Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Borçlunun Sorumlu Olduğu İmkansızlık Nedeniyle Borçların İfa Edilememesi

Yazan : Ali Osman Özdilek [Yazarla İletişim]
Avukat

Makale Özeti
Borçlunun sorumlu olduğu imkansızlık sebebiyle borçların ifa edilememesinin hukuki sonuçları incelenmiştir.

Borçlunun Sorumlu Olduğu İmkansızlık
Sebebiyle Borçların İfa Edilmemesi














Ali Osman Özdilek







İstanbul
2006

İçindekiler :

I – BORÇLARIN İFA EDİLMEMESİ KAVRAMI........................................... ........3

II – İMKANSIZLIK KAVRAMI VE TÜRLERİ........................................... ............5

A – Genel olarak............................................ .................................................. ...5

B – İmkansızlık türleri........................................... ............................................6
1) Başlangıçtaki İmkansızlık – Sonraki İmkansızlık...........................6
2) Objektif İmkansızlık – Sübjektif İmkansızlık..................................6
3) Tam İmkansızlık – Kısmi İmkansızlık....................................... .......7
4) Devamlı İmkansızlık – Geçici İmkansızlık....................................... 7
5) Borçlunun Sorumlu Olduğu İmkansızlık – Borçlunun Sorumlu Olmadığı İmkansızlık....................................... ..................................7

III – BORÇLUNUN SORUMLU OLDUĞU İMKANSIZLIK..................................7

A – Genel Olarak............................................ .................................................. ..7

B – Sorumluluğun Şartları.......................................... .......................................8
1) Edimin imkansız olması............................................ ..........................8
2) Kusur............................................. .................................................. .....9
3) Zarar............................................. .................................................. .....11
4) İlliyet bağı.............................................. ..............................................11

C – Borçlunun Sorumlu Olduğu İmkansızlığın Hükümleri...........................12

IV – SONUÇ............................................. .................................................. .....................14

Faydalanılan Kaynaklar



















I – BORÇLARIN İFA EDİLMEMESİ KAVRAMI

Öncelikle belirtmek gerekir ki kavramı ifade etmek için kullanılan deyimde doktrinde bir birlik bulunmamaktadır. Doktrinde çoğunluk, “Borçların İfa Edilmemesi” deyimini kullanmaktadır.[1] Bunun dışında, “Borç İlişkilerinin İfa Edilmemesi”[2], “Borcun İfa Edilmemesi”[3], “Borçların İfa Edil(e)memesi: İfa Engelleri”[4], “İfa Etmeme (Borca Aykırılık Halleri)[5], “Borca Aykırılık”[6] ve “Borçların Ödenmemesi”[7] deyimleri de kavramı ifade etmek için kullanılmaktadır.

Biz çoğunluğun kullandığı “Borçların İfa Edilmemesi” deyimini esas alarak çalışmamızda kullanacağız.

Borçların ödenmesine, hukuk dilinde “ifa” denilmektedir. İfa, borçlunun yüklendiği edimi, belirlenen zamanda, yerde ve tarafların sözleşme ile kararlaştırdıkları şekilde yerine getirmesi demektir.[8]

Kaynağı ne olursa olsun her borç ilişkisinde temel kural, borçlunun borcunu zamanında, gereği gibi tam ve eksiksiz ifa etmesi, bir ifa imkansızlığına kusurlu davranışları ile yol açmamasıdır.[9]

Geniş anlamı ile borçların ifa edilmemesi, bu temel kuralı bozan ve sarsan her ihtimali kapsar.[10] Borcun ifa edilmemesi aynı zamanda, alacak hakkının ihlalini ifade eder. Kısaca denilebilir ki, “ifa etmeme”, “borca aykırılık” ve “alacak hakkının ihlali” deyimleri çok defa aynı hukuki durumu ifade etmektedir.[11]

Borçların ifa edilmemesi, borçların hiç ifa edilmemiş olmasının yanında borçların gereği gibi ifa edilmemiş olmasını da kapsamaktadır.[12] Borçların hiç ifa edilmemiş olması halinde ya borçların ifası mümkün olduğu halde ifa edilmemiştir ya da borçların konusu imkansızlaşmıştır.[13]

Doktrinde, borçların ifa edilmemesi için, “ifa engeli” deyiminin kullanıldığına da rastlanmaktadır. Kaynağını Alman hukuk doktrinindeki “İfa engelleri=Erfüllungshindernisse” kavramında[14] bulan bu görüşe göre, “geçerli olarak oluşmuş ve ifayla amacına ulaşarak sona ermeye yönelmiş bir borç ilişkisi her zaman ifayla ya da ifa yerini tutan olgularla (takasla veya üçüncü kişiye tevdiyle) amacına ulaşarak son bulmaz. Çoğu zaman, ifa sürecinde, ifanın (borç ilişkisinin amacının) gerçekleşmesini engelleyen hesaba katılmamış aksilikler çıkar ortaya. Edim programından sapmalarla karşılaşılır. İfa yolunda plan dışı engeller belirir. Borçlu, edimini eksiksiz, düzgün, zamanında ve yerinde gerçekleştirmez veya gerçekleştiremez duruma düşer. Öte yandan, alacaklı da verilen söze (borca) uygun edimi kabullenmeyebilir ya da kabullenemez duruma düşebilir. Nihayet, koşulların sonradan umulmadık bir biçimde değişmesi yüzünden, ifa, borçluya yüklenemeyecek ölçüde güçleşebilir ya da alacaklı için tüm anlamını yütürebilir. İşte bütün bu komplikasyonlara ifa engeli denir.”[15]

Bu görüşe göre, sözleşmeye aykırılıktan bahsedilemez. Çünkü, borçlunun elinde olmayan nedenlerle ifa imkansızlığına veya aşırı ifa güçlüğüne düşmesinde ya da alacaklı temerrüdüyle karşılaşmasında herhangi bir sözleşmeye aykırılıktan (ihlalden) söz edilemez.[16]

Yazara göre, “yasanın ifa engellerine ilişkin kuralları günümüzde geçerli kitlesel sınai üretimin değil de yüzyıl öncesinde geçerli küçük çapta bireysel tarım üretiminin koşullarına göre biçimlenmiştir. Bu nedenle, yasanın ifa engelleri alanındaki avadanlığı da kullanışsız ve elverişsizdir. Günümüz sorunlarına doyurucu yanıtlar getirmez.”[17]

Borçların ifa edilmemesi, nedenleri yönünden şöyle bir ayrıma tabi tutulabilir: a) Borçlanılan edimin yerine getirilmemesinin sebebi, bu konuda karşılaşılan imkansızlık olabilir. Borçlu, edimi imkansız olduğu için yapamamaktadır; yapmaya muktedir bulunmamaktadır. b) Edimin yerine getirilmesi mümkündür ama, borçlu bunu zamanında yapamamaktadır veya yapmamaktadır.[18]

Borcun ifa edilmemiş olması, borcun konusunu teşkil eden edimin imkansız olmasına dayanıyorsa burada yine iki ihtimalle karşılaşılmaktadır:[19]

a) Edim daha borç ilişiğinin kurulduğu zaman objektif bakımdan imkansızdır. Bu halde borç ilişkisi esasen meydana gelmemiştir. Öyleyse ortada borçlanılan bir edim de yoktur. Bu sebeple yerine getirilmemiş bir borçtan veya bir sözleşmenin ihlalinden bahsetmek mümkün olmayacaktır.

Bu sebeple, edimin, daha borç ilişkisinin kuruluşu esnasında objektif bakımdan imkansız olması halini, borcun ifa edilmemesi bahsinin dışında tutmak gerekmektedir.

b) Buna karşılık, borcun ifa edilmemesi olgusunun sebebini teşkil eden imkansızlık borç ilişkisinin kurulmasından sonra meydana gelmişse gerçekten ifa edilmemiş bir borç vardır. Bu durum da borçlunun sorumlu olduğu imkansızlık ve borçlunun sorumlu olmadığı imkansızlık şeklinde bir ayrım yapılarak incelenebilir.

Borcun ifa edilmesi mümkün iken borçlunun çeşitli sebeplerle bunu yerine getirmemesi veya getirememesi hali yine borçların ifa edilmemesi hali teşkil eder. Bu durumda kanunun temerrüt hükümleri uygulama alanı bulacaktır.[20]

Borçların ifa edilmemesi kavramını bu şekilde genel olarak inceledikten sonra, öncelikle imkansızlık kavramını ve türlerini, daha sonra borçlunun sorumlu olduğu imkansızlık halini inceleyeceğiz.

II – İMKANSIZLIK KAVRAMI VE TÜRLERİ

A – Genel Olarak

Borçlar Kanunu’nun 20. maddesine göre, konusu imkansız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Buna karşılık, Borçlar Kanunu m.117’ye göre, edimin, sözleşmenin kuruluşundan sonra, borçlunun sorumlu olmadığı bir durum sonucu imkansızlaşması, borç ilişkisini sona erdirir. Her iki madde ve bunun yanında borçlunun sorumlu olduğu imkansızlıktan bahseden Borçlar Kanunu’nun 96. maddesi vd. imkansızlıktan söz etmekle beraber, bundan ne anlaşılması gerektiği hususunda bir ipucu vermemektedirler.[21] Bu sebeple öncelikle ifa imkansızlığı kavramının incelenmesi gerekmektedir.

Bir görüşe göre ifa imkansızlığı, mevcut bir borcun ifasının cebri icra yolu ile elde edilemeyecek duruma girmesidir.[22] Yine bu görüşe göre bu husus, dürüstlük kuralı ışığında alacaklının durumu böyle değerlendirmekte hakkı olup olmadığı incelenerek saptanmalıdır.[23]

Bir başka görüş ise ifa imkansızlığını yine alacaklı açısından incelemekte, ama yukarıdaki görüş gibi mevcut bir borcun ifasının alacaklı tarafından cebri icra yoluyla elde edilebilip edilemeyeceğini değil, alacaklının etki alanında amacın ifa dışı yoldan gerçekleşmesi veya ortadan kalkmasını incelemektedir.[24]

Buna karşın doktrinde çoğunluk görüş, imkansızlığı alacaklı açısından değil borçlu açısından ele almaktadır. Yani borçlu tarafından ifa edilemeyen ya da ifa edilemez hale gelen bir edim imkansızdır. Yoksa alacaklının bu edimi cebri icra yoluyla elde edip edemeyeceğine bakılmaz.[25]

İlk görüş ile doktrindeki çoğunluk görüşü arasındaki pratik fark Oğuzman tarafından şöle ifade edilmektedir; iş görme edimi borçlusunun işi göremeyecek duruma düşmemesine rağmen edimi ifa etmeyeceğini açıkça ortaya koyduğu durumlarda görülür. Hukukumuzda kişiye zorla iş yaptırmak mümkün olmadığından, yukarıda belirttiğimiz ilk görüşe göre alacaklı, edimi imkansızlaşmış sayarak derhal Borçlar Kanunu m.96 uyarınca tazminat isteyebilecek; çoğunluk görüşüne göre ise, borçlu temerrüdünün şartlarının gerçekleşmesi aranacak ve bu hükümlere göre talepler ileri sürülebilecektir.[26]

Bu söylenenlerden sonra genel olarak denilebilir ki, ifa edilemeyen ve ifa edilemez hale gelen bir edim imkansızdır. O halde bir edimin ne zaman ifa edilemez olduğu veya ifa edilemez hale geldiği sorusunun cevabının verilmesi gerekmektedir. Bu soruya cevap veren görüşler iki ana grupta toplanabilir: 1 – İmkansızlık mantıki (felsefi) bir kavramdır; 2 – İmkansızlık hukuki bir kavramdır.[27]

İmkansızlığın mantıki bir kavram olduğunu ileri süren görüşe göre, mantık kurallarının bir edimin yerine getirilmesini mümkün görmediği hallerde imkansızlıktan bahsedilir. Başka bir deyişle, mantığın imkansız saydığı hususları, hukuk da imkansız kabul eder.[28]

İmkansızlığın hukuki bir kavram olduğunu ileri süren görüşe göre ise, hukuki imkansızlık borçludan edimini yerine getirmesinin beklenemeyeceği her haldir. Başka bir deyişle, borçlunun sadece mantık kurallarına göre ifa edemeyeceği hallerde değil, aynı zamanda, edimin çok tehlikeli ya da çok masraflı olması halinde de hukuki anlamda imkansızlık söz konusu olur.[29]

Dural’a göre, sonuç olarak, imkansızlığı fiili ve pratik imkansızlığı da içine alacak şekilde mantıki anlamda kabul etmek gerekir. Hukuka ve ahlaka aykırı edimlere ise imkansızlık hükümleri değil Borçlar Kanunu m.20 uygulanmalıdır.[30]

B – İmkansızlık Türleri

1) Başlangıçtaki İmkansızlık – Sonraki İmkansızlık

Borçlunun edimi, sözlerşme kurulurken zaten imkansız idiyse, ya da ifa zamanında mümkün olmayacağı açık olarak belli ise, imkansızlık başlangıçtaki imkansızlıktır. Aksine, sözleşme kurulduğu zaman edim mümkün, fakat kuruluştan sonra imkansızlaşmışsa, sonraki imkansızlık söz konusu olur.[31]

2) Objektif İmkansızlık – Sübjektif İmkansızlık

Objektif imkansızlık, yalnız akdin tarafları bakımından değil, onların yerine kim geçerse geçsin herkes için aynı sonucu doğuran imkansızlıktır. Sübjektif imkansızlık ise sadece akdin tarafları veya taraflardan yalnız biri yönünden mevcut olan imkansızlıktır.[32]

Fakat bu kavramlar konusunda doktrinde bir birlik bulunmadığını da belirtmek gerekmektedir. Bir kısım yazarlar bu ayırımı kabul etmemekte ve imkansızlığın sadece objektif olacağını, sübjektif imkansızlık halinin ise ya geçici bir durum olacağını ya da aşırı güçlük teşkil edeceğini belirtmektedir.[33]

3) Tam İmkansızlık – Kısmi İmkansızlık

Kısmi ya da tam imkansızlık edimin tamamen ya da kısmen imknasızlaşması halinde ortaya çıkar. Eğer edim tam olarak ifa edilemiyor ise, imkansızlık tamdır. Buna karşılık edimin belirli bir kısmı ifa edilemiyorsa kısmi imkansızlıktan bahsedilir.[34]

4) Devamlı İmkansızlık – Geçici İmkansızlık

İfa müddeti içinde ortaya çıkan engeller, edimin sonradan ifa edilebilmesi imkanını tamamen ortadan kaldırıyorlarsa devamlı imkansızlıktan bahsedilir. Buna karşılık engel devamlı değil ve ortadan kalktığı zaman edimin ifası mümkün oluyorsa geçici imkansızlıktan bahsedilir.[35]

5) Borçlunun Sorumlu Olduğu İmkansızlık – Borçlunun Sorumlu Olmadığı İmkansızlık

Doktrinde hakim olan görüşe göre, borçlu imkansızlığa kast ya da ihmali ile sebep olursa, sözleşmenin ihlalinden sorumlu olur. Bunun sonucu ise onun tazminat ödemesidir. Diğer bir deyişle borçlu ancak, mücbir sebep ya da fevkalade hal sonucu çıkan imkansızlıktan sorumlu olmaz. Bu görüş, borçlunun sorumlu olup olmamasını onun kusurunun bulunup bulunmamasına göre tespit etmektedir.[36]

Dural’a göre ise yukarıdaki görüşe katılmak mümkün değildir. Borçlunun borçtan kurtulması ya da tazminat borcu altına girmesi için ölçü olarak fevkalade hal veya mücbir sebep alınamaz. Burada ölçü, her ne sebeple olursa olsun borçlunun sorumlu tutulabilip tutulamayacağıdır. Bu ise, mücbir sebep ve fevkalade halini de içine alan daha geniş bir kavramdır.[37]

III – BORÇLUNUN SORUMLU OLDUĞU İMKANSIZLIK

A – Genel Olarak

Borçlar Kanunu m.96’da “alacaklı hakkını kısmen veya tamamen alamamışsa, borçlunun kendisine hiçbir kusur atfedilemeyeceğini ispatlamadıkça, bundan doğan zararı ödeyeceği”, temel kural olarak ifade edilmiş bulunmaktadır.[38]

Bu kuralın asıl anlamı borçlanılan edimin, borçlunun kusuru dolayısıyla imkansızlaşması ve bu yüzden ifa edilmemesi yahut eksik ifa edilmesidir.[39]

İfa imkansızlığından borçlunun sorumluluğu prensip itibariyle kusuruna bağlıdır. Fakat, kanun borçlu aleyhine bir kusur karinesi kabul etmiştir. Ancak borçlu kusursuzluğunu ispat ederek karineyi çürütürse, sorumluluk için gerekli kusur şartının bulunmadığı ve imkansızlıktan borçlunun sorumlu olmadığı anlaşılır.[40]

Serozan’a göre ise, borçlunun sonraki ifa imkansızlığından ötürü sorumluluğu gerçek anlamda bir kusur sorumluluğu değildir, çok daha geniş boyutlu ağır bir sorumluluktur. Çünkü kanun kusursuzluğu ispat yükünü borçluya yüklemiştir. Bu sebeple, borçlu aleyhine kusur karinesi, onun aynı zamanda yardımcılarının zarar verici eylemlerinden ötürü kusursuz olarak ve on yıllık zamanaşımı süresi boyunca sorumlu tutulması ile birlikte, alacaklı için sözleşme sorumluluğunu haksız fiil sorumluluğundan daha avantajlı kılan başlıca etmenlerdendir.[41]

Sonraki ifa imkansızlığının hukuki sonucu, borçlunun ifa imkansızlığı yüzünden oluşmuş tüm zararı gidermek zorunda olmasıdır.[42]

B – Sorumluluğun Şartları

1) Edimin imkansız olması

İmkansızlık ile ilgili yukarıda açıklamalar yapmıştık. Yukarıda değinmediğimiz bir hususa burada değinmekte fayda bulunmaktadır. Bu konu da parça borçları – çeşit borçları konusudur. Bu çeşit borçların ediminin ifasının imkansız hale gelmesi bazı özellikler taşımakta mıdır?

Parça borçlarında imkansızlık halinin objektif ve sübjektif bakımdan daima gerçekleşebildiği kabul edildiği halde, çeşit borçlarında imkansızlık kural olarak kabul edilmemektedir (genus non perit kuralı). Çeşit mevcut oldukça, borcun ifası da mümkün sayılır.[43]

İfanın imkansızlaşması ile ifanın güçleşmesi halleri birbirinden dikkatle ayrılmalıdır. Bu güçlük, çeşit borçlusunun sözleşmenin ifası anında tahmin ettiğinden daha büyük olsa da, onu borçtan kurtaramaz.[44]

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 24/02/1970 tarihli kararında fiyat artışı nedeniyle imkansızlığı reddetmiştir. Karara göre:[45]

“Gerçekleşmesi özel hüküm uyarınca herhangi bir şekle bağlı olsun veya olmasın kamu tüzel kişiliği ile yapılan sözleşme tarafları bağlar ve bu sözleşme ile yükümlenilen hak ve borçların sözleşme uyarınca edası zorunluğu doğar. Ancak yasada öngörülen hallerin gerçekleşmesiyle belli durumlarda taraflar bu borçlardan kurtulabilirler. Borcun düşmesi, ancak yasada öngörülen koşulların gerçekleşmesine bağlıdır. Davacı yükümlü, idarenin icaba davetini kabul etmiş, tahmin edilen değeri indirip tonu 69 lira 50 kuruştan 125 ton odun vermeyi idareye karşı yükümlenmiş, bu yükümlülük uyarınca 3 Mayıs 1961’de tarafları bağlayıcı sözleşme yapılmıştır. Bu sözleşmeden önce davacının davalı idareye vermeyi yükümlendiği borcun orada gösterilen koşullar uyarınca edasını engellemeyeceği gibi, orada gösterilen koşullar dışında fiyat artışını ileri sürerek sözleşme dışı istekte bulunmasını haklı gösterecek bir yasa buyruğu da yoktur. Davacı, fiyatların düşük olduğu ihale gününde satmayı yükümlendiği tutarda malı alıp depo ederek tedbirli bir tacir gibi davranabilirdi. Tedbirsizliğinden doğan zararı idareden istemesi dayanaksızdır. Olayda, zorunluk nedenlerinden de sözedilemez. Çünkü zorunluk nedeni sözleşmenin yapılması sırasında ortada yok iken sonradan meydana gelen ve borcun edası olanağını tamamen ortadan kaldıran bir nedendir. Oysa ortada eda olanağını kaldırıcı bir durum değil, fiyatın yükselmesi durumu vardır. Ticari hayatta kar ve zarar eşit ihtimaller olduğundan davanın bu şartları kapsaması itibariyle hemen reddi gerekir. Kabulü yolundaki karar bozulmalıdır...”

2) Kusur

Borçlunun edimi yerine getirmemesi sebebiyle sorumlu tutulabilmesi için bunda kusurlu da olması gerekir. Buradaki kusur, imkansızlığın doğumuna sebep olan fiil ve davranıştaki kusurdur.[46]

Kusura dayanan sorumluluğun önemli bir şartı fiilin işlenmesinde failin kusurlu olmasıdır.[47] Kusur, Borçlar Kanunu’nda tarif edilmiş değildir. Esasen kusur, üzerinde görüş birliği bulunmayan ve açık tarifi verilmiş olmayan bir kavramdır. Kusur için çeşitli tanımlar verilebilir; kusur, “hukuk düzenince kınanabilen davranıştır.”[48], “başka türlü davranma olanağı varken ve zorunlu iken o şekilde davranmayıp sorumluluğun söz konusu olduğu olaydaki gibi davranmış olmaktır”[49], “olması gereken davranışta gösterilen irade eksikliğidir”[50], “eylemi işleyen hakkında yürütülen bir değer yargısıdır”[51] “hukuka aykırı sonucu istemek (kast) veya bu sonucu istememiş olmakla beraber hukuka aykırı davranıştan kaçınmak için iradesini yeter derecede kullanmamaktır (ihmal)”[52]

Kast, kusurun en ağır derecesidir. Kast, failin hukuka aykırısonucu tasavvur ettiğini (bu sonucun bilincinde olduğunu) ve bu sonucu istediğini ifade eder.[53] İhmal ise, failin hukuka aykırı sonucu arzu etmemesine rağmen, bu sonucun meydana gelmemesi için iradesini yeter derecede kullanmamak, hal ve şartların gerektirdiği dikkati ve özeni göstermemektir.[54]

Borçlu genel olarak her kusurdan sorumludur. Onun için borcun ifasının imkansız hale gelmesinde borçlunun kusuru ister ağır olsun (yani kasıt veya ağır ihmali bulunsun), ister hafif olsun alacaklının bu yüzden hakkını kısmen veya tamamen elde edememiş olmasından doğan bütün zararlardan prensip olarak sorumludur.[55]

Borçlu yalnız, sözleşmenin doğumundan sonraki kusurları sonucu hasıl olan imkansızlıktan değil, sözleşme öncesi veya sözleşmenin müzakeresi sırasındaki kusurlu davranışından (culpa in contrahendo sorumluluk) kaynaklanan imkansızlıktan da sorumlu olacaktır.[56]

Edimin imkansızlaşması bir kaza halinden veya mücbir sebepten ileri geliyorsa, borçlu, bunu ispatlayarak sorumluluktan kurtulur. Kaza, borçlunun, kendi durumunda bulunacak herhangibir kişiden beklenecek her türlü tedbiri almasına rağmen, sonucu önleyememesidir. Mücbir sebep hali ise, genel olarak beşeri güç ile önlenemeyecek bir olayı ifade eder.[57] Borçlu borcun ifa edilememesinde kusursuzluğunu ispat ile yükümlüdür.[58] Nitekim bu husus birçok yargı kararında da belirtilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 03.05.1967 tarih ve 1966/4 – 1018 E. 231 K. Sayılı kararına göre:[59]

“Hizmet sözleşmesi ile bağlı olan şoför, belli şekilde kullanmak üzere teslim aldığı malı aynen ve haliyle geri vermekle yükümlüdür. Kendisine hiçbir kusur yükletilemeyeceğini ispat etmedikçe ve elinde bulunmayan sebeplerle gereken bütün önemi gösterdiği halde zararın meydana gelmesini önleyemediğini ispat etmedikçe zarardan sorumludur.”

Borçlu borç münasebetinden doğan bir yükümü ihlal ettiğini bilir veya bunu bilmesi gerekirse kusurludur. O halde borca aykırılık halinde kusurdan sözedebilmek için, borçlu gerek borcun varlığını, gerekse onu ihlal etmekte olduğunu bilmek imkanına sahip olmalıdır. Burada kusur, genel bir davranış kuralına değil tamamen özel bir yükümlülüğe ilişkin olarak ele alınmaktadır.[60]

Yargıtay 13. HD.nin 14.05.1981 tarih ve E. 1981/2749 K. 1981/3288 sayılı kararına göre:[61]

“...Yanlar arasında...konusu ilaç satımı ve teslimi olan bir sözleşme ilişkisi kurulduğunda ve davalının belirlenen sürede edimini gereği gibi yerine getirmediğinde bir uyuşmazlık yoktur. Çözümü gereken asıl sorun, somut olayda döviz darboğazının zorlu neden sayılıp sayılmayacağını ve bunun sözleşmeye etkisini belirlemeye ilişkindir...Döviz transferlerinin zamanında yapılmaması...BK. m.117 anlamında borcun sönmesine yol açmaz. Türkiye genelinde yıllar yılı döviz sıkıntısının süregeldiği de herkesin bildiği bir gerçektir. Davacının bu gerçeği gözeterek ihaleye girmesi, edimini zamanında yerine getirmesinin önlemlerini alması, tedbirli bir tacir olarak davranmasının bir gereğidir.”

Taraflar sözleşme ile borçlunun sorumluluğunu ağırlaştırabilirler veya hafifletebilirler. Borçlunun kasdı veya ağır kusuru halinde sorumlu olmayacağı kararlaştırılmışsa bu şart batıldır. Dolayısıyla sorumluluğu azaltan anlaşma yalnız hafif kusur hali için geçerli olacaktır.

Sözleşme ile borçlunun sorumluluğunun arttırılmasına ilişkin Yargıtay Ticaret Dairesi’nin 28/01/1965 tarih ve E.279 K.199 sayılı kararına göre:[62]

“...Taraflar arasında yapılan sözleşmede mücbir sebeple vaki olacak zayiattan davacının mesul olacağı kabul edilmiştir. Borçlar Kanunu’nun 117. maddesinin son fıkrası gereğince sözleşmedeki bu şart geçerlidir. Aynı sözleşmede davacının teslim etmediği miktarın kabul edilen fireler dışında bedelinin müteahhit tarafından ödeneceği de kabul edilmiştir. Davalı idare, denizden kurtarma işinde davacıya yardımcı olarak amele çalıştırdığını ve buna mukabil 665 lira ödendiğini savunmuştur. Bu durumda mahkemece yapılacak iş mücbir sebebin bertaraf edildiği nazara alınarak sözleşmede kabul edilen miktarlara göre davacının denizden kurtardığı odunlara ödenmesi lazım gelen istihkakının gerekirse bilirkişi aracılığı ile hesaplanması ve bu istihkaktan davacının teslime mecbur olduğu odunların kabul edilen bedelleri ile ispatı halinde davacı hesabına harcadığı savunulan kurtarma giderinin de indirilmesi suretiyle davacının davalı idarede bir alacağı olup olmadığının bu suretle tesbiti ve alacağı tahakkuk ettiği takdirde teminat mektubunun buna tekabül eden kısmının geri alınmasına karar verilmesi gerekir.”

3) Zarar

Borca aykırılığın bir sorumluluk meydana getirmesi için alacaklının, borçlunun kusuru sonucunda bir zarara uğramış olması gerekir. Burada söz konusu olan zarar, müsbet zarardır.[63] Müsbet zarar, sözlşemenin ifa edilmemesi yüzünden uğranılan zarardır. Yani sözleşme kararlaştırılan zaman ve şekilde ifa edilmiş olsaydı alacaklının malvarlığı ne hale girecek idiyse o hal ile, sözleşmenin ifa edilmemesi yüzünden ne hale gelmiş ise o hal arasındaki farkı teşkil eder.[64]

4) İlliyet bağı

Zarar ile sözleşmeye aykırılık arasında bir illiyet bulunması gereklidir. Hukuka aykırı bir fiil işleyen kimse ancak bu fiilinin sebep olduğu zararları tazminle yükümlüdür. Bir kimseden fiilinin sebep olmadığı bir zararın tazmininin istenmemesi mantık icabıdır.[65] Ancak bu bağın kesinlikle ispatı her zaman kolay değildir. Özellikle bir hekimin tedavisi sonucunda hastanın bir zarara uğraması halinde, çok defa ölümün mutlaka hekimin fiili sonucu ortaya çıktığını söylemek olanağı yoktur.[66] Ölüm her zaman, önlenmesi olanaksız ameliyat risklerinin bir sonucu da olabilir. İlliyet bağını açıklayan çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. Türk – İsviçre ve Alman hukukunda genellikle kabul edilen uygun illiyet bağı teorisidir. Yargıtay’ın kökleşmiş kararlarına göre, “bir olay hayattaki genel davranışlara ve olayların tabii akışına göre diğer bir olayı meydana getirmeye elverişli bulunuyorsa, ilk olay uygun sebep ve sonuç ölçüsüne göre ikincisinin nedeni sayılır.[67]

Oğuzman, uygun illiyet bağını, hayat tecrübelerine göre bir fiilin, olayların normal akışında meydana getirebileceği zararlarla olan mantıki illiyet bağı olarak tanımlamaktadır.[68]

Buna göre, örneğin hekimin tedavi ve müdahalesindeki kusurlu tutumu hayattaki genel davranışlara ve olayın tabii akışına göre hastadaki zararı meydana getirmeye elverişli ise, illiyet bağı var kabul edilecektir. Buna rağmen eğer hekim, hastadaki zararın kendi fiilinden ileri gelmediğini iddia ediyorsa o takdirde ispat külfeti kendisine ait olacaktır.[69]
C – Borçlunun Sorumlu Olduğu İmkansızlığın Hükümleri

Yukarıda borçlunun sorumlu olduğu imkansızlığın sonucunun, borçlunun alacaklının zararını tazmin etmesi olduğunu belirtmiştik.[70] Borçlar Kanunu m.98’de, borçlunun her kusurundan sorumlu olacağı belirtilerek tazminatın buna göre hükme bağlanacağı gösterilmiştir.

Doktrinde hakim görüş borçlunun sorumlu olduğu imkansızlık sebebiyle borcun ifasının mümkün olamayışının borcun sona ermesini gerektirmeyeceğini; borç ilişkisinin teminatları ile alacaklı ve borçlu arasında yine devam edeceğini ileri sürmektedir. Fakat borcun aynen ifasına imkan kalmadığı için alacaklının aynen ifayı isteme hakkı, bundan böyle tazminata dönüşmüş olacaktır.[71]

Buna karşın Oğuzman, borçlunun kusuru ister bulunsun ister bulunmasın, ifası imkansızlaşan borcun sukut edeceğini belirtmektedir. Bu açıdan kusurlu ve kusursuz imkansızlık arasında bir fark yoktur. Fark, kusurlu imkansızlık yüzünden borcun sukutu halinde borçlunun, alacaklının uğradığı zararı tazminle mükellef olmasına (Borçlar Kanunu m.96), kusursuz imkansızlıkta böyle bir tazmin mükellefiyetinin sözkonusu olmamasında (Borçlar Kanunu m.117) görülür.[72]

Kanımca ifası imkansızlaşan borcun sukut edeceğine ilişkin görüşe katılmak mümkün değildir. Her ne kadar bu görüş tazminatın hesabında biretakım kolaylıklar sağlıyor olsa da katılmayı gerektirmemektedir. Yukarıdaki ilk görüşte belirtildiği gibi borç ilişkisinin teminatları borç imkansızlaşsa bile devam edecektir.

Sorumluluk şartlarının değerlendirilmesinde ve tazminatın kapsamı ve şeklinin tesbitinde, haksız fiil sorumluluğu hakkındaki hükümler akdi sorumluluk halinde de kıyasen uygulanacaktır.[73]

Zararın varlığını ve miktarını isbat, davacı durumunda olan alacaklıya aittir.[74] Alacaklı müsbet zararının tazminini isteyebileceğine göre müsbet zararı teşkil eden kalemlerin herbirini isbat durumunda olacaktır. Ancak alacaklı borçlunun kusurunu ispatla yükümlü değildir. Kusursuzluğu iddia ve ispat etmek davalıya düşer.[75]

Eğer zarar miktarını isbat güçse, hakim Borçlar Kanunu m.42’ye dayanarak zararın miktarını tesbit edecektir.[76]

Tazminatın belirlenmesine ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06/11/1983 tarihli E.67 K.177 sayılı kararı şöyledir:[77]

“Dosyadaki yazılarla dayandığı gerekçelere ve özel olarak taraflar arasındaki akdin hükümlerinin yeter derecede ayrıntıları kapsamamasına ve döviz işlerindeki uygulamaların ancak ticari geleneklerin ışığı altında incelenmesiyle gerçek durumun aydınlanabileceğine ve ticari gelenekler ile tarafların tutumlarının bunlara uygun bulunup bulunmadığının belli edilmesinin uzman kişilerin bilgisini gerektirmesine ve nihayet taraflar arasındaki akit uyarınca ithal işlerinde özel bilgisi bulunan bir ticaret evi durumunda olan davacının davalıyı uyarma borcunu zamanında ve gereği gibi yerine getirmiş olup olmadığının ve böylece Borçlar Kanununun 98. maddesi yoluyla 44. maddesinin ilk fıkrasının uygulanıp uygulanamayacağı araştırılmalıdır.”

Tazminatın şeklini, Borçlar Kanunu m.43/1 hükmüne göre hakim belirler. Borçlu, kural olarak bir miktar para ödemeğe mahkum edilir. Fakat istisnaen onun imkansızlaşan edim yerine aynı değerde ve aynı çeşitten bir başka edimin ifasına mahkum edilmesine bir engel yoktur.[78]

Zararın takdirinde esas alınacak an, alacaklının seçimine göre değişir. Bu an, ya imkansızlaşan edimin kendisine ifası gereken andır veya hakimin karar vereceği andır.[79]

Alacaklı, borçlunun sözleşmeye aykırı hareketinden bir kazanç sağlamış ve bu kazanç ile borçlunun hareketi arasında bir illiyet bağı da bulunmuş ise, tazminat miktarından bu kazancın düşülmesi gerekir.[80]

Bu konuda verilmiş 02/10/1963 tarih E.62 K.31 sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararına göre:

“...2 – Davalı Denizcilik Bankası vekilinin temyizine gelince; Türk Ticaret Kanunu’nun 1112’nci maddesi hükmünce, yükün tamamen veya kısmen ziyaı yüzünden 1061 ve 1062’inci maddeler gereğince tazminat verilmesi gerekirse taşınan malların adi piyasa değerini veya aynı cins ve mahiyetteki malların varma yerinde boşaltmanın başladığı tarihteki, eğer gemi bu yerde boşaltılmazsa oraya muvasalatında haiz olduğu değeri öder. Bundan, ziya sebebiyle tasarruf edilen gümrük ve sair masraflarla navlun indirilir. Çayın idare depolarında bayilere satış değerinin bayiye ücreti hariç 30, 40 lira olduğu davacı idarenin yazılarıyla anlaşılmaktadır. Bu fiata dahil unsurların nelerden ibaret bulunduğu ayrı ayrı tesbit edilmek ve sözkonusu 1112’nci madde uyarınca bu unsurlara idarece tasarruf edilen masrafların dahil bulunup bulunmadığı araştırılarak bu masraflar indirilmek ve hükme bağlanan bez torba ve karton sandık değerlerinin satış unsurlarına ithal edilmiş olup olmadığı kezalik tesbit edilerek varılacak sonuç dairesinde bunlara ilişkin istekler hakkında bir karar verilmek gerekirken bu cihetten zuhuledilmesi ve karton sandık ve bez torba değerlerine de hüküm verilmiş bulunması usul ve kanuna aykırıdır.

3 – 1112’nci madde hükmüne göre ziyana uğrayan mallara ait navlunun piyasa değerine göre hesap edilecek tazminattan indirilmesi gerekmektedir. Ziyana uğrayan 17 sandık çaya isabet eden navlun ücretinin 44,35 lira olduğu idare cevabından anlaşılmıştır. Mahkemece satış değeri üzerinden hesap edilen tazminattan indirilmesi gereken navlun bedelinin ziyana uğrayan malları satış değeri ilavesi suretiyle tahsiline karar verilmiş olması dahi kanuna aykırı ve davalı vekilinintemyiz itirazları da bu bakımdan yerindedir.”





IV – SONUÇ

Borçlu tarafından ifa edilemeyen ya da ifa edilemez hale gelen bir edim imkansızdır. İmkansızlık kavramı çeşitli türlere ayrılabilir. Çalışmamız açısından önemli olan borçlunun sorumlu olduğu imkansızlık – borçlunun sorumlu olmadığı imkansızlık ayırımıdır.

Borçlunun sorumlu olmadığı imkansızlık durumunda borçlu Borçlar Kanunu m.117 uyarınca borcundan kurtulacaktır. Borçlunun sorumlu olduğu imkansızlık halinde ise edimin ifasının yerini, borçlunun alacaklının zararını tazmin etmesi alacaktır.

Borçlunun sorumlu olduğu imkansızlık ile borç sukut etmez. Borç üzerindeki teminatlarıyla birlikte devam eder. Teminatlar artık asıl borcun değil, bunun yerini alan tazminat yükümlülüğünün teminatları haline gelir.

Sorumluluk şartlarının değerlendirilmesinde ve tazminatın kapsamı ve şeklinin tesbitinde, haksız fiil sorumluluğu hakkındaki hükümler akdi sorumluluk halinde de kıyasen uygulanacaktır.

































FAYDALANILAN KAYNAKLAR:

AKINCI, Şahin, Borçlar Hukuku Bilgisi Genel Hükümler, Nobel Yayınevi, Konya 2000

AYBAY, Aydın, Borçlar Hukuku Dersleri Genel Bölüm, Gözden Geçirilmiş ve Yenilenmiş 11. bası, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1995

DURAL, Mustafa, Borçlunun Sorumlu Olmadığı Sonraki İmkansızlık (BK 117), Fakülteler matbaası, İstanbul, 1976

EREN, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 2. Cilt, 5. bası, Beta Yayınevi, İstanbul, 1999

FEYZİOĞLU, Feyzi Necmeddin, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 2, Yenilenmiş ve Genişletilmiş 2. bası, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1977

HANCI, İ. Hamit, “Malpraktis, Tıbbi Girişimler Nedeniyle Hekimin Ceza ve Tazminat Sorumluluğu”, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2005

İNAL, Tamer, Borca Aykırılık ve Sonuçları, Kazancı Yayınevi, İstanbul, 2004

KARAHASAN, Mustafa Reşit, Tazminat Davaları, İstanbul Matbaası, İstanbul, 1973

OĞUZMAN, M. Kemal/M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1995

OLGAÇ, Senai, Kazai ve İlmi İçtihatlarla Türk Borçlar Kanunu Genel Hükümler, 1.Cilt, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul, 1969

REİSOĞLU, Safa, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Güncelleştirilmiş ve Genişletilmiş 13. bası, Beta Yayınevi, İstanbul, 1999

REİSOĞLU, Seza, Hekimlerin Hukuki Sorumluluğu, Mukayeseli Hukuk Araştırma ve Uygulama Merkezi, Sorumluluk Hukukundaki Yeni Gelişmeler V. Sempozyumu, Türk Hukukunda Hekimin Hukuki ve Cezai Sorumluluğu, Ankara 12/13 Mart 1982, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1983

SEROZAN, Rona, İfa İfa Engelleri Haksız Zenginleşme, Gözden Geçirilip Genişletilmiş 2. bası, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1998

SEROZAN, Rona, Yürürlükteki İfa Engelleri ve Haksız Fiiller Hukukunun Yetersizlikleri ve Bunların Aşılmasında Giderek Önem Kazanan İki Kavram: Sözleşmenin Müspet İhlali ve Culpa in Contrahend, Mukayeseli Hukuk Araştırmaları Dergisi, İstanbul Üniversitesi Mukayeseli Hukuk Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayını, Yıl: 15, No:18, 1989 – 1990

SEROZAN, Rona, Yeni Alman İfa Engelleri Hukuku (Türk Hukukunda Bilimsel Kaynak Olarak Yararlanılabilecek Yenilikler), İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Beta Yayınevi, Cilt LVIII, Sayı 1 – 2, 2000

TEKİNAY, Selahattin Sulhi/Sermet Akman/Haluk Burcuoğlu/Atilla Altop, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 2, Yeniden Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 5. bası, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1985

TUNÇOMAĞ, Kenan, Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, 1976, s. 779

VELİDEDEOĞLU, Hıfzı Veldet/Reşat Kaynar, Türk Borçlar Kanunu’na Göre Borçlar Hukuku Umumi Hükümler, 3. bası, Tan Matbaası, İstanbul, 1960

[1] M. Kemal Oğuzman/M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1995, s.278; Feyzi Necmeddin Feyzioğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 2, Yenilenmiş ve Genişletilmiş 2. bası, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1977, s.160; Safa Reisoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Güncelleştirilmiş ve Genişletilmiş 13. bası, Beta Yayınevi, İstanbul, 1999, s.270; Kenan Tunçomağ, Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, 1976, s. 779

[2] Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 2. Cilt, 5. bası, Beta Yayınevi, İstanbul, 1999, s. 1017

[3] Şahin Akıncı, Borçlar Hukuku Bilgisi Genel Hükümler, Nobel Yayınevi, Konya, 2000, s.173; Aydın Aybay, Borçlar Hukuku Dersleri Genel Bölüm, Gözden Geçirilmiş ve Yenilenmiş 11. bası, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1995, s. 122

[4] Rona Serozan, İfa İfa Engelleri Haksız Zenginleşme, Gözden Geçirilip Genişletilmiş 2. bası, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1998, s.98

[5] Selahattin Sulhi Tekinay/Sermet Akman/Haluk Burcuoğlu/Atilla Altop, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 2, Yeniden Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 5. bası, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1985, s. 1134

[6] Tamer İnal, Borca Aykırılık ve Sonuçları, Kazancı Yayınevi, İstanbul, 2004, s.93

[7] Hıfzı Veldet Velidedeoğlu/Reşat Kaynar, Türk Borçlar Kanunu’na Göre Borçlar Hukuku Umumi Hükümler, 3. bası, Tan Matbaası, İstanbul, 1960, s.166

[8] Velidedeoğlu, s.166

[9] Feyzioğlu, s.160

[10] Feyzioğlu, s.160; Tekinay, s. 1134

[11] Tekinay, s.1134; Reisoğlu, s.270

[12] Oğuzman, s.278

[13] Oğuzman, s.278

[14] Eren, s. 1017

[15] Serozan, s.98

[16] Serozan, s.98

[17] Serozan, s.101; yazar kitabında savunduğu görüşlerin aynısını daha önceki yazılarında da savunmaktadır, bkz. Yürürlükteki İfa Engelleri ve Haksız Fiiller Hukukunun Yetersizlikleri ve Bunların Aşılmasında Giderek Önem Kazanan İki Kavram: Sözleşmenin Müspet İhlali ve Culpa in Contrahend, Mukayeseli Hukuk Araştırmaları Dergisi, İstanbul Üniversitesi Mukayeseli Hukuk Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayını, Yıl: 15, No:18, 1989 – 1990, s. 27 v.d.; Yazar daha yeni tarihli bir yazısında Alman Medeni Kanunu’nda yapılan değişikliklerden hareketle, “ifa engelleri konusundaki kitapları yeniden yazmaya ve herşeyi yeni baştan öğrenmeye harcanacak zahmete değen bir ürünün ortaya çıkmış olduğu gönül rahatlığıyla söylenebilir” demektedir. Alman Medeni Kanunu’nda yapılan değişiklikler ve bunların yazarın ifa engelleri ile ilgili görüşlerindeki etkileri için bkz. Yeni Alman İfa Engelleri Hukuku (Türk Hukukunda Bilimsel Kaynak Olarak Yararlanılabilecek Yenilikler), İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Beta Yayınevi, Cilt LVIII, Sayı 1 – 2, 2000, s.231 vd.

[18] Aybay, s.122

[19] Aybay, s.122 vd.

[20] Aybay, s.124

[21] Mustafa Dural, Borçlunun Sorumlu Olmadığı Sonraki İmkansızlık (BK 117), Fakülteler matbaası, İstanbul, 1976, s. 7

[22] Oğuzman, s.290

[23] Oğuzman, s.291

[24] Serozan, s.117 vd.

[25] Dural, s.7; Aybay, s.126; Feyzioğlu, s.172; Akıncı, s.174; Tunçomağ, s.801; Eren, s.1027; Reisoğlu, s.274

[26] Oğuzman, s.291

[27] Dural, s.7

[28] Dural, s.8

[29] Dural, s.18; Feyzioğlu, s.173

[30] Dural, s.24

[31] Dural, s.75

[32] Feyzioğlu, s.173; Akıncı, s.174; Eren, s.1029; Serozan, s.127; İnal, s.229

[33] Bu konuda doktrindeki görüşler için bkz. Dural, s.79 vd.; ayrıca bkz. Oğuzman, s.294; Serozan, s.127 vd.

[34] Dural, s.90 vd.

[35] Dural, s.100 vd.

[36] Bu konudaki görüşler için bkz. Dural, s. 109 vd.; Oğuzman, s.301; Tunçomağ, s.801; Reisoğlu, Safa s.274;Akıncı, s.174; Feyzioğlu, s.172; Serozan, s.146 vd.; Aybay, s.126

[37] Dural, s.112

[38] Aybay, s.126

[39] Aybay, s.126

[40] Oğuzman, s.301

[41] Serozan, İfa İfa Engelleri, s.146

[42] Serozan, İfa İfa Engelleri, s.146; Tekinay, s.1138; Feyzioğlu, s.175; Reisoğlu, Safa, s.274; Tunçomağ, s.821; Oğuzman, s.295; Senai Olgaç, Kazai ve İlmi İçtihatlarla Türk Borçlar Kanunu Genel Hükümler, 1.Cilt, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul, 1969, s. 779

[43] Aybay, s.127; Tunçomağ, s.803; Oğuzman, s.295; Feyzioğlu, s.177; Reisoğlu, s.276, dipnot 4

[44] Tunçomağ, s.804; Aybay, s.128

[45] Tunçomağ, s.804

[46] Aybay, s.127

[47] Oğuzman, s.503

[48] Mustafa Reşit Karahasan, Tazminat Davaları, İstanbul Matbaası, İstanbul, 1973, s.55; İ. Hamit Hancı, Malpraktis – Tıbbi Girişimler Nedeniyle Hekimin Ceza ve Tazminat Sorumluluğu, 2. baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2005

[49] Hancı, s.164

[50] Hancı, s.164

[51] Karahasan, s.55

[52] Oğuzman, s.504

[53] Oğuzman, s.505

[54] Oğuzman, s.505

[55] Feyzioğlu, s.179; Oğuzman, s.339

[56] Feyzioğlu, s.180

[57] Aybay, s.128 – 129

[58] Oğuzman, s.339; Aybay, s.128;

[59] Karahasan, s.1168

[60] Tekinay, s.1169

[61] Tekinay, s.1169, dipnot 1b

[62] Tunçomağ, s.809

[63] Tunçomağ, s.806; Feyzioğlu, s.182; Aybay, s.131; Oğuzman, s.323

[64] Feyzioğlu, s.182; Eren, s.1045; Tekinay, s.1040

[65] Oğuzman, s.496

[66] Seza Reisoğlu, Hekimlerin Hukuki Sorumluluğu, Mukayeseli Hukuk Araştırma ve Uygulama Merkezi, Sorumluluk Hukukundaki Yeni Gelişmeler V. Sempozyumu, Türk Hukukunda Hekimin Hukuki ve Cezai Sorumluluğu, Ankara 12/13 Mart 1982, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1983, s.9

[67] Reisoğlu, Seza, s.9

[68] Oğuzman, s.496

[69] Reisoğlu, Seza, s.9

[70] bkz. yukarıda s.8, III/A/son fıkra

[71] Feyzioğlu, s.181; Serozan, İfa İfa Engelleri, s.146; Tekinay, s.1138

[72] Oğuzman, s.296

[73] Aybay, s.131

[74] Feyzioğlu, s.183; Tunçomağ, s.821

[75] Aybay, s.132

[76] Tunçomağ, s.821; Feyzioğlu, s.183

[77] Tunçomağ, s.821

[78] Tunçomağ, s.822

[79] Tunçomağ, s.823; Feyzioğlu, s.184 - 185

[80] Tunçomağ, s.823
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Borçlunun Sorumlu Olduğu İmkansızlık Nedeniyle Borçların İfa Edilememesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Ali Osman Özdilek'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
» Makale Bilgileri
Tarih
15-06-2006 - 09:50
(6542 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 4 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 3 okuyucu (75%) makaleyi yararlı bulurken, 1 okuyucu (25%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
59968
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 43 dakika 17 saniye önce.
* Ortalama Günde 9,17 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 90441, Kelime Sayısı : 6474, Boyut : 88,32 Kb.
* 8 kez yazdırıldı.
* 1 kez arkadaşa gönderildi.
* 9 kez indirildi.
* 9 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 295
Yorumlar : 1
avukat osman özdilek beye bu güzel çalışmasını bizlerle paylaştığı için ona teşekkür ediyorum.(...)
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 1,16551709 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.