Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Meşru Müdafa

Yazan : Çiğdem Şahin [Yazarla İletişim]
Avukat

Makale Özeti
Genel olarak, hukuka aykırı bir nitelik taşıyan, hukuken korunan bir hakkı ihlal eden bir fiilin hukuka aykırı niteliği bazı hallerde ortadan kalkar. Böylece bazı hallerde kusur sorumluluğunu doğuran zarar verici davranış, hukuka aykırı olmayıp bu sebeplere bağlı olarak hukuka uygun bir davranış halini alır. Hukuka uygunluk sebepleri4, birbiri ile çatışan iki hukuki menfaatten birinin üstün tutulmasıdır. Burada üstün tutulan menfaat zarar verenin menfaatidir.

MEŞRU SAVUNMA


1- Kavram

Meşru müdafa ( yasal savunma), hukuka aykırılı ortadan kaldıran nedenlerden biridir. YTCK ile birlikte terim sorunu ortaya çıkmıştır. YTCK meşru savunma demektedir. Böylece terim yarı Türkçe yarı Arapça bir görünüm almıştır. Bu konuda haklı ya da yasal savunma dendiği de vardır. Haklı savunma terimi daha isabetli görünmektedir. Yasa’ya göre, kendisine veya başkasına ait bir hakka yönelmiş haksız bir saldırıyı derhal uzaklaştırma zorunluluğu ile işlenen suçlardan dolayı faile ceza verilmez( TCK m.25/1).

Haksız bir saldırıdan korunmak için yapılan hareketlerin suç oluşturması durumunda eylemin hukuka aykırı sayılmayacağı bazı koşullarla kabul edilmiştir.

Hemen belirtelim ki, yasal savunma, her toplumda ve her dönemde hukuka uygun sayılan bir hal olmuştur. Yasal savunmanın, hukuki temeli, insanın kendisini koruma içgüdüsüdür. Kişinin kendini savunmasını hukuk kurallarıyla yasaklamak olası değildir1. Ancak, yasal savunmanın hukuki temeli konusunda değişik görüşlerde ileri sürülmüştür. Örneğin, manevi cebir görüşüne göre, saldırıyla karşı karşıya kalan kişi manevi bir baskı altındadır. Kusurlu hareket etmiş sayılmaz. Çünkü, kişi bu durumda kusur yeteneğine sahip değildir. Doğal hak görüşüne göre, yasal savunma doğal bir haktır, insanın kendini koruma hakkı vardır. İnsanlar toplum yaşamına geçerken bu haklarından toplum lehine vazgeçmişlerdir. Ancak, toplumun kendilerini koruyamadığı durumda bu hakkı geri almış olurlar. Saikin meşruluğu görüşüne göre ise yasal savunma halinde kalan kişi sadece kendini savunmak saikiyle hareket eder. Bu ise meşru bir saiktir. Bu nedenle, ceza verilmesi doğru olmaz. Hakların çatışmas görüşüne göre, iki hak çatıştığında devlet üstün olanını korumak zorundadır. Yasal savunmada üstün olan hak saldırıya uğrayan haktır. Bu nedenle, saldırıya karşı kendini savunan cezalandırılmaz. Toplumsal yararın yokluğu görüşüne göre ise yasal savunmanın hukuki temeli, toplumsal zararın bulunmamasıdır. Yasal savunma halinde işlenen eylem, toplumun çıkarları ile çatışmamakta, saldırıya uğrayanın hakkı saldırganın hakkında daha üstün olmaktadır2.


1 “ Savunmada bulunmak her canlının ve bu arada insanın kendini koruma tepkisinin bir sonucudur”, YCGK, 26.11.1991-2556/2846, YKD XVIII, ( 1 Ocak 1992), 124-126
2 Tüm bu görüşler ve savunucuları için bak. Dönmezer/Erman II, k. No. 786 vd.


2- Meşru Savunmanın Koşulları

Meşru savunmanın koşuları ortada haksız bir saldırı bulunması ve bu saldırıya karşı savunma yapmanın zorunlu olmasıdır.

a. Haksız Saldırı Bulunması

aa. Saldırı

Saldırı, hukuk tarafından korunan haklara karşı zarar veya tehlike yaratacak icrai ya da ihmali insan davranışı olarak tanımlanabilir. Saldırıda kötülük amacı ön plana çıkmalıdır. Ortada saldırı niteliğinde bir hareket yoksa, buna karşı savunma yapma zorunluluğundan, dolayısıyla meşru savunmadan söz edilemez.

765 sayılı TCK zamanında saldırının maddi bir fiil olup, cebri nitelikte bulunması gerektiği, sözlü saldırıların söz konusu olamayacağı ifade edilmekteydi3. Bunun gerekçelerinden birinin de saldırının nefse ve ırza yönelik olduğu söylenmekteydi. Yine İtalyan Ceza kanununa atıfla İtalyan hukukunda meşru savunmanın tüm haklar bakımından kabul edildiği, meşru savunmanın tüm haklar bakımından kabul edilmiş olsa bile şeref ve haysiyete yönelik sözlü saldırıların meşru savunmadaki saldırının şartlarını taşımayacağı savunulmaktaydı. Tartışma YTCK bakımından da varlığını korumakta ve hatta önemi de artmış görünmektedir. Gerçekten YTCK’nın meşru savunmayı tüm haklar bakımından kabul etmiş olması konunun önemini arttırmaktadır. Öte yandan YTCK m. 129/3 karşılıklı tahrikin varlığı halinde cezasızlık sebebi öngörmüş olduğuna göre aynı görüşün YTCK bakımından da kabul edilebileceği söylenmekle birlikte kanımızca yine sözlü bir nitelik taşıyan tehdit suçu bakımından aynı görüşün savunulabilmesi zor görünmektedir. Gerçekten YTCK, “gerçekleşmesi muhakkak bir saldırı” bakımından da meşru savunmanın mümkün olduğunu kabul ettiğine ve tehdit suçunun maddi unsuru “hayata, vücut ve cinsel dokunulmazlığa veyahutta malvarlığına yönelik saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tahdit etmek” olduğuna göre tehdit suçu kapsamında sözlü bir saldırının varlığı karşısında meşru savunmanın mümkün olmayacağını ileri sürmek zor görünmektedir.

Saldırı, aktif veya pasif hareketle yapılmış olabilir. Örneğin, serbest bırakılması gereken kişiyi, zamanı geldiği halde, serbest bırakmayan kişiye karşı yapılan savunma yasaldır4. Saldırı maddi nitelikte olmalıdır. Hakaret ve sövme gibi maddi olmayan saldırılar yasal savunma nedeni olamaz. Ancak, saldırının mutlaka cebir ve şiddet içermesi gerkmez. Kişinin herhangi bir araç ile kendini bilemeyecek veya savunmayacak hale getirilmesi de cebir ve şiddet sayılır(TCK m. 148/3). Örneğin, uyuşturucu madde verilerek yapılan saldırıya karşı kendini savunma, yasal savunma kapsamına girer5.

3 Dönmezer/Erman, c.II,124 Özen, Meşru Müdafa, 104. Benzer görüş YTCK bakımından da savunulmaktadır( Centel/Zafer/Çakmut,309).
4 F.Erem, “ Türk Hukukunda Mal için Meşru Müdafa”, Adliye Ceridesi XXXIV, 49
5 Özen, 75-76



Öte yandan, saldırının bir suç olması gerekmiyorsa da bir suç niteliğinde ise icra hareketlerine başlanmış olmalıdır. Henüz icra hareketlerine başlanmamışsa olmayan bir saldırıya karşı meşru savunmada bulunmak söz konusudur. Bu durumda yanılmaya ilişkin hükümler uygulanabilir. Bununla birlikte Yargıtay ortada bir saldırı bulunmamasına rağmen failin varlığı varsayarak savunmada bulunmasını MEFRUZ MEŞRU SAVUNMA olarak adlandırmakta ve hukuka uygun saymaktadır. Taksirli bir hareketin saldırı sayılıp sayılmayacağı tartışılır.

Saldırıyı başlatan belirlenemezse meşru savunma hükümleri uygulanamaz.

Saldırının insandan kaynaklanması gerekir. Hayvanların saldırısına karşı, yasal savunmadan söz edilemez. Çünkü hayvanların saldırısının haklılığı veya haksızlığı tartışılamaz. Bu nedenle, hayvanların saldırısı “tehlike” sayılarak, hukuka aykırılığı ortadan kaldıran nedenlerden zorda kalmanın uygulanmasını gerektirir. Ancak, saldırı aracı olarak hayvan veya bir obje kullanılmışsa, saldırı yine insandan kaynaklanmış demektir.6

bb. Saldırının Varlığı

Saldırı halen var olmalıdır. Gelecekteki bir saldırı bu kavrama girmez. Çünkü, gelecekteki bir saldırıya karşı suç işlemeksizin önlem almak mümkündür. Henüz başlamamı, ancak başlayacağı muhakkak olan bir saldırıya karşı da yasal savunma mümkündür. Gerçekleşmesi muhakkak olan saldırı tehlikesi, savunmayı haklı kılar.

Saldırı sona ermişse, artık yapılan hareketler savunma kapsamında görülemez. Saldırıya son verip kaçan kişinin arkasından giderek ateş etme yasal savunma değil, ancak öç alma sayılabilir.

Buna karşılık, başlayıp bitmiş ancak tekrarlanması muhtemel olan devamından korkulan bir saldırı da halen var olan bir saldırı sayılır.

Nitekim, yeni Türk Ceza Yasası’nda yasal savunmaya esas teşkil edebilecek haksız saldırının üç hali açıkça gösterilmiştir: 1) Gerçekleşen saldırı, 2) Gerçekleşmesi muhakkak olan saldırı, 3) Tekrarı muhakkak olan saldırı (TCK m 25/1)

765 s. TCK “…bir taarruzu filhal def’i…” zaruretinden söz etmekte yani tecavüzün o an olması gerektiğini; tecavüz ile savunmanın kural olarak aynı anda olmasını kabul etmişti. Bununla birlikte doktrin ve uygulamada başlamamış ve başlaması muhakkak olup da başladığı zaman savunmayı imkansız ya da çok güç hale getirecek bir tecavüze karşı yapılan savunmanın meşru sayılması gerektiği ileri sürülmekteydi. Aynı durum, tekrarı muhakkak olan saldırılar içinde geçerli kabul edilmekteydi. İşte doktrinde ve yargı kararlarında kabul edilen bu husus YTCK’da gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırı şeklinde ifade edilmek suretiyle yasalaşmıştır.

6 A.Graf Zu Dohna, Der Aufbau der Verbrechenslehre,Bonn 1941,24

bb. Saldırının Haksız Olması

Saldırı haksız yani hukuka aykırı olmalıdır. Saldırı hukuka aykırı değilse, yani bir başka hukuka uygun davranışı oluşturuyorsa, artık bu harekete karşı meşru savunmada bulunulamaz. Haksız saldırı hukuk düzeninin izin vermediği saldırı demektir. Örneğin, arama yapmak için eve giren polise direnilmesi. Polisin davranışı kanun hükmünü icra hukuka uygunluk sebebini oluşturduğu için saldırı sayılmayacağından ona karşı yapılan müdahaleler de meşru savunma içinde değerlendirilemez.

Daha önce de belirtildiği gibi, haksız saldırı ancak bir insan tarafından gerçekleştirilebilir. Saldırıya yapanın kusur yeteneğine sahip bulunmasının gerekip gerekmediği üzerinde durulan bir konudur. Bir görüşe göre, çocuklar ile akıl hastalarının saldırıları, yasal savunmaya neden olan saldırı kavramına dahil görülemez, çünkü bunlar hukuk düzenini ciddi bir biçimde tehlikeye düşürmezler7. Bu gibi kişilerin saldırıları “tehlike” sayılarak, hukuka aykırılığı ortadan kaldıran nedenlerden zorda kalmanın uygulanması gerekir8. Diğer bir görüşe göre ise haklı veya haksız hareket sadece insan tarafından yapılabilir. Diğer varlıkların ve canlıların yapabileceği işler hukukun dışındadır. Ancak, insan tarafından yapılabilen bir hareketin, failin bunu hukuka uygun veya aykırı bir biçimde değerlendirme yeteneğinden ayrı olarak, hukuken nitelendirebilmesi ve haklı veya haksız olduğunun söylenebilmesi mümkündür. Bu nedenle, haksızlık objektif olarak haksız ve ağır saldırı niteliğinde olması, buna karşı yapılan savunmanın yasal görülmesi için yeterlidir. Saldırganın kusur yeteneğinin bulunmaması durumu değiştirmez. Bu halde de yasal savunma söz konusu olur ve eylem hukuka uygun hale gelir.

Öte yandan, saldırının haksız sayılması için, eylemin suç oluşturması gerekmez. Suç sayılmayan, ancak hukuka aykırı olan diğer eylemlere karşı da yasal savunma olur. Hatta hukuk düzenince korunan bir hakkın kötüye kullanılması da saldırı sayılarak, kişiye yasal savunma hakkı verir. Örneğin, bazı yazarların düşüncelerinin aksine, cinsel ilişkide bulunmayı haklı bir neden olmaksızın reddeden eşe karşı cebir hareketlerine başvurma kocanın hakkı değildir. Günümüzde bu konudaki anlayış değişmiş ve yasalara da yansımıştır. Evlilik içi ırza geçme artık bir çok ülkede suç sayılmaktadır. Bu suç Alman hukuknda ırza geçme suçunun tanımından “evlilik dışı” kelimeleri çıkartılmak suretiyle yaratıldığı gibi ( Alman Ceza K. M.177/1); yeni Türk Ceza Yasasına da alınmıştır. Yeni Yasa’da, cinsel saldırı suçunun eşe karşıda işlenebileceği açıkça gösterilmiş ve kovuşturma yapılması mağdurun şikayetine bağlı kılınmıştır.(TCK m. 102/2)

Aynı şekilde, günümüzde terbiye hakkının sınırları konusundaki anlayış da değişmiştir. Anne, baba veya öğretmenin çocuğa karşı cebir ve şiddet uygulaması, terbiye hakkının kullanılması olarak görülemez. Bu tür hareketlere karşı çocuğun savunmada bulunma hakkı vardır.

Öte yandan, kusurlu olarak saldırıya sebebiyet veren kişi haksız saldırıyla karşı karşıya kaldığını ileri süremez. Bu durum “ yasal savunmaya karşı yasal savunma olmaz” şeklinde de ifade olunabilir.

8 İçel/Özenç/Sözüer/Mahmutoğlu/Ünver, Suç Teorisi, 143-144

Ancak, haksız tahrik olarak nitelendirilen bir hareketi yapmak kişinin savunma hakkını ortadan kaldırmaz. Çünkü, haksız tahrik sayılan eylemler karşı tarafın eyleminin hukuka uygun sayılması değil, sadece daha az cezayı gerektirmesi sonucunu doğurur. Karşılıklı saldırı varsa, ilk saldırıya uğrayan yasal savunma halinde sayılır. Yargıtay’a göre, karşılıklı saldırıda saldırıyı ilk başlatan belirlenemiyorsa yasal savunma hükmü uygulanmaz ve her iki taraf açısından da haksız tahrikin varlığı kabul olunur9.


b. Saldırının Hakka Yönelik Olması

Yeni Türk Ceza Yasası’na göre haksız saldırı kişinin kendisine veya başkasına ait bir
hakka yönelmiş olabilir.(TCK m.25/1)

Belirtelim ki, 765 sayılı eski Türk Ceza Yasası’na göre yasal savunma hükmü ancak kişinin kendisinin ( veya başkasının) şahsına veya ırzına yöneltilen saldırıları kapsamaktaydı. Öğretide bu durum eleştirilerek, yasal savunmada haklar arasında bir derecelendirilme yapılmaması ve hukukça korunan bir hakkın saldırıy uğramış olmasının esas alınması gerektiği ileri sürülmekteydi10. Nitekim, yeni Türk Ceza Yasası’nda yasal savunmanın” gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş… haksız saldırı” ya karşı yapılabileceği belirtilere, saldırının hedefi olabilecek hakların kapsamı genişletilmiştir. Böylece toplum savunmasının da güçlendirilmesi hedeflenmektedir. Gerekçeye göre “ Bir kere her türlü hakka yönelik haksız bir saldırıya karşı meşru savunmanın söz konusu olduğu belirtilmiş ve böylece kurumun, bazen anlamsız ve sosyal gereklere aykırı düşecek derecede dar tutulmasının önüne geçilmesi istenilmiştir.

Esasen, kanunlarımızda mala karşı saldırılarda da meşru savunmayı kabul eden hükümlere yer verilmiş olması kurumun bu şekilde düzenlenmesini gerekli kılmaktadır.

Ayrıca, şu husus da belirtilmelidir ki, kişileri suç işlemekten caydıracak en etkin araçlardan birisi, suç işlediklerinde karşılık görebilecekleri endişesi olduğundan, meşru savunma hakkının böylece genişletilmesi, kriminolojik yönden caydırıcı etki de yapabilecektir.”

Ancak öğretide hükümde hak teriminin kullanımı nedeniyle meşru savunmanın uygulama alanının gereğinden fazla genişleyeceği de savunulmaktadır. Kanımca da söz konusu düzenleme yaşama hakkı ile mülkiyet hakkını eşit düzeye getirdiği için YTCK’nın kişi hak ve özgürlüklerini öne çıkardığı ve koruduğu eylemi ile çelişmektedir.

Bununla birlikte mevzuatımızda mala karşı işlenen suçlar bakımından meşru müdafaanın kabul edildiği özel düzenlemelere de rastlanmaktadır. Örneğin, BK m. 52 gibi. Öte yandan YTCK’da meşru savunmanın koşulları arasında saldırının bir hakka yönelmiş olmasının aranması nedeniyle daha önce mal için meşru savunmanın örneğini oluşturan 765 s.

9 YCGK,12.12.1984-335/375, Savaş/Mollamahmutoğlu I,929-930
10 Bk. Önder II-III, 190; Özen, Meşru Müdafa,97.


TCK m.461 YTCK’ya alınmamıştır. Nihayet m. 461’in mal için meşru savunmanın kabul edilebilmesi için m. 25’ten (m.49) daha ağır koşullar içerdiği söylenmelidir.

Nihayet YTCK “gerek kendisine ve gerek başkasına” demek suretiyle üçüncü kişinin hakkına yönelik saldırılarda karşı da meşru müdafaanın kabul edileceğini göstermektedir. Buna üçüncü kişi lehine meşru savunma denir.

c. Savunmada Zorunluluk Bulunması

Yasal savunmanın gerçekleşebilmesi için savunmada zorunluluk bulunmalıdır. Yasa’da saldırıyı “o anda… defetmek zorunluluğu”ndan sözedilmiştir. Bu, saldırıyı derhal savma zaruretinin bulunması demektir. Failin suç oluşturan savunma harketlerini yapmaksızın saldırıdan kurtulması olanaklı ise savunmada zorunluluktan sözedilemez ve bu savunma hukuka uygun görülemez. Savunmanın zorunlu olup olmadığı somut olayın koşallarına göre belirlenir. Savunmanın zorunluluğunun ölçüsü, “saldırının ağırlığı ve inatçılığıdır”.

Kaçarak saldırıdan kurtulmanın mümkün olduğu durumda failden kaçmasının beklenip beklenemeyeceği konusunda farklı görüşler vardır. Bir görüşe göre, saldırıya uğrayan, hukuk düzeninin koruduğu haklarından herhangi bir fedakarlık yapmadan kaçarak saldırıdan korunabiliyorsa, savunmada zorunluluk yoktur11. Özellikle, küçük veya akıl hastası gibi kusur yeteneği olmayan kişiler tarafından yapılan saldırılardan kaçıp kurtulmak olanağı bulunduğu halde kaçmama, sorumluluğu gerektirir. Çünkü, böyle kişilere karşı kahramanlık göstermeye gerek yoktur ve kaçan da ayıplanmaz. Bunun gibi, babası tarafından saldırıya uğrayan evladın, kolaylıkla kaçması olanağı varken, kaçmayarak babasını öldürmesi durumunda da, yasal savunmanın kabul edilmemesi gerekir12.

Bir diğer görüşe göre ide yasal savunmada kişi sadece hakkını değil, aynı zamanda hukuk düzenini de savunduğundan, kaçmak zorunda değildir.

Gerçekten, kaçma olanağı bulunduğu halde kaçmayıp kendini savunmak, yasal savunma kapsamına girer. Haksız bir saldırıya uğrayan kişiye, kendisini savunmayarak kaçması yükümlülüğü yüklenemez13. Yasa bireyleri korkakça ve toplumun gözünde küçük düşecek biçimde davranmaya zorlayamaz, ancak gereksiz tepkileri de korumaz. Bu nedenle, olay sırasındaki koşullar göz önünde tutularak saldırıdan onur kırıcı olmayan bir biçimde kaçınma olanağının bulunup bulunmadığı değerlendirilmelidir. Örneğin, pusu kurulduğu bilinen yoldan geçmemeyi tercih etmek gibi bir durum olanaklı ise savunmada zorunluluk yoktur, değilse, yani kaçmak o kişi için onur kırıcı olacaksa, savunmada zorunluluk vardır14. Yargıtay da yeni tarihli kararlarında kaçma olanağının bulunmasının, kaçmayarak savunma yapılması durumunda, yasal savunmanın varlığını etkilemeyeceğini belirtmektedir.

Kanun kimseyi kahramanlığa, kabadayılığa veya şerefsiz ya da alçak bir şekilde hareket etmeye zorlayamaz.

11 Bu görüşler için bk. Toroslu, Ceza Hukuku, 86 vd.; Önder II-III,193
12 Taner, 420.
13 Erem, Türk Hukukunda Mal İçin Meşru Müdafaa, 609-610; Dönmezer/Erman II/810
14 Dönmezer/Erman II,810.


Kişinin kaçma imkanı varken, kaçmayıp karşılık vermesi durumunda dahi meşru müdafaa kabul edilebilir.

d. Saldırı İle Savunmanın Orantılı Olması

Saldırı ile savunma arasında, hal ve koşullara göre bir orantı bulunmalıdır( TCK m25/1). Savunmanın hukuka uygun olabilmesi bu koşulun gerçekleşmesine bağlıdır. Bulunması gereken orantı, kullanılan araçlar ile saldırıya uğrayan hukuki değerin niteliği açılarından değerlendirilebilir.

Saldırıyı durdurma amacı ve sınırını aşan fiiller hukuka uygun olmayıp verilen zararın tazmini gerekecektir. Bu tür savunmaya doktrinde "meşru müdafaanın aşılması (Notwehrexzess)" denilir. Bu sınırın belirlenmesinde MK mad. 2'deki dürüstlük kuralı göz önünde bulundurulmalıdır. Savunma durumunda olan kimse savunma için elinde bulunan imkanların en az zarar verenini tercih etmelidir. Saldırıya uğrayan ve hukuk düzenince korunan yarar ile bu saldırıyı önlemek için ihlal edilebilecek korunan yarar arasında bir denge olmalıdır.

Örneğin, yasal savunmanın kabulü için, savunmada zorunluluk bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiği gibi; gerek savunma ile ona sebebiyet veren saldırı arasında oran bulunup bulunmadığı ve gerekse bu saldırıyı başka türlü gidermenin olanaklı olup olmadığı açılarından da delillerin incelenmesi gerekmektedir15.

Yeni yasa bunu “ o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu” biçiminde ifade etmiştir. Bu ibare yenidir. Meşru savunmanın uygulanması bakımından doktrinde ve mahkeme kararlarında aranan bu koşul böylece yasalaştırılmış olmaktadır.

Saldırı ile savunma arasında oranın bulunmadığı konu, araç ve aracın kullanımı bakımından araştırılır. Oranın varlığı somut olayın özelliklerine göre belirlenmektedir.

Konu bakımından: Saldırının konusu ile savunmanın yönelik olduğu konunun aynı olması gerekmez. Örneğin, ırzına geçilmeye çalışılan kadının saldırganı öldürmesi diğer koşullarda varsa orantılı kabul edilebilir. Ancak, saldırganı öldürmeden saldırıdan kurtulmak mümkün ise o zaman saldırı ile savunma arasında orantı yok demektir. Kendisini sopa ile döven bir kişiyi tabancasını ateşleyerek öldüren failin davranışı ile saldırı arasında dengenin bulunduğu söylenemez. Bu denge saldırı ila savunmada kullanılan araçlar bakımından aranmalı ise de, bunu araçların özdeşliği biçiminde de anlamamak gerekir. Bu nedenle, saldırganın kullandığından daha etkili bir aracı, saldırıyı önleyecek biçimde kullanmış olan failin, denge koşuluna aykırı davrandığı söylenemez. Hemen ekleyelim ki, “silahlı saldırıya maruz kalan sanıktan, soğukkanlılıkla tabancasını maktulün hayati önemi olmayan bir bölgesine yöneltmesi beklenemez. Örneğin, zayıf bünyeli sanığın, ırzına geçmek isteyen şahısları, eline geçen tabanca ile öldürmesi olayında orantı bulunduğunu, Yargıtay kabul etmiştir.

Araç bakımından: Tabancayla açılan ateşe tabancayla karşılık verilmesi halinde oran

15 YCGK, 21.12.1981- 347/436, Savaş/Mollamahmutoğlu I, 931-932

vardır. Ancak her durumda böyle olması zorunlu değildir. Örneğin, elinde palayla saldıran iri-yarı saldırgana silahla karşılık verilebilir. Gerçekten araçlar bakımından mutlak bir eşitlik aranmaz. Saldırı ile savunma arasında orantı bulunması, saldırıya karşı mutlaka, saldırıda kullanılan araçla karşılık verileceği anlamına gelmemektedir. Bu nedenle saldırıyı defetmek için yararlanabileceği tek araç, söz gelimi tabanca olan bir kişinin, bunu kullanmış olması durumunda da savunmanın “orantılı” olduğu söylenebilecektir.

Aracın kullanımı bakımından: Araç mümkün olduğunca saldırıyı defetmeye yarayacak ve yetecek oranda kullanılmalıdır. Örneğin, yukarıda verilen örnekte ateşli silah saldırganın mümkün olduğunca hayati olmayan bölgelerine yönelik olarak kullanılmalıdır.

Belirtelim ki, yasal savunmada, sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmişse fail sınırı aşmamış gibi cezalandırılmaz( TCK m. 27/2).

Savunmanın, kuşkusuz, saldırıda bulunan kişiye yönelmesi gerekir. Aksi taktirde, haklı savunmadan sözedilemez. Hata (yanılma) hallerinde ise TCK m.30 hükmü göz önünde bulundurulur.

3- Üçüncü Kişi Adına Yasal Savunma

Yasal savunma, bir saldırıya karşı kişinin sadece kendi haklarını savunması değil, başkasının haklarını savunması biçiminde de gerçekleşebilir. Yasa da bu durum açıkça öngörülmüştür. Gerçekten TCK m. 25/1 e göre, “gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş” saldırının o anda defedilmesi zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilemeyecektir.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Meşru Müdafa" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Çiğdem Şahin'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
15-11-2010 - 03:23
(4912 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 2 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 1 okuyucu (50%) makaleyi yararlı bulurken, 1 okuyucu (50%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
38416
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 13 saat 48 dakika 24 saniye önce.
* Ortalama Günde 7,82 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 27371, Kelime Sayısı : 3094, Boyut : 26,73 Kb.
* 4 kez yazdırıldı.
* 7 kez indirildi.
* 7 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1280
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,05943608 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.