayanların veya
 Kurum Sağlık Kurulu kararı ile çalışma gücünü en az % 60 oranında yitirip malûl olduğu anlaşılanların veya
 Yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan kızlarının her birine % 25'i
c. (b) bendinde belirtilen çocuklardan sigortalının ölümü ile anasız ve babasız kalan veya sonradan bu duruma düşenlerle, ana ve babaları arasında evlilik bağı bulunmayan veya sigortalının ölümü tarihinde evlilik bağı bulunmakla beraber ana veya babaları sonradan evlenenler ile kendisinden başka aylık alan hak sahibi bulunmayanların her birine % 50'si,
d. Hak sahibi eş ve çocuklardan artan hisse bulunması halinde, ana ve babaya çalışmaması ve gelir veya aylık bağlanmamış olması halinde % 25'i oranında; çalışmayan ana ve babanın 65 yaşın üstünde olması, gelir veya aylık bağlanmamış olması halinde ise artan hisseye bakılmaksızın % 25'i oranında aylık bağlanır.
Sigortalı tarafından evlât edinilmiş, tanınmış veya soy bağı düzeltilmiş veya babalığı hükme bağlanmış çocukları ile sigortalının ölümünden sonra doğan çocukları, bağlanacak aylıktan yukarıda belirtilen esaslara göre yararlanır. Hak sahiplerine bağlanacak aylıkların toplamı sigortalıya ait aylığın tutarını geçemez. Bu sınırın aşılmaması için gerekirse hak sahiplerinin aylıklarından orantılı olarak indirimler yapılır şeklindedir. Buna göre yasa koyucunun, bir geliri bulunmayan ve –iyi niyetli– evli olmayan kadınları yaşa bağlı olmaksızın ölüm aylığından yararlandırmak suretiyle korumayı amaçladığı anlaşılmaktadır.

Gelir ve Aylık Bağlanmayacak Haller
MADDE 56– Ölen sigortalının hak sahiplerinden;
a. Kesinleşmiş yargı kararı üzerine, kendisinden aylık bağlanacak sigortalıyı veya gelir ya da aylık bağlanmış olan sigortalıyı, kasten öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenlere veya bu Kanun gereğince sürekli iş göremez hale veya malûl duruma getirenlere,
b. Kesinleşmiş yargı kararı üzerine, kendisinden aylık bağlanacak sigortalıya veya gelir ya da aylık bağlanmamış olan sigortalıya veya hak sahibine karşı ağır bir suç işlemesi veya bunlara karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi nedeniyle ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçılıktan çıkarılanlara,
c. Sonraki eşinden dolayı bu Kanuna göre gelir veya aylığa hak kazanan dul eşe, önceki eşinden, gelir veya aylık ödenmez. Ödenmiş bulunan gelir ve aylıklar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır.
Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır şeklindedir. SGK bu madde ile “SGK’nın malı deniz…” diyen kötü niyetli vatandaşa karşı kendini korumaktadır. Kendini korumayan bir sosyal güvenlik sisteminin devamlılığı düşünülemez. Zira “nesnel ve sürekli kurallarla sağlam ve sağlıklı temellere oturtulmayan bir sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilir olması düşünülemez. Bu düzenin korunması Anayasa’nın 60. maddesinde yer alan sosyal güvenlik hakkının güvenceye alınması için de zorunludur” şeklinde verdiği kararla Yargıtay da aynı görüşü benimsemektedir. Maddenin son bendi için, gerekçesinde; “eşinden boşanmak suretiyle babasından maaş bağlanan, ancak boşandığı eşleriyle fiilen beraber yaşayanların gelir ve aylıklarının kesilmesi ile ilgili hususların, uygulamada hakkın kötüye kullanılmasını önlemek amacıyla yeniden düzenlendiği” vurgulanmıştır.

Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde; “herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz” şeklinde dürüstlük tanımı yapılmıştır. Uygulamada ölüm aylığı almaya hak kazanmak için gerekli olan “evli olmama” koşulu, boşanma ile aşılarak yasa koyucunun bir geliri bulunmayan dul veya bekâr kadınları koruma gayesi istismar edilmektedir . Bu şekilde gerçekleştirilen boşanmada eşler sanki resmi evliliklerini sürdürüyor gibi bir arada yaşamaya devam etmektedirler. Başka bir ifadeyle, taraflar iyi niyetli ve dolayısıyla dürüst davranmamaktadırlar. Herkes tarafından bilinmelidir ki, hukuk devleti kötü niyeti koruyup kollamaz.

Her ne kadar maddenin bu son bendi, Diyarbakır 2. İş Mahkemesi (Esas Sayısı: 2009/86), Zonguldak 1. İş Mahkemesi (Esas Sayısı: 2010/86), Malatya İş Mahkemesi (Esas Sayısı: 2010/87) tarafından; “boşandıkları eşleriyle ortak ikametgâhta yaşamaya devam ettikleri Sosyal Güvenlik Kurumunca tespit edilen kadınların, babalarından bağlanan ölüm aylıklarının itiraz konusu kural gereğince Kurum tarafından kesilmesi ve ödenmiş olan aylıkların geri istenmesi üzerine, Kurum kararının iptali için açılan davalarda itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptali için” Anayasa Mahkemesi’ne taşınmış ise de, Anayasa Mahkemesi 2009/86E. - 2011/70K. ve 28.4.2011 tarihli kararı ile; “5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. Maddesinin son fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığından itirazın reddine” karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesi kararının ardından Yargıtay da; “İlgili hak sahibinin seçimini, her ne sebeple olursa olsun boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşama yönünde kullanması, mutlak surette bireysel özgürlük çerçevesinde ele alınmalı, bununla beraber, Anayasa’nın 65′inci maddesinde de ifade edildiği üzere, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile saptanan görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri göz önünde bulundurarak mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirme görevi olan devletin, sosyal güvenliğin yaşama geçirilip ülkede yaşayan diğer fertlere de bu hakkın dağıtılmasında sosyal sigorta yardımlarına hak kazanma koşullarını düzenleme yetkisine sahip olduğu gözden uzak tutulmamalı, daha açık anlatımla, boşanılan eşle fiilen beraber yaşama durum ve olgusuna müdahale edemeyecek olan devletin, yöntemince kabul edeceği yasal düzenlemeyle bu tür ilişkiyi sürdürenleri sosyal sigorta yardımından yararlandırmama (yoksun bırakma) yetkisi olduğu benimsenmeli, özellikle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal başvurusunun reddedilmesi karşısında, yürürlükteki kanunları uygulamakla yükümlü olan yargı organlarınca görev sınırları içerisinde, sosyal güvenlik hukuku ve onun ilkeleri kapsamında madde hükmü ele alınmalıdır” şeklinde vermiş olduğu kararla desteklemektedir. SGK’nın hayatımızda ne denli önemli bir yer kapladığı her defasında ifade edilmektedir. İşte böylesi önemli bir kuruma, hakkın kötüye kullanılması suretiyle zarar vermek isteyen bireylere, 5510 sayılı yasanın 56/son maddesi ile karşı konulmaya çalışılmaktadır.

YENİDEN EVLENME HALİNDE BİR DE EVLENME ÖDENEĞİ
Evlenme ve Cenaze Ödeneği
MADDE 37– Evlenmeleri nedeniyle, gelir veya aylıklarının kesilmesi gereken kız çocuklarına evlenmeleri ve talepte bulunmaları halinde almakta oldukları aylık veya gelirlerinin iki yıllık tutarı bir defaya mahsus olmak üzere evlenme ödeneği olarak peşin ödenir. Evlenme ödeneği alan hak sahibinin aylığının kesildiği tarihten itibaren iki yıl içerisinde yeniden hak sahibi olması halinde, iki yıllık sürenin sonuna kadar gelir veya aylık bağlanmaz, bu durumda olanlar 60. maddenin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılır.

Evlenme ödeneği verilmesi halinde, “diğer hak sahiplerinin aylık veya gelirleri evlenme ödeneği verilen sürenin bitimini takip eden ödeme döneminden itibaren 34. maddeye göre yeniden belirlenir” şeklindedir. Anne veya babasının ölümü nedeniyle SGK’dan yetim aylığı almakta olan kız çocuklarına evlenmeleri halinde evlenme ödeneği (çeyiz parası) ödenmektedir. Gelir veya aylıklarının evlenme nedeniyle kesilmesi gereken kız çocuklarına resmi olarak evlenmeleri ve yazılı olarak talepte bulunmaları halinde almakta oldukları aylık veya gelirlerinin iki yıllık tutarı (24 maaş) bir defaya mahsus olmak üzere evlenme ödeneği olarak peşin ödenmektedir.

Evlenme ödeneği alabilmek için, yetim aylığı alıyor olmak şartı bulunmaktadır. Yani, yetim aylığı almaya hakkı olmayan kız çocuğunun evlenme ödeneği almaya da hakkı yoktur. Bu bağlamda eşinden boşandığı halde fiilen eşiyle yaşamaya devam eden bir şahıs, SGK’nın aşağıda zikredilecek davaları kendi aleyhine de açacağından korkarak, boşandığı eşi ile yeniden evlenme yoluna gitmektedir. O zaman da evlenme yardımı almak için müracaat etmekte ve SGK’yı 24 aylık maaş tutarında bir kez daha yaralamakta yahut yaralamaya çalışmaktadır. Sabah Gazetesi bu durumu Çeyiz parası yüzsüzlüğü başlığıyla; “devletten haksız yere yetim maaşı alabilmek için eşinden anlaşmalı boşanan kadınların talepleri ‘bu kadar da olmaz’ dedirtti. Anlaşmalı boşananların müracaatlarında yeniden evlenmek için çeyiz parası istemeleri ise müfettişleri şaşkına çevirdi. Müfettişler, haksız yere yıllardır yetim maaşı alanlara cezadan kaçıp yeniden eski kocasıyla evlenmek amacıyla 2 bin 500 lira tutarında çeyiz parası verilmesine karşı çıktı. Hayali boşanmayla devleti zarara uğratan birçok kişinin; “ben kocamla yeniden evleneceğim, ama yetimlere verilen çeyiz parasını da istiyorum” gibi taleplerinin geri çevrildiğine yönelik haberler, yazılı ve görsel basında sıklıkla görülmektedir.

İRDELEME
Madde gereği, eşinden boşandığı halde, boşandığı eşi ile fiilen birlikte yaşadıkları belirlenenlerin aylıkları kesilmektedir.
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2011/3204 E.-2012/7564K sayılı kararında, madde metnini irdelemek kaydıyla; “maddede ‘belirlenen’ sözcüğü dikkati çekmekte olup, belirlemenin nasıl ve ne şekilde yapılması gerektiği, belirleme yapılırken hangi yöntemin izleneceği, yargı makamları önünde ispat hak ve yükünün kime ait olduğu, boşanılan eşle eylemli birlikte yaşama/yaşamama olgusunun nasıl kanıtlanması gerektiği önem taşımaktadır. Anayasa’nın ‘özel hayatın gizliliği’ başlığını taşıyan 20'nci maddesinde, herkesin, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiş; 5510 sayılı Kanunun ‘kurumun denetleme ve kontrol yetkisi’ başlıklı 59. maddesinde, bu kanunun uygulanmasına ilişkin işlemlerin denetiminin, kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları eliyle yürütüleceği, kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarının görevleri sırasında belirledikleri kurum alacağını doğuran olay ve bu olaya ilişkin işlemlerin, yemin dışında her türlü kanıta dayandırılabileceği, bunlar tarafından düzenlenen tutanakların aksi sabit oluncaya kadar geçerli olduğu” şeklinde karar vermiştir.

Ayrıca yine Yargıtay’ın bir başka kararında aile yaşantısı; “aile hayatının var olup olmadığı aslında, yakın kişisel bağların uygulamada da gerçekten var olmasına bağlı olan bir bilinmezdir. 8. madde meşru ailenin olduğu gibi, gayrimeşru ailenin, aile hayatı için de geçerlidir. Aile kavramı, yalnızca evliliğe dayalı ilişkilerle sınırlı olmayıp, tarafların evlilik dışı biçimde beraber yaşadığı aile bağlarını da kapsayabilir. Aile hayatı, örneğin çocukların eğitimi çerçevesinde, yalnızca sosyal, ahlaki ya da kültürel ilişkileri kapsamaz; … maddi türden menfaatleri de kapsar. Ek olarak, bir ilişkinin aile hayatı olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğine karar verirken, çiftin beraber yaşaması, ilişkilerinin süresi ve çocukları olup olmadığı gibi birkaç etken önemlidir” şeklinde açıklanmıştır.
Yani boşanmanın ne şekilde gerçekleştiğinin bir önemi yoktur. Önemli olan boşanma gerçekleştiği halde boşanılan eşle fiilen birlikte yaşantının belirlenmesidir. Yargıtay yine yukarıda anılı kararında; “boşanma tarihi itibarıyla gerçek/samimi boşanma iradelerine sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda gelirin/aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır” şeklinde karar vererek 5510 sayılı yasanın 56/son maddesinin uygulanabilmesini boşanan şahısların eylemli olarak birlikte yaşadıklarının belirlenmesine bağlamıştır.

Örneğin, kişilerin gerçek amacı sahiden boşanma olduğu halde boşanmanın akabinde yeniden bir araya gelmiş olabilirler. Peki, neden yeniden evlenmek dururken evlenmezler? Evlenirlerse maaş kesileceği için mi? Uygulamada, SGK denetçisi adrese giderek tutanak tutmaktadır. Birçoğunda; boşanan karı koca, çocukları ve hatta ana babaları aynı çatı altında mukim olmaktadır. Kimisi tutanağı imzalamakta bir beis görmemekte kimi ise imtina etmektedir. Çevre sakinleri ve muhtarın da tanık olarak ifadesi alınmaktadır. Çoğu zaman söz konusu şahısların boşanmış oldukları mahalleli/köylü tarafından bilinmemektedir. Zira kişiler aile yaşantılarını devam ettirmekte, dışarıya karşı boşanmadan önceki gibi görünmektedirler. İşte bu nedenle kamuoyu, bu tip boşanmaları muvazaalı boşanma olarak adlandırmaktadır. Genelde ALO 170 ihbar hattına yapılan ihbar sonucu kontrol memuru harekete geçmektedir. İhbarcı/lar sıklıkla maaşı paylaşan kişilerden yani öz/üvey anne, hiç evlenmemiş yahut boşanmış diğer kız kardeşten oluşmaktadır.

Uygulamada Karşılaşılan Birkaç Çarpıcı Örnek:
 SGK Kontrol Memuru fiili durum tespiti için gittiği evde kapıyı –güya – eski eş açmış, memur örneğin Ayşe Hanım ile görüşmek istediğini söylediğinde, -güya- eski eş, “ben eşiyim, neyse derdiniz bana anlatın” demiştir.
 Bir başka olayda pijamasıyla kapıyı açan –güya– eski eş, normalde kendisinin bir başka evde ikamet ettiğini beyan ettikten sonra, o an için evde bulunma sebebinin ise çocuğunu görmek olduğunu söylemiştir. Neden yatıya kaldığını ise açıklığa kavuşturamamıştır.
 Yine başka bir olayda SGK tarafından yapılan tebligatı, eşi sıfatı ile –güya–eski eş tebliğ almıştır.
Bu tip kimseler, adrese dayalı nüfus kayıt sisteminde boşandıkları halde aynı adreste oturuyor olarak kayıtlı görünmektedirler. Seçmen listesinde ve bankalarda aynı ikametgâh adresini kullanmaktadırlar. Oturdukları evin elektrik, su, doğal gaz aboneliği –güya–eski eşin üzerine kayıtlıdır. Bir kimse oturmadığı evin söz konusu harcamalarını neden üstlenir?

DAVALAR
a. Rücuen Alacak Davası (Hukuk Davası)
SGK da, ihbar sonucuna göre boşanmış kişilerin fiilen birlikte yaşayıp yaşamadıklarını yöntemince araştırıp 56/son maddedeki gibi yaşantı sürenlerin maaşını haklı olarak kesmektedir.
Ayrıca haksız kazanç elde eden bu tip kimselerden 01.10.2008’den (yasanın yürürlük tarihi) bu yana almış oldukları maaşları geri istemektedir. Bu davalar genellikle SGK’nın zaferi ile sonuçlanmaktadır. Zira yukarıda belirtilen hususlar mahkemece de araştırılıp mahkeme de kişilerin haksız kazanç elde ettiklerine kani olunca SGK lehine karar çıkmaktadır. Hatta Yargıtay da yukarıda anılı araştırmalar yapıldıktan sonra verilen kararları onamaktadır. Yargıtay kararlarından birkaç örnek:
“Dava, boşandığı eşiyle birlikte yaşadığının anlaşılması üzerine, hak sahibi konumunda yer alan davacıya bağlanan ölüm aylığının kesilmesi sebebiyle; davalı Kurum tarafından ödenen aylıklara ilişkin olarak davacının, davalı Kuruma borçlu olmadığının ve aylığın kesilme tarihi itibarıyla yeniden bağlanması gerektiğinin tespitine ilişkindir. Birlikte yaşama olgusu tüm açıklığıyla ve özellikle taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulmalıdır. Bu aşamada, Anayasa'nın 20. maddesi ile 5510 sayılı Kanun, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, 4857 sayılı İş Kanunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ve diğer ilgili mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yöntemince araştırma yapılmalıdır. Davacı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak; muhtarlıktan ikametgâh senetleri elde edilmeli, nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılmalıdır. Boşanan eşlerin kayıtlı oldukları bölge/bölgeler yönünden kapsamlı Emniyet Müdürlüğü/Jandarma Komutanlığı araştırması yapılmalı, anılan mahalle/köy muhtar ve azalarının tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalı, böylelikle “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği, toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra karar verilmelidir” .
“Dava, hak sahibi konumunda yer alan davacıya bağlanan ölüm aylığının 5510 sayılı Kanun hükümleri gereğince kesilmesi yönündeki davalı SGK Başkanlığı işleminin iptali ile aylığın, kesilme tarihi itibarıyla yeniden bağlanması gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir. Hakkında verilen boşanma kararı kesinleşen davacıya, yaşamını yitiren sigortalı babası üzerinden 506 sayılı Kanun hükümlerine göre hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla bağlanan ölüm aylığının, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının belirlendiği gerekçesiyle davalı Kurumca kesildiği anlaşılmakta olup, mahkemece yapılan yargılama sonunda istem aynen hüküm altına alınmıştır.

Bu tür davalarda eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ve özellikle taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması önem arz etmektedir. Tarafların göstereceği tüm kanıtlar toplanmalı, bildirilen ve dinlenilmesi istenilen tanıkların ifadeleri alınmalı, davacı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak; muhtarlıktan ikametgâh senetleri elde edilmeli, İlgili Nüfus Müdürlüklerinden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılmalı, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşılmalı, özellikle ilgili Nüfus Müdürlüğü'nden adres hareketleri, tarihleriyle birlikte istenilmeli, ilgililerin su, elektrik, telefon aboneliklerinin hangi adreste kimin adına tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtları getirtilmeli, varsa çalışmaları nedeniyle resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adresler dikkate alınmalıdır” .
Davalarda Karşılaşılan Enteresan Durumlar:
 SGK’nın açmış olduğu rücuen alacak davasında muhtar ve aza tanık olarak dinleneceklerdi. Önce aza içeri girdi, davalının boşanmış olduğu eşi ile birlikte yaşadığını ve köyde bunu herkesin bildiğini beyan etti. Sıra muhtara geldi. Hâkim muhtara davalıyı tanıyıp tanımadığını sordu, muhtar tanıdığını beyan etti. Ardından eski eşini tanıyıp tanımadığını sordu, muhtar da tanıdığını hatta duruşmaya girmeden kapının önünde gördüğünü beyan etti. Hayatın olağan akışında bir kimse boşanmış olduğu eşinin bir davasında duruşma salonunun kapısında beklemez.
 Yine SGK’nın açmış olduğu rücuen alacak davasında, davalı yan gerçekten boşandığını tüm samimiyeti ile dile getirdi. Nüfus kayıtları incelendi; 2009’da boşanmış oldukları ancak 2010 doğumlu çocukları olduğu anlaşıldı. Hayatın olağan akışında bir kimse, boşanmanın ardından boşanmış olduğu eşinden hamile kalıp çocuk doğurmaz.
Kurum, maaşları primlerden karşılamaktadır. Kurum, yıllar önce emekli olmuş ve hayatını kaybetmiş sigortalının kızına hayatı boyunca maaş ödeyecek prim desteğine sahip değildir. Zaten bu nedenle de yeni yasasında bu tip bir düzenleme yapılması zaruri olmuştur. Bu durum, SGK’nın aktüer dengesini bozan bu durumdaki esas sıkıntı, sadece 01.10.2008’den sonraki haksız kazançların iadesinin istenebilmesi olabilir. Bu tarihten önceki haksız kazanımlar Kurumca haksız kazanç sahibinden istenememektedir. Örneğin, şahsa 01.01.2001’de maaş bağlanmış olsa, bunun yalnızca 01.10.2008’den sonraki bölümünün iadesi istenebilmektedir. Oysa şahıs, 01.01.2001’den bu yana haksız kazanç elde etmektedir. 01.01.2001–01.10.2008 arasında kalan dönemde almış olduğu maaş yanına kâr kalmaktadır. Bu da devlete olan güven duygusunda eksilmeye sebebiyet vermektedir.
Medyada, SGK’nın bütçesinin emekli maaşlarını ödemeye yetmediği ve hazineden yapılan takviye ile kurumun açıklarının kapatılmaya çalışıldığı yolunda haberler sıklıkla göze çarpmaktadır. Kurumu, kötü niyetli vatandaş bu hale getirmektedir. Sadece “anlaşmalı boşanarak haksız şekilde maaş alanların devlete maliyetinin sağlık harcamalarıyla birlikte 500 milyon lirayı bulduğu tahmin edilmektedir” . 2012 yılı 16 yaşını doldurmuş asgari ücretli işçide işveren payının 136,37–TL olduğu düşünüldüğünde 500 milyon lira, ancak 3.666.496 kişinin çalışması ile SGK’ya prim olarak ödenmektedir. Görüldüğü üzere rakam, dehşet vericidir.

b. Dolandırıcılık Davası (Ceza Davası)
Kamu kurum ve kuruluşlarını dolandırma suçundan açılan ceza davalarında bu şahıslar genellikle beraat etmektedirler. Beraatların gerekçesi, kişinin eski eşiyle değil de bambaşka biriyle yaşaması halinde maaş almasında bir sakınca yokken eski eşiyle yaşayınca maaşın kesiliyor olmasıdır. Bu gerekçenin yerinde olmadığı aşikârdır. Anayasa Mahkemesi kararı bu noktaya da açıklık getirerek söz konusu kimselerin birbirleri ile kıyaslanamayacağını zira bu kimselerin elmayla armut kadar farklı olduklarını aşağıdaki şekilde belirtmiştir:

“Resmi evliliği olmadan birlikte yaşayanlar ile ölüm aylığı alabilmek için hakkını kötüye kullanarak resmi evliliğini boşanma ile sonlandırıp boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşamaya devam edenler söz konusu hakkı kullanmak bakımından eşit kabul edilemeyeceklerinden, bunlar arasında eşitlik karşılaştırması yapılamaz” .
Muvazaa; “tarafların gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm, sonuç doğurmayan bir görüşü yaratmak maksadıyla anlaşmak” şeklinde tanımlanabilir. Yine, tarafların gerçekte yapmak istemedikleri bir hukuki işlemi 3. kişileri aldatmak amacıyla yapıyormuş gibi görünmelerine de muvazaalı işlemler denir. Kısacası muvazaalı işlemlerde aldatma, hile mevcuttur. Yukarıda anlatılmaya çalışılan kimselerin, esasında evlilik yuvasını sürdürdükleri halde kendilerini kuruma karşı boşanmış gibi göstermelerinde de muvazaa söz konusudur.
Yasada dolandırıcılık; “hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak” şeklinde tanımlanmıştır. Kurumca açılan davalarda sanıkların hileli davranışla yani hileli/muvazaalı boşanma ile kurum zararına ancak kendi yararlarına hareket ettikleri sabittir. Bu sebeple cezalandırılmaları gerektiği halde beraatları yönünde verilen kararlar kanımızca hatalı olsa da Yargıtay 15. Ceza Dairesi tarafından verilen bir onama kararının olduğu 23.09.2012 tarihli gazetelerde kamuoyuna açıklanmıştır.

Ancak Yargıtay bir başka kararında “Evli olan sanıkların, kadının SSK'dan emekli aylığı alan babasının vefatından sonra yetim maaşı almak amacıyla danışıklı olarak boşanıp, birlikte aynı evde yaşamaya devam ederek haksız çıkar sağladıkları iddia olunmuştur. Boşanma dosyası getirtilerek incelenip içeriği ve boşanma nedeni ile sanıkların boşandıktan sonra aynı evde birlikte yaşamaya devam edip etmediklerinin muhtarlık, zabıta ve komşularından sorulup araştırılıp, ikametgâhın bir başka yere nakledilip nakledilmediğinin tespitinden sonra, toplanan tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekir” şeklinde Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 2008/1657E–2010/14820K sayılı ilamı ile “yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’UN 321. maddesi uyarınca bozulmasına, 22.12.2010 gününde oybirliği ile” karar verilmiştir. Bu noktada, esas aranması gereken kasıttır. Zira suçun manevi unsurunu kast oluşturur. Bu nedenle kişiler boşanmış ve fiili birlikteliklerini devam ettiriyor ve sırf maaş almaya devam etmek için evlenmiyorlarsa bu halde ceza verilmesi gereklidir.

SONUÇ
Sosyal güvenlik hakları bir ülkenin olmazsa olmazlardandır. Sosyal güvenlik sistemi içinde her bireyin hakkı bulunmaktadır. Devletin en önemli kurumlarından olan SGK’dan haksız kazanç elde eden bir birey, “tüyü bitmedik yetimin hakkını” gasp etmiş olur. SGK, sosyal güvenliğin devamını sağlamakla yükümlü olduğundan, çıkardığı yasalarla ve yaptığı kontrollerle mali dengesini korumak zorundadır. Bu kapsamda 5510 sayılı yasa ile getirilen 56. Maddenin Kuruma fayda sağlayacağı açıktır. Yukarıda da belirtildiği üzere, açılan hukuk davalarında olduğu gibi, ceza davalarında da SGK lehine karar çıkması kurum açısından önemlidir. Sonuç olarak; “Emeksiz aş; ya karın ağrıtır, ya baş…”
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Babadan Ölüm Aylığı Almak İçin Kağıt Üzerinde Eşinden Boşananlar : Sgk' Nın Malı Deniz..." başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Nur Hayat Buran'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
30-01-2013 - 05:44
(4117 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 7 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 7 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
64260
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 1 gün 31 dakika 59 saniye önce.
* Ortalama Günde 15,60 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 26849, Kelime Sayısı : 3355, Boyut : 26,22 Kb.
* 15 kez yazdırıldı.
* 6 kez indirildi.
* 15 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1577
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,05789089 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.