Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Amme Alacağının Tahsili Amacıyla Gönderilen Ödeme Emrine Dava Açma Süresi İle İlgili İnceleme

Yazan : Av.Remzi Sönmez [Yazarla İletişim]

Makale Özeti
AMME ALACAĞININ TAHSİLİ AMACIYLA GÖNDERİLEN ÖDEME EMRİNE DAVA AÇMA SÜRESİ İLE İLGİLİ İNCELEME

AMME ALACAĞININ TAHSİLİ AMACIYLA GÖNDERİLEN ÖDEME EMRİNE DAVA AÇMA SÜRESİ İLE İLGİLİ İNCELEME
Amme alacaklarının tahsili amacıyla gönderilen ödeme emrine 6183 sayılı Kanunun 58. Maddesi gereği 7 gün içerisinde dava açılması gerekmektedir.Ancak aşağıda izah edeceğimiz bazı durumlar ödeme emrine açılan dava süresinin farklılaşmasına neden olmaktadır.Konuyu Danıştay karalarıyla beraber irdeleyeceğiz.
Madde 55 - Amme alacağını vadesinde ödemiyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları luzumu bir ödeme emri ile tebliğ olunur.

Madde 58 - Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir. İtirazın şekli, incelenmesi ve itiraz incelemelerinin iadesi hususlarında Vergi Usul Kanunu hükümleri tatbik olunur.

Borcun bir kısmına itiraz eden borçlunun o kısmın cihet ve miktarını açıkça göstermesi lazımdır, aksi halde itiraz edilmemiş sayılır.

(MÜLGA FIKRA RGT: 05.02.2010 RG NO: 27484 KANUN NO: 5951/1) (KOD 1)

İtiraz komisyonu bu itirazları en geç 7 gün içinde karara bağlamak mecburiyetindedir.

İtirazında tamamen veya kısmen haksız çıkan borçludan, hakkındaki itirazın reddolunduğu miktardaki amme alacağı %10 zamla tahsil edilir.

İtiraz komisyonlarının bu konudaki kararları kesindir.

Borcun tamamına bu madde gereğince vakı itirazların tamamen veya kısmen reddi halinde, borçlu ret kararının kendisine tebliği tarihinden itibaren 7 gün içinde mal bildiriminde bulunmak mecburiyetindedir.

Borcun bir kısmına karşı bu madde gereğince vakı itirazlar mal bildiriminde bulunma müddetini uzatamaz.

Madde 11 - Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.

Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.
Madde 40 - Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

(EKLENMİŞ FIKRA RGT : 17.10.2001 RG NO: 24556 KANUN NO: 4709/16)
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
***** VERGİ VE CEZA BORÇLARININ TAHSİLİ AMACIYLA GÖNDERİLEN ÖDEME EMRİNE KARŞI 7 GÜN İÇERİSİNDE VERGİ MAHKEMESİNDE DAVA AÇILMALIDIR.
Danıştay 3.Dairesinin Esas: 2010/1975,Karar: 2012/954 VE Karar Tarihi: 28.03.2012tarihli kararında “2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinde, vergi mahkemelerinde dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde otuz gün olduğu, bu sürenin tebliğ yapılan hallerde veya tebliğ yerine geçen işlemlerde tebliğin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı kurala bağlanarak, özel yasalarda öngörülen dava açma süreleri korunmuştur. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 58. maddesinde, kendisine ödeme emri tebliğ olunanların, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde dava açabilecekleri öngörülmüştür. 2577 sayılı Yasa’nın 7. maddesiyle saklı tutulan sürelerden olması nedeniyle ödeme emrine karşı açılacak davalarda, 6183 sayılı Yasa’nın 58. maddesinde öngörülen yedi gün olan dava açma süresi geçerlidir.”denilmektedir.

****** VERGİ MAHKEMELERİNİN GÖREV ALANINA GİRMEYEN ÖDEME EMİRLERİNE KARŞI 7 GÜN İÇERİSİNDE İDARE MAHKEMESİNDE DAVA AÇILMALIDIR.

Danıştay 7.Dairesinin Esas: 2005/1909,Karar: 2006/574 ve Karar Tarihi: 15.02.2006 tarhli kararında “Dosyanın incelenmesinden; davacı Şirket adına tescilli ihracat beyannamesi muhteviyatı eşyanın miktarındaki noksanlık nedeniyle, 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 4'üncü maddesinin (ı) bendinin 1'inci fıkrası hükmü uyarınca, aynı Kanunun 27'nci maddesine göre kurulan gümrük komisyonunca karara bağlanan para cezasının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davanın, Mahkemece, yazılı gerekçeyle reddedildiği anlaşılmıştır.

Her ne kadar, 4926 sayılı Kanunda, gümrük komisyonunca verilen para cezası kararına karşı açılacak davalarda, görevli yargı yeri sulh ceza mahkemesi olarak belirtilmiş ise de; olayda, sözü edilen komisyonca karara bağlanan para cezası değil, bu cezanın tahsili için 6183 sayılı Kanunun 55'inci maddesi uyarınca düzenlenip tebliğ edilen, ayrı bir idari işlem niteliğinde olan ödeme emri dava konusu edilmiş bulunduğundan, uyuşmazlığın görüm ve çözümü idari yargının görevindedir.

İdari Yargı Düzeninde özel görevli yargı yeri olarak vergi mahkemelerinin görev alanı ise, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun 3410 sayılı Kanunun 2'nci maddesiyle değişik 6'ncı maddesinde gösterilmiştir. Bu maddenin (a) bendine göre; vergi mahkemeleri, genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davaların; (b) bendine göre, (a) bendindeki konularda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasına ilişkin davaların; (c) bendine göre ise, diğer kanunlarla verilen işlerin çözümüyle görevlidir. Öte yandan; aynı Kanunun 5'inci maddesinde de, vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla ilk derecede Danıştay’da çözümlenecek olanlar dışında, maddede belirtilen davaların idare mahkemelerince karara bağlanacağı hüküm altına alınmıştır.

Sözü edilen hükümlere göre, vergi mahkemelerinin bir davaya bakabilmeleri, sayılan davalardan birinin bulunması koşuluyla olanaklıdır. Olayda ise, ödeme emrine konu edilen alacak, gümrük vergisinden doğan bir ceza olmayıp, idari bir ceza niteliğinde olduğundan, vergi mahkemelerinin görev alanını belirleyen maddede sayılan davalardan birine konu edilebilecek türde değildir. Dolayısıyla; uyuşmazlık, vergi mahkemelerinin sınırları <kanunla çizilmiş özel görev alanı> nın dışında kalmaktadır. Bu bakımdan, görüm ve çözümü genel görevli idare mahkemesinin görevine giren davada işin esası incelenerek verilen temyize konu vergi mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.”denilmektedir.
***** ÖDEME EMRİNDE DAVA AÇMA SÜRESİ GÖSTERİLMEMİŞSE ÖDEME EMRİNİN TEBLİĞİNDEN İTİBAREN GENEL DAVA AÇMA SÜRESİ (30-60 GÜN) DAVA AÇILABİLECEKTİR.AŞAĞIDA BELİRTECEĞİMİZ KARARLAR SADECE ÖDEME EMRİNDE SÜRE BELİRTİLMEYEN DURUMLAR İÇİN DEĞİL,ÖZEL KANUNLARDA AYRI DAVA AÇMA SÜRESİ GÖSTERİLENLER İÇİNDE GEÇERLİDİR.
Konuyla ilgili Danıştay 14.Dairesinin Esas: 2012/4891,Karar: 2013/697 ve Karar Tarihi: 07.02.2013 tarihli kararında “Kararın ödeme emrine ilişkin bölümüne gelince;

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 55'inci maddesinde, amme alacağını vadesinde ödemeyenlere 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı, 58'inci maddesinde de, kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahsın böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde dava açabileceği hükme bağlanmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7'nci maddesinin 1'inci fıkrasında, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu hükmü yer almaktadır.

Dosyanın incelenmesinden; dava konusu ödeme emrinin davacıya 12.10.2010 tarihinde tebliğ edildiği, davanın ise bu tarihten itibaren 7 gün içinde açılması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra 02.11.2010 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle, süre aşımı yönünden reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Anayasa'nın 11'inci maddesinde, Anayasa hükümlerinin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu ifade edilmiş, 40'ıncı maddesinin 2'nci fıkrasında <Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.> hükmü yer almıştır.

İdari işlemlere karşı başvuru yollarının ayrıntılı düzenlemelerde yer alması, başvuru süresinin kısa olması veya olağan başvuru yollarına istisna getirilebilmesi nedeniyle işlemlere karşı hangi idari birime, hangi sürede başvurulacağının idarelerce işlemde belirtilmesi hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir. Anılan Anayasa hükmü ile de bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.

İdarenin Anayasa'dan kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmesi esas olmakla birlikte belirtilen yükümlülüğün yerine getirilmemesi, idari işlemlere karşı açılan davalarda dava açma süresinin işletilmeyip, ihmal edilmesi sonucunu da doğurmamalıdır. Anayasa'nın 125'inci maddesinde idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden başlayacağının belirtilmesi karşısında, usulüne uygun tebliğ olunan veya bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenilen idari işlemler üzerine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda açıkça belirtilen ve ilgililerce de bilindiğinin kabulü gereken genel dava açma sürelerinin işletilmesi zorunludur.

Ancak, İdari işlemlerin nitelikleri gereği özel yasalarda, genel dava açma süreleri dışında ayrı dava açma sürelerinin öngörülmüş olması halinde, idare tarafından idari işlemlerin nitelikleri ve tabi oldukları dava açma süreleri gösterilmedikçe özel dava açma sürelerinin işletilmesine olanak bulunmadığından, Anayasa'nın 40'ıncı madde hükmü uyarınca, özel dava açma süresine tabi olmasına rağmen, bu hususun idari işlemde açıklanmaması halinde, dava konusu idari işlemin tebliği tarihinden itibaren, özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Dava konusu işlemin incelenmesinden, anılan işlemle miktar ve mahiyeti belirtilen borcun, ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 gün içinde ödenmesi veya mal bildiriminde bulunulması gerektiğinin bildirilmesiyle yetinildiği, ancak işlemin tabi olduğu dava açma süresinin gösterilmediği anlaşılmaktadır.

Bu durumda özel yasasında yer alan düzenleme gereği tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde iptali istemiyle dava açılması gereken dava konusu ödeme emrine ilişkin işlemin içeriğinde Anayasa'nın 40'ıncı maddesinde yer alan düzenlemeye uygun olarak kanun yolunun ve süresinin gösterilmemiş olması nedeniyle işlemin tebliğ tarihinden itibaren genel dava açma süresi olan altmış (60) gün içinde bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmakla, davanın süresinde olduğunun kabulü gerektiğinden, İdare Mahkemesi kararının bu bölümünde hukuki isabet bulunmamaktadır.” Denilmektedir.

Danıştay 14.Dairesinin Esas: 2011/292,Karar: 2012/10 ve Karar Tarihi: 23.01.2012 tarihli kararında “Dosyanın incelenmesinden, ödeme emrinin davacıya 23.11.2006 tarihinde tebliğ edildiği, ancak işlemde ve tebliğ belgesinde, dava açılacak mahkeme ve dava açma süresi hakkında hiç bir bilgiye yer verilmediği görülmektedir.

Bu durumda özel yasasında yer alan düzenleme gereği tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde iptali istemiyle dava açılması gereken dava konusu ödeme emri içeriğinde Anayasa'nın 40. maddesinde yer alan düzenlemeye uygun olarak kanun yolunun ve süresinin gösterilmemiş olması nedeniyle işlemin tebliğ tarihinden itibaren genel dava açma süresi olan altmış (60) gün içinde bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmakla, davanın süresinde olduğunun kabulü gerektiğinden, aksi yöndeki İdare Mahkemesi kararında isabet bulunmamaktadır.” Denilmektedir.

****** ÖDEME EMRİ TEBLİĞ OLMAMIŞ İSE DAVA AÇMA SÜRESİNİN BAŞLANGICI ITTILA TARİHİ OLACAKTIR.AYRICA TEBLİĞ SÖZ KONUSU OLMADIĞINDAN DAVA AÇMA SÜRESİ DE GENEL DAVA AÇMA SÜRESİ OLACAKTIR.

Danıştay 4.Dairesinin Esas: 2008/8544,Karar: 2009/817 ve Karar Tarihi: 19.02.2009 tarihli kararında “2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 40 ıncı maddesine 4709 sayılı Kanunun 16 ncı maddesiyle eklenen ikinci fıkrada, <Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.> düzenlemesi öngörülmüş, bu ek fıkranın gerekçesinde ise, <Bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkan sağlanması amaçlanmaktadır. Son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesi hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk haline gelmiştir.> açıklaması yapılmış, 125 inci maddesinde ise, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı hükmüne yer verilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun dava açma süresi başlıklı 7 inci maddesinde ise, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve İdare Mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu, ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresinin, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı ifade edilmiş olup, aynı Yasanın sürelerle ilgili genel esaslar başlıklı 8 inci maddesinde, sürelerin, tebliğ, yayın ve ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlayacağı öngörülmüştür.

Anayasanın 125 inci maddesinde ve 2577 sayılı Kanunun 7 inci maddesinde, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin hesabında başlangıç tarihi olarak yazılı bildirimin esas alınacağı kurala bağlanmış olduğundan, sübjektif işlemlere karşı açılacak idari davalarda, dava açma süresinin işlemeye başlayabilmesi için İdari işlemin ilgilisine yazılı olarak bildirimi diğer bir anlatımla tebliği zorunludur.

Söz konusu düzenlemelerin birlikte değerlendirilmesinden; bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde anayasal bir hak olan <hak arama hürriyetlerini> son derece dağınık mevzuat nedeniyle sonuna kadar kullanabilmelerini sağlamak ve kolaylaştırmak amacıyla, Devletin kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı veya idari makamların gösterilmesi, ayrıca söz konusu başvurunun süresinin de belirtilmesi gerektiğinin bir Anayasal zorunluluk olduğu ve bu zorunluluğa Anayasanın bağlayıcılığı karşısında, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları sonucuna ulaşılmaktadır. Bu durum, Anayasa Mahkemesi'nin 18.10.2003 günlü ve E.2003/67, K.2003/88 sayılı kararında; <Hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir devlette hukuk güvenliğinin sağlanması hukuk devleti ilkesinin yerine getirilmesi zorunlu koşullardandır. Statü hukukuna ilişkin düzenlemelerde istikrar, belirlilik ve öngörülebilirlik göz önünde bulundurularak hukuki güvenlik sağlanır. Bireyin insan olarak varlığının korunmasını amaçlayan hukuk devletinde vatandaşların hukuk güvenliğinin sağlanması zorunludur. Devlet açık ve belirgin hukuk kurallarını yürürlüğe koyarak bunları uyguladığı zaman hukuk güvenliği sağlanır.> şeklindeki yorumla somutlaşan <hukuk devleti> ve <belirlilik> ilkelerinin de bir gereğidir.

Bütün bu kurallarla, bir hukuk Devletinde, hak arama hürriyetinin gereğince kullanılabilmesi için yönetilenlere menfaatlerini ihlal eden nitelikteki işlemlerin idare tarafından açık ve anlaşılabilir bir biçimde duyurularak bir yandan onlara bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmaları konusunda inceleme ve düşünme imkanının sağlanması, diğer yandan, gereksiz, belirsiz ve mükerrer başvurulara meydan vermemenin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Ancak bu kural İdarenin, yazılı bildirimde bulunmadan uygulama yapması veya ilgili belgeyi dosyaya ibraz edememesi halinde uygulama, uygulamanın sonuçlan, dosyada mevcut bilgi ve belgelerin, dava konusu işlemin ve bununla ilgili diğer işlemlerin özelliği değerlendirilerek bunların yazılı bildirime karine olarak alınmasına ve belli bir tarihin yazılı bildirimin yapıldığı en son tarih olarak kabul edilmesine engel değildir.

Dosyada bulunan ve davalı İdare tarafından ... Bankası Anonim Şirketine hitaben yazılan 15.4.2008 günlü ve 3257 sayılı yazıdan, yazı ekinde yer alan 2 sayfadan ibaret bilgileri yazılı 40 mükellefin muhtelif dönemlere ilişkin vadesi geçmiş vergi borçlarından dolayı bankaları nezdindeki mevduat hesaplan üzerine haciz uygulanarak hesaba bloke konulmasının istenildiği, bu yazı üzerine davacının da hesabına haciz uygulandığı anlaşılmıştır. Davacı dava dilekçesinde hacizle ilgili kendisine herhangi bir tebligat yapılmadığını, sadece ödeme emri tebliğ edildiğini, söz konusu hacizden 9.5.2008 tarihinde haberdar olduğunu belirtmiş, temyiz aşamasında ise dava konusu haciz işleminin 9.6.2008 tarihinde öğrendiğini dava dilekçesindeki tarihin sehven yazıldığını ileri sürmüştür. Davacı, hacze konu borçlara ilişkin 13.5.2008 tarihli ödeme emirlerinin tebliğ üzerine süresinde dava açıldığını belirtmekte, dosyada mevcut olan tebliğ alındısında da 13.5.2008 tarihli yedi adet ödeme emrinin 14.5.2008 tarihinde tebliğ edildiği görülmektedir. 6183 sayılı Kanun hükümleri uyarınca ödeme emrinin hacizden önce düzenlemesi, borcun ödenmemiş olması halinde haciz işlemlerine başlanılması gerekmektedir.

Ödeme emirlerinin düzenleme ve tebliğ tarihleri, ayrıca yukarıda metni yazılı Anayasal ve yasal düzenlemelerde davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı yolundaki hükümler ile davalı İdarece hacze ilişkin davacıya yapılmış bir tebligat bulunduğu yolunda bir belge de ibraz edilmediği dikkate alındığında, davacının haciz işleminden, 9.6.2008 tarihinde haberdar olduğu, dolayısıyla dava dilekçesinde belirtilen tarihin sehven yazıldığı sonucuna ulaşılmıştır.” Denilmektedir.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Amme Alacağının Tahsili Amacıyla Gönderilen Ödeme Emrine Dava Açma Süresi İle İlgili İnceleme" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Av.Remzi Sönmez'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
24-09-2013 - 18:02
(3883 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 2 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 2 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
19134
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 1 saat 51 dakika 6 saniye önce.
* Ortalama Günde 4,93 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 23127, Kelime Sayısı : 2339, Boyut : 22,58 Kb.
* 3 kez yazdırıldı.
* 4 kez indirildi.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1711
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,18966293 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.