Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Park Alanında Kalan Taşınmaz İçin Ortaklığın Giderilmesi Davası Açılabilir Mi?

Yazan : Av. Nezih Sütçü [Yazarla İletişim]
AVUKAT


PARK ALANINDA KALAN TAŞINMAZ İÇİN ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ DAVASI AÇILABİLİR Mİ?
Av. Nezih SÜTÇÜ[1]

İmar planında park alanında kalan yerler için ortaklığın giderilmesi açılması ile ilgili değerlendirme ve incelemelerde bulunulacaktır. Bunun için:

1-Park alanına tahsis edilmiş taşınmazın kamulaştırılması gerektiği iddia edilebilir mi?

2-İdare veya herhangi bir hissedar tarafından açılan ortaklığın giderilmesi davasında hakkın açıkça kötüye kullanımı var mıdır?

3-İmar planında park alanında kalan bir taşınmaza açık arttırmada müşteri çıkmasının ve rekabetin sağlanmasının imkansız ve taşınmazın gerçek değerinin %40’ına satılacağının sabit olduğu iddia edilerek davanın reddi istenebilir mi? Mülkiyet hakkının ağır biçimde ihlali söz konusu mu?

4-Taşınmaza imarlı arsa değeri üzerinden mi, park halindeki değeri üzerinden mi kıymet taktir edilecektir?

5-Sonradan bu yerin imara açılması, paydaşlara ne gibi haklar verir?

gibi sorulara cevap aranacaktır. Öncelikle konu ile ilgili hukuki metinlerin incelenmesi gerekmektedir.


Ortaklığın Giderilmesi İle İlgili Hukuki Metinler

TMK m 698 (EMK m 627) de, hukuki bir işlem gereğince veya paylı malın sürekli bir amaca özgülenmiş olması sebebiyle paylı mülkiyeti devam ettirme yükümlülüğü bulunmadıkça, paydaşlardan her birinin malın paylaşılmasını isteyebileceği; paylaşmayı isteme hakkının, hukuki bir işlemle en çok on yıllık süre ile sınırlandırılabileceği; taşınmazlarda paylı mülkiyetin devamına ilişkin sözleşmelerin, resmi şekle bağlı olduğu ve tapu kütüğüne şerh verilebileceği; uygun olmayan zamanda paylaşma isteminde bulunulamayacağı belirtilmiştir.

Paylaşma, malın aynen bölüşülmesi veya pazarlık ya da artırmayla satılarak bedelinin bölüşülmesi biçiminde gerçekleştirilir (TMK m 699). Ancak park alanında kalan yerlerin aynen taksimi mümkün değildir. Çünkü, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 15. maddesinde, imar planlarına göre yol, meydan, yeşil saha, park ve otopark gibi umumi hizmetlere ayrılan yerlere rastlayan gayrimenkullerin bu kısımlarının ifrazına veya tevhidine izin verilmeyeceği açıkça belirtilmiştir. Taşınmazın bir kısmının park alanında kaldığı durumlarda, park alanının ifrazı mümkün değilken, park alanı olarak ayrılan yerin kendi içinde ifrazının evveliyetle mümkün olmadığı sonucuna varılır. Esasen, kamu malı niteliğindeki park alanının bölünmesinde kamu yararı yoktur. Çünkü bölünmüş alanlarda imar planı değişikliğine gidilerek, buraların yapılaşmaya açılması daha kolaydır. Onun yerine, park alanına uygulanacak proje ile kullanım alanlarının belirlenmesi veya ayrıştırılması daha uygundur.

Park Alanının Hukuki Niteliği ve Elde Edilme Biçimleri

Parklar, imar uygulaması bakımından umumi hizmet alanı niteliğindedir. İmar Kanununun 18 İnci Maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi Ve Arsa Düzenlenmesi İle İlgili Esaslar Hakkında Yönetmelik”[2] de (m 3/h) “Umumi Hizmetlere Ayrılan Miktar: Bir düzenleme sahasında yol, meydan, park, genel otopark, yeşil saha gibi umumi hizmetlere ayrılan ve tescile tâbi olmayan alanlar ile cami, karakol yerleri ve ilgili tesisler için ayrılan alanların tümüdür” denilmektedir.

Parklar, imar planları bakımından ise, sosyal alt yapı ve aktif yeşil alan niteliğindedir.[3]

Parklar Türk Medeni Kanunu bakımından kamunun yararlanmasına ayrılan taşınmaz niteliğindedir. TMK m 999 da, “özel mülkiyete tabi olmayan ve kamunun yararlanmasına ayrılan taşınmazlar, bunlara ilişkin tescili gerekli bir ayni hakkın kurulması söz konusu olmadıkça kütüğe kaydolunmaz. Tapuya kayıtlı bir taşınmaz, kayda tabi olmayan bir taşınmaza dönüşürse, tapu sicilinden çıkarılır” denilmektedir. TMK m 754 de de taşınmaz mülkiyeti kısıtlamalarının özel kanun hükümlerine tabi olduğu belirtilmektedir.

Kadastro Kanunu m 16 uyarınca park alanları, kamunun ortak kullanılmasına ayrılan yerlerdir. KK m 16/A da, kamu hizmetinde kullanılan, bütçelerinden ayrılan ödenek veya yardımlarla yapılan resmi bina ve tesislerin, (Hükümet, belediye, karakol, okul binaları, köy odası, hastane veya diğer sağlık tesisleri, kütüphane, kitaplık, namazgâh, cami, genel mezarlık, çeşme, kuyular, yunak ile kapanmış olan yollar, meydanlar, pazar yerleri, parklar ve bahçeler ve boşluklar ve benzeri hizmet malları) kayıt, belge veya özel kanunlarına göre hazine, kamu kurum ve kuruluşları, il, belediye, köy veya mahalli idare birlikleri tüzelkişiliği, adlarına tespit olunacağı belirtilmiştir.

1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’na ( m 30) göre parklar, tasarrufu kısıtlanan arsa niteliğindedir. Bu Kanuna göre çıkarılan “Tasarrufu Kısıtlanan Bina, Arsa, Arazi Hakkında Yönetmelik”[4] 2. maddesinde, imar planlarında, resmi yapılara, tesislere ve okul, cami, yol, meydan, otopark, yeşil saha, çocuk bahçesi, pazar yeri, hal, mezbaha ve benzeri umumi hizmetlere ayrılmış olması sebebiyle üzerinde inşaat yapılmasına izin verilmeyen arsalar ile esaslı değişiklik ve ilaveler yapılmasına izin verilmeyen binaların tasarrufunun kısıtlanmış sayılacağı belirtilmiştir. Aynı düzenleme İmar Kanunu 13. maddesinde de vardır.

Kamulaştırma davalarında park alanlarının ilgili idare (genelde Belediye)[5] adına tesciline karar verilmektedir.[6]

Sonuç olarak imar planında park alanında kalan taşınmaz özel ve müşterek mülkiyet hükümlerine tabi durumdadır.

İmar Kanunu’nun “düzenlemeye tabi tutulan taşınmazların gerçek karşılığı verilmeksizin meydana gelen değer artışı sebebiyle yüzde otuzbeşine kadar noksanı ile sahiplerine dağıtılabileceği” şeklindeki 18. maddesinin ikinci fıkrasının Anayasaya aykırı olduğu savıyla dava açılmıştır. Davada, söz konusu hükmün, kamulaştırma yapılmaksızın ve arsa sahibinin onayını almaksızın tek yanlı, doğrudan hareketle arsanın bedelsiz olarak alınmasına olanak verdiği, bunun da, kamu yararının gerektirdiği hallerde karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malları kamulaştırmaya devletin ve kamu tüzelkişilerinin yetkili kılındıklarına dair Anayasa’nın 46. maddesindeki hükme aykırı olduğu iddia edilmiştir. Açılan dava reddedilmiştir.[7] Red kararının gerekçesinde şöyle denilmektedir:

-“…Yapılan uygulama, düzenlemeye bağlı tutulan yerlerin gereksinimi olan genel hizmetlerle ilgili tesislerin, o bölgeye hizmet edeceği gözönünde bulundurularak, düzenlemeye giren tüm parsellerin katkısı ile bu alanların sağlanması amacına yöneliktir. Bu tesislerin yer aldığı imar parselleri yalnız isabet ettiği kadastral parsele değil, düzenlemeye giren tüm parsellere alanları oranında pay verilmek suretiyle sosyal bir denge kurulmaktadır...Bu suretle yapılan uygulama sonucunda bir taşınmaz, kadastral parselden, imar parseline dönüşmekte, konut yapımı gereksinimi içindeki kişiler, saptanmış imarlı arsayı daha kolay elde edebilmektedirler…2942 sayılı Kamulaştırma Yasası’nın 12. maddesinde, kısmen kamulaştırma durumunda, kamulaştırma dışında kalan kısmın değerinde, kamulaştırma nedeniyle artış meydana geldiğinde, kamulaştırma bedelinden yüzde elli oranını geçmemek üzere düşülmesi öngörülmüştür. Yönetim, kamulaştırma dolayısıyla o çevrede oturanlara yararlı olacak bir kamu hizmeti için belirli bir taşınmaza, bedelini ödeyerek malik olmaktadır…itiraz konusu kural, arazi ve arsa düzenlemesi sonucu taşınmazın esas yüzölçümünden düşülen “düzenleme ortaklık payı”nın, bir kamu hizmeti nedeniyle artan değer karşılığında, düzenlemeye tabi tutulan bölgenin gereksinimi olan hizmet ve tesisler için kullanılmasını öngörmektedir. Amaç dışında kullanılması durumunda ilgililerin her zaman yasal yollara başvurma hakları vardır…İtiraz konusu kural ile, kadastral parsellerin imar parseline dönüştürülmesinden sonra belediye tarafından kamu hizmeti yapılırken, hizmet karşılığı, yine o yere getirilecek hizmet için malikin taşınmazından belli bir miktarın düzenleme ortaklık payı olarak alınması yetkisinin, karşılık ödenmeden yapılan bir kamulaştırma olarak nitelendirilmek olanaksızdır. Bu nedenle yönetimin kamulaştırmasız elatmada bulunduğundan söz edilemez…Pekçok uygar ülke tarafından kabul edilip uygulanan arazi ve arsa düzenlemesinde bir kısım alanın “düzenleme ortaklık payı” olarak alınması işlemi; belediyenin yaptığı kamu hizmeti karşılığında, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu”nun 16., 86., 87., 88. maddeleri gereği alınan değerlendirme resmi (şerefiye)yle, yol yapı harcamalarına, kanalizasyon harcamalarına, su tesisleri harcamalarına yararlananların katılma payı gibi, kendine özgü dengeli bir değerlendirme niteliğindedir…Açıklanan nedenlerle itiraz konusu hükmün, “belediyeler yönünden” Anayasa’nın 46. maddesine ve öbür kurallarına aykırı bir yönü bulunmadığından iptal isteminin reddine karar verilmelidir.”

%35 lik düzenleme ortaklık payı oranı, İmar Kanunu’nun 18/2. maddesinde, 3.12.2003 tarih ve 5006 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle %40’a çıkarılmıştır.

3194 sayılı İmar Kanununun 18/3. maddesinde düzenleme ortaklık paylarının toplamının, umumi hizmetler için, yeniden ayrılması gereken yerlerin alanları toplamından az olduğu taktirde, eksik kalan miktarın belediye veya valilikçe kamulaştırma yolu ile tamamlanacağı ifade edilmiştir. O halde, %40 dan fazla çıkan kısmın kamulaştırılması gerekmektedir.

Park alanında müşterek mülkiyet durumu, ilgili idare tarafından yapılan imar uygulaması veya müşterek mülkiyete tabi bir taşınmazın doğrudan imar planında park alanına alınması ile oluşmaktadır.

Uygulamada, %40’dan fazla çıkan kısmın ileride kamulaştırılmak üzere park alanından verildiğine tanık olunmaktadır. Oysa, umumi hizmet alanlarının %40 lık dilim içine alınması gerekmektedir. %40 ile karşılanamayan alan ise, Uygulama Yönetmeliğinde[8] belirtilen sıraya göre temin edilir. Uygulama Yönetmeliğinin, “Düzenleme Ortaklık Payından Fazla Çıkan Miktarın Sağlanması” başlıklı 32. maddesinde aynen;

“Düzenleme sahasında umumi hizmetlere ayrılan miktarın, düzenlemeye giren alan toplamının % 35`inden daha fazla çıkması halinde, bu miktarın % 35`e düşürülmesi için önce, varsa bu düzenleme sahasındaki belediyeye ait arsalar, bu işe tahsis edilir. Bunlar yetmediği takdirde, bu sahada, belediyeye devri mümkün hazine veya özel idare mülkiyetindeki parsellerden; meydan, yol, park, yeşil saha, otopark, toplu taşım istasyonu ve terminal gibi umumi hizmetlere rastlayan kısımların belediyeye devirleri sağlandıktan sonra aynı maksada tahsis edilirler.

Bunlar da yetmediği takdirde, aşağıdaki sıraya göre kamulaştırma yapılır.

a) Kadastro parsellerinin yüzölçümü en büyük olanından başlamak üzere, müstakil imar parselleri verildikten sonra arta kalan miktarları,

b) Alanları en küçük bir imar parseli alanının dörtte birinden daha küçük olan kadastro ve varsa imar parsellerinin en küçüğünden başlanarak yeteri kadarı,

c) Tamamı yol, meydan, park, yeşil saha, genel otopark, cami, karakol gibi umumi tesislere isabet eden kadastro ve varsa imar parsellerinin yeteri kadarı,

kamulaştırılır”

denilmektedir. Yönetmelikteki %35 lik oranı, İmar Kanunu 18. maddesinde yapılan değişiklikten sonra %40 olarak anlamak ve değerlendirmek gerekir.

Yukarıdaki Yönetmelik hükümleri dikkate alındığında, umumi hizmet alanı niteliğindeki park alanında taşınmaz maliklerini hisselendirecek şekilde imar uygulaması yapılamayacağı sonucuna varılır. Ancak İdarelerin bu tip uygulamalarına dava açılmaması, park alanında paylı mülkiyet durumlarının oluşmasına neden olmaktadır. Dava açılması halinde idari yargı organınca iptal kararı verilmektedir.

-“…belediyelerin imar düzenleme çalışması yapmaya yetkili olduğu, bu düzenleme sırasında umumi kullanımlar için düzenlemeye giren sahanın en çok % 35'ine kadar düzenleme ortaklık payı alınabileceği, bu saha ihtiyacı karşılamadığı takdirde belediyeye ait arazinin, bu da yetmezse hazine ve özel idareye ait arazilerden imar planında umumi hizmetlere ayrılan arazilerin belediyeye bedelsiz devri ile bu arazilerin genel kullanım yerlerine tahsisinin sağlanacağı, bu gibi yerler var iken düzenlemeye giden sahalardan her ne şekilde olursa olsun % 35'in üzerinde düzenleme ortaklık payı alınamayacağı gibi bunu aşan kısmın da kamusal kullanım yerlerinden tahsis edilemeyeceği sonucuna ulaşılmaktadır. Yukarıda sözü edilen yönetmeliğin 12. maddesinde hangi alanlardan hisselendirme yapılabileceği açıkça belirtildiğinden düzenleme ortaklık payı ile oluşturulması gereken park alanında parsel oluşturularak düzenlemeye giren parsellerden bu parsele tahsis yapılamaz. Bu durumda, mülkiyeti hazineye ait 1432 ve 2303 sayılı parsellerden % 35 oranında düzenleme ortaklık payı alındıktan sonra imar planında park alanında kalan 4025 ada, 1 sayılı parselden tahsis yapılması, imar mevzuatına aykırı olduğundan davanın reddi yolundaki mahkeme kararında isabet görülmemiştir.”[9]


Ortaklığın Giderilmesinde Hukuki Sınırlama

Ortaklığın giderilmesi davası açılamayacağı haller şunlardır;

1-Hukuki bir işlem (ortaklığı sürdürme sözleşmesi) gereğince paylı mülkiyeti devam ettirme yükümlülüğü bulunması.

2-Paylı malın sürekli bir amaca özgülenmiş olması sebebiyle paylı mülkiyeti devam ettirme yükümlülüğü bulunması.

3-Uygun olmayan zamanda paylaşma isteminde bulunulamaması.

4-Paylaşma isteminin hakkın kötüye kullanımı kapsamında kalması.
5-Paylaşmanın kanun hükmüyle yasaklanması.

Yukarıdaki hususlardan 1-3. maddelerdekiler TMK m 698 (EMK m 627) de; 4. madde TMK m 2 de; 5. madde ise özel kanunlarda düzenlenmiştir.

Park alanında kalan bir yerle ilgili olarak ortaklığın devamına dair oybirliği ile yapılmış sözleşmenin bulunması ihtimali azdır. Park alanındaki taşınmazla ilgili paylaşma istemini engelleyen açık bir kanun hükmü de bulunmamaktadır. O halde, konumuz bakımından 2-3-4. maddeler incelemeye alınacaktır.


1-İMAR PLANINDA PARK ALANINDA KALAN HİSSELİ TAŞINMAZ SÜREKLİ BİR AMACA ÖZGÜLENMİŞ SAYILABİLİR Mİ?

Kanımca, Kanunun sözüne baktığımızda, park alanında kalan taşınmazın, park olarak kullanılma amacına sürekli olarak özgülenmesi söz konusudur. Ancak, imar planında konut, işyeri, akaryakıt istasyonu vs. olarak öngörülen yerin de sürekli bir amaca özgülenmesi söz konusudur. Buradan imarlı yerler için de ortaklığın giderilmesinin istenemeyeceği gibi bir sonuç ortaya çıkmamalıdır. O halde sadece kanunun lafzına bağlı kalarak bir çözüme gidilmez.

Sürekli amacın, hissedarların ortak amacı niteliğinde olması gerektiği ifade edilmektedir. Bu durumda, normal bir ferdi mülkiyet menfaatini aşan ortak bir menfaat söz konusu olmaktadır.[10] Doktrinde, iki taşınmazı sınırlayan ortak duvar, çit, parmaklık, sıra ağaçlar[11], iki taşınmaz arasındaki ortak avlu, giriş, yol, ortak kuyu gibi eşyalar üzerinde ortaklığın giderilmesinin istenemeyeceği kabul edilmektedir.[12]

Taşınmazın hissedarı olmayanların ortak amacı dikkate alınmayacaktır.[13] Parkın ileride tüm halkın ortak amacına hizmet edecek olması yeterli değildir. Esasen imar planında park alanında kalan taşınmazın hissedarlarının ortak amacının park yapılması olduğu söylenemez. Park alanına alınma kamu yararı gerekçesiyle malikin rızası dışında gerçekleşmektedir. Ancak taşınmaz sahiplerinin ortak rıza ve iradesi ile park olarak özgülenen taşınmaz bakımından ortaklığın giderilmesine sınır getirilebilir. Örneğin yan yana duran üç evin sahiplerinin, taşınmazlarının önündeki arsayı, park yapmak üzere ortaklaşa satın almaları durumunda, bu arsa üzerindeki paylı mülkiyet, paydaşların sürekli bir amacına hizmet etmektedir[14].

Sonuç olarak, imar planında park olarak taşınmazın ayrılması, TMK m 698 anlamında, paylı malın sürekli bir amaca özgülendiğini kabule yeterli değildir.


2-İLERİDE KAMULAŞTIRILMASI SÖZ KONUSU OLACAK TAŞINMAZ İÇİN UYGUN OLMAYAN ZAMANDA PAYLAŞMA İSTEMİNDE BULUNULAMAYACAĞI İDDİA EDİLEBİLİR Mİ?

Taşınmazın ileride belirsiz bir tarihte kamulaştırılması ihtimali nedeniyle, paylı mülkiyetten doğan hakların engellenmesi mümkün değildir.

İmar Kanunu m 10/2 de, imar programlarında, umumi hizmetlere ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkullerin kamulaştırılıncaya veya umumi hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye kadar, bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen hakların devam edeceği belirtilmiştir.

Fakat, kamulaştırma işlemine başlandıktan sonra, ortaklığın giderilmesi davası açılması mümkün olmamalıdır.


3-İMAR PLANINDA PARK ALANINDA KALAN VE NE ZAMAN KAMULAŞTIRILACAĞI DA BELLİ OLMAYAN TAŞINMAZ İÇİN PAYLAŞMA İSTEMİNDE BULUNMAK HAKKIN KÖTÜYE KULLANIMI KAPSAMINDA KALIR MI?

Taşınmazın imar planında park alanında kalmasının, paydaşlarının mülkiyet hakkından doğan hak ve yetkilerini kullanmaya engel teşkil etmeyeceği yukarıda saptanmıştır. Ancak, paylaşma hak ve yetkisinin ne zaman hakkın kötüye kullanılması sınırını aşacağı tespit edilmelidir. Bu sınır, kamulaştırma ve ortaklığın giderilmesi davalarında taşınmazın değerinin nasıl belirleneceği ile yakından ilgilidir. Park alanında kalan taşınmazın piyasadaki sürüm değeri ile imarlı taşınmazın sürüm değeri aynı değildir.

Kamulaştırma Kanunu m 11 de, arsaların değerinin, kamulaştırma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Aynı maddede, taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği karın dikkate alınmayacağı da belirtilmiştir. Karın olduğu kadar, zararın da dikkate alınmaması hakkaniyet gereğidir. Çünkü, kamunun kullanımına tahsis edilen bir alanın olağan bir şekilde satımı söz konusu değildir. Ayrıca, malikinin istek ve iradesi dışında, kamu hizmetine tahsis edilerek, imar bakımından kısıtlanan taşınmazın, kısıtlılığın neden olduğu değer azalışına katlanması beklenemez.[15]

-“Dava konusu taşınmazın bedelinin ödenmesi halinde davacıya tahsisi kararlaştırıldıktan sonra yeniden imar uygulamasına tabi tutulması nedeniyle, bu bölümünün park ve spor alanına ayrılması bu bölümün park ve spor alanı olarak değer biçilmesini gerektirmez. Taşınmazın tümüne aynı değer biçilmesi gerekirken park ve spor alanı için ayrıca ve daha düşük değer biçilmesi, doğru görülmemiştir.”[16]

-“…Kamulaştırma bedelinin arttırılması davalarında taşınmazın ilerde uygulanacak imar planı içerisindeki konumu dikkate alınmaksızın mevcut durumu itibariyle değerlendirme yapılır. Örneğin imar planına göre yeşil alan içerisinde yer alan bir taşınmazın kamulaştırılması sırasında bu taşınmaz üzerinde plana göre hiç bina yapılamayacağı gerekçesi ile az değer verilemez.”[17]

Ortaklığın giderilmesi davalarında, paylaşmanın taşınmazın arttırma ile satılarak bedelin bölüşülmesi şeklinde gerçekleşmesi durumunda (TMK m 699), satış İİK hükümlerine (İİK m 123 vd) göre yapılır (HMUK m 571).

İİK m 128 uyarınca taşınmazın kıymet taktiri, taşınmaz üzerindeki mükellfiyetler de dikkate alınarak belirlenir. Bir başka anlatımla taşınmaza, mevcut imar durumu[18] ve üzerindeki her türlü irtifak hakları, taşınmaz mükellefiyetleri (yükleri), taşınmaz rehinleri ve tapu siciline şerh verilmiş olan kişisel haklar dikkate alınarak serbest piyasadaki sürüm değeri üzerinden değer biçilecektir.[19] Örneğin, aynı yer ve konumdaki arsalardan biri imarlı diğeri park alanında ise, park alanında kalan yerin değeri, serbest piyasada imarlı alanın değerine göre çok düşük kalacaktır. 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu m 30 da, kanunlar veya diğer kamu düzeni koyan mevzuatla tasarrufu kısıtlanan bina, arsa ve arazinin vergisinin, kısıtlamanın devam ettiği sürece 1/10 oranında tahsil olunacağına dair hüküm[20] dikkate alındığında, park alanında kalan yerin imarlı yere oranla değerinin 1/10 oranında düşük olacağı kabul edilebilir.

Ancak değer düşüklüğünün bununla da sınırlı kalması söz konusu değildir. Bir de bu düşük değerden ileride ne zaman kamulaştırılacağı belli olmayan taşınmazı satın almak isteyen kimsenin çıkmaması nedeniyle tahmin edilen bedelin %40’dan fazlası üzerinden müşteri çıkmayacağından (İİK m 129/2), paydaşların mülkiyet hakları ağır biçimde ihlal edilmiş olacaktır.

Somut bir örnekle açıklamak gerekirse, serbest piyasa rayiçlerine göre imarlı bir bölgede arsanın m2 si 1000-TL iken, aynı yerin park alanında kalması durumunda m2 si 100-TL dir. Park alanının ihalesine kimse katılmayacağından bu yer m2 si 40-TL den satılacaktır. Dolayısıyla kamulaştırma bedeli ile satım bedeli arasında 1000/40=25 kat oranında fark vardır. Bir başka anlatımla taşınmazın ortaklığın giderilmesin davasındaki satım bedeli, kamulaştırma bedelinin %4’üne karşılık gelmektedir. Bu farkın mülkiyet hakkının özüne dokunduğu ve bu hakkı ölçüsüz bir şekilde ihlal ettiği kabul edilmelidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Platakou v. Davasında (Yunanistan Başvuru no:38460/97) ; 5.9.2001 tarihinde verdiği kararda ; 117.088.000/30.000.000= 3,9 kat oranındaki değer farklılığının mülkiyet hakkını ihlal ettiği sonucuna varmıştır. Kararda, mülkiyete, değeri ile orantılı bir bedel ödenmemesinin dahi tek başına mülkiyet hakkının ihlaline sebep olduğu ifade edilmektedir.[21]

Bu olumsuzluk, park ve benzeri alanlarda kalan taşınmazlarla ilgili olarak ortaklığın giderilmesi davası açılmasının hakkın kötüye kullanımı kapsamına alınması ile aşılabilir ve aşılmalıdır.

Aksi halde, adaletsiz sonuçların doğması kaçınılmazdır. Örneğin hisseli parselde yapılaşmanın olduğu bir taşınmaz park alanında kalmıştır. Taşınmaz üzerinde 50 den fazla yapı ve hissedar vardır. İmar uygulaması, kamulaştırma, bağış vs. yolla taşınmazda hissedar olan idarenin ortaklığın giderilmesi davası açması durumunda, mevcut imar durumu, hissedar yapılanması ve yapılaşmayı gören üçüncü şahısların ihaleye girmesi beklenemez. Park alanında kalan yerin, serbest piyasadaki düşük değerinden, %40 daha ucuza alınması ile hissedarların mülkü karşılıksız olarak ellerinden alınmış olacaktır.

Burada ortaklığın giderilmesi davası açılmasının sadece taşınmazı kamulaştırmakla yükümlü idare açısından değil, tüm paydaşlar bakımından hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olduğu kabul edilmelidir. Çünkü, hakkın kötüye kullanılmasının gerekçesi kamulaştırma bedeli ile ihale yoluyla satış bedeli arasındaki önemli (fahiş) derecedeki oransızlıktır. Bu oransızlık paydaşların açacağı dava bakımından da mevcuttur.


4-İDAREYE KAMULAŞTIRMASIZ ELATMA NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI AÇILARAK, BUNUN ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ DAVASINDA BEKLETİCİ MESELE YAPILMASI MÜMKÜN MÜDÜR?

Yerleşik Yargıtay Kararlarına göre, bir taşınmazın park alanına ayrılması, kamulaştırmasız elatma nedeniyle tazminat isteme hakkı da vermemektedir.

-“… davalı idarenin, 13408 ada 1 parsel ve 1853 ada 107 parsel sayılı taşınmazlara fiilen el atmadığı, taşınmazı elinde bulunduran tapu maliki davacıyı tasarruftan men etmediği, imar planında park alanında gösterilmiş olsa dahi bu amaca yönelik olarak taşınmazda fiilen düzenleme yapıp kamu hizmetine tahsis etmediği, bu nedenle kamulaştırmasız el atma olgusundan söz etme olanağı bulunmadığı, böylelikle bu durumun mülkiyet hakkı sahibi davacıya bir dava hakkı vermeyeceği sonucuna varılmıştır…”[22]

Yargıtay’ın görüşüne de katılmak mümkün değildir. Malikin taşınmazının tamamında hukuki anlamdaki tasarrufunun çok uzun ve belirsiz bir şekilde engellenmesi, mülkiyet hakkının ölçüsüzce kısıtlanmasına neden olmaktadır.

Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular, iç hukuk yolları tüketilmediği için reddedilmektedir. Uluslararası Mahkeme, idari yargıda tam yargı (tazminat) davası açılmaksızın yapılan başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermektedir.[23] İdari yargıda açılacak ve açılmış tazminat davasının kapsamının ne olacağı konusunda Danıştay veya yerel mahkeme kararına ulaşılamamıştır.


5-İDARELERİ KAMULAŞTIRMAYA ZORLAYICI DAVA AÇMAK VE BUNU DA ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ DAVASI İÇİN BEKLETİCİ MESELE YAPMAK MÜMKÜN MÜDÜR?

Kanımca, taşınmaz maliki ilgili idareyi kamulaştırmaya da zorlayabilmelidir. Taşınmazına imar durumu verilmesi konusunda açılan davanın reddedilmesi üzerine, taşınmazın imar planında öngörüldüğü amaca uygun kamulaştırılması ilgili idareden istenebilir. Park alanında kalan taşınmazın, ilgili belediye tarafından kamulaştırılması için söz konusu birimlere başvurulabilir. Başvurunun açık veya zımni reddi üzerine de red kararının iptali istenebilir. Fakat, yerleşik Danıştay uygulamasına göre, İdareleri kamulaştırmaya zorlayacak yargı kararı verilmesine imkan yoktur.

“…2577 sayılı Yasanın 2. Maddesinin 2. fıkrası uyarınca yargı kararı ile idarelerin işlem tesisine zorlanamayacağı nedeniyle İdare Mahkemesince Anayasa Mahkemesi kararından bahisle kamulaştırma yoluna gidilmemesiyle mülkiyet hakkının yasaya aykırı olarak sınırlandığından bahisle işlemin iptal edilmesinin idareyi işlem tesisine zorlayıcı nitelikte olduğu sonucuna varıldığından, kararda bu yönüyle de isabet bulunmamaktadır.”[24]

Devleti koruma düşüncesine dayanan bu uygulamanın, anayasal ve evrensel mülkiyet hakkının, hak arama özgürlüğünün ihlaline neden olduğu açıktır.[25] Fakat Danıştay’ın bu görüşünü terk etmesine veya bu konuda yeni bir düzenleme yapılmasına kadar, idareleri kamulaştırmaya zorlamak mümkün görülmemektedir.


5-SONRADAN BU YERİN İMARA AÇILMASI, PAYDAŞLARA NE GİBİ HAKLAR VERİR?

Park alanında kalan yerin ortaklığın giderilmesi davasında verilen kararla satılmasından imara açılması malike bir takım haklar vermelidir. Şöyle ki, öncelikle park alanın imara açılması olağanüstü bir durum olmadıkça planlama esasları, şehircilik ilkeleri ve kamu yararına aykırı olacaktır.

Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik[26] 10 ve 16. maddesinde, hazırlanacak her ölçekteki imar planlarının yapım ve değişikliklerinde planlanan beldenin ve bölgenin şartları ile gelecekteki gereksinimleri göz önünde tutularak sosyal ve teknik donatı alanlarında EK-1 deki tabloda belirtilen asgari standartlara uyulacağı belirtilmiştir. Genelde imar planları bu tablodaki standartları sağlayamamaktadır. Kaldı ki imar izni verilmekle, yoğunluk artacak ve bu artış için ek sosyal ve teknik altyapı ihtiyacı doğacaktır (Yönetmelik m 28/1). Ayrıca, Yönetmeliğin 27/2. maddesi gereğince, imar planındaki bir sosyal ve teknik alt yapı alanının kaldırılabilmesi ancak bu tesisin hizmet götürdüğü bölge içinde eşdeğer yeni bir alanın ayrılması suretiyle yapılabilir. Eşdeğer alan yaratılmasındaki zorluk da dikkate alındığında, plan değişikliği ile park alanının imara açılmasına dair karara karşı idari yargıda açılacak iptal davasının kabul edilme şansı büyüktür.

Kanımca bu durumda, idari yargıda, uğranılan zararın tazmini için idare aleyhine bir tazminat davası açılabilir. Plan iptali için de dava açılmışsa, bu davanın sonucu, tazminat davası için bekletici mesele yapılacaktır. Plan iptali davası açılmaması veya bu davanın reddedilmesi üzerine, davacı paydaş tazminat davasında, taşınmazın imarlı değeri ile cebri satış değeri arasındaki farktan, kendi payına düşeni tazminat olarak isteyebilecektir.

Ortaklığın giderilmesi davası sonucunda bu yeri idare satın almış ve daha sonra da imara açmışsa, aynen tazmin ilkesi benimsenerek taşınmazın paydaşlarına yeri geri alma hakkı tanınmalıdır. Bu durumda, Kamulaştırma Kanunu m 23 hükmü kıyasen uygulanabilir. Bir başka anlatımla, taşınmazı aynen geri almak isteyen paydaş, idareye ödediği parayı yasal faizi ile iade ederek, taşınmazdaki hissesini geri alabilmelidir. Nitekim İmar Kanununun 11/3 maddesinde, hazine ve özel idareye ait taşınmazlar bakımından benzer bir düzenleme getirilmiştir. Kamulaştırma Kanunu’nun mal sahibinin geri alma hakkı ile ilgili anlaşmazlıkların adli yargıda görüleceğine dair 24. maddesi ve tapu idarelerinin kuruluş, işleyiş ve hizmetlerinin yürütülmesinin, özel kanun hükümlerine tabi olduğuna dair TMK m 1006 hükmü dikkate alındığında, bu tür bir davanın adli yargıda açılması gerektiği sonucuna varılır. Fakat Yargıtay Kamulaştırma Kanunu 35. maddesini gerekçe göstererek, imar uygulamaları sonucu kamu hizmet ve tesisleri için ayrılan taşınmazlar bakımından bu tür bir davayı reddetmektedir.[27]

Sonuç: Müşterek mülkiyete tabi olan ve imar planında park ve benzeri alanlarda kalan bir taşınmazın, hayatın olağan akışına göre kamulaştırma bedeli ile ortaklığın giderilmesi davasındaki satım bedeli arasında önemli oranda bir farklılık olduğu dikkate alınarak, bu konuda yasal bir düzenleme yapılana kadar:

1-Ortaklığın giderilmesi davası hakkın kötüye kullanımı kapsamında değerlendirilerek reddedilmelidir (Bu konuda Yargıtay görüşüne ulaşılamamıştır). Bu mümkün olmaz ise,

2-Paydaşın kamulaştırmasız elatma nedeniyle açtığı dava kabul edilmelidir (Yargıtay aksi görüştedir). Bu da mümkün olmaz ise,

3-İdarenin taşınmazın kamulaştırılmasını reddeden kararı iptal edilmelidir (Danıştay aksi görüştedir). Bu da mümkün olmaz ise,

4-Park alanında kalan taşınmazın düşük bedelle satılması nedeniyle uğranılan zararın giderilmesi için ilgili idare aleyhine tam yargı davası açılmalıdır (Bu konuda verilmiş bir karara ulaşılamamıştır). En son çare olarak ise,

5-Mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurulmalıdır.

Bu konudaki hukuki sorunun en köklü çözümü ise, park alanı gibi kamu hizmetine veya tesislerine ayrılmış taşınmazlar için ortaklığın giderilmesi davası açılmasının kanunla yasaklanmasıdır.


[1] Bursa Barosu Avukatı.

[2] RG: 2.11.1985 Tarih, 18916 Mükerrer Sayı.

[3] “Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik” m 3/7-8 (RG: 2.11.1985 Tarih, 18916 Mükerrer Sayı)

[4] RG: 17.11.1986 T. 19284 Sayı.

[5] Çünkü, 5393 sayılı Belediye Kanunu m 14/a ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu m 7/2-d uyarınca, park ve yeşil alanları yapma ve yaptırma görevi belediyelere aittir. Büyükşehirin bütünlüğüne hizmet eden sosyal donatılar, bölge parklarını yapmaya ise büyükşehir belediyeleri yetkilidir (5216 sy Kanun m 7/m)

[6] Y. 5. HD. 20.6.2005, 6520/7166; Y. 5. HD. 27.1.2005, 2004/13091, 370.

[7] AYM 21.6.1990, Esas: 7-8-9-10, Karar:11-12-13-14.

[8] “İmar Kanununun 18 İnci Maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi Ve Arsa Düzenlenmesi İle İlgili Esaslar Hakkında Yönetmelik” (RG: 2.11.1985 T. 18916 Mükerrer Sayı).


[9] Dan. 6. D. 23.5.2000, 1999/1868, 3241; Dan. 6. D. 9.1.2002, 2000/6082, 150; Dan 6. D. 3.12.2001, 1998/7055, 6078; Dan. 6. D. 12.3.1999, 1998/1846, 1432, son ü adet karar, ERGEN, Cafer, Arazi ve Arsa Düzenlemeleri, Ankara, 2004, s. 182-184 arasından alınmıştır.Ayrıca, Dan 6. D. 12.4.2004, 2002/5688, 2073, ERCAN ASLANTAŞ, Gül Filiz – ŞİMŞEK, Özlem – BERBEROĞLU, Ahmet, İmar Hukukunda Arazi ve Arsa Düzenlemesi, Ankara, 2006, s. 347-348.

[10] KURŞAT, Zekeriya, Paylı Mülkiyetin Sona Ermesi, İstanbul, 2008, s. 221; ÖĞÜZ, Tufan, Müşterek Mülkiyette Taksim Engelleri, s.111-112; OĞUZMAN, M. Kemal – SELİÇİ, Özer – OKTAY- ÖZDEMİR, Saibe, Eşya Hukuku, İstanbul, 2009, s. 275-276; AKİPEK, Jale G. – AKINTÜRK, Turgut, Eşya Hukuku, İstanbul, 2009, s. 404-405; TEKİNAY, Selahattin Sulhi, Eşya Hukuku, İstanbul, 1978, s. 415; ERTAŞ, Şeref, Eşya Hukuku, Ankara, 2002, s. 241.

[11] TMK m 721 uyarınca, iki taşınmazı birbirinden ayırmaya yarayan duvar, parmaklık, çift gibi sınırlıklar, aksi ispat edilmedikçe, her iki komşunun paylı malı sayılır.

[12] KURŞAT, s. 222-223, 226; ÖĞÜZ, Tufan, Müşterek Mülkiyette Taksim Engelleri, s.111; ESENER, Turhan – GÜVEN, Kudret, Eşya Hukuku, Ankara, 1996, s. 121-122; GÜRSOY, Kemal T. – EREN, Fikret – CANSEL, Erol, Türk Eşya Hukuku, Ankara, 1978, s.453; BERTAN, Suad, Ayni Haklar, C I, Ankara, 1976, s. 411; SAYMEN, Ferit H. – ELBİR, Halid K., Türk Eşya Hukuku, İstanbul, 1954, s. 272.

[13] Taşınmazın bir şirkete ayni sermaye olarak konulması durumunda da sürekli bir ortak amacın varlığı nedeniyle ortaklığın giderilmesi davası açılamayacağı kabul edilmiştir YHGK 11.9.1963, 6-3/35, KURŞAT, s. 224;TEKİNAY, s. 415-416. Oysa, şirkete ayni sermaye konulması ile taşınmaz üzerindeki mülkiyet şirkete geçmektedir. Tapudaki tescil işlemi sadece bildiricidir. O nedenle, burada ortaklığın giderilmesi davası söz konusu olmamalıdır.

[14] KURŞAT, s 222; TEKİNAY, Selahattin Sulhi, Eşya Hukuku, İstanbul, 1978, s. 415-416; HATEMİ, Hüseyin – SEROZAN, Rona – ARPACI, Abdülkadir, Eşya Hukuku, s.140.

[15] 5. Hukuk Dairesi de aynı görüştedir. Yüksek Daire üyeleri yazdıkları kitapta aynen; “Bu (nitelikteki) taşınmazlar üçüncü kişilere satılmaya kalkındığında, belki emsallerinden daha ucuza satılacaktır. Hatta çoğu kere alıcı bile bulunamayacaktır. Ancak bu yer kamu yararı için kamulaştırılırken daha önce yine kamu yararı için getirilen kısıtlamadan dolayı düşük değerle kamulaştırılmamalıdır. Dairemiz bu tip kamulaştırmalarda bedelden indirim yapılmasını doğru bulmamaktadır” demektedirler, YILDIRIM, Bekir / BAŞSORGUN, Naci, Kamulaştırma Davaları, Ankara, 2007, s. 210. Fakat 18. Hukuk Dairesinin Askeri Güvenlik Bölgesi kapsamında veya sit alanında kalan taşınmazları bakımından değer düşüklüğünün dikkate alınması gerektiği görüşündedir, TUTAR, Muzaffer / PULAK, T. Murat, Kamulaştırma Davaları, Ankara, 2006, s. 459 vd., 961 vd.

[16] Y. 5. HD. 1.11.2004, 7746/10761.

[17] Y. 18. HD. 22.10.1996, 8169/9169.

[18] “… son zamanlarda memlekette artan imar faaliyeti sebebiyle bir çok gayrimenkullerin süratle vaziyetleri değişmekte, kısmen veya tamamen istimlake tabi tutuldukları görülmektedir. İlanda ve şartnamede gayrimenkulün imar vaziyetini göremeyen alıcıların çok defa ihaleden sonra öğrenebildikleri bu tebedüler zararlarını mucip olmaktadır. Bunu önlemek için satıştan evvel imar dairesinden ve bulunmayan yerlerde belediye dairelerinden bir nevi amme mükellefiyeti olan imar durumunun sorularak alınacak cevabın satış ilanına ve şartnameye derci bütün alakadarların menfaatını vikaye bakımından uygun görülmüştür. Şu kadar ki, ihale tarihinden sonra vukua gelecek değişikliklerin nazara alınamayacağı tabiidir”, YİBK, 18.6.1958, 11/13. Açık arttırma şartnamesi ve tutanağında imar durumunun yer alacağına dair İcra ve İflas Kanunu Yönetmeliği m 49 da düzenleme vardır. Ayrıca bkz. YHGK, 2.2.1994, 1993/12-743, 30; Y. 12. HD. 4.2.1986, 1985/7178, 1198.

[19] KURU, Baki – ARSLAN, Ramazan – YILMAZ, Ejder, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, Ankara, 2008, s. 329.

[20] İmar Kanunu m 10 da, imar planının yürürlüğe girmesinden 3 ay içinde imar programının yapılacağı ve 13. maddesinde de imar programına alınan yerlerde kamulaştırma yapılıncaya kadar emlak vergisinin ödemesinin durdurulacağı belirtildiğinden, daha sonraki tarihli ve özel nitelikteki İmar Kanunu hükümleri dikkate alınarak, imar planına alınmakla birlikte henüz imar programına alınmayan yerler için emlak vergisinin tamamının ödenmesinin durdurulması gerekir, Dan. 9. D. 31.5.2007, 1783/2143.

[FONT='Times New Roman','serif'][21] (http://cmiskp.echr.coe.int/tkp197/portal.asp?sessionId=11695815&skin=hudoc-en&action=request)


[22] YHGK 5.12.2007, 5-933/951; Aynı doğrultuda, 7.11.2007, 5-805/826; YHGK 9.4.2003, 5-281/284; YHGK 31.10.2007, 5-718/805, Legal Hukuk Dergisi, 2008/1, s. 115 vd. ; YHGK, 20.7.2008, 5-170/201….

[23] Meral / TÜRKİYE, Başvuru no: 2002/33446 ; KARAR TARİHİ: 27.12.2007, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2008, Sayı: 75, s. 457 vd; 40687/98, Gülüzar ÖZ/ TÜRKİYE davası Karar Tarihi:1.7.2004 Rabia TAN ve Diğerleri /TÜRKİYE davası, 8095/02, 31.01.2008.

[24] Danıştay 6. Daire, 5.6.2003, 2002/3200, 3476; Aynı doğrultuda, Danıştay 6. Daire 19.10.1994, 2060/3643. Danıştay’ın eski uygulaması da bu yöndedir, Danıştay 6. Dairesi 11.11.1967, 1964/834, 3191, ÖRÜCÜ, Esin, Taşınmaz Mülkiyetine Bir Kamu Yaklaşımı Mülkiyet Hakkının Sınırlanması, İstanbul, 1976, s. 116-117.

[25] Bu konudaki haklı eleştiriler için bkz. ÇABRİ, Sezer, İmar Kanunu Uyarınca Kamulaştırma, s. 109-110

[26] 2.11.1985 T ve 18916 1.Mükerrer sayılı RG.

[27] -“Dava, davacıların muvafakatı ile yol ve çocuk bahçesi olarak bırakılan kısmın, yapılan imar tadilatı ile bir bölümünün üçüncü şahsa satılması nedeniyle 3.şahıs adına oluşturulan tapu kaydının iptali ile kendi üzerlerine tapuya tescili istemine ilişkindir…Kamulaştırma Kanununun 35.maddesi uyarınca malikinin muvafakatı ile yol, yeşil saha ve bunun gibi kamu hizmet ve tesislerine ayrılan yerler için eski malikleri mülkiyet iddiasında bulunamaz ve karşılığını da isteyemez. Davalı idarenin, genel hizmetler için ayrılan bölümü sonraki imar planı değişikliğiyle imara açıp üçüncü şahıslara satması durumunda, eski maliklere mülkiyet iddiasında bulunmaları konusunda yeni bir imkan vermez”, Y. 5. HD. 3.2.2005, 138/666; Aynı doğrultuda, Y. 5. HD. 11.4.2005, 3649/4083; Y. 5. HD. 4.3.2003, 2002/19998, 2590; Y. 18. HD. 20.6.2002, 6245/7057.
Kanımca burada bazı ayrımlar yapılarak sonuca varılmalıdır. İmar mevzuatı gereğince düzenlemeye tabi tutulan parsellerden düzenleme ortaklık payı karşılığı olarak bir defaya mahsus alınan yol, yeşil saha ve bunun gibi kamu hizmet ve tesislerine ayrılan yerler için mülkiyet iddiasında bulunulamaması, bu taşınmazların kamu hizmetine tahsisli olarak kalmaları veya maliki olunmaması haline ilişkin kabul edilmelidir.
Örneğin karakol alanında kalan yerin okula, yolun park alanına vs. dönüştürülmesi durumlarında, eski maliklerin talepte bulunmaları mümkün olmamalıdır.
Aynı şekilde, imar uygulaması ile oluşan kamu hizmet alanında hissesi bulunmayan kişi, bu alanın imara açılmasından sonra bir talepte bulunamaz. Örneğin, kendisinden kesilen düzenleme ortaklık payı ile kamu alanının elde edildiği gerekçesiyle, buradan kendisine pay verilmesini isteyemez. Çünkü imar uygulaması ile oluşan parselde mülkiyet hakkı bulunmamaktadır. Kaldı ki, imar uygulaması yoluyla kendisinden düzenleme ortaklık payı alınan kadastro parselinin bir kısmı imar parseline dönüşerek değeri artmıştır. Bu artış yanında, kamu alanında kalan yerin kendisine iadesini talep etmesi, bölgedeki diğer taşınmaz malikleri bakımından da haksızlık ve adaletsizliğe neden olur.
Fakat imar uygulaması veya planı ile kamu alanında kalan parselin maliki veya paydaşı olan kimse, kamulaştırmadan sonra, imara açılan yerle ilgili iade talebinde bulunabilmelidir.
Aynı şekilde, kamu hizmetinin görülmesine tahsisli parselini rızası ile idareye terk eden kişi de iade talebinde bulunabilmedir.Kamulaştırma Kanunu’nun 35. maddesinin gerekçesinde yararına kamulaştırma yapılan idarelerin mükerrer ödeme külfeti ile karşılaşmadan kamulaştırma sahasında tasarruf edebilmeleri için düzenleme yapıldığının belirtildiği ileri sürülerek, idarenin istediği gibi tasarrufta bulunabileceği sonucuna varılmamalıdır. Kamuya rıza ile terk edilen parselde, tasarruf yetkisini kamu yararına aykırı kullanan idare aleyhine idari yargıya gidilmeksizin, adli yargıda iade davası açılabilmelidir. Bu dava TMK m 2’ye dayanan bir dava olacaktır. Çünkü, idare hakkını kötüye kullanmaktadır (Rızaen yapılan devirler bakımından, bağışlamanın iptali davası açılabileceğine dair bkz. Y.1. HD. 5.10.2005, 9169/10439). Aksinin kabulü, idarenin imar yetkisini kötüye kullanmasına pirim verilmesi niteliğindedir. Nitekim bir olayda, imar izni olan yerde yapı yapılması için taşınmazın bir kısmı (2/3 ü) yola terk edilmesine ve daha sonra belediye tarafından imar izni kaldırılarak taşınmaz parka dönüştürülmüş olmasına rağmen, idarenin hakkını kötüye kullandığı gerekçesiyle, malikin tapu iptal ve tescil talebinin kabul edilmesi gerektiğine karar verilmiştir, YHGK 8.5.2002, 5-338/386.


Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Park Alanında Kalan Taşınmaz İçin Ortaklığın Giderilmesi Davası Açılabilir Mi?" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Av. Nezih Sütçü'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
07-11-2010 - 14:07
(4921 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 1 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 1 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
23912
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 1 gün 11 dakika 49 saniye önce.
* Ortalama Günde 4,86 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 38932, Kelime Sayısı : 4804, Boyut : 38,02 Kb.
* 9 kez yazdırıldı.
* 7 kez indirildi.
* 11 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1278
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,07886410 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.