Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Hakem Seçiminin Esasları

Yazan : Yusuf Dündar [Yazarla İletişim]
avukat

Makale Özeti
hakem olabilmek için gerekli şartlar ve sonuçları
Yazarın Notu
yazım yanılşları ıcın şimdiden kusara bakmayın

HAKEM SEÇİMİNİN ESASLARI


I)Kavram Olarak

Bir hak üzerinde uyuşmazlığa düşmüş iki tarafın, anlaşarak, bu uyuşmazlığın çözümünü özek kişiler bırakmalarına ve uyuşmazlığın özel kişiler tarafından incelenip karara bağlanmasına tahkim denir1. Tahkim sözleşmesi bir usul sözleşmesidir. Ancak,bu sözleşmenin yapılması diğer sözleşmelerde olduğu gibi Borçlar kanunu hükümlerine tabidir.
Tahkim sözleşmesi bir usul sözleşmesi ise de,bu mahiyeti ona mecburi tahkimde olduğu gibi,bir mecburilik ifade etmez. Çünkü,sözü edilen tahkim mahiyeti itibarıyla ihtiyari olduğu gibi,tahkim sözleşmesi kurulması bakımından da tamamen Medeni Hukuk ve Borçlar Hukukuna tabidir.Bu nedenle,taraflar anlaşmak suretiyle bu yola müracaat etmekten her zaman vazgeçme hakkına sahiptirler2.
Tahkim sözleşmesi,HUMK’ nda yer almasına rağmen kuruluşu ve geçerliliği bakımından, Borçlar Hukuku hükümlerinin de uygulandığı hukuki bir işlem olarak görülmektedir3.
Gerçekten de hakem müessesesi Medeni Usul yasamızda düzenlenmiş,hakemin verdiği kararın yerine getirilmesi Usul Yasasında bazı koşullara uygun bulunmasına bağlanmıştır.
Yani tahkim sözleşmesi tarafların rızalarına dayanmakla birlikte,sonuçlarını doğurabilmesi,onların rızası dışında Medeni Usul Yasamızda öngörülen koşulların yerine getirilmesiyle mümkün olmaktadır. Bu bakımdan, tahkim sözleşmesi,sonuçları bakımından Usul Hukuku alanına girince,burada kamu hukuku ilkelerinden de söz etmek gerekir 4.
HUMK md.517/1 md’ e göre tahkimin yazılı olması gerekir. Tahkim sözleşmesinin yazılı yapılamaması halinde, geçersiz olacağı ise, aynı maddenin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir buradaki yazılı şekil adi yazılı şekildir ve tahkim sözleşmesinin geçerlilik şartıdır5.
Tahkim sözleşmesi borçlar hukuku anlamında bir akit olduğu için, sözleşmeler için genel şartların tahkim sözleşmesinde de bulunması ve aranması gerekir. Özellikle sözleşme özgürlüğünü olumsuz yönde sınırlayan Borçlar Kanunun 19,20.maddelerinin hükümleri tahkim sözleşmesinin geçerlilik incelemesi sırasında kamu hukuku ilkeleri bakımından doğrudan göz önünde tutulması gerekecektir.
Tahkim sözleşmesi kuruluşu itibarıyla Borçlar Hukuku Hükümlerine tabi ise de,tahkim sözleşmesiyle bir uyuşmazlığın dava olarak mahkeme önüne getirmek yerine,yasada belirlenen niteliklere sahip özel kişiler (hakemler )tarafından görülmesi kararlaştırıldığından ,bu özel kişiler uyuşmazlığı maddi hukuk kurallarına göre çözmekle yükümlü olmayıp,adalet ve nasafet kurallarına göre karar verebileceklerinden,Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu tahkim sözleşmesini bazı özel şartlara tabi tutmuştur. Bu özel kuralların konulmasının sebebi,tarafların korunması ve tahkim usulünün kötüye kullanılmasının önlenmesini sağlamaya yöneliktir.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 516-536.maddelerinde düzenlenmiş olan ihtiyari tahkim ile iki taraf aralarında çıkan muayyen anlaşmazlığın çözümünü özel kişilere bırakabilirler.Taraflarca atanan bu özel kişiler uyuşmazlığı inceleyerek,adalet ve nasafet esaslarına göre karar vermeleri gerektiğinden yasa koyucu tahkim sözleşmesini özel bazı kayıt ve şartlara tabi tutmuştur. Bu suretle tahkim yolunun kötüye kullanılması önlenmiş,tarafların hak ve menfaatleri korunması sağlanmış olmaktadır.6.
Tahkim sözleşmesi, HUMK’nun 518.maddesi kapsamına göre; Sadece tarafların arzularına tabi olan uyuşmazlıklar hakkında mümkündür. Buradaki amaç, tarafların konusu üzerinde serbestçe tasarruf yetkilerinin bulunduğu uyuşmazlıklardır. Taraflar aralarındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırmak için özellikle sulh yoluyla serbestçe anlaşma yapabiliyorlar ve bu anlaşmada mahkemenin kararına gerek olmaksızın geçerli ise, o uyuşmazlık hakkında tahkim sözleşmesi yapılabilir.Genel kural budur.Bu genel ve kısa açıklamadan sonra esas konumuza geçebiliriz.
1) HAKEM SEÇİMİNİN ESASLARI:
A)Hakemlerin Şahsına İlişkin Esaslar:
I)Genel Bilgi
Hakem sözleşmesi ile, iki taraf arasındaki bir uyuşmazlığı çözmek görevini üstlenen kimseye veya kimselere hakem denir.Bu durum karşısında hakem kendisine gelen uyuşmazlığın çözümünde bir anlamda hakimidir.Hakimden farkı,hakemin bu hususta hiçbir resmi sıfatının bulunmaması ve tamamen tarafların hür iradeleriyle seçilmiş olmasıdır.Çünkü Gelir vergisi Kanunun 65/III. maddesine göre, hakemlik serbest meslek faaliyetidir ve hakem ücreti gelir vergisine tabidir.
Medeni hakları kullanma ehliyetine haiz olan herkes hakem olabilir.Tüzel kişinin de hakem olması mümkündür7 8. Tüzel kişi hakemliği,tüzel kişiyi temsil eden organı,örneğin banka yönetim kurulu vasıtasıyla yerine getirir.
Ancak resmi makamın hakem tayin etmesi mümkün değildir.Yabancı uyruklu kişiler de hakem olabilirler,ancak yabancı resmi bir makam hakem olamaz.
Hakemler daima üçüncü kişi olmalıdır.Taraflar kendi işlerinin çözümünde hakem olamazlar.
a)Hakemin Hukuki Ehliyeti
TMK’nun 8. maddesi; ‘Her insanın hak ehliyeti vardır’.
Buna göre bütün insanlar,hukuk düzeninin sınırları içinde,haklara ve borçlara ehil olmada eşittir.Hükmü karşısında,hak ehliyeti,hukukun temel kavramlarından birini teşkil eder.Hak ehliyetinin konusu,yukarıda açıklanan TMK’nun 8. maddesinde hükme bağlanmıştır. Bu madde de her ne kadar her şahıs medeni haklardan istifade eder denilmiş,yani hak süjesinin haklara ehil olacağı hükme bağlanmış ise de;bu kavram aslında yükümlülük ehliyetini de içine almaktadır.Çünkü;bu iki kavram ayrılmayacak şekilde bir birine bağlıdır.
Nitekim kanun koyucuda hak ehliyeti kavramı altında,8. maddesinin ikinci fıkrasında “....haklara ve borçlara ehil olmakta..”ibaresini kullanarak her iki ehliyete yer vermiştir. Hak ehliyeti yasa ile düzenlenen ve her an var olan bir haktır. 8.maddeyi MK’nun da serpiştirilmiş diğer maddeler tamamlamaktadır.Bazen de bu maddenin yerini özel hükümler almaktadır.
Hak ehliyeti,yaş,fikri ve bedeni gelişme,hukuki muamelelere katılıp katılmama gibi,hususular göz önünde tutulmaksızın her şahsa tanınan bir ehliyettir.
TMK’nun 8.maddesinde yer alan hak ehliyeti ibaresi,bütün hakları içine aldığından ayrıca bu ehliyetin çeşitli ortaya çıkış şekilleri tek tek hükümlerle belirtilmemiştir.Bu madde de iki ana ilke kabul edilmiştir.
Birincisi,genellik ilkesi;Medeni haklara sahip olmanın herkese bahşedildiği hususu yer almış,her insanın ,insan olması sebebiyle yani ırk,cins,din,gibi ayrımlar yapılmadan hak ehliyetine sahip olacağı hükme bağlanmıştır.
Diğeri ise eşitlik ilkesidir.Bu ilke uyarınca her insan medeni haklara diğerleriyle aynı derecede sahip olacaktır. Kişilerin,özellikle gerçek kişilerin,hak ehliyetlerinin şümulü yasal olarak bir birine eşittir. Kişilerin reşit olmaları,kısıtlı olmaları,genç veya yaşlı vs...olmaları bunların hak ehliyetinden yararlanmaları konusunda farklılık oluşturmaz.
Hak eşitliği konusu TMK’nun 8. maddesi dışında,Anayasanın 10. maddesinin ilgili fıkralarında;”Herkes dil,ırk,renk,cinsiyet,siyasi düşünce,felsefi inanç,din ve mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”
Anayasanın bu maddesinde yer alan,adalet fikri,özel hukuk alanında “insanların eşitliği” ve “imtiyazların kaldırılması” prensiplerine yer verilmesini öngörmektedir. TMK’nun 8. maddesi Anayasanın 10.maddesi karşısında sadece direktif anlamını taşır.Anayasanın 10. maddesi ile,hem kanun koyucuya,hem de kanun uygulayıcılara sadece hak ehliyeti açısından değil,aynı zamanda kanun önünde eşitlik bakımından emredici bir hüküm taşımaktadır.
Anayasanın 10 maddesi ve TMK’nun 8. maddesi,hak eşitliğini mutlak olarak garanti altına almaktadır. MK’nun 8/II. Maddesinde yer alan bu hüküm,kamu düzeni nedeniyle konulmuştur.Emredici kural niteliğindedir. Bu nedenle,değiştirilemez veya ortadan kaldırılamaz.
Hak ehliyeti,her şahıs,hukuk düzeninin sınırları içerisinde hak ve yükümlülük sahibi olmaya ilişkin aynı ehliyetin var olduğu kabul edilir. Bu bakımdan,tüm gerçek kişiler hakem olarak faaliyette bulunabilirler.Ancak,tüzel kişilerin hakem olarak faaliyette bulunup bulunamayacağı ,hakem tayin edilip edilemeyeceği sorunu özellik arzetmektedir.
Hakemlerin şahsına ilişkin olarak kimlerin hakem olabileceği yani hakemlik yapabilecek olanlarda fiil ehliyeti durumu karşımıza çıkmaktadır.
b)Fiil Ehliyeti
Bir kimsenin kendi fiil,hareket ve iradesi ile hak iktisap etmesi,bu hakları değiştirmesi veya ortadan kaldırması,borç altına girmesi, onları değiştirmesi veya ortadan kaldırması,yani kendi fiili ile hak kazanabilmesi ve borç altına girebilmesi biçiminde tarifini yapabiliriz 9. Fiil ehliyeti,kişinin hareketlerinin yahut hareketsizliğinin sonuçlarını idrak eden ve olaylar hakkında bilgi sahibi olduktan sonra,iradesiyle serbestce karar verecek durumda bulunan ,böyle davranan veya böyle davrandığı kabul edilen makul kişilere tanınan ehliyettir.
Tüzel kişiler gerçek kişiler gibi doğal bir iradeye sahip değildir. Bu yüzdende tüzel kişiler açısından fiil ehliyetinin tüzel kişinin bünyesine uygun bir biçimde düzenlenmesi gerekmiştir. Tüzel fiil ehliyetine kavuşması içi organlarının oluşturulması şarttır.10
Kanun koyucu bu şekilde davranma yeteneğinden yoksun olan kimsenin fiil ehliyetini kısıtlamış veya tamamen ortadan kaldırmıştır.
TMK’nun 9. maddesinde belirtildiği gibi; ‘‘Fiil ehliyetine sahip olan kimse,kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir”
Yine aynı yasanın 10.maddesinde; ‘Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.”kuralları yasal olarak hüküm altına alınmıştır.
c) Fiil Ehliyetinin Hak Ehliyetinden Farkı
Fiil ehliyeti ile hak ehliyeti arasındaki sınırı kesin olarak çizmek imkansız denecek kadar zordur. Şahıs bakımından her iki ehliyet bir biri ile yakın ilişki halindedir. Fiil ehliyetinin sınırlandırıldığı hallerde çoğu zaman da hak ehliyetinin de sınırlandırılması sonucunu doğurur.Çünkü;fiil ehliyeti sınırlandırıldığı hallerde çoğu zaman hak ehliyetine sahip olmasının önemi de kalmamaktadır. Ancak, bu kavramlar bakımından her iki ehliyet arasındaki farkı belirtmek metod bakımından hem zorunlu,hem de gayeye uygundur.Fiil ehliyeti ,belli bir ölçüde hak ehliyetinin üzerine kurulur.Bu nedenle fiil ehliyetine sahip olan her şahıs ,aynı zamanda hak ehliyetine de sahiptir. Ancak bu kuralın aksi geçerli değildir. Örneğin;beş aylık bir bebek hak ehliyetine sahip olmasına rağmen fiil ehliyetine sahip değildir.Çünkü bu yaştaki bir çocuğun bir hukuki işlem yapma kudreti yasal olarak yoktur. Yani fiil ehliyetine sahip olmayan bir kimse her zaman hak ehliyetine sahiptir.Ancak kendi davranışı ile bir hukuki muamele yapamaz. Böyle bir kimsenin mal iktisabı ancak kanuni temsilcileri vasıtasıyla mümkün olmaktadır. Yukarıdaki misalde olduğu gibi küçük yaştaki çocuk için onun namına yapılacak hukuki muamele kanuni temsilcileri olan anne ve babasına aittir.
TMK’nun 9 ve 10. maddelerinde ifade edildiği gibi,fiil ehliyeti,şahsın bir takım hukuki sonuçlar meydana getirmek istediğinde,mutlaka iradesini açıklamasını da gerektirir. Halbuki hak ehliyetinde,şahsın bir harekette bulunmasına ,bir iradi faaliyet göstermesine gerek yoktur.
Yani hak ehliyetinde iradenin bir rolü olmadığı halde,fiil ehliyetinin ağırlık merkezini şahsın iradesi teşkil eder. Bu iradenin geçerli hukuki sonuçlar meydana getirebilmesi için, bazı özellikler taşıması ,örneğin,iradenin sağlıklı,olgun bir kimsenin iradesi olması gerekir.
Fiil ehliyeti yönünden önem taşıyan bir husus,şahsın fiili olduğu için ancak belirli özelliklere sahip bulunan şahısların bu ehliyete sahip olacakları öngörülmüştür.
Fiil ehliyeti hak ehliyetinin tamamlayıcısıdır. Çünkü; bir kimse hak ehliyeti ile sahip olduğu hakları kullanamıyor,onları istediği tarafa yöneltemiyor,bunlar üzerinde tasarruf edemiyorsa,yani bu haklara ilişkin olarak hukuki işlemlere giremiyorsa,kendine tanınan bu hak ehliyeti tamamen teorik kalacaktır.
O halde Fiil Ehliyetinin Kapsamı Ne Olacaktır? Fiil ehliyeti sadece Madeni Hukuka ilişkin bir kavram olmadığından,TMK’nun 9-16maddelerinde yer alan hükümler diğer hukuk dallarında da,örneğin;usul hukukunda,idare hukukunda da uygulama alanı bulan hükümlerdir. Yani,Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun taraf ehliyeti başlığı altında düzenlenen 38.maddesinde; ‘‘davaya ehliyet TMK’nunu ile tayin olunur”hükmü ile bu düşünce doğrulanmaktadır.
Burada şu soru akla gelebilir.Acaba fiil ehliyetinin sınıflandırılması nasıl olacaktır?Hak ehliyeti ,şahsın hak yükümlülük altına girebilmesi olduğu halde,fiil ehliyeti ,iradi davranışı sonucu kendi isteği ile hak kazanması ve borç altına girebilmesidir.
Fiil ehliyeti sadece,belirli bir davranış için vardır veya yoktur. Bu ehliyet kanun koyucu tarafından belli bir şahıs veya gruba verilmiş olmayıp,bir davranışa ilişkin olarak verilmiş veya verilmemiştir. Yasa koyucu,şahısların bir kısmının fiil ehliyeti olduğunu düzenlerken,şahsı cezalandırma,onu diğerleri yanında daha değersiz görme gibi bir amaç gütmez. Şahsa fiil ehliyetinin tanınması veya sınırlı olarak tanınması,tamamen onun korunması amacına yöneliktir. Çünkü hukuk tamamen sorumluluk düşüncesine dayanır. Şayet bir kimsenin davranışı irade alanının dışında ise,bu davranışları dolayısıyla sorumlu tutulmamalıdır. Sağlıklı bir iradeye sahip olan şahıs serbest karar verme durumundadır.Ancak makul bir insan davranışlarının hukuka uygun olup olmadığını ayırt edebilir. Kanun koyucu da,bu şahısların davranışlarına hüküm ve netice bağlar.Bu nedenle hukuk sistemi şahsın bu davranışlardan sorumlu olduğu ilkesi benimsenmiştir. Bu ilke mantıklı hareket eden şahıslar için uygulama alanı bulur. Makul hareket etme iktidarından yoksun kişiler için ise, aynı kurallar uygulandığı taktirde,bundan hakkaniyete aykırı sonuçlar çıkar. Yani,sorumluluk ilkesine karşı,fiil ehliyetinden mahrum olma ,fiil ehliyeti bulunmayan kimseler için,koruyucu bir denge unsuru oluşturmaktadır. Bir kimseye fiil ehliyetinin tanınmaması,bu kimsenin faaliyette bulunamayacağı anlamına gelmez. Ancak,onun davranışına, fiil ehliyetine sahip bir kimsenin aynı davranışına bağlanan normal hukuki sonuç bağlanmaz.
Örneğin;temyiz kudreti olmayan bir kimsenin bir mala zarar vermesi halinde doğan zarar,BK’nun 41. maddesine göre değil,BK’nun 54. maddesinde belirtildiği üzere;”hakkaniyet iktiza ediyorsa,hakim temyiz kudretini haiz olmayan kimseyi ika ettiği zararın tamamen veya kısmen tazminine mahküm eder..”hükmü uyarınca,böyle bir olayda hakkaniyet kuralları uygulanır.
Fiil ehliyetine sahip olmayan bir kimseye,akit sebebiyle bir edada bulunulmuşsa,edada bulunan sadece sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talebe hak kazanır. Bununla birlikte,fiil ehliyetine sahip olmayan bir kimse,kendisine ait yükümlülükleri başkaları vasıtasıyla ifa etse bile,sorumluluğu kendi mal varlığı iledir.
d)Fiil Ehliyetini Şartları
Bir kimsenin fiil ehliyetine sahip olabilmesi için,reşit olması,temyiz kudretine sahip sahip olması ve mahcur olmaması gerekir. Şahıs reşit değilse ve temyiz kudretine de sahip değilse esas itibarıyla fiil ehliyeti yoktur.
Rüşt,kavramının tanımı kanunda öngörülmemiştir. Öğretide rüşt,belirli bir yaşa gelmek ya da kanunen o yaşa gelmiş gibi olgunlaşmış sayılmak olarak kabul edilmektedir. Reşit sayılmak için gerekli şartlar TMK’nun 11 ve 12. maddelerinde açıklanmıştır.
Temyiz kudreti ise,fiil ehliyetine sahip olabilmek için aranan ikinci olumlu unsurdur.bazı hallerde şahıs reşit olmasa da,temyiz kudretine sahipse fiil ehliyetine sınırlıda olsa sahip olur. Halbuki temyiz kudretinin yokluğu halinde,TMK’nun 14. maddesine göre,kişi fiil ehliyetine hiçbir zaman sahip değildir.Kanun koyucu temyiz kudretini olumsuz tanımlama yoluna gitmiştir. TMK’nun 13. maddesine göre,yaşının küçüklüğü,akıl hastalığı,akıl zayıflığı,sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden biriyle makul surette hareket etmek iktidarından mahrum olmayan her şahıs yasal olarak temyiz kudretine haizdir.
Kısıtlı olmamak(hakkında hacir kararı verilmemiş olmak)Bir kesmenin fiil ehliyetine tam olarak sahip olması için,o kimsenin kısıtlı olmaması veya kendisine kanuni bir müşavirin tayin edilmemiş bulunması gerekir.
Kısıtlılık demek,bir kimsenin kanunda öngörülen muayyen sebeplerden birine dayanarak mahkeme kararı ile fiil ehliyetinden mahrum edilmesidir. Yalnız reşit kimseler için kısıtlılık kararı alınabilir. Kısıtlılık sebepler TMK’nun 405-409. maddelerinde sayılmıştır. Hacir hallerinin hepsi ,temyiz kudretinden mahrumiyeti gerektirmez.Bir kimse hakkında hacir kararı verilmesiyle o kimsenin vesayet altına alınması aynı kavram değildir. Aradaki faklara kısaca değinmekte fayda görüyorum.
-Hacir altına alınan kimsenin ana babası varsa,hâkim vasi tayinine lüzum görmeyebilir.Kısıtlının ana babasının velayeti altına sokabilir.
-Vesayet altındaki her şahıs,mutlaka kısıtlı değildir.
-Velisi olmayan(anne veya babası olmayan) küçüklere vasi tayini zorunludur.Halbuki bunlar kısıtlı değildir.
e)Fiil Ehliyeti Bakımından Şahısların Sınıflandırılması
-Tam Ehliyetliler:Bu gruba,temyiz kudretine sahip ,reşit ve hakkında kısıtlılık kararı alınmamış şahıslar girer.Tam ehliyetliler,kendi davranışları ile her türlü hak iktisap edip ,borç altına girebilirler ve haksız fiil ehliyetleri de vardır .Yani yaptıkları yasal veya yasal olmayan her türlü hukuki veya hukuki olmayan işlemlerden sorumlu tutulurlar.Bu sebeple hakem sözleşmesi yapabilirler
-Tam Ehliyetsizler:Bu gruba girenler,temyiz kudretinden mahrum kimselerdir.TMK’nun 13.cü maddesine göre,temyiz kudreti,bir kimsenin küçük olması,akıl hastalığı,sarhoşluk ve bunlara benzer hallerin kendisinde bulunmaması halinde söz konusu olur. Küçükler, esas itibarıyla velayet ve istisnaî olarak da vesayet altındadırlar.Aslında temyiz kudretine sahip olmayan bir kimsenin velayet ve vesayet altında bulunup,bulunmamasının,onun ehliyetsizliği yönünden pek önemli değildir.Temyiz kudretine sahip olmayan kimse fiil ehliyetinden mahrumdur. Dolayısıyla bu kimselerin fiil ve haksiz fiil ehliyeti yoktur.Bu sebeple hakem sözleşmesi yapamazlar
-Sınırlı Ehliyetsizler:Bir kimsenin temyiz kudretine sahip bulunmasına rağmen,yaş küçüklüğü sebebiyle veya hakkında kısıtlılık kararı olması dolayısıyla,fiil ehliyeti büyük ölçüde sınırlanmış olmaktadır. Sınırlı ehliyetsizlerde ,ehliyetsizlik asıl,ehliyet ise istisnadır.Sınırlı ehliyetsizler kanunda öngörülen istisnalar dışında ,ancak şartlı bir fiil ehliyetine sahiptirler.Yani bu kimseler kural olarak kanuni temsilcilerinin muvafakatleri ile hukuki işlem yapabilirler. Kanuni temsilcinin rızası,temyiz kudretine sahip küçüğü veya kısıtlıyı belli bir hususta tam ehliyetli bir kimsenin durumuna getirir.Sınırlı ehliyetsiz kimselerin ,yaptıkları bu gibi hukuki muamelelerde kanuni temsilcilerinin rızasının aranmasının sebebi, hukuk düzeninin ,irade beyanlarında bulunacak kimselerin belli bir idrak ve muhakeme gücüne sahip olmasını istemesindendir. Bu durumda sağlıklı irade beyanlarına hüküm ve netice bağlanmış olmasındandır. Sınırlı ehliyetsizler söz konusu olduğunda kanuni temsilciler doğrudan doğruya onlar adına muamele yapabilecekleri gibi,sınırlı ehliyetsizlerde bu muameleleri kendileri de yapabilirler.Ancak, bu tür hukuki işlemlerin geçerli olabilmesi için yasal olarak mutlaka kanuni temsilcilerinin yapılan işleme rıza göstermesi gerekir.Hakem sözleşmesi yapabilmeleri için kanuni temsilcilerinin izni gerekmektedir.
-Sınırlı Ehliyetliler:Sınırlı ehliyetli kimseler ,tam ehliyetlilerden farklı olamamakla birlikte , bunların yaptıkları bazı hukuku işlemlerin geçerliliği ya belirli bir makam veya kendilerine tayin edilmiş kanuni müşavir onayına bağlıdır. Kendisine Medeni kanun 429. md. gereği kanuni temsilci atanmış kimselerin madde de sayılan işlemleri yapabilmesi için izin alması gerekir.Bu kimselerin hakem sözleşmesi yapabilmesi için , izin alması gerektiği yönünde bir hüküm bulunmamaktadır.Husumet ve sulh olma ve husumet yönetilmesi gibi hususlar izni gerektiğinden ve medeni kanunun 429. Maddesindeki düzenlemeyle, kanuni müşavir tayin edilen kişiyi ekonomik yönden korumak amacından hareketle , kıyasen hakem sözleşmesi yapabilmesi içinde izin alması gerekir11. Kendisine kayyım atanmış kimseler bakımından ise medeni kanunu 458.maddesinde ki ‘‘ Bir kimseye kayyım atanması onun fiil ehliyetini etkilemez. Yasal danışmana ilişkin hükümler saklıdır.’’düzenlemeyle kendisine kayyım atanan kimsenin hakem sözleşmesi yapabileceği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Tahkim anlaşmasının taraflardan birinin ehliyetsiz olması sebebiyle geçersiz olması, Milletler arası tahkim kanunu’nun 15(A)(1) maddesinde hakem kararının iptali için bir sebep olarak düzenlenmiştir. Bununla beraber,tarafların tahkim anlaşması yapma ehliyetinin hangi hukuka göre belirleneceği konusunda bir açıklık yoktur12.

Milletlerarası ticari ilişkilerden doğan ve doğacak olan uyuşmazlıkların çözümü için akdolunan ve sözleşme sırasında mutat meskenleri veya muamele merkezleri farklı ülkelerde bulunan ,gerçek veya tüzel kişiler arasındaki tahkim anlaşmasını düzenleyen Avrupa sözleşmesinin 6. Maddesi, mahkemelerin yetkilerini düzenlemektedir.Sözleşmeye göre (m.vı,2) mahkemelerin tahkim sözleşmesin varlığı ve geçerliliği konusunda ,karar vermesi gereken hallerde mahkeme,bunu akdeden tarafın ehliyeti için haklarında uygulanacak olan hukuka, diğer hallerde ise,tarafların tabi kıldıkları kanuna ve bu konuda sözleşmede açıklık yoksa ,hakem kararının verileceği ülke kanununa veya işe el koyan mahkemenin kanunlar ihtilafı kaidesi gereğince yetkili olan kanun hükümlerine göre karar verecektir.13
New York sözleşmesinin (v,1/a)göre, irade serbestisinin önemi vurgulanmaktadır. .Avrupa sözleşmesine göre daha açık bir düzenlemeyle hakem sözleşmesinin, tarafların iradelerine göre, kararlaştıracakları hukukun geçerli olacağını ifade edilmiştir. Uygulanması gereken hukuk, tarafların iradelerinden anlaşılmadığı hallerde alternatif çözüm yolu olarak ,hakem kararının verildiği ülke hukukuna göre tahkim sözleşmesinin geçerliliği veya geçersizliği karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.14
New York sözleşmesine göre ehliyet taraflara uygulanacak hukuka tabidir.Tarafların ehliyetine Devletler Özel Hukuk kuralları uygulanacaktır15.
Hukukumuzda hakem sözleşmesi yapabilmek içi tarafların sahip olması gereken ehliyet hakkında hüküm yoktur.Konuya ilişkin kanunlar ihtilafı kurallarına göre (MÖHUK m.8) ‘Hak ve fiil ehliyeti ilgilinin milli hukukuna tabidir’. Milli hukuka göre ehliyetsiz olan bir yabancı Türk hukukuna göre ehil ise Türk hukukuyla bağlıdır.Bu hükümden hareketle,taraflardan biri milli hukukuna göre ehliyetsiz ise bu kimse medeni hukuka göre ehil ise Türkiye de yapılan hakem sözleşmesi geçerli olacaktır.16
f)Hakem Olabilecek Kişiler:
HUMK’nun da olduğu gibi,Milletlerarası Tahkim Kanununda da hakem olabilmek için özel bir koşul aranmamaktadır. Hakemlerin belirli bir eğitim veya meslek sahibi olmaları şart değildir. Bununla beraber,tahkimin özü itibarıyla bir yargılama olduğu dikkate alındığında,tam ehliyetliler arasından ve özel bir branştan seçimi gerektirmeyen konularda, hukukçu kişilerin hakem olarak seçilmesinde büyük yararlar vardır. Aksi takdirde ,haksız çıkan taraf hukukçu olmayan hakemlerin yapabilecekleri hatalardan yararlanarak,hakem kararlarını iptal ettirebilirler.
Hakem olabilmek için,belli özel koşullar aranmadığından,yukarıda açıklandığı üzere,hak ve fiil ehliyetine ilişkin şartlar hakem sözleşmesini yapanlar içinde aynen geçerlidir. 17
Hakemlerin milliyeti açısından herhangi bir sınırlama söz konusu değildir.Nitekim 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanununun 7.maddesinde,bu hususlar sayılmış ve bu maddeye göre,gerçek kişilerin hakem seçilebileceği belirtilmiş,ancak,söz konusu madde de,”taraflarca aksi kararlaştırılmamışsa hakem seçiminde aşağıdaki kurallar uygulanır” diyerek,hakem seçiminde esas olacak prensipleri belirlerken,bu prensiplerin emredici nitelikte olmadığını ve taraflarca aksinin de kararlaştırılabileceğini açıklamıştır.
Yine,bu maddeden de anlaşılacağı gibi,hakemlerin milliyeti açısından herhangi bir sınırlama söz konusu edilmemiştir.Bu nedenle yabancı kişilerinde hakemlik yapmasında yasal bir engel bulunmamaktadır.
II-)Hakimlerin ve Memurların Hakemliği
Anayasada ve yasalarda öngörülen hükümler hakimlerin ve memurların hakemlik yapmaları konularında çeşitli yorumlara neden olmaktadır.
Anayasa’nın 140.mad göre hakimler ve savcılar kanunda belirtilenler dışında resmi ve özel hiçbir görev alamayacakları açıkça hükme bağlanmıştır18. Ancak bu hüküm zorunlu tahkim ihtiyari tahkim bakımından farklı sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.3533 sayılı Mecburi Tahkim kanununda 4. Maddesinde sayılan kamu kurum ve kuruluşları arasında özel hukuktan doğan uyuşmazlığa ilişkin her tür dava, yüksek yetkili hakim tarafından mecburi hakem sıfatıyla çözümlenir. Mecburu tahkimde Mahkemeler ile hakem mahkemesi arasında görev ilişkisi vardır.
Mecburi tahkime örnek olarak;
Devlet tüzel kişiliğine dair kurumlar arasında uyuşmazlıklar Danıştay danışma daireleri tarafından çözülmektedir
Yüksek Hakem Kurulu hakemliği; Toplu iş uyuşmazlıklarında tarafların özel hakeme başvurma hususunda anlaşmaya varamazlarsa, grev ve lokavtın yasak olduğu işler ile yerlerde taraflardan birinin (2822s. Kanun mad.32),erteleme süresinin sona ermesi halinde çalışma bakanın (mad 34,III)başvurusu üzerine uyuşmazlık yüksek hakem kurulu tarafından karara bağlanır.Bu halde tarafların rızasına gerek yoktur.işte bu nedenle ,bu tahkim ( Yüksek Hakem Kurulu hakemliği ) zorunlu tahkim olmaktadır.19
İMKB; Borsa üyeleri arasında borsa işlemlerinin ihtilafların hal mecii, Borsa yönetim Kuruludur.Borsa yönetim kurulu kurlu karalarına karşı Sermaye Piyasası Kuruluna itirazda bulunulabilir. Sermaye Piyasası Kuruluna itiraz üzerine vereceği karar kesidir20.(menkul kıymetler borsaları hakkında 91 sayılı kanun hükmünde kararname m.13,1)
Futbol federasyonu Tahkim Kurulu21;3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu kuruluş ve görevleri hakkındaki kanunun 4.maddesinde; merkez teşkilatı içinde tahkim kuruluda gösterilmiştir. Kanunu 14. maddesinde Türkiye Futbol Federasyonu kurulunun görevlerinin ‘Federasyon ve Kulüpler veya kulüplerle oyuncular veya iki kulüp arsında çıkacak ihtilaflar ile ceza kurulu kararlarını ilgililerin itirazı üzerine incelemek ve kesin karar bağlamak’ olduğu belirtilmiştir.Anılan yasada öngörülen tahkim usulü mecburi tahkim niteliğindedir22
Noter odası;Noterlik dairesinin devrinde, noter dairesinde mevcut notere ait eşya ve tesislerin ,yeni noter devri halinde ödenecek miktar noter odası tarafından tespit edilir(noterlik kanunu m.49,IV)23, verebiliriz.
İhtiyari tahkimi değerlendirdiğimizde, hakem olarak faaliyette bulunulabilmesi için, hakemlerin tabiiyetin ilişkin yasal düzenleme bulunmamaktadır. Yabacılık vasfı hakemliği engel değildir. Bu şekilde olması hakem sözleşmesinde(ihtiyari tahkimde) hakemlerin taraflarca seçilmesi ilkesiyle bağdaşmaktadır. Avrupa sözleşmesinin 3.maddesine göre, bu sözleşmenin uygulama alanı içerisinde kalan hakemliklerde yabancılar hakem olarak seçilebilirler24 .
Hakem sözleşmesinde çeşitli ülkeler hakimlerin ve memurların hakem olarak faaliyette bulunup bulunamayacağı konusunda düzenlemelerde bulunuşlar.
İsviçre’de yasal düzenlemeyle resmi memurların mesai saatleri içinde hakem olarak faaliyette bulunamayacağı ancak mesai saatleri dışında belli bir meblağ geçmemesi ve faaliyetlerin çok zamanların almaması koşuluyla, resmi memurlarda, bölge eyalet yargıcı gibi yüksek yargıçlarda mesai saatleri dışında bu tür faaliyetlerde bulunabilirler .25 İsviçre hukukunda yargıç daha önce veya o sırada veya ileride ilgilenebileceği bir uyuşmazlık konusunda hakem olarak faaliyette bulunamazlar.Burada dikkat edilmesi gereken husus Yargıç’ın mesai saatleri dışında yapığı hakemlik görevinin resmi sıfatıyla değil, resmi görevi dışında, hakem olarak görevlendirilebilmesidir.Yargıç hakem olarak seçilir ve bu görevi kabul ederse hakemlik yapabilir.26
Alman hukukunda yargıçların hakemlik yapması izne tabidir.Yargıçların mesleği icra eden yargıçları hakemlik yapması için Alman yargıçlar kanununa göre izin alması gerekir. Memurun hakem olması bakımından ,memurun hakemlik görevini kabul etmesi ,yalnızca üst resmi makam veya dairenin hakemlik iznine bağlıdır
Avusturya hukukuna göre aktif olarak görev yapan devlet yargıcı hakem olarak tayin edilemezler.
Ülkemizde hakimlerin hakemlik yapamamakta ancak istisnai olarak kanunda sayılan haller de (zorunlu tahkim) hakem olarak görev alabilmektedirler.

657sayılı devlet memurlar kanunu 28. maddesi memurların açıkca hakemlik yapmasını yasaklamamıştır27. Memurların hakemliğini ad hoc tahkim ve kurumsal tahkim olarak ikiye ayırarak değerlendirmek gerek.
Kurumsal tahkimde odaların,borsaların,birliklerin yönetim kuruları tarafından hazırlan listeden hakem seçimleri yapılamaktadır.Ticaret faaliyet gösteren bu kurumlarda memurları ticari faaliyet yapmaları yasak olduğu için görev alamazlar.Ad hoc tahkimde , hakem faaliyetleri ticari sayılmadığından memurlar Ad hoc tahkimde görev alabilirler.

TBMM üyelerinin hakem olamayacağı 3069 sayılı TBMM üyeliği ile bağdaşmayan işler hakkında ki konuda açıkça belirtilmişti, aynı şekilde Türk Silahlı Kuvetleri iç hizmet kanununa(m.43) göre silahlı kuvvet mensuplarının hakem olamayacağı belirtilmiştir28.

B) HAKEM SEÇİMİNİN İLKELERİ
Taraflar tahkim sözleşmesinde,hakem veya hakemlerin kim olacağını önceden tespit edebilirler. Bunun için,taraflarca tahkim şartı veya tahkim sözleşmesinde hakemlerin isimleri belirtilmelidir. Seçim işi önceden yapılmamışsa, tahkim sözleşmesi yapıldıktan sonra ,taraflarca,yapılacak ek bir sözleşme ile hakem veya hakemlerin kim olacağı konusunda anlaşabilirler. Bununla beraber uyuşmazlık çıkıp,tahkim yoluna başvurduktan sonra,tarafların belirli bir hakem üzerinde anlaşmaları ,hakem isminin tahkim anlaşmasında belirlenmesi olarak kabul edilmeyecektir.
Milletlerarası Tahkim Kanunumuz bir taraftan tahkim anlaşmasında hakemlerin ismen kararlaştırmalarının mümkün olduğunu belirtirken,değer yandan da,tahkim sözleşmesinde hakemlerin ismen belirlenmesine çok önemli sonuçlar bağlamıştır.
Hakem veya hakemlerin görevi kabul etmemesi,seçilenlerin istifa etmesi veya ölümü gibi hukuki ve fiili bir nedenle,görevi ifa edemeyecek durumda olmaları halinde,hakem sözleşmesinin geçersizliği ve hükümsüzlüğü ortaya çıkmaktadır.
Çünkü,hakemlerin tahkim anlaşmasında ismen belirlenmesi durumunda,yasa koyucu,tarafların ancak tahkim anlaşmasında ismi belirtilen kişinin hakem olması durumunda tahkim yoluna başvurmayı kabul ettiklerini varsaymaktadır. Bu nedenle, tahkim anlaşmasında ismi belirtilen hakemlerin herhangi bir nedenle hakemlik yapmamaları durumunda,artık uyuşmazlık tahkimde değil devlet yargısında çözümlenecektir.
Milletlerarası Tahkim Kanunundan önceki dönemde de çeşitli Yargıtay kararlarında ,tahkim anlaşmasında ismen belirlenen hakemin,daha sonra herhangi bir nedenle hakemlik yapamaması durumunda,tahkim anlaşmasının geçersiz olacağı vurgulanmıştır29
Milletlerarası Tahkim Kanununun 7. maddesince “tahkim anlaşmasında hakemin veya hakem kurulunu oluşturan hakemlerin ad ve soyadları belirtilmiş ise,hakemin,hakem kurulunun ya da kurulun karar çoğunluğunu ortadan kaldıracak sayıda hakemin görevinin sona ermesi halinde tahkim sona erer.Biçiminde belirtilen ifadesi,tahkim anlaşmasında hakemlerin isimlerinin belirlenmesinden sonra ortaya çıkacak uyuşmazlığın mutlaka tahkim anlaşmasında belirlenen hakem tarafından çözümlenmesi gerekmektedir.Tahkim kanunu dışında kalan ve HUMK’nunu hükümlerine tabi uyuşmazlıklar açısından ise,Yargıtay uygulamalarında,tahkim anlaşmasında birden fazla hakem kararlaştırılmışsa,bunlardan birinin dahi görev yapmaması veya yapamaması durumunda ,artık tahkim yoluna başvurmak mümkün olmayacaktır.30 Buradan çıkan sonuç tahkim anlaşması ile belirlenen kişinin hukuken ve fiilen bu görevi yerine getirebilmesi mümkün olmalıdır.
I)Tarafların Hakemleri Seçme Serbestliği
Hakem sözleşmesi taraflar ile hakem veya hakemler arasından yapılan sözleşmedir. Bu sözleşme borçlar kanunu hükümlerine tabidir31.Tahkim sözleşmesinde tarafların icrai faaliyetleri sırasında meydana gelebilecek uyuşmazlıkları yargı yoluna gitmeden daha pratik,daha ucuz ve kısa sürede çözümlenmesini amaçlayan tahkim sözleşmesinin oluşumunda,taraflarca belirlenecek,tam ehliyetli gerçek ve tüzelkişilerin organlarınca seçilen aynı niteliklere sahip tüzel kişilerin temsilcileri arasından serbestçe seçebilme imkanına sahiptirler. Bu nedenle taraflar kendilerine tanınan,bu serbestiden hareketle tahkim anlaşmasında hakemlik yapacak kişiyi veya kişileri ismen belirleyebilecekler,yine kendilerine tanınan serbesti içerisinde,ismen belirlenen hakemin görev yapmaması durumunda,yeni hakemin nasıl seçileceği konusunu da düzenleyebilirler.Böylece ,ismen tahkim anlaşmasında ismi belirlenen hakemin görev yapmaması veya yapamaması durumlarında tahkim sözleşmesinin hükümsüzlük ihtimallerine karşı,önceden tedbir alarak,tahkimin geçersiz olmasını engelleyebilecektirler.Yine taraflarca alınacak bu tür tedbirler sayesinde ,kendilerince belirlenecek usule göre veya mahkeme tarafından yeniden hakem seçimi sağlanmış olacaktır32.
Tahkim sözleşmesinde hakemlerin taraflarca seçilebileceği kararlaştırılabilir. Taraflar tahkim sözleşmesini düzenlerken, aralarında çıkabilecek anlaşmazlıkların tek ve birden çok hakem tarafından çözülmesini kararlaştırabilirler. Ancak hakem sayısı kaç olursa olsun, hakem seçiminde tarafların eşit durumda bulunması gerekir.
II)Hakemlerin Uygunluğu ve Bağımsızlığı:
a)Hakemin Tarafsızlığı
Hakemlerin görevleri sırasında verecekleri kararların geçerli ve tenfiz edilebilir bir karar elde edilmesinin vazgeçilmez temel koşullarından birisidir. Tarafsızlık,yargılama süresince,hakemlerin görevlerini objektif ölçülere göre tarafsız bir şekilde davranarak yerine getirmeyi ifade eder. Hakemlerin bağımsızlığı prensibi ise,adil bir yargılamanın gerçekleşmesi ile yakından ilgili bir prensiptir.Tahkim sözleşmesinde taraflardan biri ile tarafsızlığı engelleyebilecek şekilde bağlantısı olan bir kişinin hakem olarak tayin edilmesi durumunda,böyle bir kişinin hakem tayinine izin verilmemesi gerekir. Yargıtay bir kararında,”..sözleşmenin davacı avukatla davalı banka arasında çıkan uyuşmazlıkta, banka idare meclisinin hakem olacağına ilişkin şartının geçersiz olacağını”belirtmiştir.33
b)Hakemlerin Bağımsızlığı
Hakemlerin bağımsızlığı,Milletlerarası Tahkim Kanununun da ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır.Hakemlerin bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanmasında ilk yükümlülük,bizzat hakemler için öngörülmüştür. Kendisine hakemlik önerilen kimse, bu görevi kabul etmeden önce, tarafsızlık ve bağımsızlığından şüphe etmeyi haklı gösteren hal ve şartları açıklamak zorundadır. Çünkü hakemlerin tarafsızlığı ve bağımsızlığı tarafların ortak beklentisidir. Bu yöntem ,başta Milletlerarası Ticaret Odası tahkimi olmak üzere birçok kurumsal tahkim kurullarında kabul edilen bir uygulamadır.Milletlerarası Ticaret Odası (ICC) tahkim divanının Divan ile hakemler arasındaki ilişkiler bakımından hakemin bağımsızlığını ortadan kaldıracak biçimde kullanıp kullanamayacağı özellik arzeden bir durumdur34. ‘‘Hakemler,tahkim konusu uyuşmazlık hakkındaki kararı imzalamadan önce , hakem mahkemesi tarafından taslak halinde divana sunulur. Divan hakem kararının biçimi konusunda değişiklik yapabilir ve hakem mahkemesinin karar verme özgürlüğüne müdahale etmeksizin kararın bazı noktalarına dikkat çekebilir. Karar şekil olarak divanın onayına tabidir’’35.Ancak, ICC tahkimde, bütün hakemlerin ,tahkim yapma ehliyetini ortadan kaldırabilecek türde bir bağımlılık içinde olmadıklarını beyan eden açık bir bağımsızlık bildirisi imzalamak durumunda olmaları, sistemin hakemlerin bağımsızlığına ve tarafsızlığına verdiği önemin açık bir göstergesidir36.
ICC Takim Divanı’nın, Divan ile hakem arasındaki bağımsızlığı kaldırabilecek yetkilerinin kullanılıp kullanılamayacağı ise özellik arzeden bir durumdur. Divan’ nın yetkilerinin sınırlarını belirleyen İç yönetmelik hükümlerine göre, tahkim divanı kendisi çözemez, hakem olarak divan başkanı ve üyeleri tayin edilemez,tahkim divanı başkan, başkan yardımcıları ve üyeleri hakem yargılaması sırasındaki görüşmelere, kararlara katılamaz ve yargılamaya ilişkin herhangi bir bilgi veya belge alamazlar. Tahkim konusu uyuşmazlık hakkındaki bazı uyuşmazlıklarda hakemin dikkati çekilmesi hakemin bu uyarıyı dikkate alarak kararında değişiklik yapması üzerine hakemin bir başka uyuşmazlık bakımdan hakem tayin edilmeme riskini göze alarak divanı’nın uyarlarını dikkate almak zorunda kalacağı ve böylece hakem bağımsızlığın dolaylı olarak etkileneceği doktrinde ifade edilmektedir37.
‘‘5590 sayılı kanun bakımından da,TOBB tahkim divanının denetin ve gözetim işlevi vardır. Buna göre Divan, hakemce kendisine yazılı ve imzalı hakem kararını ‘şekil ve usul yönünden’ inceleyerek ,eksiklik görülmesi halinde, öngörülen düzeltmenin yapılması veya eksiklilerin tamamlanmasını sağlamak üzere hakeme iade eder. Divan , hakem kararından esasa ilişkin önemli bir hata tespit edilmesi halinde ‘hakemin bağımsız olarak karar verme den istemek yetkisine sahiptir.Hakemin dosyada eksiklik bulunmadığına karar vermesi veya eksikliği tamamlayım karar divan tarafından onaylanmaktadır’’38. Onayın mahiyeti kararın hukuki sonuç doğurmasında önem arzetmektedir. Her iki kurumsal tahkimde de onaylama kararı kontrol etme gibi durumlar hakemlerin bağımsızlığına ters düşmektedir. ‘‘Ancak yargılamanın özüne ilişkin olamayan ve yargılamanın temel prensiplerini zedelemeyen etkiler, hakemin bağımsızlığı kavramı dışında tutularak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda hakemin tarafsızlığında,hukuk devletinin yargılama ilkelerine aykırı olmayan ve milletlerarası kamu düzenini ihlal etmeyen durumlarda , hakem kararının tarafsızlığı ve dolayısıyla hakem bağımsızlığını etkilemez’’39.
C)Sonuç
Yukarıda açıklananlardan aşağıdaki sonuçları çıkarabiliriz.
1)Taraflar,icra ettikleri işlerle ilgili ortaya çıkabilecek anlaşmazlıkları,kendi aralarında yapacakları tahkim anlaşması ile çözme hakkına sahiptirler.
2) Tahkim anlaşması uyarınca,taraflarca seçilecek hakemler tam ehliyetli olmalıdırlar.Hakem sözleşmesi yapabilmek hususunda sınırlı ehliyetliler(kayyıma ilişkin durum hariç),sınırlı ehliyetsizler de izin almak şartıyla hakem sözleşmesi yapabilirler.Ancak hakem olamazlar.
3)Taraflar tahkim sözleşmesini düzenledikleri sırada,seçilecek hakemlerden birinin ve ya birkaçının hakem seçilmesine engel bir durumunun sonradan anlaşılması halinde ,tahkim sözleşmesinin hükümsüz sayılmasını değil,bu eksikliğin giderilmesi için yerine yasal koşulları taşıyan hakem ve hakemlerin seçilmesini kararlaştırabilirler.
4)Seçilecek hakemlerin Türk veya yabancılar arasından seçilmesine yasal bir engel bulunmamaktadır.
5)Seçilecek hakemler üstlendikleri görevlerini yerine getirirken mutlaka bağımsız ve tarafsız hareket etmek zorundadırlar
1 KURU,Baki;Hukuk Muhakemeleri Usulü,Cilt 6,İstanbul 2001,s.5875
2Meşe; İçtihat Programı,15 .YHD’sinin 13.05.1958 T,724/1311 E.ve K.
3TEKİNALP,Ünal; Hakem Sözleşmesinin Hukuki Mahiyeti Konusunda Düşünceler,4. Banka ve Ticaret Hukuku Haftası ‘Tahkim’ ,Ankara,1965,s.16
4Meşe;15.YHD’sinin 10.03.1976 T.1617/1052 E.ve K.
5 DAYINLARLI, Kemal; HUMK’ da Düzenlenen İç Tahkim , Ankara 1997,s.14
6 Meşe;15.YHD’sinin 26.02.1981 T. 2760/404 E.ve K
7 TAŞKIN;s.66/ PEKCANITEZ, Hakan/ ATALAY, OĞUZ/ÖZEKES, Muhammet; Medeni Usul Hukuku, Ankara, 2006, s.651
8 Aksi görüş için bkz. TAŞKIN;s.66
9 ÖZTAN,Bilge;Şahsın Hukuku Hakiki Şahıslar, Ankara 2000 ,s.51
10AKÜNAL, Teoman;Türk Medeni Hukukundan Tüzel Kişiler,İstanbul 1995, s.33
11 TAŞKIN,Alim; Hakem Sözleşmesi ,Ankara 2005,s.62
12 AKINCI,Ziya;Milletlerarası Tahkim,Ankara,2003,s.176
13 TAŞKIN;s.64
14 TAŞKIN;s.65
15 TAŞKIN;s.65
16 TAŞKIN;s.66
17 AKINCI;s.96
18 TAŞKIN;s.67
19 KURU;s.5915
20 KURU;s.5915
21 Ayrıntılı bilgi için bkz. KÜÇÜKGÜNGÖR, Erkan; Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu’nun Yapısı Ve Tahkim Kurulu kararlarının Niteliği;Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Ankara 2001 C.50 S.3, s.137-146
22 KURU;s.5917
23 KURU;s.5917
24 TAŞKIN;s.70
25 TAŞKIN;s.70
26 TAŞKIN;s.71
27 TAŞKIN;s.72
28 TAŞKIN;s.73
29 Meşe;Y.15.HD’sinin 31.01.1989 T,2806/308 E.ve K
30 Meşe;YHD’sinin 21.11.1961 T,27061/4100 E.ve K
31 Taraflarla hakem arasındaki akit ,bir özel hukuk ilişkisi olup hakemliği kabul eden kimseyi görevini yerine getirmekle sorumlu kılar 13.05.1965 ve 1/3 sayılı içtihadı birleştirme kararının gerekçesinden;RG 8.7.1964 sayılı 11748 s.6
32 AKINCI;Ziya,s.98
33 Meşe;13.YHD’sinin 26.09.1974 T,2385/2161 E.ve K
34 TAŞKIN;Alim,Faruk EREM Armağanı,Ankara 1999,s.754
35 TAŞKIN;Armağan,s.755
36 ERDOĞAN,Feyiz;Uluslararsı Hukuk ve Tahkim,Ankara 2004,s.154
37 TAŞKIN;s.116
38 TAŞKIN;Armağan,s.755-756
39 TAŞKIN;Armağan,s.757-758
---------------
------------------------------------------------------------
---------------
------------------------------------------------------------


16


16
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Hakem Seçiminin Esasları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Yusuf Dündar'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
13-08-2008 - 15:54
(5739 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 1 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 0 okuyucu (0%) makaleyi yararlı bulurken, 1 okuyucu (100%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
3994
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 9 saat 3 dakika 59 saniye önce.
* Ortalama Günde 0,70 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 41305, Kelime Sayısı : 5319, Boyut : 40,34 Kb.
* 2 kez yazdırıldı.
* 5 kez indirildi.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 869
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,02891707 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.