Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Garanti Ve Kefalet Sözleşmesi

Yazan : Seda Sallı [Yazarla İletişim]
stj.av

GARANTİ VE KEFALET SÖZLEŞMESİ
Gerek garanti, gerek kefalet şahsi teminat sözleşmelerindendir. Şahsi teminat sözleşmelerinde teminat veren, borçlunun borcunun karşılığını teşkil etmek üzere, bütün malvarlığı ile yükümlülük altına girmektedir . Kefalet sözleşmesi Borçlar Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiş olmasına karşın, garanti sözleşmesine ilişkin olarak Borçlar Kanunu’nda özel bir düzenleme yer almamaktadır.
Her iki sözleşme de şahsi teminat sözleşmelerinden olmakla birlikte, özellikle geçerlilik koşulları ve teminat verenin sorumluluğun kapsamı bakımından önemli farklılıklar arz etmektedirler. Kefalet ve garanti ayrımı özellikle kredi kartı sözleşmelerinde yar alan şahsi teminatın niteliğinin tespitinde karşımıza çıkmaktadır. Son yıllarda kredi kartı kullanımının artmasıyla birlikte, bu sözleşmelerde yer alan şahsi teminatın niteliğinin belirlenmesi önem arz etmeye başlamıştır. Nitekim teminatın niteliğine göre teminat verenin hangi hallerde sorumlu olacağı ve sorumluluğun sınırı tespit edilecektir.
Kişisel teminat türlerinden olan kefalet; kefilin alacaklıya karşı, asıl borçlunun borcunu ifa etmemesi halinde, bundan sözleşmede gösterilen meblağla sınırlı olarak sorumlu olmayı üstlendiği bir sözleşmedir. Kefaletin hukuki sebebi asıl borcun hukuki sebebinden farklıdır. Kefil borçlunun borcunu yerine getirmeyip, borçlunun borcunu ifa etmemesi halinde, alacaklının asıl borç ifa edilseydi elde edeceği menfaati sağlamak üzere kefalet sözleşmesinden doğan kendi borcunu ifa eder. Garanti sözleşmesi ise; garanti verenin, garanti alanın bir teşebbüse girişmesinden veya bir borç ilişkisine girdiği üçüncü kişinin borcunu ifa etmemesinden doğacak zarar tehlikesini üstlendiği bir sözleşmedir . Garanti veren, garanti alanın üçüncü bir kişi ile borç ilişkisine girmesi halinde, üçüncü kişinin fiilini ifa etmeyi taahhüt etmemekte, bu fiil yerine getirilmediği takdirde garanti alanın zarara uğramayacağını garanti etmektedir.
Garanti sözleşmesi tanımı, hem saf garanti sözleşmesini, hem kefalet benzeri garanti sözleşmesini kapsamaktadır. Kefalet benzeri garanti sözleşmesinde garanti alan (alacaklı) ile edimi garanti edilen kişi arasında bir borç ilişkisi mevcuttur. Kefaletten farklı olarak, garanti verenin taahhüdü temel borç ilişkisinden bağımsız olup, onun varlığına ve geçerliliğine bağlı değildir. Saf garanti sözleşmesinde ise böyle bir temel borç ilişkisi yoktur. Yalnızca garanti veren, garanti alanı bir teşebbüse girişmeye sevk etmekte ve bir sonucu garanti etmektedir. Kefalet benzeri garanti türünün kefalete yaklaşması sebebiyle uygulamada kefalet ve garanti ayrımında tartışma konusu olan “garanti sözleşmesi” tipi kefalet benzeri garanti sözleşmesidir.

11.06.1969 gün ve 1969/4–6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'ndaki belirlemelere göre, şu ana farkları bulunmaktadır. Öncelikle kefalet sözleşmesi, BK. 484. (TBK 369) maddesi hükmü uyarınca, geçerliliği yazılı şekle tabi olması ve ayrıca bu sözleşmede kefilin sorumlu olacağı belirli bir miktar gösterilmesi gerektiği halde, BK. 110. (TBK 94) maddesindeki "Başkasının Fiilini Taahhüt" başlığı altında düzenlenmiş olan garanti sözleşmesi herhangi bir şekle tabi tutulmadığı gibi, verilen garantinin belli bir limite bağlanmış olması da öngörülmemiştir. Öte yandan, kefalette, BK. 497. (TBK 591) maddesi hükmü uyarınca kefil, borçluya ait def’ileri alacaklıya karşı ileri sürebilme hakkına sahipken, garanti akdinde teminat veren kişiye bu hak tanınmış değildir. Bunların dışında kefil kefaletten doğan borcunu ödedikten sonra BK. 496. (TBK 596) maddesi hükmü uyarınca asıl borçluya yasadan ötürü dönme (rücu) hakkı bulunduğu halde, garanti sözleşmesinde teminat verene bu hak tanınmış değildir. Nihayet, BK.492. (TBK 598) maddesi gereğince kefalette, kefilin sorumluluğu asıl borcun geçerli oluşuna ve devamına bağlı iken, bir tür üçüncü kişinin fiilini taahhüt niteliğini taşıyan garanti sözleşmesindeki bağımsızlık ilkesi gereğince bu koşullara tabi tutulmamıştır. Bu farklı hüküm ve sonuçlardan anlaşılacağı üzere, garanti veren kişinin sorumluluğu, kefalet veren kimsenin sorumluluğundan çok daha ağır koşullara tabi tutulmuştur. Bu nedenle sözleşmenin niteliğinin tespit ve yorumunda teminat veren kimsenin iradesi de bu yönden titizlikle değerlendirilmelidir. İşte bu nedenledir ki, doktrinde ve uygulamada (11.06.1969 gün ve 1969/4–6 sayılı İBK) her iki sözleşmenin birbirinden ayırt edilebilmesi için çeşitli kıstaslar belirlenmiştir.
Kefalet ve Garanti Sözleşmesi Arasındaki Farklar
A. Yazılı Şekil Şartı
“Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır”(TBK m. 583). Türk Borçlar Kanunu’nun bu hükmü ile kefaletin geçerliliği yazılı olarak yapılmış olması şartına bağlanarak, şekil şartı ispat şartı değil, geçerlilik şartı olarak öngörülmüştür. Kredi kartı ilişkisinde kefalet, kredi kartı sözleşmesinin altına kefil olarak imza atmak suretiyle yapılabileceği gibi, bağımsız bir kefalet sözleşmesi ile de yapılabilir. Garanti sözleşmeleri bakımından kefalet sözleşmelerinde olduğu gibi bir şekil şartı aranmamıştır. TBK m. 12’ye göre; kanunda aksine hüküm bulunmadıkça sözleşmenin geçerliliği şekil şartına bağlı değildir. Dolayısıyla kanunda hakkında düzenleme bulunmayan garanti sözleşmesi bakımından da TBK m. 12’de öngörülen şekil serbestliği ilkesi geçerlidir. Yargıtay da ilgili kararında garanti sözleşmesinin geçerli olarak kurulabilmesi iç in taraf iradelerinin birleşmesinin yeterli olacağını belirtmiştir
B. Teminat Verenin Sorumlu Olacağı Azami Miktarın Sözleşmede Gösterilmesi

TBK m. 583’de kefaletin geçerliliği yazılı olarak yapılmış olmasının yanında, ayrıca kefilin sorumlu olacağı miktarın da gösterilmesi şartına bağlanmıştır. TBK’nın bu hükmü Yargıtay uygulamasında daha esnek bir yoruma tabi tutulmuştur. Buna göre, özellikle banka kredi kartı sözleşmelerinde, kefilin sorumlu olacağı limit rakamsal olarak gösterilmemiş, ancak kart sahibinin harcama limitine yollama yapılarak kefilin sorumlu olacağı azami miktar belirtilmişse kefalet sözleşmesinin geçerli olduğu kabul edilmiştir. Hatta kredi kartı sözleşmesine atıf yapılmamış, sadece kredi kartı sahibinin harcama limiti gösterilmişse, kefilin de bu limit dâhilinde sorumlu olacağı ve kefalet sözleşmesinin geçerli olduğu kabul edilmiştir .

Şekil serbestîsinin hâkim olduğu garanti sözleşmelerinde ise kefaletten farklı olarak, garanti verenin sorumlu olacağı azami miktarın gösterilmesine gerek yoktur. Borç hangi miktara ulaşırsa ulaşsın, garanti veren bu miktarla sorumludur . Yargıtay da garanti sözleşmesinde garanti verenin sorumlu olacağı miktarın gösterilmesine gerek olmadığı görüşündedir. Yargıtay kararlarında her ne kadar garanti verenin sorumluluğunun gösterilmesine gerek olmadığı kabul edilse de, hangi riskin garanti edildiğinin gösterilmesi gerektiği, belirsizliğin garantisi olmayacağı görüşü benimsenmiştir.
C. Aslilik - Fer’ilik

Kefalet sözleşmesinde kefilin borcu asıl borca bağlı fer’i bir borçtur. (TBK m. 582). Kefaletin fer’i bir borç doğurması dolayısıyla kefalet sözleşmesinin geçerliliği temel borç ilişkisinin geçerliliğine bağlıdır. Asıl borç ilişkisinin herhangi bir sebeple sona ermesi halinde, kefilin borcu da sona erecektir (TBK m. 598). Eğer kefalet sözleşmesinde asıl borç sona erse dahi, kefilin sorumlu olmaya devam edeceğine ilişkin bir hükme yer verilmişse, bu takdirde artık söz konusu teminat kefalet olarak nitelendirilemez. Garanti sözleşmesinde garanti verenin borcu ise fer’i nitelikte olmayan bir borçtur. Garanti veren bağımsız bir taahhütte bulunmuştur. Dolayısıyla asıl borcun sona ermesi mutlak suretle garanti verenin borcunun da sona ermesi sonucunu doğurmaz. Eğer asıl borcun sona ermesi, garanti altına alınan rizikoyu da sona erdiriyorsa, bu takdirde garanti verenin borcu da sona erecektir. Buna karşılık yalnızca asıl borcu sona erdirecek nitelikte bir neden varsa, (örneğin; borçlunun ehliyetsizliği gibi) asıl borç sona ermesine rağmen garanti verenin borcu geçerli kalmaya devam edecektir. Yargıtay uygulamasında da garanti verenin borcunun fer’i nitelikte olmadığı kabul edilmiştir. Yargıtay’a göre; “garanti sözleşmesi fer’i nitelikte olmayan bir sözleşmedir. Garanti veren işin tehlikesini (riskini) fer’i olmayan, bağımsız bir taahhütle kısmen veya tamamen üzerine almaktadır. İşte bunlar garanti sözleşmesinin asli unsurunu oluşturur”.
D. Asıl Borçluya Ait Def’ilerin İleri Sürülmesi

Kefalet sözleşmesinin fer’i niteliğinin bir sonucu olarak, kefil asıl borçluya ait def’ileri alacaklıya karşı ileri sürme hakkına sahiptir; hatta bu kefil için bir külfettir (TBK m. 591). Garanti sözleşmesinde ise, garanti veren asıl borçluya ait def’ileri alacaklıya karşı ileri süremez. Çünkü garanti veren asıl borçtan bağımsız bir borç üstlenmiştir.
E. Halefiyet İlişkisi

Kefalet sözleşmesinde kefil ödediği borç oranında alacaklının haklarına halef olur (TBK m. 596). Garanti sözleşmelerinde böyle bir halefiyet ilişkisinden ve rücu hakkından bahsedilemez. Çünkü garanti veren asıl borçtan bağımsız olarak, garanti edilen riskin gerçekleşmesi halinde kendi borcunu ödemektedir .
F. Kefilin Alacaklıyı Borcun İfasın Kabule veya Kendisini Kefaletten Kurtarmaya Zorlama Hakkı

“Borçlunun iflası sebebiyle olsa bile, borç muaccel olduğu takdirde kefil, alacaklıdan yapacağı ödemeyi kabul etmesini her zaman isteyebilir. Bir borca birden çok kişinin kefil olması durumunda alacaklı, kefillerden biri tarafından yapılacak kısmi ödemeyi, bunu öneren kefile düşen paydan az olmamak koşuluyla, kabul etmek zorundadır”. (TBK m. 593). Madde 593 ile kefile tanınan bu özel haktan garanti veren yararlanamaz.

Kira Sözleşmesinde Kefalet Ve Garantörlüğe İlişkin Hükümler


Kefalet sözleşmesine ilişkin hükümler 6098 sayılı TBK' nın 581 ile 603. maddeleri arasında düzenlenmiş bulunmaktadır. “Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcuna ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği bir sözleşme türüdür”. (TBK md. 581) Güvence sağlama amacına yönelik sözleşmeler arasında yer alan kefalet sözleşmesinin tarafları alacaklı ve kefildir. Borçlu kefalet sözleşmesine taraf değildir. Kefalet sözleşmesi, mevcut ve geçerli bir borç için yapılabilir. Ancak, gelecekte doğacak veya koşula bağlı bir borç içinde, bu borç doğduğundan veya koşul gerçekleştiğinde hüküm ifade etmek üzere kefalet sözleşmesi kurulabilir (TBK md.582). Kefalet sözleşmesinden doğan borç fer'i nitelik taşımaktadır. Bu nedenle ortada geçerli asıl borç olarak nitelenebilecek başka bir borcun varlığı gerekmektedir. Geçerli bir asıl borç mevcut değilse geçerli bir kefalet sözleşmesi kurulmayacak ve asıl borcun sona ermesi ile birlikte kefalet de kendiliğinden sona erecektir. Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır. Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabilirler. Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz. Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır. Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez. Kefaletin bir diğer özelliği tali olmasında görülür. Şöyle ki, adi kefalette alacaklı, borçluya başvurmadıkça kefili takip edemez. Ancak, kanunda belirtilen borçlu aleyhine yapılan takip sonucunda kesin aciz belgesi alınması ve benzeri hallerde alacaklı doğrudan doğruya kefile başvurabilir. Bu nedenle kira sözleşmesinde kiraya veren tarafından genellikle kiracının yanında kefilin müteselsil kefil olması aranmaktadır. Kefil müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehinini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak bunun için borçlunun ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçlüğü içinde olması gerekir. Süreli kefalette kefil, sürenin sonunda borcundan kurtulur. Süreli olmayan kefalette kefil, asıl borç muaccel olunca adi kefalette her zaman ve müteselsil kefalette ise, kanunun ön gördüğü hallerde alacaklıdan, bir ay içinde borçluya karşı dava ve takip haklarını kullanmasını, varsa rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takibe geçmesini ve ara vermeden takibe devam etmesini isteyebilir. Borç, alacaklının borçluya yapacağı bildirim sonucunda muaccel olacaksa kefil, kefalet sözleşmesinin kurulduğu tarihten bir yıl sonra alacaklıdan, bu bildirimi yapmasını ve borç bu surette muaccel olunca yukarıdaki fıkra hükümleri uyarınca takip ve dava haklarını kullanmasını isteyebilir. Alacaklı, kefilin bu istemlerini yerine getirmezse, kefil borcundan kurtulur. Ayrıca bir kişi tarafından verilen her türlü kefalet on yıl sürenin geçmesiyle birlikte kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Burada genel zamanaşımı süresi hükmü devreye girmektedir. Kira sözleşmesinde uzayan dönemlere ilişkin kefilin sorumluluğunun devam etmesi için kefilin azami sorumlu olacağı süre ve kira miktarı belirlenmelidir. Kira sözleşmesinde uzayan dönem için kira parasının artış miktarı ve kefilin sorumluluğunun kira sözleşmesinin bitimine kadar devam edeceğinin kararlaştırılmış olması bir başka deyişle, uzayan dönemde kefilin kefaletinin devam edeceğine ilişkin sözleşme hükmü geçersiz olacaktır.

Sonuç

Kira sözleşmesine kefil sıfatıyla imzalayan kişiyle garantör sıfatıyla imzalayan kişinin sorumluluklarının ne kadar süreyle devam edeceği hususu farklılık arz etmektedir.

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 2012/11350-13539 sayılı ilamında "Davalının, kiracının kefili ve aynı zamanda Borçlar Kanunu'nun 110. maddesi (TBK md.128) kapsamında garantörü olduğu ve kiracıyla birlikte aynı zamanda kendisi hakkında yasal işlem yapılmasını kira sözleşmesinde kabul ettiği, davalı kira sözleşmesine garantör olarak imza attığına göre kira sözleşmesi boyunca sorumluluğunun devam edeceği..." belirtilmiştir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin bu kararından da anlaşıldığı üzere kira sözleşmesini "garantör" sıfatıyla imzalayan kişinin sorumluluğu kira sözleşmesi süresince devam eder.

Türk Borçlar Kanunu’nda kira sözleşmelerinin özel hükümler altında düzenlenmesinin sebebi ülkemizdeki konut arz talep dengesizliği sebebiyle ve bir taşınmazın uzun sürelerce kullanım dışı kalması halinde taşınmaz malikinin o taşınmazın belli giderlerini ödemek durumunda kalması külfetinin kiracı ile aralarında kanun çerçevesinde kalmak kaidesiyle dengelenmesi bakımından oldukça önemlidir. Bu nedenle bir taşınmazda kiracının uzun yıllar kalması hem kiracı için hem de taşınmaz maliki için, piyasa koşulları göz önünde tutulduğunda, avantajlıdır. Hiçbir taşınmaz maliki gayrimenkulünün aylarca boş kalmasını istemezken bunun yanında hiçbir kiracı da her yılın sonunda bir başka gayrimenkule taşınmak zorunda kalmak istemez. Kira sözleşmesinin bu iki tarafını ortak menfaatinin aynı noktada toplanması karşısında hukuk düzeni de kiracı (zayıf) tarafı kiralayan (güçlü) karşısında korumak istemiştir. Hukuk düzeni zayıf tarafı korurken güçlü tarafın menfaatlerine halel gelmemesi adına da birtakım düzenlemeleri göz ardı etmemelidir.

Kiracının borcu olan kira bedelinin ödenmesi için kiralayanın TBK m.342’ye ek olarak bir güvence daha alması somut olayın özellikleri dikkate alındığında gerekebilir. Böyle durumlar söz konusu olduğunda kiralayan, kiracıdan bir kefil göstermesini isteyebilir. Uygulamada sık karşılaşılan sorunlardan biri de kira sözleşmesinde kiracının edimini ifa etmemesi halinde başvurulacak kişinin hukuki sıfatının kefil mi yoksa garantör mü olduğudur. Nitelendirmenin önem arz etmesi kefil ile garantörün hukuki sorumluluklarının farklı olmasından kaynaklanmaktadır.

Kefilin sorumluluğu, kira sözleşmesinde belirtildiği süre boyunca ve belirli süreli olan kira sözleşmesi belirsiz süreli hale gelmiş olsa dahi bundan kefilin haberdar edilmesi ve kira bedeli ile kefilin sorumlu tutulacağı azami miktar ile birlikte diğer tüm şekil şartlarına uyulması halinde ve sürecince kira sözleşmelerindeki kefaletin geçerli kabul edilmesi gerekirken şekil şartlarına uyulmaması halinde yasayı dolanma yolunu tercih ederek bunun bir garantörlük olduğu yorumu yapılmasının yanlış olduğu kanaatindeyim. Eğer kefilin sorumlu olacağı azami miktar ve kanunun öngörmüş olduğu şekil şartları mevcut değilse ortada geçerli bir kefalet sözleşmesinin varlığından bahsedilmemesi gerekir. Bu nedenle kira sözleşmelerinde üçüncü kişinin vermiş olduğu teminatın garantörlük mü yoksa kefalet mi olduğu sonucuna ulaşmak için taraf iradelerinin esas alınması gerekir.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Garanti Ve Kefalet Sözleşmesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Seda Sallı'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
12-04-2016 - 13:43
(2940 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 1 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 1 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
8735
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 9 saat 14 dakika 44 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,97 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 17659, Kelime Sayısı : 2218, Boyut : 17,25 Kb.
* 1 kez yazdırıldı.
* 1 kez indirildi.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 1897
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,03046489 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.