12 Eylül 2010 Halkoyuna Doğru
Evetçi ile Hayırcı ve Onları Karşılaştıran Mantık:
-Sokratik Diyaloglar-II veya
İkinci Tetralog
Yazan: Öykü Didem Aydın
Edebiyat ve Hukuk Sitesi’nde Yayınlanmıştır: <http://www.edebiyatvehukuk.org/12-eylul-2010-halkoyuna-dogru-evetci-hayirci-ve-boykotcu-ile-onlari-karsilastiran-mantik-sokratik-diyaloglar-ii.html>
[Akademia: Birinci kısımdan devam
ediyoruz... Aşağıdaki metin, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak
halkoylamasına dair görüşleri ve tercihleri ortaya koyuyor. Sokratik
diyaloglarda, daha doğru bir ifade ile tetralogda Akademia, Politea, Evetçi ve
Hayırcı ile Boykotçu, madde madde anayasa değişikliklerini tartışıyor.
Akademia, daha çok moderatör konumunda olduğu için çatı tam bir tetralog
planında kalıyor sanıyoruz. Hikayenin öncesi ve bundan önce gelen diyaloglar
için bağlantı: <bağlantı>]
Altıncı Bölüm: Öncesi ve Sonrası
ileDeğişikliklere Dair
Akademia: Evet isterseniz şimdi
gelelim anayasa değişikliklerini daha somut olarak tartışmaya. Politea,
istediğiniz zaman müdahale edebilir, araya girebilirsiniz. Bu bölümde madde
madde değişikliklere gireceğiz. Metinde, Politea, Evetçi ve Hayırcının konulara
yaklaşımları olacak. Ayrıca aşağıda anayasa değişikliğinin genel gerekçesi ve
konu ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararı var. Kararı, ilgili maddelere işledim.
Hayırcı, siz başlayın isterseniz.
Politea: Hemen araya girdi
demezseniz, usul hakkında bir önerim olacak.
Akademia: Tabii, buyrun.
Politea: Baştan başlayarak madde
madde gidelim derim.
Akademia: Olur mu?
Evetçi: Olur.
Hayırcı: Olur.
Akademia: Şu halde
değişikliklerin ilk maddesinden başlıyorum…Bir dakika! Siz de kimsiniz? Nereden
çıktınız?
Boykotçu: Ben boykotçuyum!
Akademia: Boykotçu mu?
Boykotçu: Aynen öyle, boykotçu.
Beni de tartışmaya katmalısınız.
Akademia: Fakat. Hımm. Ne
dersiniz dostlar, kendisine boykotçu diyen bu kimseyi de aramıza alalım mı?
Evetçi: Demokrasi kültürü
gelişmemiş birini neden aramıza alacakmışız? Demokrasi, katılım demektir,
siyasal toplumun karar alma sürecine katılmayı reddediyor.
Boykotçu: Katılımı
reddetmiyoruz. Sınırlı katılımı reddediyoruz. Ayrıca aramızdan bazıları oy
vermeye gitmeyecek belki ama bazıları da gidip geçersiz oy kullanacak.
Hayırcı: Benim için farketmez.
Belki söyleyecekleri vardır, onu da dinlemeli.
Evetçi: Böyle bir tuhaflık
görmedim.
Akademia: Ne dersiniz Politea?
Politea: Bu kimse ilgisiz değil,
boykot ediyor, o da bir tavır. Bence buyursun konuşsun. Referanduma
katılmayabilir veya katılıp geçersiz oy kullanabilir ama bizim görüşmemize
katılabilir.
Evetçi: Ne konuşacaksa! Boykot
ettiğine göre, maddeler üzerinde ne söyleyebilir!
Akademia: Her durumda çoğunluk,
Boykotçuyu da dinlemek ister, Evetçi. Dilerseniz maddelere geçelim.
Politea: Önerim şu benim,
dilerseniz önce boykotçunun neden boykot etmek istediğini öğrenelim.
Akademia: Tamam. Ey
boykotçu, anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulmasını neden boykot
ediyorsun?
Boykotçu: Ben 12 Eylül
Anayasasının değiştirilmesini istiyorum ama tümden değiştirilmesini istiyorum,
bu bir. Ayrıca bu pakette demokrasi adına kazanımlar pek sınırlı. Ayrıca ben
halkçıyım. Yani durup dururken özgürlükleri genişletmek kisvesi altında yürütme
organının güçlendirilmesi hoşuma gitmez. Bu da iki. Yürütme organını, yani
mesela cumhurbaşkanını güçlendirmek, denetimsiz ama hızlı karar almak
isteyenlerin işine gelir. Kimdir onlar? Bırakınız yapsınlar, bırakınız
geçsinlercilerdir, bu da üç. Ama hayır da diyemem. 12 Eylül Anayasası, bir
darbe anayasasıdır. Ona her ne surette olursa olsun, onay veremem. Hayır
diyemem. Sonra evet, vesayet rejimi diye bir şey var. Ben bunun kalkmasını
isterim. İsterim ama bunun yürütme organı lehine değil, halk lehine kalkmasını
isterim. Bugün seçim barajları var, üstüne üstlük meclis çoğunlukları
parti liderlerinin ya da merkezi yönetimlerinin sultası altında. Bu hal
ortadan kalkmadan yürütme organını güçlendirecek değişiklikler yapmak kabul
edilemez ki bu değişiklikler, zaten demokratikleşme makyajı altında güçlü ama
denetimsiz idare kervanını devam ettirmek için yapıldı.
Akademia: İyi de boykotçu,
cumhurbaşkanını halk seçecek. Yani halkın seçtiği bir cumhurbaşkanının bazı
mercilere üye ataması yolundaki yetkilerini arttırmakta ne sakınca olabilir?
Boykotçu: Meclisle cumhurbaşkanı
aynı partidense ve yargı erki üzerinde de çok etkililerse artık denetimsiz at
oynatabilirler diyorum. Ben kurucu meselelerle ilgili
olarak parlamentarizm değil (ki burada parlamentarizm bile lüks sayılıyor
artık, iş düpedüz ministerializme evriliyor) anayasacılık taraftarıyım.
Akademia: Bu anayasa değişikliği
ile ilgili olarak kastettiğiniz kurucu meseleler ne?
Boykotçu: Temsilci, temsil
ilişkilerini değiştiriyor, yani diğer organlarla ilişkilerine dokunuyor. Bu,
asilin yapacağı bir iştir, vekilin değil. Yani anayasayı halk yapmalı, halkın
bu iş için seçtiği kurucu meclisler yapmalı. Bunlar gelecek seçimlerde yeniden
seçilme kaygısı olmadan anayasa yapmalı. Öte yandan hayırda da hayır yok gibi. Olası
bir hayır da, ülkede çok uzun bir süre yeni anayasa yapılması girişimlerini
engelleyebilir. Ama yine de yeni anayasa yapılması yolundaki talepleri
öldüremez. Yani evetçi şunu istiyor: ‘biz acil olan bazı sıkıntıları
dindirdiğimiz izlenimi verelim, yani tam çözüm getirmeyelim, sadece kendimiz
için önemli olan acil meselelere eğilelim. Hayırcı diyor ki, rahatsızlık
yoktur, metin sağlamdır. Ben de diyorum ki hem acil sıkıntıları dindirelim, hem
de sorunun tam çözümüne girişelim.
Hayırcı: Metin sağlamdır demedik
doğrusu. Biz de sizin gibi anayasa tümden değişsin diyoruz.
Evetçi: Nereden çıkardınız
izlenim vermek istendiğini. Ben evet diyorsam bu anayasaya çözüm yolunda önemli
bir adım atmak için diyorum. Ya hep ya hiç diyecek değiliz. 1982 Anayasasını
halk mı yaptı ki tümüyle halk değiştirsin diye tutturalım. Şu anda elden gelen,
hiç olmazsa halkın temsilcilerinin yaptığı kapsamlı bir anayasal reform.
Boykotçu: Sizin yönteminiz
sıkıntıları gidermiyor. Sıkıntı istiyorsanız bir tanesini söyleyeyim: Seçim
barajı. Demokratikleşmeye buradan başlayın. Bir tane daha söyleyeyim, Kürt
halkının durumu. Ülkede süren kirli savaşın nasıl durdurulacağı. Nasıl barışa
erileceği. Demokratikleşmeye buradan da başlayabilirsiniz. Daha çok
sayabilirim. Ayrıca sonradan doğru dürüst bir anayasa yapılacağını nereden
bileceğim ben? Bu paket geçerse ikinci adım olarak akılda nelerin olduğunu
biliyor musunuz? Yok bilmiyorsunuz. İşe, kendinizi güçlendirmekle başladınız.
Nereye karşı güçlendirmekle başladınız? Yüksek yargıya. Niye? Vesayetçi.
Anladık vesayetçi, hem de çok ama sizin potansiyel politikanızı gerçekleştirmek
üzere yapacağınız yasaların içeriklerinin hukuksal olarak denetimsiz olması
daha mı iyi? Bu yılın geçen Mart ayında, referandum yasasını değiştirerek
halkın düşünme süresini 120 günden 60 güne indirmiştiniz, hatırlarsınız. Yani
siz o yasayı yapmasaydınız, bugün halkoylaması için düşünme süremiz daha fazla
olacaktı. Bu mu demokrasi? Halka paketi inceleme zamanı dahi vermediniz.
Evetçi: Siz, siz deyip durmayın.
Bu anayasa değişikliklerini ben hazırlamadım. Bir yurttaşım sadece ve onların
içeriklerini uygun buluyorum. Ayrıca karıştırıyorsunuz.
Boykotçu: Neyi
karıştırıyormuşum?
Evetçi: Referandum süresi 60 gün
olacaktı ama biliyorsunuz Yüksek Seçim Kurulu, bence hukuka aykırı bir kararla
120 gün olacak dedi zaten. Referandumu seçim yasası olarak kabul edip bu
değişiklikliklerin bu referanduma uygulanmasını engelledi.
Boykotçu: İyi yapmış! Size kalsa
durumu beş on günde istediğiniz sonuca ulaştırmak için elinizden ne gelirse
yapardınız!
Boykotçu: Siz, siz derken,
desteklediğiniz tavrı anlatmaya çalışıyorum.
Evetçi: ”İdeali bulamazsam eğer,
o zaman daha azına razı olurum” anlayışında bir erdem görmüyor musunuz?
Boykotçu: Görmüyorum. Burada
ekmek ya da kömür dağıtmıyorsunuz. Bir anayasa yapıyorsunuz. Gereken zamanı ve
emeği verirseniz, ideal olmasa da toplumun geniş kesimlerini temsil eden
çoğunlukları uzlaştırabilecek modeller bulabilirdiniz.
Evetçi: Allah aşkına ‘’siz siz”
deyip durmayın. Ben oy verecek bir yurttaşım. Bu politikanın ya da anayasa
değişikliğinin mimarı ben değilim.
Boykotçu: Neyse işte. Bir kere
şunu da aklınıza sokun. Bu boyuttaki kısmi anayasa değişikliği çabalarının
yarattığı fırtına öyle ya da böyle dindiğinde yeni bir fırtına koparmak
istemeyebilirler.
Akademia: Şimdi de onlar demeye
başladınız.
Boykotçu: Tanrı aşkına siz
diyemiyorum, onlar diyemiyorum, ne diyeceğim ben?! Bu değişikliklerin öznesi
kimse onlardan bahsetmek istiyorum o kadar!
Akademia: Hayır yanlış anlattım
kendimi, sadece espri yapmak istemiştim.
Evetçi: Fırtına dindiğinde yeni
anayasa tartışmaları diner mi? Siz diner diyorsunuz, ben tam aksine daha da
canlanır ve daha da kapsamlı bir ek reform yapılabilir diyorum.
Boykotçu: Yani 12 Eylül
Anayasasını tamir etmekle yetinilmek isteniyor. Oysa bu tür baştan kara işler
tamir edilemez.
Evetçi: Ne alakası var! Bir
reform, sonra bir reform daha ve en sonunda toptan ve tam demokratik bir
anayasa yapılabilir. Kapıyı açmak zorundayız.
Boykotçu: Toplumda bu yolda bir
irade var iken ve tartışmalar zaten yapılıyorken daha kapsamlı bir reformla
yeni demokratik anayasa yapılabilirdi. Şimdi bir dizi küçük fırtınalarla yeni
yeni reformcuklar yapılabilir belki. Ama nereye kadar? Bu gücü
koruyamayabilirler. Bu reform anayasalaşır ve 12 Eylül Anayasası, bir,
tırnak içinde demokratik yama daha alır, o kadarla kalır iş. Sonra
ver elini nükleer santral, ver elini al gülüm ver gülüm…
Evetçi: Tövbe estafirullah!
Halkın seçtiği çoğunluklar, nükleer santral yapılmasına karar vermişse buna ne
itirazımız olabilir?! Siz mi karar vereceksiniz memlekete hangi yatırım
yapılacak diye , yoksa seçilmiş temsilcilerimiz mi?
Boykotçu: Olabilir ama her idari
işlem yargı denetimine tabidir biliyorsunuz, örnek olarak ele aldığımız mesele
gibi meselelerde işin içine bir takım hakların korunması, hukuk filan da girer.
Ama bakın ne yapıyorlar bu değişiklikle, hukukun, yürütmenin uzun eli olmasını
sağlamayı amaçlıyorlar…
Evetçi: Yargı da yerindelik
denetimi yapamaz ama; idareyi kıpırdatmamazlık edemez.
Hayırcı: Bak şu kıpırdayamayana.
Look who can’t move! Bir de kıpırdasa yer yerinden, eksen ekseninden oynayacak!
Politea: Boykotçu, size göre anayasa
değişikliklerinin içeriği, onu yapanların kim olduğundan daha önemli değil,
öyle mi?
Boykotçu: Aptal değilseniz
sevgili bayan Politea ki siz koskoca anayasasınız, hangi halklarca, hangi
içeriklerle nasıl çağlardan çağa süzüldüğünüzü bilirsiniz, içinize işlenen
dokuyu ören elin önemini bilirsiniz, o zaman şunu da bilirsiniz ki anayasanın
içeriği, onu yapanın o içerikten beklentilerine ve o içeriği nasıl
işlettiğine göre değişir. O kadar temel hak yazılı şu 82 Anayasasında ama
memleketin temel haklar meselesi çözüldü mü? Hayır! Çünkü 82 Anayasasını
yapanlar, öyle bir metin oluşturmuşlar ki merkeze koyduklarının dışından
gelenlere, ‘çevre’den, periferiden gelenlere imkan vermek istememişler.
”Anayasayı yapan kimdir” sorusu çok önemlidir. Anayasayı halk ve halkın gerçek
temsilcileri yapmışsa amenna. Ama burada durum öyle değil. Burada anayasa
değişikliklerinin amacı, içeriği tartışmalı bir dizi neoliberal ve denetimsiz
politikaya hukuksal geçit vermek.
Hayırcı: Öyle ise hayır deyin
canım siz de.
Boykotçu: Bunu yapamam. Bu da 12
Eylül’ün ruhunu kabul ettiğim anlamına gelir. Bu, örneğin yüksek yargının ya da
ordunun da politikaya karıştığını, dedim ya dünyanın merkezi olarak kabul
ettikleri ideolojiden başkasına hayat hakkı vermediklerini görmezden gelmek
demektir. Oysa yargı, tarafsız olmalı, gerçi aramızda yargının tarafsızlığının
bir mitos olduğunu ve tarafsızlık vb. kavramların burjuva ideolojisinin araçları
olduğunu savunanlar var ya neyse, hiç olmazsa yargı, kimseye gebe olmamalı;
askerin de politikayla işi olmamalı. Siz ise bunu kabul etmiyorsunuz. Kimlerle
beraber dansettiğim de önemlidir. Bu çok unsurlu bir süreç, kirlenmeden,
sonunda pişman olmadan işin içinden çıkmak istiyorum. Çünkü önüme konan tercih,
gerçek anlamda bir tercih olmayacak. Bana bir oyun oyna deniyor. Oyun, benim
oyunu değil ki niye oynayayım? Sofranızda niye meze olayım?! Sizinle de aynı
oyu veremem. Demokrasiye saygınız yok sizin.
Hayırcı: Aman sizin çok var.
Baksanıza oy bile kullanmıyorsunuz!
Evetçi: Hem askerin siyasetle
işi olmamalı deyip hem de referandumu boykot etmeyi anlamıyorum. Anayasa
değişikliklerinde en üst düzey ordu mensuplarının suç işlemişlerse nerede
yargılanacağını gösteren maddeler var artık. Yüksek Askeri Şura kararları yargı
denetimine açılıyor. Ayrıca 12 Eylül cuntacılarının tasarruflarına karşı yargı
yoluna gitme konusu hiç olmazsa tartışılabilir hale geliyor. Düşünün 12 Eylül
Anayasası öyle bir anayasa ki, üst düzey askerlerin suç işleyeceğini bile kabul
edememiş, onların nerede yargılanacağını göstermemiş.
Hayırcı: Ne demek göstermemiş?
Göstermemişse göstermemiş… Şimdi ne olmuş? Tutulmuş Genelkurmay
Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı
da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar,
denilip Anayasa Mahkemesi’ne havale edilmiş, Anayasa Mahkemesi de nasılsa
iktidara havale edilecek. Sistem kapalı devresi oluşturulmuş…
Boykotçu: Evetçinin katıldığı
anlayış, kendisinin üstüne vazife olmaması gereken, kendine düşmeyen bir iş
yapıyor, temsil ve temsilin denetimi zeminiyle oynuyor; Hayırcının anlayışı ise
statükoyu sürdürmek, asker sivil bürokratik vesayetçi bir idare anlayışı.
İkisine de red!
Evetçi: Sıkıldım ama artık,
paketin maddelerine geçelim. Belli ki Boykotçunun hem benimle hem de Hayırcı
ile çözemediği meseleleri var.
Boykotçu: Evet. Halkın ve
halkların hem Evetçi ile hem de Hayırcı ile çözemediği meseleleri var. Halk,
kurucu meselelerde söz sahibi olmak ister. Olmak istemeyi ister. Ama fırsat
vermezsiniz. İkiniz de onun adına en yetkili sayarsınız kendinizi. Vekil,
asilmiş gibi davranıp vekalet zeminini değiştiremez. Aynı şekilde bir
parlamento, diğer erklerle ilişkilerinin düzenlenmesini halkın doğrudan
seçeceği kurucu meclislere bırakmalıdır. Bugün dünyada pek çok anayasal
sistemde parlamentonun seçim kanununu yapması bile doğru sayılmıyor. Halk, sırf
o iş için kurucu meclisler seçiyor. Soğuk savaşın sonunda, doğru yolu
bulduğuna inandığım bazı Latin Amerikalı halklar yaptılar bu işi… 200 yıl
önce Birleşik Amerikalılar da yapmışlardı… Önce karar vereceksiniz. Sınırsız
parlamenter egemenlik mi? Yani İngiliz Westminster ‘ı mı? Halk egemenliği mi?
İkincisini seçenler, parlamentoların anayasa yapmasına, hele hele kendi temsil
zeminlerini, temsil yetkilerini ve devletin yasama, yürütme, yargı kuvvetleri
arasındaki ilişkileri değiştirmesine sıcak bakmaz. Düşünün, sizce bir yasama
organı tutup seçimleri dört yılda bir düzenlemek yerine on yılda bir düzenlemeye
karar verebilir mi? Bence hayır. Bu, halkın bu düzenleme işi için seçeceği
kurucu meclislerin, anayasa koyucu meclislerin işi olmalı. Sıradan
parlamentoların değil.
Evetçi: İyi de o zaman yaşayan
anayasa gereği, yani toplumdaki değişim ve dönüşüme kulak verme işi olağanüstü
bir hal almaz mı? Kurucu meclis tantanalı bir iştir, halk seçer kurulur,
anladık tamam ama böyle meclislerin içinden ne çıkacağı belli mi olur?!
Boykotçu: Siz sanıyorsunuz ki
kurucu meclis olağanüstü bir hal. Hiç de değil! O yüzden örneğin ABD eyalet
anayasalarının pek çoğunda her on ya da onbeş yılda bir halka çok önemli bir
soru sorulması öngörülmüştür, ”yeni bir anayasa yapmak istiyor musunuz”
sorusudur bu. Halk evet derse, bu iş için özel meclisler seçerler. Nüfus
artışlarını seçim çevrelerine yansıtma işinde bile uygulanır bu. Çünkü bilinir
ki bir parlamento çoğunluğu bu işi yaparsa, kendisini yeniden seçtirme imkanını
sağlamayı gözönünde tutarak yapar.
Hayırcı: Ben ortada bir kurucu
meclis hareketi görmüyorum. Demek ki halk cumhuriyetin kurumlarına güveniyor!
Evetçi: Ben de ortada bir kurucu
meclis hareketi görmüyorum. Demek ki halk, seçilmiş temsilcilerine güveniyor!
Politea: Sorun nerede biliyor
musunuz?
Akademia: Nerede Politea?
Politea: Sorun söz konusu ülkede
liberal parlamenter demokrasinin bile, hatta pek biçimsel, seçim demokrasisinin
bile henüz tam anlamıyla işlerliğe konulamamış olmasında. Sistem dışından
müdahaleler var. Bunların adına vesayet kurumları deniyor. Öyle olunca,
halkın demokratik bilgilenme, katılım ve temsil sorunlarının
sorunsallaştırılması aşamasına gelinememiş. Sanırım Boykotçu, önce bunların
sorunsallaştırılmasını istiyor. Ama Evetçi de istiyor ki halkı vasilerinden
sakınalım, önce doğru dürüst bir parlamenter egemenlik kuralım…Oysa Boykotçu
diyor ki önce halkı hepsinden birden, hem vasilerinden hem temsilcilerinden
doğru dürüst sakınalım. Çünkü eğer anayasa değişikliklerini
anayasalaştırmak isteyenlerin hareket alanını denetimsiz açarsak bunun halkın
yararına olup olmayacağı şüpheli olabilir diyor. Bir nevi, “oğlan kızı kötü
adamdan kurtarır, ya sonra?” meselesi!
Boykotçu: Burada affediniz
Politea, itiraz etmek zorundayım. Parlamentarizm değil ministerializm,
yürütmecilik, partizan egemenliği kuralım diyorlar!
Politea: Görüşünüzü not ettim…
Fakat aslında mesele şu: Halkı temsilcilerinden sakınma işine gelmeden önce
halkı vasilerinden sakınma işini halledelim diyor Evetçi.
Boykotçu: O, iyi niyetli,
olacakların farkında olmayan Evetçinin yaklaşımı. Bir de kötü niyetli Evetçi
var. Asıl Evetçi bu ikincisi.
Evetçi: Memleket için iyisini
istediğine inanan, büyük ve kuvvetli bir memleket hayal eden ve buna muvaffak
olabilecek bir kesimin, kendi idaresini güçlü kılmak istemesinden daha doğal ne
olabilir? Bu bir kötü niyet olabilir mi?
Boykotçu: Sorun şu ki kendinizi
devin boy aynasında görmeniz hoşumuza gitmiyor! Ayrıca durum, ”memleket” veya
”millet” kavramından ne anladığınıza göre değişir. ”Çek defterlerinizse” mesela
memleket, tamam…
Evetçi: Ne biçim konuşuyorsunuz?
Bizim için millet bir yapma hakikat değildir. Uyduruk bir şey değildir. Organik
bir şeydir. Kapsayıcıdır, kavrayıcıdır, asli değerlerimizle, bin yıllık
tarihimizle uyumlu bir büyüklüktür!
Hayırcı: Yeni Osmanlıcılıktır!
Boykotçu: Sömürgeci
taşeronluğudur!
Akademia: Bakınız böyle tepeden
sözlerle karşılıklı suçlamalarda bulunmanın tartışmamıza bir fayda
sağlamayacağı kanısındayım dostlar! Tartıştığımız, bir esas teşkilat ve haklar
belgesi olarak anayasa. Anayasal konulara, hamasi siyasetten daha çok
ağırlık vermeliyiz.
Boykotçu: İyi de Akademia, sizin
kadar soyutlayamayız biz. Bir anayasa belirli bir esas teşkilatı empoze etmek
için yapılır, o esas teşkilatın arkasında yatan temel siyasal espriyi
görmezden gelemeyiz. Her metin metinlerarasıdır. Önüme anayasa değişikliklerini
koyup herşeyden soyutlayarak okusam belki de hayran olurum ona ama oy öyle
verilmez. Oyumuzu bilinçli vereceksek, metnin altını üstüne getirmeyi
başarabilmeliyiz. Evetçi ise metne bakıyor, başka şey yokmuş gibi ”oh ne
güzel, bu metin şimdikinden güzel” diyor basıyor Eveti. İşler o kadar basit
değil.
Evetçi: Oylamaya katılmayacak
biri olarak çok konuştunuz bence.
Hayırcı: Bence de sence.
Akademia: Boykotçu, ilk kısımda
aramızda olmadığı için onu biraz daha fazla dinlemek istedik galiba!
Akademia: Ne dersiniz Politea,
işler o kadar basit mi, değil mi?
Politea: Evetçi, önce doğru
dürüst bir biçimsel demokrasi kuralım da gerisi kusur kalsın diyor gibi
görünüyor… Sanki bu ülkede demokrasi ile anayasacılık ilişkisinin
sorunsallaştırılması, 1921 ve 1924 Anayasaları döneminden sonra derin dondurucuya
kaldırılmış, o dönemde kurulan cumhuriyet rejimini daha da demokratikleştirme
yolunda bir arpa boyu ileri gidilmemiş belki de. Ara rejimler, demokratik
sağduyuyu öldürmüş. Evetçi, bu değişikliklerle amaçlananın demokratik sağduyuyu
esas kılmak olduğuna inanmış görünüyor. Anayasacılık bunun gerisinde kalsın,
diyor. Çünkü burada anayasacılık, halkı temsilcilerinin aşırılıklarından
sakınmak yolunda kullanılmamış, halkı vesayet altına, hacir altına almak için
kullanılmış. Askeri müdahaleler, parlamentoları etkisiz hale getirmiş. Şimdi
parlamento, ”güç bende artık” demek istiyor, demek istiyor ama işte
anayasacılığa özgü temel sorunlar baki kalıyor çünkü demokrasi ile anayasacılık
arasındaki ilişki genellikle dostça değildir. Çağcıl anayasalar, parlamentoların
üstünde etkili olmak, onları sınırlamak için çıkarılmışlardır. Vekili kontrol
eden asalet araçlarıdır. Ama bu ülkede bu mülahazaya yer olmamış çünkü ara
rejimler demokrasi prensibi ile anayasacılık arasında sağlıklı bir denge
kurulmasını engellemiş. Şimdi parlamento kendince ”reşit olmak istiyorum’ artık
ben”’diyor. ”Yeter söz milletin” diyor ve milletten parlamentoyu anlıyor.
Velayet, vesayet, hacir altından kurtulmak. Ama bunun bir bedeli olacaktır, bu
bedel de eğer bu değişiklikler anayasalaşırsa, abartılı parlamenter egemenlik
altında bunalmak ve dolayısıyla -iktidardaki merkez parti de parlamentoya
egemen olacağı için- yürütme egemenliği altında bunalmak olabilir. Çünkü parti
içi demokrasi zayıf, partilerin temsil gücü seçim barajı ve bir dizi
toplumsal, ekonomik ve kültürel nedenlerden ötürü kırılgan.. Bir de parlamento,
parlamento deyince ben, Boykotçu, kanımca haklı olarak itiraz etti. Neden?
Çünkü tartıştığımız sistemde aslında güçlü bir parlamenter denetim olduğu pek
de iddia edilemez. Seçim barajları ve parti içi demokrasinin pek de geçerli
olmaması yüzünden lider ve periferisinin, parlamento üzerinde güçlü hakimiyeti
var. Ama parlamentonun yürütme üzerinde denetimi yok denecek kadar az,
hatta pratik anlamda hiç yok gibi… Yürütme parlamento üzerinde partiler yoluyla
büyük ölçüde etkili. Güçlü parlamento veya güçlü yürütme isteyenler, demokrasi
istiyorlar gibi görünüyorlar. Gerçekten de istiyor olabilirler… Ya da
istedikleri, demokrasinin sınırlı bir veçhesi olabilir. Oysa demokrasinin başka
yüzleri de var… Halkın kurucu anayasal demokratikliği alternatifi de var.
Tartışalım. Diyeceğim o ki ara rejimler, demokratik anayasal sağduyuyu
ve anayasal girişim yeteneğini öldürmüş ve anayasacılığın gerçek anlamını
çarpıtmış, hatta felç etmiş.
Hayırcı: O kadar da değil.
Mesela 1961 Anayasası pekala iyi bir anayasa idi. Portekiz’in Karanfil Devrimi
gibi bir şeydi. Anayasa dediğin öyle olur işte!
Boykotçu: Yok öyle bir şey.
Karanfil Devrimi, sadece şu veya bu ordunun yaptığı bir devrim değildi. Tüm Avrupa’da
ve Portekiz halkında yükselen sesin, ordu tarafından dinlenilmesi idi hiç
olmazsa. O dönemde Portekiz’in Afrika’da sürdürdüğü kirli emperyalist savaşı
sona erdirdirmişir. 1961’de işin içinde halk mı vardı, asker-cuntacılar,
bürokrasi, aydınlar, aydıncıklar, üniversite öğrencileri, pek sınırlı bir
kesim.
Akademia: Konumuz geçmiş
anayasalar değil. Geçmiş anayasalarla başlarsak işe, aylarca çıkamayız işin
içinden.
Politea: Aslına bakılırsa,
ülkenizde çeşitli ihtilalleri halkın yaptığı söylenemeyeceği gibi bu ihtilaller
sonrası kurulan ”demokratik” düzenlerde de ortaya çıkmamış pek halk. Parti
sisteminden seçilerek meclise gelenlerin profiline baktığınızda, ortada
”halkın” temsilinin pek de sağlam bir şekilde ayakta olmadığını görüyorsunuz.
Halk; nüfusa özgü profil açısından işçi ise, köylü ise, çalışan ise, mavi veya
beyaz yakalılar ise; bu halkın yarısı kadın ise, büyük bir çoğunluğu genç ise,
nerede bunlar? Parlamentoda olmadıkları kesin… Bu yıl TBMM’niz ‘Üstün
Hizmet ve Onur Ödülleri” dağıtmış. Baktım, ödülü alanların büyük bir
çoğunluğu işadamı veya işkadını veya eşraf vs. Aralarında pek az çalışan
var. Yanlış anlaşılmayayım. Ülkenizde çalışkan işadamları çok tabii ama
hiç mi çalışkan, üstün hizmet gören işçi yok?! Ya da bu kadar az mı? İşadamlığı
istisna, işçilik kural olduğuna göre, nüfus bakımından, normalde daha çok işçi
olmalıydı üstün hizmet madalyası alan, değil mi? Öte yandan diliniz bile
açığa veriyor bu sorunu. İşadamı? İşkadını? İşçi? Bu terimlerde işçi aleyhine
bir tuhaflık olduğunu seziyorum. Neyse… Konumuz bu değil, değil mi Akademia?
Akademia: Yoo, söylediklerinizin
konu ile ilgili olduğunu düşünüyorum. ”Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir”
deyip de milletin temsilini sorunsallaştırmamak yanlış olur doğrusu. Yine de
anayasa değişikliklerine dönecek olursak, bu konuda Hayırcıyı veya Boykotçuyu
en çok rahatsız eden durumu ve bu durumu geçerli kıldığına inandıkları savları
bilmek isterdim.
Boykotçu: Kanımca en ciddi ve
güçlü savım şu: Bana, değişiklikleri ayrı ayrı oylatma imkanını vermeyen
bir tavrın anayasasını desteklemem. Neyim ben? Aptal mı? Demokrasinin en temel
kuralı olan bağımsız irade ile oy verme imkanım kalkıyor, iradem fesada
uğratılıyor. Burada birbirinden bağımsız bir dizi değişiklik var. Hangisini
isteyip hangisini istemediğime karar verebilme imkanı neden sağlanmadı?! Sapı
samandan, çöpü ayrandan ayıramayacak değilim. Neyi istediğime, neyi
istemediğime, hangi değişikliği isteyip istemediğime ben karar verebilmeliydim.
Dünyadaki pek çok halk, soğuk savaşın sona ermesiyle doğan boşlukları ülkeleri
için yeni ve daha hakça arayışlara evirebildiler. Bizler bunu bir türlü
başaramıyoruz. Çünkü bulunduğumuz coğrafya soğuk savaşın, bu kere başka
kisvelere büründüğü, medeniyetler çatışmasının sınır boylarındaki bir yer.
Doğal kaynaklar, enerji, yasal ya da yasadışı ticari taşımacılık koridoru vs.
İzin vermiyorlar, kıpırdatmıyorlar!
Akademia: Politea, dünyada nasıl
yürüyor bu işler? Yani Boykotçunun değindiği şu ayrı ayrı veya topluca oylama
meselesinde…
Politea: Çağcıl demokrasilerde,
halkoyları, daha doğru bir ifade ile plebisiter halkoylaması, bu şekilde
yapılamaz genelde. Konu birliği esası vardır. Bir konuya evet mi hayır mı
şeklinde bir oy, bir diğer konuya evet mi hayır mı şeklinde bir oy verilir ve
her bir konu ardarda evet mi hayır mı diye tek tek oylanır. Karışık bir paketi
”evet mi yoksa hayır mı” diye sunmanın, seçmenin iradesini fesada uğratma demek
olduğu ABD’sinden Latin Amerika’sına oradan Avrupa’sına kadar kabul edilmiş.
Düşük yoğunluklu demokrasiler farklıdır tabii. Düşük yoğunluklu demokrasilerde
durum işte burada olduğu gibidir.
Boykotçu: Bir mesele daha var.
Referandumlarda, seçmenin, içerikler hakkında bilgilendirilmesi esastır.
Değişikliklerin ayrı basılmış kopyalarının seçmene dağıtılması ya da belirli
merkezlerde hazır bulundurulması gerekir. Kırgızistan’da mesela, 27 Haziran
2010 tarihinde yapılan halkoylamasından önce, değişiklik metninin tam 1,5
milyon kopyasının halka dağıtıldığı belirtiliyor. Burada internete bir belge
konulunca veya gazetede “değişiklikler neler” diye bir haber yapılınca
bilgilendirme işi bitti sanılıyor. Internet okuryazarlığının düzeyi belli,
herkes internet kullanmıyor, asıl olan, metnin, tüm seçmenlerin okumasına
fırsat verecek şekilde belirli merkezlerde bulundurulması ya da seçmenlere
dağıtılması.
Evetçi: Ben dağıtılacak diye
biliyorum.
Politea: Aslında halkoylamaları,
demokratik katılımcı sayısını arttırırken katılım ve tercih kalitesini
azaltan bir şeydir. Yani katılanların, konuları madde madde görüşmemesi,
görüşemese de en azından madde madde oylayamaması bir eksikliktir. Öte
yandan halkoylamasının sorunları bununla sınırlı değil, madde madde oylamayı
kabul etseniz bile, oylamanın madde bazında ardışık sonuçlu olarak mı yani bir
maddeye dair sonucu bilerek ardından ikinci maddenin ve sırasıyla mı oylandığı
yoksa her maddeyi herkesin bir anda mı oyladığı da önemli.
Akademia: Evet, referandum usulü
de tek değil ki. Referandumun nasıl yapılması gerektiği konuları hiç
tartışılmıyor burada.
Politea: Boykotçunun dediği gibi
bu yılın geçen Mart ayında mesela, Referandum Kanununda değişiklik yapıldı ve
referandumda düşünme süresi 120 günden 60 güne indirildi. Ama hükümet buna
‘’seçmen kütüklerinin oluşturulması süresi ‘ diye bakmış. Yani bazı sürelerin
anlamına ilişkin perspektif bile değişiyor. Bu konunun ülkede pek
tartışıldığını sanmıyorum. Oysa çok önemli bir değişiklikti. Gerçi Yüksek
Seçim Kurulu sonradan 60 gün kuralını değil 120 gün kuralını uyguladı.
Tartışmalı bir karardır, belki hukuka aykırıdır çünkü referandum bir seçim sayılmaz
ama yine de netice itibarıyla adil bir sonuç doğurdu. Buna rağmen yaz ortasında
120 gün. Kim ne düşünecek, ne toplanıp tartışacak?! Bunlar, seçmenin
aydınlatılmasının önünü alan pratikler.
Akademia: Öte yandan Anayasa
Mahkemesi henüz gerekçeli kararını da açıklamadı. Referandumun, bu kararın
açıklanmasından itibaren 120 gün içinde yapılması gerektiğine dair görüşler
var.
Politea: Mesele karışık
görünüyor. Mahkeme bir an önce kararını açıklasa da durum açıklığa kavuşsa.
Politea: Düşünüyorum da… daha
referandum seçim mi değil mi 60 mı 120 mi, şu mu bu mu gibi temel uygulama
sorunları bile açıklığa kavuşmamış… Hukuk, normatif bir düzlemde değil de bir
common law düzleminde işliyor gibi sanki… Yani bir normun uygulanması söz
konusu olduğunda uygulamacılar kamplara ayrılıyor ve çatışmadan çıkan sonuç
yeni bir teamülün doğuşuna benzer şekilde normu değiştiriyor.
Akademia: Kamu hukuku
meselelerinde uygulanacak hukuk açısından bir common law eğilimi mi başladı
diyorsunuz?
Politea: Bilemiyorum. Ayrı bir
düzlemde tartışırız. Ama şunu biliyorum: Doğru dürüst bir normatif çerçeve ve
yapı ile gerçekleştirilmezlerse, referandumların, otoriter liderlerin emme
basma tulumbası olacağına dair görüşler de vardır. Referandum Kanunu da
pek tartışma konusu olmuyor nedense.
Hayırcı: Neden olsun ki? Bizim
II. Özal’cılarımızın yasa yapma ve norm koyma teknikleri muhteşemdir! Önce bir
dizi yasa değişikliği yaparlar, bu değişikliği yapan kanunun adına da ”Bazı
Kanunların Değiştirilmesine Dair Kanun” adı takarlar. Sonra içinde bir aşure
pişirirler. Bir değişiklik yapılır ama örneğin birkaç ay sonra yutacağımız asıl
lokmanın ön adımı olarak yapılır bu değişiklik. Biz hemen anlamayız belirli bir
değişikliği niye yaptılar diye çünkü yiyeceğimiz kazık arkasından gelecektir.
Bir de norm koymada takımadacılıkları vardır bunların.
Evetçi: ”Bunlar”mış! Ne
takımadacılığıymış bu?
Hayırcı: Mesela belirli bir
sonuca ulaşmak bir normla olmaz değil mi? Olmaz. Bir dizi normlar
konstellasyonu ile olur. Konu ile alakasız görünen periferik bir normda, o anda
bize çok da fena görünmeyen bir değişiklik yaparlar. Sonra bir başka periferik
normda, sonra bir başkasında. Öyle öyle, ana kanunun, asıl felsefesinin
çevresini sararlar. Takımadacılık taktım ben bunun adını. Orman Kanunu böyle
delinir, Çevre Kanunu böyle delinir, Sosyal Güvenlik Kanunları, Devlet
Memurları Kanunu, böyle irili ufaklı anlamsızlıklarla doldurulur. Neyse, ayrı
konu. Pardon, ne konuşuluyordu?
Akademia: Referandum
Kanunu’ndan; seçmenin konular üzerinde etraflıca bilgilendirilip bilgilendirilmediğinden
ve temsilin doğru yansıtılmasının koşullarından sözediyorduk. Seçim denen
şeyin, tercih denen şeyin öncesi, esnası ve sonrası vardır değil mi demokrasi
kuramında?! Yani seçmek, seçebilmenin ekonomik, toplumsal, kültürel
koşullarının da yaratılmasını, mesela neyin seçileceği konusunda etraflı bilgi
edinilmesini gerektirir. Öte yandan, seçim esnası bakımından tercihleri en iyi
yansıtacak modelin bulunması önemlidir.
Politea: Tabii. Halkın
tercihlerinin en iyi nasıl yansıtılabileceğinin tartışılması sosyal seçim
teorisinin alanına girer. Borda, Condorcet, Dodgson ve Nanson gibi isimleri
duymuş muydunuz?
Akademia: Cordorcet’i duymuştum.
Halkoylamasında amacın, Condorcet-Kazananı denen sonuca ulaşmak olması
gerektiğini…
Politea: Yirmi otuz konuyu topluca
oylamanın, çoğunluğun anayasal içerikler konusunda bir tercihi değil, hükümeti
oylamak demek olacağı bence aşikar.
Evetçi: Ne demek istiyorsunuz?
Politea: Sağduyu ile de tahmin
edebilirsiniz ki birbirinden farklı bir dizi konudaki tercih önününüze konulup
“bunların hepsine birden ya evet ya da hayır demelisin” denirse, ister istemez,
bu konuların içeriklerine karşı bir mesafe geliştirip toplu paketi önünüze
koyanın “kim” olduğu tartışmaya başlarsınız. Bu, mantığın gereğidir.
Boykotçu: Babam mı önüme paket
sunuyor, eniştem mi, çok önemlidir.
Evetçi: İyi de maddeler
birbirlerinden o kadar ayrı değiller ki! Neticede yargının kurumsal
olarak demokratikleştirilmesi, insan haklarının korunması için de bir
güvencedir. Yüksek yargı, rejim koruyuculuğu refleksi içinde veya rejimi koruma
kisvesi altında bazı paranoyalar geliştirmişse, kendisini milletin vasi
sanıyorsa, bunun önü alınmalıdır. Şu halde bu maddeler, yani bir yanda haklar
meseleleri, öte yanda yargıya ilişkin kurumsal dönüşüm zemini, her durumda birbirini
destekleyen konular. Öte yandan daha önce Politea’nın sözünü ettiği durum,
sosyal realist bir perspektiften değerlendirilir ise şu sonuca da varılabilir:
Artık hukuk, merkez kuvvetlerinin devamlı bir ittifakı olarak tezahür eden ve
belirli menfaatleri dile getirdiği halde genel ve soyutmuş gibi görünen bir
normatif gerçeklik değildir bu ülkede. Çevreden gelen hak talepleri ve
başkaldırı, hukukun ayaklarının yere basmasını sağlamaya başlamıştır. O nedenle
normlar artık kurcalanıp dağıtılır o nedenle pek yalın ve uygun görünen bir
normun uygulanması bile çatışmalı ve sancılı bir süreçte gerçekleşir.
Şunu da not edelim ki çekiştirme işine Evetçi taraf başlamadı. Bunun 367 Vakası
denen bir öncesi de var. Bir de baktık ki merkez, kendine hizmet eden normu
bile çekiştirmeye başlıyor işine gelince. Şu halde belki de ”çevre” de benzer
taktikleri uygulamaya başladı.
Akademia: İlginç bir tespit.
Peki Hayırcı, sizin bu değişikliklerle temel meseleniz ne? Ve en ciddi savınız
nedir?
Hayırcı: Öncelikle, değişikliklerin
sorunlu gördüğümüz taraflarının neden ayrı ayrı oylatılmadığı çok önemli bir
sorun. Yani bence bunlar, konuları bakımından ayrılabilir ve halka ayrı gruplar
halinde sorulabilirdi. Öyle yapılmamış olması, bunların bazılarını
beğenirken bazılarını beğenmeyen yurttaşı zor durumda bırakacak. Bu konular
referanduma gitmeye gerek kalmadan uzlaşma ile çözülebilirdi. Yargısal kurumsal
değişiklikler ise halkoyuna sunulurdu mesela. İşte yargı ile ilgili kurumsal
düzenlemeler deyince en temel meseleme geldik. Benim inancım, bu
değişikliklerin yargıyı ele geçirmek amacıyla ve korkulan sonucu doğurmaya
elverişli bir biçimde yapıldığı. Yargının sorunları ülkemizde uzun yıllardır
dile getiriliyor. Ben de pek çok sorun olduğunu kabul ediyorum, hatta mevcut
sistemde yüksek yargıda büyük bir sorun olduğunu kabul ediyorum. Ama bu
değişiklikler bu sorunu gidermeyecek, sadece bir cephenin daha da güçlenmesine
ve artık yargının iyiden iyiye partizan hale gelmesine ve partizan çatışmaların
artışına neden olacak. Bakın iki tane türban kararı, yargının hükümeti iş
göremez hale getirmesine bir örnek olarak gösterilmek isteniyor. Veyahut üç
tane meslek okulu kararı. Alakası yok. Arzu edilen; yargının bu gibi
eleştirilen kararlarının veya yerindelik denetimi yapmasının önünü almak veya
yargıda temsil kabiliyetini, millet adına karar verme kabiliyetini arttırmak
filan değil. Arzu edilen, ortada yargı erki diye bir şeyin kalmaması, yargının
hükümet ne derse onaylaması.
Evetçi: Kurmuşsunuz tabii saadet
zincirinizi, kimse kırmasın bu zinciri diyorsunuz, öyle mi? Sen bana üye seç,
ben sana üye seçeyim, al gülüm ver gülüm anlayışı içinde demokratik iradeye
saygınız yok…
Hayırcı: Bakın, siz de siz
dermişsiniz ha?!
Evetçi: Arada ‘’siz”in kim
olduğunuzu merak etmiyor değilim…
Boykotçu: Ha şunu bileydiniz
Evetçi. Ben de “siz kimsiniz” diye bakıyorum ve demokratikleşmeden kastınız ne
diye bakıyorum. Demokratikleşme adı altında belki kolay, hızlı, etkili ama
denetimsiz idare istiyorsunuz. Zaten dünyadaki tüm liberaller bunu ister.
Onların demokrasisi, merkeziyetçi, lider sultacı ve çoğunlukçu bir
demokrasidir. İşler çabuk yürüsün, kimse karışmasın isterler. Peki ama kimin
işleri? Establishment’ın işleri tabii. Yani sermayenin. Hangi
sermayenin? Onu da siz bulun!
Akademia: Artık izninizle
maddelere geçelim, Boykotçu.
Akademia: Tablo üzerinden madde
madde gideceğim. Önce değişiklik öngören hükmü ekledik. Onun altında ve sağda
yeni metinde değişiklikler daha koyu renk ile işaretli. Eski metin de solda
olacak. Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği kısımları da artık içermeyecek
şekilde bakalım. Onları da tablo üzerinde işaretledim. Ama bir noktayı unuttuk:
Geçen Anayasa Mahkemesi kararını tartışmadık. Oysa önceki diyaloğumuzda,
Boykotçu, siz yoktunuz belki bilmezsiniz ama biz olası Anayasa Mahkemesi kararını
da tartışmıştık.
Politea: Evet evet, bu arada
Anayasa Mahkemesi kararına ne diyorsunuz?
Evetçi: O konuda
tartışmalarımızın ilk bölümünde söylediklerimi hatırlatırım. Anayasa Mahkemesi
işin esasına girememeliydi. 1982 Anayasası, Anayasa Mahkemesi’nin anayasa
değişikliklerini sadece şekil yönünden, o da sayılan şekle aykırılıklar
açısından denetleyebileceğini öngörmüştür. Bununla birlikte karar, bence,
toptan iptalden veya kritik maddeleri iptalden evladır.
Hayırcı: İşinize geldiği yerde,
o beğenmediğiniz 1982 Anayasasının metincağızına ne de bağlısınız. Başka
tarafta Anayasa Mahkemesi kararına direniş hakkı vardır diyorsunuz ama!
Mahkemenin, anayasayı yorumlama hakkı yok, sizin direniş hakkınız var! Ben de
ilk kısımda ifade ettiğim görüşlerimi yineliyorum. İlk üç maddeyi
değiştirirmeye kalkarsanız öyle bir girer ki Anayasa Mahkemesi işin esasına ve
bal gibi girdi de işte! Ne yaptınız? Paşa paşa uydunuz.
Uyacaksınız, mecbursunuz! Ama kararı yetersiz buluyorum. Bence temel hak ve
özgürlükler dışındaki ve özellikle yargıya ilişkin maddelerin hepsini bir
kalemde silmeliydi.
Boykotçu: Bir araştırmada,
Anayasa Mahkemesi’nin, kurulduğu tarihten bu yana CHP’nin aynası olduğu öne
sürülmüş. Yani CHP sola kaydığında solcu, CHP statükoculuğa kaydığında
statükocu olduğu… Mesela 1971 muhtırası sonrası kararlar Ecevit ve ortanın solu
anlayışına yatkın çünkü o dönemde CHP-ordu ilişkisi sarsılmış, CHP militarizmi
reddetmiş. Aynı CHP, 1978’de sıkıyönetim ilan ettiğinde kararlar hemen ona göre
ince ayar edilmiş… Ama mesela CHP’nin SDHP döneminde, mahkeme, güneydoğu
siyasetinin hukukdışı unsurlarını denetlemeye yatkın olmuş. Yani Sosyal
Demokrat Halkçı Parti, 1991’den itibaren anti-terör kanunlarını mahkemeye
götürdüğünde, mahkeme, anti terör önlemi kisvesi altında insan haklarını ihlal
eden pek çok yasayı iptal edebilmiş. Ama CHP pek yakın geçmişte, Evetçinin
tabiriyle ‘’statükocu” idi. O zaman da mahkeme ona göre karar pratiği
geliştirmiş. CHP bir güneş, mahkeme de günebakan mübarek! Analizde haklılık
payı olduğunu düşünüyorum. Şimdi CHP’deki değişimin ne yöne evrileceği tam
olarak belli olmadığı için mahkeme iki arada bir derede karar verdi.
Yani bu karar “siyaseti ferahlatıyorum, önünü açıyorum” kararı olmaktan ziyade,
belki de “du bakalım CHP’deki dönüşümden ne çıkacak” kararı olabilir.
Evetçi: Öyle ise bu, şu
demektir: Bir mahkemenin kararları, belirli bir partide güncel olarak geçerli
olan ideolojinin aynası ise ve kararlar, aynı parti içindeki ideoloji içi
salınımları yansıtıyor ise; mahkemenin, o parti ile organik ilişkisi var
demektir. Yani mahkeme, o partinin ideolojisinin belirli bir versiyonunu,
mesela resmi versiyonunu benimsemekten ziyade o partideki ideolojik salınıma ve
yükselen dalgalara göre karar vermektedir. Bu durum, mahkemenin üye profilinin,
o partinin katkıları ile belirlenmekte olduğunu göstermez mi?. 1970’lerin
Ecevit’li CHP’si ile 2000’lerin Baykal’lı CHP’sinin yansımalarını mahkemenin
kararlarından okuyorsak eğer bu durum, mahkemenin belirli bir ideolojiden
ziyade, hangisi olursa olsun CHP arzularına göre karar verdiğini gösterir.
Hayırcı: Şimdi de siz, sizin
arzularınıza göre karar versin istiyorsunuz, öyle mi? Silaha sahip olana kadar
silah karşıtısınız. Silah sizde olursa mesele bitiyor, değil mi?
Evetçi: Bu konuda sizinle
polemiğe girmeyi gerekli görmüyorum.
Politea: Kim yapmış o
araştırmayı?
Boykotçu: Kimse kim, yapmış bir
aydın işte ve doğru yapmış!
Akademia: Hımm, rastlamıştım ben
de. Bir bakayım… Bir dakika izin veriniz… Evet… Ceren Belge adlı araştırmacı.
Makalenin künyesi şu: “Friends of the Court: The Republican Alliance and
Selective Activism of the Constitutional Court of Turkey” (”Mahkemenin
Dostları: Cumhuriyetçi İttifak ve Türkiye Anayasa Mahkemesi’nin Seçmeci
Aktivizmi”) Yazan: Ceren Belge; Yayınlandığı yer: Law & Society Review,
Vol. 40, No. 3 (Sep., 2006), pp. 653-692.
Hayırcı: Akademia, Türkçe
makalelere atıf yapsanıza! Akademia hep böyle mi olur?
Academia: Olmamalı ama bu makale
önemli galiba. Ayrıca makaleye atıf yapan ben değildim, Boykotçu idi. Ben
sadece onun görüşünün kaynağını biliyorum. Bilgi nerede olursa olsun bulunup
çıkarılmalıdır. “Korkarım tek kitaplı insandan ve korkarım tek dilli insandan”!
Hayırcı: Ama o saptamada bir
sorun tespit ettim.
Akademia: Nedir o?
Hayırcı: Ülkede, yakın geçmişte
CHP zaten çoğunlukla ana muhalefet konumunda olmuş, o nedenle Anayasa
Mahkemesi’ne en çok başvuran parti de o olmuştur. Yani verilen kararlardan
iptal sonuçlu olanları, davayı CHP açtığı için olacaktır mecburen.
Boykotçu: Ama mesela Kürt
toplumunun temsilcileri olan partilerin açtıkları davalarda aynı korelasyon
gözlenmemiş. Üstelik, neredeyse aynı davayı CHP açtığında başka, Kürt
temsilcisi olan partiler açtığında bir başka karar vermiş mahkeme. ”Özgürlük;
60’larda ve 70’lerde sosyalistler, komunistler ve Demokrat Parti’liler ya da 80’ler
ve 90’larda islamcı ve Kürt aktivistler tarafından talep edildiğinde;
mahkemenin her zaman ‘kamu düzeni ve güvenliği’ mülahazasının ardında saklı
bulunan anlayışı ve Kemalizm sayılanın, devletin izin verilen tek ideolojisi
olmasını kabul ettiği gözlenmiş.”
Akademia: Bahis konusu makale
öyle demiş, evet.
Hayırcı: ‘Kürt temsilcisi’ diye
bir şey olmaz. Her parti, ulusal bir partidir. Etnik particiliği kabul
etmiyoruz.
Politea: Boykotçu, sosyolojik
konuşuyor, sayın Hayırcı, yani sosyal realist olalım, durum tespiti yapalım
anlamında.
Akademia: Kanımca artık sıra,
maddeleri tartışmaya geldi. Madde madde bakalım arzu ederseniz.
Evetçi: Bakalım tabii, güzele
bakmak sevaptır, ne güzelmiş bakalım.
Hayırcı: Bakalım da ne fenaymış
görelim.
Yedinci Bölüm: Madde Madde Anayasa
Değişiklikleri ve Tartışmalar
Akademia: İşte tartışacağımız
ilk konu:
1) Kadınlar, Çocuklar, Yaşlılar ve
Engellilere Ek Koruma:
1982 Anayasası Metni
|
Değişiklik MaddesiMADDE
1- 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
10 uncu maddesinin ikinci fıkrasına “Bu maksatla alınacak tedbirler
eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” cümlesi ve maddeye bu fıkradan
sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “Çocuklar, yaşlılar,
özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler
için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.”
|
X. Kanun önünde
eşitlik Madde 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.(Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar
ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini
sağlamakla yükümlüdür.Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz
tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar. (*)
(*) 9/2/2008 tarihli ve 5735 sayılı Kanunun 1
inci maddesiyle bu fıkraya “bütün işlemlerinde” ibaresinden sonra gelmek
üzere “ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında” ibaresi
eklenmiş,bu ibare Anayasa Mahkemesi’nin 5/6/2008 tarihli ve E.: 2008/16, K.:
2008/116 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir.
|
X. Kanun önünde
eşitlik Madde 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.(Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar
ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini
sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik
ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi
özel surette korunması gerekenler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine
aykırı sayılamaz.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa
imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar. (*)
(*) 9/2/2008 tarihli ve 5735 sayılı Kanunun 1
inci maddesiyle bu fıkraya “bütün işlemlerinde” ibaresinden sonra gelmek
üzere “ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında” ibaresi
eklenmiş,bu ibare Anayasa Mahkemesi’nin 5/6/2008 tarihli ve E.: 2008/16, K.:
2008/116 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir.
|
Tartışmalar
Hayırcı: Ben başlayabilir miyim?
Akademia: Tabii… lütfen…
Hayırcı.
Hayırcı: “Bu maksatla alınacak
tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz”… “Çocuklar, yaşlılar ve
engelliler gibi özel surette korunması gerekenler için alınacak tedbirler
eşitlik ilkesine aykırı sayılamaz”. Bunlar kabul edilebilir şeyler ama
anayasada yer aldılar diye bir şey değişecek değil. Kadın erkek eşitliği
konusunda ve yaşlılar ile engellilerin, daha doğrusu engellenmişlerin
korunması, daha çok, somut uygulamalarla gerçekleşmesi gereken bir hedef.
Anayasanın mevcut hali de aynı korumaya zemin olabilecek nitelikteydi zaten ama
durum ortada.
Evetçi: Pozitif ayrımcılığı
desteklemiyor musunuz, yani ek olarak korunması gerekli olanları ek tedbirlerle
koruma uygulamalarına?
Hayırcı: Bu ifadeler çok muğlak.
Pozitif ayrımcılığın destekleneceğine dair bir işaret değil bunlar. Memlekette
engellilerin durumu ortada, örneğin engellilerin işe yerleştirilmelerini mecbur
kılan yasal düzenlemeler, yani o anlamda pozitif ayrımcı kanunlar çoktan var.
Doğru dürüst uygulanıyorlar mı? Hayır! Olsa da olur olmasa da
olur ve muhtemelen işlemeyecek bir hüküm. Kadın sığınma evlerinin sayısını ve
halini düşündüğümde anlıyorum bunu. Şiddet gören, eğitim görmeyen, eşit işe
daha az ücret alan, ev kadınlığı tabir edilen hizmetlerinden hiçbir karşılık
alamayan, sigortalı olmayan işçi kadınları görünce anlıyorum. Türkiye’de
belediye başkanı olan kadın sayısını merak edince anlıyorum.
Boykotçu: Sadece orta üst sınıf
kadının bir noktaya gelebilmesinden, yoksul kadının, emekçi kadının çifte
sömürülmesinden anlıyorum.
Evetçi: Ama ben sizi
anlamıyorum. Şu an işlemeyecek olsa bile bir gün tam anlamıyla işletilebilecek
ek koruma önlemlerini anayasa yazmakta ne zarar var Allah aşkına?!
Akademia: İkinci sırada şu aşağıdaki
düzenleme var:
2) Kişiler Verilerin Korunmasını İsteme Hakkı
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 2-
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 20 nci maddesine aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.“Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme
hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında
bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini
talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de
kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık
rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller
kanunla düzenlenir.”
|
Eski Metin:
|
Değişik Metin:
|
IV. Özel hayatın
gizliliği ve korunması A. Özel hayatın gizliliği MADDE 20.
– Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına
sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Mülga
cümle: 3.10.2001-4709/5 md.)(Değişik: 3.10.2001-4709/5 md.) Millî güvenlik,
kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın
korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden
biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı
olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça;
kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz.
Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur.
Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi
halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
|
IV. Özel hayatın
gizliliği ve korunması A. Özel hayatın gizliliği MADDE 20.
– Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına
sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Mülga
cümle: 3.10.2001-4709/5 md.)(Değişik: 3.10.2001-4709/5 md.) Millî güvenlik,
kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın
korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden
biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı
olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça;
kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz.
Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur.
Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi
halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
“Herkes, kendisiyle ilgili kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle
ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların
düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda
kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak
kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel
verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.”
|
Hayırcı: Tövbe tövbeee diyorum
bu noktada. Bunun yasası zaten çıkmış. Yasal düzende olan durum anayasaya
taşınmış. Hiçbir yenilik içermiyor.
Evetçi: Yasal düzende olanın anayasalaşması,
bir daha o düzenden geriye dönmeyi engeller ama. Yani artık sadece bilgi edinme
hakkı değil ”veri edinme hakkı” da anayasal düzeyde korunuyor. Bu hak,
insanların fişlenmesinin filan önünü alabilecek bir değer.
Hayırcı: Bakın bunlara ayrı ayrı
evet derdim belki ama şimdi bu paket içindeki ağırlıkları benim için bir anlam
ifade etmiyor, tüy sıklet ve kozmetik şeyler.
Akademia: Sırada şu var, güzel
bir şeye benziyor:
3) Yurtdışına Çıkmanın Ancak Suç Soruşturması
veya Kovuşturması Nedeniye ve Yargıç Kararı ile Sınırlanması
|
|
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 3- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 23 üncü maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.”Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç
soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak
sınırlanabilir.”
|
Eski Metin:
|
Değişik Metin:
|
V. Yerleşme ve seyahat
hürriyetiMADDE 23. – Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine
sahiptir.Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik
gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu
mallarını korumak;Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle
ve suç işlenmesini önlemek;
Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.
(Değişik: 3.10.2001-4709/8 md.) Vatandaşın yurt
dışına çıkma hürriyeti, vatandaşlık ödevi ya da ceza soruşturması veya
kovuşturması sebebiyle sınırlanabilir.
Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme
hakkından yoksun bırakılamaz.
|
V. Yerleşme ve seyahat
hürriyetiMADDE 23. – Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine
sahiptir.Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik
gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu
mallarını korumak;Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle
ve suç işlenmesini önlemek;
Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.
“Vatandaşın yurt dışına çıkma
hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına
bağlı olarak sınırlanabilir.”
Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme
hakkından yoksun bırakılamaz.
|
Hayırcı: Güzel, iyi bir güvence
tabii. Önemli. Bir diyeceğim yok. Benim diyeceğim, paketin hoşlanmadığım
maddelerine karşı bir koz ya da pazarlık unsuru olarak sunulması bunların. Bu
gibi maddelerin ayrıca referanduma bile gerek kalmadan anayasalaşması mümkündü.
”Şu yargı ile ilgili olanları ayırın, bunlardan geri kalanlar tamam” denilmişti
ama kabul etmediler. Neden? Bunları pazarlık konusu yaptılar. Yurttaşla
pazarlık ediyorlar. Yani ‘’siz istemediklerinizi de kabul edin, karşılığında
bir takım yeni haklar alın” diye.
Evetçi: Yurtdışına çıkma
hürriyeti, yerleşme ve seyahat özgürlüğünün önemli bir parçası. Onu kısıtlamak
için, tüm bireysel haklarda olduğu gibi hakim kararı gerekmesi önemli bir
güvence. Şu anda referandumu konuşuyoruz, öncesini değil. Şu
oldu bu oldu diye dedikodu yapma zamanı değil; pakete odaklanma zamanı!
Akademia: Çocukların korunması konusunda
şuna ne dersiniz:
4) Çocuğun Yeterli Himayesi ve Anababasıyla
Doğrudan İlişkisi Temel Hak Olarak Düzenleniyor
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 4- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 41 inci maddesinin kenar başlığı “I. Ailenin korunması ve çocuk
hakları” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir.”Her çocuk, yeterli himaye ve bakımdan yararlanma, yüksek
yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki
kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.Devlet, her türlü istismara ve şiddete
karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.”
|
Eski Metin
|
Değişik Metin
|
ÜÇÜNCÜ BÖLÜMSosyal ve Ekonomik
Haklar ve ÖdevlerI. Ailenin korunmasıMADDE 41. – (Değişik:
3.10.2001-4709/17 md.) Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında
eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle
ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile
uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.
|
ÜÇÜNCÜ BÖLÜMSosyal ve Ekonomik
Haklar ve ÖdevlerI. Ailenin korunması ve çocuk haklarıMADDE 41.
– (Değişik: 3.10.2001-4709/17 md.) Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler
arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle
ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile
uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.
“Her çocuk, yeterli himaye ve
bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla
kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve
şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.”
|
Hayırcı: Kozmetik şeyler, zaten
mevcut yasal düzen de bunları öngörüyor. Boğaz Köprüsü’nden geçerken sokakta
yaşamaya mecbur bırakılmış çocukları görüyorum. Sadece Boğaz Köprüsü mü? O
zaman anayasa gelmiyor aklıma. Boş boş hükümler.
Boykotçu: Ben taş atan çocuklar
tabir edilen çocukları düşünüyorum da şimdi… Zaten bir anayasada ‘devlet ek
tedbirleri alır’ deniyorsa boşverin gitsin, almayacaktır!
Evetçi: Ek anayasal koruma fena
mı? Yarın bir gün o tedbirleri almaya mecbur kılanlar çıkacaktır devleti. Şimdi
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı da doğdu. Şu halde devleti de bu
konuda dava etmek mümkün olur belki…
Akademia: Gelelim memurların
toplu iş sözleşmesi yapma hakkına.
5) Aynı zamanda ve Aynı İş Kolunda Birden
Fazla Sendikaya Üye Olunabiliyor
6) Memurların Toplu İş Sözleşmesi Yapması Hak
Olarak Düzenleniyor
|
Değişiklik Maddesi
|
|
MADDE 5- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 51 inci maddesinin dördüncü fıkrası yürürlükten
kaldırılmıştır.
|
Eski Metin
|
Yeni Metin
|
C. Sendika kurma hakkıMADDE
51. – (Değişik: 3.10.2001-4709/20 md.) Çalışanlar ve işverenler,
üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini
korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst
kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme
haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten
ayrılmaya zorlanamaz.Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni,
suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak
ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.Sendika
kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda
gösterilir.
Aynı zamanda ve aynı iş kolunda birden fazla
sendikaya üye olunamaz.
İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu
alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin
niteliğine uygun olarak kanunla düzenlenir.
Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri,
yönetim ve işleyişleri, Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi
esaslarına aykırı olamaz.
|
C. Sendika kurma hakkıMADDE
51. – (Değişik: 3.10.2001-4709/20 md.) Çalışanlar ve işverenler,
üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini
korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst
kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme
haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten
ayrılmaya zorlanamaz.Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni,
suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak
ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.Sendika
kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda
gösterilir.
İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu
alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin
niteliğine uygun olarak kanunla düzenlenir.
Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri,
yönetim ve işleyişleri, Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi
esaslarına aykırı olamaz.
|
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 6-
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 53 üncü maddesinin kenar başlığı “A. Toplu
iş sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı” şeklinde değiştirilmiş, üçüncü ve
dördüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış ve maddeye aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir.”Memurlar ve diğer kamu görevlileri, toplu sözleşme yapma hakkına
sahiptirler. Toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde
taraflar Uzlaştırma Kuruluna başvurabilir. Uzlaştırma Kurulu kararları
kesindir ve toplu sözleşme hükmündedir.Toplu sözleşme hakkının kapsamı,
istisnaları, toplu sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin yapılma
şekli, usulü ve yürürlüğü, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere
yansıtılması, Uzlaştırma Kurulunun teşkili, çalışma usul ve esasları ile
diğer hususlar kanunla düzenlenir.”
|
Eski Metin:
|
Yeni Metin:
|
VI. Toplu iş
sözleşmesi, grev hakkı ve lokavt A. Toplu iş sözleşmesi hakkı MADDE
53. – İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal
durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi
yapma hakkına sahiptirler.Toplu iş sözleşmesinin nasıl yapılacağı kanunla
düzenlenir.
(Ek: 23.7.1995-4121/4 md.) 128 inci maddenin
ilk fıkrası kapsamına giren kamu görevlilerinin kanunla kendi aralarında
kurmalarına cevaz verilecek olan ve bu maddenin birinci ve ikinci fıkraları
ile 54 üncü madde hükümlerine tabi olmayan sendikalar ve üst kuruluşları, üyeleri
adına yargı mercilerine başvurabilir ve İdareyle amaçları doğrultusunda toplu
görüşme yapabilirler. Toplu görüşme sonunda anlaşmaya varılırsa düzenlenecek
mutabakat metni taraflarca imzalanır. Bu mutabakat metni, uygun idarî veya
kanunî düzenlemenin yapılabilmesi için Bakanlar Kurulunun takdirine sunulur.
Toplu görüşme sonunda mutabakat metni imzalanmamışsa anlaşma ve anlaşmazlık
noktaları da taraflarca imzalanacak bir tutanakla Bakanlar Kurulunun
takdirine sunulur. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usuller kanunla
düzenlenir.
Aynı işyerinde, aynı dönem için, birden fazla
toplu iş sözleşmesi yapılamaz ve uygulanamaz.
|
VI. Toplu iş
sözleşmesi, grev hakkı ve lokavtA. Toplu iş sözleşmesi ve toplu sözleşme
hakkı MADDE 53. – İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak
ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla
toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler.Toplu iş sözleşmesinin nasıl
yapılacağı kanunla düzenlenir.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri,
toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler.
Toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık
çıkması halinde taraflar Uzlaştırma Kuruluna başvurabilir. Uzlaştırma Kurulu
kararları kesindir ve toplu sözleşme hükmündedir.
|
Hayırcı: Grev hakkı olmadıkça
bir anlamı yok. Ne olmuş yani?! İstenirse yasal düzenleme ile bile
verilecebilecek şeyler.
Evetçi: Bunun sosyal haklar
bakımından önemini görmüyor musunuz?!
Hayırcı: Görmüyorum,
göstermediler ki! Ortada işçi mi kaldı, iş güvencesi mi kaldı?! Tekel direnişi
ve sonuçları ortada. Bir sürü başka şey ortada.
Evetçi: Siz her şeyi günlük
siyasete döküyorsunuz. Anayasa bu, günlük siyaset değil!
Boykotçu: Maden işçilerinin,
”kaçak” inşaat işçilerinin, mevsimlik işçi göçünün, sokaklardaki zoraki-çevreci
çöp ayrıcılarının da hali ortada! Yine de bu hükümler çok değerli kazanımlar.
Yazık olacak doğrusu, şuna bile gönül rahatlığı ile evet diyemeyeceğim ha?!
Yazıklar olsun!
Politea: Verin şu halde oyunuzu…
Boykotçu: Veremem, nedenlerini
anlattım.
Akademia: Politea, siz de haklı
olarak yüksek katılım arzu ediyorsunuz tabii değil mi?
Politea: Eh, bendeniz
”Anayasa”nın haklarını temsil ediyorum. Hakkımda yapılan her oylamada katılım
yüksek olsun isterim tabii. Ama gocunmuyorum Boykotçunun tavrından. Onu da
anlamaya çalışıyorum. Neticede onun Anayasa anlayışı da oldukça ağırlıklı bir
görüş ve -önceki tartışmalardan anımsayacaksınız-, benimkilerle de uyuşmuyor
değil…
Akademia: Burada bir ara verelim değerli
dostlar, sizler maddeleri ve ilgili düzenlemeleri okuyun, döndüğümüzde yine
maddeler üzerinden tartışmaya devam ederiz.
Boykotçu: Sanki maddeler üzerinden
oylayabilecekmişiz gibi!
Evetçi: Allah aşkına elinizi
vicdanınıza koyun da cevap verin. ”Grev esnasında greve katılan işçilerin ve
sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu, grev uygulanan işyerinde
sebep oldukları maddî zarardan sendika sorumludur” hükmünün ve ”Siyasî amaçlı
grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali,
işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz’”hükmünün artık
tarihe karışması kötü mü? 12 Eylül zihniyetini işte tam da böyle noktalarda
aşıyor bu değişiklikler.
Hayırcı: 12 Eylül zihniyetiymiş!
Şimdi bir 12 Eylül 1982 zihniyeti var, bir de 12 Eylül 2010 zihniyeti türedi!
Bakın siz hakları korumak için daha doğrusu hakları koruma kisvesi altında,
önce yargıyı ele geçireyim diyorsunuz, ben ”yargı ele geçmişse bu haklar zaten
korunamaz” diyorum. Capischi?!
Evetçi: Ne?
Hayırcı: Anlıyor musunuz?
Evetçi: Anlamıyorum.
Saçmalıyorsunuz.
Hayırcı: Siz saçmalıyorsunuz.
Boykotçu: İkiniz de
saçmalıyorsunuz.
Evetçi ve Hayırcı (bir ağızdan):
Siz Boykotçu, saçmalayamıyorsunuz bile! Daha beterini yapıyorsunuz!
Akademia: Dostlar, biraz
nezakete davet edebilir miyim sizleri?
Boykotçu: Bence yazık oldu böyle
güzel maddelere, yazık ettiniz. Bunlar referanduma bile gerek kalmadan
geçebilirdi.
Hayırcı: Öyle bir teklif vardı
zaten. Sadece tartışmalı konular oylansın istenmişti ama kabul etmediler.
Üstelik temel hakları referanduma sunma zafiyeti içine düştüler.
Evetçi: Madde güzelse tamam
işte. Ötesi yok, kabul edelim geçelim gidelim. Bir sorum olacak, hem Hayırcıya
hem de Boykotçuya izin verirseniz.
Akademia: Rica ederim, buyrun.
Evetçi: Şimdi bu paketin,
diyelim %90’ını beğendiniz. Sırf şu yargı ile ilgili maddelere taktınız diye
hayır mı vereceksiniz veyahut boykot mu edeceksiniz?
Hayırcı: Anlattım hala
anlamıyorsunuz! Yasama, yürütme, yargı hep bir elde toplansın, bakın bakalım
hak mak kalıyor mu?! Hem yüksek yargıya, ilk derece hakimlerini denetleme ve
onlara not verme yetkisi tanıyın, ondan sonra da ilk derece yargıçlarını
oturtun Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na, tutsunlar yüksek yargıcı
seçsinler.
Evetçi: Yerel yargıçları
beğenmiyor musunuz?
Hayırcı: Ne alakası var?!
Boykotçu: Şu yüksek yargıç
meselesi benim de kafamı karıştırıyor. Öyle bir sistem bulunmalı ki yüksek
yargıya, kimseye mudanası olmayanlar, kimseye gebe olmayanlar seçilmeli. Ama
siz böyle bir sistem getirmemişsiniz.
Politea: Siz de bir gebe kalmak
deyimi tutturdunuz gitti, biraz daha az cinsiyetçi deyimler seçemez misiniz?!
Boykotçu: Değerli bayan
Politea’yı kızdırmak, istediğim en son şey, ben lafın gelişi söylemiştim,
kusuruma kalmayın… Devam edebilir miyim?
Politea: Rica ederim, lütfen…
Boykotçu: Diyeceğim o ki, yani
Hayırcının haklılık payı olan savı şu ki, hükümetten beklentisi olan ve henüz
kariyerinin başındaki genç yargıcı oturtuyorsunuz Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu’na. Orada görevi bitince ne olacak bu yargıca? Adalet Bakanlığı onu bir
yerlere atayacak. Yani Bakanlığa gebe olacak. Çok özür dilerim, gene ağzımdan
kaçtı!
Evetçi: Sizler aynı zamanda
gençlik düşmanısınız. Sizi bilmem Boykotçu ama Hayırcı resmen gençlik düşmanı.
Zaten onun fikirlerini temsil eden partinin milletvekillerinin de yaş
ortalamasından belli hali!
Hayırcı: Siz de bağımsız insan
düşmanısınız. Birey düşmanısınız, cemaat sevdalısısınız!
Evetçi: Pabucumun bağımsızısınız
siz. Örümceklenmiş kafalılar!
Akademia: Rica ederim Evetçi ve
Hayırcı. Lütfen tansiyonu düşürelim biraz ve fikir tartışması yapalım.
Kişilikleri hedef almayalım ve izin verirseniz yargı ile ilgili tartışmaları,
ilgili maddeler altında yapalım. Şimdi aşağıdaki hükme ne dersiniz?
7) İşçilerin grev esnasında verdikleri
kasıtlı veya kusurlu maddi zarardan sendika sorumlu olmuyor; dayanışma grevi,
siyasi grev, iş yavaşlatma vb. eylemler yasak olmaktan çıkıyor
Değişiklik Hükmü: “MADDE 7- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 54 üncü
maddesinin üçüncü ve yedinci fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır.”
Eski Hüküm:
MADDE 54. – Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında,
uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler. Bu hakkın
kullanılmasının ve işverenin lokavta başvurmasının usul ve şartları ile kapsam
ve istisnaları kanunla düzenlenir.
Grev hakkı ve lokavt iyi niyet kurallarına aykırı tarzda, toplum zararına ve
millî serveti tahrip edecek şekilde kullanılamaz.
Grev esnasında greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu
hareketleri sonucu, grev uygulanan işyerinde sebep oldukları maddî zarardan
sendika sorumludur.
Grev ve lokavtın yasaklanabileceği veya ertelenebileceği haller ve işyerleri
kanunla düzenlenir.
Grev ve lokavtın yasaklandığı hallerde veya ertelendiği durumlarda
ertelemenin sonunda, uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulunca çözülür. Uyuşmazlığın
her safhasında taraflar da anlaşarak Yüksek Hakem Kuruluna başvurabilir. Yüksek
Hakem Kurulunun kararları kesindir ve toplu iş sözleşmesi hükmündedir.
Yüksek Hakem Kurulunun kuruluş ve görevleri kanunla düzenlenir.
Siyasî amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve
lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler
yapılamaz.
Greve katılmayanların işyerinde çalışmaları, greve katılanlar tarafından
hiçbir şekilde engellenemez
Yeni Hüküm:
”MADDE 54. – Toplu iş
sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev
hakkına sahiptirler. Bu hakkın kullanılmasının ve işverenin lokavta
başvurmasının usul ve şartları ile kapsam ve istisnaları kanunla düzenlenir.
Grev hakkı ve lokavt iyi niyet kurallarına aykırı
tarzda, toplum zararına ve millî serveti tahrip edecek şekilde kullanılamaz.
Grev ve lokavtın yasaklanabileceği veya
ertelenebileceği haller ve işyerleri kanunla düzenlenir.
Grev ve lokavtın yasaklandığı hallerde veya
ertelendiği durumlarda ertelemenin sonunda, uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulunca
çözülür. Uyuşmazlığın her safhasında taraflar da anlaşarak Yüksek Hakem
Kuruluna başvurabilir. Yüksek Hakem Kurulunun kararları kesindir ve toplu iş
sözleşmesi hükmündedir.
Yüksek Hakem Kurulunun kuruluş ve görevleri
kanunla düzenlenir.
Greve katılmayanların işyerinde çalışmaları,
greve katılanlar tarafından hiçbir şekilde engellenemez.”
Evetçi: Bunlar son derece önemli düzenlemeler.
Hayırcı (Suskun):
Boykotçu (Suskun):
8. Dilekçe Hakkına Bilgi Edinme ve Kamu Denetçisine Başvurma Hakkı
Ekleniyor
Akademia: Dilekçe, Bilgi Edinme ve Kamu Denetçisine Başvurma
Hakkı şöyle düzenlenmiş
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 8-
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 74 üncü maddesinin kenar başlığı “VII.
Dilekçe, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkı” şeklinde
değiştirilmiş, maddenin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve maddeye
aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“Herkes, bilgi edinme ve kamu denetçisine
başvurma hakkına sahiptir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı
olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili
şikâyetleri inceler.
Kamu Başdenetçisi Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. İlk iki oylamada üye
tamsayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu
aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy
alan iki aday için dördüncü oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy
alan aday seçilmiş olur.
Bu maddede sayılan hakların kullanılma biçimi,
Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluşu, görevi, çalışması, inceleme sonucunda
yapacağı işlemler ile Kamu Başdenetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri,
seçimi ve özlük haklarına ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.”
|
Eski Metin:
|
Değişik Metin:
|
VII. Dilekçe hakkı
MADDE 74. – (Değişik:
3.10.2001-4709/26 md.) Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla
Türkiye’de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve
şikâyetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine
yazı ile başvurma hakkına sahiptir.
(Değişik: 3.10.2001-4709/26 md.) Kendileriyle
ilgili başvurmaların sonucu, gecikmeksizin dilekçe sahiplerine yazılı olarak
bildirilir.
Bu hakkın kullanılma biçimi kanunla düzenlenir.
|
“VII. Dilekçe, bilgi edinme ve
kamu denetçisine başvurma hakkı”
MADDE 74. – (Değişik:
3.10.2001-4709/26 md.) Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla
Türkiye’de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve
şikâyetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine
yazı ile başvurma hakkına sahiptir.
(Değişik: 3.10.2001-4709/26 md.) Kendileriyle
ilgili başvurmaların sonucu, gecikmeksizin dilekçe sahiplerine yazılı olarak
bildirilir.
Herkes, bilgi edinme ve kamu denetçisine
başvurma hakkına sahiptir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı
olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili
şikâyetleri inceler.
Kamu Başdenetçisi Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. İlk iki oylamada üye
tamsayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu
aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy
alan iki aday için dördüncü oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy
alan aday seçilmiş olur.
Bu maddede sayılan hakların kullanılma biçimi,
Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluşu, görevi, çalışması, inceleme sonucunda
yapacağı işlemler ile Kamu Başdenetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri,
seçimi ve özlük haklarına ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.
|
Hayırcı: İşte bir komiklik daha.
Bilgi edinme hakkının zaten kanunu çıkmış durumda.
Evetçi: Ne yapalım çıkmış
durumda ise, anayasal düzlemde güvence altına almak fena mı? Anayasaya koyarsak
bu hakları, artık meclisler kolay kolay değiştiremez onları. Anayasacılık,
anayasacılık diye tutturan sizler değil misiniz?! İşte size anayasacılık!
Boykotçu: Bence de fena değil.
Öte yandan TBMM’nin seçeceği Kamu Başdenetçisi de fazlalık değilse nedir?
Ombudsman, tamam iyi bir kurum şu bu da, TBMM seçince ne çıkar o Ombudsman’dan!
Üstelin dördüncü oylamada en fazla oyu alan vs. hepsi çoğunlukçu, işe yaramaz
güvenceler.
Akademia: Fakat bu hükmün
düzenlenmesinde önemli bir sorun görüyorum…
Politea: Ben de öyle, yoksa aynı
şeyi mi düşünüyoruz?
Akademia: ‘Kamu Başdenetçisi’,
tamam da kim, peki ama ne iş yapmak üzere kanunla düzenlenecek?! İçi dolmamış
bu hükmün.
Politea: Siz benden uzun
yaşayacaksınız Akademia!
Akademia: Aslında genelde
Politea’dan daha uzun yaşamam doğaldır ama 1982 Türkiye Politea’sından uzun
yaşar mıyım bilinmez?!
Politea: Şili Politea’sı da
hayli uzun ömürlü biliyorsunuz.-)) İki yakın arkadaş çok kalıcı iki eser
bırakmış memleketlerine.-))
Boykotçu: Sarı Çizmeli
Kamubaşdenetçisi! Kanunla düzenlenir!
Evetçi: Anayasa
değişikliklerinin genel gerekçelerine bakamaz mıyız ne iş yapacakmış diye?
Veyahut madde gerekçesine de bakabiliriz…
Akademia: Bravo/a Evetçi,
haklısınız oraya bakalım.
Hayırcı: Baksak ne olacak?! Halk
anayasayı oylayacak, gerekçeyi değil!
Akademia: Genel gerekçe şöyle
açıklamış:
‘MADDE 9 - Bireylerin, kamu
kurum ve kuruluşları tarafından yürütülen iş ve işlemlerle ilgili olarak bilgi
edinebilmesi, kamu yönetiminde şeffaflığın sağlanması bakımından büyük öneme
sahiptir. Bilgi edinme hakkı, bu konuda çıkartılan özel bir Kanunla düzenlenmiş
bulunmasına rağmen, Anayasada bu hakkı doğrudan düzenleyen açık bir hüküm yer
almamaktadır. Günümüz toplumunda büyük önemi haiz olan bu hakkın garanti altına
alınmasının ileri bir adım olacağı düşünüldüğünden, maddede yapılan
değişiklikle bilgi edinme hakkı, Anayasada açıkça düzenlenmektedir.
Öte yandan, maddeyle, Kamu Denetçiliği Kurumunun
kurulması öngörülmektedir. Kamu Denetçiliği Kurumu, bireylerin idarenin
işleyişiyle ilgili şikâyetlerini incelemekle görevlendirilmektedir. Pek çok
Avrupa ülkelerinde işletilen bu müessesenin, idarenin işleyişi konusunda
standartlar oluşturacağı, ilkeler belirleyeceği ve önemli katkılar sunacağı
düşünülmektedir. Kamu Denetçiliği Kurumunun kurulup faaliyete geçirilmesi,
Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının
da bir gereğidir. Bu kapsamda, idarenin işleyişi ile ilgili olarak, bireylere,
kamu denetçisine başvurma hakkı getirilmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına bağlı olarak kurulması öngörülen Kamu Denetçiliği Kurumunda görev
yapacak Kamu Başdenetçisinin seçimine ilişkin anayasal esaslar
düzenlenmektedir. Bunların yanında, Kamu Denetçiliği Kurumuna ilişkin diğer
hususların kanunla düzenleneceği hükme bağlanmaktadır.
Bilindiği gibi konuyla ilgili Kanun daha önce
yürürlüğe girmiş olmasına rağmen, anayasal dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle
Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Sorun, Anayasa normu düzeyinde ve kurulu
iktidarı bağlar şekilde çözüme kavuşturulmaktadır.’
Boykotçu: Ha şunun özetcağızını
metne de koysalarmış ya. Elli çeşit Kamu Başdenetçisi olabilir.
Akademia: Genel veya madde
gerekçelerini de katalım tartışmaya, aydınlatıcı oluyor… Evet, 1982
Anayasasının şu hükmü yürürlükten kalkacak, ne diyorsunuz? ‘Partisinin temelli
kapatılmasına beyan ve eylemleriyle sebep olduğu Anayasa Mahkemesinin temelli
kapatmaya ilişkin kesin kararında belirtilen milletvekilinin milletvekilliği,
bu kararın Resmî Gazetede gerekçeli olarak yayımlandığı tarihte sona erer.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bu kararın gereğini derhal yerine
getirip Genel Kurula bilgi sunar.’
9) Partisinin Kapatılmasına Eylemleriyle
Sebep Olan Milletvekilinin Durumu
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 9- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 84 üncü maddesinin son fıkrası yürürlükten
kaldırılmıştır.
|
Eski Metin:
|
Yeni Metin:
|
5. Milletvekilliğinin düşmesi
MADDE 84. – (Değişik:
23.7.1995 – 4121/9 md.) İstifa eden milletvekilinin milletvekilliğinin
düşmesi, istifanın geçerli olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanınca tespit edildikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunca kararlaştırılır.
Milletvekilliğinin kesin hüküm giyme veya
kısıtlanma halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula
bildirilmesiyle olur.
82 nci maddeye göre milletvekilliğiyle
bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdürmekte ısrar eden milletvekilinin
milletvekilliğinin düşmesine, yetkili komisyonun bu durumu tespit eden raporu
üzerine Genel Kurul gizli oyla karar verir.
Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz
olarak bir ay içerisinde toplam beş birleşim günü katılmayan milletvekilinin
milletvekilliğinin düşmesine, durumun Meclis Başkanlık Divanınca tespit
edilmesi üzerine, Genel Kurulca üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyuyla
karar verilebilir.
Partisinin temelli kapatılmasına beyan ve
eylemleriyle sebep olduğu Anayasa Mahkemesinin temelli kapatmaya ilişkin
kesin kararında belirtilen milletvekilinin milletvekilliği, bu kararın Resmî
Gazetede gerekçeli olarak yayımlandığı tarihte sona erer. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı bu kararın gereğini derhal yerine getirip Genel
Kurula bilgi sunar.
|
5. Milletvekilliğinin düşmesi
MADDE 84. – (Değişik: 23.7.1995
– 4121/9 md.) İstifa eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesi,
istifanın geçerli olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanınca
tespit edildikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca
kararlaştırılır.
Milletvekilliğinin kesin hüküm giyme veya
kısıtlanma halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula
bildirilmesiyle olur.
82 nci maddeye göre milletvekilliğiyle
bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdürmekte ısrar eden milletvekilinin
milletvekilliğinin düşmesine, yetkili komisyonun bu durumu tespit eden raporu
üzerine Genel Kurul gizli oyla karar verir.
Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz
olarak bir ay içerisinde toplam beş birleşim günü katılmayan milletvekilinin
milletvekilliğinin düşmesine, durumun Meclis Başkanlık Divanınca tespit
edilmesi üzerine, Genel Kurulca üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyuyla
karar verilebilir.
|
Evetçi: Eyvallah, demokratik bir
adım daha.
Boykotçu: Benden de ama ne
anlamı olacak ki benim eyvallahımın?! Yazık ettiniz.
Hayırcı: Size göre her şeye
eyvallah zaten Evetçi. Bir tartışma yürütmüyorsunuz ki!
Evetçi: Ben beğendim, niye
beğendiğim açık değil mi, siz anlatın şu halde niye beğenmediniz.
Hayırcı: Bu madde ile vakit
kaybedecek halim yok. Benim derdimin ne olduğunu anlattım size bin kere!
Akademia: Aşağıdaki yeni
düzenleme mantıksal bir zorunluluk, itiraz eden var mı? Başkanlık Divanı,
ikinci devrede, doğallıkla yasama süresinin sonuna kadar görev yapmalı, üç yıl
değil.
10) TMBB Başkanlık Divanı İkinci Devre Görev
Süresi
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 10- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“İlk seçilenlerin görev süresi iki yıldır,
ikinci devre için seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin sonuna
kadar devam eder.”
|
Eski Metin:
|
Yeni Metin:
|
B. Başkanlık Divanı
MADDE 94. – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Başkanlık Divanı, Meclis üyeleri arasından seçilen Meclis
Başkanı, Başkanvekilleri, Kâtip Üyeler ve İdare Amirlerinden oluşur.
Başkanlık Divanı, Meclisteki siyasî parti
gruplarının üye sayısı oranında Divana katılmalarını sağlayacak şekilde
kurulur. Siyasî parti grupları Başkanlık için aday gösteremezler.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı
için, bir yasama döneminde iki seçim yapılır. İlk seçilenlerin görev süresi
iki, ikinci devre için seçilenlerin görev süresi üç yıldır.
(Değişik: 3.10.2001-4709/30 md.) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan adayları, meclis üyeleri içinden, Meclisin toplandığı
günden itibaren beş gün içinde, Başkanlık Divanına bildirilir. Başkan seçimi
gizli oyla yapılır. İlk iki oylamada üye tamsayısının üçte iki ve üçüncü
oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu aranır. Üçüncü oylamada salt
çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü
oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy alan üye, Başkan seçilmiş olur.
Başkan seçimi, aday gösterme süresinin bitiminden itibaren, beş gün içinde
tamamlanır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanvekillerinin, Kâtip Üyelerinin ve İdare Amirlerinin adedi, seçim
nisabı, oylama sayısı ve usulleri, Meclis İçtüzüğünde belirlenir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,
Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasî partinin veya parti grubunun
Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine; görevlerinin gereği olan haller
dışında, Meclis tartışmalarına katılamazlar; Başkan ve oturumu yöneten
Başkanvekili oy kullanamazlar.
|
B. Başkanlık Divanı
MADDE 94. – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Başkanlık Divanı, Meclis üyeleri arasından seçilen Meclis
Başkanı, Başkanvekilleri, Kâtip Üyeler ve İdare Amirlerinden oluşur.
Başkanlık Divanı, Meclisteki siyasî parti
gruplarının üye sayısı oranında Divana katılmalarını sağlayacak şekilde
kurulur. Siyasî parti grupları Başkanlık için aday gösteremezler.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı
için, bir yasama döneminde iki seçim yapılır. İlk seçilenlerin görev süresi
iki, ikinci devre için seçilenlerin görev süresi ise o yasama
döneminin sonuna kadar devam eder.
(Değişik: 3.10.2001-4709/30 md.) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan adayları, meclis üyeleri içinden, Meclisin toplandığı
günden itibaren beş gün içinde, Başkanlık Divanına bildirilir. Başkan seçimi
gizli oyla yapılır. İlk iki oylamada üye tamsayısının üçte iki ve üçüncü
oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu aranır. Üçüncü oylamada salt
çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü
oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy alan üye, Başkan seçilmiş olur.
Başkan seçimi, aday gösterme süresinin bitiminden itibaren, beş gün içinde tamamlanır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanvekillerinin, Kâtip Üyelerinin ve İdare Amirlerinin adedi, seçim
nisabı, oylama sayısı ve usulleri, Meclis İçtüzüğünde belirlenir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,
Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasî partinin veya parti grubunun
Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine; görevlerinin gereği olan haller
dışında, Meclis tartışmalarına katılamazlar; Başkan ve oturumu yöneten
Başkanvekili oy kullanamazlar.
|
Hayırcı: Aman itiraz etsek bir
şey değişecek sanki, hepsini toptan oylayacağız zaten.
Akademia: Şuna ne dersiniz?:
11) Yüksek Askeri Şura kararları prensip
olarak yargı denetimine açılıyor, yargının idari işlem ve eylemlerde yerindelik
denetimi yapması bu kere “kesinlikle” (!) yasaklanıyor…
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 11- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 125 inci maddesinin ikinci fıkrasına “Ancak, Yüksek
Askerî Şûranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma
hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır.” şeklindeki
cümle eklenmiş ve dördüncü fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin
hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik
denetimi şeklinde kullanılamaz.”
|
Eski Metin:
|
Yeni Metin:
|
B. Yargı yolu
MADDE 125. – İdarenin her
türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. (Ek hüküm:
13.8.1999-4446/2 md.) Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların millî veya milletlerarası
tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir. Milletlerarası tahkime ancak
yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir.
Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler
ile Yüksek Askerî Şûranın kararları yargı denetimi dışındadır.
İdarî işlemlere karşı açılacak davalarda süre,
yazılı bildirim tarihinden başlar.
Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka
uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen
şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idarî eylem
ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı
verilemez.
İdarî işlemin uygulanması halinde telafisi güç
veya imkânsız zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması
şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin
durdurulmasına karar verilebilir.
Kanun, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim,
seferberlik ve savaş halinde ayrıca millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık
nedenleri ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir.
İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlüdür.
|
B. Yargı yolu
MADDE 125. – İdarenin her
türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. (Ek hüküm:
13.8.1999-4446/2 md.) Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların millî veya milletlerarası
tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir. Milletlerarası tahkime ancak
yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir.
Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler
ile Yüksek Askerî Şûranın kararları yargı denetimi dışındadır. Ancak,
Yüksek Askerî Şûranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye
ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır.
İdarî işlemlere karşı açılacak davalarda süre,
yazılı bildirim tarihinden başlar.
Yargı yetkisi, idarî eylem ve
işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette
yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. Yürütme görevinin
kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini
kısıtlayacak, idarî eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini
kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez.
İdarî işlemin uygulanması halinde telafisi güç
veya imkânsız zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması
şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin
durdurulmasına karar verilebilir.
Kanun, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim,
seferberlik ve savaş halinde ayrıca millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık
nedenleri ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir.
İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlüdür.
|
Evetçi: Hukuk devleti hukuk
devleti diye bağırıp çağırıyorsunuz. İşte size hukuk devleti! Bu düzenleme,
hukuk devleti yolunda önemli bir adım. Yüksek Askeri Şura kararlarını yargı
denetimine açıyor.
Boykotçu: Bence de sence. Ama
yazık işte yazık…
Hayırcı: Tam da bir olayı yargı
denetimine açtığınız maddede tutup yargıya nefret kusmak da sizin norm koyma
tekniğinizin güzide bir örneği… ”X veya Y yargı dentimi dışında bırakılamaz”
”amma velakin” ”ey yargı adımını ona göre denk al, yakarım ha!” mantığı…
Evetçi: Aman ne komik!
Hayırcı: Komik, hem de ne komik!
Akademia: Şu aşağıdaki maddeyi
değerlendirelim:
12) Memurların Haklarının Kanunla Düzenlenmesi
Kuralına Toplu Sözleşme Eki Getiriliyor
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 12- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 128 inci maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki cümle
eklenmiştir.
“Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu
sözleşme hükümleri saklıdır.”
|
Eski Metin:
|
Yeni Metin:
|
D. Kamu hizmeti görevlileriyle
ilgili hükümler
1. Genel ilkeler
MADDE 128. – Devletin, kamu
iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına
göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve
sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.
Memurların ve diğer kamu görevlilerinin
nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık
ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.
Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve
esasları, kanunla özel olarak düzenlenir.
|
D. Kamu hizmeti görevlileriyle
ilgili hükümler
1. Genel ilkeler
MADDE 128. – Devletin, kamu
iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre
yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli
görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.
Memurların ve diğer kamu görevlilerinin
nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık
ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Ancak, malî
ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır.
Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve
esasları, kanunla özel olarak düzenlenir.
|
Evetçi: Çok hoş.
Hayırcı: Çok hoş ve yararsız
hoş. Memura grev hakkı olmadıkça.
Boykotçu: İstim belki arkadan
gelir, hoş hoş….ama boş…
Akademia: Disiplin kararlarının
yargı denetimi dışında bırakılamayacağına ilişkin şu aşağıdaki madde nasıl?
13) Memur Hukukunda Tüm Disiplin Cezaları Yargı
Denetimine Açılıyor
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 13-
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 129 uncu maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
“Disiplin kararları yargı denetimi dışında
bırakılamaz.”
|
Eski Metin:
|
Yeni Metin:
|
2. Görev ve sorumlulukları,
disiplin kovuşturulmasında güvence
MADDE 129. – Memurlar ve diğer
kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla
yükümlüdürler.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu
kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları
mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.
Uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar
hariç, disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz.
Silahlı Kuvvetler mensupları ile hâkimler ve
savcılar hakkındaki hükümler saklıdır.
Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin
yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları,
kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara
uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında
işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla
belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine
bağlıdır.
|
2. Görev ve sorumlulukları,
disiplin kovuşturulmasında güvence
MADDE 129. – Memurlar ve diğer
kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla
yükümlüdürler.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu
kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları
mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.
Disiplin kararları yargı denetimi
dışında bırakılamaz.
Silahlı Kuvvetler mensupları ile hâkimler ve
savcılar hakkındaki hükümler saklıdır.
Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin
yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları,
kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara
uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında
işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla
belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine
bağlıdır.
|
Evetçi (çenesini okşayarak): Çok
hoş.
Hayırcı (dudak kıvırarak) : Hoş.
Boykotçu (kaşlarını kaldırarak):
Hoş.
Akademia: Gelelim adalet hizmetlerinin
denetimine. Bu konu tartışmalıdır biliyorsunuz o yüzden gerekçesine göz atalım
bir. Ama önce düzenlemeyi okuyalım:
14) Adalet Hizmetinin Denetimi Konusu
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 14- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 144 üncü maddesi kenar başlığıyla birlikte aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
“G. Adalet hizmetlerinin denetimi
MADDE 144- Adalet hizmetleri ile savcıların
idarî görevleri yönünden Adalet Bakanlığınca denetimi, adalet müfettişleri
ile hâkim ve savcı mesleğinden olan iç denetçiler; araştırma, inceleme ve
soruşturma işlemleri ise adalet müfettişleri eliyle yapılır. Buna ilişkin
usul ve esaslar kanunla düzenlenir.”
|
Eski Metin:
|
Yeni Metin:
|
G. Hâkim ve savcıların denetimi
MADDE 144. – Hâkim ve
savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (Hâkimler
için idarî nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını
denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip
işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup
uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma,
Adalet Bakanlığının izni ile adalet müfettişleri tarafından yapılır. Adalet
Bakanı soruşturma ve inceleme işlemlerini, hakkında soruşturma ve inceleme
yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle de yaptırabilir.
|
G. Adalet hizmetlerinin
denetimi
MADDE 144- Adalet hizmetleri ile
savcıların idarî görevleri yönünden Adalet Bakanlığınca denetimi, adalet
müfettişleri ile hâkim ve savcı mesleğinden olan iç denetçiler; araştırma,
inceleme ve soruşturma işlemleri ise adalet müfettişleri eliyle yapılır. Buna
ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.
|
Akademia: Maddenin gerekçesi
şu:
”MADDE 15- Anayasanın 144 üncü
maddesinde hâkim ve savcıların denetimi ile haklarında inceleme ve soruşturma
işlemlerinin yapılması düzenlenmektedir. Hâkim ve savcılarla ilgili denetim,
inceleme ve soruşturma işlemleri, halen Adalet Bakanlığının izni ile adalet
müfettişleri tarafından yapılmaktadır. Adalet müfettişleri ise Teftiş Kurulu
bünyesinde ve Adalet Bakanlığına bağlı olarak görev yapmaktadır. Maddenin
mevcut hükmü, içeriğinde çok az değişiklik yapılmak suretiyle, 159 uncu maddede
düzenlenmektedir. Hâkim ve savcıların denetimi yetkisi Adalet Bakanlığından
alınarak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna devredilmektedir.
144 üncü maddede yapılan değişiklikle, “Adalet
hizmetlerinin denetimi” kenar başlıklı yeni bir hüküm getirilmektedir. Hâkim ve
savcıları denetim yetkisinin Kurula devredilmesi üzerine, Kurulun denetim
yetkisinin dışında kalan ve yargı göreviyle ilgili olmayan adalet hizmetlerinin
denetimi için Adalet Bakanlığına bağlı yeni bir Teftiş Kurulunun kurulması
öngörülmektedir. Bu bağlamda, icra daireleri, noterler, cezaevleri gibi
yerlerde sunulan adalet hizmetleri ile savcıların idarî görevleri yönünden
denetim, araştırma, inceleme ve soruşturma işlemlerinin Adalet Bakanlığına
bağlı adalet müfettişleri ile hâkim ve savcı mesleğinden olan iç denetçiler
eliyle yapılacağı, buna ilişkin usul ve esasların kanunla düzenleneceği hüküm
altına alınmaktadır.”
Hayırcı: Yetki kargaşası yaratır
bu hüküm.
Evetçi: Püüüf! Gayet güzel
bence. İdari görevler ile yargısal görevler ayrılmış birbirlerinden.
Biliyorsunuz, yargıç ve savcıların bir yargılama etkinlikleri var, bir de
adalet hizmetlerinin yönetimi ile, örneğin mahkeme kalemlerinin idaresi vb.
etkinliklerle ilgili görevleri var. Birinci konuda denetim Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu’nun olmalı. Çünkü hakilik ve savcılık teminatı onu gerektirir.
Ama idari konular, adalet hizmetlerini örgütleyen ve yürüten Adalet Bakanlığı’nındır.
Akademia: Teşekkürler Evetçi,
geçelim, askeri suçlar hususuna:
15) Siviller Savaş Hali Hariç Askeri
Mahkemelerde Yargılanamıyor
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 15- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 145 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 145- Askerî yargı, askerî mahkemeler ve
disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişiler
tarafından işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya
askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait
davalara bakmakla görevlidir. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu
düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde
görülür.
Savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler
askerî mahkemelerde yargılanamaz.
Askerî mahkemelerin savaş halinde hangi suçlar
ve hangi kişiler bakımından yetkili oldukları; kuruluşları ve gerektiğinde bu
mahkemelerde adlî yargı hâkim ve savcılarının görevlendirilmeleri kanunla
düzenlenir.
Askerî yargı organlarının kuruluşu, işleyişi,
askerî hâkimlerin özlük işleri, askerî savcılık görevlerini yapan askerî
hâkimlerin görevli bulundukları komutanlıkla ilişkileri, mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
|
Eski Metin:
|
Yeni Metin:
|
H. Askerî yargıMADDE
145. – Askerî yargı, askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri
tarafından yürütülür. Bu mahkemeler, asker kişilerin; askerî olan suçları ile
bunların asker kişiler aleyhine veya askerî mahallerde yahut askerlik hizmet
ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla
görevlidirler.
Askerî mahkemeler, asker olmayan kişilerin özel
kanunda belirtilen askerî suçları ile kanunda gösterilen görevlerini ifa
ettikleri sırada veya kanunda gösterilen askerî mahallerde askerlere karşı
işledikleri suçlara da bakmakla görevlidirler.
Askerî mahkemelerin savaş veya sıkıyönetim
hallerinde hangi suçlar ve hangi kişiler bakımından yetkili oldukları;
kuruluşları ve gerektiğinde bu mahkemelerde adlî yargı hâkim ve savcılarının
görevlendirilmeleri kanunla düzenlenir.
Askerî yargı organlarının kuruluşu, işleyişi,
askerî hâkimlerin özlük işleri askerî savcılık görevlerini yapan askerî
hâkimlerin mahkemesinde görevli bulundukları komutanlık ile ilişkileri,
mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminatı, askerlik hizmetinin gereklerine
göre kanunla düzenlenir. Kanun, ayrıca askerî hâkimlerin yargı hizmeti
dışındaki askerî hizmetler yönünden askerî hizmetlerin gereklerine göre
teşkilatında görevli bulundukları komutanlık ile olan ilişkilerini de
gösterir.
|
MADDE 145- Askerî
yargı, askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu
mahkemeler; asker kişiler tarafından işlenen askerî suçlar ile bunların asker
kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak
işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidir. Devletin güvenliğine,
anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde
adliye mahkemelerinde görülür.Savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler
askerî mahkemelerde yargılanamaz.
Askerî mahkemelerin savaş halinde hangi
suçlar ve hangi kişiler bakımından yetkili oldukları; kuruluşları ve
gerektiğinde bu mahkemelerde adlî yargı hâkim ve savcılarının
görevlendirilmeleri kanunla düzenlenir.
Askerî yargı organlarının kuruluşu,
işleyişi, askerî hâkimlerin özlük işleri, askerî savcılık görevlerini yapan
askerî hâkimlerin görevli bulundukları komutanlıkla ilişkileri, mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.
|
Akademia: Madde gerekçesi bu
hükmü şöyle açıklamış:
”MADDE 16- Maddeyle, askerî
yargının görev alanı yeniden düzenlenmektedir. Mevcut hükümde askerî yargının
görev alanı oldukça geniş düzenlenmiş olup bu durum, değişik uluslararası
belgelerde (Katılım Ortaklığı Belgesi, İlerleme Raporları, İstişari Ziyaret
Raporları vb) vurgulanmıştır. Yine, Yargı Reformu Stratejisinde ve Avrupa
Birliği müktesebatının Türkiye Cumhuriyeti tarafından üstlenilmesine yönelik
olarak hazırlanan ve Bakanlar Kurulu tarafından onaylanarak yürürlüğe giren
2008 Yılı Ulusal Programında, askerî mahkemelerin görev alanının demokratik
hukuk devletinin gerektirdiği ölçüler çerçevesinde yeniden tanımlanması
öngörülmüştür.
Mukayeseli hukuk da göstermektedir ki, pek çok
ülkede ayrı bir askerî yargı sistemi bulunmamakta ve asker kişiler de adliye
mahkemelerinde yargılanmaktadır. Bazı ülkelerde ise, askerî mahkemeler sadece
disiplin mahkemesi olarak, oldukça sınırlı bir alanda görev yapmaktadır. Buna
karşın askerî yargı ülkemizde, demokrasi ve hukuk devleti standartlarının
dışında, geniş bir görev alanına sahiptir. Askerî yargının görev alanının geniş
belirlenmiş olması, bazen yargı mercileri arasında görev uyuşmazlıklarına da
neden olabilmektedir.
Getirilen düzenlemeyle askerî mahkemelerin görev
alanı, askerî suçların yargılanmasıyla sınırlandırılmaktadır. Askerî suç ise
yüksek mahkemelerce tanımlanmış bir kavramdır. Anayasa Mahkemesinin 25/10/1994
tarihli ve E. 1994/2, K. 1994/76 sayılı kararında, askerî suçun unsurları,
askerî bir yararı ihlâl etmek ve askerî nitelikte olmak biçiminde
açıklanmıştır. Bir suçun Askerî Ceza Kanununda açıkça yer almış olmasının, onun
askerî suç sayılmasına yetmeyeceği belirtilmiştir. Yine 1/7/1998 tarihli ve E.
1996/74, K. 1998/45 sayılı kararında askerî mahkemelerin görev alanının,
“askerî hizmetlerin yürütülmesindeki özellikler, disiplinin korunması, asker
kişilerin astlık üstlük ilişkileri dikkate alınarak …” belirlenmesi gerektiği
vurgulanmıştır. Bu veriler göz önüne alınarak, askerî mahkemelerin görev alanı,
çağdaş ülkelerde olduğu gibi daraltılmakta ve asker kişilerin, sadece askerlik
hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri askerî suçlara ait davalarla
sınırlı tutulmaktadır. Maddede yer verilen “asker kişi”, “askerî hizmet ve
görev” ve “askerî suç” kavramları tahdidi ve daraltıcı bir düzenleme olarak;
askerî gerekler ile demokratik hukuk devleti ve adil yargılanma hakkı
gereklerini ölçülü bir şekilde denkleştirmektedir.
Öte yandan, Devletin güvenliğine, anayasal düzene
ve bu düzenin işleyişine karşı suçların, her halde adliye mahkemelerinde
görüleceği düzenlenmektedir. Devletin güvenliğine karşı suçlar ile anayasal
düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar ibaresi ile 26/09/2004 tarihli ve
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Dördüncü Kısmının Dördüncü ve Beşinci
bölümlerinde yer alan suçlar kastedilmektedir. Dolayısıyla, bu suçların, kim
tarafından işlenirse işlensin, adliye mahkemelerinde yargılanacağı hükme
bağlanmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasında yapılan değişiklikle,
asker olmayan kişilerin, savaş hali haricinde, askerî mahkemelerde
yargılanamayacağı anayasal teminat altına alınmaktadır.
Üçüncü fıkrada yer alan mevcut düzenlemede, savaş
veya sıkıyönetim hallerinde, askerî mahkemelerin hangi suçlar ve hangi kişiler
bakımından yetkili olduklarının kanunla düzenleneceği öngörülmüştür. Bu hüküm,
ikinci fıkrada yapılan değişikliğe rağmen, sıkıyönetim halinde, askerî
mahkemelerin, sivilleri de yargılamasına imkan verebilmektedir. Yine bu hüküm,
birinci fıkrada askerî mahkemelerin görev alanının yeniden belirlenmesine ve
daraltılmasına rağmen, sıkıyönetim halinde, kanunla, görev alanının
genişletilmesine imkan vermektedir. Bu tür yorumlamaların önlenmesi ve olası
tereddütlerin giderilmesi amacıyla, üçüncü fıkrada yapılan değişiklikle,
sıkıyönetim dönemlerinde de, kanunla, sivillerin yargılanmasının ya da askerî
mahkemelerin görev alanlarının genişletilmesinin mümkün olamayacağı hükme
bağlanmaktadır. Bu nitelikteki düzenlemelerin, sadece savaş hali için mümkün
olabileceği belirtilmektedir. Mukayeseli hukuka bakıldığında da, sadece savaş
ve barış hali olmak üzere ikili bir ayrıma gidildiği ve savaş haline münhasır
olmak üzere bazı istisnaî düzenlemelere yer verildiği görülmektedir. Yine
değişik sivil toplum kuruluşları tarafından hazırlanan Anayasa taslaklarında
da, sıkıyönetim dönemiyle ilgili olarak yargı konusunda özel hükme yer
verilmediği görülmektedir. Bu doğrultuda yapılan değişiklikle, sıkıyönetim
dönemlerinde de temel hak ve özgürlüklerin korunması ve adil yargılanma
hakkının garanti altına alınması amaçlanmaktadır.
Anayasanın mevcut 145 inci maddesinin dördüncü
fıkrasında, askerî yargı organlarının kuruluşu, işleyişi, askerî hâkimlerin
özlük işleri, askerî savcılık görevlerini yapan askerî hâkimlerin mahkemesinde
görevli bulundukları komutanlık ile ilişkilerinin; mahkemelerin bağımsızlığı,
hâkimlik teminatı ve askerlik hizmetinin gereklerine göre kanunla düzenleneceği
belirtilmektedir. Anayasa Mahkemesinin 07/05/2009 tarihli ve E. 2005/159, K.
2009/62 sayılı kararında, Anayasanın 9, 138 ve 140 ıncı maddelerindeki
düzenlemeler gereğince, adlî ve idarî yargı için öngörülen yargı
bağımsızlığının, askerî yargı için de geçerli olduğunda kuşku bulunmadığı
vurgulanmaktadır. Bu nedenle, söz konusu fıkrada yer alan ve askerî yargının
bağımsızlığını zedelediği düşünülen “askerlik hizmetinin gerekleri” ibaresi
çıkartılmakta ve fıkranın aynı mahiyetteki son cümlesi yürürlükten
kaldırılmaktadır. Bu durumda, askerî mahkemelerin komutanlıkla ilişkilerinin,
sadece “mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı” esaslarına göre kanunla
düzenlenmesi hükme bağlanmaktadır.”
Boykotçu: Asker sivil ayrımı
tümden kalkmalıydı.
Evetçi: Yeterince düzeltmiş
bence 12 Eylül Anayasasının sivilleri de askeri yargıda yargılatan hükmünü.
Hayırcı: Bu konuda daha sonra
konuşacağım. Şimdi çok önemli maddelere geçeceğiz gibime geliyor, düşüncelerimi
oraya odaklamak istiyorum!
Akademia: Pekala gelelim ünlü,
Anayasa Mahkemesi’ne ilişkin hükümlere:
16) Anayasa Mahkemesi’ne Üye Seçilmesine İlişkin
Kurallar Köklü Değişiklik Görüyor
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 16-
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 146 ncı maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“MADDE 146- Anayasa Mahkemesi onyedi üyeden
kurulur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi; iki üyeyi
Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri arasından, her boş yer için
gösterecekleri üçer aday içinden, bir üyeyi ise baro başkanlarının serbest
avukatlar arasından gösterecekleri üç aday içinden yapacağı gizli oylamayla
seçer. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak bu seçimde, her boş üyelik
için ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tam sayısının
salt çoğunluğu aranır. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu
oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada
en fazla oy alan aday üye seçilmiş olur.
Cumhurbaşkanı; üç üyeyi Yargıtay, iki üyeyi
Danıştay, bir üyeyi Askerî Yargıtay, bir üyeyi Askerî Yüksek İdare Mahkemesi
genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için
gösterecekleri üçer aday içinden; en az ikisi hukukçu olmak üzere üç üyeyi
Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim
kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan
öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden; dört üyeyi üst
kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile
en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından
seçer.
Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî
Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurulları ile Yükseköğretim
Kurulundan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak
seçimlerde, her boş üyelik için, [Anayasa Mahkemesi iptal: bir
üye ancak bir aday için oy kullanabilir] en fazla oy alan üç
kişi aday gösterilmiş sayılır. Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından
gösterecekleri üç aday için yapılacak seçimde [Anayasa Mahkemesi
iptal: de her bir baro başkanı ancak bir aday için oy kullanabilir
] ve en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.
Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için,
kırkbeş yaşın doldurulmuş olması kaydıyla; yükseköğretim kurumları öğretim
üyelerinin profesör veya doçent unvanını kazanmış, avukatların en az yirmi
yıl fiilen avukatlık yapmış, üst kademe yöneticilerinin yükseköğrenim görmüş
ve en az yirmi yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış, birinci sınıf hâkim ve
savcıların adaylık dahil en az yirmi yıl çalışmış olması şarttır.
Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla
ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir Başkan ve iki
başkanvekili seçilir. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler.
Anayasa Mahkemesi üyeleri aslî görevleri
dışında resmi veya özel hiçbir görev alamazlar.”
|
Eski Metin:
|
Yeni Metin:
|
II. Yüksek mahkemeler
A. Anayasa Mahkemesi
1. Kuruluşu
MADDE 146. – Anayasa Mahkemesi
onbir asıl ve dört yedek üyeden kurulur.
Cumhurbaşkanı, iki asıl ve iki yedek üyeyi
Yargıtay, iki asıl ve bir yedek üyeyi Danıştay, birer asıl üyeyi Askerî
Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurullarınca kendi
Başkan ve üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğu ile her boş yer
için gösterecekleri üçer aday içinden; bir asıl üyeyi ise Yükseköğretim
Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri içinden
göstereceği üç aday arasından; üç asıl ve bir yedek üyeyi üst kademe
yöneticileri ile avukatlar arasından seçer.
Yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri ile üst
kademe yöneticileri ve avukatların Anayasa Mahkemesine asıl ve yedek üye
seçilebilmeleri için, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim görmüş veya
öğrenim kurumlarında en az onbeş yıl öğretim üyeliği veya kamu hizmetinde en
az onbeş yıl fiilen çalışmış veya en az onbeş yıl avukatlık yapmış olmak
şarttır.
Anayasa Mahkemesi, asıl üyeleri arasından gizli
oyla ve üye tamsayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir Başkan ve bir
Başkanvekili seçer. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler.
Anayasa Mahkemesi üyeleri, aslî görevleri
dışında resmî veya özel hiçbir görev alamazlar.
|
MADDE 146- Anayasa
Mahkemesi onyedi üyeden kurulur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi; iki üyeyi
Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri arasından, her boş yer için
gösterecekleri üçer aday içinden, bir üyeyi ise baro başkanlarının serbest
avukatlar arasından gösterecekleri üç aday içinden yapacağı gizli oylamayla
seçer. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak bu seçimde, her boş üyelik
için ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tam
sayısının salt çoğunluğu aranır. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa,
bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü
oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmiş olur.
Cumhurbaşkanı; üç üyeyi Yargıtay, iki
üyeyi Danıştay, bir üyeyi Askerî Yargıtay, bir üyeyi Askerî Yüksek İdare
Mahkemesi genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer
için gösterecekleri üçer aday içinden; en az ikisi hukukçu olmak üzere üç
üyeyi Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan
yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler
dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday
içinden; dört üyeyi üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf
hâkim ve savcılar ile en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi
raportörleri arasından seçer.
Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay,
Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurulları ile Yükseköğretim
Kurulundan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak seçimlerde,
her boş üyelik için, en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır. Baro
başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday için
yapılacak seçimde en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.
Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek
için, kırkbeş yaşın doldurulmuş olması kaydıyla; yükseköğretim kurumları
öğretim üyelerinin profesör veya doçent unvanını kazanmış, avukatların en az
yirmi yıl fiilen avukatlık yapmış, üst kademe yöneticilerinin yükseköğrenim
görmüş ve en az yirmi yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış, birinci sınıf
hâkim ve savcıların adaylık dahil en az yirmi yıl çalışmış olması şarttır.
Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından
gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir Başkan
ve iki başkanvekili seçilir. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler.
Anayasa Mahkemesi üyeleri aslî
görevleri dışında resmi veya özel hiçbir görev alamazlar.
|
Akademia: Şimdiki düzene göre ne
değişiyor tam olarak Politea? Bir açıklar mısınız?
Politea: Öncelikle Anayasa
Mahkemesi’nin üye sayısı arttırılıyor. Mevcut düzenlemede üye sayısı 11 asıl 4
yedek. Değişiklik 17 üye öngörüyor. 1982 Anayasasının mevcut hükmüne göre;
Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi üyelerini, çeşitli kurumların gösterecekleri
adaylar içinden seçiyor. Bu kurumlar neler? Şunlar: Yargıtay, Danıştay, Askerî
Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay (yani sayılan mahkemelerin
genel kurulları) ve ayrıca Yükseköğretim Kurulu. Yeni hüküm ise, çeşitliliği
arttırıyor. İki yönde arttırıyor: Birincisi, artık Anayasa Mahkemesi üyelerini
sadece Cumhurbaşkanı değil TBMM de seçebiliyor. İkincisi ise, hem
Cumhurbaşkanına hem de TBMM’ne aday gösteren kurumlar çeşitlenmiş. Sayıştay,
kendi üyeleri arasından 3’er aday; baro başkanları ise avukatlar arasından 3’er
aday gösterecek; TBMM de Sayıştay’ın gösterdikleri içinden 2 üye, baro
başkanlarının gösterdikleri içinden 1 üye seçecek. Yani TBMM toplam 3
üye seçecek. Gelelim Cumhurbaşkanına: Yargıtay, Danıştay, Askerî
Yargıtay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, üyeleri arasından her boş üyelik
için 3’er aday gösterecek, Cumhurbaşkanı da 3 üyeyi Yargıtay’ın; 2 üyeyi
Danıştay’ın; 1 üyeyi Askeri Yargıtay’ın ve 1 üyeyi Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi’nin gösterdikleri adaylar arasından seçecek. Cumhurbaşkanı
bu düzlemde 7 üye seçecek. Sonra bir de gene Cumhurbaşkanı,
Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim
kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan
öğretim üyeleri arasından göstereceği 3’er aday içinden 3 üyeyi seçecek; ayrıca
4 üyeyi de, üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve
savcılar ile en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri
arasından seçecek. Cumhurbaşkanı bu düzlemde de 7 üye seçecek. Ayrıca
şunu unutmayalım: Yüksek Öğretim Kurulu’nun göstereceği adayların en
az 2’si hukukçu olmak zorunda. Yani bir hukukçu, iktisat fakültesinde veya
siyasal bilimlerde hoca olsa da aday gösterilecek o en az 2 hukukçu arasına
girebilir.
Bu düzenlemede önemli bir değişiklik
Cumhurbaşkanının aracısız seçim olanaklarının arttırılmış olması.
Cumhurbaşkanı, 4 üyeyi doğrudan seçiyor, yani kimsenin ona aday göstermesine
gerek kalmadan. Ayrıca Yükseköğretim Kurulu’nun göstereceği adaylar
arasından 3 üye seçecek Cumhurbaşkanı ve Yükseköğretim Kurulu üyelerinin de
önemli bir bölümünü (üçte birini) Cumhurbaşkanı ve gene önemli bir başka
bölümünü de (üçte birini) Bakanlar Kurulu doğrudan seçtiği için, yürütme
erkinin mahkeme üye profili üzerindeki etkisi artmış oluyor. Öte yandan
Sayıştay üyelerinin seçilmesi de Sayıştay Kanununa göre TBMM marifetiyle olduğu
ve Sayıştay da TBMM’ne Anayasa Mahkemesi üyeliği için aday gösterdiği ve TBMM 2
üyeyi Sayıştay kanalından seçeceği için bu nokta da yasama erkinin etkisi
bakımından önemli. Ayrıca Baro başkanları kanalından da 1 üye seçiyor TBMM.
Baroların gösterecekleri adaylar, ilgili ilin avukat sayısının seçime
yansımasına olanak tanımıyor. Tüm illerin baro başkanları, TBMM’ne aday
göstermek için eşit oy hakkına sahip gibi. Özetle 1982 Anayasasından farklı
olarak, bu değişiklikler, Cumhurbaşkanının ve TBMM’nin, mahkemenin üye
profilini belirlemesinde etkiyi arttırmaya yönelik ve o sonucu doğurmaya
elverişli.
Akademia: Tartışmalara geçmeden
önce birer çay kahve içelim, ne dersiniz?
Hayırcı: Arayı çok açmayalım,
diyeceklerim var ama tek cümle ile: Burada amaç yüksek yargıyı ele geçirmek ve
bu değişikliklerin doğuracağı sonuç da ortada yüksek yargı diye bir şeyin
kalmaması olacak… İlk derece yargısını ele geçirme işinden sonra sıra yüksek
yargıya geldi.
Evetçi: Benim diyeceklerim tek
cümle ile şu: Bu değişiklikler, yargı yetkisini millet adına kullanan yüksek
yargının da demokratik bir temsil esasına göre ve çeşitlilik içinde
oluşturulmasına imkan veriyor.
Boykotçu: Kahve daveti için
teşekkürler ama birkaç tümce de ben edeyim giriş babından. Ben, yasama
organının bu anayasa değişiklikleri ile kendi temsilinin denetlenmesi üzerinde
oynamasını ve kendisinin yaptığı yasaları denetleyecek olan Anayasa
Mahkemesi’nin profilini kendisinin değiştirmesini uygun bulmuyorum. Bu tür değişiklikleri
yapmaya ehil olanlar halkın kurucu meclisleri olmalıdır. Ayrıca bir kurucu
meclis söz konusu olamasa bile başlanacak ilk yer yüksek yargı olmamalıydı. Bir
mutabakata dayanmayan, tek parti dayatmacılığı biçiminde ortaya konan ve hak ve
özgürlükleri, işte şimdi tartışmaya başladığımız kurumlarla ilgili
değişiklikleri gerçekleştirmek amacı ile pazarlık kozu olarak süren bir
anlayışı boykot ediyorum. Yüksek seçim barajı ve pek çok başka engel yüzünden,
Türkiye halkını ve halklarını tam olarak temsil etmediğine inandığım bu
meclisin bu boyutta anayasa yapmasını içime sindiremiyorum.
Evetçi: Sizde bir mantık hatası
var dostum Boykotçu. Bu değişiklikler halkoyuna sunulacak ve ayrıca
biliyorsunuz anayasayı değiştirmek için gerekli olan çoğunluklarla geçti bu
değişiklikler. Ayrıca sanki 1982 Anayasasını halk yapmış da şimdi halk
değiştirmiyor gibi konuşuyorsunuz. Tam tersi, 1982 Anayasasını halk yapmamıştı
ama şimdi halkın temsilcileri marifeti ile değiştiriliyor. Bunun hiç mi önemi
yok?
Boykotçu: Kahve içeyim, zihnim
açılsın sonra cevap vereceğim!
Akademia’nın Notu: Değerli Ziyaretçi, diyaloglar
şimdilik burada sona eriyor. Güncellemeler aynı sayfada yapılacağı için pek
yakında aynı sayfayı yeniden ziyaret ederseniz seviniriz. Aşağıda sadece takip
eden maddeler, madde gerekçeleri ve konu ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararı
bulunuyor. Diyaloglar, kahve arası sona erdiğinde yeniden başlayacak… Ve işte
başladı bile!
17) Anayasa Mahkemesi Üyelik Süresi 12 yıl İle Sınırlanıyor;
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 17- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 147 nci maddesinin kenar başlığı “2. Üyelerin görev
süresi ve üyeliğin sona ermesi” şeklinde, birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Anayasa Mahkemesi üyeleri oniki yıl için
seçilirler. Bir kimse iki defa Anayasa Mahkemesi üyesi seçilemez. Anayasa
Mahkemesi üyeleri altmışbeş yaşını doldurunca emekliye ayrılırlar. Zorunlu
emeklilik yaşından önce görev süresi dolan üyelerin başka bir görevde
çalışmaları ve özlük işleri kanunla düzenlenir.”
|
Eski Metin:
|
Yeni Metin:
|
2. Üyeliğin sona ermesi
MADDE 147. – Anayasa Mahkemesi
üyeleri altmışbeş yaşını doldurunca emekliye ayrılırlar.
Anayasa Mahkemesi üyeliği, bir üyenin hâkimlik
mesleğinden çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymesi halinde
kendiliğinden; görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceğinin kesin
olarak anlaşılması halinde de, Anayasa Mahkemesi üye tamsayısının salt
çoğunluğunun kararı ile sona erer.
|
2. Üyelerin görev
süresi ve üyeliğin sona ermesi
MADDE 147. – Anayasa Mahkemesi
üyeleri altmışbeş yaşını doldurunca emekliye ayrılırlar.
Anayasa Mahkemesi üyeleri oniki yıl
için seçilirler. Bir kimse iki defa Anayasa Mahkemesi üyesi seçilemez.
Anayasa Mahkemesi üyeleri altmışbeş yaşını doldurunca emekliye ayrılırlar.
Zorunlu emeklilik yaşından önce görev süresi dolan üyelerin başka bir görevde
çalışmaları ve özlük işleri kanunla düzenlenir.
|
Evetçi: Açıldı mı zihniniz Sayın
Boykotçu ha?! Maşallah sigara sizde, kahve sizde, bu gidişle açacağınız zihin
de kalmayacak!
Hayırcı: Sizin probleminiz ne
bayım biliyor musunuz?
Evetçi: Neymiş?
Hayırcı: Siz, kendinizden
başkası için demokrasi istemiyorsunuz. Size ne milletin içkisinden,
sigarasından…
Evetçi: Sigara sağlığa
zararlıdır, duymadınız mı?
Hayırcı: Duymadım! Sizden
duyacağım varmış Bay Sağlık-Kültü!
Akademia: Lütfen tartışmalara
dönelim. Evet Boykotçu, Evetçinin son savı hayli güçlü bir sava benziyor.
Demişti ki ”bu anayasayı halk mı yaptı ki doğrudan kurucu meclislerle veyahut
seçim barajının kalkmasıyla oluşacak meclislerle halk yapsın. Halkın mevcut
temsilcilerinin yapacağı kapsamlı reform, demokratikleşme yolunda iyi bir
adımdır” mealinde.
Boykotçu: Haklı olabilir belki
kabul etmeliyim ama ben her durumda sınırlı bir çoğunluğun, temsilin denetimi
zemini ile yürütmeyi bu denli güçlendirecek ölçüde oynayabilmesi taraftarı
değilim.
Akademia: Anayasa Mahkemesi’nde
üyelik süresinin 12 yılla sınırlanmasına ne diyorsunuz?
Evetçi: Güzel, böylelikle,
sistemin önünü tıkayan yargıçlar hükümetinden kurtulma olanağı doğdu.
Hayırcı: Tanrı aşkına görev
süresi 12 yılla sınırlanmış bir yargıç, hele hele yürütmenin güçlü etkisiyle
seçilmişse, iş başındaki hükümetin uzun eli olur ancak. Anayasa yargıcı
yeterince uzun, hatta ömür boyu görev yapmalı ki kararları bağımsız olsun, aynı
yargıç yargıçlığı süresince birkaç iktidar görebilsin. Hepsinin üstüne
çıkabilsin. ABD’nde böyledir mesela, orada Yüksek Mahkeme yargıçları ömür boyu
görev yapar.
18) Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Hakkı
Getiriliyor; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Genelkurmay Başkanı,
Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da
görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanıyorlar.
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 18- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 148 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci
cümlesinin sonuna “ve bireysel başvuruları karara bağlar” ibaresi, üçüncü
fıkrasındaki “Cumhurbaşkanını,” sözcüğünden sonra gelmek üzere “Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanını,” ibaresi eklenmiş, beşinci fıkrası “Yüce Divan
kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilir. Genel Kurulun
yeniden inceleme sonucunda verdiği kararlar kesindir.” şeklinde
değiştirilmiş, maddeye ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar
ve üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere “Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve
Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da görevleriyle
ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar.” şeklinde yeni bir fıkra
eklenmiştir.
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel
hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.
Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.
Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar
kanunla düzenlenir.”
|
Eski Metin:
|
Yeni Metin:
|
3. Görev ve yetkileri
MADDE 148. – Anayasa
Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu
denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve
denetler. Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde
çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı
iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.
Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son
oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa
değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle
görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır. Şekil
bakımından denetleme, Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerinin beşte biri tarafından istenebilir. Kanunun yayımlandığı tarihten
itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası
açılamaz; def’i yoluyla da ileri sürülemez.
Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Bakanlar
Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay,
Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet
Başsavcıvekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve
üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.
Yüce Divanda, savcılık görevini Cumhuriyet
Başsavcısı veya Cumhuriyet Başsavcıvekili yapar.
Yüce Divan kararları kesindir.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa ile verilen diğer
görevleri de yerine getirir.
|
3. Görev ve yetkileri
MADDE 148. – Anayasa
Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu
denetler ve bireysel başvuruları karara bağlar. Anayasa
değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak,
olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde
kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla,
Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.
Herkes, Anayasada güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla
Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.
Bireysel başvuruda, kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.
Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla
düzenlenir.”
Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son
oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa
değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle
görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır. Şekil
bakımından denetleme, Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerinin beşte biri tarafından istenebilir. Kanunun yayımlandığı tarihten
itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası
açılamaz; def’i yoluyla da ileri sürülemez.
Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa
Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi
Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili
suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.
Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve
Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da görevleriyle
ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar.
Yüce Divanda, savcılık görevini Cumhuriyet
Başsavcısı veya Cumhuriyet Başsavcıvekili yapar.
Yüce Divan kararlarına karşı yeniden
inceleme başvurusu yapılabilir. Genel Kurulun yeniden inceleme sonucunda
verdiği kararlar kesindir.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa ile verilen diğer
görevleri de yerine getirir.
|
Evetçi: Bireysel başvuru hakkı
temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkese tüm kanun yollarını tükettikten
sonra şansını bir de Anayasa Mahkemesi’nde deneme hakkı getirecek. Yani bir
anlamda Türkiye İnsan Hakları Mahkemesi olarak çalışacak mahkeme aynı zamanda.
Anayasa Mahkemesi’nin bu işi yapması, ileri demokratik ülkelerde yaygın bir
uygulamadır. Böylelikle siyasal partilerin açtığı iptal davalarının yarattığı
siyasallaşma eğilimi, bireysel hakkını takip eden kişinin açtığı insan hakları
davasının yaratması gereken adalet anlayışı ile dengelenecek. Anayasa Mahkemesi
bir özgürlükler hukuku yaratmayı öğrenecek.
Politea: Katılıyorum. İnsanlar
tecrübe ettikleri işleri daha iyi öğrenirler. Mahkemeler de. Bir partinin veya
kurumun açtığı dava ile bireyin açtığı dava farklıdır. Türkiye’de anayasa
yargısı hep özünde siyasal olan ve partiler arasında meydana gelen ihtilafları
çözüme bağlamak yolunda kullanılmış. Bireyin davaları, devletin nitelikleri,
hukuk devleti laiklik vs. yüksek ilkenin ötesinde somut ve derinlikli bir insan
hakları içtihadı yaratmayı öğretebilir Mahkemeye.
Hayırcı: ‘Herkes, Anayasada
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği
iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir’ demek ne demek anlamadım. Yani bu
anayasada yer alıp da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında değilse bu haklar,
vatandaş dava açamayacak öyle mi?
Akademia: Maddenin lafzı öyle
görünüyor.
Hayırcı: Çok saçma! Madem bu
anayasa temel hak ve özgürlükler tanımış, bu anayasada tanınanlarla ilgili
olarak mahkemeye başvurulabilmeliydi. Bu da bir nevi ‘mahkemeye başvurabilirsiniz
ama’cılık olmuş. Şimdi bilgi edinme hakkı AİHM kapsamında değilse Mahkemeye de
gidemeyeceğiz öyle mi?
Akademia: Öyle görünüyor.
İsterseniz, madde gerekçesini gözden geçirelim:
‘MADDE 19- Maddede, Anayasa
Mahkemesinin görev ve yetkilerinin arasına, bireysel başvuruların incelenmesi
de dahil edilmektedir.
Bireysel başvuru ya da anayasa şikâyeti, kamu
gücü tarafından, temel hak ve özgürlükleri ihlâl edilen bireylerin
başvurdukları olağanüstü bir kanun yolu olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde, temel
hakların korunması amacıyla bireysel başvuru yolu, pek çok uygar ülkede anayasa
yargısının ayrılmaz bir parçası kabul edilmektedir. Bireysel başvuru yolu,
kapsamı ülkeden ülkeye farklılık göstermekle birlikte, başta Federal Almanya
olmak üzere Avusturya, İspanya, İsviçre, Belçika, Macaristan, Polonya, Çek
Cumhuriyeti, Slovak Cumhuriyeti, Meksika, Brezilya, Arjantin gibi pek çok
ülkede uygulanmaktadır. Doğu Avrupa ülkelerinin çoğunda da bireysel başvuru
kurumu kabul edilmiş ve işletilmektedir. Anglo-Amerikan hukukunda teknik
anlamda bireysel başvuru kurumu olmasa da, bireysel başvuruyla benzer işlevlere
sahip kanun yolları bulunmaktadır.
Türkiye’nin konumuna baktığımızda, bireysel
başvuru müessesesinin kabul edilmediği, ancak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
bireysel başvuru hakkının ve bu Mahkemenin zorunlu yargılama yetkisinin
tanındığı görülmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yoluyla, iç hukukta
halledilemeyen temel hak ihlâllerine ilişkin şikâyetlerin, ulusalüstü düzeyde
ele alınması kabul edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde her yıl
Türkiye’ye karşı çok sayıda dava açılmakta ve Türkiye pek çok davada tazminata
mahkum edilmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, iç hukuk
yollarının tüketilmiş olup olmadığını araştırırken, ilgili ülkede bireysel
başvuru kurumunun bulunup bulunmadığını da dikkate almakta ve bunu hak
ihlâllerinin ortadan kaldırılmasında etkili bir hukuk yolu saymaktadır. Bu
nedenle, bireysel başvuru müessesesinin getirilmesiyle, hak ihlâllerine maruz
kaldığını iddia edenlerin önemli bir bölümünün bireysel başvuru aşamasında,
başka bir ifadeyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmeden önce, tatmin
edilebilmesinin mümkün olabileceği ve böylece Türkiye aleyhine açılacak dava ve
verilecek ihlâl kararlarında azalma olacağı değerlendirilmektedir. Bu itibarla,
Türkiye’de de iyi işleyen bir bireysel başvuru sisteminin kurulması, haklar ve
hukukun üstünlüğü temelindeki standartları yükseltecektir.
Diğer yandan, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin
2004(6) Sayılı Tavsiye Kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki dava
yükünün azaltılabilmesi için bireysel başvuru yönteminin iç hukukta
tanınmasının gerekliliğine değinilmiş; aynı şekilde, Venedik Komisyonu da 2004
yılında kamuoyuna duyurulan bireysel başvuruya ilişkin Anayasa değişikliği
önerisini olumlu bulduğunu ifade etmiştir.
Türkiye’de bireysel başvuru yolunun kabul
edilmesi, bir yandan bireylerin sahip oldukları temel hak ve özgürlüklerin daha
iyi korunmasını sağlayacak, öte yandan da kamu organlarını, Anayasaya ve
kanunlara daha uygun davranma konusunda zorlayacaktır. Bu amaçlarla yapılan
değişiklikle, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması ve teminat altına
alınması için, vatandaşlara bireysel başvuru hakkı tanınmakta ve Anayasa
Mahkemesine de bu başvuruları inceleme ve karara bağlama görevi verilmektedir.
Buna göre herkes, Anayasada güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla
Anayasa Mahkemesine başvurma hakkına sahiptir. Bireysel başvuruda bulunabilmek
için, olağan kanun yollarının tü¬ketilmiş olması şarttır. Şu kadar ki, bireysel
başvuru kurumunun niteliği dikkate alındığında, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususların bu kapsamda incelenmeyeceği kuralı benimsenerek, diğer
yüksek yargı organları ile Anayasa Mahkemesi arasındaki olası görev
uyuşmazlıklarının ortaya çıkmasının önlenmesi amaçlanmaktadır. Bu müessesenin
işleyişine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenecektir. Yapılan yeni
düzenlemeyle, bireysel başvuruları inceleme görevi verilmek suretiyle, Anayasa
Mahkemesine, özgürlükleri koruma ve geliştirme misyonu da yüklenmektedir.
Öte yandan, Yüce Divan kararlarının yeniden
incelenmesini talep etme imkanı getirilmek suretiyle bu yargılama yönteminde
sağlanan güvenceler geliştirilmektedir. Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan
sıfatıyla yargılayacağı kişiler arasına Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,
Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma
Genel Komutanı da eklenmektedir.’
…
Akademia: Anayasa Mahkemesi’nin
iki bölüm ve genel kurul halinde çalışması ve siyasal partilerin kapatılması
veya devlet yardımından yoksun bırakılması kararlarının enaz oniki üye ile
toplanacak Genel Kurula katılan üyelerin üçte iki çoğunluğu ile alınabilmesi
önemli değişiklikler olarak göze çarpıyor. Hükmü bir inceleyiniz:
19) Anayasa Mahkemesi’nin İki Bölüm ve Genel Kurul Halinde Çalışacağı
Düzenleniyor
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 19- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 149 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 149- Anayasa Mahkemesi, iki bölüm ve
Genel Kurul halinde çalışır. Bölümler, başkanvekili başkanlığında dört üyenin
katılımıyla toplanır. Genel Kurul, Mahkeme Başkanının veya Başkanın
belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az oniki üye ile toplanır.
Bölümler ve Genel Kurul, kararlarını salt çoğunlukla alır. Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar oluşturulabilir.
Siyasî partilere ilişkin dava ve başvurulara,
iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek yargılamalara
Genel Kurulca bakılır, bireysel başvurular ise bölümlerce karara bağlanır.
Anayasa değişikliğinde iptale, siyasî
partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar
verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu şarttır.
Şekil bozukluğuna dayalı iptal davaları Anayasa
Mahkemesince öncelikle incelenip karara bağlanır.
Anayasa Mahkemesinin kuruluşu, Genel Kurul ve
bölümlerin yargılama usulleri, Başkan, başkanvekilleri ve üyelerin disiplin
işleri kanunla; Mahkemenin çalışma esasları, bölüm ve komisyonların oluşumu
ve işbölümü kendi yapacağı İçtüzükle düzenlenir.
Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla baktığı
davalar dışında kalan işleri dosya üzerinde inceler. Ancak, bireysel
başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilir. Mahkeme ayrıca, gerekli
gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu
üzerinde bilgisi olanları çağırabilir ve siyasî partilerin kapatılmasına
ilişkin davalarda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından sonra kapatılması
istenen siyasî partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir vekilin
savunmasını dinler.”
|
Eski Metin:
|
Yeni Metin:
|
4. Çalışma ve yargılama usulü
MADDE 149. – (Değişik:
3.10.2001-4709/33 md.) Anayasa Mahkemesi, Başkan ve on üye ile toplanır, salt
çoğunluk ile karar verir. Anayasa değişikliklerinde iptale ve siyasî parti
davalarında kapatılmaya karar verebilmesi için beşte üç oy çokluğu şarttır.
Şekil bozukluğuna dayalı iptal davaları Anayasa
Mahkemesince öncelikle incelenip karara bağlanır.
Anayasa Mahkemesinin kuruluşu ve yargılama
usulleri kanunla; mahkemenin çalışma esasları ve üyeleri arasındaki işbölümü
kendi yapacağı İçtüzükle düzenlenir.
Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla baktığı
davalar dışında kalan işleri dosya üzerinde inceler. Ancak, gerekli gördüğü
hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde
bilgisi olanları çağırabilir (Ek ibare: 23.7.1995-4121/14 md.) ve siyasî
partilerin temelli kapatılması veya kapatılmasına ilişkin davalarda, Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısından sonra kapatılması istenen siyasî partinin genel
başkanlığının veya tayin edeceği bir vekilin savunmasını dinler.
|
MADDE 149- Anayasa
Mahkemesi, iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışır. Bölümler, başkanvekili
başkanlığında dört üyenin katılımıyla toplanır. Genel Kurul, Mahkeme
Başkanının veya Başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az
oniki üye ile toplanır. Bölümler ve Genel Kurul, kararlarını salt çoğunlukla
alır. Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar
oluşturulabilir.
Siyasî partilere ilişkin dava ve
başvurulara, iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek
yargılamalara Genel Kurulca bakılır, bireysel başvurular ise bölümlerce
karara bağlanır.
Anayasa değişikliğinde iptale, siyasî
partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar
verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu şarttır.
Şekil bozukluğuna dayalı iptal davaları
Anayasa Mahkemesince öncelikle incelenip karara bağlanır.
Anayasa Mahkemesinin kuruluşu, Genel
Kurul ve bölümlerin yargılama usulleri, Başkan, başkanvekilleri ve üyelerin
disiplin işleri kanunla; Mahkemenin çalışma esasları, bölüm ve komisyonların
oluşumu ve işbölümü kendi yapacağı İçtüzükle düzenlenir.
Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla
baktığı davalar dışında kalan işleri dosya üzerinde inceler. Ancak, bireysel
başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilir. Mahkeme ayrıca, gerekli
gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu
üzerinde bilgisi olanları çağırabilir ve siyasî partilerin kapatılmasına
ilişkin davalarda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından sonra kapatılması
istenen siyasî partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir vekilin savunmasını
dinler.
|
Evetçi: Güzel. Bu yolla siyasal
partilerin kapatılması da bir şekilde zorlaştırılıyor.
Boykotçu: Siyasal partilerin
kapatılmalarının içeriksel olarak da zorlaştırılması maşallah desteklediğiniz
parti sayesinde geçememişti meclisten.
Evetçi: Ne alakası var Allah
aşkına! Milletvekillerinin özgür iradesidir. Bu konuda parti karar alamazdı ki.
Hem grup karar alamaz diyorsunuz hem de canınızın istediği değişiklik
geçmeyince neden milletvekillerinin hepsi birden aynı iradeyi göstermedi diyorsunuz!
Hayırcı: Yüce Divan sıfatıyla
görev yapacak mahkemeyi ele geçirme çabanız ileride orada yargılanmaktan
kurtulmak amacıyla olabilir mi acaba?
Evetçi: Tövbe tövbeeee! Ben mi
yargılanacağım yahu?
Hayırcı: Hayır siz değil tabii
desteklediğiniz parti liderleri veya üyeleri mesela.
Evetçi: Bunlar çok saçma
iddialar. Kahve arasında Anayasa Mahkemesi’ne üyelik seçimi ile ilgili maddenin
gerekçesine baktım. Bence sizlerin çağcıl dünya adını verdiği dünyada da
paralel uygulamalar var. Parlamento Mahkemeye üye seçiyor, Başkan veya
Cumhurbaşkanı üye seçiyor vs.
Hayırcı: Öyle ama oralarda
parlamentoda 2/3 oranında desteği arkasına alan üye seçiliyor. Mutlaka 2/3
oranı korunuyor. Veya başkanın önerdiğini Senato onaylıyor. Yğksek yargıya üye
güçlü uzlaşmalarla seçilebiliyor, didik didik ediyorlar adamın ya da kadının
geçmişini, kişiliğini, karar ve açıklamalarını. Mükemmeli arıyorlar, uzun eli
değil! Sayıştay’la al gülüm ver gülüm oynanmıyor!
Evetçi: Size laf anlatmak deveye
hendek atlatmaktan zor…
Hayırcı: Siz develeri ve
hendekleri seversiniz tabii… Develerle sıfır sorun esasınız vardır!
Akademia: Rica ederim bu tür
iğnelemelerden uzak durunuz. Tartışmaları fikirlerimizle yapalım! Şimdi Askeri
Yargıtay’la ilgili değişiklikte sıra:
20) Askeri Yargıtay’ın Kuruluş ve İşleyişi
Açısından “Askerlik Hizmetlerinin Gerekleri” Kriter Olmaktan Çıkıyor
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 20- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi,
mensuplarının disiplin ve özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
|
Eski Metin:
|
Yeni Metin:
|
D. Askerî Yargıtay
MADDE 156. – Askerî Yargıtay,
askerî mahkemelerden verilen karar ve hükümlerin son inceleme merciidir.
Ayrıca, asker kişilerin kanunla gösterilen belli davalarına ilk ve son derece
mahkemesi olarak bakar.
Askerî Yargıtay üyeleri birinci sınıf askerî
hâkimler arasından Askerî Yargıtay Genel Kurulunun üye tamsayısının salt
çoğunluğu ve gizli oyla her boş yer için göstereceği üçer aday içinden
Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askerî Yargıtay Başkanı, Başsavcısı, İkinci
Başkanı ve daire başkanları Askerî Yargıtay üyeleri arasından rütbe ve kıdem
sırasına göre atanırlar.
Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi,
mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik
teminatı ve askerlik hizmetlerinin gereklerine göre kanunla düzenlenir.
|
D. Askerî Yargıtay
MADDE 156. – Askerî Yargıtay,
askerî mahkemelerden verilen karar ve hükümlerin son inceleme merciidir.
Ayrıca, asker kişilerin kanunla gösterilen belli davalarına ilk ve son derece
mahkemesi olarak bakar.
Askerî Yargıtay üyeleri birinci sınıf askerî
hâkimler arasından Askerî Yargıtay Genel Kurulunun üye tamsayısının salt
çoğunluğu ve gizli oyla her boş yer için göstereceği üçer aday içinden
Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askerî Yargıtay Başkanı, Başsavcısı, İkinci
Başkanı ve daire başkanları Askerî Yargıtay üyeleri arasından rütbe ve kıdem
sırasına göre atanırlar.
Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi,
mensuplarının disiplin ve özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.
|
Evetçi: (çenesini tutarak): Eyvallah!
Hayırcı:(dudak bükerek): Aman, eyvallah!
Boykotçu: (kaşlarını kaldırarak): Eyvallah.
Akademia: Şu halde aynı şekilde aşağıdaki hükme de
eyvallah!
21) Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Kuruluş
ve İşleyişinde “Askerlik Hizmetlerinin Gerekleri” Kriter Olmaktan Çıkıyor
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 21- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 157 nci maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu,
işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri
mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla
düzenlenir.”
|
Eski Metin:
|
Yeni Metin:
|
E. Askerî Yüksek İdare
Mahkemesi
MADDE 157. – Askerî Yüksek
İdare Mahkemesi, askerî olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker
kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin idarî işlem ve eylemlerden
doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesidir.
Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi
olması şartı aranmaz.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin askerî hâkim
sınıfından olan üyeleri, mahkemenin bu sınıftan olan başkan ve üyeleri
tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oy ile birinci sınıf askerî hâkimler
arasından her boş yer için gösterilecek üç aday içinden; hâkim sınıfından
olmayan üyeleri, rütbe ve nitelikleri kanunda gösterilen subaylar arasından,
Genelkurmay Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday içinden
Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askerî hâkim sınıfından olmayan üyelerin görev
süresi en fazla dört yıldır.
Mahkemenin Başkanı, Başsavcı ve daire
başkanları hâkim sınıfından olanlar arasından rütbe ve kıdem sırasına göre
atanırlar.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu,
işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri,
mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminatı ve askerlik hizmetlerinin
gereklerine göre kanunla düzenlenir.
|
E. Askerî Yüksek İdare
Mahkemesi
MADDE 157. – Askerî Yüksek
İdare Mahkemesi, askerî olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker
kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin idarî işlem ve eylemlerden
doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesidir.
Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi
olması şartı aranmaz.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin askerî hâkim
sınıfından olan üyeleri, mahkemenin bu sınıftan olan başkan ve üyeleri
tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oy ile birinci sınıf askerî hâkimler
arasından her boş yer için gösterilecek üç aday içinden; hâkim sınıfından
olmayan üyeleri, rütbe ve nitelikleri kanunda gösterilen subaylar arasından,
Genelkurmay Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday içinden
Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askerî hâkim sınıfından olmayan üyelerin görev
süresi en fazla dört yıldır.
Mahkemenin Başkanı, Başsavcı ve daire
başkanları hâkim sınıfından olanlar arasından rütbe ve kıdem sırasına göre
atanırlar.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin
kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük
işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla
düzenlenir.
|
Hayırcı: İşte şimdi hiç de eyvallah diyemeyeceğim bir maddeye
geldik.
Akademia: Evet, bu çok tartışılan bir madde. Önce maddeyi ve
gerekçesini gözden geçirelim:
22)Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na Üye
Seçilmesine İlişkin Kurallar Esaslı Şekilde Değişiyor; Kurul Kararlarına
Karşı Yargı Yolu Açılıyor
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 22- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.MADDE 159- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yirmiiki
asıl ve oniki yedek üyeden oluşur; üç daire halinde çalışır.
Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır. Adalet
Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun, dört asıl üyesi,
nitelikleri kanunda belirtilen; yükseköğretim kurumlarının hukuk, [Anayasa
Mahkemesi iptal: iktisat ve siyasal bilimler]
dallarında görev yapan öğretim üyeleri, [Anayasa
Mahkemesi iptal: üst kademe yöneticileri] ile avukatlar
arasından Cumhurbaşkanınca, üç asıl ve üç yedek üyesi Yargıtay üyeleri
arasından Yargıtay Genel Kurulunca, iki asıl ve iki yedek üyesi
Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, bir asıl ve bir yedek
üyesi Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından, yedi
asıl ve dört yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı
gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından
adlî yargı hâkim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıf
olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı
hâkim ve savcıları arasından idarî yargı hâkim ve savcılarınca, dört yıl için
seçilir. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilir.
Kurul üyeliği seçimi, üyelerin görev süresinin
dolmasından önceki altmış gün içinde yapılır. Cumhurbaşkanı tarafından
seçilen üyelerin görev süreleri dolmadan Kurul üyeliğinin boşalması
durumunda, boşalmayı takip eden altmış gün içinde, yeni üyelerin seçimi
yapılır. Diğer üyeliklerin boşalması halinde, asıl üyenin yedeği tarafından
kalan süre tamamlanır.
Yargıtay, Danıştay ve Türkiye Adalet Akademisi
genel kurullarından seçilecek Kurul üyeliği için her üyenin, birinci sınıf
adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları arasından seçilecek Kurul üyeliği için
her hâkim ve savcının; [Anayasa Mahkemesi iptal: ancak bir aday
için ] oy kullanacağı seçimlerde, en fazla oy alan adaylar
sırasıyla asıl ve yedek üye seçilir. Bu seçimler her dönem için bir defada ve
gizli oyla yapılır.
Kurulun, Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlığı
Müsteşarı dışındaki asıl üyeleri, görevlerinin devamı süresince; kanunda
belirlenenler dışında başka bir görev alamazlar veya Kurul tarafından başka
bir göreve atanamaz ve seçilemezler.
Kurulun yönetimi ve temsili Kurul Başkanına
aittir. Kurul Başkanı dairelerin çalışmalarına katılamaz. Kurul, kendi
üyeleri arasından daire başkanlarını ve daire başkanlarından birini de
başkanvekili olarak seçer. Başkan, yetkilerinden bir kısmını başkanvekiline
devredebilir.
Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını
mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve
birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler
hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma
işlemlerini yapar; Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin kaldırılması veya
yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlar;
ayrıca, Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir.
Hâkim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük,
yönetmeliklere ve genelgelere (hâkimler için idarî nitelikteki genelgelere)
uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya
görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve
görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında
inceleme ve soruşturma işlemleri, ilgili dairenin teklifi ve Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Başkanının oluru ile Kurul müfettişlerine yaptırılır.
Soruşturma ve inceleme işlemleri, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak
olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle de yaptırılabilir.
Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin
olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.
Kurula bağlı Genel Sekreterlik kurulur. Genel
Sekreter, birinci sınıf hâkim ve savcılardan Kurulun teklif ettiği üç aday
arasından Kurul Başkanı tarafından atanır. Kurul müfettişleri ile Kurulda
geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcıları, muvafakatlerini
alarak atama yetkisi Kurula aittir.
Adalet Bakanlığının merkez, bağlı ve ilgili
kuruluşlarında geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcılar
ile adalet müfettişlerini ve hâkim ve savcı mesleğinden olan iç denetçileri,
muvafakatlerini alarak atama yetkisi Adalet Bakanına aittir.
Kurul üyelerinin seçimi, dairelerin oluşumu ve
işbölümü, Kurulun ve dairelerin görevleri, toplantı ve karar yeter sayıları,
çalışma usul ve esasları, dairelerin karar ve işlemlerine karşı yapılacak
itirazlar ve bunların incelenmesi usulü ile Genel Sekreterliğin kuruluş ve
görevleri kanunla düzenlenir.
|
Eski Metin:
|
Yeni Metin:
|
III. Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu
MADDE 159. – Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı
esaslarına göre kurulur ve görev yapar.
Kurulun Başkanı, Adalet Bakanıdır. Adalet
Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun üç asıl ve üç yedek üyesi
Yargıtay Genel Kurulunun, iki asıl ve iki yedek üyesi Danıştay Genel
Kurulunun kendi üyeleri arasından, her üyelik için gösterecekleri üçer aday
içinden Cumhurbaşkanınca, dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler yeniden
seçilebilirler. Kurul, seçimle gelen asıl üyeleri arasından bir başkanvekili
seçer.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu; adlî ve
idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme,
geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma,
meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası
verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar.Adalet Bakanlığının, bir
mahkemenin veya bir hâkimin veya savcının kadrosunun kaldırılması veya bir
mahkemenin yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara
bağlar. Ayrıca Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir.
Kurul kararlarına karşı yargı mercilerine
başvurulamaz.
Kurulun görevlerini yerine getirmesi, seçim ve
çalışma usulleriyle itirazların Kurul bünyesinde incelenmesi esasları kanunla
düzenlenir.
Adalet Bakanlığının merkez kuruluşunda geçici
veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcıların muvafakatlarını alarak
atama yetkisi Adalet Bakanına aittir.
Adalet Bakanı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun ilk toplantısında onaya sunulmak üzere, gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde hizmetin aksamaması için hâkim ve savcıları geçici yetki ile
görevlendirebilir.
|
MADDE 159- Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı
esaslarına göre kurulur ve görev yapar.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
yirmiiki asıl ve oniki yedek üyeden oluşur; üç daire halinde çalışır.
Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır.
Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun, dört asıl üyesi,
nitelikleri kanunda belirtilen; yükseköğretim kurumlarının hukuk dallarında
görev yapan öğretim üyeleri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca, üç asıl
ve üç yedek üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca,
iki asıl ve iki yedek üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel
Kurulunca, bir asıl ve bir yedek üyesi Türkiye Adalet Akademisi Genel
Kurulunca kendi üyeleri arasından, yedi asıl ve dört yedek üyesi birinci
sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî
yargı hâkim ve savcıları arasından adlî yargı hâkim ve savcılarınca, üç asıl
ve iki yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren
nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından idarî yargı
hâkim ve savcılarınca, dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler yeniden
seçilebilir.
Kurul üyeliği seçimi, üyelerin görev
süresinin dolmasından önceki altmış gün içinde yapılır. Cumhurbaşkanı
tarafından seçilen üyelerin görev süreleri dolmadan Kurul üyeliğinin
boşalması durumunda, boşalmayı takip eden altmış gün içinde, yeni üyelerin
seçimi yapılır. Diğer üyeliklerin boşalması halinde, asıl üyenin yedeği
tarafından kalan süre tamamlanır.
Yargıtay, Danıştay ve Türkiye Adalet
Akademisi genel kurullarından seçilecek Kurul üyeliği için her üyenin,
birinci sınıf adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları arasından seçilecek
Kurul üyeliği için her hâkim ve savcının oy kullanacağı seçimlerde, en fazla
oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilir. Bu seçimler her dönem
için bir defada ve gizli oyla yapılır.
Kurulun, Adalet Bakanı ile Adalet
Bakanlığı Müsteşarı dışındaki asıl üyeleri, görevlerinin devamı süresince;
kanunda belirlenenler dışında başka bir görev alamazlar veya Kurul tarafından
başka bir göreve atanamaz ve seçilemezler.
Kurulun yönetimi ve temsili Kurul
Başkanına aittir. Kurul Başkanı dairelerin çalışmalarına katılamaz. Kurul,
kendi üyeleri arasından daire başkanlarını ve daire başkanlarından birini de
başkanvekili olarak seçer. Başkan, yetkilerinden bir kısmını başkanvekiline
devredebilir.
Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve
savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme,
yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun
görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden
uzaklaştırma işlemlerini yapar; Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin
kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini
karara bağlar; ayrıca, Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine
getirir.
Hâkim ve savcıların görevlerini; kanun,
tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (hâkimler için idarî nitelikteki
genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden
dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve
eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve
gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma işlemleri, ilgili dairenin
teklifi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanının oluru ile Kurul
müfettişlerine yaptırılır. Soruşturma ve inceleme işlemleri, hakkında
soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle
de yaptırılabilir.
Kurulun meslekten çıkarma cezasına
ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.
Kurula bağlı Genel Sekreterlik kurulur.
Genel Sekreter, birinci sınıf hâkim ve savcılardan Kurulun teklif ettiği üç
aday arasından Kurul Başkanı tarafından atanır. Kurul müfettişleri ile
Kurulda geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcıları,
muvafakatlerini alarak atama yetkisi Kurula aittir.
Adalet Bakanlığının merkez, bağlı ve
ilgili kuruluşlarında geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve
savcılar ile adalet müfettişlerini ve hâkim ve savcı mesleğinden olan iç
denetçileri, muvafakatlerini alarak atama yetkisi Adalet Bakanına aittir.
Kurul üyelerinin seçimi, dairelerin
oluşumu ve işbölümü, Kurulun ve dairelerin görevleri, toplantı ve karar yeter
sayıları, çalışma usul ve esasları, dairelerin karar ve işlemlerine karşı
yapılacak itirazlar ve bunların incelenmesi usulü ile Genel Sekreterliğin
kuruluş ve görevleri kanunla düzenlenir.
|
‘MADDE 22-
Maddeyle, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun oluşumu, Kurul üyelerinin nitelikleri ve seçimi, Kurulun
çalışma usul ve esasları yeniden düzenlenmektedir.
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut yapısı, üye sayısının azlığı, üyelerin sadece
yüksek yargıdan gelmesi, ilk derece mahkemelerini yönetmekle görevli olmasına
rağmen Kurulda, buralarda görev yapan hâkim ve savcılardan hiçbir temsilcinin
yer almaması, Kurul kararlarının tamamen yargı denetimine kapalı olması, Kurul
kararlarına karşı etkili iç itiraz sisteminin öngörülmemiş olması, hâkim ve
savcıların denetimi, haklarında inceleme ve soruşturma izni verilmesi, adalet
müfettişlerinin atanması gibi önemli bazı yetkilerin Adalet Bakanına ait
olması, Kurulun kendisine ait sekretaryasının, binasının ve bütçesinin
bulunmaması gibi hususlar gerek iç ve gerekse uluslararası kamuoyunda eleştiri
konusu yapılmıştır.
Bir yandan bu
eleştirilerin karşılanması ve diğer yandan da Yargı Reformu Stratejisinde
öngörüldüğü üzere, yargı bağımsızlığının ve hâkimlik teminatının
güçlendirilmesi amacıyla, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısında
önemli değişiklikler öngörülmektedir. Bu değişiklikler yapılırken, uluslararası
belgeler ve diğer kişi, kurum, parti ya da sivil toplum kuruluşları tarafından
hazırlanan anayasa taslakları göz önünde bulundurulmuştur. Bunların yanında
mukayeseli hukuk uygulamaları da dikkate alınmıştır. Yüksek yargı kurullarıyla
ilgili olarak mukayeseli hukuka bakıldığında, bu kurulların Fransa’da 18,
İtalya’da 27, İspanya’da 21, Polonya’da 25 ve Portekiz’de 17 üyeden oluştuğu ve
bu kurullarda hakim ve savcıların da yer aldığı görülmektedir.
Yapılan değişiklik
kapsamında, öncelikle, Kurulun üye sayısı, yedi asıl ve beş yedek üyeden,
yirmibir asıl ve on yedek üyeye yükseltilmektedir. Adalet Bakanı, Kurulun
Başkanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir.
Kurulun üç daire
ve Genel Kurul şeklinde çalışması öngörülmektedir. Kurul üyelerin geldiği
kaynaklar çeşitlendirilmektedir. Bu bağlamda, Kurul üyelerinden dördü,
yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev
yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ve avukatlar arasından
Cumhurbaşkanınca doğrudan seçilecektir. Bundan başka Kurulun;
- Üç
asıl ve iki yedek üyesi, Yargıtay üyeleri arasından, Yargıtay Genel Kurulu
tarafından,
- Bir
asıl ve bir yedek üyesi, Danıştay üyeleri arasından, Danıştay Genel Kurulu
tarafından,
- Bir
asıl ve bir yedek üyesi, Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu üyeleri
arasından, Akademi Genel Kurulu tarafından,
- Yedi
asıl ve dört yedek üyesi, birinci sınıf adlî yargı hâkim ve savcıları
arasından, tüm adlî yargı hâkim ve savcıları tarafından,
- Üç
asıl ve iki yedek üyesi ise, birinci sınıf idarî yargı hâkim ve savcıları
arasından, tüm idarî yargı hâkim ve savcıları tarafından,
seçilecektir.
Kurul
üyeliklerinin herhangi bir nedenle boşalması halinde, o üyenin geldiği yerden
seçilen yedek üye tarafından kalan süre tamamlanacaktır. Sadece
Cumhurbaşkanının seçeceği üyelerin yedeği öngörülmemiştir. Cumhurbaşkanı
kontenjanından gelen Kurul üyesinin, herhangi bir nedenle üyeliğinin boşalması
halinde, Cumhurbaşkanı kısa süre içinde yeniden atama yapabilecektir. Kaldı ki,
bu durum, Kurulun yeni oluşumunda, kanunla düzenlenmesi öngörülen toplantı ve
karar yeter sayıları karşısında Kurulun çalışmalarını etkilemeyecektir.
Getirilen
düzenlemelerden birisi de, Yargıtay, Danıştay ve Türkiye Adalet Akademisi genel
kurulları ile ilk derece mahkemelerinde, dört yılda bir yapılacak seçimlerde,
her seçmenin ancak bir aday için oy kullanmasına ilişkin hükümdür. Bu
düzenlemenin iki amacı bulunmaktadır. Birincisi, seçimlerin tek seferde
sonuçlandırılmasıdır. Gerçekten, Yargıtay Genel Kurulunda yapılan ve aday
gösterilmek için salt çoğunluğun arandığı bu nitelikteki seçimlerin onlarca,
hatta bazen yüzlerce defa tekrarlanması yoluna gidildiği görülmektedir. Benzer
şekilde ilk derece mahkemelerinde yapılacak seçimlerde salt çoğunluğun aranması
halinde de, aday gösterme seçimlerinin defalarca tekrarlanması söz konusu
olabilecektir. Bu durum, yüksek mahkemelerin ve ilk derece mahkemelerinin
çalışma performansını düşürecek ve esasen ağır iş yükü altında olan yargının
ilave sorunlarla karşı karşıya kalmasına sebep olabilecektir. Getirilen
düzenleme öncelikle bu olumsuzluğa meydan vermeme amacını içermektedir. Bu
hükmün ikinci amacı ise, seçmen iradesinin sonuçlara en iyi şekilde
yansımasıdır. Halen Yargıtay ve Danıştay genel kurullarında yapılan aday
gösterme seçimlerinde, her aday adayının salt çoğunluğun oyunu alması
aranmaktadır. Örneğin, Yargıtayda 250 üyenin olduğu düşünülürse, 126 oy alan
kişi aday gösterilmektedir. Bu işlemler tekrar edilmekte ve aynı 126 oy, her üç
aday adayını da belirleyebilmektedir. Buna karşın geriye kalan 124 kişinin
iradesi hiçbir şekilde sonuçlara yansımamaktadır. Bu durum ise Anayasada
öngörülen “temsilde adalet” ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Bu amaçlarla, aday
belirleme seçimlerine ilişkin söz konusu hüküm getirilmiştir. Getirilen bu
hükümle, yapılacak seçimlerde “çoğunlukçu” değil, “çoğulcu” bir anlayışın
benimsenmesi öngörülmüştür. * Akademia’nın Notu: :Anayasa
Mahkemesi ilgili hükmü iptal ettiği için bu gerekçenin bir anlamı kalmamıştır.
Getirilen bir
diğer hükme göre, Kurulun Başkanı olan Adalet Bakanı ile Kurulun doğal üyesi
olan Adalet Bakanlığı Müsteşarı dışındaki diğer Kurul üyeleri, kanunda
belirlenenler dışında, başka bir görev alamayacak; Kurul tarafından başka bir
göreve atanamayacak ve seçilemeyecektir. Bu nitelikteki Kurul üyelerinin hangi
görevleri alabilecekleri ilgili kanunda gösterilecektir.
Mevcut düzenlemede
olduğu gibi, Kurulun yönetim ve temsili Kurul başkanına, yani Adalet Bakanına
ait olacaktır. Ancak, getirilen bir yenilik olarak, Adalet Bakanı, dairelerin
toplantılarına katılamayacak ve oy kullanamayacaktır. Kurul üyeleri kendi
arasından üç daire başkanı ve daire başkanlarından birini de Başkanvekili
olarak seçecektir. Kurul Başkanı yetkilerinin bir kısmını, başkanvekiline
devredebilecektir.
Kurulun
görevleriyle ilgili mevcut düzenlemede yer alan hükümler esas itibariyle aynen
korunmaktadır. Mevcut metinde “kadro dağıtma” işlemi de Kurulun görevleri
arasında sayılmakla birlikte bu hüküm, daha önceden yapılan değişikliklerle
anlamsız ve hükümsüz hale geldiğinden madde metninden çıkartılmıştır.
Kurulun görevlerine
ilave olarak getirilen en önemli yenilik ise, halen Adalet Bakanlığına ait olan
hâkim ve savcıların denetlenmesi yetkisinin tamamen Kurula devredilmesidir.
Yine hâkim ve savcılar hakkında inceleme ve soruşturma izni, Kurulun ilgili
dairesinin teklifi üzerine, Kurul Başkanının oluruyla verilecektir. Denetim ile
inceleme ve soruşturma işlemleri, Kurul müfettişleri tarafından yapılacaktır.
Kurul müfettişleri, muvafakatleri alınmak suretiyle Kurul tarafından
atanacaktır. Buna karşın yargısal faaliyetler dışında kalan, icra, noter,
cezaevi gibi mercilerin denetlenmesi ile savcıların tamamen idarî nitelikteki
iş ve işlemlerinin denetimi Adalet Bakanlığına bağlı olarak görev yapan adalet
müfettişleri ile hâkim ve savcı mesleğinden olan iç denetçiler eliyle
yapılacaktır. Şu halde Kurula bağlı olan Kurul müfettişleri ile Adalet
Bakanlığına bağlı olan adalet müfettişleri ayrı alanlarda görev yapacaktır.
Yürürlükteki
düzenlemede, Kurul kararları tamamen yargı denetimine kapalı iken, yapılan
değişiklikle meslekten çıkarma cezalarına ilişkin kararlar yargı denetimine
açılmaktadır. Kurulun diğer kararları için ise etkili iç itiraz sistemi
öngörülmektedir.
Mevcut
düzenlemede, Kurulun kendi sekreteryasının olmaması, bu işlemlerin Adalet
Bakanlığı tarafından yapılması, yine bina ve bağımsız bütçesinin bulunmaması
eleştiri konusu yapılmaktaydı. Getirilen düzenlemeyle Kurula bağlı bir Genel
Sekreterlik kurulmaktadır. Genel Sekreterlik, Kurulun tüm sekreterya
işlemlerini yürütecektir. Yine Anayasa hükmü olarak yazılmamışsa da ilgili
kanunlarda yapılması düşünülen değişikliklerle, Kurulun binasının ve bütçesinin
olmasının sağlanması öngörülmektedir. Kurul Genel Sekreterinin birinci sınıf
hâkim ve savcılar arasından, Kurulun teklif ettiği üç aday arasından Kurul
Başkanı tarafından atanması hükme bağlanmaktadır. Yukarıda da değinildiği gibi
Kurul müfettişleri ile Kurulda çalışacak hâkim ve savcıların atanması,
muvafakatleri alınmak koşuluyla, Kurul tarafından yapılacaktır.
Adalet Bakanlığı
merkez, ilgili ve ilişkili kuruluşlarında geçici veya sürekli olarak
çalıştırılacak hâkim ve savcıları atama yetkisi ise Adalet Bakanına ait
olacaktır.
Son olarak
maddede, kanunla düzenlenmesi gereken hususlara yer verilmiştir.’’
Hayırcı: Hale bakar mısınız? Hakim ve
savcı teminatının ve bağımsızlığının güvencesi olması gereken yerdeki yürütme
etkisini: Kurul üyelerinden dördü, yükseköğretim kurumlarının hukuk,
iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe
yöneticileri ve avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca doğrudan seçilecektir.
Gerçi iktisat ve siyasal bilimler dalları kısmını iptal etti Anayasa
Mahkemesi… Ayrıca,
- Yedi asıl ve dört yedek üyesi,
birinci sınıf adlî yargı hâkim ve savcıları arasından, tüm adlî yargı
hâkim ve savcıları tarafından,
- Üç asıl ve iki yedek üyesi ise,
birinci sınıf idarî yargı hâkim ve savcıları arasından, tüm idarî yargı
hâkim ve savcıları tarafından
seçilecek. Seçilecek üyelerden bu
bahsettiğim kısmı tamamen yürütme kontrolündeki üyelerden oluşacak. Bu çok
büyük bir rakam. Ayrıca daha önce de dedim. Mesleğinin az çok orta kademesinde
bulunan ve üyelik süresi bittikten sonra iktidardan beklentileri olabilecek
birinci sınıf adli/idari yargı hakim ve savcılarının kurula üye seçilmesi
kuşkuyla karşılanmalı. Bakınız ben gençlik düşmanı değilim ama bu tür yüksek
kurullar, mesleğinin doruğunda ve kimseden beklentisi olmayanlarca
doldurulmalı!
Evetçi:
Dinazorlarca yani ha?! Çağdaş çağdaş diye avaz avaz bağırıyorsunuz ama çağın
gerisinde kalan sizmişsiniz asıl azizim! Demokrasi; görevleri gözetildiğinde
her yargıç ve savcının mesleki kariyerinde ve denetlenmesinde son derece etkili
olacak böyle bir kurulda, daha alt seviyedeki yargıç ve savcıların da temsil
edilmesini gerektirir.
Hayırcı: Yahu
bunlar ‘demokrasi’ kurumları filan değil ki. Bunlar hukuk devleti kurumları. Ve
hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, demokrasiyi denetlemek üzere vardır!
Evetçi:
Demokrasi, hukukun üstünlüğünün de güvencesidir. Demokratik seçim prensibinin
geçerli olmadığı bir kurumda, yaşlı ve başlı seçkinler idaresinden türese
türese belirli bir oligarşi türer.
Hayırcı: Birinci
sınıf hakim ve savcıları nasılsa kadrolaşma yoluyla biçimlendirebiliyorsunuz
değil mi? Fethedilmedik birkaç kale kaldı , onlara geldi sıra.
Evetçi: Bakınız burada medeni dünyada da
yaygın olarak uygulanan bir esası getirilmiş. Anlamıyorum sizi! Kurul
kararlarına karşı etkili iç itiraz sisteminin öngörülmemiş olması, hâkim ve
savcıların denetimi, haklarında inceleme ve soruşturma izni verilmesi, adalet
müfettişlerinin atanması gibi önemli bazı yetkilerin Adalet Bakanına ait
olması, Kurulun kendisine ait sekretaryasının, binasının ve bütçesinin
bulunmaması gibi hususlar gerek iç ve gerekse uluslararası kamuoyunda eleştiri
konusu yapılmış, öğreniyoruz. Sekretaryalı bir kurul fena mı? Daha önce toptan
Adalet Bakanlığı’na bağlıymış ya şimdi daha bağımsız olur işte fena mı?!
Hayırcı: Hala
Adalet Bakanı ile müsteşarını, kurulda bulunduruyorsunuz ya şaşıyorum size.
Evetçi:
Şaşmayın. Adalet Bakanı, dairelerin toplantılarına katılamayacak ve oy
kullanamayacaktır. Okumanız yazmanız yok mu?
Akademia: Bu
noktada Anayasa Mahkemesi’nin ancak bir aday için oy kullanma kuralını
iptal etmesine ne diyorsunuz Politea?
Politea: Bu biraz tuhaf
olmuş doğrusu. Seçim kaynaklarına göre ayırarak incelemek gerek. Bakalım:
- Üç asıl ve iki yedek üyesi,
Yargıtay üyeleri arasından, Yargıtay Genel Kurulu tarafından —–Her
üye ancak bir adaya oy vermeyecekse, bu durumda üç asıl ve iki yedek üyeyi
belirli bir çoğunluk gönderecek, nisbi temsil esası olmayacak, oysa olsa
iyi olurdu çünkü Yargıtay üç üye seçiyor, biri azınlık tarafından
gönderilebilmeliydi.
- Bir asıl ve bir yedek üyesi,
Danıştay üyeleri arasından, Danıştay Genel Kurulu tarafından —-Burada
değişen bir durum olmaz çünkü zaten bir asıl ve bir yedek üyeyi çoğunluk
göndermeli.
- Bir asıl ve bir yedek üyesi,
Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu üyeleri arasından, Akademi Genel
Kurulu tarafından—– Burada da değişen bir durum olmaz çünkü zaten
bir asıl ve bir yedek üyeyi çoğunluk göndermeli.
- Yedi asıl ve dört yedek üyesi,
birinci sınıf adlî yargı hâkim ve savcıları arasından, tüm adlî yargı
hâkim ve savcıları tarafından —– Her üye ancak bir adaya oy
vermeyecekse, bu durumda yedi asıl ve dört yedek üyeyi belirli bir
çoğunluk gönderecek, nisbi temsil esası olmayacak, oysa olsa iyi olurdu çünkü
birinci sınıf adli yargıç ve savcılar yedi üye seçiyor, burada nisbi
temsil mümkün kılınmalıydı. Muhtemelen bu kuralın yaratacağı sonuç,
çeşitli listelerin yarışması olacak. Yalnız bu seçimlerde işler biraz
karışabilir. Her seçmen savcı veya yargıç yedi ayrı isme, ayrı ayrı oy
verebilecekse seçim öncesinde öngörülmesi zor tablolar oluşur tabii.
- Üç asıl ve iki yedek üyesi ise,
birinci sınıf idarî yargı hâkim ve savcıları arasından, tüm idarî yargı
hâkim ve savcıları tarafından, —– Her üye ancak bir adaya oy
vermeyecekse, bu durumda yedi asıl ve dört yedek üyeyi belirli bir
çoğunluk gönderecek, nisbi temsil esası olmayacak, oysa olsa iyi olurdu
çünkü birinci sınıf adli yargıç ve savcılar yedi üye seçiyor, burada nisbi
temsil mümkün kılınmalıydı. Muhtemelen bu kuralın yaratacağı sonuç,
çeşitli listelerin yarışması olacak. Ama üç kişi sınırı, durumu bir önceki
örneğe göre daha öngörülebilir kılıyor.
Akademia:
Neden idari yargıdan az üye gidiyor?
Politea:
Sanırım idari yargı hakim ve savcı sayısı az olduğu için olsa gerek.
Akademia:
Ama idari yargının iş yükü de oldukça yoğundur değil mi?
Politea:
Öyle sanıyorum. Hükümetler idari yargıdan pek haz etmez.
Akademia:
Duruma göre, bazen haz eder, bazen etmez diyelim.
Politea:
Hıhım, ülkenizde öyle olsa gerek…Dinlenelim mi biraz.
Evetçi,
Hayırcı, Boykotçu: EVET!
Akademia:
Sonunda herkesin evet dediği bir soru buldum. Kahve molasından sonra devam
edeceğiz! …
Ve
devam ediyoruz:
23)Ekonomik ve Sosyal Konsey Kuruluyor
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 23- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 166 ncı maddesinin kenar başlığı “I. Planlama; Ekonomik ve
Sosyal Konsey” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında hükümete istişarî
nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur.
Ekonomik ve Sosyal Konseyin kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.”
|
Eski Metin:
|
Yeni Metin:
|
İKİNCİ BÖLÜM
Ekonomik Hükümler
I. Planlama
MADDE 166. – Ekonomik, sosyal
ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli
ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve
değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu
amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir.
Planda millî tasarrufu ve üretimi artırıcı,
fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı
geliştirici tedbirler öngörülür; yatırımlarda toplum yararları ve gerekleri
gözetilir; kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef alınır. Kalkınma
girişimleri, bu plana göre gerçekleştirilir.
Kalkınma planlarının hazırlanmasına, Türkiye
Büyük Millet Meclisince onaylanmasına, uygulanmasına, değiştirilmesine ve
bütünlüğünü bozacak değişikliklerin önlenmesine ilişkin usul ve esaslar
kanunla düzenlenir.
|
İKİNCİ BÖLÜM
Ekonomik Hükümler
I. Planlama; Ekonomik ve Sosyal Konsey
MADDE 166. – Ekonomik, sosyal ve
kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve
uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve
değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu
amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir.
Planda millî tasarrufu ve üretimi
artırıcı, fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve
istihdamı geliştirici tedbirler öngörülür; yatırımlarda toplum yararları ve
gerekleri gözetilir; kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef alınır.
Kalkınma girişimleri, bu plana göre gerçekleştirilir.
Kalkınma planlarının hazırlanmasına,
Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylanmasına, uygulanmasına, değiştirilmesine
ve bütünlüğünü bozacak değişikliklerin önlenmesine ilişkin usul ve esaslar
kanunla düzenlenir.
Ekonomik ve sosyal politikaların
oluşturulmasında hükümete istişarî nitelikte görüş bildirmek amacıyla
Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur. Ekonomik ve Sosyal Konseyin kuruluş ve
işleyişi kanunla düzenlenir.
|
Akademia: Yeni
hükümle bir Ekonomik ve Sosyal Konsey kuruluyor. Buna itirazı olan var mı?
Evetçi: Yok. Bu
tür somut kurumsal olanaklarla devletin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınma
hedeflerini gerçekleştirme bakımından somut olarak denetlenmesi daha uygun
olur.
Hayırcı: Yok
benim bir itirazım buna.
Boykotçu: Benim
de yok da madde gerekçesine bir bakalım isterim.
Akademia:
Pekala. Madde gerekçesi şöyle diyor:
MADDE 23- Maddeyle, Ekonomik ve Sosyal
Konsey uygulaması anayasal dayanağa kavuşturulmaktadır. Demokratik sistem
içinde ve uluslararası uygulamalarda; ekonomik ve sosyal politikaların
oluşturulmasında, sivil toplum kuruluşlarının daha fazla görüş ve katkılarının
alınması önem taşımaktadır.
Yapılan yeni düzenlemeyle; Ekonomik ve Sosyal
Konseye, geniş bir yelpazede, toplumun çeşitli kesimlerinin temsilcilerinin
katılımıyla, ekonomik ve sosyal sorunlar ile bunlara ilişkin çözüm yolları
hakkında görüş üreten fonksiyonel bir kurumsal yapı kazandırılması
hedeflenmektedir.
Avrupa Komisyonu ilerleme raporlarında,
Türkiye’nin, ekonomik ve sosyal politikaların belirlenmesinde, iyi işleyen ve
fonksiyonel bir yapıya kavuşturulmamış olması eleştiri konusu yapılmaktadır.
Söz konusu eleştiriler de dikkate alınmak suretiyle anayasal dayanağı
oluşturulan yeni Konsey yapılanması içinde; sivil toplum kuruluşları, meslek
odaları ve hükümet temsilcileri bir araya gelerek, istişari nitelikte görüş
bildirme fonksiyonu ifa edecektir.
Ekonomik ve Sosyal Konseyin kuruluş ve işleyişi
kanunla düzenlenecektir.
Akademia: Peki gelelim bir başka
tartışmalı hükme. 12 Eylül tasarrufları ve bunlardan sorumluluğu olanların
yargılanması meselesi:
24) 12 Eylül 1980 Sonrası Otoriter Düzenin (12
Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre
içindeki) Karar ve Uygulamalarından Cezai, Mali ve Hukuki
Sorumsuzluk Kalkıyor, Sorumluların Dava Edilip Edilemeyeceği Tartışmaları
Açılıyor…
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 24- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının geçici 15 inci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
|
Eski Metin:
|
Yeni Metin:
|
GEÇİCİ MADDE 15. – 12 Eylül
1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, yasama
ve yürütme yetkilerini Türk milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla
kurulu Millî Güvenlik Konseyinin, bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş
hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla görev ifa eden
Danışma Meclisinin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında
cezaî, malî veya hukukî sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla
herhangi bir yargı merciine başvurulamaz.
Bu karar ve tasarrufların idarece veya yetkili kılınmış organ, merci ve
görevlilerce uygulanmasından dolayı, karar alanlar, tasarrufta bulunanlar ve
uygulayanlar hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.
(Son fıkra mülga: 3.10.2001-4709/34 md.)
|
|
Akademia: Bunun gerekçesi
önemlidir kanısındayım. Okuyalım mı?
Evetçi: Okuyalım, okuyalım.
Hayırcı: Evet.
Boykotçu: Evet.
Akademia: İşte gerekçe:
MADDE 24- Maddeyle, demokrasi ve
hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan, Anayasanın geçici 15 inci maddesi
yürürlükten kaldırılmaktadır.
Boykotçu: Bu ne hal yahu! Bu
gerekçede 12 Eylülcüleri yargılama kararlılığı filan okunmuyor. Geçiştirmişler
resmen olayı!
Hayırcı: Dedim size. Ortada
yargılanacak bir hal kaldı mı? 12 Eylül ruhunu tümüyle benimsemiş, 12 Eylülden
türeyen kadrolarla çalışan bir idare tutacak 12 Eylül’le hesaplaşacak. Külahıma
anlatın siz onu.
Evetçi: Bakınız. Bu hükmün bu
abuk haliyle anayasada kalması mı ilerleme, sökülüp atılması mı? Tabii
ikincisi. İster imkan dahilinde olsun isterse olmasın bu konuda bir tartışma
açılması fena mı? Ayrıca hesaplaşma bir tek yargısal yolla olmaz ki! Başka
yollarla da olur. Mesela barış, uzlaşma, yeniden değerlendirme vb.
komisyonlarla olur; siyasal, kültürel olarak da hesaplaşabilirsiniz
geçmişinizle. Ayrıca hukuksal olarak da zaman aşımı filan deniyor. Bakın
Federal Almanya’da birleşmeden sonra, Doğu Alman askerlerin batıya iltica
edenleri sınırda öldürmeleri olayları dava edilebildi. Kanunlar geriye yürümez
filan denilmedi. Özellikle emir verenler yargılanabildi. Ayrıca işkence bir
insanlık suçu. Bu konuda kanunların geriye yürümemesi olmaz, zamanaşımı filan
da olmaz.
Hayırcı: Olmaz olur mu canım.
Açın bakın dönemin 765 sayılı ceza kanununa. Orada adam öldürme için bile
zamanaşımı öngörülmüş. Yirmi sene diyor.
Evetçi: İyi de bir de mülga ceza
kanununun 103. maddesi var. O da şöyle diyor:
”Madde 103 – Müruru zamanın başlangıcı tamamiyle icra olunmuş cürüm ve
kabahatler hakkında fiilin vukuu gününden ve teşebbüs olunan veya icra ve ikmal
olunamayan cürümler hakkında son fiilin işlendiği tarihten ve mutemadi ve
müteselsil cürümler hakkında dahi temadi ve teselsülün bittiği günden itibar
olunur.”
Yani son fiilin işlendiği tarihe de bakabilir ve diyebilirsiniz ki o son
fiilin işlendiği tarihten yani bu konuyla alakalı son cinayetin, son işkencenin
yapıldığı tarihten başlatırız diyebilirsiniz. Ayrıca uzun süredir mağdurlar 12
Eylül tasarruflarına karşı çeşitli şikayetlerde bulunuyorlar. Bu hususlarda
yapılmış savcılık işlemleri varsa onlar da zamanaşımını keser. Mesela mülga
kanun bir de şöyle demiş:
‘Madde 104 – (Değişik madde: 11/06/1936 – 3038/1 md.)
Hukuku amme davasının müruru zamanı, mahkumiyet hükmü yakalama, tevkif, celb
veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi,
maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. müddeiumumisi
tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.
Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeğe başlar.
Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman
bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler
müruru zaman müdetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin
yarısının ilavesile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.
Şu altını işaretlediğim hükme göre en fazla otuz yıl oluyor
mesela adam öldürme suçundan zamanaşımı konusunda 20 yıl artı (20/2)=30 yıl. Bu
durumda 1983 artı 30 yıl=2013 denebilir mi denemez mi, tartışılabilir mesela.
Boykotçu: İyi de neden eski ceza kanununa bakıyoruz?
Akademia: 12 Eylül tasarruflarının
gerçekleştirildikleri zaman yürürlükte bulunan ceza kanunu o da
ondan. Eğer bu eski kanun, failler lehine ise suç ve cezaların
kanuniliği ve geriye yürümezlik kuralı nedeniyle -ki o kural da anayasal bir
kuraldır- o kanun uygulanacak da ondan.
Politea: Fakat Akademia cezacı değilim bağışlayın ama
zamanaşımı konusu usuli bir kural ise yürürlükteki kanun da uygulanamaz mı?Yani
bildiğim kadarıyla usuli kurallar söz konusu ise lehe kanun değil yürürlükteki
kanun uygulanır.
Akademia: Tartışılır tabii ama zamanaşımı konusunda da
failin lehine kuralların uygulanması taraftarıyım.
Politea: Potansiyel sanıkların lehine mi peki mülga 765
sayılı kanundaki kurallar.
Akademia: Bir bakalım isterseniz hakikaten. Bence eski
kanun daha lehe. Çünkü daha kısa zamanaşımı süreleri öngörmüş. Ayrıca bazı
suçlar bakımından zamanaşımı olmaz vs. dememiş. Önce bakalım işte yeni
ceza kanununa, yani yürürlükteki ceza kanununa göre tüm kurallar:
Dava zamanaşımı
MADDE 66. - (1) Kanunda başka türlü yazılmış olan hâller
dışında kamu davası;
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl,
b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl,
c) Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi
yıl,
d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş
yıl,
e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren
suçlarda sekiz yıl,
Geçmesiyle düşer.
(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını
doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş
olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin
geçmesiyle kamu davası düşer.
(3) Dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller
itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde
bulundurulur.
(4) Yukarıdaki fıkralarda yer alan sürelerin belirlenmesinde suçun kanunda
yer alan cezasının yukarı sınırı göz önünde bulundurulur; seçimlik cezaları
gerektiren suçlarda zamanaşımı bakımından hapis cezası esas alınır.
(5) Aynı fiilden dolayı her ne suretle olursa olsun tekrar yargılanması
gereken hükümlünün, sonradan yargılanan suça ait üçüncü fıkrada yazılı esasa
göre belirlenecek zamanaşımı göz önünde bulundurulur.
(6) Zamanaşımı, tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs
hâlinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda
kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden,
çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler
tarafından işlenen suçlarda çocuğun onsekiz yaşını bitirdiği günden itibaren
işlemeye başlar.
(7) Bu Kanunun İkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı ağırlaştırılmış
müebbet veya müebbet veya on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçların
yurt dışında işlenmesi hâlinde dava zamanaşımı uygulanmaz.
Dava zamanaşımı süresinin durması veya kesilmesi
MADDE 67. - (1) Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin
veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin
sonucuna bağlı bulunduğu hâllerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin
çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş
olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur.
(2) Bir suçla ilgili olarak;
a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya
sorguya çekilmesi,
b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,
c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,
d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi,
Halinde, dava zamanaşımı kesilir.
(3) Dava zamanaşımı kesildiğinde, zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlar.
Dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması halinde, zamanaşımı
süresi son kesme nedeninin gerçekleştiği tarihten itibaren yeniden işlemeye başlar.
(4) Kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Kanunda
belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar.
Ceza zamanaşımı
MADDE 68. - (1) Bu maddede yazılı cezalar aşağıdaki
sürelerin geçmesiyle infaz edilmez:
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarında kırk yıl.
b) Müebbet hapis cezalarında otuz yıl.
c) Yirmi yıl ve daha fazla süreli hapis cezalarında yirmidört yıl.
d) Beş yıldan fazla hapis cezalarında yirmi yıl.
e) Beş yıla kadar hapis ve adlî para cezalarında on yıl.
(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını
doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş
olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin
geçmesiyle ceza infaz edilmez.
(3) Bu Kanunun İkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı yurt dışında
işlenmiş suçlar dolayısıyla verilmiş ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet
hapis veya on yıldan fazla hapis cezalarında zamanaşımı uygulanmaz.
(4) Türleri başka başka cezaları içeren hükümler, en ağır ceza için konulan
sürenin geçmesiyle infaz edilmez.
(5) Ceza zamanaşımı, hükmün kesinleştiği veya infazın herhangi bir suretle
kesintiye uğradığı günden itibaren işlemeye başlar ve kalan ceza miktarı esas
alınarak süre hesaplanır.
Ceza zamanaşımı ve hak yoksunlukları
MADDE 69. - (1) Cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen
hak yoksunluklarının süresi ceza zamanaşımı doluncaya kadar devam eder.
Müsaderede zamanaşımı
MADDE 70. - (1) Müsadereye ilişkin hüküm, kesinleşmeden
itibaren yirmi yıl geçtikten sonra infaz edilmez.
Ceza zamanaşımının kesilmesi
MADDE 71. - (1) Mahkûmiyet hükmünün infazı için yetkili
merci tarafından hükümlüye kanuna göre yapılan tebligat veya bu maksatla
hükümlünün yakalanması ceza zamanaşımını keser.
(2) Bir suçtan dolayı mahkûm olan kimse üst sınırı iki yıldan fazla hapis
cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlediği takdirde, ceza zamanaşımı kesilir.
Zamanaşımının hesabı ve uygulanması
MADDE 72. - (1) Dava ve ceza zamanaşımı süreleri gün, ay ve
yıl hesabıyla belirlenir. Bir gün, yirmidört saat; bir ay, otuz gündür. Yıl,
resmî takvime göre hesap edilir.
(2) Dava ve ceza zamanaşımı re’sen uygulanır ve bundan şüpheli, sanık ve
hükümlü vazgeçemezler.
Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar, uzlaşma
MADDE 73. - (1) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete
bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikâyette bulunmadığı
takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz.
(2) Zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla bu süre, şikâyet hakkı olan
kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden başlar.
(3) Şikâyet hakkı olan birkaç kişiden birisi altı aylık süreyi geçirirse
bundan dolayı diğerlerinin hakları düşmez.
(4) Kovuşturma yapılabilmesi şikâyete bağlı suçlarda kanunda aksi yazılı
olmadıkça suçtan zarar gören kişinin vazgeçmesi davayı düşürür ve hükmün
kesinleşmesinden sonraki vazgeçme cezanın infazına engel olmaz.
(5) İştirak hâlinde suç işlemiş sanıklardan biri hakkındaki şikâyetten
vazgeçme, diğerlerini de kapsar.
(6) Kanunda aksi yazılı olmadıkça, vazgeçme onu kabul etmeyen sanığı
etkilemez.
(7) Kamu davasının düşmesi, suçtan zarar gören kişinin şikâyetten vazgeçmiş
olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada şahsî haklarından da vazgeçtiğini
ayrıca açıklamış ise artık hukuk mahkemesinde de dava açamaz.
(8) Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup,
soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu
kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya
gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu
husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası
açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir.
Dava veya cezanın düşmesinin etkisi
MADDE 74. - (1) Genel af, özel af ve şikâyetten vazgeçme,
müsadere olunan şeylerin veya ödenen adlî para cezasının geri alınmasını
gerektirmez.
(2) Kamu davasının düşmesi, malların geri alınması ve uğranılan zararın
tazmini için açılan şahsî hak davasını etkilemez.
(3) Cezanın düşmesi şahsî haklar, tazminat ve yargılama giderlerine ilişkin
hükümleri etkilemez. Ancak, genel af hâlinde yargılama giderleri de istenemez.
Boykotçu: Birisinin çıkıp bu işi
ayrıntısıyla ve hukuksal olarak tahlil etmesi lazım. Bu tasarruflara karşı
sadece cezai değil mali ve hukuki yani tazminat hukuku anlamında da yapılacak
şeyler olabilir. Pek çok girişim hala mümkün olabilir.
Hayırcı: Olabilir ama bu değişiklik kalktı diye bir arpa
boyu gidildi demek değil bu.
Politea: Bir de eski ceza kanununun zamanaşımına ilişkin kurallarına
bakalım bence.
Akademia: Bakalım:
Madde 102 – (Değişik madde: 29/06/1938 – 3531/1 md.)
Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:
1 – Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve müebbed ağır hapis cezalarını
müstelzim cürümlerde yirmi sene, *1*
2 – Yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapis cezasını müstelzim
cürümlerde on beş sene,
3 – Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır hapis veya beş seneden
ziyade hapis yahud hidematı ammeden müebbeden mahrumiyet cezalarından birini
müstelzim cürümlerde on sene,
4 – Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis veya hapis yahud sürgün veya
hidematı ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para cezasını
müstelzim cürümlerde beş sene,
5 – Bir aydan ziyade hafif hapis veya otuz liradan ziyade hafif para
cezasını müstelzim fiillerde iki sene,
6 – Bundan evvelki bendlerde beyan olunan mikdardan aşağı cezaları müstelzim
kabahatlerde altı ay geçmesile ortadan kalkar.
Bu kanunun ikinci kitabının birinci babında yazılı ağırlaştırılmış müebbet
ağır hapis veya müebbed yahud muvakkat ağır hapis cezalarını müstelzim
cürümlerin yurd dışında işlenmesi halinde dava müruru zamanı yoktur. *1*
Madde 103 – Müruru zamanın başlangıcı tamamiyle icra olunmuş cürüm ve
kabahatler hakkında fiilin vukuu gününden ve teşebbüs olunan veya icra ve ikmal
olunamayan cürümler hakkında son fiilin işlendiği tarihten ve mutemadi ve
müteselsil cürümler hakkında dahi temadi ve teselsülün bittiği günden itibar
olunur.
Madde 104 – (Değişik madde: 11/06/1936 – 3038/1 md.)
Hukuku amme davasının müruru zamanı, mahkumiyet hükmü yakalama, tevkif, celb
veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi,
maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. müddeiumumisi
tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.
Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeğe başlar.
Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en
sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman
müdetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesile
baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.
Madde 105 – (Değişik madde: 29/06/1938 – 3531/1 md.)
Kanunun bir seneden aşağı müruru zaman tayin ettiği hallerde her türlü usuli
muamele müruru zamanı keser.
Ancak 103 üncü maddeye göre müruru zaman işlemeğe başladığı günden itibaren
bir seneden aşağı müruru zamana tabi kabahat nevinden suçlarda bir sene içinde
mahkumiyet kararı verilmemiş olursa hukuku amme davası müruru zamana uğrar.
Madde 106 – (Değişik madde: 11/06/1936 – 3038/1 md.)
Bir suçtan dolayı yapılan ve müruru zamanı kesen muameleler o suçlarda her
ne suretle olursa olsun iştiraki olup da aleyhlerinde takibat veya tahkikat
yapılmamış olan kimseler hakkında dahi müruru zamanı keser.
Madde 107 – Hukuku amme davasının ikamesi mezuniyet veya karar alınmasına
yahut diğer bir mercide halli lazım gelen bir meselenin neticesine bağlı
bulunduğu takdirde mezuniyet ve kararın alınmasına yahut meselenin halline
kadar müruru zaman durur.
Madde 108 – Takibi ancak şahsi dava ikamesine bağlı olan fiil hakkında
salahiyettar kimse altı ay zarfında dava etmediği takdirde takibat yapılamaz.
Müruru zaman haddini geçmemek şartiyle bu müdet davaya hakkı olan kimsenin
fiilden ve failin kim olduğundan haberdar bulunduğu günden başlar.
Davaya hakkı olan bir kaç kimseden birisi altı aylık müddeti geçirirse
bundan dolayı diğerlerinin hukuku sakıt olmaz.
Madde 109 – Aynı fiilden dolayı her ne suretle olursa olsun tekrar
muhakemesi görülmek lazımgelen mahkumünaleyhin ahiren vaki olan mahkumiyeti
evvelki mahkumiyetinden daha hafif bir cezayı mutazammın ise müruru zaman
müddeti sonraki hüküm ile tertip olunacak cezaya göre hesap olunur.
Madde 110 – Hukuku amme davasının düşmesi emval istirdadı ve uğranılan
zararın tazmini için ikame olunan hakkı şahsi davasına halel vermez.
Madde 111 – Hukuku amme davasının düşmesi cürümden zarar gören şahsın
davadan vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada davacı hukuku
şahsiyesini ayrıca muhafaza eylememiş ise artık hukuk mahkemesinde dahi dava
edemez.
Madde 112 – Bu maddede yazılı cezalar aşağıdaki müddetlerin müruriyle
ortadan kalkar:
1 – Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve müebbet ağır hapis cezaları otuz
sene, *1*
2 – Yirmi sene ve daha fazla müddetle ağır hapis cezası yirmi dört sene,
3 – Beş seneden ziyade ağır hapis veyahut hapis veya müebbet sürgün cezası
yirmi sene,
4 – Beş seneye kadar ağır hapis veyahut hapis veya muvakkat sürgün veya
muvakkaten hidematı ammeden memnuiyet cezalariyle ağır cezayı nakdi hükümleri
on sene,
5 – Bir aydan ziyade hafif hapis veyahut bir meslek ve sanatın tatili icrası
yahut otuz liradan ziyade hafif cezayı nakdi hükümleri dört sene,
6 – Bundan evvelki bentte beyan olunan miktardan aşağı ceza hükümleri on
sekiz ay geçmesiyle ortadan kalkar.
Nevileri başka başka cezaları havi hükümler, en ağır ceza için konulan
müddetin geçmesiyle ortadan kalkar.
Cezanın müruru zaman ile ortadan kalkmasından sonra Emniyeti Umumiye
Nezareti altında bulunmak cezasının da hükmü kalmaz.
Madde 113 – (Değişik madde: 11/06/1936 – 3038/1 md.)
Hükümlerde müruru zaman hükmün kat’ileştiği veya infazın her hangi bir
suretle inkıtaa uğradığı günden itibaren işlemeğe başlar.
Madde 114 – (Değişik madde: 11/06/1936 – 3038/1 md.)
İlamın infazına müteallik mahkuma salahiyetli merci tarafından kanun
dairesinde tebliğ olunan her türlü muamele müruru zamanı keser. Bundan başka
şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalarda ilamın infazı için mahkumun yakalanması
dahi müruru zamanı keser.
Bir suçtan dolayı mahkum olan kimse müruru zaman cereyan ettiği sırada
mahkum olduğu suç cinsinden diğer bir suç daha işlediği takdirde müruru zaman
yine kesilmiş olur.
Madde 115 – (Değişik madde: 11/06/1936 – 3038/1 md.)
Amme hizmetlerinden muvakkat memnuiyet yahut diğer bir ıskatı ehliyet cezası
veya bir meslek ve sanatın tatili icrası sair cezalara zam ve ilave edildiği
veyahut bir hüküm neticesi olduğu takdirde ıskatı ehliyet ve tatili meslek ve
sanat cezaları, onlar için muayyen olan müddetin iki misline muadil bir müddet
geçmedikçe sakıt olmazlar ve işbu müruru zaman aslı mücazatın sakıt olduğu
tarihten itibaren cereyana başlar.
Madde 116 – (Değişik madde: 11/06/1936 – 3038/1 md.)
Gerek hukuku amme davasının ve gerek ceza hükümlerinin müruru zamanı 30 uncu
madde mucibince hesap olunur.
Madde 117 – (Değişik madde: 11/06/1936 – 3038/1 md.)
Gerek dava ve gerek ceza müruru zamanı resen tatbik olunur ve bundan ne
maznun ve ne de mahkum vazgeçemezler.
Madde 118 – (Değişik madde: 29/06/1938 – 3531/1 md.)
Bu kanunun ikinci kitabının birinci babında yazılı ağırlaştırılmış müebbet
ağır hapis veya müebbet yahud muvakkat ağır hapis cezalarını müstelzim
cürümlerin yurd dışında işlenmesi halinde ceza müruru zamanı yoktur. *1*
…
Madde 120 – Ceza hükümlerinin sukutu hukuku şahsiye ve istirdadı emval ve
tazminat ve masarifi muhakemeye müteallik hükümlere halel vermez. Ancak umumi
aftan neşet eden sukut masarifi muhakemenin tahsili hakkında hazinenin mütalebe
hakkını dahi iskat eder.
Akademia: 12 Eylül tasarruflarının
yargılanması konusunda dört perspektiften yola çıkarak bir tahlil yapmamız
gerekecek: Birinci perspektif ceza davaları perspektifi. Bu perspektifte
öncelikle siyasi saikli işkence, insan kaybetme vb eylemlerin uluslarüstü insan
hakları hukukunda nasıl düzenlendiği ve suç ve cezaların kanuniliği ilkesi
açısından nasıl değerlendirildiğine bakılacak. Sonra iç hukukta 765 sayılı
mülga ceza kanunu ile yeni ceza kanununun hükümleri karşılaştırılacak ve
zamanaşımı konusuna bir açıklık getirilecek. Üçüncü perspektif ise dava
zamanaşımı ile ceza zamanaşımı arasındaki ayrımdan hareketle tek tek
tasarruflar açısından ve özellikle devam etmekte olan davalar açısından
zamanaşımının geçip geçmediği tartışılacak. Dördüncü bir perspektif daha var ki
dava ve ceza zamanaşımı geçse dahi, ceza kanunlarında yeralan bir kuraldan
hareket etmeyi gerektiriyor. O da şu: Ceza hükümlerinin sukutu, yani mesela
zamanaşımı yüzünden sukutu, istirdadı emval ve tazminata ilişkin hükümlere
halel vermez.
Boykotçu: Ne demek şimdi bu?!
Akademia: Yani tazminat davası
hakkı saklı kalabilir.
Politea: İyi de galiba tazminat
konusunda da zamanaşımı mülahazası var.
Akademia: Evet. Onu da tartışmak
gerek. O konuda medeni hukukun kuralları işlemeli. 12 Eylül yüzünden yerinden
edilenler, canlarını, hürriyetlerini, malları mülklerini yitirenler Geçici 15
kaldırıldıktan sonra harekete geçebilirler. İç hukukta bir yere varamasalar
bile konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne ve benzer uluslararası
prosedürlere götürebilirler. Orada da iddia edebilirler ki Geçici 15 yüzünden
daha önce dava açamadık. Gerçi, Avrupa İnsan Hakları davası açmak da biraz zor
çünkü Türkiye bireysel başvuru hakkı tanırken bunu belirli bir tarihten sonra
gerçekleşen insan hakları ihlalleri için ve ihtirazi kayıtla tanıdı!
Politea: Bir de yeni ceza
kanununda şöyle bir hüküm var. Diyor ki: ”İnsanlığa karşı suçlar
MADDE 77. - (1) Aşağıdaki fiillerin, siyasal, felsefî, ırkî
veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plân doğrultusunda sistemli
olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç oluşturur:
a) Kasten öldürme.
b) Kasten yaralama.
c) İşkence, eziyet veya köleleştirme.
d) Kişi hürriyetinden yoksun kılma.
e) Bilimsel deneylere tâbi kılma.
f) Cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı.
g) Zorla hamile bırakma.
h) Zorla fuhşa sevketme.
(2) Birinci fıkranın (a) bendindeki fiilin işlenmesi halinde, fail hakkında
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına; diğer bentlerde tanımlanan fiillerin
işlenmesi halinde ise, sekiz yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
Ancak, birinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamında işlenen kasten öldürme
ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima
hükümleri uygulanır.
(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine
hükmolunur.
(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.”
Politea:Yani diyemez miyiz bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez?
Akademia: Evet ama bu kanun yeni kanun. 12 Eylül
tasarruflarının yapıldığı zaman yürürlükte değildi bu hükmün (4). fıkrası.
Suçun işlendiği tarihte yürürlükte olan kanun değişmişse, iki kanun arasından
sanık lehine olanı uygulama kuralını zamanaşımı için de kabul edeceksek
eğer, 12 Eylül tasarruflarının cezai soruşturma konusu olması gitgide
zamanaşımına uğradı, uğrayacak gibi.
Politea: Belki de 12 Eylül 1980 ve sonrasında, Türkiye’nin
imzalamış bulunduğu bir uluslararası insan hakları sözleşmesinde buna benzer
bir hüküm vardı. Belki de o zaman dünyada yürürlükte bulunan çağcıl insan
hakları düzeni, siyasi işkence vb. eylemlerde zamanaşımı filan
uygulanamayacağını öngörüyordu. Almanlar nasıl yargıladılar soykırımcıları,
nasıl yargıladılar Doğu Alman sınırındaki askerlerin vatandaşları kurşunlaması
olaylarını? Siyasi hakçalığın hukuksal çıkışı her zaman bulunur!
Akademia: Araştıralım ama sanmıyorum. Yani dediğiniz gibi
siyasal hakçalığa hukuksal kılıf yaratabilirsiniz ama bir de faillerin insan
hakları var. Eğer onların insan haklarını da düşünmezsek onlardan farkımız
kalmaz!
Boykotçu: Akademia hep böyle saf mı olur?! Ortada
işkencelerine, insan kaybettirmelerine, siyasal idamlarına yargı yolunu
kapatmış ve bunu da ”demokrasiye aşık Türk evladlarının vatan sevgisine tevdi”
ettiği bir anayasa ile, milletle alay ederek yapmış hukuksuz bir idare ile
demokrasi ve insan hakları adına, hukuk devleti adına hesaplaşmanın hukuki yolu
kapanabilir mi demek istiyorsunuz? Bu çok saçma! Bence onların o saçma Geçici
15. maddesi ”yok hükmünde” idi asıl! Öyle bir madde yok hükmünde olduğu için
zamanaşımının kesildiği bile ileri sürülebilir. Yani bu madde kaldırıldıktan
sonra kaldığı yerden devam eder demeli!
Boykotçu: Ayrıca bakınız ne denmiş bu konuda süregelen 16
Mart davası ile ilgili olarak:
Zamanaşımı başlamadı ki bitsin
“…Hüküm Mahkemesi son kararını verirken, Yargıtay 1. Dairesi de o son kararı
onarken iki büyük yanlış yapmıştır. Bunlardan birincisi Mahkemenin bizim
çabamızla ilk defa bir kontrgerilla davasına dönüşmüş olan yargılama sürecinde
sanıklara bu doğrultuda ek savunma hakkı verdiği halde, bu aşamayı hiç
değerlendirmeden mahkemece zamanaşımı kararı verilmiş ve bu zafiyetle malul
olan son kararın Yargıtay’ca onanmış olmasıydı.
“İkincisi, zamanaşımı konusu maddi olayın özelliğine (katliamın siyasi
saikle işlenmiş olmasına) uygun hukuki kriterlere göre değerlendirmedi. Biz
baştan beri ısrarla bu suçun örgütlü bir suç olduğunu, suçu işleyen örgütün
muhtemelen 16 Mart 1978 tarihinden önce de faal olan ve katliamdan sonra da
-belki bugüne kadar- varlığını sürdüren bir örgüt olduğunu savunduk. Bu
doğrultuda, yargılama sırasında, MHP ve ülkücü kuruluşlar ana dava dosyası,
Abdi İpekçi dosyası, Bahçelievler katliamı dosyası, 1 Mayıs 1977 katliamı
dosyasını, hatta Susurluk kazasından sonra açılan dava dosyasını, Başbakanlık
Teftiş Kurulu’nun Susurluk Raporu ve TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Raporu
mahkemeye celp ettirdik. MİT ve İçişleri Bakanlığı’ndan bilgi ve belge istendi
ve polis şefleri ve dönemin İçişleri Bakanı tanık olarak dinlendi.
“Toplanan bu bilgi ve belgelere göre suç örgütünün varlığını devam ettirdiği
anlaşıldı. Bu durumda, hem eski hem de yeni TCK’deki zamanaşımı hükümlerine
göre ‘temadi’ (kesintisiz örgütlü suç faaliyeti) devam ettiği sürece zamanaşımı
süresinin işlemeyeceği çok açıktır. Yani zamanaşımı daha başlamadı ki bitsin.”
Zamanaşımı kavramı Kontrgerillayla ve 12 Eylül’le hesaplaşmak istemeyenlerin
ileri sürüp, arkasına sığındıkları bir büyük bahanedir. Konuyu İnsanlık suçu
kavramının içine sıkıştırmaya kalkmak da bir hukukçu için abesle iştigaldir.
Kısacası; ne Anayasa’nın Geçici 15.maddesi, ne de TCK’nin zamanaşımı hükümleri
12 Eylül’le ve Kontrgerillayla yargı önünde hesaplaşmak isteyenler için bir
engel değildir. (CA/TK) [KAYNAK HABER İÇİN BAĞLANTI: (bağlantı)]
Evetçi: Bakın işte tartışma açıldı bile,
fena mı şimdi yani Geçici 15′in kalkması?
Hayırcı: Beyin
jimnastiği mi yapacağız?! Durum ortada. Bence bu Geçici 15 yüzünden yırtmışlar
ya da yırtmak üzereler çoktan. Ayrıca sanki bu konuda bir siyasal ve kültürel
irade varmış gibi konuşuyorsunuz. Anayasa değişiklik gerekçesinin kestirip
atıcı dilinden de belli ki bu konuda hiçbir şey yapmayacaksınız!
Evetçi: Yahu anayasa
değişikliğinin mimarları yapmaz belki ama bu durum başkalarının harekete
geçmesini engellemez ki. Ayrıca dedik ki bu madde hukuk devletine aykırı.
Kaldırılması fena mı?
Hayırcı: Bunu kaldırıp 12 Eylülü
unutturmak istiyorlar tam aksine. Ne hesaplaşması, tamamen unutturmak!
Akademia: Son maddelere
geçiyorum. Dilerseniz bu konuya, meseleleri biraz araştırdıktan sonra yeniden
dönelim. Boykotçu, Akademia’nın saf olmadığını ancak soyut ihtimal dahilinde
her türlü düşünceyi irdelemesi gerektiğini hatırlatmak isterim size ve
izninizle.
Boykotçu: Teşekkür ederim. Sizi
kırmak değil amacım. Dönelim dönelim lütfen bu tartışmalara, bu konunun peşini
bırakmayalım. Bu konu otuz yıldır rüyalarıma giriyor, bu konu benim hayatımın
kabusu!
Akademia: Demokrasinin bir daha
kesintiye uğramaması da hepimizin düşü Boykotçu, bu ülkede ve tüm dünyada. İşte
son maddeler:
25) Geçici Tatbik Maddeleri
|
Değişiklik Maddesi:
|
|
MADDE 25- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına
aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 18- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Anayasa
Mahkemesinin mevcut yedek üyeleri asıl üye sıfatını kazanır.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde, Türkiye
Büyük Millet Meclisi bir üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun ve bir üyeyi de baro
başkanlarının gösterecekleri üçer aday içinden seçer.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapacağı üye seçimi için aday göstermek
amacıyla;
a) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş gün içinde, Sayıştay
Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren beş gün
içinde adaylar Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden
itibaren beş gün içinde Sayıştay Genel Kurulunca seçim yapılır. Her Sayıştay üyesinin
[ Anayasa Mahkemesi iptal: ancak bir aday için]
oy kullanabileceği bu seçimde en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş
sayılır.
b) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş gün içinde, Türkiye
Barolar Birliği Başkanlığı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden
itibaren beş gün içinde adaylar Türkiye Barolar Birliği Başkanlığına
başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren beş gün içinde
Türkiye Barolar Birliği Başkanlığının ilanında gösterilen yer ve zamanda baro
başkanları tarafından seçim yapılır. Her bir baro başkanının ancak bir aday
için oy kullanabileceği bu seçimde, [ Anayasa Mahkemesi iptal:
en fazla oy alan ] üç kişi aday gösterilmiş
sayılır.
c) (a) ve (b) bentleri uyarınca yapılan seçimlerin sonucunda aday gösterilmiş
sayılanların isimleri seçimin yapıldığı günü takip eden gün Sayıştay ve
Türkiye Barolar Birliği başkanlıklarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına bildirilir.
ç) (c) bendi uyarınca yapılan bildirimden itibaren on gün içinde Türkiye
Büyük Millet Meclisinde seçim yapılır. Her boş üyelik için yapılacak seçimde,
ilk oylamada üye tamsayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tamsayısının
salt çoğunluğu aranır; ikinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa bu oylamada
en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla
oy alan aday üye seçilmiş olur.
Cumhurbaşkanı, birer üyeyi Yargıtay ve Danıştay kontenjanlarından olan ilk
üyeliklerin boşalmasından sonra Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan
yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında
görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden seçer.
Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday gösteren kurumların halen mevcut üyeleri
ile kendi kontenjanlarından seçilmiş yedek üyeler, tamamlama seçiminde göz
önünde bulundurulur.
Anayasa Mahkemesinde halen belli görevlere seçilmiş olanların bu sıfatları
seçilmiş oldukları sürenin sonuna kadar devam eder. Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte üye olanlar yaş haddine kadar görevlerine devam ederler.
Bireysel başvuruya ilişkin gerekli düzenlemeler iki yıl içinde tamamlanır.
Uygulama kanununun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bireysel başvurular
kabul edilir.
GEÇİCİ MADDE 19- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün
içinde aşağıda belirtilen esas ve usuller dahilinde Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu üyeleri seçilir:
a) Cumhurbaşkanı, hâkimlik mesleğine alınmasına engel bir hali olmayan;
yükseköğretim kurumlarının hukuk,[Anayasa Mahkemesi iptal: iktisat
ve siyasal bilimler ] dallarında en az onbeş yıldan beri görev
yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri
ile meslekte fiilen onbeş yılını doldurmuş avukatlar arasından dört üye
seçer. [Anayasa Mahkemesi iptal: Cumhurbaşkanı, üst kademe
yöneticileri arasından seçeceği Kurul üyesini, bakanlık,
müsteşarlık, müsteşar yardımcılığı,
valilik, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, kamu
kurum ve kuruluşlarında genel müdürlük veya teftiş kurulu başkanlığı
görevlerini yapanlar arasından seçer. ]
b) Yargıtay Genel Kurulu, Yargıtay üyeleri arasından üç asıl ve üç yedek
üye seçer. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün içinde
Yargıtay Birinci Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden
itibaren yedi gün içinde adaylar Birinci Başkanlığa başvurur. Başvuru
tarihinin sona erdiği günden itibaren onbeş gün içinde Yargıtay Genel Kurulu
seçim yapar. Her Yargıtay üyesinin [Anayasa Mahkemesi iptal: sadece
bir aday için ] oy kullanabileceği seçimde, en fazla oy alan
adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olur.
c) Danıştay Genel Kurulu, Danıştay üyeleri arasından iki asıl ve iki yedek
üye seçer. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün içinde
Danıştay Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren yedi
gün içinde adaylar Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden
itibaren onbeş gün içinde Danıştay Genel Kurulu seçim yapar. Her Danıştay
üyesinin [Anayasa Mahkemesi iptal: sadece bir aday için
] oy kullanabileceği seçimde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve
yedek üye seçilmiş olur.
ç) Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu, kendi üyeleri arasından,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bir asıl ve bir yedek üye seçer. Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi gün içinde Türkiye Adalet
Akademisi Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren
yedi gün içinde adaylar Başkanlığa başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği
günden itibaren onbeş gün içinde Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu seçim
yapar. Her üyenin [Anayasa Mahkemesi iptal: sadece bir aday için
] oy kullanabileceği seçimde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve
yedek üye seçilmiş olur.
d) Yedi asıl ve dört yedek üye birinci sınıf olup, birinci sınıfa
ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş olan adlî yargı hâkim ve
savcıları arasından, adlî yargı hâkim ve savcıları tarafından Yüksek Seçim
Kurulunun yönetim ve denetiminde seçilir. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren beş gün içinde Yüksek Seçim Kurulu adaylık başvurularını
ilân eder. İlân tarihinden itibaren üç gün içinde adaylar Yüksek Seçim
Kuruluna başvurur. Başvuru tarihinin sona erdiği günden itibaren iki gün
içinde Yüksek Seçim Kurulu adayların başvurularını inceler ve aday listesini
belirleyerek ilân eder. Takip eden iki gün içinde bu listeye karşı itiraz
edilebilir. İtiraz süresinin sona erdiği günden itibaren iki gün içinde
itirazlar incelenir, sonuçlandırılır ve kesin aday listesi ilân edilir.
Yüksek Seçim Kurulunun kesin aday listesini ilân ettiği tarihten sonraki
ikinci Pazar günü her ilde, il seçim kurulunun yönetim ve denetimi altında
yapılacak seçimlerde, o ilde ve ilçelerinde görev yapan hâkim ve savcılar oy
kullanır. İl seçim kurulları o ilde oy kullanacak hâkim ve savcıların
sayısına göre sandık kurulları oluşturur. Sandık kurullarının işlem, tedbir
ve kararlarına karşı yapılan şikâyet ve itirazlar il seçim kurulunca karara
bağlanır. Adaylar propaganda yapamazlar; sadece, Yüksek Seçim Kurulu
tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde özgeçmişlerini bu iş için
tahsis edilmiş bir internet sitesinde yayımlayabilirler. Bu seçimlerde her
seçmen [Anayasa Mahkemesi iptal: sadece bir aday için
] oy kullanabilir. Seçimlerde en çok oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek
üye seçilmiş olur. Kullanılacak oy pusulalarıyla ilgili diğer hususlar Yüksek
Seçim Kurulu tarafından belirlenir. Yüksek Seçim
Kurulu, oy pusulalarını kendisi
bastırabileceği gibi gerektiğinde uygun göreceği il seçim
kurulları vasıtasıyla bastırmaya da yetkilidir. Yapılacak seçimlerde,
26/4/1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanunun bu bende aykırı olmayan hükümleri uygulanır.
e) Üç asıl ve iki yedek üye birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı
gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından,
idarî yargı hâkim ve savcıları tarafından Yüksek Seçim Kurulunun yönetim ve
denetiminde seçilir. Bölge idare mahkemelerinin bulunduğu illerde, il seçim
kurulunun yönetim ve denetimi altında yapılacak bu seçimlerde, o bölge idare
mahkemesinde ve yargı çevresi içerisinde kalan yerlerde görev yapan idarî
yargı hâkim ve savcıları oy kullanır. Bu seçimler hakkında da (d) bendi
hükümleri uygulanır.
Birinci fıkranın (a), (ç), (d) ve (e) bentleri uyarınca seçilen Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunun asıl üyeleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten sonraki otuzuncu günü takip eden iş günü görevlerine başlarlar.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun Yargıtay ve Danıştaydan gelen asıl ve yedek üyelerinin görevleri,
seçilmiş oldukları sürenin sonuna kadar devam eder. Bunlardan, Yargıtaydan
gelen üyelerden görev süresini tamamlayanların yerine birinci fıkranın (b)
bendi uyarınca seçilenler; Danıştaydan gelen üyelerden görev süresini
tamamlayanların yerine birinci fıkranın (c) bendi uyarınca seçilenler,
sırayla göreve başlarlar.
Birinci fıkranın (b) ve (c) bentleri uyarınca seçilen üyelerden, üçüncü
fıkra uyarınca göreve başlayanların görev süresi, birinci fıkranın (a), (ç),
(d) ve (e) bentleri uyarınca seçilen diğer Kurul üyelerinin görev süresinin
bittiği tarihte sona erer.
İlgili kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kuruluna seçilen asıl üyeler, Yargıtay daire başkanı için
ilgili mevzuatında öngörülen tüm malî ve sosyal haklar ile emeklilik
hakkından aynen yararlanırlar. Ayrıca, Kurulun Başkanı dışındaki asıl
üyelerine, (30000) gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile
çarpımı sonucu bulunacak miktarda aylık ek tazminat ödenir.
İlgili kanunlarda düzenleme yapılıncaya kadar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu;
a) Anayasa hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla, yürürlükteki kanun
hükümlerine göre Kurul şeklinde çalışır.
b) İkinci fıkra uyarınca asıl üyelerinin göreve başladığı tarihten
itibaren bir hafta içinde Adalet Bakanının başkanlığında toplanır ve bir
geçici Başkanvekili seçer.
c) En az onbeş üye ile toplanır ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile
karar verir.
ç) Sekreterya hizmetleri Adalet Bakanlığı tarafından yürütülür.
Kurul müfettişleri ile adalet müfettişleri atanıncaya kadar, mevcut adalet
müfettişleri, Kurul müfettişi ve adalet müfettişi sıfatıyla görev yaparlar.
Bu madde hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılıncaya
kadar uygulanır.
|
Eski Metin:
|
Yeni Metin:
|
|
|
|
Değişiklik Maddesi:
|
26) Kanunun Halkoyunda Madde Madde Değil Tümüyle Oylanması Ayrıca
Öngörülüyor
|
MADDE 26- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer ve halkoyuna sunulması halinde tümüyle oylanır.
|
Eski Metin:
|
Yeni Metin:
|
|
|
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNİN GENEL GEREKÇESİ:
150 yıllık anayasa geleneği içinde, halkın katılımı
ve demokratik yöntemlerle Anayasa yapılamamış olması ülkemiz bakımından büyük
bir eksikliktir.
Diğer anayasalar gibi, 1982 Anayasası da
olağanüstü koşullar altında kabul edilip yürürlüğe konulmuştur. Devlet
tecrübemiz, birikimimiz ve toplumsal talep ekseninde, 1982 Anayasasının tamamen
değiştirilmesine ihtiyaç vardır. Aslında tüm toplum kesimleri de bu ihtiyaç
konusunda mutabakat halindedir. Ancak bu mutabakat, bugüne kadar Anayasanın
tümünün değiştirilmesine yetmemiştir. 2007 yılında yeni bir Anayasanın
hazırlanması amacıyla çalışmalar yapılmış, ancak bu girişimler de değişik
nedenlerden dolayı başarılı olamamıştır.
Yürürlüğe girmesinden kısa bir süre sonra 1982
Anayasasında değişiklikler yapılması zorunlu hale gelmiş ve günümüze kadar
farklı gerekçelerle 16 kez değişiklik yapılmıştır. Bu kapsamda Anayasanın
toplam 85 maddesi ile Başlangıç metni kısmen değiştirilmiştir.
Bununla birlikte hâlen, Anayasada değiştirilmesi
gereken çok sayıda hüküm yer aldığı gibi, toplumsal ihtiyaçlar ve beklentilerin
karşılanması amacıyla bazı alanlarda yeni düzenlemelerin yapılması zorunluluğu
bulunmaktadır. Bu kapsamda; kadın-erkek eşitliğinin sağlanması; toplumun bazı
kesimlerinin, sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak daha iyi korunması ve
gözetilmesi; kişisel verilerin korunması; bireylerin yurt dışına çıkmalarının
sınırlandırılmasına ilişkin hükümlerin daraltılması; çocuk haklarının anayasal
temele kavuşturulması, her türlü istismara karşı çocukların korunması; sendikal
haklar ile grev hakkında öngörülen bazı sınırlamaların kaldırılması, memurlara
ve diğer kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkının tanınması; demokratik
hayatın vazgeçilmez unsurları olan siyasî partilerin kapatılmasına ilişkin
hükümlerin, uluslararası belgelerde yer alan objektif kriterler de dikkate
alınarak yeniden düzenlenmesi; bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma
hakkının düzenlenmesi; bir siyasî partinin kapatılmasına sebep olan
milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine son verilmesi; Yüksek Askerî Şûra
kararlarının yargı denetimine açılması; memur ve diğer kamu görevlilerine
disiplin cezası olarak verilen uyarma ve kınama cezalarının da yargı denetimine
açılması; askerî yargının görev alanının daraltılması ve sivillerin askerî
mahkemelerde yargılanmasının tamamen önlenmesi; mukayeseli hukuk uygulamaları
ve ülkemizin ihtiyaçları göz önüne alınarak Anayasa Mahkemesinin yeniden
yapılandırılması, üye sayısının artırılması, mahkeme üyelerinin belirli bir
süre için bu göreve seçilmesi ve pek çok ülkede uygulanmakta olan bireysel
başvuru müessesesinin yürürlüğe konulması; Askerî Yargıtayın bağımsızlığının
güçlendirilmesi; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun demokratik, şeffaf ve
geniş tabanlı bir yapıya kavuşturulması, hâkim ve savcıların da haklarında
kararlar alan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda temsili; ekonomik ve sosyal
politikaların oluşturulmasında hükümete istişarî nitelikte görüş bildirmek
amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konseyin anayasal dayanağa kavuşturulması;
demokratik hayata yapılan kabul edilemez müdahalelerde görev alanların cezaî,
malî ve hukukî sorumluluklarını kaldıran geçici 15 inci maddenin ilgası gibi
hususlar Anayasanın mutlaka değiştirilmesi gereken hükümlerinin başında yer
almaktadır.
Ülkemizde, yukarıda belirtilen hususlarda,
Anayasa değişikliği yapılması gerektiğine ilişkin bir mutabakat bulunmaktadır.
Değişik sivil toplum kuruluşları ve partiler tarafından hazırlanan Anayasa
taslaklarında da ana hatlarıyla Teklifte yer alan konularda, benzeri
düzenlemelere yer verilmektedir. Ayrıca, düzenleme yapılan konular, uzmanlar ve
kamuoyu tarafından uzun zamandan beri tartışılan ve sorunlu olduğu kabul edilen
alanlar olup, bunlardan bir kısmı daha, Teklifle çözüme kavuşturulmaktadır.
Anayasa değişikliğine ilişkin bu Kanun Teklifi,
yukarıda belirtilen amaçlar doğrultusunda hazırlanmıştır.
MADDE GEREKÇELERİ
MADDE 1- 7/11/1982 tarihli ve
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesinin ikinci
fıkrasına göre “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu
eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.”
Yapılması öngörülen değişiklikle, kadın ve erkek
arasındaki eşitliği sağlamaya yönelik olarak Devlet tarafından bazı tedbirlerin
alınabilmesine imkan tanınmakta ve alınacak bu nitelikteki tedbirlerin, eşitlik
ilkesine aykırı olarak yorumlanamayacağı vurgulanmaktadır. Öte yandan, özel
surette korunması gereken kesimler için alınacak tedbirlerin de eşitlik
ilkesine aykırı sayılamayacağı hükme bağlanmaktadır. Bu sayede Devletin, tüm
toplum kesimleri arasında bir yandan eşitliği sağlamaya, diğer yandan da korunması
gerekenleri korumaya yönelik özel tedbirler alabilmesinin önü açılmakta ve bu
amaçla yapılan düzenlemelerin eşitlik ilkesine aykırı kabul edilemeyeceği
anayasal güvenceye kavuşturulmaktadır.
MADDE 2- Anayasada kişisel
verilerin korunmasına yönelik dolaylı hükümler bulunmakla birlikte yeterli
değildir. Mukayeseli hukukta ve tarafı olduğumuz uluslararası belgelerde de
kişisel verilerin korunması önemle vurgulanmaktadır.
Maddeyle, herkesin, kendisiyle ilgili kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkı, anayasal bir hak olarak teminat altına
alınmaktadır. Bu bağlamda, bireylerin kendilerini ilgilendiren kişisel veriler
üzerinde hangi hak ve yetkilere sahip olduğu ve kişisel verilerin hangi
hallerde işlenebileceği hükme bağlanırken, kişisel verilerin korunmasına
ilişkin esas ve usullerin kanunla düzenleneceği öngörülmektedir.
MADDE 3- Maddede yapılan
değişiklikle, idare tarafından, vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyetinin
sınırlandırılmasına son verilmekte; yurt dışına çıkma hürriyetinin, sadece suç
soruşturması veya kovuşturması sebebiyle ve hâkim kararına bağlı olarak
sınırlandırılabilmesi ilkesi benimsenmektedir.
MADDE 4- Maddeyle, tarafı
olduğumuz Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına
İlişkin Avrupa Sözleşmesi ile diğer uluslararası belgelerde yer alan ve çocuk
haklarıyla ilgili kabul gören evrensel ilkeler, Anayasa metnine dahil
edilmekte; her çocuğun himaye ve bakımdan yararlanma hakkı olduğu vurgulanmakta
ve çocuğun ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına
sahip olduğu belirtilmektedir. Getirilen düzenlemeyle ayrıca Devlete, her türlü
istismara ve şiddete karşı çocukların korunmasına yönelik gerekli tedbirleri
alma ödevi yüklenmektedir.
MADDE 5- Anayasanın 51 inci
maddesinin dördüncü fıkrası, sendika özgürlüğünü iş kolu ile sınırlamakta ve
aynı zamanda aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olunamayacağını hükme
bağlamaktadır. Bu düzenleme, Uluslararası Çalışma Teşkilatının (ILO) Sendika
Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin 87 Sayılı Sözleşmesine
aykırı bulunmaktadır. Bu nedenle, söz konusu aykırılığın giderilmesi amacıyla
51 inci maddenin dördüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmaktadır.
MADDE 6- Anayasanın 53 üncü
maddesinin mevcut düzenlemesinde, memur ve diğer kamu görevlilerinin sadece
toplu görüşme hakkına sahip olduğu hükme bağlanmaktadır. Toplu görüşme
kapsamında anlaşma sağlanması halinde, mutabakat metni imzalanmakta ve gereği
için Bakanlar Kurulunun takdirine sunulmaktadır. Anlaşma sağlanamazsa, konu
yine Bakanlar Kurulunun takdirine bırakılmaktaydı. Uzlaştırma Kuruluna
gidilmesi de mümkündü. Ancak, Uzlaştırma Kurulunun kararları Bakanlar Kurulunu
bağlayıcı nitelikte olmadığından, anlaşmazlık, her zaman Bakanlar Kurulunun
takdir ettiği şekilde sonuçlandırılıyordu.
Maddeye eklenen yeni hükümlerle, memur ve diğer
kamu görevlilerine toplu sözleşme yapma hakkı getirilmektedir. Toplu sözleşme
konusunda kamu işvereni ile memur ve diğer kamu görevlileri anlaşırlarsa, toplu
sözleşme imzalanacak ve uygulamaya konacaktır. Eğer anlaşma olmazsa, konu
Uzlaştırma Kuruluna götürülecektir. Uzlaştırma Kurulunun vereceği karar kesin
olacak ve toplu sözleşme yerine geçecektir. Mevcut düzenlemedeki Bakanlar
Kurulunun takdir yetkisi sona erdirilmektedir. Ayrıca, memur ve diğer kamu
görevlilerine tanınan toplu sözleşme hakkının, emeklilere yansıtılmasına
ilişkin esas ve usullerin kanunla düzenlenmesi öngörülmektedir. Bu şekilde
emeklilerin de kanunda öngörülen çerçevede toplu sözleşmenin sonuçlarından
faydalanması imkanı getirilmektedir. Yapılan bu yeni düzenlemenin bir sonucu
olarak 53 üncü maddenin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmaktadır.
Öte yandan, maddeyle, Uluslararası Çalışma
Teşkilatının (ILO) Teşkilatlanma ve Kollektif Müzakere Hakkı Prensiplerinin
Uygulanmasına Müteallik 98 Sayılı Sözleşmesinin 4 üncü maddesinde öngörülen
“serbest ve gönüllü toplu pazarlık” ilkesiyle bağdaşmayan 53 üncü maddenin
dördüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmaktadır.
MADDE 7- Maddeyle, tarafı
olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile çağdaş demokratik toplumlarda çalışma
hayatını düzenleyen ve genel kabul gören evrensel ilkelerle bağdaşmayan, grev
ve lokavt hakkına gereksiz sınırlamalar getiren, 54 üncü maddenin üçüncü ve
yedinci fıkraları yürürlükten kaldırılmaktadır. Söz konusu hükümlerin
kaldırılmasıyla, sendikal haklar ile grev ve lokavt hakkının kullanılabilmesi
bakımından, ileri bir adım atılmış olmaktadır.
MADDE 8- Ülkemizde siyasî
partilerin bağlı olduğu hukukî rejimin, yapılan tüm iyileştirmelere rağmen,
siyasî partilerin aleyhine işlemesi önlenememiş ve bu rejim, ağırlıklı olarak
özgürlükleri daraltıcı nitelikte işlemiştir. 1961 Anayasasından bugüne kadar
ülkemizde, Anayasa Mahkemesi kararıyla yirmi beş siyasî parti kapatılmış olup
bu sayıya askerî müdahale dönemlerinde kapatılan siyasî partiler dahil değildir.
Buna karşın, bugüne değin, Avrupa ülkelerinin tamamında kapatılan siyasî parti
sayısı altıdır. Ayrıca siyasî partilerin kapatılmasına ilişkin kararlara karşı
ülkemiz aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuruların �biri hariç� tamamında
“ihlâl kararı” verilmiştir. Yaşanan bunca tecrübe, Türkiye’nin istikrarı ve
ülkemizin muhatap olduğu ihlâl kararları gözetildiğinde; parti kapatma
rejimini, sistemin taşıyamayacağı bir yük olmaktan çıkaracak nitelikte bir
reform yapılmasına ihtiyaç olduğu açıkça görülmektedir.
Değişik tarihlerde Anayasa ve yasalarda yapılan
iyileştirmelerin amaçlarına uygun olarak uygulanamamış olması, kapatma
kararlarının ulusalüstü yargıda sözleşme ihlâli olarak nitelendirilmesi,
siyaset kurumuna ölçüsüz müdahalelerin yol açtığı istikrarsızlık gibi etkenler,
bu düzenlemeyi zorunlu kılmıştır.
Maddede yapılan değişiklerin birincisi, siyasî
partilerin malî denetiminin Sayıştaya verilmesidir. Mevcut düzenleme uyarınca,
siyasî partilerin malî denetimi Anayasa Mahkemesince yapılmaktaysa da Anayasa
Mahkemesi bu denetimi yaparken Sayıştaydan yoğun şekilde yardım almaktadır.
Bugüne kadar konuya ilişkin dile getirilen öneriler de, siyasî partilerin malî
denetiminin Sayıştaya bırakılması yönünde olmuştur. Bu konuda oluşan genel
mutabakat dikkate alınarak, bu yönde bir değişikliğe gidilmiştir.
Öte yandan, siyasî partiler, milletvekilleri ve
bakanlar, siyaset kurumunun başlıca özneleridir. Milletvekilleri ve bakanların
yargılanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iznine bağlıdır. İki özne için
öngörülen kurumsal güvencenin, Türkiye’nin yaşadığı deneyimler de göz önüne
alındığında, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsuru olan siyasî partiler
için de getirilmesi mutlak bir zorunluluktur. Bu zorunluluktan hareketle,
maddeyle, siyasî partilerin kapatılması; mukayeseli hukuk ve uluslararası
belgeler de dikkate alınmak suretiyle, yeni bir hukukî rejime bağlanmaktadır.
Yapılması öngörülen değişiklikle, siyasî
partilerin kapatılması davasının açılması, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
oluşturulacak özel bir Komisyonun izin vermesi koşuluna bağlanmak suretiyle,
bir dava şartı getirilmektedir. Bu Komisyonda, izin talebinin Türkiye Büyük
Millet Meclisine ulaştığı tarihte Mecliste grubu bulunan siyasî partiler, beşer
milletvekiliyle temsil edileceklerdir. Komisyona, Meclis Başkanı başkanlık
edecek ve Komisyon izin konusundaki kararını gizli oyla ve üye tam sayısının
üçte iki oy çokluğuyla verecektir. Bu Komisyonun vereceği kararların, yargı
denetimi dışında tutulması öngörülmüştür. Yine kapatma davası izin talebi
konusunda Meclisteki siyasî parti gruplarınca, görüşme yapılamayacağı ve karar
alınamayacağı hükme bağlanmaktadır. Bu husus düzenlenirken, Mecliste
sürüncemede kalmasının önlenmesi bakımından izin konusunun karara bağlanması
için bir süre şartı da getirilmektedir. Ayrıca, Komisyonun oluşumuna, izin
talebinin görüşülme usul ve esaslarına ilişkin hususların Meclis İçtüzüğüyle
düzenleneceği de maddede hükme bağlanmaktadır.
Venedik Komisyonu olarak bilinen ve Avrupa
Konseyinin danışma organı olan Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu, 13-14
Mart 2009 tarihinde Venedik’te yapmış olduğu 78 inci Genel Kurul toplantısında
kabul ettiği “Türkiye’de Siyasî Partilerin Yasaklanmasına İlişkin Anayasal ve
Yasal Hükümlere Dair Görüşü”nde; ortak Avrupa uygulaması ile
karşılaştırıldığında, Türkiye’deki parti yasaklama ve kapatma davalarını
başlatma sürecinin Avrupa ülkelerine nazaran daha keyfi ve daha az demokratik
kontrole tabi bir süreç olduğunu ve parti kapatmaya ilişkin mevcut Türk
kurallarının temel sorununun hem parti yasaklama veya kapatma sürecinin
başlatılmasına hem de partilerin gerçekten yasaklanmasına ve kapatılmasına
ilişkin eşiğin çok düşük olduğunu belirttikten sonra, Türkiye’deki genel parti
koruma seviyesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa ortak demokratik
standartları seviyesine yükseltilmesi için, Cumhuriyet Başsavcısının parti
kapatma davası açma yetkisinin bir tür
Yapılan yeni düzenlemeyle, siyasî partilerin
kapatılmasına ilişkin sistem, Venedik kriterlerine kısmen de olsa uyumlu hale
getirilmiş ve siyasal örgütlenme özgürlüğü güçlendirilmiş olmaktadır.
Odak haline gelme nedeniyle siyasî partilerin
kapatılmasına ilişkin maddî unsurlarda herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.
Ancak, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözler, Mecliste ileri sürülen görüş ve
düşünceler ile idarenin eylem ve işlemlerinin odak olmanın tespitinde
gözetilemeyeceği hükme bağlanmaktadır. Gerçekten de burada sayılanların bir
kısmı yasama sorumsuzluğu kapsamında kalan, diğer bir kısmı ise zaten yargı
denetimi altında olan konulardır.
69 uncu maddenin yedinci fıkrasında, kapatma
kararı yerine Devlet yardımından kısmen ya da tamamen yoksun bırakma kararının
da verilebileceği belirtilmektedir. Getirilen düzenlemeyle, Devlet yardımından
yoksun bırakılmanın da, bağlı olduğu kapatma davasının ve kapatma kararının
usulüne tabi olduğu ve tek başına dava konusu yapılamayacağı hükme
bağlanmaktadır.
Maddeyle yapılan diğer bir önemli değişiklik ise,
69 uncu maddenin beşinci fıkrasındaki “Bir siyasî partinin tüzüğü ve
programının 68 inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı bulunması
halinde temelli kapatma kararı verilir.” hükmünün yürürlükten kaldırılmasıdır.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları da bu doğrultudadır. Yine
siyaset alanının genişletilmesi amacıyla 69 uncu maddenin sekizinci
fıkrasındaki, temelli kapatılan bir partinin bir başka ad altında
kurulamayacağına ilişkin hüküm de yürürlükten kaldırılmaktadır.
Yapılan bu değişikliklere ilave olarak, bir
siyasî partinin kapatılmasına beyan veya faaliyetleriyle sebep olan kurucuları
dahil üyeleri için öngörülen siyaset yasağı süresi beş yıldan üç yıla
indirilmektedir. Ayrıca, “temelli kapatma” ve “kapatma” şeklinde Anayasada yer
alan farklı kullanımların giderilmesi ve terim birliğinin sağlanması amacıyla
maddede geçen “temelli” ibareleri de yürürlükten kaldırılmaktadır.
MADDE 9 - Bireylerin, kamu kurum
ve kuruluşları tarafından yürütülen iş ve işlemlerle ilgili olarak bilgi
edinebilmesi, kamu yönetiminde şeffaflığın sağlanması bakımından büyük öneme
sahiptir. Bilgi edinme hakkı, bu konuda çıkartılan özel bir Kanunla düzenlenmiş
bulunmasına rağmen, Anayasada bu hakkı doğrudan düzenleyen açık bir hüküm yer
almamaktadır. Günümüz toplumunda büyük önemi haiz olan bu hakkın garanti altına
alınmasının ileri bir adım olacağı düşünüldüğünden, maddede yapılan
değişiklikle bilgi edinme hakkı, Anayasada açıkça düzenlenmektedir.
Öte yandan, maddeyle, Kamu Denetçiliği Kurumunun
kurulması öngörülmektedir. Kamu Denetçiliği Kurumu, bireylerin idarenin
işleyişiyle ilgili şikâyetlerini incelemekle görevlendirilmektedir. Pek çok
Avrupa ülkelerinde işletilen bu müessesenin, idarenin işleyişi konusunda
standartlar oluşturacağı, ilkeler belirleyeceği ve önemli katkılar sunacağı
düşünülmektedir. Kamu Denetçiliği Kurumunun kurulup faaliyete geçirilmesi,
Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının
da bir gereğidir. Bu kapsamda, idarenin işleyişi ile ilgili olarak, bireylere,
kamu denetçisine başvurma hakkı getirilmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına bağlı olarak kurulması öngörülen Kamu Denetçiliği Kurumunda görev
yapacak Kamu Başdenetçisinin seçimine ilişkin anayasal esaslar
düzenlenmektedir. Bunların yanında, Kamu Denetçiliği Kurumuna ilişkin diğer
hususların kanunla düzenleneceği hükme bağlanmaktadır.
Bilindiği gibi konuyla ilgili Kanun daha önce
yürürlüğe girmiş olmasına rağmen, anayasal dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle
Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Sorun, Anayasa normu düzeyinde ve kurulu
iktidarı bağlar şekilde çözüme kavuşturulmaktadır.
MADDE 10- Maddeyle, Anayasanın
84 üncü maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılmaktadır. Söz konusu fıkra,
partisinin kapatılmasına beyan ve eylemleriyle sebep olan milletvekillerinin,
milletvekilliğinin düşürülmesiyle ilgilidir.
Milletvekilliği, seçmen iradesi ile oluşan ve
öznesi, seçilmiş kişi olan demokratik bir statüdür. Partinin kapatılması,
millet ile milletvekili arasında kurulu olan bağı sona erdiremez. Kaldı ki
milletvekilliği düşen kişi, ilk seçimlerde bağımsız milletvekili olarak yeniden
Meclise dönebilmektedir. Bu durum göz önüne alındığında, milletvekilliğinin
düşürülmesi yaptırımının bir mantığı kalmamaktadır.
Öte yandan bu yaptırım, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine Ek 1 Nolu Protokolün 3 üncü maddesinde yer verilen “Yüksek
Sözleşmeci Taraflar, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce
açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde… seçimler yapmayı taahhüt ederler.”
şeklindeki hükümle de bağdaşmamaktadır. Kaldı ki, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin, konuyla ilgili olarak, ülkemiz hakkında vermiş olduğu kararı da
bu yöndedir.
Ayrıca milletvekilinin, bir suç işlemesi
durumunda dokunulmazlığının kaldırılması ve yargılanması yolu her zaman
açıktır. Maddeyle, seçme ve seçilme temel hakkının özünü yok eden ölçüsüz bir
yaptırım niteliğinde olan bu müessese, yürürlükten kaldırılmaktadır.
MADDE 11- Bilindiği gibi Türkiye
Büyük Millet Meclisi seçimlerinin beş yılda bir yapılmasını emreden Anayasanın
77 nci maddesinin birinci fıkrası, 21/10/2007 tarihli ve 5678 sayılı Kanunla
değiştirilmiş ve milletvekili seçimlerin her dört yılda bir yapılması hükme
bağlanmıştır.
Bu düzenlemenin bir sonucu olarak, Anayasanın 94
üncü maddesinin üçüncü fıkrasında değişiklik yapılmaktadır. Buna göre, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı seçimlerinin her yasama döneminde iki kez
yapılması ve ilk seçilenlerin görev süresinin iki yıl olması, ikinci devre için
seçilenlerin görev süresinin ise o yasama döneminin sonuna kadar devam etmesi
öngörülmektedir.
MADDE 12- Anayasanın 125 inci
maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tâbi
olduğu genel ilke olarak belirlenmiş, ancak bazı istisnalar öngörülmüştür.
Bunlardan birincisi, Cumhurbaşkanın tek başına yapacağı işlemler, ikincisi ise,
Yüksek Askerî Şûra kararlarıdır. Yüksek Askerî Şûranın silahlı kuvvetlerden
ilişik kesme kararları kamuoyunda çok tartışılmış ve değişik eleştirilere konu
olmuştur. Diğer askerî merciler (kuvvet komutanlıkları) tarafından verilen
Silahlı Kuvvetlerden ilişik kesme kararları Askerî Yüksek İdare Mahkemesi
tarafından yargı denetimine tabi tutulurken, Yüksek Askerî Şûra tarafından
verilen ilişik kesme kararlarının yargı denetimine tabi olmaması, Anayasanın 10
uncu maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine de aykırılık oluşturmaktadır. Bu
eşitsizliğin giderilmesi amacıyla, mukayeseli hukuk uygulamaları ve tarafı
olduğumuz uluslararası sözleşmeler göz önüne alınarak, maddeyle, Yüksek Askerî
Şûranın Silahlı Kuvvetlerden ilişik kesme niteliğindeki kararları yargı
denetimine açılmakta ve bu sayede hukuk devleti ilkesinin daha da
güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Öte yandan, 125 inci maddenin dördüncü
fıkrasında, yargı yetkisinin, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun
denetimi ile sınırlı olduğu; yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara
uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idarî eylem ve işlem
niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı
verilemeyeceği hükme bağlanmış ve maddenin gerekçesinde “…yargı organının idarî
işlemin yerindeliğini denetlemeyeceği…” belirtilmiş olmasına rağmen, uygulamada
bu hükme uymayacak şekilde yargı kararlarının verildiği görüldüğünden, bu tür
uygulamaların önüne geçilmesi amacıyla, fıkrada yargı yetkisinin, hiçbir
surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamayacağı açıkça vurgulanmıştır.
Bu ilkenin Anayasada yer almasının yargı pratiğimizden kaynaklandığı ve
önleyici işlevi olacağı açıktır. Yerindelik denetimi, yürütme iktidarının
negatif kullanımı anlamına gelir.
MADDE 13- Anayasanın 53 üncü
maddesinde yapılan değişiklikle, memur ve diğer kamu görevlilerine toplu
sözleşme yapma hakkı verilmektedir. Anayasanın 128 inci maddesinde ise, memur
ve diğer kamu görevlilerinin nitelik, atanma, aylık, ödenek gibi özlük
haklarının kanunla düzenleneceği hükmü yer almaktadır. 53 üncü maddede yapılan
değişikliğe paralel olarak, memur ve diğer kamu görevlilerinin malî ve sosyal
haklarına ilişkin toplu sözleşme hükümlerinin saklı olduğu hükme
bağlanmaktadır.
MADDE 14- Anayasanın 129 uncu
maddesinin üçüncü fıkrasında disiplin kararlarının yargı denetimine tabi olduğu
belirtilmekte, ancak uyarma ve kınama cezaları yargı denetimi dışında
tutulabilmekteydi. Cezanın hafifliğinin, insan onurunu zedeleme niteliği
yönünden diğer cezalara göre daha az etki doğurmayacağı dikkate alınarak, maddenin
üçüncü fıkrasında yapılan değişiklikle, memurlar ve diğer kamu görevlilerine
verilen uyarma ve kınama cezalarının da yargı denetimine açılması
öngörülmektedir.
MADDE 15- Anayasanın 144 üncü
maddesinde hâkim ve savcıların denetimi ile haklarında inceleme ve soruşturma
işlemlerinin yapılması düzenlenmektedir. Hâkim ve savcılarla ilgili denetim,
inceleme ve soruşturma işlemleri, halen Adalet Bakanlığının izni ile adalet
müfettişleri tarafından yapılmaktadır. Adalet müfettişleri ise Teftiş Kurulu
bünyesinde ve Adalet Bakanlığına bağlı olarak görev yapmaktadır. Maddenin
mevcut hükmü, içeriğinde çok az değişiklik yapılmak suretiyle, 159 uncu maddede
düzenlenmektedir. Hâkim ve savcıların denetimi yetkisi Adalet Bakanlığından
alınarak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna devredilmektedir.
144 üncü maddede yapılan değişiklikle, “Adalet
hizmetlerinin denetimi” kenar başlıklı yeni bir hüküm getirilmektedir. Hâkim ve
savcıları denetim yetkisinin Kurula devredilmesi üzerine, Kurulun denetim
yetkisinin dışında kalan ve yargı göreviyle ilgili olmayan adalet hizmetlerinin
denetimi için Adalet Bakanlığına bağlı yeni bir Teftiş Kurulunun kurulması
öngörülmektedir. Bu bağlamda, icra daireleri, noterler, cezaevleri gibi
yerlerde sunulan adalet hizmetleri ile savcıların idarî görevleri yönünden
denetim, araştırma, inceleme ve soruşturma işlemlerinin Adalet Bakanlığına
bağlı adalet müfettişleri ile hâkim ve savcı mesleğinden olan iç denetçiler
eliyle yapılacağı, buna ilişkin usul ve esasların kanunla düzenleneceği hüküm
altına alınmaktadır.
MADDE 16- Maddeyle, askerî
yargının görev alanı yeniden düzenlenmektedir. Mevcut hükümde askerî yargının
görev alanı oldukça geniş düzenlenmiş olup bu durum, değişik uluslararası
belgelerde (Katılım Ortaklığı Belgesi, İlerleme Raporları, İstişari Ziyaret
Raporları vb) vurgulanmıştır. Yine, Yargı Reformu Stratejisinde ve Avrupa
Birliği müktesebatının Türkiye Cumhuriyeti tarafından üstlenilmesine yönelik
olarak hazırlanan ve Bakanlar Kurulu tarafından onaylanarak yürürlüğe giren
2008 Yılı Ulusal Programında, askerî mahkemelerin görev alanının demokratik
hukuk devletinin gerektirdiği ölçüler çerçevesinde yeniden tanımlanması
öngörülmüştür.
Mukayeseli hukuk da göstermektedir ki, pek çok
ülkede ayrı bir askerî yargı sistemi bulunmamakta ve asker kişiler de adliye
mahkemelerinde yargılanmaktadır. Bazı ülkelerde ise, askerî mahkemeler sadece
disiplin mahkemesi olarak, oldukça sınırlı bir alanda görev yapmaktadır. Buna
karşın askerî yargı ülkemizde, demokrasi ve hukuk devleti standartlarının
dışında, geniş bir görev alanına sahiptir. Askerî yargının görev alanının geniş
belirlenmiş olması, bazen yargı mercileri arasında görev uyuşmazlıklarına da
neden olabilmektedir.
Getirilen düzenlemeyle askerî mahkemelerin görev
alanı, askerî suçların yargılanmasıyla sınırlandırılmaktadır. Askerî suç ise
yüksek mahkemelerce tanımlanmış bir kavramdır. Anayasa Mahkemesinin 25/10/1994
tarihli ve E. 1994/2, K. 1994/76 sayılı kararında, askerî suçun unsurları,
askerî bir yararı ihlâl etmek ve askerî nitelikte olmak biçiminde açıklanmıştır.
Bir suçun Askerî Ceza Kanununda açıkça yer almış olmasının, onun askerî suç
sayılmasına yetmeyeceği belirtilmiştir. Yine 1/7/1998 tarihli ve E. 1996/74, K.
1998/45 sayılı kararında askerî mahkemelerin görev alanının, “askerî
hizmetlerin yürütülmesindeki özellikler, disiplinin korunması, asker kişilerin
astlık üstlük ilişkileri dikkate alınarak …” belirlenmesi gerektiği
vurgulanmıştır. Bu veriler göz önüne alınarak, askerî mahkemelerin görev alanı,
çağdaş ülkelerde olduğu gibi daraltılmakta ve asker kişilerin, sadece askerlik
hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri askerî suçlara ait davalarla
sınırlı tutulmaktadır. Maddede yer verilen “asker kişi”, “askerî hizmet ve
görev” ve “askerî suç” kavramları tahdidi ve daraltıcı bir düzenleme olarak;
askerî gerekler ile demokratik hukuk devleti ve adil yargılanma hakkı
gereklerini ölçülü bir şekilde denkleştirmektedir.
Öte yandan, Devletin güvenliğine, anayasal düzene
ve bu düzenin işleyişine karşı suçların, her halde adliye mahkemelerinde görüleceği
düzenlenmektedir. Devletin güvenliğine karşı suçlar ile anayasal düzene ve bu
düzenin işleyişine karşı suçlar ibaresi ile 26/09/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununun Dördüncü Kısmının Dördüncü ve Beşinci bölümlerinde yer alan
suçlar kastedilmektedir. Dolayısıyla, bu suçların, kim tarafından işlenirse
işlensin, adliye mahkemelerinde yargılanacağı hükme bağlanmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasında yapılan değişiklikle,
asker olmayan kişilerin, savaş hali haricinde, askerî mahkemelerde yargılanamayacağı
anayasal teminat altına alınmaktadır.
Üçüncü fıkrada yer alan mevcut düzenlemede, savaş
veya sıkıyönetim hallerinde, askerî mahkemelerin hangi suçlar ve hangi kişiler
bakımından yetkili olduklarının kanunla düzenleneceği öngörülmüştür. Bu hüküm,
ikinci fıkrada yapılan değişikliğe rağmen, sıkıyönetim halinde, askerî
mahkemelerin, sivilleri de yargılamasına imkan verebilmektedir. Yine bu hüküm,
birinci fıkrada askerî mahkemelerin görev alanının yeniden belirlenmesine ve
daraltılmasına rağmen, sıkıyönetim halinde, kanunla, görev alanının
genişletilmesine imkan vermektedir. Bu tür yorumlamaların önlenmesi ve olası
tereddütlerin giderilmesi amacıyla, üçüncü fıkrada yapılan değişiklikle,
sıkıyönetim dönemlerinde de, kanunla, sivillerin yargılanmasının ya da askerî
mahkemelerin görev alanlarının genişletilmesinin mümkün olamayacağı hükme
bağlanmaktadır. Bu nitelikteki düzenlemelerin, sadece savaş hali için mümkün
olabileceği belirtilmektedir. Mukayeseli hukuka bakıldığında da, sadece savaş
ve barış hali olmak üzere ikili bir ayrıma gidildiği ve savaş haline münhasır
olmak üzere bazı istisnaî düzenlemelere yer verildiği görülmektedir. Yine
değişik sivil toplum kuruluşları tarafından hazırlanan Anayasa taslaklarında
da, sıkıyönetim dönemiyle ilgili olarak yargı konusunda özel hükme yer
verilmediği görülmektedir. Bu doğrultuda yapılan değişiklikle, sıkıyönetim
dönemlerinde de temel hak ve özgürlüklerin korunması ve adil yargılanma
hakkının garanti altına alınması amaçlanmaktadır.
Anayasanın mevcut 145 inci maddesinin dördüncü
fıkrasında, askerî yargı organlarının kuruluşu, işleyişi, askerî hâkimlerin
özlük işleri, askerî savcılık görevlerini yapan askerî hâkimlerin mahkemesinde
görevli bulundukları komutanlık ile ilişkilerinin; mahkemelerin bağımsızlığı,
hâkimlik teminatı ve askerlik hizmetinin gereklerine göre kanunla düzenleneceği
belirtilmektedir. Anayasa Mahkemesinin 07/05/2009 tarihli ve E. 2005/159, K.
2009/62 sayılı kararında, Anayasanın 9, 138 ve 140 ıncı maddelerindeki
düzenlemeler gereğince, adlî ve idarî yargı için öngörülen yargı
bağımsızlığının, askerî yargı için de geçerli olduğunda kuşku bulunmadığı
vurgulanmaktadır. Bu nedenle, söz konusu fıkrada yer alan ve askerî yargının
bağımsızlığını zedelediği düşünülen “askerlik hizmetinin gerekleri” ibaresi çıkartılmakta
ve fıkranın aynı mahiyetteki son cümlesi yürürlükten kaldırılmaktadır. Bu
durumda, askerî mahkemelerin komutanlıkla ilişkilerinin, sadece “mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı” esaslarına göre kanunla düzenlenmesi hükme
bağlanmaktadır.
MADDE 17- Maddeyle, Anayasa
Mahkemesinin kuruluşunda değişiklik yapılmaktadır.
Mevcut düzenlemeye göre, Anayasa Mahkemesinin
onbir asıl ve dört yedek üyesi bulunmakta ve Mahkeme tek kurul şeklinde
çalışmaktadır. Üyeler altmışbeş yaşına kadar görevlerine devam edebilmekte ve
üyelerin tamamı tek bir merci (Cumhurbaşkanı) tarafından seçilmektedir.
Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde
kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün, Anayasaya
uygunluğunu esas ve şekil yönünden incelemek, Anayasa değişikliklerini ise
şekil yönünden denetlemekle görevlidir. Bundan başka Mahkeme, Anayasada
gösterilen diğer görevler ile Yüce Divan görevini de yapmaktadır. Sayılan bu
görevler nedeniyle Mahkeme önemli bir iş yükü altındadır.
Öte yandan ülkemiz aleyhine, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine her yıl binlerce başvuru yapılmaktadır. Bu başvuruların iç hukuk
yollarında çözüme bağlanması amacıyla bireysel başvuru hakkının getirilmesi
öngörülmektedir. Bu hak doğrultusunda yapılacak insan hakları ihlâl başvurularının
da incelenmesi ve karara bağlanması, Anayasa Mahkemesince
gerçekleştirilecektir. Mevcut görevlerinin yanında, bireysel başvuruyla ilgili
görevini de yerine getirebilmesi için Mahkemenin yapısında değişiklik yapılması
kaçınılmaz hale gelmiştir.
Maddede değişiklik yapılırken, 2003 yılında
Anayasa Mahkemesi tarafından hazırlanan taslak başta olmak üzere, değişik kişi,
kurum, parti ya da sivil toplum kuruluşları tarafından hazırlanmış olan
taslaklar da gözetilmiştir.
Tüm bu veriler göz önüne alınmak suretiyle,
Anayasa Mahkemesinin yapısı değiştirilmekte ve üye sayısı artırılmaktadır.
Halen onbir asıl ve dört yedek olan üye sayısı onyediye yükseltilmekte, yedek
üyelik statüsüne son verilmekte ve mevcut yedek üyelerin asıl üye statüsüne
geçmeleri öngörülmektedir. Üyelerin geldikleri alanlar çeşitlendirilmektedir.
Öte yandan, mukayeseli hukuka bakıldığında,
parlamentoların anayasa mahkemelerine üye seçmesinin neredeyse ortak bir
uygulama olduğu görülmektedir. Örneğin; Almanya, İsviçre, Macaristan, Polonya,
Portekiz, Makedonya, Litvanya ve Hırvatistan’da anayasa mahkemesi üyeleri
yasama organı tarafından seçilmekteyken, Avusturya, Belçika, Bulgaristan,
İtalya, Romanya, İspanya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde anayasa mahkemesi
üyelerinin seçilmesi yetkisi, yasama, yargı, hükümet ve devlet başkanı arasında
paylaşılmaktadır. Fransa’da ise Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçilmesi yetkisi
Devlet Başkanı, Meclis Başkanı ve Senato Başkanına ait bulunmaktadır.
Mukayeseli hukukun ortak uygulaması dikkate
alınarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de Anayasa Mahkemesine üye
seçebilmesine imkan tanınmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, iki üyeyi
Sayıştay başkan ve üyeleri arasından Sayıştay Genel Kurulunca, her boş üyelik
için gösterecekleri üçer aday içinden, bir üyeyi de serbest avukatlar
arasından, baro başkanlarının göstereceği üç aday içinden seçecektir. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yapacağı seçimlerde, uzlaşmayla seçim yapılması
amacıyla, öncelikle nitelikli oy çokluğu aranacaktır. Nitelikli çoğunluğun sağlanamaması
halinde, üye tamsayısının salt çoğunluğunun aranması, salt çoğunluğun
sağlanamaması halinde ise ikinci oylamada en fazla oy alan iki adayın katılımı
ile yapılacak üçüncü oylamada en fazla oy alan adayın Mahkeme üyesi seçilmesi
ilkesi benimsenmiştir.
Cumhurbaşkanı, mevcut düzenlemeye göre onbir asıl
ve dört yedek olmak üzere onbeş üyenin hepsini seçerken, getirilen yeni
düzenlemede, bu sayı ondörde indirilmektedir. Cumhurbaşkanı, Mahkeme
üyelerinden dördünü, üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf
hakim ve savcılar ile Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından doğrudan
seçecektir. Diğer üyeleri ise, Cumhurbaşkanı, mevcut düzenlemede olduğu gibi,
Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve
Yükseköğretim Kurulu tarafından her boş üyelik için gösterilecek üçer aday
içinden seçecektir.
Mahkeme üyelerinin aday gösterilmesinde, çoğulcu
demokratik yöntemlerle, her boş üyelik için üçer adayın belirlenmesi usulü
benimsenmiştir. Aday gösterme seçimlerinde ise, her seçmenin ancak bir aday
için oy kullanması öngörülmüştür. Bu düzenlemeyle, seçimlerin tek seferde
sonuçlandırılması ve çalışma performansının düşmesinin önlenmesi
amaçlanmaktadır. Bir diğer amaç ise, seçmen iradesinin “temsilde adalet”
ilkesine uygun olarak sonuçlara yansımasının sağlanmasıdır.
Mahkeme üyeliğine, yükseköğretim kurumları
öğretim üyelerinden seçileceklerin profesör veya doçent unvanını kazanmış,
avukatlardan seçileceklerin en az yirmi yıl fiilen avukatlık yapmış, üst kademe
yöneticilerinden seçileceklerin yükseköğrenim görmüş ve en az yirmi yıl kamu
hizmetinde fiilen çalışmış, birinci sınıf hâkim ve savcılardan seçileceklerin
adaylık dahil en az yirmi yıl çalışmış olmaları ve sayılan bu kişilerin kırkbeş
yaşını doldurmuş bulunmaları gerekir.
İki bölüm hâlinde çalışması öngörüldüğünden,
Mahkemenin, kendi üyeleri arasından, gizli oyla ve üye tam sayısının salt
çoğunluğuyla, iki başkanvekili seçmesi öngörülmektedir. Bu görevlere
seçilenlerin dört yıllık görev sürelerinin bitimini müteakip yeniden seçilebilmeleri
imkanı da bulunmaktadır.
MADDE 18- Anayasa Mahkemesi
üyeliğinin süresi oniki yıl olarak düzenlenmektedir. Bu değişiklikle,
Mahkemedeki üye profilinin, yeni toplumsal koşullara ve yeni anlayışlara göre
makul bir süre içinde kendini yenilemesine olanak tanınmaktadır. Oniki yıllık
sürenin, bir taraftan üyelerin yeterince tecrübe kazanması ve bu tecrübelerini
Mahkeme çalışmalarına yansıtması açısından yeterli, diğer taraftan da toplumsal
değişimin Mahkeme profiline yansımasına olanak sağlamak için de makul bir süre
olduğu değerlendirilmektedir. Mukayeseli hukukta da mahkeme üyeliğinin süreli
olduğu görülmektedir. Örnek vermek gerekirse, bu süre; Almanya’da 12, Fransa,
İtalya, İspanya, Bulgaristan, Macaristan, Portekiz, Polonya, Romanya ve
Slovenya’da ise 9 yıldır.
Özellikle Anayasada, bir davaya bakmakta olan
mahkemenin, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararname hükümlerinin
Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurması üzerine, Anayasa
Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği ret kararlarına konu kanun ya da
kanun hükmünde kararnamelere karşı, ancak on yıl geçtikten sonra yeniden
başvuru imkanının getirildiği de dikkate alındığında, üyelik süresinin oniki
yıl ile sınırlandırılmasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Bu düzenlemeler karşısında, zorunlu emeklilik
yaşı öncesinde görev süresi dolan üyelerin atandığı kaynağın özellikleri de
dikkate alınarak başka görevlere atanabilmeleri, maaş ve özlük işleri ile
emekliliklerine ilişkin konuların, kanunla düzenlenmesi esası benimsenmektedir.
MADDE 19- Maddede, Anayasa
Mahkemesinin görev ve yetkilerinin arasına, bireysel başvuruların incelenmesi
de dahil edilmektedir.
Bireysel başvuru ya da anayasa şikâyeti, kamu
gücü tarafından, temel hak ve özgürlükleri ihlâl edilen bireylerin başvurdukları
olağanüstü bir kanun yolu olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde, temel hakların
korunması amacıyla bireysel başvuru yolu, pek çok uygar ülkede anayasa
yargısının ayrılmaz bir parçası kabul edilmektedir. Bireysel başvuru yolu,
kapsamı ülkeden ülkeye farklılık göstermekle birlikte, başta Federal Almanya
olmak üzere Avusturya, İspanya, İsviçre, Belçika, Macaristan, Polonya, Çek
Cumhuriyeti, Slovak Cumhuriyeti, Meksika, Brezilya, Arjantin gibi pek çok
ülkede uygulanmaktadır. Doğu Avrupa ülkelerinin çoğunda da bireysel başvuru
kurumu kabul edilmiş ve işletilmektedir. Anglo-Amerikan hukukunda teknik
anlamda bireysel başvuru kurumu olmasa da, bireysel başvuruyla benzer işlevlere
sahip kanun yolları bulunmaktadır.
Türkiye’nin konumuna baktığımızda, bireysel başvuru
müessesesinin kabul edilmediği, ancak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
bireysel başvuru hakkının ve bu Mahkemenin zorunlu yargılama yetkisinin
tanındığı görülmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yoluyla, iç hukukta
halledilemeyen temel hak ihlâllerine ilişkin şikâyetlerin, ulusalüstü düzeyde
ele alınması kabul edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde her yıl
Türkiye’ye karşı çok sayıda dava açılmakta ve Türkiye pek çok davada tazminata
mahkum edilmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, iç hukuk
yollarının tüketilmiş olup olmadığını araştırırken, ilgili ülkede bireysel
başvuru kurumunun bulunup bulunmadığını da dikkate almakta ve bunu hak
ihlâllerinin ortadan kaldırılmasında etkili bir hukuk yolu saymaktadır. Bu
nedenle, bireysel başvuru müessesesinin getirilmesiyle, hak ihlâllerine maruz
kaldığını iddia edenlerin önemli bir bölümünün bireysel başvuru aşamasında,
başka bir ifadeyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmeden önce, tatmin
edilebilmesinin mümkün olabileceği ve böylece Türkiye aleyhine açılacak dava ve
verilecek ihlâl kararlarında azalma olacağı değerlendirilmektedir. Bu itibarla,
Türkiye’de de iyi işleyen bir bireysel başvuru sisteminin kurulması, haklar ve
hukukun üstünlüğü temelindeki standartları yükseltecektir.
Diğer yandan, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin
2004(6) Sayılı Tavsiye Kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki dava
yükünün azaltılabilmesi için bireysel başvuru yönteminin iç hukukta
tanınmasının gerekliliğine değinilmiş; aynı şekilde, Venedik Komisyonu da 2004
yılında kamuoyuna duyurulan bireysel başvuruya ilişkin Anayasa değişikliği
önerisini olumlu bulduğunu ifade etmiştir.
Türkiye’de bireysel başvuru yolunun kabul
edilmesi, bir yandan bireylerin sahip oldukları temel hak ve özgürlüklerin daha
iyi korunmasını sağlayacak, öte yandan da kamu organlarını, Anayasaya ve
kanunlara daha uygun davranma konusunda zorlayacaktır. Bu amaçlarla yapılan
değişiklikle, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması ve teminat altına
alınması için, vatandaşlara bireysel başvuru hakkı tanınmakta ve Anayasa
Mahkemesine de bu başvuruları inceleme ve karara bağlama görevi verilmektedir.
Buna göre herkes, Anayasada güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla
Anayasa Mahkemesine başvurma hakkına sahiptir. Bireysel başvuruda bulunabilmek
için, olağan kanun yollarının tü¬ketilmiş olması şarttır. Şu kadar ki, bireysel
başvuru kurumunun niteliği dikkate alındığında, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususların bu kapsamda incelenmeyeceği kuralı benimsenerek, diğer
yüksek yargı organları ile Anayasa Mahkemesi arasındaki olası görev
uyuşmazlıklarının ortaya çıkmasının önlenmesi amaçlanmaktadır. Bu müessesenin
işleyişine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenecektir. Yapılan yeni
düzenlemeyle, bireysel başvuruları inceleme görevi verilmek suretiyle, Anayasa
Mahkemesine, özgürlükleri koruma ve geliştirme misyonu da yüklenmektedir.
Öte yandan, Yüce Divan kararlarının yeniden
incelenmesini talep etme imkanı getirilmek suretiyle bu yargılama yönteminde
sağlanan güvenceler geliştirilmektedir. Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan
sıfatıyla yargılayacağı kişiler arasına Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,
Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma
Genel Komutanı da eklenmektedir.
MADDE 20- Maddeyle, Anayasa
Mahkemesinin, iki bölüm ve Genel Kurul şeklinde çalışması öngörülmekte,
bölümlerin, başkanvekilinin başkanlığında dört üyenin katılımıyla; Genel Kurulun
ise Mahkeme Başkanının veya Başkanın belirleyeceği başkanvekilinin
başkanlığında en az oniki üye ile toplanması prensibi benimsenmektedir. Ancak
bölümler ve Genel Kurul tarafından alınacak kararlar bakımından üye tam
sayısının salt çoğunluğu esası getirilmektedir.
Bireysel başvuru müessesesinin yapısı, öngörülen
başvuru sayısı ve müessesenin niteliği göz önüne alındığında, başvuruların
öncelikle bir kabul edilebilirlik incelemesinin yapılmasına ve bunun için bir
komisyon oluşturulmasına imkan tanınmaktadır.
Bölümler, esas itibariyle bireysel başvuruları
incelemekle görevlendirilmektedir. Siyasî partilere ilişkin dava ve
başvuruların, iptal ve itiraz davalarının ve Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek
yargılamaların Genel Kurulca yapılması benimsenmektedir.
Genel Kurul kararları kural olarak salt
çoğunlukla alınır. Ancak, niteliği gereği daha özellikli görülen; Anayasa
değişikliğinin iptaline, siyasî partilerin kapatılmasına ya da Devlet
yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için, üye tamsayısının
üçte iki oy çokluğu aranmaktadır. Nitelikli oy çokluğu aranan hususlardan
birisi, Anayasa değişikliklerinin iptaline ilişkin kararlardır. Anayasanın 148
inci maddesinin birinci fıkrasına göre Anayasa Mahkemesinin, Anayasa
değişiklikleri bakımından yetkisinin, sadece şekil bakımından inceleme ve
denetleme ile sınırlı olduğu açıktır. Nitelikli oy çokluğu aranan hususlardan
ikincisi ise, siyasî partilerin kapatılmasına ilişkin kararlardır. Maddeyle,
nitelikli oy çokluğu aranan hususlara bir ekleme daha yapılmakta ve siyasî
partilerin Devlet yardımından yoksun bırakılmasına ilişkin kararların da siyasî
parti kapatma kararlarıyla aynı nitelikli oy çokluğu ile alınabileceği hükme
bağlanmaktadır. Mevcut düzenlemede Anayasa Mahkemesinin nitelikli oy çokluğu nisabı
beşte üç olarak belirlenmişken, getirilen düzenlemeyle bu nisap üçte ikiye
yükseltilmektedir.
Anayasa Mahkemesinin kuruluşu, Genel Kurul ve
bölümlerin yargılama usulleri, Başkan, başkanvekilleri ve üyelerin disiplin
işleri kanunla; Mahkemenin çalışma esasları, bölüm ve komisyonların oluşturulma
biçimi, bölümler arasındaki işbölümü ise İçtüzükle düzenlenecektir.
Bireysel başvuruya ilişkin incelemelerin kural
olarak dosya üzerinden yapılması esası benimsenmektedir. Ancak Mahkeme,
başvurunun niteliğine göre, gerekli gördüğü takdirde, duruşmalı inceleme de
yapabilecektir.
MADDE 21- Askerî yargıyla ilgili
145 inci maddede yapılan değişikliğe paralel olarak, Askerî Yargıtayın
kuruluşu, işleyişi, mensuplarının disiplin ve özlük işlerinin, mahkemelerin
bağımsızlığı ile hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenmesi
öngörülmekte ve mevcut metinde yer alan “askerlik hizmetinin gerekleri”
ibaresi, yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının güçlendirilmesi amacıyla
madde metninden çıkarılmaktadır.
MADDE 22- Maddeyle, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun oluşumu, Kurul üyelerinin nitelikleri ve seçimi,
Kurulun çalışma usul ve esasları yeniden düzenlenmektedir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut
yapısı, üye sayısının azlığı, üyelerin sadece yüksek yargıdan gelmesi, ilk
derece mahkemelerini yönetmekle görevli olmasına rağmen Kurulda, buralarda
görev yapan hâkim ve savcılardan hiçbir temsilcinin yer almaması, Kurul
kararlarının tamamen yargı denetimine kapalı olması, Kurul kararlarına karşı
etkili iç itiraz sisteminin öngörülmemiş olması, hâkim ve savcıların denetimi,
haklarında inceleme ve soruşturma izni verilmesi, adalet müfettişlerinin
atanması gibi önemli bazı yetkilerin Adalet Bakanına ait olması, Kurulun
kendisine ait sekretaryasının, binasının ve bütçesinin bulunmaması gibi
hususlar gerek iç ve gerekse uluslararası kamuoyunda eleştiri konusu
yapılmıştır.
Bir yandan bu eleştirilerin karşılanması ve diğer
yandan da Yargı Reformu Stratejisinde öngörüldüğü üzere, yargı bağımsızlığının
ve hâkimlik teminatının güçlendirilmesi amacıyla, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun yapısında önemli değişiklikler öngörülmektedir. Bu değişiklikler
yapılırken, uluslararası belgeler ve diğer kişi, kurum, parti ya da sivil
toplum kuruluşları tarafından hazırlanan anayasa taslakları göz önünde
bulundurulmuştur. Bunların yanında mukayeseli hukuk uygulamaları da dikkate
alınmıştır. Yüksek yargı kurullarıyla ilgili olarak mukayeseli hukuka
bakıldığında, bu kurulların Fransa’da 18, İtalya’da 27, İspanya’da 21,
Polonya’da 25 ve Portekiz’de 17 üyeden oluştuğu ve bu kurullarda hakim ve
savcıların da yer aldığı görülmektedir.
Yapılan değişiklik kapsamında, öncelikle, Kurulun
üye sayısı, yedi asıl ve beş yedek üyeden, yirmibir asıl ve on yedek üyeye
yükseltilmektedir. Adalet Bakanı, Kurulun Başkanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı
Kurulun tabiî üyesidir.
Kurulun üç daire ve Genel Kurul şeklinde
çalışması öngörülmektedir. Kurul üyelerin geldiği kaynaklar
çeşitlendirilmektedir. Bu bağlamda, Kurul üyelerinden dördü, yükseköğretim
kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim
üyeleri, üst kademe yöneticileri ve avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca
doğrudan seçilecektir. Bundan başka Kurulun;
- Üç asıl ve iki yedek üyesi,
Yargıtay üyeleri arasından, Yargıtay Genel Kurulu tarafından,
- Bir asıl ve bir yedek üyesi,
Danıştay üyeleri arasından, Danıştay Genel Kurulu tarafından,
- Bir asıl ve bir yedek üyesi,
Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu üyeleri arasından, Akademi Genel
Kurulu tarafından,
- Yedi asıl ve dört yedek üyesi,
birinci sınıf adlî yargı hâkim ve savcıları arasından, tüm adlî yargı
hâkim ve savcıları tarafından,
- Üç asıl ve iki yedek üyesi ise,
birinci sınıf idarî yargı hâkim ve savcıları arasından, tüm idarî yargı
hâkim ve savcıları tarafından,
seçilecektir.
Kurul üyeliklerinin herhangi bir nedenle
boşalması halinde, o üyenin geldiği yerden seçilen yedek üye tarafından kalan
süre tamamlanacaktır. Sadece Cumhurbaşkanının seçeceği üyelerin yedeği
öngörülmemiştir. Cumhurbaşkanı kontenjanından gelen Kurul üyesinin, herhangi
bir nedenle üyeliğinin boşalması halinde, Cumhurbaşkanı kısa süre içinde
yeniden atama yapabilecektir. Kaldı ki, bu durum, Kurulun yeni oluşumunda,
kanunla düzenlenmesi öngörülen toplantı ve karar yeter sayıları karşısında
Kurulun çalışmalarını etkilemeyecektir.
Getirilen düzenlemelerden birisi de, Yargıtay,
Danıştay ve Türkiye Adalet Akademisi genel kurulları ile ilk derece
mahkemelerinde, dört yılda bir yapılacak seçimlerde, her seçmenin ancak bir
aday için oy kullanmasına ilişkin hükümdür. Bu düzenlemenin iki amacı
bulunmaktadır. Birincisi, seçimlerin tek seferde sonuçlandırılmasıdır.
Gerçekten, Yargıtay Genel Kurulunda yapılan ve aday gösterilmek için salt
çoğunluğun arandığı bu nitelikteki seçimlerin onlarca, hatta bazen yüzlerce
defa tekrarlanması yoluna gidildiği görülmektedir. Benzer şekilde ilk derece
mahkemelerinde yapılacak seçimlerde salt çoğunluğun aranması halinde de, aday
gösterme seçimlerinin defalarca tekrarlanması söz konusu olabilecektir. Bu
durum, yüksek mahkemelerin ve ilk derece mahkemelerinin çalışma performansını
düşürecek ve esasen ağır iş yükü altında olan yargının ilave sorunlarla karşı
karşıya kalmasına sebep olabilecektir. Getirilen düzenleme öncelikle bu
olumsuzluğa meydan vermeme amacını içermektedir. Bu hükmün ikinci amacı ise,
seçmen iradesinin sonuçlara en iyi şekilde yansımasıdır. Halen Yargıtay ve
Danıştay genel kurullarında yapılan aday gösterme seçimlerinde, her aday
adayının salt çoğunluğun oyunu alması aranmaktadır. Örneğin, Yargıtayda 250
üyenin olduğu düşünülürse, 126 oy alan kişi aday gösterilmektedir. Bu işlemler
tekrar edilmekte ve aynı 126 oy, her üç aday adayını da belirleyebilmektedir.
Buna karşın geriye kalan 124 kişinin iradesi hiçbir şekilde sonuçlara
yansımamaktadır. Bu durum ise Anayasada öngörülen “temsilde adalet” ilkesi ile
bağdaşmamaktadır. Bu amaçlarla, aday belirleme seçimlerine ilişkin söz konusu
hüküm getirilmiştir. Getirilen bu hükümle, yapılacak seçimlerde “çoğunlukçu”
değil, “çoğulcu” bir anlayışın benimsenmesi öngörülmüştür.
Getirilen bir diğer hükme göre, Kurulun Başkanı
olan Adalet Bakanı ile Kurulun doğal üyesi olan Adalet Bakanlığı Müsteşarı
dışındaki diğer Kurul üyeleri, kanunda belirlenenler dışında, başka bir görev
alamayacak; Kurul tarafından başka bir göreve atanamayacak ve seçilemeyecektir.
Bu nitelikteki Kurul üyelerinin hangi görevleri alabilecekleri ilgili kanunda
gösterilecektir.
Mevcut düzenlemede olduğu gibi, Kurulun yönetim
ve temsili Kurul başkanına, yani Adalet Bakanına ait olacaktır. Ancak,
getirilen bir yenilik olarak, Adalet Bakanı, dairelerin toplantılarına
katılamayacak ve oy kullanamayacaktır. Kurul üyeleri kendi arasından üç daire
başkanı ve daire başkanlarından birini de Başkanvekili olarak seçecektir. Kurul
Başkanı yetkilerinin bir kısmını, başkanvekiline devredebilecektir.
Kurulun görevleriyle ilgili mevcut düzenlemede
yer alan hükümler esas itibariyle aynen korunmaktadır. Mevcut metinde “kadro
dağıtma” işlemi de Kurulun görevleri arasında sayılmakla birlikte bu hüküm,
daha önceden yapılan değişikliklerle anlamsız ve hükümsüz hale geldiğinden
madde metninden çıkartılmıştır.
Kurulun görevlerine ilave olarak getirilen en
önemli yenilik ise, halen Adalet Bakanlığına ait olan hâkim ve savcıların
denetlenmesi yetkisinin tamamen Kurula devredilmesidir. Yine hâkim ve savcılar
hakkında inceleme ve soruşturma izni, Kurulun ilgili dairesinin teklifi
üzerine, Kurul Başkanının oluruyla verilecektir. Denetim ile inceleme ve
soruşturma işlemleri, Kurul müfettişleri tarafından yapılacaktır. Kurul
müfettişleri, muvafakatleri alınmak suretiyle Kurul tarafından atanacaktır.
Buna karşın yargısal faaliyetler dışında kalan, icra, noter, cezaevi gibi
mercilerin denetlenmesi ile savcıların tamamen idarî nitelikteki iş ve
işlemlerinin denetimi Adalet Bakanlığına bağlı olarak görev yapan adalet
müfettişleri ile hâkim ve savcı mesleğinden olan iç denetçiler eliyle
yapılacaktır. Şu halde Kurula bağlı olan Kurul müfettişleri ile Adalet
Bakanlığına bağlı olan adalet müfettişleri ayrı alanlarda görev yapacaktır.
Yürürlükteki düzenlemede, Kurul kararları tamamen
yargı denetimine kapalı iken, yapılan değişiklikle meslekten çıkarma cezalarına
ilişkin kararlar yargı denetimine açılmaktadır. Kurulun diğer kararları için
ise etkili iç itiraz sistemi öngörülmektedir.
Mevcut düzenlemede, Kurulun kendi sekreteryasının
olmaması, bu işlemlerin Adalet Bakanlığı tarafından yapılması, yine bina ve
bağımsız bütçesinin bulunmaması eleştiri konusu yapılmaktaydı. Getirilen
düzenlemeyle Kurula bağlı bir Genel Sekreterlik kurulmaktadır. Genel
Sekreterlik, Kurulun tüm sekreterya işlemlerini yürütecektir. Yine Anayasa
hükmü olarak yazılmamışsa da ilgili kanunlarda yapılması düşünülen
değişikliklerle, Kurulun binasının ve bütçesinin olmasının sağlanması
öngörülmektedir. Kurul Genel Sekreterinin birinci sınıf hâkim ve savcılar
arasından, Kurulun teklif ettiği üç aday arasından Kurul Başkanı tarafından
atanması hükme bağlanmaktadır. Yukarıda da değinildiği gibi Kurul müfettişleri
ile Kurulda çalışacak hâkim ve savcıların atanması, muvafakatleri alınmak
koşuluyla, Kurul tarafından yapılacaktır.
Adalet Bakanlığı merkez, ilgili ve ilişkili
kuruluşlarında geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcıları
atama yetkisi ise Adalet Bakanına ait olacaktır.
Son olarak maddede, kanunla düzenlenmesi gereken
hususlara yer verilmiştir.
MADDE 23- Maddeyle, Ekonomik ve
Sosyal Konsey uygulaması anayasal dayanağa kavuşturulmaktadır. Demokratik
sistem içinde ve uluslararası uygulamalarda; ekonomik ve sosyal politikaların
oluşturulmasında, sivil toplum kuruluşlarının daha fazla görüş ve katkılarının
alınması önem taşımaktadır.
Yapılan yeni düzenlemeyle; Ekonomik ve Sosyal
Konseye, geniş bir yelpazede, toplumun çeşitli kesimlerinin temsilcilerinin
katılımıyla, ekonomik ve sosyal sorunlar ile bunlara ilişkin çözüm yolları
hakkında görüş üreten fonksiyonel bir kurumsal yapı kazandırılması
hedeflenmektedir.
Avrupa Komisyonu ilerleme raporlarında,
Türkiye’nin, ekonomik ve sosyal politikaların belirlenmesinde, iyi işleyen ve
fonksiyonel bir yapıya kavuşturulmamış olması eleştiri konusu yapılmaktadır.
Söz konusu eleştiriler de dikkate alınmak suretiyle anayasal dayanağı
oluşturulan yeni Konsey yapılanması içinde; sivil toplum kuruluşları, meslek
odaları ve hükümet temsilcileri bir araya gelerek, istişari nitelikte görüş
bildirme fonksiyonu ifa edecektir.
Ekonomik ve Sosyal Konseyin kuruluş ve işleyişi
kanunla düzenlenecektir.
MADDE 24- Maddeyle, demokrasi ve
hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan, Anayasanın geçici 15 inci maddesi
yürürlükten kaldırılmaktadır.
MADDE 25- Maddeyle Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasına üç geçici madde eklenmektedir.
GEÇİCİ MADDE 18 - Siyasî
partilerin kapatılması konusunda, Anayasanın 69 uncu maddesinde değişiklik
yapılmış ve demokratik sistemin vazgeçilmez unsuru olan siyasî partilerin
kapatılması zorlaştırılmıştır. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Anayasa
Mahkemesi önünde derdest durumda olan kapatma davaları hakkında da Anayasanın
69 uncu maddesinde yapılan değişikliğin bir bütün olarak uygulanacağı hükme
bağlanmaktadır.
GEÇİCİ MADDE 19 - Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girmesinden sonra, mevcut Anayasa Mahkemesinin
yapısının, yeni hükümlere uyarlanmasına ilişkin geçiş hükümleri
düzenlenmektedir.
Anayasa Mahkemesinde halen görev yapan yedek
üyelerin, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte asıl üye sıfatını kazanacakları
öngörülmektedir.
Mahkemenin üye sayısının artırılması nedeniyle
yapılacak yeni üye seçimlerinin hangi makam tarafından ve hangi kontenjanlardan
seçileceği belirtilmektedir.
Bireysel başvuru müessesesinin alt yapısının
hazırlanma süresi belirlenmektedir.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Anayasa
Mahkemesi asıl veya yedek üyesi olanların görev süresinin, kazanılmış hak
kapsamında, 65 yaşına kadar devam edeceği hükme bağlanmaktadır. Bu Kanunun
yürürlüğe girmesinden önce, Mahkemede, değişik görevlere seçilmiş olanların,
görevlerinin, seçildikleri sürenin sonuna kadar devam edeceği de hükme
bağlanmaktadır.
GEÇİCİ MADDE 20- Anayasanın 159
uncu maddesinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısında önemli
değişiklikler yapılması öngörülmüştür. Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren, başta 2461 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu
ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu olmak üzere bir çok kanunda, çok
sayıda değişiklik yapılması gerekmektedir. Bu değişikliklerin yapılmasının
belirli bir zaman alacağı da açıktır.
Bu husus da göz önüne alınmak suretiyle, yeni
Kurulun oluşması ve görevine başlayabilmesi için gerekli olan geçiş hükümleri
bu maddede düzenlenmiştir. Bu bağlamda, üye sayısındaki artışın bir sonucu
olarak, yeni üyelerin nasıl ve hangi süre içinde seçileceği, seçmeye yetkili
merciler bazında hükme bağlanmaktadır.
Seçilen üyelerin göreve başlama zamanları
belirlenmektedir. Mevcut Kurul üyelerinin seçildikleri sürenin sonuna kadar
görevlerine devam edeceği öngörülmüştür.
Adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları arasından
yapılacak seçimlerin, Yüksek Seçim Kurulunun genel yönetim ve denetimi altında
yapılması öngörülmektedir. Bu seçimlerin; adlî yargı hâkim ve savcıları
bakımından her ilde ve il seçim kurullarının yönetim ve denetiminde, idarî
yargı hâkim ve savcıları bakımından ise, bölge idare mahkemelerinin bulunduğu
illerde ve bölge idare mahkemesinin bulunduğu ildeki il seçim kurullarının
yönetim ve denetimi altında yapılması hükme bağlanmaktadır.
İlgili kanunlarda gerekli düzenlemeler
yapılıncaya kadar Kurul üyelerine ödenecek ücret ile Kurulun nasıl çalışacağına
ilişkin temel ilkeler de bu maddede düzenlenmektedir.
MADDE 26- Madde, yürürlük ve
halkoylamasına ilişkindir.
İlgili Anayasa Mahkemesi Kararı:
7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un;
A- Anayasa teklifi olarak veriliş biçimi ile Anayasa Komisyonu’ndaki
görüşme şekline ilişkin iptal isteminin, Anayasa Mahkemesi’nin yetkisizliği nedeniyle
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
B- Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabulüne ilişkin oylamalarda gizliliğin
ihlal edildiğine ilişkin iddialar yönünden, Anayasa’ya aykırılık bulunmadığına
ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
C- İvedilikle görüşülmeme koşuluna uyulmadığı iddiası yönünden Anayasa’ya
aykırılık bulunmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
D- Amacı bakımından Anayasa’ya aykırılık iddialarının incelenmesi isteminin
Anayasa Mahkemesi’nin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
E- 8. maddesiyle, 7.11.1982 günlü, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nın 74. maddesinin; değiştirilen kenar başlığında ve eklenen üçüncü
fıkrasındaki “… ve kamu denetçisine başvurma …” ibareleri ile dördüncü, beşinci
ve altıncı fıkralarının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
F- 14. maddesiyle değiştirilen, Anayasa’nın 144. maddesinin,
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
G- 16. maddesiyle değiştirilen, Anayasa’nın 146. maddesinin;
1- Birinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
2- İkinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE,
3- Üçüncü fıkrasının, Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
4- Dördüncü fıkrasının;
a- Birinci tümcesinde yer alan “… bir üye ancak bir aday için oy
kullanabilir; …” ibaresinin,
b- İkinci tümcesinde yer alan “… de her bir baro başkanı ancak bir aday için
oy kullanabilir ve …” ibaresinin,
Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
c- Kalan bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
H- 19. maddesiyle değiştirilen, Anayasa’nın 149. maddesinin, birinci
fıkrasının “Bölümler ve Genel Kurul, kararlarını salt çoğunlukla alır.”
biçimindeki dördüncü tümcesi ile üçüncü fıkrasının, Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
I- 22. maddesiyle değiştirilen, Anayasa’nın 159. maddesinin;
1- İkinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
2- Üçüncü fıkrasının;
a- Üçüncü tümcesinde yer alan “…iktisat ve
siyasal bilimler …”
ve “…
üst kademe yöneticileri …” ibarelerinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
b- Kalan bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına
ve iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
3- Dördüncü fıkrasının, Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
4- Beşinci fıkrasının;
a- Birinci tümcesinde yer alan “ … ancak bir aday
için …” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b- Birinci tümcesinin kalan bölümü ile
ikinci tümcesinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
5- Altıncı fıkrasının, Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
6- Yedinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
7- Sekizinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
8-Dokuzuncu fıkrasının, Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
9- Onuncu fıkrasının, Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
10- Onbirinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
11- Onikinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
12- Onüçüncü fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
İ- 25. maddesiyle Anayasa’ya eklenen Geçici Madde 18’in;
1- Birinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
2- İkinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
3- Üçüncü fıkrasının,
a- (a) ve (b) bentlerinin,
aa- Birinci, ikinci ve üçüncü tümcelerinin,
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
bb-Son tümcelerinde bulunan “… ancak bir aday için…” ibarelerinin Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
cc- Son tümcelerinin kalan bölümlerinin
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
b- (c) bendinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
c- (ç) bendinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
4- Dördüncü fıkrasının, Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
5- Beşinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
J- 25. maddesiyle Anayasa’ya eklenen Geçici Madde 19’un;
1- Birinci fıkrasının,
a- (a) bendinin,
aa- Birinci tümcesinde yer alan “… iktisat ve
siyasal bilimler…” ve “… üst kademe yöneticileri…” ibareleri ile ikinci
tümcesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
bb- Birinci tümcesinin kalan bölümünün
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
b- (b), (c) ve (ç) bentlerinin,
aa- İlk dört tümcelerinin, Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
bb- Son tümcelerinde yer alan “… sadece bir aday
için…” ibarelerinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
cc- Son tümcelerinin kalan bölümlerinin
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
c- (d) bendinin,
aa- “ Bu seçimlerde her seçmen sadece bir aday
için oy kullanabilir.” biçimindeki onbirinci tümcesinin Anayasa’ya aykırı
olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
bb- Kalan bölümlerinin Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
2- İkinci, üçüncü, dördüncü fıkraları ile altıncı
fıkrasının (b), (c), (ç) bentleri ve yedinci, sekizinci fıkralarının Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
K- 26. maddesinde yer alan “… ve halkoyuna sunulması halinde tümüyle…”
ibaresinin Anayasa’ya aykırılık savlarının incelenmesi isteminin Anayasa
Mahkemesi’nin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE, OYÇOKLUĞUYLA,
- Yürürlüklerinin durdurulması isteminin REDDİNE.