Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Tembellik Hakkı

Yazan : Pervin Özbıçakçı [Yazarla İletişim]
AVUKAT

Yazarın Notu
PSİKEART DERGİSİ KASIM-ARALIK 2012 SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR.

Düşün tarihinde, “tembellik, boş zaman hakkı” na dair; Rousseau 1758tarihli d'Alembert'e Mektup adlı yazısında: “Halkın, ekmeğini kazanmak için harcadığı zamandan başka zamanı yoksa, yazık. Ekmeğini sevinçle yiyebilmesi için de zamanı olması gerek. Yoksa, uzun süre kazanamaz olur ekmeğini. Halkın çalışmasını isteyen şu adaletli ve iyiliksever Tanrı, onun dinlenmesini de ister. Doğa da halkın aynı zamanda çalışmasını ve dinlenmesini; didinmesini, aynı zamanda da haz duymasını ister. Çalışmaya karşı duyulan tiksinti, yoksul insanları çalışıp didinmekten daha çok bunaltır.” ifadeleri ile fikirlerini açıklamıştır. “Çalışma” sözcüğünün Fransızcası olan, Travail’in; “zahmetli iş”, “acı veren iş”, bir tür “işkence” anlamını karşıladığı ve insan doğasının esasen “tembel” olduğu gözetildiğinde bu fikirleri reddetmek pek olası görünmemektedir.

Fransa’da büyük bir ekonomik bunalım süreci sonrasında 18 Mart 1871 tarihinde gerçekleşen Komün adlı ayaklanma sonrasında işçi sınıfı hareketleri gözlenmektedir. Paul Lafargue tarafından 1880’li yıllarda Egalité’de adlı gazetede tefrika olarak “Tembellik Hakkı” yayınlanmıştır.[1] Bu dönemi Lafargue; “İşte, tam o sıra kentsoylu sınıfın kendine bir toplum görevi olarak benimsediği ahlaksızlığı hesaba katmaksızın, işçiler, çalışmayı kapitalistlere zorla kabul ettirmeyi kafalarına koydular. Saf yürekli işçiler, ekonomicilerin ve ahlakçıların çalışmaya ilişkin kuramlarını ciddiye aldılar ve bunun uygulamasını kapitalistlere zorla kabul ettirmeye çalıştılar, imanları gevreyerek. İşçi sınıfı “Çalışmayan yiyemez” ilkesini attı ortaya. 1831'de Lyon işçileri ”ya bizi kurşuna dizin ya da iş verin!” diye ayaklandı, 1871 federeleri de ayaklanma eylemlerine İş Devrimi adını verdiler” şeklinde ifade etmektedir.

Lafargue'ın yaşadığı ve ürettiği dönem itibari ile; çalışma hayatının işçiler için esasen ağır yük oluşturduğu, ifade edilmelidir. Bu nedenlerle esasen; Lafargue’nin, “Tembellik Hakkı kavramı ile; çalışmaya değil, insanı insanlıktan çıkaran aşırı çalışmaya karşı savaşmakta olduğu anlaşılmalıdır. Lafargue, insanlık dışı çalışma koşullarına karşı çıkmaktaydı. “Sevme, içme ve tembellik dışında, Tembellik edelim her şeyde/ Lessing - Kapitalist uygarlığın egemen olduğu ulusların işçi sınıflarını garip bir çılgınlık sarıp sarmalamıştır. Bu çılgınlık, iki yüzyıldan beri, acılı insanlığı inim inim inleten bireysel ve toplumsal yoksunluklara yol açmaktadır. Bu çılgınlık, çalışma aşkı; bireyin, onunla birlikte çoluk çocuğunun yaşam gücünü tüketecek denli aşırıya kaçan çalışma tutkusudur. Rahipler, iktisatçılar ve ahlakçılar bu akıl sapıncına karşı çıkacak yerde, çalışmayı kutsallaştırmışlardır.” “Çalışma dogmasının aptallaştırdığı işçiler! Kıskanç bir özenle sizden uzak tutulan bu filozoflara kulak verin: Emeğini para karşılığında sunan bir yurttaş köle durumuna düşüp alçalır” ifadeleri ile açıklanan fikirlerden sanayileşme ve kapitalizm esaslarının, insanları daha çok tüketmek için daha çok çalışmak, bu şekilde insani değerlerinden uzaklaşarak, gönüllü kölelik durumuna getirdiğinin savunulduğu anlaşılmaktadır.

Gerçekten, eski çağ filozoflarında, “çalışma” muteber kabul edilmemekteydi. Platon, “Devlet” adlı örnek alınacak toplumsal ütopyasında yer alan; “Doğa, ne kunduracı yaratmıştır, ne de demirci. Bu tür uğraşlar, onları uygulayan insanları, o aşağılık ücretlileri, durumları dolayısıyla siyasal hakları olmayan adsız sefilleri alçaltmaktadır.” ve Ksenophon’un “Oikonomikos” adlı yapıtında yer alan ; “Kendilerini kol işlerine adayanlar, hiçbir zaman Devlet görevlerine getirilemeyeceklerdir, bu da yerinde bir şeydir. Çoğu, bütün gün oturmaya, kimileri de sürekli acı çekmeye mahkûm olan bu insanların bedenleri ister istemez bozulacak, ruhları da bundan etkilenecektir.” ifadeleri nazara alındığında, eski çağda gerekliliği tartışılmaz biçimde kabul edilen “kölelik” kurumunun, sonraki dönemlerde “ücretli çalışma” kavramı ile yer değiştirdiği, bu anlamda modern-gönüllü kölelik olarak nitelendirilmesinin mümkün bulunduğu ifade edilebilmektedir.

Rousseau’nun, Lafargue'ın ve daha pek çok düşün insanın, toplum, siyaset ve çalışma hayatına ilişkin eserlerinde, birey-devlet ilişkileri sorgulanmış, tarihsel süreç içinde kuşkusuz koşullarda birey lehine gelişmeler de sağlanmıştır. Nitekim, 18 inci ve 19 uncu yüzyılda İngiltere,Fransa ve Almanya’da, keza 20 nci yüzyılın başından itibaren de kapitalizmin geliştiği Amerika Birleşik Devletleri’nde gelişen işçi hareketleri ve sendikalaşma sürecinde; 1888 Aralık ayında toplanan Amerikan İşçi Federasyonu 8 saatlik işgünü elde edilinceye kadar, her yıl 1Mayıs'ta kitle gösterileri düzenleme kararı almış ve eş zamanlı olarak Avrupa ülkelerinde de İşçi Sendikaları Konfederasyonları sekiz saatlik işgünü için mücadele kararı almışlardır. 14-21 Temmuz 1889'da Paris Kongresi ile kuruluşu gerçekleştirilen 2. Enternasyonal, 1 Mayıs gününü işçi sınıfının uluslararası birlik ve dayanışma günü ilan etmiş; 1890 yılından sonra 1 Mayıs'lar bütün ülkelerde uluslararası işçi bayramı olarak kutlanmaya başlanarak pek çok ülkede “tatil günü” olarak kabul edilmiştir. Ülkemizde de; 22.04.2009 tarih ve 5892sayılı yasa ile 1 Mayıs Günü, “Emek ve Dayanışma Günü” adı ile resmi tatil kabul edilmiştir.

1919yılında Uluslararası Çalışma Örgütü kurularak ve “İşçi Hakları Bildirgesi” kabul edilmiş, kuruluş kongresinde 8 saatlik işgünü karara bağlanmıştır. Bilahare İkinci Dünya Savaşı sonrasında; Filadelfiya'da toplanan Uluslar Arası Çalışma Örgütü (ILO),tarihsel bildirgelerinden biri olarak tanınan ve ILO'nun amaç ve hedeflerinin belirtildiği 1944 yılında yayınlanan “Filadelfiya Bildirgesi”nde;emeğin bir mal olmadığı, çalışanların örgütlenme özgürlüğünün bulunduğu, yoksulluğun kabul edilemez olduğu, ihtiyaca karşı mücadelede; her ülke hükümetinin, işçi ve işverenlerin eşit koşullarla katılımı gerektiği; ırk,inanç ve cinsiyet farkı gözetilmeksizin tüm insanların maddi ve manevi gelişimlerinin özgür ve onurlu, ekonomik güvence altında ve eşit şartlarda sürdürme hakkının mevcudiyeti temel ilkeler olarak vurgulanmıştır. Ayrıca, bildirgede; Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) için önemli bir yükümlülük olarak kabul edilen konular belirleniş ve “dinlenme olanakları bakımından uygun bir düzeye ulaşılması” da bu yükümlülükler arasında sayılmıştır.

Müteakiben, Birleşmiş Milletler Örgütü 10 Aralık 1948 tarihinde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini yayınlanarak; tüm dünya insanlarının temel hakları vurgulanmış ve “Herkesin dinlenmeye, eğlenmeye, özellikle çalışma süresinin makul ölçüde sınırlandırılmasına ve belirli dönemlerde ücretli izine çıkmaya hakkı vardır.” ifadeleri ile çalışma hayatına ilişkin temel haklar arasında “dinlenme, ücretli izin ve çalışma süresinin makul düzeyde sınırlandırılması” temel insan hakları arasında sayılmıştır.

Günümüzde, ülkemizde yürürlükte bulunan İş Kanunumuzda ve ilgili yönetmeliklerde yer alan düzenlemelerle; haftalık çalışma süresi 45 saatle,günlük çalışma süresi 11 saatle ve yıllık fazla çalışma süresi de 270 saatle sınırlandırılmıştır. Yine, ülkemizdeki yasal düzenlemelere göre, bir yılda hafta sonu tatillerine ilaveten yaklaşık 15 günlük resmi tatil mevcuttur.
Ana hatları ile aktardığımız şekilde; sanayi toplumuna geçiş ile birlikte ekonomik rejimlerin yansıması sonucunda çalışan sınıfın aleyhine yaşanan gelişmeler,insanlığı yeniden düzenlemeler yapmaya zorlamış; insanca yaşam hakkının tüm insanlar için sağlanmasına dönük toplumsal itkiler ile “insafsızca çalışma-çalıştırma”;hukuk düzleminde; çalışma saati sınırı, fazla çalışma sınırı, izin hakkı gibi kavramlarla karşılığı bulan “Tembellik Hakkı” ile barış içinde var olmayı nispeten öğrenmiştir.

[1] PaulLafargue- Vedat Günyol çevirisi;Tembellik Hakkı- Cumhuriyet Dünya Klasikleri Dizisi Nisan 1999
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Tembellik Hakkı" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Pervin Özbıçakçı'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
07-11-2012 - 21:31
(4186 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 2 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 2 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
3996
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 38 dakika 44 saniye önce.
* Ortalama Günde 0,95 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 7737, Kelime Sayısı : 946, Boyut : 7,56 Kb.
* 8 kez yazdırıldı.
* 7 kez indirildi.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 1539
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,03194904 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.