Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Eski Yugoslavya Uluslasrarası Ceza Mahkemesi’nin Savaş Muhabirleri’nin Tanıklıktan Çekinme Hakkı Konusundaki Bir Kararının Değerlendirilmesi

Yazan : Mualla Buket Soygüt Arslan [Yazarla İletişim]
Akademisyen- Ceza ve Ceza Usul Hukuku Araştırma Görevlisi

Yazarın Notu
Soygüt M.B., 2007, “Eski Yugoslavya Uluslasrarası Ceza Mahkemesi’nin Savaş Muhabirleri’nin Tanıklıktan Çekinme Hakkı Konusundaki Bir Kararının Değerlendirilmesi”, in: Özel Yaşam, Medya ve Ceza Hukuku (Proje Yöneticisi: Kayıhan İçel, Yayına Hazırlayan: Yener Ünver), Karşılaştırmalı Güncel Ceza Hukuku Serisi No: 7, Seckin Yayınları, Ankara, s. 347-363

ESKİ YUGOSLAVYA ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ’NİN SAVAŞ MUHABİRLERİNİN TANIKLIKTAN ÇEKİNME HAKKI KONUSUNDAKİ BİR KARARI
Mualla Buket Soygüt 1
Giriş
Gazetecilerin tanıklıktan çekinme hakkı, ifade özgürlüğü genel başlığı altında basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmektedir. Basının haber verme hakkı, bir yandan hakkın sujesi bakımından bir özgürlük alanı yaratırken, diğer yandan da kamunun haber alma hakkını da ilgilendirmesi bakımından iki boyutlu bir yapıya sahiptir.2 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Gazetecinin Gizli Kaynaklarını Açıklamama Hakkı ile ilgili Tavsiye Kararında3 da “...Demokratik toplumlar için bağımsız, özgür ve çoğulcu bir medyanın gelişimini sağlayacak uygun olanakların hayata geçirilmesinin önemi vurgulanarak; gazeteciliğin özgürce ve kısıtlama olmaksızın gerçekleştirilmesinin ifade özgürlüğü hakkını oluşturduğu ve halkın genel çıkarlarla ilgili sorular konusunda bilgilenme hakkının temel ön koşulu olduğu...” kabul edilmektedir.
Çağdaş özgürlükçü demokrasiler için de denetim aracı olarak zorunlu bir hale gelen kitle iletişim araçları4, sosyal hayattaki etkinliğini artırması sonucu adalet ile de etkileşime geçmeye başlamıştır. Gerçekten bu konudaki teknolojik ilerlemeler, kitle iletişim araçlarını özellikle ceza adaleti konusunda -birtakım sakıncalarına rağmen5- kimi zaman önemli bir yardımcı haline getirmekte, suçların ortaya çıkmasında etkili bir rol oynamaktadır.
Basının bu rolü günümüzde uluslararası topluluğun ortak sorunu olan ve uluslararası insancıl hukukun yoğunlukla ihlal edildiği silahlı çatışmalar sırasında işlenen suçlar bakımından da önem arz etmektedir. Bosna-Hersek’deki çatışmalar sırasında Omarska kampındaki tutukluların içinde bulundukları kötü durumla ilgili olarak uluslararası kamuoyunun harekete geçmesinde savaş muhabirlerinin rolü çok önemli olmuştur. Yine ABD’nin Guantanamo ve Ebu Gureyb cezaevlerinde tutsaklara uyguladığı işkence ve kötü muamele, büyük ölçüde kitle iletişim araçları sayesinde ortaya çıkmıştır. Öte yandan kitle iletişim araçlarının ellerindeki gücü kötüye kullanmaları da mümkündür. Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin(RUCM) kararında6 belirtildiği üzere, kitle iletişim araçlarının ülkede işlenen soykırım suçlarının hazırlanmasında rolü olmuştur.7 Bu nedenle basın özgürlüğünün içeriğinin doğru olarak belirlenmesi önemlidir.
Bu çalışmada, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin(EYCUM) Prosecutor v. Brdjanin davasında gazeteci Randal hakkında verdiği ve savaş muhabirlerinin uluslararası bir ceza yargılamasında tanıklıktan çekinme hakkının olup olmadığı sorununun tartışıldığı ilk karar8 olma özelliğini taşıması bakımından önem arz eden kararı incelenecektir. 9
EYCUM’un Savaş Muhabiri Randal’in Tanıklığı Hakkındaki Kararı
Jonathan Randal (Randal) Eski Yugoslavya’daki çatışmalar sırasında Washington Post gazetesi için muhabir olarak görev yapmıştır. 11 Şubat 1993’te Washington Post gazetesinde, Randal tarafından hazırlanan ve Radoslav Brdjanin’in10(sanık) Banja Luka ve çevresindeki sırp olmayan nüfusun, içinde bulunduğu kötü durumla ilgili sözlerini11 içeren bir makale yayımlanmıştır. Sırpça bilmeyen Randal, sanıkla röportajını Sırpça konuşan ve X olarak adlandırılacak olan başka bir gazetecinin yardımıyla yürütmüştür. 17 Ağustos 2001’de Randal, savcılığa bir gazeteci olarak mahkeme önünde tanıklık yapma hususunda tereddütte bulunduğunu ancak en sonunda sanığa atfedilen sözlerin gerçek ve doğru olduğu hakkında tanıklık yapmaya gönüllü olacağını bildirmiştir.12
İddia makamı makalenin delil olarak kabul edilmesini talep etmiştir. Sanık avukatı makalenin delil olarak kabul edilmesi durumunda Randal’in sorgulanacağından bahisle talebe itiraz etmiştir. Sonunda iddia makamı, Randal’dan gönüllü olarak tanıklık yapmasını talep etmiş, Randal’in bunu reddetmesi üzerine savcılığın, Yargılama Dairesi’nden talep ettiği celp, 29 Ocak 2002’de gönderilmiştir. Celp, 26 ve 28 Şubat 2002 ile 1 ve 18 Mart 2002 tarihlerinde Yargılama Dairesi önündeki duruşmalarda ayrıca tartışılmıştır.13
Randal 9 Mayıs 2002’de, gazeteci olarak tanıklığa zorlanmasının karşısında kamu yararı imtiyazına sahip olduğu gerekçesiyle tanıklık yapmayı reddetmiştir. Tarafları dinleyen Yargılama Dairesi, olayın gizli kaynakların korunmasıyla ilgili olmadığı gerekçesiyle Randal’in tanıklık yapmaya çağrılmasına karar vermiştir.14
Randal savunmasında, mahkemenin daha önce belli birey gruplarının tanıklıktan çekinme hakkı olduğuna dair verdiği kararları da örnek göstermiştir. Usul kurallarının 97.maddesi avukat ile müvekkili arasındaki iletişim bakımından bir ayrıcalık öngörmektedir. Yargılama Dairesi Simic kararında Uluslararası Kızılhaç örgütünün eski bir çalışanına –örgütün tarafsızlığını korumak için- tanıklıktan mutlak olarak çekinme hakkı tanımıştır. Yine Daire, mahkeme çalışanlarına ve Birleşmiş Milletler Muhafaza Kuvveti Komutanı’na tanıklıktan çekinme hakkı vermiştir.15
Randal savunmasını yasal gereçlerle de desteklemiştir. Buna göre, Uluslararası Daimi Ceza Mahkemesi’nin Usul ve Delil Kurallarının 73.maddesi, belirli ilişkilere ve meslek gruplarına tanıklık imtiyazı verilmesi gerektiğini düzenlemektedir. Cenevre Sözleşmeleri’nin 1977 tarihli 1.Ek Protokolü’nün 79.maddesi ise Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nce çatışma ve gerilim bölgelerinde gazetecilerin korunmasına ilişkin ürettiği diğer belgelerde olduğu gibi gazetecilerin maruz kaldıkları tehlike nedeniyle çatışma bölgelerinde özel bir konuma sahip olduklarını kabul etmektedir. Randal ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Goodwin kararına ve ABD ve İngiltere mahkemelerince verilmiş olan bazı kararları göndermede bulunmuştur.16
Randal’a göre, gazetecinin tanıklığa zorlanabilmesi için Yargılama Dairesi’nin uygulamış olduğu “davayla ilgili olma” ölçütü yeterli değildir. Buna göre, Yargılama dairesi ancak, gazetecinin tanıklığının aşağıdaki hususlar konusunda delil olma niteliğine sahip olduğuna kanaat getirmesi halinde tanıklığa karar verebilmelidir: Yargılama Dairesi, (1) sanığın mahkumiyeti veya beraati için son derece önemli bir delil elde edileceğine, (2) söz konusu delilin başka bir yoldan veya başka bir tanıktan elde edilemeyeceğine, (3)gazetecinin gizlilikle ilgili herhangi bir yükümlülüğünün bertaraf edilmesini gerektirmeyeceğine, (4)bu delilin gazeteciyi, ailesini ya da haber kaynağını herhangi bir tehlikeye sokmayacağına, (5)gelecekte silahlı çatışma bölgelerinden haber bildiren diğer gazetecilerin güvenliği ve etkililiğini gereksiz yere tehlikeye atacak şekilde örnek teşkil etmeyeceğine ikna olursa gazeteciden tanıklık etmesini isteyebilir.17
Davaya katılanlar(Amici Curiae)18 da, hemen hemen Randal ile aynı savunmayı yapmıştır. Bir gazeteciyi kendi kaynağına karşı tanıklığa zorlamak, gizlilik niteliği olsun veya olmasın, haber kaynaklarının ortaya çıkmamasına, özgürce konuşamamalarına ve gazetecilerin ajanlık yaptığından şüphelenmelerine sebep olacaktır. Bunlar Randal’a göre daha basit bir talepte bulunmuşlardır. Buna göre şu iki halde gazeteci tanıklığa zorlanabilir : (1)tanıklığın davanın belirlenmesi bakımından gerekli olması ve (2) bilginin başka yollardan elde edilemiyor olması 19
İddia makamı, Yargılama Dairesi’nin (1)Randal hakkında bir ayrıcalık yaratılmasını reddederek isabetli karar verdiğini ve (2)somut davanın gerçeklerini doğru değerlendirdiğini iddia etmektedir. İddia makamına göre, gazetecileri asıl tehlikeye düşürebilecek şey onların çatışmanın taraflarının hareketlerini ortaya çıkaran hikayelerin yayınlanmasıdır; yoksa zaten kamunun bilgisine sunulmuş olan bir konuda tanıklık yapmak değil.20
Temyiz Dairesi’ne göre, her ne kadar Randal ve amici curiae konunun bütün gazetecileri ilgilendirdiğini ileri sürse de, sorun esasında daha küçük bir grubu yani yalnızca savaş muhabirlerini ilgilendirmektedir. Bir savaş muhabirinin savaş suçları mahkemesi önünde tanıklığa zorlanması bir ilk teşkil etmektedir. Konuya doğrudan uygulanabilecek bir içtihat bulunmamaktadır. Daha önceki örnekler gönüllü tanıklığa ilişkindir. 21
Mahkeme statüsü ve ilgili kurallar bu konuda yeterince yol gösterici değildir. Usul ve Delil Kurallarının 54. maddesine göre, mahkeme soruşturma amaçları, hazırlık veya yargılama aşamasının gerektirmesi halinde taraflardan birinin talebi üzerine veya kendiliğinden tanık dinlenmesine karar verebilir.22
Temyiz Dairesi’ne göre, ortaya konulan temel hukuki sorun, şu üç sorunun cevaplanmasını gerektirmektedir. Savaş muhabirliği görevinde kamu yararı var mıdır? Eğer varsa savaş suçları mahkemesinde tanıklık yapmak onların işlerini yapmalarına engel olur mu? Cevap evet ise, gazetecinin görevini yerine getirmesinde gözetilen kamu yararı ile bütün ilgili delillerin mahkemede ortaya konulmasındaki kamu yararı arasındaki denge nasıl kurulmalıdır?23
(i) Savaş muhabirliği görevinde kamu yararı var mıdır?
Temyiz Dairesi’ne göre -Yargılama Dairesi’nin de açıkça belirttiği gibi- bu sorunun cevabı olumludur. Hem ulusal hem de uluslararası otoriteler bu savı desteklemektedirler. Şöyle ki, açık toplumlarda basının etkin olması gereklidir, gazetecinin sık ve kolayca tanıklığa zorlanması onun bilgi toplama ve haber verme kabiliyetini engelleyebilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gazetecilerin demokratik toplumlar için gerekli olan “toplumun bekçi köpeği rolü”nü(vital public watchdog role) üstlendiklerini, tanıklığa zorlanmalarının ise basının doğru ve güvenilir bilgi sağlama kabiliyetini zedeleyeceğini benimsemiştir. Ulusal mevzuatlar ve mahkemeler de gazetecileri çeşitli bilgileri ifşa etmekten koruyacak ilkeler getirmişlerdir.24
Temyiz Dairesi, haber toplama sürecinin bütünselliğinin korunmasındaki toplum yararının savaş muhabirleri bakımından açık ve önemli olduğu görüşündedir. Eski Yugoslavya’daki çatışmalarda görüldüğü gibi savaş, zorunlu olarak ölüm, yıkım ve ıstırabı da beraberinde getirmektedir. Savaş bölgelerinde doğru bilgi elde etmek ve yaymak genellikle kolay değildir. Bilgilerin iletimi, uluslararası kamuoyunun yaşam ve ölüm konularından haberdar olması bakımından temel zorunluluktur. Bu, ayrıca mahkemenin yargı yetkisine giren uluslararası insancıl hukukun ihlaline yol açan suçların önlenmesi ve cezalandırılmasına yardımcı olması bakımından da yaşamsal öneme sahiptir. Bu bağlamda, Bosna-Hersek’deki çatışmalar sırasında Omarska kampındaki tutukluların içinde bulundukları kötü durumla ilgili olarak uluslararası kamuoyunun harekete geçmesinde savaş muhabirlerinin rolü çok önemli olmuştur. Temyiz Dairesi, savaş muhabirlerinin, uluslararası topluluğun dikkatini çatışmanın gerçekleri ve dehşetine çekmesindeki rolü konusunda Yargılama Dairesi ile hem fikirdir. Bu nedenlerle Yargılama Dairesi savaş muhabirlerinin kamu yararına hizmet ettiklerini düşünmektedir.25
Savaş muhabirlerinin görevlerinden doğan kamu yararı, uluslararası toplulukça tanınan bilgi edinme hakkı bakımından da destek bulmaktadır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 19.maddesine göre “herkes düşünme ve düşünceyi açıklama özgürlüğüne sahiptir; bu özgürlük, düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar”. Bu ilke bütün diğer uluslararası insan hakları belgelerinde tekrar edilmiştir. Daha önce belirtildiği gibi, düşünceyi açıklama özgürlüğü sadece gazetecilerin ve medya kuruluşlarının özgürce bilgi iletiminde bulunmalarını değil, toplumdaki bireylerin bilgi alma hakkını da kapsamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Fresso ve Roire/Fransa davasında “basının kamu yararını ilgilendiren konulardaki bilgi ve fikirleri paylaşma görevi olduğu halde kamunun da bunları alma hakkı olduğu” kanaatine varmıştır.26
(ii) Savaş suçları mahkemesinde tanıklık yapmaya zorlanmaları savaş muhabirlerinin işlerini yapmalarına engel olur mu?
Yargılama Dairesi davanın gizli kaynaklarla değil, yayınlanmış bilgiyle ilgili olmasından dolayı, Randal’in tanıklığa zorlanmasının işini yapmasına engel olmayacağı kanaatine varmıştır. Buna göre, zaten bulgularını yayınlamış olan bir gazetecinin tanıklığa çağrılması onun tarafsızlığını ve bağımsızlığını tehlikeye düşürmez veya zarar vermez.27
Randal ve amici curiae ise tam tersine bulguların yayınlanmış veya kaynakların biliniyor olması halinde bile gazetecinin tanıklık yapması olasılığının, onun savaş suçu tanığı olabileceği bölgelerden uzak kalmasına yol açabileceğini ileri sürmektedir. Temyiz Dairesi, savaş muhabirlerinin savaş mahkemeleri önünde tanıklık yapmalarının, onların işlerini yapmalarını etkileyip etkilemeyeceğinin veya ne ölçüde etkileyeceğinin tam olarak belirlenmesinin imkansız olduğunu belirtmiştir. Yine de bu, kolayca bir kenara atılabilecek bir olasılık değildir. Randal’in ve amici curiae’nin ileri sürdüğü gibi savaş muhabirlerinin bilgi toplama işlevi ve güvenliği bakımından muhtemel etkisi büyüktür. 28
Temyiz Dairesi, tıpkı Yargılama Dairesi gibi, birçok ulusal yargı organının gazetecilere sadece kaynakların gizli olması halinde tanıklık konusunda bir ayrıcalık verdiklerine dikkat çekmiştir. Bazı ülkeler ise gazetecilere, gizli olmayan bilgi hakkında tanıklıktan çekinme hakkı vermiştir. Her iki durumda da, ayrıcalığın kapsamının belirlenmesi mahkeme veya yasakoyucu tarafından, gazetecinin haber toplama işlevinin korunması ihtiyacının değerlendirilmesine kalmaktadır. Temyiz Dairesine göre, korumanın miktarı tanıklığın savaş muhabirlerinin bilgi toplama işlevine verebileceği zararla orantılı olmalıdır.29
Temyiz Dairesi, Randal ve amici curiae’nin savunmalarını makul görmektedir, gazeteciler iddia makamının olası tanığı olmaktan ziyade bağımsız gözlemciler olarak algılanmalıdırlar. Aksi takdirde, kendi güvenlikleri ile kaynaklarının güvenliği ağır ve sık sık tekrarlanan bir tehlikeyle yüz yüze kalacaktır.30
Somut olayda esas sorun, gazetecinin kendisiyle röportaj yaptığı kişi veya kişilere karşı tanıklığı konusundadır. Gerçekten, gizli kaynaklar ve diğer delil türleri arasındaki hukuki farklar, savaş bölgesinde bir muhabire güvenip güvenmeme konusunda karar vermesi gereken ortalama bir kişi bakımından önemini yitirmektedir. Kendisiyle röportaj yapılan kişiden elde edilen bilgilerin yayınlanması başka şey, bu kişiye karşı röportaj temelinde tanıklık yapmak başka şeydir. Tanıklığın sonuçları röportaj veren bakımından savaş suçlarından mahkum olmasına ve özgürlüğünün elinden alınmasına yol açabilir. Savaş muhabirleri bakımından ise, onların olası tanık olarak algılanmaları şu iki sonucu doğuracaktır: Birincisi, röportaj verenlerin -özellikle insan hakları ihlallerini işleyenlerin- özgürce konuşamamaları ve çatışma bölgesine geçişi reddetmeleri dolayısıyla bilgi toplamada güçlük çekmeleridir. İkincisi ise, insan hakları ihlallerinin gözlemcisi olarak hayatlarını tehlikeye atmalarıdır.31
Bu nedenlerle Temyiz Dairesi, savaş muhabirlerinin olağan koşullarda mahkeme önünde tanıklığa çağrılmasını, onun bilgi edinme yeteneğine ve herkesi ilgilendiren konularda toplumu bilgilendirme imkanına ciddi bir darbe olarak görmektedir. Mahkeme, kamu yararını gözeten mesleklerin engellenmemesi görüşündedir. Sonraki bölümde mahkeme, savaş muhabirlerinin bu fonksiyonunu engellemeden adaletin nasıl sağlanacağını tartışacaktır.32
(iii) Gazetecinin görevini yerine getirmesinde gözetilen kamu yararı ile bütün ilgili delillerin mahkemede ortaya konulmasındaki kamu yararı arasındaki denge nasıl kurulmalıdır?
Randal, savaş muhabirlerinin tanıklığa çağrılması için beş aşamalı bir araştırma yapılması gerektiğini ileri sürmektedir.33 Mahkemeye göre bu test mutlak bir ayrıcalığı getirir. Amici curiae ise daha yumuşak bir ölçüt kullanılması görüşündedir. Buna göre, savaş muhabirleri ancak delilin mahkeme için çok önemli olması ve başka türlü elde edilememesi halinde tanıklığa zorlanabileceği görüşündedir. “Çok önemli” ibaresi ile yargılanan kişinin masumiyetine veya suçluluğuna ilişkin hayati bir önem kastedilmektedir. İddia makamı ise önerilen ölçütlerin her ikisinin de çok kısıtlayıcı olduğu görüşündedir. Yargılama Dairesi ise, iddia makamının Randal’ın tanıklığa çağrılması konusundaki ilk talebine karşı verdiği kararda elde edilmesi beklenen delilin “davayla ilgili”olmasından bahsetmiştir.34
Temyiz Dairesi, bu konuda karar verebilmek için Yargılama Dairesi’nin dava kapsamındaki farklı yararlar arasında bir denge kurması gerektiğini düşünmektedir. Bir tarafta yargılanan kişinin suçluluğu hakkında doğru bir değerlendirmenin yapılabilmesi için Yargılama Dairesi önünde bütün delillerin değerlendirilmesindeki adalet yararı vardır. Diğer tarafta ise, uluslararası toplumun, genel yararı ilgilendiren bir konuda doğru bilgi alması bakımından savaş muhabirliği görevinden kaynaklanan kamu yararı vardır.35
Yargılama Dairesi tarafından uygulanan “davayla ilgili olma”(pertinence) ölçütü savaş muhabirliği görevinden kaynaklanan kamu yararını korumakta yetersiz kalmaktadır. “Davayla ilgili olma” ölçütü savaş muhabirlerine diğer tanıklardan daha fazla bir koruma sağlamamaktadır. Diğer taraftan yukarıda bahsedildiği gibi, Randal tarafından uygulanması gerektiği ileri sürülen ölçüt de mutlak bir ayrıcalık bahşetmektedir. Amici curiae tarafından önerilen ölçüt ise önemli delillerin değerlendirme dışı bırakılmasına yol açabileceğinden fazla katı bulunmuştur.36
Temiz Dairesi’ne göre, savaş muhabirinin uluslararası mahkeme önünde tanıklığa zorlanması ancak, Yargılama Dairesi’nin tanıklığı talep eden tarafça elde edilmesi beklenen delili davanın esasına ilişkin doğrudan ve önemli bulması halinde mümkün olacaktır. Bu ölçütün kabulü, dava için önemli olan bütün delillerin Yargılama Dairesi’nce değerlendirilmesini sağlayacakken, diğer taraftan savaş muhabirlerinin gereksiz yere tanıklık yapmalarını da önleyecektir.37
Üstelik, elde edilmesi beklenen delilin başka bir kaynaktan elde edilmesi mümkün ise, Yargılama Dairesinin öncelikle bu kaynağa başvurması gerekir. Oysa Yargılama Dairesi bu yola gitmemiştir.38 Temyiz Dairesi, iddia makamının veya savunmanın Randal’in tanıklığı konusunda ısrar etmesi halinde Yargılama Dairesi’nin mevcut kararda ortaya konulan ilkeler ışığında yeniden değerlendirme yapması gerektiğine kanaat getirerek temyiz talebini onamıştır.39
Temyiz Dairesi’nin kararının ardından İddia Makamı ikinci kez Randal’in tanıklığa çağrılması talebinde bulunmuştur. Bunun üzerine Yargılama Dairesi yukarıda bahsedilen iki ölçütü dikkate alarak bir inceleme yapmıştır.40
Buna göre, savaş muhabirinin tanıklığa zorlanması için iki boyutlu bir ölçütün araştırılması gereklidir. “Davacı tarafın, ilk olarak elde edilmesi beklenen delilin, davanın esasını belirlemede doğrudan değere sahip olduğunu; ikinci olarak bu delilin başka bir yolla elde edilebilme imkanının olmadığını kanıtlaması gereklidir.”41
İddia makamı, Randal’in Yargılama Dairesi önünde sözlü tanıklıkta bulunması için çağrılmasını talep etmektedir. Dolayısıyla Yargılama Dairesi önündeki sorun, Randal’in tanıklığıyla elde etmeye çalıştığı delilin, onun tanıklığa çağrılması için Temyiz Dairesi’nce getirilen standardı karşılamakta olup olmadığıdır. Savcılık iddia makamı olduğundan, bu konuda ispat yükü ona aittir. İddia makamı Randal’ın tanıklığı ile, sanığın sözleri, röportaj sırasındaki davranışları ve beyanlarının içeriği ile yapıldığı koşullar hakkında delil elde etmeyi ummaktadır.42
Randal’in Yargılama Dairesi’nce tesis edilen tanım anlamında savaş muhabiri olduğu tartışmasızdır. Böylece, Temyiz Dairesi’nin kararında öngörülen nitelikli tanıklık imtiyazına yetkindir. Bu nedenle cevaplanması gereken soru, Randal’in müstakbel tanıklığının davanın esasını belirlemede doğrudan ve önemli bir değere sahip olup olmadığı; eğer böyleyse, bu delilin başka bir yolla elde edilebilme imkanının bulunup bulunmadığı hususudur. Yargılama Dairesi, birinci koşulun sağlandığı kanaatindedir; zira doğru kabul edilmesi durumunda makalede sanığa atfedilen sözler özellikle kastın belirlenmesi konusunda onun cezai sorumluluğuna gidilebilmesini sağlayacaktır. Bu noktada Randal’in müstakbel tanıklığının içeriğinin tetkik edilmesi yararlı olacaktır.43
1. Makalede Sanığa Atfedilen Sözlerin Doğruluğu Hakkında Tanıklık
Temyiz Dairesi, Randal’in müstakbel tanıklığının davanın esasını belirlemede doğrudan ve önemli bir değere sahip olup olmadığı sorununun çözümünün Yargılama Dairesi’nin olgusal belirlemesini gerektirdiğini düşünmektedir. Bununla birlikte çoğunluk, özellikle sanığa atfedilen sözlerin doğruluğunun teyit edilmesiyle ilgili olarak Sırpça bilmeyen ve başka bir gazetecinin yorumuna güvenmek durumunda olan birinin tanıklığının hangi şekilde davanın esasını belirlemede doğrudan ve önemli bir değere sahip olabileceğini düşünmekte zorluk çekmektedir. 44
İddia makamı, Randal’in tanıklığının sanığın kendi ifadelerini ve davranışını yansıttığı için Temyiz Dairesi’nin kararında belirttiği anlamda doğrudan delil oluşturacağını ileri sürmektedir. Ayrıca, Temyiz Dairesi’nin yukarıda söz edilen kaygısı yersizdir; zira X’in dil konusundaki becerisi sorgulanmamıştır, üstelik sözlerinden anlaşıldığına göre Randal bunlara kefil olabilecektir.45
Temyiz Dairesi ile benzer olarak Randal, sanığa atfedilen sözlerin doğruluğuyla ilgili olarak, X’in Sırpça konuşma yeteneğinin herhangi bir kaynaktan öğrenilebilecek nitelikte bir bilgi olduğunu ve onun gazeteci olarak güvenilirliği konusu dışında başka bir şey hakkında tanıklık yapamayacağını ileri sürmüştür.46
Yargılama Dairesi sonuç olarak, sanığa atfedilen sözlerin doğruluğu konusunda Randal’in tanıklığının davanın esasını belirlemek bakımından doğrudan ve önemli bir değere sahip olduğuna kanaat getirmiştir. Zira Randal herhangi bir kimse değildir, bir savaş muhabiri olarak sanıkla röportaj yapmak için iletişim kurmuştur; saygın bir gazetede çalışmaktadır, ayrıca randal savcıya verdiği ifadesinde “makaledeki sözlerin sanığın kendine ait olduğunu, bunların doğru ve gerçek olduğunu; ayrıca “X’in akıcı olarak Sırpça konuştuğunu” söylemiştir.47
2. Sanığın Röportaj Sırasındaki Davranışları Hakkında Tanıklık
İddia makamına göre, Randal’ın sanığın röportaj sırasındaki davranışları hakkındaki müstakbel tanıklığı, sanığın kendinden emin tavrı, muhabirlerle konuşmaya hazır olması, Ariel Sharon’la karşılaştırılmaktan memnuniyeti gibi hususlara ilişkin olacaktır ve sanığın soykırım suçuna ilişkin kastını ortaya koyacaktır.48
Ancak Yargılama Dairesi bu görüşe katılmamaktadır. Buna göre, davranış normalde sanığın sözlerinden bağımsız olarak değerlendirilebilir; ancak yukarıda sayılan hususlar bakımından Randal’in tanıklığı esasında söylenenlerden ne anladığıyla bağlantılıdır. Bu nedenle Yargılama Dairesi, davanın esasını belirlemek bakımından doğrudan ve önemli bir değere sahip olmadığına kanaat getirmiştir.
3. Sanığın İtiraflarının İçeriği ve Yapıldığı Koşullar Hakkında Tanıklık
Yargılama Dairesi, benzer gerekçelerle Randal’in tanıklığını sanığın itiraflarının içeriğinin ve yapıldığı koşulların belirlenmesi bakımından da davanın esası açısından önemli görmemiştir.49
Sonuç olarak; Yargılama Dairesi Randal’in tanıklığının Temyiz Dairesi’nin getirdiği ölçütlerden ilkini sağlamadığı yani davanın esasının belirlenmesi bakımından doğrudan ve önemli bir değere sahip olmadığı; ayrıca ikinci ölçütün gerçekleşip gerçekleşmediğini araştırmaya yer olmadığına, bu nedenle Randal’in tanıklığa zorlanamayacağına ancak makalenin delil olarak kabul edilebileceğine karar vermiştir.50
Değerlendirme
Randal kararı, savaş muhabirinin bir uluslararası ceza mahkemesi önünde kendisiyle röportaj yaptığı sanığa karşı tanıklığa zorlanması konusunda verilen ilk karar olma özelliğine sahiptir. Bu davada ilk kez savaş muhabirlerine tanıklıktan çekinme hakkı51 tanındığını ve geleneksel olarak tanıklıktan muaf tutulan kategoriyi genişletmek yolunda bir adım atıldığını görmekteyiz.52 Bu bakımdan diğer mahkemeler için de emsal teşkil etmesi beklenmektedir.53 EYCUM ve RUCM Temyiz Daireleri’nin üyeleri aynı olduğundan54 mahkemenin önüne gelecek olan benzer bir olayda aynı kriterleri uygulaması muhtemeldir. Yine Sierra Leon için kurulan özel mahkemenin önüne benzer bir olay gelmesi halinde mahkemenin Randal kararından yararlanması söz konusu olacaktır. Öte yandan uluslararası insancıl hukuk ve uluslararası ceza hukuku bakımından en son gelişmelere yer vermesi beklenilen Uluslararası Daimi Ceza Mahkemesi’nin Usul ve Delil Kuralları’nın55 tanıklıktan muafiyetle ilgili 73.maddesinde savaş muhabirlerine böyle bir ayrıcalık tanınmadığını görüyoruz.56 Esasında, savaş muhabirlerinin yerine getirdikleri görev, arz ettiği tehlike nedeniyle özel bir koruma gerektirmektedir. Ancak uluslararası insancıl hukukun temelini oluşturan Cenevre Sözleşmeleri’nin I.Ek Protokolü’nün 79.maddesine göre57 silahlı çatışma bölgelerinde görev yapan savaş muhabirleri sivil olarak kabul edilmekte ve korunmaktadır. Ancak bunlar hakkında ayrı bir statü öngörülmemiş olması, sözleşmede öngörülecek her ayrı statünün korunmayı zorlaştıracağı düşüncesidir.58 Randal kararında mahkemenin genel yararı tanıması gazetecinin özel bir mesleki kategori olmalarından değil yerine getirdikleri işin uluslararası topluluğun silahlı çatışmalarla ilgili bilgi toplama ve iletmeye ilişkin olmasındandır.

Mahkemenin de belirttiği gibi karar, doğrudan gazetecinin kaynaklarını açıklamama hakkına ilişkin değildir. Zira olayda kaynak zaten bellidir. Kaynağın gizli veya aleni olması durumunda da, ayrıcalığın kapsamının belirlenmesi mahkeme veya yasakoyucu tarafından, gazetecinin haber toplama işlevinin korunması ihtiyacının değerlendirilmesine kalmaktadır. Ancak gazetecinin tanıklıktan çekinme hakkı da kaynakları açıklamama hakkının59 bir parçası olduğundan bu hakkın korunması için ulusal mevzuatlar60 ve uluslararası belgelerce kabul edilen ilkeler61 somut olay bakımından da yol gösterici olmakla birlikte irdelenen asıl sorun, gazetecinin tanıklıktan çekinme hakkının kaynağı olan kamu yararı ile adaletin gerçekleşmesindeki kamu yararının nasıl bağdaştırılacağı sorunudur. Zira, “Basının haber verme kamusal görevini etkin biçimde yerine getirebilmesi, haber kaynaklarının gizliliğinin güvenceye kavuşturulmasına bağlıdır. Basın mensupları yayınladıkları anonim nitelikteki yazı ve haberlerin kaynaklarını açıklamak zorunluluğuna tabi tutulursa, haber kaynakları kurur. Çünkü haberin kaynağı olan kişiler çoğu zaman ortaya çıkmak rizikosuna girmek istemezler. Bu durum ise basın özgürlülüğünün kullanılmasını önemli derecede engeller.”62 Bunun doğal sonucu olarak kamunun bilgi edinme hakkı da zarar görmektedir. Öte yandan, özellikle somut olayda olduğu gibi uluslararası insancıl hukukun ihlaline yol açan eylemlerin ortaya çıkarılmasında ve faillerinin cezalandırılmasında gazetecinin oynadığı rol yine kamu yararına ilişkindir.
Bu noktada EYCUM’un saptamaları önemlidir. Buna göre, korumanın miktarı tanıklığın, savaş muhabirlerinin bilgi toplama işlevine verebileceği zararla orantılı olmalıdır. Gazeteciler iddia makamının olası tanığı olmaktan ziyade bağımsız gözlemciler olarak algılanmalıdırlar. Aksi takdirde, kendi güvenlikleri ile kaynaklarının güvenliği ağır ve sık sık tekrarlanan bir tehlikeyle yüz yüze kalacaktır. Mahkeme, savaş muhabirlerinin olağan koşullarda mahkeme önünde tanıklığa çağrılmasını onun bilgi edinme yeteneğine ve herkesi ilgilendiren konularda toplumu bilgilendirme imkanına ciddi bir darbe olarak görmektedir. Bu bağlamda mahkeme, savaş muhabirinin tanıklığa zorlanması için iki hususun varlığını aramaktadır: Birincisi, tanıklıkla elde edilmesi beklenen delilin davanın esasını belirlememek bakımından doğrudan ve önemli bir değer taşıması; ikincisi ise, bu delilin başka bir kaynaktan elde edilememesidir. Bu ölçütün kabulü, bir yandan dava için önemli olan bütün delillerin Mahkemece değerlendirilmesini sağlayacakken, diğer taraftan savaş muhabirlerinin gereksiz yere tanıklık yapmalarını da önleyecektir.
Mahkemenin getirdiği birinci ölçüt, savaş muhabirinin tanıklığı ile elde edilmek istenen delilin yargılanan kişinin mahkumiyetini veya beraatini etkileyebilecek nitelik taşıması anlamına gelmektedir. Bu da, yukarıda bahsedildiği gibi savaş muhabirlerinin bağımsız gözlemci olma vasıflarını zedeleyecektir. Öte yandan insan hakları ihlallerinin ve savaş suçlarının ortaya çıkarılması ve cezalandırılması bakımından bu gerekli görülebilir. Bunun da dayanağını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğünü düzenleyen 10.maddesinin 2.fıkrasında bulabiliriz. Buna göre “kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda zorunlu tedbirler olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşulların, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir.” EYCUM yargıcı Shahabuddeen’in ayrı oy yazısında da belirttiği gibi AİHS’nin 10.maddesi anlamında bir “zorlayıcı toplumsal gereklilik” söz konusu ise yarışan menfaatler arasında bir denge kurmaya çalışmak gereksizdir; bu durumda tanıklık yapılması zorunludur.63 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Randal kararından sonra hazırlanan R (2000) 7 sayılı Karara Ek "Gazetecilerin Haber Kaynaklarını Açıklamama Haklarıyla İlgili İlkeler" hakkındaki 8 Mart 2000 tarihli Tavsiye Kararı'nda, hakkın sınırı ayrıntılı olarak üçüncü ilkede belirlenmiştir. Kaynak açıklamasının getireceği yarar "yeterince hayati" ve "ciddi bir karakter" sergilemelidir. Açıklanmasının gerekirliliği kanıtlanmalı, temel bir toplumsal gereksinime yanıt vermelidir. Hükümetlerin bu konularda takdir hakkı vardır ve bu hakkını kaynağın açıklanması yönünde kullanılabilir. Bu takdirin "ifade özgürlüğü"nü ihlal edip etmediği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin denetimine tabidir.64
Kanaatimizce mahkemenin daha önce vermiş olduğu Simic kararında65 Uluslararası Kızılhaç Örgütü personeline tanıdığı tanıklıktan çekinme hakkının doğrudan savaş muhabirlerine uygulanması mümkün değildir. Zira bu iki meslek grubunun silahlı çatışmalardaki rolü tarafsızlık bakımından eşit olarak değerlendirilemez. Şöyle ki, Uluslararası Kızılhaç Örgütü hiçbir zaman haklıyı ve haksızı ayırt ederek adaletin gerçekleşmesini sağlamak gibi bir amaç gütmemiş, yalnızca savaş mağdurlarına yardım etmeyi hedeflemiştir. Bu nedenle tarafsızlık temel ilkesi olmuştur. Kararda, savaş muhabirinin tanıklıktan çekinme hakkının mutlak olmadığı açıkça ifade edilmemekle birlikte, mahkemenin savaş muhabirinin tanıklığa zorlanmasını belirli koşullara bağlamış olması, aynı yönde düşündüğünü göstermektedir. Ayrıca girişte belirttiğimiz gibi gazetecilerin toplumsal hayattaki gücünü kötüye kullanmaları olasılığı günümüzde gerçek bir olgudur.66 Bu nedenle de söz konusu hakkın mutlak olarak düzenlenmemesi şeklindeki görüşe67 katılmaktayız.
Son olarak Randal kararının, sivil toplum örgütlerinin temel hak ve özgürlükler alanındaki etkili rolünü68 göstermek bakımından da önem arzettiğini söylemek yanlış olmaz. Davaya 34 basın örgütü müdahil olmuş ve gazetecinin tanıklıktan çekinme hakkını destekleyen argümanlarını ortaya koymuşlardır. Ayrıca, sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşlarının tanıklıktan çekinme hakkının sınırının belirlenmesi konusunda ileri sürdüğü ölçütler, Temyiz Dairesi’nin kararında da benzer şekilde benimsenmiştir.

1 Araştırma Görevlisi, İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Ana Bilim Dalı
2 Özek, Çetin, Basın Özgürlüğünden Bilgi Edinme Hakkına, ALFA, İstanbul 1999, p.246 et seq.
3 Recommendation No. R (2000) 7 Of The Committee Of Ministers To Member States On The Right Of Journalists Not To Disclose Their Sources Of Information (Adopted by the Committee of Ministers
on 8 March 2000 at the 701st meeting of the Ministers' Deputies)
https://wcd.coe.int/ViewDoc.jsp?id=342907&BackColorInternet=9999CC&Bac kColorIntranet=FFBB55&BackColorLogged=FFAC75
4 İçel, Kayıhan, “Gazetecinin Tanıklıktan Çekinme Hakkı”, Ceza Hukuku ve Kriminoloji Dergisi, Cilt:1 Yıl:1978 Sayı:1, (pp.37-45), p.37
5 “Özellikle suç olayına kamuoyunca duyulan ilgi, kitle iletişim araçlarını suç faili, suçun mağduru ve hatta tanıklarını araştırma ve bilgi toplama konusu yapmaktadır. Öncelikle bu kişilerin topluma sunulmaları başta ceza adaletinden beklenen adil bir sonuca varmayı, mahkemelerin bağımsızlığını tehlikeye düşürmektedir. Diğer yandan da bu kişilerin toplum içinde itibarlarını ve insanlarla olan ilişikilerini zedelemektedir.” Yarsuvat, Duygun, “Kitle Iletişim Araçlarının Ceza Adaletine Etkisi”, Prof.Dr.Nurullah Kunter’e Armağan, Istanbul 1998, (pp. 465-476), p.469
6 The Prosecutor v. Clément Kayishema and Obed Ruzindana, Case No: ICTR-95-1T, 21 May 1999, par. 279, www.un.org/icty/krnojelac/appeal/judgement/annex.htm - 22k
7 2003 yılında RUCM, bazı gazetecileri Ruanda’da Hutu topluluğunu soykırım suçu işlenmesi konusunda tahrik ettikleri gerekçesiyle hapis cezasına mahkum etmiştir. Bkz., Role of the media in the Rwandan genocide, www.fahamu.org/rwanda.php - 19k, Journalists Sentenced In Rwanda Genocide, Prosecutor Said 'Hate Media' Urged Killings, By Emily Wax, Washington Post Foreign Service, Thursday, December 4, 2003; p. A20, www.genocidewatch.org/RwandaJournalistsSentenced.htm - 14k -
8 “Randal olayından önce uluslarası ceza mahkemeleri önünde başka gazetecilerin gönüllü olarak tanıklık ettikleri bir gerçektir. Edward Vulliamy Temmuz 1998’de Milan Kovacevic’e, 1996 yazında Dusko Tadic’e, Mayıs 1998’de Blaskic’e karşı tanıklık etmekten çekinmemiştir. Yine 28 Ağustos 2002 tarihinde bir başka gazeteci, Jacky Rowland, Slobodan Miloseviç’e karşı tanıklık etmiştir.” Yamaner, Melike, “Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesinin Tanıklıktan Çekinme Konusunda İki Önemli Kararı: Simic ve Brdjanin”, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Ocak 2003, Yıl:2 Sayı:1 (pp. 241-252), p.250
9 Karar, EYCUM’un Prosecutor v. Brdjanin davasında verilen bir ara karar niteliğindedir. Hukuki sorunun ve mercilerin konu hakkındaki görüşlerinin daha iyi anlaşılabilmesi için Yargılama Dairesi ile Temyiz Dairesi’nin görüşleri birarada verilmiştir. Bu kararlar için bkz. Prosecutor v. Radoslav Brdjanin and Momir Talic, Decision on Interlocutory appeal, IT-99-36-AR73.9, 11 December 2002 ve Prosecutor v. Radoslav Brdjanin, Decision on Prosecution’s second Request For A subpoena of Jonathan Randal, IT-99-36-T, 30June 2003, www.un.org/icty/brdjanin/ appeal/decision-e/randall021211.htm - 54k - ,
www.un.org/icty/brdjanin/trialc/decision-e/030630.htm - 61k -
10 Sanık, sınırdışı etme, sürgün ve yağma da dahil olmak üzere, Cenevre Sözleşmeleri’nin ağır ihlaline yol açan 12 ayrı suçla yargılanmaktadır. (Decision on Interlocutory appeal, par. 4)
11 Makaleye göre Brdjanin, “köktenci Sırp milliyetçisi” olarak bahsedilmektedir. Brdjanin röportajda, “…müslümanlar ve hırvatlar öldürülmemeli ama gitmelerine izin verilmeli…Sırp yetkililer Avrupa’yı memnun etmek için insan haklarına gereğinden fazla dikkat etmişlerdir ama artık Avrupa’ya hiçbir şey kanıtlamak zorunda değiliz. Her ne pahasına olursa olsun bizler sınırlarımızı koruyacağız” demektedir. Makalede Brdjanin’in hükümette Sırplara yer açmak için sırp olmayanların dışlanması için kanunlar hazırladığı ileri sürülmektedir. (Ibid., par. 3)
12 Ibid., par.1
13 Ibid., par.2
14 Ibid., par.3
15 Prosecutor v. Radoslav Brdjanin, Decision on Prosecution’s second Request For A subpoena of Jonathan Randal, IT-99-36-T, par 12
16 Ibid., par.13
17 Ibid., par.15
18 BBC, Associated Press, New York Times, IFEX, Sınır Tanımayan Muhabirler, Gazetecileri Koruma Komitesi gibi meslek örgütleri davaya müdahil olmuşlardır.
19 Ibid., par.18, 19, 20, 21
20 Ibid., par.22, 23
21 Ibid., par.29, 30
22 Ibid., par.31
23 Ibid., par.34
24 Ibid., par.35
25 Ibid., par.36
26 Ibid., par.37
27 Ibid., par.39
28 Ibid., par.40
29 Ibid., par.41
30 Ibid., par.42
31 Ibid., par.43
32 Ibid., par.44
33 Supra p.4
34 Ibid., par.45
35 Ibid., par.46
36 Ibid., par.47
37 Ibid., par.48
38 Ibid., par.49
39 Ibid., par.55
40 Decision on prosecution’s…par.7
41 Ibid., par.8
42 Ibid., par.14, 15
43 Ibid., par.17
44 Ibid., par.19
45 Ibid., par.20, 21
46 Ibid., par.19
47 Ibid., par.28, 29
48 Ibid., par. 30, 31
49 Ibid., par. 32
50 Ibid., par. 39-41
51 Kararda “tanıklık imtiyazı” ifadesi kullanılmıştır.
52 Yamaner, Melike., ibid., p.241
53 Aynı yönde Bkz. Mackintosh, Kate, “Note for humanitarian organizations on cooperation with international tribunals”, ICRC March 2004 Vol. 86 No 853, p. 138
54 RUCM statüsü 13(4) maddesi için bkz. www.un.org/ictr/statute.html - 45k
55 ICC Rules of Procedure and Evidence,
www.icc-cpi.int/library/about/officialjournal/ Rules_of_Proc_and_Evid_070704-EN.pdf -
56 EYCUM’un Simic kararında UKK Personelinin mutlak olarak tanıklıktan çekinme hakkı olduğu şeklindeki kararına karşın, UCM Usul ve Delil kurallarında bu hak mutlak olarak düzenlenmemiştir. Şöyleki, Mahkeme UKK’nın elinde bulunan bilginin dava bakımından önemli olması halinde sorunu işbirliği içinde çözmek için örgütle temasa geçer.
57 Madde 79- Gazetecilerin korunması için alınacak tedbirler:
1. Silahlı çatışmaların yürütüldüğü bölgelerde tehlikeli görevlerde bulunan gazeteciler Madde 50. paragraf 1 kapsamında sivil olarak kabul edileceklerdir.
2. Sivil olarak statülerini sarsan herhangi bir davranışta bulunmamaları koşuluyla ve Üçüncü Konvansiyonun Madde 4 (A) (4) uyarınca silahlı kuvvetlerdeki savaş muhabirlerinin haklarına karşı tarafsız davrandıkları sürece, Konvansiyonlar ve bu protokol kapsamından korunmaya alınacaklardır.
3. Bu Protokolün Ek II'deki modele benzer bir kimlik kartı alabilirler. Muhabirin tâbiiyetinin bulunduğu Devletin kaldığı toprakların ya da bağlı bulunduğu haber şirketinin bulunduğu ülkenin başındaki hükümet tarafından çıkarılacak olan bu kart, onun muhabir olarak statüsünü belgeleyecektir.
58 Bkz. Alexandre Balguy-Galloıs, “Protection des Journalistes et des Médias en Période de Conflit Armé”, RICR Mars 2004 Vol. 86 No 853
59 Gazetecinin kaynağını açıklamama hakkı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. İlkiz, Fikret, “Haber Kaynakları ve Haklar”, http://www.bianet.org/diger/egitim393.htm
60 Karşılaştırmalı hukukta gazetecinin tanıklıktan çekinme hakkı için bkz. İçel-Ünver, Kitle Haberleşme Hukuku, Beta, İstanbul 2005, 267-293
61 İfade ve bilgi özgürlüğüyle ilgili BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 19. maddesi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 29 Nisan 1982 tarihli Anlatım ve Bilgilendirme Özgürlüğü Bildirisi'nde, Gazetecilerin ve Kaynaklarının korunmasına dair sözleşme, 1991 tarihli AGİK Moskova Toplantısı Belgesi'nin 26.maddesi, Avrupa Parlamentosunun gazetecilerin haber kaynaklarının gizliliği ve memurların sahip oldukları bilgileri açıklama haklarıyla ilgili 1994 kararları, Aralık 1994 tarihinde Prag'da gerçekleştirilen kitle iletişim politikalarıyla ilgili 4. Bakanlar Konferansında gazetecilik özgürlükleri ve insan haklarıyla ilgili 2 sayılı karar doğrultusunda anlaşmazlık ve gerginlik durumlarında gazetecilerin korunmasıyla ilgili R(96) 4 sayılı kararı, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Kaynaklarını Açıklamama Haklarıyla İlgili İlkeler hakkındaki 8 Mart 2000 tarihli tavsiye Kararı başlıcalarıdır. Bu belgelerde basının toplumsal hayattaki rolüne değinildikten sonra basın özgürlüğünün güvenceye alınması için yapılması gerekenler konusundaki ilkeler belirlenmiştir.
62 İçel-Ünver, ibid., p.292
63 Separate Opinion of Judge Shahabuddeen, par. 6,
www.un.org/icty/brdjanin/appeal/decision-e/sep-op.htm - 42k -
64 İlkiz, op. cit.
65 Prosecutor v. Simic, Decision on the Prosecution Motion Under Rule 73 For A ruling Concerning The Testimony Of A Witness, www.un.org/icty/Supplement/supp7-e/simic.htm - 21k -
66 ABD’nin Körfez Savaşı sırasındaki uygulamalarıyla gündeme gelen ve günümüzde gazetecilik etiğine sığmadığı konusundaki düşüncenin yaygın olduğu “iliştirilmiş gazetecilik” bunun örneğidir. İliştirilmiş gazeteci, işgalci kuvvetlerle birlikte işgal bölgesine giren, kimi zaman onların kıyafetleri altında haber ileten ve iliştirildiği tarafın istediği haberleri yine o tarafın istediği biçimde aktaran gazetecileri ifade etmektedir. Bunların tarafsızlığı ve bağımsızlığı söz konusu olmadığından, tanıklıkla zedelenmesi olası, korunmaya muhtaç bir özellikleri de bulunmamaktadır. Gazetecinin tanıklığı hakkında bir değerlendirme yapılırken, bu konunun da gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
67 Yamaner, Melike, op. cit., p. 252
68 İnsan haklarının korunmasında sivil toplum örgütlerinin rolü konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. “Le rôle des ONGs de défense des droits de l’homme dans les enquêtes de la CPI” Human Rights First, Document de travail, Lahaye 2004,
www.humanrightsfirst.org/international_justice/ pdf/NGO_Role_Discussion_Paper(FR).pdf -
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Eski Yugoslavya Uluslasrarası Ceza Mahkemesi’nin Savaş Muhabirleri’nin Tanıklıktan Çekinme Hakkı Konusundaki Bir Kararının Değerlendirilmesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Mualla Buket Soygüt Arslan'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
04-12-2008 - 16:14
(5628 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 2 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 2 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
5643
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 8 saat 25 dakika 40 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,00 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 41380, Kelime Sayısı : 4755, Boyut : 40,41 Kb.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 938
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,05183911 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.