Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Eser Sözleşmeleri Ve Cezai Şart

Yazan : Nevra Öksüz [Yazarla İletişim]
Avukat

1- TANIMI VE UNSURLARI:

Borçlar Kanunu'nun 355. maddesinde: "İstisna, bir akittir ki onunla bir taraf (müteahhit), diğer tarafın (iş sahibi) vermeğe taahhüt eylediği semen mukabilinde bir şey imalini iltizam eder." şeklinde tanımlanan eser sözleşmeleri, Türk Borçlar Kanunu'nun 470. maddesinde "Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir." şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımlara göre eser sözleşmesi, tam iki tarafa borç yükleyen bir işgörme sözleşmesidir. Yüklenicinin (müteahhidin) bir eseri (şeyi) meydana getirip (imal edip) teslim etmek borcuna karşılık iş sahibi de, yükleniciye (müteahhide) bedel ödemek (semen) borcunu üstlenmektedir.

Kanundaki tanımına göre eser sözleşmesinin unsurları dört ana başlıkta toplanabilir:

1- Meydana getirme (imal): Yüklenici, bir -sonucu- meydana getirmek (imal etmek) için çalıştığından eser sözleşmesi, bir işgörme sözleşmesidir. Meydana getirmek eylemi, bir binayı yapmak gibi olumlu bir eylem şeklinde veya bir binayı yıkmak gibi olumsuz bir eylem şeklinde husule gelebileceği gibi birşeyi onarmak gibi değişiklik yapmak şeklinde de gerçekleşebilir.

2- Eser (şey): Eser sözleşmesinde işin konusudur. Eser, eser sözleşmelerinde, bir bedel karşılığında yüklenicinin meydana getirdiği sonucun ismidir. Maddi bir sonucu ifade edebileceği gibi maddi olmayan bir sonucu da ifade edebilir. Eser sözleşmesinde meydana getirilecek iş, konusu/kapsamı/nitelikleri v.b. yönlerden yeterince tanımlanmış olabileceği gibi hiç tanımlanmamış veya yeterince tanımlanmamış da olabilir. Taraflar arasındaki sözleşmede iş tanımlanmış ise meydana getirilecek eser, işbu sözleşmeye uygun olmalı; sözleşmede iş yeterince tanımlanmamış ise eser, iş sahibinin beklentisine uygun, iş sahibince kabul edilebilir ve mukabili bedeli karşılayabilecek niteliklerde olmalıdır.

3- Bedel (semen): Eser sözleşmelerinde bedel, para olarak kararlaştırılabileceği gibi; tarafların, maddi değeri olan başka bir karşılık üzerinde anlaşmaları da mümkündür. Eser sözleşmesinde bedel olarak "kat karşılığı inşaat sözleşmeleri"nde olduğu gibi arsa payı veya bağımsız bölüm mülkiyetinin geçirilmesi kararlaştırılmış ise bu durumda taraflar arasında "karma eser sözleşmesi" var demektir. Eser yapımına karşılık bedel alınması öngörülmemişse; taraflar arasındaki ilişki bağış veya vekillik sözleşmesine göre değerlendirilebilir (Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu / Refet Özdemir, Türk Borçlar Kanunu Şerhi, Ankara, 1987).


Eser sözleşmelerinde; taraflar bir bedel kararlaştırmışlarsa eserin yapımı karşılığı yükleniciye, işbu bedel ödenecektir (TBK m.480-BK m.365).
Bazen taraflar, yaklaşık bir bedel belirlemekte ve/veya sözleşmede, bedel konusunda açıklık bulunmamaktadır. TBK m.481 (BK m.366)'e göre "Eserin bedeli önceden belirlenmemiş veya yaklaşık olarak belirlenmişse bedel, yapıldığı yer ve zamanda eserin değerine ve yüklenicinin giderine bakılarak belirlenir.". Ülkenin değişik kesimlerindeki iklim koşulları, nakliye, ulaşım, malzeme, işçilik gibi değerler birbiriyle aynı olmadığı gibi malzeme, işçilik v.b. konularda yıllara sarih olarak farklılıklar husule gelmektedir. Dolayısıyla bedelin belirlenmesinde, eserin yapıldığı yılın fiyatları ve yerel fiyatlar (rayiçler) esas alınarak hesap yapılmasına dair düzenlemenin hakkaniyete de uygun olduğu kanaatindeyim. Burada eserin yapıldığı yerdeki yerel piyasa ortalamasında yüklenicinin olası kazancının da bedele dahil edilmesi gerektiğini belirtmekte fayda vardır; aksinin kabulü iş sahibinin, sebepsiz yere zenginleşmesine yol açacaktır. Maddede bahsedilen yüklenici giderlerini; malzeme alımları, işçilik giderleri, harç/vergi v.s. giderler, plan ve proje bedelleri v.b. giderler olarak özetlemek mümkündür. Yaklaşık bir bedelin (keşif bedelinin) kararlaştırıldığı sözleşmelerde de eserin gerçek bedeli, eserin tamamlanmasından sonra yapılacak hesaplama ile bulunur. Yaklaşık bedelli eser sözleşmelerinde bedelin, işsahibinin kusuru olmaksızın aşırı ölçüde aşılacağı anlaşılırsa işsahibi, eser henüz tamamlanmadan veya tamamlandıktan sonra sözleşmeden dönme hakkını haizdir (TBK m.482/1-BK m.367/1).

4- Taraflar: Eser sözleşmesinde, eserin meydana getirilmesini (şeyin imalini) üstlenen taraf yüklenici (müteahhit); eseri (şeyi) edinen ve işbu edinim karşılığı yükleniciye bedel ödeyen (semen) taraf da iş sahibidir.
Yüklenici, gerçek ve/veya tüzel kişi olabilir. Eser sözleşmelerinde, işin tamamının yüklenici tarafından yapılması asıldır; ancak işin yapımında yüklenicinin özel yeteneği/kişisel özellikleri önem taşımıyorsa yüklenici işi, başkasına da yaptırabilir (BK m.356/2 - TBK m.471/3). Yüklenicinin kişisel özelliklerinin/yeteneğinin önem arz ettiği ve dolayısıyla eseri, bizzat ifa etmesi gereken hallerde yüklenicinin, işbu yeteneği kaybetmesi veya ölümü halinde sözleşme münfesih olur (BK m.371-TBK m.486).

İş sahibi de gerçek ve/veya tüzel kişi olabilir. İş sahibi gerçek kişi ise onun ölümü halinde taraf durumunda değişiklik olmaz ve Miras Hukukundaki halefiyet prensibi gereği iş sahibi adına mirasçıları, eseri teslim alıp bedeli ödemek zorundadırlar. Fakat mirasçıların tamamı mirası reddederse bu durumda sözleşme münfesih olur ve yüklenici de terekeye yönelir.

Eser sözleşmelerinde, sözleşmenin devri veya sözleşmeye katılma yoluyla, sözleşmenin taraflarında değişiklik olması da mümkün olabilmektedir.

2- TARAFLARIN YÜKÜMLÜLÜKLERİ:
Eser Sözleşmeleri, tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerden olmakla; iş sahibi için hak olan yüklenici için yükümlülük, yüklenici için hak olan ise iş sahibi için yükümlülük olarak karşımıza çıkmaktadır. Tarafların yükümlülükleri konusunda iş sahibi ile yüklenici, akdettikleri sözleşmede, ayrıntılı düzenlemeler yapmak hakkını haiz olmakla, öncelikle işbu sözleşmede kararlaştırılan yükümlere uymak zorunda iseler de; genel olarak Türk Borçlar Kanunu'nda yapılan düzenlemeler çerçevesinde tarafların hak ve yükümlülüklerini aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz.

A- İş Sahibi Açısından:
İş sahibi,
1- Eserin bedelini sözleşmede öngörülen sürede; öngörülmemişse eserin teslimi anında yükleniciye ödemek (TBK m.479 v.d.),
2- Yükümlenmiş ise eserin oluşturulması için gereken malzemeyi (TBK m.472/2-3 - m.483/2) ve eser, kendisine ait arsa üzerinde/yerde (TBK m.472/3-482/2-m.483/2) yapılacaksa arsayı/yeri yükleniciye, zamanında ve kusursuz şekilde teslim etmek,
3- Taraflar arasında akdedilen sözleşmeye uygun olarak tamamlanmış olan eseri kabul etmek (TBK m.477-m.486)
4- Yükleniciye verdiği talimatlardan sorumlu olmak (TBK m.476-TBK m.483/2),
ile yükümlüdür.

B- Yüklenici Açısından:
Yüklenici,
1- İşi, iş sahibinin menfaatlerini gözeterek, sadakat ve benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken meslekî ve teknik kurallara uygun bir özenle ifa etmek (TBK m. 471/1-2),
2- Eseri meydana getirmek (imal etmek) (TBK m.471/3),
3- Aksi taraflarca kararlaştırılmamışsa eseri ifa için gerekli her tür araç ve gereçleri sağlamak (TBK m.471/4),
4- Yükümlenmiş ise eserin oluşturulması için gerekli malzemeyi ayıpsız bir şekilde sağlamak (TBK m.472/1), malzeme iş sahibi tarafından sağlanmışsa; işbu malzemeyi özenle kullanıp artanını iş sahibine iade etmek (TBK m.472/2) ve malzeme ayıplı ise bunu iş sahibine bildirmek (TBK m.472/3)
5- İşe, kararlaştırılan zamanda başlayıp yürüterek eseri, zamanında teslim etmek (TBK m.473)
6- Eseri, ayıpsız ve kusursuz şekilde iş sahibine teslim etmek (TBK m.474 vd.),
ile yükümlüdür.

3- UYUŞMAZLIKLARIN ÇÖZÜMÜNDE İZLENECEK YÖNTEM:

Eser Sözleşmelerinde taraflar arasında uyuşmazlık çıkması halinde, eser sözleşmesinin niteliği gözönünde bulundurularak; uyuşmazlık, aşağıda belirtilen sıralamaya uymak suretiyle çözümlenecektir. Bu ahvalde örn: taraflar arasında kat karşılığı inşaat sözleşmesi söz konusu ise uyuşmazlık çıktığında; öncelikle taraflar arasındaki sözleşmenin hükümleri değerlendirilecek, sözleşmede uyuşmazlığı çözecek açıklık yoksa Türk Borçlar Kanunu'nun eser sözleşmelerine dair özel hükümleri ve genel hükümleri ile diğer ilgili mevzuat hükümleri sırayla değerlendirilip uygulanacaktır.

A- Eser Sözleşmeleri, Borçlar Kanunu'nun 355 ilâ 371. maddelerinde düzenlenmiş iken; Türk Borçlar Kanunu'nda 470 ilâ 486. maddeleri arasında düzenlenmiştir.

Eser sözleşmesi, gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri arasında akdedilmiş ise; uyuşmazlık çıktığında işbu uyuşmazlık, aşağıdaki sıralamaya uyarak çözümlenir:
1- Taraflar arasındaki sözleşme hükümleri
2- Türk Borçlar Kanunu'nun özel hükümleri (m.470-486)
3- Türk Borçlar Kanunu'nun genel hükümleri
4- Diğer ilgili mevzuat hükümleri

B- Eser sözleşmesi, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'na göre yapılan ihale sonrasında, 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu çerçevesinde akdedilen ihale sözleşmesi şeklinde kurulmuş ise; uyuşmazlık çıktığında işbu uyuşmazlık, aşağıdaki sıralamaya uyularak çözümlenir:
1- Taraflar arasındaki ihale sözleşmesi hükümleri (taraflar arasında akdedilen ihale sözleşmesinde, hangi sıralamayı takiben çözüme gidileceğine dair hüküm yer almaktadır; bu sıralama, tip sözleşmeden farklı ise sözleşmede yapılan sıralamaya itibar edilmelidir. Tip Sözleşmelerde (4735 S.K. m.5) yer alan öncelik sıralaması ise aşağıdaki şekildedir.)
a- Yapım İşleri Genel Şartnamesi
b- İdari Şartname
c- Sözleşme Tasarısı
d- Birim fiyatlı işler için birim fiyat tarifeleri veya götürü bedelli işler için uygulama projesi
e- Mahal Listeleri
f- Özel Teknik Şartname
g- Genel Teknik Şartname
h- Birim fiyatlı işlerde Ön/Kesin Projeler
i- Açıklamalar ve diğer ekler
2- Kamu İhale Sözleşmesi Kanunu hükümleri
3- Türk Borçlar Kanunu'nun özel hükümleri
4- Türk Borçlar Kanunu'nun genel hükümleri
5- Diğer ilgili mevzuat hükümleri

C- Eser Sözleşmesi, genellikle yabancı sermayedarların Türkiye'deki inşaat yatırımlarında veya Dünya Bankası gibi kredi kuruluşlarından alınan krediyle yapılan inşaat işlerinde uygulanan, Fédération Internationale Des Ingénieurs Conseils (FIDIC)'in hazırladığı ve tavsiye ettiği Uluslararası Tip Sözleşme şeklinde kurulmuş ise; uyuşmazlık çıktığında işbu uyuşmazlık, aşağıdaki sıralamaya uyularak çözümlenir (Tip Sözleşme-Genel Şartlar- m.5.2)
1- Sözleşme Anlaşması
2- Kabul Mektubu
3- Teklif
4- İdari Şartnamenin 2. kısmı (Özel Şartlar)
5- İdari Şartnamenin 1. kısmı (Genel Şartlar)
6- Sözleşmeyi Oluşturan Diğer Belgeler.

Yukarıda verilen sıralama, FIDIC'in tavsiye ettiği Tip Sözleşme esas alınarak yazılmıştır. Bu tür sözleşmelerde taraflar, FIDIC'in tavsiye ettiği sözleşmeyi aynen veya değiştirerek akdetmekte serbest oldukları için seçilen sözleşme Tip Sözleşmeden farklı olabilir. Böyle bir farklılık söz konusu ise; uygulanacak sıralama, yukarıda olduğu gibi değil; taraflar arasındaki sözleşme yorumlanarak bulunur. Bu ahvalde genel olarak belirtmek gerekirse, uyuşmazlığın çözümünde; tarafların, uyuşmazlık halinde uygulamayı kararlaştırdıkları ülke hukuku, tahkim hükümleri v.b. hususlar da etkili olacaktır.

4- TEMİNAT VE CEZAİ ŞART AYRIMI-TEMİNATA BAĞLANAN CEZAİ ŞART:
Teminat ve cezai şart, birbirlerinden farklı kavramlardır. Cezai şart genel olarak; borcun, hiç veya gereği gibi (TBK m.179/1) veya kararlaştırılan zamanda veya yerde (TBK m.179/2) ifa edilmemesi durumunda alacaklıya ödenmesi gereken paradır. Teminat ise alacaklının, uğraması olası zararlarına karşılık olarak borçlu tarafından alacaklıya verilen para veya paraya çevrilebilecek maddi değerleri ifade eder. Örn: Eser sözleşmelerinde bazen yüklenici, iş sahibine; eserdeki ayıpların, eksikliklerin, gecikme zararı ve diğer birtakım zararlarını karşılamasını sağlamak amacıyla sözleşmenin başında ve/veya ek bir sözleşme ile parasal (para, senet, banka teminat mektubu v.b.), aynî (ipotek, kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde yükleniciye ödenecek bedel niteliğindeki taşınmazın arsa sahibi üzerinde tutulması, TMK m.893 v.b.) veya şahsi (kefalet gibi) teminat sağlamaktadır. Teminat, sözleşme ile üstlenilen yükümlülüğün, sözleşmeye uygun olarak ifa edileceği konusunda alacaklıya sağlanan güvencedir. Yüklenici, edimini ifa ettikten sonra iş sahibinin, teminatı yükleniciye iade yükümü vardır.

Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmelerinde; çoğunlukla uygulanan güvence sistemi şu şekildedir: sözleşmeye göre yüklenicinin payına düşen bağımsız bölümlerden (bedel unsuru) bir veya birkaçının tapu kaydı, inşaatın teslimine kadar arsa sahipleri adına tutulur ve yükleniciye devredilmez. Yüklenicinin payına düşüp, eserin teslimine değin -güvence olarak- arsa sahipleri adına kayıtlı olan bu bağımsız bölümler; yüklenicinin, edimini, sözleşmeye uygun olarak ifa etmeyerek eksik ve kusurlu işler bırakması halinde arsa sahiplerince ya mahkemeden satışa izin yetkisi istenerek veya istemeden satılmakta ve böylece yüklenicinin bıraktığı eksik ve kusurlu işler tamamlanmaktadır. İleride yüklenicinin, sözleşmeyi tam olarak ifa etmemesine rağmen, kendisine düşen tapu paylarını arsa sahiplerinden talep ettiğinde bir niza yaşamamak ve böylece arsa sahiplerinin, sözleşmeyle kendilerine sağlanan bu haktan faydalanabilmeleri için; yükleniciye düşen hangi bağımsız bölümlerin teminat olarak tutulduğunun sözleşmede açıkça belirlenmesinde fayda vardır. ("...Davacı, yükleniciye bırakılmış olan dükkanın kendi adına tescilini istemiş, arsa sahibi ise bu yerin sözleşmenin teminatı olarak alıkonulduğunu savunmuştur. Yüklenicinin edimini noksan şekilde yerine getirmiş olması nedeniyle arsa sahibi tarafından aleyhine açılan tazminat davası sonuçlanıp 36 milyona hükmedilmiştir. Sözleşmede, dava konusu dükkanın, inşaatın sözleşmeye uygun şekilde yapılmamasından dolayı güvence olarak alıkonulacağına dair bir hüküm bulunmamaktadır. Öte yandan, arsa sahibinin ilama dayalı alacağını icraya koymakla ödetme imkanı doğduğuna göre dükkanın güvence olarak tutulması uygun değildir. İptale karar verilmelidir..." Yargıtay 14 HD, 02.11.1993 T., 1993/327-8222 E-K.)

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'na göre yapılan ihale sonrasında, 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu çerçevesinde akdedilen İhale Sözleşmelerinde yükleniciden teminat alınması yasa gereğidir. İhale sözleşmelerinde hangi değerlerin teminat olarak kabul edilebileceği, 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu'nun 35. maddesi atfıyla (Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, Kamu İhale Kanununun teminatlara ilişkin hükümleri uygulanır) 4734 S.K'un 34. maddesinde belirtilmiştir. Anılan maddeye göre teminat olarak kabul edilecek değerler:
a) Tedavüldeki Türk Parası
b) Bankalar ve özel finans kurumları tarafından verilen teminat mektupları
c) Hazine Müsteşarlığınca ihraç edilen Devlet İç Borçlanma Senetleri ve bu senetler yerine düzenlenen belgeler.
d) İlgili mevzuatına göre Türkiye'de faaliyette bulunmasına izin verilen yabancı bankaların düzenleyecekleri teminat mektupları
e) Türkiye dışında faaliyette bulunan banka veya benzeri kredi kuruluşlarının kontrgarantisi üzerine Türkiye'de faaliyette bulunan bankaların veya özel finans kurumlarının düzenleyecekleri teminat mektupları
olarak sayılmıştır.

Kanaatimizce teminatın tamamının para veya teminat mektubu veya sayılanlardan sadece birisi şeklinde verilmesi zorunlu değildir. Teminat olarak kabul edilen birden fazla değer ile de teminatın sağlanması mümkündür. Örn: yüklenici, idareye vermesi gereken 100.000 TL teminatın; 50.000 TL'sini nakit olarak ve 50.000 TL'sini de teminat mektubu olarak verebilmelidir.
4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu'nun 35. maddesine göre: "...teminat mektuplarının kapsam ve şeklini tespite Kamu İhale Kurumu yetkilidir" ve bu ahvalde teminat mektuplarının kapsam ve şekli de Kamu İhale Genel Tebliği'nin 18. maddesi ile düzenlenmiştir.

İhale Sözleşmeleri çerçevesinde yükleniciden alınan kesin ve ek kesin teminatların (konumuz eser sözleşmeleri açısından) ne zaman ve ne şekilde iadesi gerektiği de 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu'nun 13. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre: "Taahhüdün, sözleşme ve ihale dokümanı hükümlerine uygun olarak yerine getirildiği ve yüklenicinin bu işten dolayı idareye herhangi bir borcunun olmadığı tespit edildikten sonra alınmış olan kesin teminat ve varsa ek kesin teminatların;
a) Yapım işlerinde; varsa eksik ve kusurların giderilerek geçici kabul tutanağının onaylanmasından sonra yarısı, Sosyal Sigortalar Kurumundan ilişiksiz belgesi getirilmesi ve kesin kabul tutanağının onaylanmasından sonra kalanı,...Yükleniciye iade edilir..."

FIDIC Sözleşmelerinde kesin teminat verilmesi zorunluluğu yoktur. Bu husus, tarafların serbest iradelerine bırakılmıştır. Lakin taraflar teminat verilmesini kararlaştırırlarsa bu durumda yüklenici, kabul mektubunu alması tarihini izleyen 28 gün içinde, kararlaştırılan teminatı (iş sahibinin onaylayacağı kuruluştan alarak) iş sahibine vermek ve durumu da kontrollüğe bildirmekle yükümlüdür. İş sahibine verilen teminat, yüklenici tarafından işin bitirilip teslimi ve kesin kabulün yapılması akabinde 14 gün içinde yükleniciye iade edilir.

Konumuz açısından önem arz eden husus; cezai şartın teminata bağlanmasıdır. Bilindiği üzere cezai şart, asıl borcu kuvvetlendirmek amacıyla kararlaştırılmaktadır. Lakin borçlunun mali durumu yeterince güçlü değilse alacaklı, borçludan cezai şartı tahsil edememe riskine girmek zorunda kalacak; borçlu açısından ise cezai şart, sözleşmeyi ifa etmeye zorlamak gayesini yerine getiremeyecektir. Çünkü borçlu bu ahvalde, kararlaştırılan cezai şartın bağlandığı ve cezai şartla kuvvetlendirilen edimini ifa etmese de kendisinden herhangi bir şekilde tahsilat yapılamayacağını düşünecektir. Böyle durumları bertaraf etmek için taraflar; sözleşmede kararlaştırdıkları cezai şartı teminata bağlayabilirler. Cezai şartın tek başına teminata bağlanması mümkün olabileceği gibi cezai şart ile asıl alacağın birlikte teminata bağlanması da mümkündür.

5- ESER SÖZLEŞMELERİNDE CEZAİ ŞART:

Türk Borçlar Kanunu'nun 112. maddesine göre: "Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür." Böyle bir durumda, alacaklı, tazmin isteyebilmek için zararını ispatla mükelleftir. Taraflar, borçlunun, borcu hiç veya gereği gibi ya da kararlaştırılan yer ve zamanda ifa etmemesi durumunda; alacaklı, zararını ispatlamak zorunda olmaksızın; borçluyu yükümlü kılan bir müeeyyide kararlaştırabilirler. Bu halde cezai şarttan/ceza kaydından bahsedilir. Cezai şart genel olarak; Türk Borçlar Kanunu'nun "Genel Hükümler" başlıklı Birinci Kısmının, "Borç İlişkilerinde Özel Durumlar" başlıklı Dördüncü Bölümünün, "Bağlanma Parası, Cayma Parası, Ceza Koşulu" başlıklı Üçüncü Ayrımında 179 ilâ 182. maddelerinde düzenlenmiştir. TBK'da "cezai şartın" tanımına yer verilmemiştir. Fakat TBK düzenlemelerinden hareketle cezai şart: "Borçlunun, alacaklıya karşı; bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi veya borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için taahhüt ettiği edim ya da borçlunun, kararlaştırılan bedeli ödeyerek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirme hakkını haiz olduğu edim taahhüdüdür" şeklinde tanımlanabilir.


Aşağıda cezai şart konusundaki tüm açıklamalarımız genel olarak, eser sözleşmelerinin niteliğine uygun olacak şekilde, istisna akdinde de uygulanmaktadır.

Cezai şart, borcun ifasını sağlamak, asıl borcu kuvvetlendirmek amacıyla kararlaştırılır. Cezai şart, eser sözleşmesinin bir hükmü olarak düzenlenebileceği gibi asıl eser sözleşmesinin dışında ayrı bir sözleşme ile de düzenlenebilir. Cezai şart da bir akit olduğundan tüm sözleşmeler için aranan ehliyet, irade, anlaşma, sebep, şekil gibi unsurlar cezai şart sözleşmesi için de aranır.


Cezai şarttan bahsedebilmemiz için öncelikle; kanundan, sözleşmeden, sebepsiz zenginleşmeden v.b. şekilde doğmuş bir asıl borcun varlığı şarttır. Asıl borç, şekil eksikliği, kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olduğundan veya irade fesadı sebebi ile batıl ise cezai şart da batıldır. Örn: SİT alanına yapılması kararlaştırılan bir inşaata dair eser sözleşmesi batıl olacağından işbu sözleşmede kararlaştırılan cezai şart da hükümsüz olacaktır. Türk Borçlar Kanunu da 182. maddesinde bu durumu: "Asıl borç herhangi bir sebeple geçersiz ise veya aksi kararlaştırılmadıkça sonradan borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple imkânsız hâle gelmişse, cezanın ifası istenemez." şeklinde düzenlemiştir. Aynı maddede cezai şartın hükümsüzlüğünün asıl borcu hükümsüz kılmayacağı: "Ceza koşulunun geçersiz olması veya borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple sonradan imkânsız hâle gelmesi, asıl borcun geçerliliğini etkilemez." şeklinde belirtilmektedir (818 sayılı Borçlar Kanunu'nda yer almayan bu düzenleme yenidir; böylece, doktrinde "cezai şartın geçerli olarak doğmayacağı bilinse idi sözleşme de akdedilmeyecek idiyse; bu halde, asıl borç da hükümsüzdür" şeklinde özetleyebileceğimiz görüşün mesnedi kalmadığını söyleyebiliriz).

Kanunda her ne kadar cezai şartın hiçbir türü hakkında şekil zorunluluğu getirilmemiş ise de bütün cezai şart türleri, asıl sözleşmeyi ve borçlunun yükümlülüğünü artıran niteliği haiz olmakla şekil bakımından asıl sözleşmenin şekline bağlı olduğu kabul edilir.

Cezai şart, verme/yapma/yapmama borçları için kararlaştırılabileceği gibi taliki ve/veya infisahi şarta bağlı borçlar için de kararlaştırılabilir. Cezai şart, fer'i nitelikte olup varlığı da asıl borca bağlı olduğundan asıl borç ilişkisi varolduğu sürece varlığını sürdürecektir. Cezai şartın fer'i niteliğinden mütevellit asıl borç zamanaşımına uğradığında cezai şart da zamanaşımına uğrar (TBK m.152). Fakat zamanaşımına uğramış bir borcun ifa edileceği hususunda cezai şart kararlaştırılmışsa, ifa etmeme halinde bu ceza istenebilir (Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Prof. Dr. M.Kemal Oğuzman/Prof. Dr. M.Turgut Öz, İstanbul, 2009; Borçlar Hukuku Genel Bölüm, Hatemi/Gökyayla, İstanbul, 2011). Yine cezai şartın fer'iliği niteliğinden dolayı asıl alacağın temliki ile cezai şart da kendiliğinden temellük edene geçer. Yalnız cezai şart muaccel olduktan sonra bağımsız bir borç haline geldiği için alacağın temliki ile kendiliğinden temellük edene geçmez; taraflar cezai şartın da temlikini amaçlamakta iseler bunun için ayrıca temlik sözleşmesi yapmalıdırlar.

Cezai şartın, asıl borçtan ayrı bir edim niteliği olması gerekir; asıl borcun içeriğinde borçlunun edimi olarak zaten yer alan bir yükümlülük, cezai şart değildir. TBK m.182/1'de " Taraflar, cezanın miktarını serbestçe belirleyebilirler" denmekte ise de; sadece para değil, para dışındaki verme, yapma, yapmama edimleri de mali bir değer taşımaları kaydıyla cezai şarta konu edilebilir.

Cezai şart ödemek borcu aslen, bir tür taliki şarta bağlı borç niteliğinde ise de; Türk Borçlar Kanunu'nun 179 ilâ 182. maddelerinde özel olarak düzenlendiğinden cezai şarta bu hükümler uygulanır. Lakin bu hükümlerde boşluk olması halinde, niteliğine uygun düştüğü ölçüde Türk Borçlar Kanunu'nun 170 vd. maddeleri de uygulama alanı bulabilecektir (Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Prof. Dr. M.Kemal Oğuzman/Prof. Dr. M.Turgut Öz, İstanbul, 2009). Cezai şart, işbu taliki niteliğinin bir sonucu olarak, talep edilebilmesi için kararlaştırılan şartların gerçekleşmesi ile muaccel olur.

Sözleşmedeki cezai şartın yorumlanmasında borçlu zararına genişletici yorum yapılamayacağı gibi; cezai şart hangi husus için kararlaştırılmışsa, ancak o durum için istenebilecektir ("... Cezai şart hangi haller için kabul edilmişse ancak o hâlin gerçekleşmesiyle istenebilir. Cezai şartın tesisine esas olan hâlin tefsir yoluyla diğer durumlara teşmili tarafların iradelerine uygun düşmez. Taraflar akde aykırı hareketin hangi hâli için cezai şart kararlaştırıldığını belirttiklerine göre, bu durum dışındaki akde aykırılıklar cezai şart müeyyidesi dışında bırakılmıştır. Cezai şart hükümlerinin uygulanmasında evveliyetle kıyasa yer yoktur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 07.01.1979 T., E-K: 3-3)").


Eser sözleşmelerinde de kararlaştırılabilen cezai şart genel olarak, doktrinde ve uygulamada en çok kullanılan isimleri ile üç türdür:
1- Seçimlik cezai şart
2- İfaya eklenen cezai şart
3- Dönme cezası (doktrinde cezai şartın bir türü olmadığı kabul edilmektedir)

Seçimlik Cezai Şart:
Türk Borçlar Kanunu'nun 179. maddesinin 1. fıkrasında: "Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir." şeklinde ifadesini bulan seçimlik cezai şartı; borçlunun alacaklıya karşı, sözleşmeye konu edilen işi, hiç veya sözleşmedeki gereklerine uygun şekilde ifa etmemesi hali için taahhüt ettiği edim; olarak tanımlamak mümkündür.

Eser sözleşmelerinde kararlaştırılan seçimlik cezai şartın amacı, yükleniciyi ifaya zorlamak ve ifanın gerçekleşmemesi halinde de, alacaklının, miktarı önceden götürü olarak kararlaştırılmış olan olası zararının tazminidir. Taraflarca seçimlik cezai şartın kararlaştırılmış olduğu hallerde alacaklı, kural olarak, ya akdin ifasını veya cezanın ödenmesini talep edebilir; başka bir deyişle alacaklının, hem akdin ifasını hem de seçimlik cezai şartın ödenmesini istemesi mümkün değildir. Burada akdin ifası veya cezai şartın ödenmesine dair seçim hakkı alacaklıya ait olmakla borçlu, kural olarak, alacaklının seçimine itiraz edemez. Alacaklının seçim hakkı, değiştirici yenilik doğuran bir haktır ve seçim beyanı, karşı tarafa ulaşmakla sonuçlarını doğurur; dolayısıyla her inşai hakta olduğu gibi alacaklının seçimi karşı tarafa ulaştıktan sonra bundan dönülmesi mümkün değildir. Buradaki ifadan vazgeçme seçimi, sözleşmeden dönme anlamında değildir. Seçimlik cezai şartı talep edebilmek için sözleşmeden dönülmemiş olması gerekir. Kural bu şekilde olmakla beraber TBK m.179/1 metninden de açıkça anlaşıldığı üzere bu kural emredici değildir ve aksi, taraflarca kararlaştırılabilir. Yani taraflar sözleşmede, aynı anda hem seçimlik cezai şartın ödenmesini hem de ifanın istenebileceğini kararlaştırabilirler. Taraflarca TBK m.179/1'deki kuralın aksinin kararlaştırılıp kararlaştırılmadığı; TBK m.19 çerçevesinde tarafların gerçek ve ortak iradeleri esas alınıp TMK m.2-4'ten de faydalanarak sözleşme yorumlanıp tespit edilmelidir. Başka bir kıstas olarak kabul edilen durum şudur: cezai şart miktarı, asıl borçtan vazgeçilmesi halinde meydana gelecek zarar miktarı ile kıyaslandığında oldukça yüksek ise bu durumda taraf iradelerinin, seçimlik cezai şartı talep etmek yönünde olduğu yorumu yapılabilecektir.

Alacaklının seçim beyanı karşı tarafa ulaşmakla neticelerini doğuracak olmakla beraber alacaklı, seçim beyanında hem ifa hem de cezai şartı talep etmiş ise alacaklının iradesinin ne yönde olduğunun yorumlanması gerekecektir. Yargıtay, bu durumda alacaklının seçimini, cezai şartın fer'i, asıl borcun asli olması sebebiyle alacaklının cezai şartı değil ifaya yönelik seçiminin varolduğu şeklinde yorumlamaktadır. Doktrindeki baskın görüş de bu şekilde olmakla beraber kanaatimce böyle bir durumda, hakkaniyete ve sözleşme hukuku ilkelerine uygun olan, (Yargıtayın da önceki kabulü gibi) alacaklıdan cezai şartı mı yoksa ifayı mı seçtiği yönünde açıklama istenilmesi gerekir.

Seçimlik cezai şarta dair edimin belirlenmiş olması şart değildir; ekonomik bir değeri olması şartıyla edimin belirlenebilir olması yeterlidir. Seçimlik cezai şarta ihtar varsa ihtar tarihinden yoksa dava tarihinden itibaren temerrüt faizi istenebilir (TBK m.117). Ayrıca seçimlik cezai şartın, asıl borçla birlikte veya asıl borçtan bağımsız olarak teminata bağlanması mümkündür.

İfaya Eklenen Cezai Şart:
Türk Borçlar Kanunu'nun 179. maddesinin 2. fıkrasında: "Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir." şeklinde ifadesini bulan ifaya eklenen cezai şartı; borçlunun edimini sözleşmede kararlaştırılan zaman veya yerde ifa etmemesi halinde, alacaklıya karşı, hem edimin ifasını hem de cezai şartın ödenmesini borçlandığı edim taahhüdü; olarak tanımlamak mümkündür.

Eser sözleşmelerinde kararlaştırılan ifaya ekli cezai şartın amacı, yükleniciyi sözleşmede kararlaştırılan sürede ve yerde ifaya zorlamak ve gecikme halinde de, alacaklının, miktarı önceden götürü olarak kararlaştırılmış olan olası zararının tazminidir. Taraflarca ifaya eklenen cezai şartın kararlaştırılmış olduğu hallerde alacaklı, kural olarak, hem akdin ifasını hem de cezanın tediyesini talep edebilir. Başka bir deyişle alacaklı, ifaya ekli cezai şartı, TBK m.125/1'deki seçimlik hakkını kullanması halinde isteyebilir. Kural bu şekilde olmakla beraber TBK m.179/2 metninden de açıkça anlaşıldığı üzere bu kural emredici değildir. Yani taraflar sözleşmede, sadece cezai şartın ödeneceğini kararlaştırabilecekleri gibi ifayla birlikte cezai şartın ödeneceğini de kararlaştırabilirler. TBK m.179/2 düzenlemesindeki belirlenen zaman ve yer, tarafların sözleşmede belirlemiş oldukları zaman ve yer olarak anlaşılmalıdır. Ancak taraflar, kanunen belirlenmiş zaman ve yerde borcun ifa edilmemesi hâli için cezai şart kararlaştırmışlarsa bu durumda yer ve zamanın belirlenmesinde TBK m. 89-91'deki yedek hukuk kurallarına göre yorum yapmak gerekecektir.

Taraflar, sözleşmede, ceza ile ifanın birarada talep olunacağını açıkça belirlemişlerse uyuşmazlık halinde sözleşmenin uygulanmasında sorun çıkmayacaktır. Oysa bazen tarafların iradelerinin ifa ve cezai şartı birlikte talep edebilmek yönünde olup olmadığı, sözleşmeden net olarak anlaşılamayabilir. Bu durumda tarafların iradelerinin ifa ve cezayı birlikte talep yönünde olup olmadığı; TBK m.19 ve TMK m.2-4'ten faydalanılarak tespit edilmelidir. Bazen cezai şartla temin olunan asıl borcun kapsam ve amacı, tarafların ifaya eklenen cezai şart yönünde anlaştıkları sonucuna varılmasını sağlayabilir. Örn: rekabet yasağına ilişkin cezai şart genelde bu şekilde tezahür eder. Çünkü rekabet yasağına eklenen cezai şartın edimden vazgeçerek cezai şart talebi olduğu yorumu yapılırsa; cezai şarttan beklenen fayda husule gelmeyecektir. Yine cezai şart miktarı, asıl borçtan vazgeçilmesi halinde meydana gelecek zarar miktarı ile kıyaslandığında oldukça düşük ise bu durumda da taraf iradelerinin, ifayla birlikte cezai şartı talep etmek yönünde olduğu yorumu yapılabilecektir.

İfaya eklenen cezai şartı talep edebilmesi için alacaklının, hakkından açıkça feragat etmemiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmemiş olması gerekir (TBK m.179/2). Başka bir deyişle alacaklının, cezai şarttan açıkça feragat etmesi veya cezai şart talep etmek hakkını saklı tutmaksızın ifayı kabul etmesi hallerinde alacaklının, cezai şartı talep hakkı kalmaz. Bu sebeple alacaklı, eseri teslim alırken cezayı istemek hakkını saklı tutmalıdır. Bu saklı tutma, yükleniciye gönderilen bir ihtarname, teslim-kabul tutanağına bu yönde düşülecek bir şerh v.b. şekillerde gerçekleştirilebilir. Cezai şartı talep hakkı açık bir beyanla saklı tutulmuş olabileceği gibi aslında ceza hakkının saklı tutulduğunu gösteren davranışlar da cezai şartı talep edebilmek için yeterli sayılmalıdır. İfaya ekli cezai şart talep hakkının saklı tutulması, yenilik doğurucu bir irade beyanı olduğundan en geç eserin teslimi sırasında veya teslimden itibaren süre geçirilmeksizin yapılmalıdır.


Yüklenici, sözleşmede kararlaştırılmış olan ifaya ekli cezai şartı, sözleşmede eserin teslimi için kararlaştırılan süreden itibaren eserin fiilen tesliminin gerçekleştirildiği tarihe kadarki süre için isteyebilir. Yüklenici bazen eser sözleşmesinde kararlaştırılan imalattan daha fazla imalat yapmış olabilir. Yüklenicinin yaptığı bu fazla imalat, iş sahibinin faydasına ise; ifaya ekli cezai şart ödenmesi gereken süreden, bu fazla imalatın yapılabileceği süre çıkarılarak bulunan süre zarfına tekabül eden ceza bedeli talep olunabilir.

Alacaklı sözleşmeden dönerse, bu durumda asıl borç geçmişe etkili olarak ortadan kalkacağından, alacaklı ifaya eklenen cezai şartı talep edemez; aksi sözleşmede kararlaştırılabilir. Yine alacaklının sözleşmeyi feshi halinde de alacaklı, fesih sonrası için ifaya ekli cezai şart talep edemeyecektir. Taraflar, bu kuralların aksini kararlaştırabilir ve bu şekilde kararlaştırılacak hükümler geçerli olarak sonuç doğurur.


Eser sözleşmelerinde taraflar bazen işin kararlaştırılan sürede bitirilememesi ihtimaline karşı cezalı bir süre kararlaştırırlar. İş sahibi bu cezalı süreyi de bekleyerek, cezalı sürenin sonunda kararlaştırılan cezai şartı isteyerek sözleşmeden dönebileceği gibi cezalı sürenin cezai şartını işletip, ayrıca ilerleyen dönemde işleyecek cezai şartı da taleple ifayı da isteyebilecektir. Örn: işin bitim tarihi 11.06.2012 olarak kararlaştırılıp eserin, 11.06.2012'de teslim edilmemesi halinde 20 günlük bir cezalı süre öngörülmüşse; iş sahibi, 11.06.2012 tarihine kadar eserin teslimini beklemekle yükümlüdür. Eser, 11.06.2012'de sözleşmeye uygun olarak bitirilip iş sahibine teslim edilmezse iş sahibinin iki şekilde davranması mümkündür: iş sahibi, 11.06.2012 tarihinden itibaren 20 gün daha bekleyip 20 günlük cezai şartı taleple sözleşmeden dönebilir veya 20 gün bekleyip 20 günlük ve 20 günden sonra da işlemeye devam eden cezai şartı ve gecikmiş ifayı birlikte talep edebilir. Burada önemli olan iş sahibinin 11.06.2012 tarihinden sonra herhangi bir talepte bulunabilmek için 20 gün daha beklemek zorunda olmasıdır.

İfaya eklenen cezai şart, (genelde karıştırılan) temerrüt faizi, gecikme zammı ve götürü tazminattan farklıdır.

Dönme Cezası:
Türk Borçlar Kanunu'nun 179. maddesinin 3. fıkrasında: "Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır." şeklinde ifadesini bulan dönme cezasını; borçluya, kararlaştırdıkları bedeli alacaklıya ödeyerek, sözleşmeden dönme veya akdi fesih imkanı sağlayan edim tahhüdüdür; şeklinde tanımlayabiliriz.

Seçimlik cezai şartın ve ifaya eklenen cezai şartın, alacağı temin edip borçluyu ifaya zorlayan fonksiyonlarına karşın dönme cezası, borçluya kolaylık sağlayıcıdır ve borçlunun, cezayı ödeyerek sözleşmeden dönmesine imkan tanıyan bir ceza koşuludur.

Türk Borçlar Kanunu'nun 179/3. maddesinde açıkça düzenlendiği üzere ihtilaf halinde borçlu, kararlaştırılan cezanın, dönme cezası olduğunu ispatla mükelleftir.

Doktrinde, seçimlik cezai şartta ve ifaya eklenen cezai şartta "hâkimin, aşırı gördüğü ceza koşulunu re'sen indirebilmesi" mümkünken (TBK m.182/3) dönme cezasından indirim yapılamayacağı kabul edilmektedir (Borçlar Hukuku Genel Bölüm, Hatemi/Gökyayla, İstanbul,2011; aksi yönde: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, İstanbul, 1993).

Cezai Şart- Zarar İlişkisi:
Türk Borçlar Kanunu'nun 180. maddesi 1. fıkrasına göre: "Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile, kararlaştırılan cezanın ifası gerekir.". Yani cezai şartın, alacaklının zarar görmüş olup olmaması ve zararın derecesinin ne olduğu ile ilintisi bulunmamaktadır; başka bir deyişle alacaklının herhangi bir zararı olmasa da kararlaştırılan cezai şartı talep hakkı vardır.

Sözleşmeye aykırılıktan dolayı alacaklının zararının olması ve bu zararın, kararlaştırılan cezai şart miktarından daha fazla olması halinde alacaklının, zararının tazminini isteyip isteyemeyeceği de önemli bir sorundur. Türk Borçlar Kanunu'nun 180. maddesinin 2. fıkrasına göre: "Alacaklının uğradığı zarar kararlaştırılan ceza tutarını aşıyorsa alacaklı, borçlunun kusuru bulunduğunu ispat etmedikçe aşan miktarı isteyemez." düzenlemesini havidir. Burada dikkat edilmesi gereken hususun; alacaklının uğradığı zararın sebebi ile taraflarca kararlaştırılan cezai şartın mesnedi karşılığın aynı olması gereği; olduğu kanaatindeyiz. Ayrıca cezai şartı aşan zarar, sadece ifaya eklenen cezai şartta söz konusu olabilir; seçimlik cezai şartta alacaklı, cezayı aşan zararını isteyemez. Bu sebeple seçimlik cezai şartta, alacaklı, zararının cezai şart miktarından daha fazla olduğu kanaatinde ise ifayı tercih etmelidir. Yalnız seçimlik cezai şart için de cezayı aşan zararın talep edilebileceği taraflarca sözleşmede kararlaştırılabilir ve işbu hüküm geçerlidir.

Alacaklının, cezai şartın karşılamadığı zararını talep edebilmesi için bazı şartlar öngörülmüştür:
a- Borçlunun kusurlu olması gerekir,
b- Alacaklının zararı, cezai şart miktarını aşmış olmalıdır,
c- Borçlunun, borca aykırı davranışı ile meydana gelen ek zarar arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır,
d- Alacaklı, cezai şartı talep ederken ispatla yükümlü olmadığı; ek zararın varlığı ve borçlunun kusurlu olduğu hususlarını ispatla mükelleftir (Oysa ki TBK m.112'de borçlunun, kusuru olmadığını ispat yükü vardır; burada, bu kuraldan ayrı bir düzenleme yapılmıştır).

Cezai Şartın Tenkisi:
Türk Borçlar Kanunu'nun 182. maddesinin 1. fıkrası: "Taraflar, cezanın miktarını serbestçe belirleyebilirler" düzenlemesini havi ise de; sözleşmeye bağlılık ilkesinin bir istisnasını teşkil etmek üzere, aynı maddenin 3. fıkrasında: "Hâkim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir." hükmü getirilmiştir. Ayrıca cezai şart miktarı borçlunun ekonomik olarak yıkımına sebep olacak şekilde ise TBK m.27'ye göre tamamen veya kısmen batıl sayılacaktır. Bu durumda cezai şartın indirilmesi şartları:
1- Geçerli bir cezai şart akdinin varlığı,
2- Cezai şartın muaccel olması,
3- Cezai şart miktarının aşırı oranda yüksek olması,
olarak sayılabilir. Cezai şartta indirime gidilebilmesi için borçlunun indirim talebinde bulunmasının gerekip gerekmediği hususu ise doktrinde tartışmalıdır.

Hakim cezai şartta indirim yetkisini kullanırken keyfi davranamaz. İndirim miktarını belirlemede; borçlu ve alacaklının menfaat dengesinin sağlanması, borca aykırılıktan doğan zararın miktarı, borçlunun kusurunun bulunup bulunmadığı, tarafların ekonomik durumları gibi kıstaslar rol oynayacak ve sayılan hususlar benzeri kriterlere göre indirim miktarı belirlenecektir.

Bu aşamada belirtmek gerekir ki; cezai şartın tenkisi konusunda TTK'da özel hüküm vardır ve borçlunun tacir olduğu durumlarda cezai şarttan indirim talep edilemez. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 22. maddesine göre: "Tacir sıfatını haiz borçlu, Türk Borçlar Kanununun 121 inci maddesinin ikinci fıkrasıyla 182 nci maddesinin üçüncü fıkrasında ve 525 inci maddesinde yazılı hâllerde, aşırı ücret veya ceza kararlaştırılmış olduğu iddiasıyla ücret veya sözleşme cezasının indirilmesini mahkemeden isteyemez." Yalnız cezai şart miktarı tacirin ekonomik mahvına sebep olacak derecede yüksek ise TBK m.27 gereği batıl addedilmesi veya bazen de cezai şart miktarından indirim yapılması gerektiği (Yargıtay 19 HD, 19.04.2007 T., E: 2006/11401, K:2007/3998) kabul edilmektedir.



Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Eser Sözleşmeleri Ve Cezai Şart" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Nevra Öksüz'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
» Makale Bilgileri
Tarih
10-06-2012 - 08:52
(4345 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 13 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 13 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
55551
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 21 saat 10 dakika 21 saniye önce.
* Ortalama Günde 12,78 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 39461, Kelime Sayısı : 4818, Boyut : 38,54 Kb.
* 8 kez yazdırıldı.
* 17 kez indirildi.
* 8 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1480
Yorumlar : 1
Sayın Nevra Öksüz; Değerli çalışmanızdan oldukça faydalandım. Teşekkürlerimi sunar, yeni çalışmalarınızda başarılar dilerim. http://www.muzafferdeligoz.com.tr Muzaffer DELİGÖZ Danışman... (...)
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,05061412 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.