Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Organ Ve Doku Ticareti

Yazan : Serdar Mermut [Yazarla İletişim]
avukat

Makale Özeti
Zalışma içerisinde TCK'nın 91. maddesinde yer alan suç tipi unsurları yönünden ele alınmıştır.
Yazarın Notu
Makale, Köksal Bayraktar'a Armağan kitabında yayınlanmıştır.

ORGAN VE DOKU TİCARETİ SUÇU

Av. Serdar Mermut*

GİRİŞ

İnsan hayatı ve vücut bütünlüğü, ceza hukuku tarafından korunan değerlerin başında gelmektedir. Ceza Kanunu’nda Organ ve Doku ticaretinin suç olarak tanımlanması ile korunmak istenilen hukuksal yarar, kişilerin en temel hakları olan ve Anayasanın 15/2 ve 17/2.maddelerinde güvence altına alınan yaşama hakkı ve buna bağlı olarak vücut bütünlüğünün korunması olarak ortaya çıkar. Bu bakımdan yaşam hakkı, vücut bütünlüğü, kişinin irade hürriyeti ve insan onuru Türk Ceza Kanunu ile koruma altına alınmıştır. Hukuka aykırı olarak, ölüden organ veya doku alınması, ölenin yakınlarının şahsiyet haklarını ihlal eden bir eylem olması nedeniyle bu haksızlık içeriğinden dolayı suç olarak tanımlanmıştır.1

Yaşama hakkı ve vücut bütünlüğünün yanında kişinin irade hürriyeti de bu suçlar ile korunmak istenmiştir. Gerek halen yürürlükte olan 2238 sayılı Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun’da (ONHK) gerekse Türk Ceza Kanunu’nda kişinin aydınlatılmış rızası ön plana çıkarılmıştır. İnsan onuru da korunan hukuksal yarar olarak amaçlanmıştır. İnsan onuru bu gün kültürler arası ve ulusal toplumsal değerler üstü bir nitelik taşımaktadır. Son olarak, kişilerin ekonomik çaresizliği de engellenmek istenmiştir.2

BİRİNCİ BÖLÜM
GENEL BİLGİLER
I. Organ ve Doku Naklinin Tanımı

Organ, vücudun, belirli bir görev yapan ve sınırları kesin olarak belirlenmiş bölümü, uzuv olarak adlandırılmıştır. Doku ise vücudun veya bir organın yapı öğelerinden birini oluşturan hücreler bütünü olarak tanımlanmıştır.3

Konu ile ilgili ONHK’ da4 ayrıntılı bir tanımlama yapılmamakla beraber, Kanunun “Kapsam” başlıklı ikinci maddesinde Kanunda sözü edilen organ ve doku deyiminin ”insan organizmasını oluşturan her türlü organ ve doku ile bunların parçaları” olarak anlaşılması gerektiği belirtilmiştir. Ancak kapsam maddesinin hemen ikinci fıkrasında kanun kapsamındaki işlemlere istisnai bazı ameliyeler getirilmiş ve oto-grefler5, saç ve deri alınması, aşılanması ve nakli ile kan transfüzyonunun6 bu kanun hükümlerine tabi olmadığı ifade edilmiştir.

Ayrıca Medeni Kanunu’n 23. maddesinde “insan kökenli biyolojik madde” teriminden de bahsedilmektedir ki, bu terimin organ ve doku tanımlarından daha geniş bir alanı kapsadığı ve yine kavram birliğini sağladığı belirtilerek kullanılmasının daha doğru olacağı belirtilmektedir.7

Bu kapsamda insan kökenli biyolojik madde nakli8, basit bir tanımla bir vericiden bir alıcıya organ veya dokunun nakledilmesidir. Daha kapsamlı bir açıklama ile organ nakli, yaşayan veya ölü bir insandan bir başkasına veya insanın kendi vücudundan yine kendisine, hücre, doku ya da organ aktarılması olarak tanımlanabilir.9 Ancak nakil kapsamı içerisinde biyolojik maddenin alınması, aşılanması ve saklanması da yer almaktadır. Nitekim Kanunun 1.maddesinde organ ve doku alınmasından, saklanmasından, aşılanmasından bahsedilmektedir. Bu bağlamda teşhis amacıyla yapılacak biyopsi işlemleri de bu kanunun kapsamında değerlendirilmelidir. Ancak uygulamada gözlemlenen biyopsi işleminin bu kanun kapsamında değerlendirilmediğidir.10

Nakil kavramı içerisinde ortaya çıkan diğer bir belirleme de bu işlemlerin hangi amaçla yapılacağına ilişkindir. Kanunun 1. maddesinde yukarıda belirttiğimiz işlemlerin tedavi, teşhis ve bilimsel amaçlarla yapılması halinde belirtilen kanun kapsamında olacağı hüküm altına alınmış, 3. maddede de, bir bedel veya başkaca bir çıkar karşılığı bu işlemlerin yapılmasının yasak olduğu belirtilmiştir.

Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’nin 11. maddesi “tecrübe maksadı ile insanlar üzerinde hiçbir deney yapılamayacağı gibi aynı maksatla, kimyevi, fiziki ve biyolojik şekilde herhangi bir tedavi de tatbik edilemez” hükmünü getirmektedir. Bu bakımdan kişiyi kobay olarak kullanmaya yönelik olan ve tedavi amacı taşımayan bilimsel amaçlı girişimleri kişilik haklarına saldırı kabul etmek gerekmektedir.11

Organ ve doku naklinde yapılan işlemin hukuka veya ahlaka aykırılığı konusu ancak kendisinden organ alınan kişi açısından gündeme gelebilecektir. Buna karşılık, kendisine organ nakledilen kişi bakımından ortada açık bir iyileştirme amacı bulunduğundan, işlemin bu bölümü tamamen tıbbi müdahalelerin genel koşullarına tabi bulunacaktır. Bir kişiden organ alınması ise, bedensel bütünlüğe yönelik doğrudan, ağır ve geri dönülemez sonuçlar doğuran bir eylem olduğundan, kural olarak ağır müessir fiil olarak görülmesi ve bu değerin kişinin tasarruf alanı dışında bulunduğu gerekçesi ile hukuka aykırı sayılması gerekmektedir. Ancak bu eylem, organ alıcısının yaşamının veya sağlığının kurtarılması için gerçekleştirildiğinde, iki bireyin fiziksel bütünlüğü birlikte ele alınmakta ve bu işlemin iyileştirici niteliğinin organ vericisi açısından da kabul edilmesini sağlamaktadır. Bu durum, Türk öğretisinde “…organlarından birinin alınmasına, transplantasyon zorunluluğu ve bir yasamın kurtarılması için rıza gösteren kişi, burada toplum yararına ve düzenine aykırı hareket etmiş değildir” seklinde ifade edilmiştir.12

Organ ve doku nakilleri, vericinin iyileşmesine yönelik olmadığından, bu gibi durumlarda hekimin aydınlatma yükümlülüğünün en geniş kapsamla ele alınması gerekmektedir. Zira yapılan operasyonunun niteliği gereği vericinin tüm yönleriyle bilgilendirilmesi ve olabilecek tüm sonuçlar konusunda bilgi sahibi olması gerekmektedir. Vericinin kararını etkileyebilecek her şey bildirilmeli ve hiçbir şey saklanmamalıdır. Buna karşılık organ alıcısında aydınlatma yükümlülüğü olağan sınırlar içinde geçerli olabilecek ve müdahalenin acilliği ya da hastanın psikolojik durumu gibi nedenlerle sınırlanabilecektir.13

İmmünoloji (Tıbbın bağışıklık ve farklı organizmaların bağışıklık sistemleri ile ilgilenen alt dalı) ve cerrahideki gelişmelere bağlı olarak doku ve organ naklinde ilerlemeler sağlanmış ve günümüz tıbbında önemli bir tedavi sekli olarak yerini almıştır.

Organ nakli aynı insan üzerinde ve alıcı-vericinin farklı olduğu kişiler üzerinde olmak üzere iki ana başlık altında ele alınabilir. Yine alıcı ve vericinin farklı olduğu nakiller de, ölü vericiden ve canlı vericiden olmak üzere ayrılabilir.

2238 sayılı Kanun’un 2/2. maddesinde yer alan düzenleme alıcı ve vericinin aynı kişi olduğu durumlarda, diğer bir anlatımla bir insanın vücudunun belli bir bölümünden elde edilen doku, organ veya hücrenin yine aynı insanın vücudunun başka bir bölümün naklinin yani “ototransplantasyon”un söz konusu olduğu durumlarda bu kanun hükümlerinin uygulanamayacağını ortaya koymaktadır.14

TCK’nın 91. maddesinin baslığı organ ve doku ticareti olarak belirlenmişse de, madde başlığı içerisinde tedavi, teşhis ve bilimsel amaçlarla organ ve doku alınmasına dair herhangi bir ibare bulunmamaktadır. Ancak madde metni incelendiğinde organ ticaretinin yanı sıra organ alım ve muhafazası da cezalandırılmaktadır. Bu nedenle, baslığın madde metni ile uyuşmadığını belirtmek gerekmektedir.15

Bu tanımlar ve belirlemeler çerçevesinde öncelikle mukayeseli hukukta bazı düzenlemeleri belirttikten sonra, Türk Ceza Kanunu’nun 91. maddesinde yer alan Organ veya Doku Ticareti suçunu unsurları yönünden ele alacağız.












II. Mukayeseli Hukuktaki Düzenlemeler :


1. Amerika Birleşik Devletleri :

ABD’de organ nakli, ulusal bulgularla ilişkili uluslarüstü bir suç olarak düzenlenmiştir Kamu Sağlığı’na ilişkin düzenlemenin 42. maddesinde, insan organının ticari amaçla (para karşılığında) nakledilmesinin yasak olduğu, buna aykırı işlemler halinde failin 50.000 $ ve/veya 5 yıldan fazla olmamak üzere hapis cezası ile cezalandırılacağı öngörülmektedir 16

2. Singapur :
Singapur’daki düzenlemede neticenin meydana gelip gelmemesine göre bir ayırım yapılmış ve buna göre cezaların miktarı belirlenmiştir. Kişinin, organını belirli bir değer üzerinden satmak konusunda anlaşması veya organın satın alınması konusunda verici ile anlaşma sağlanması ve fakat buna ilişkin işlemlerin yapılmaması halinde, fail 12 aya kadar hapis cezası ve/veya 10.000 Singapur Doları Para cezası ile cezalandırılmaktadır.
Kişinin organını satması veya bir başkasının organ satın alması ve buna ilişkin ameliyelerin tamamlanması halinde ise fail, 10 yıla kadar hapis cezası veya 100.000 Singapur Doları Para cezası ile cezalandırılmaktadır.17

3. Birleşik Krallık :

Birleşik Krallık’ta, söz konusu maddenin daha ayrıntılı bir şekilde düzenlendiği görülmektedir. Buna göre insani materyaller (doku, organ, kan vb) üzerine ticari bir anlaşma yapılması, para veya ödül konması ve ilan veya reklam verilmesi hallerinde fail, 3 yıla kadar hapis cezası ve/veya para cezası ile cezalandırılmaktadır. 18

4. Macaristan :

Macaristan Ceza Kanunu/nda İnsan Vücudunun Yasadışı Kullanımı başlıklı 173/I – 1, 2, 3. maddelere göre, organını (gen, doku, organ, kadavra vb.) satan, kazanç elde eden kişi 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. Fiilin sağlık çalışanı tarafından işlenmesi halinde cezanın 5 yıla kadar çıkabileceği belirtilmektedir. Yine fiilin bir işletme haline dönmesi ya da bir gizli anlaşma/organizasyon içerisinde olması durumunda da 2 yıldan 8 yıla kadar hapis cezası verilebileceği hüküm altına alınmıştır.19

5. Fransa :

Fransa Ceza Kanunu’nun 511. maddesinde, başkasının organından (organ, doku, hücre) ödeme karşılığı yarar sağlama ya da aracı olma durumunda 5 yıla kadar hapis cezası ve 75.000 € para cezası öngörülmektedir. Ayrıca organları ithal ya da ihraç eden kişinin ise 5 yıla kadar hapis cezası ve 30.000€ para cezası ile cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.20















İKİNCİ BÖLÜM
I. ORGAN VE DOKU TİCARETİ SUÇU :

1. Hukuken geçerli rızaya dayalı olmaksızın organ veya doku alınması
(91/1. Madde)21

TCK 91/1. maddesinde düzenlenen bu suçta, “hukuken geçerli olmayan rızaya” dayalı olarak organ veya doku alan kişinin cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır. Hukuka aykırı olarak alınan biyolojik maddenin organ veya doku olması durumunda faile verilecek ceza değişmekte ise de maddi unsur yönünden bir farklılık olmaması sebebiyle organ ve doku alma fiili birlikte değerlendirilecektir.

Fıkra içerisinde ortaya çıkan unsurlar, “rıza” ve “alma” halleridir. Her iki başlığında ayrı ayrı ele alınması konunun anlaşılabilmesi ve uygulanabilirliği bakımından önem taşımaktadır.

A- Rıza

91/1. maddede yazılı fiili suç olmaktan çıkartan unsur, hukuken geçerli olan rızadır. Açıklanan rızanın hukuken hangi koşullarda geçerli olacağı ile ilgili olan bu konu 2238 sayılı Kanunda düzenlenmiştir.

Madde metninde yer alan “rıza”nın tespiti bakımından ikili bir ayrım yapmak gerekmektedir. Zira, söz konusu organ veya dokunun ölüden veya yaşanan kişiden alınması halinde rızanın kimden ve nasıl alınacağı sorusu ile karşılaşılmaktadır. Yaşayan bir kişiden organ veya doku alınabilmesi açısından önemli olan husus böyle bir irade beyanında bulunmaya yetkili olup olmadığına ve gösterilen rızanın geçerliliğine bağlıdır. Aynı durum ölüden alınacak organ ve doku alınması halinde de ortaya çıkacaktır.

Yaşayan kişinin rızasına ilişkin şartları iki başlık altında toplamak gerekmektedir. Buna göre vericiye ve sağlık kuruluşuna ilişkin şartları ayrı ayrı belirtmek yerinde olacaktır.


a- Yaşayan Vericiye İlişkin Şartlar

Yaşayan bir vericiden organ veya doku alınabilmesi için birinci şart, kişinin rızasıdır. Kanunun kapsamı dikkate alındığında, kişinin rızasının geçerli olabilmesi için öncelikle kişinin 18 yaşından büyük ve mümeyyiz olması gerekmektedir. 2238 sayılı Kanunun 5. maddesinde bu yönde açık bir hüküm bulunmakta, onsekiz yaşından küçük ve mümeyyiz olmayan kişiden organ ve doku alınması yasaklanmaktadır. Madde metninden de anlaşılacağı üzere, kişi, mümeyyiz olsa bile 18 yaşını doldurmamış ise nakil yasaktır. Yine kişinin 18 yaşını doldurmuş ancak akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ve benzeri bir sebeple akla uygun davranma yeteneğinden yoksun olması durumunda da mümeyyiz olma şartı gerçekleşmediği için alınan rıza hukuken geçersiz olacaktır.22

Rızanın geçerli olabilmesi için ikinci şart, alınacak organın, alındığı takdirde vericinin hayatını mutlak surette sona erdirecek veya tehlikeye düşürecek nitelikte olmamasıdır. 2238 sayılı Kanunun 8. maddesinde bu şarta yer verilmiştir.23 Söz konusu organın verilmesinden sonra vericinin hayatta kalma şansı az ise, bu durumda ölçülülük ilkesine aykırılık hali söz konusu olacaktır. Bir başka ifade ile alıcı için beklenen fayda ile vericinin uğrayacağı zarar arasında büyük bir orantısızlık varsa ve yapılan müdahale bu açıdan önemsenmeyecek durumda değilse geçerli bir rızadan bahsedilemeyecektir.24

Rızanın geçerliliği bakımından diğer bir şart, bilgi verme ve konunun bilinip bilinmediğine ilişkin araştırma yükümlülüğüdür. 2238 sayılı Kanunun 7. maddesi ile hekimlere vericiyi bilgilendirme ve aydınlatma sorumluluğu getirilmektedir. Maddeye göre, organ ve doku alınmasının yaratabileceği tehlikeler ve buna bağlı olarak ortaya çıkabilecek tıbbi, psikolojik, ailevi ve sosyal sonuçlar hakkında bilgi verilmesi gerekmektedir. Maddede yer alan “uygun bir biçimde ve ayrıntıda” ifadesi tam bir açıklık taşımaması bakımından sorun teşkil edebilecek bir özelliğe sahip bulunmaktadır. Maddenin b fıkrasında yine bilgilendirme yükümlülüğü altında alıcının sağlayacağı yararlarının da vericiye bildirilmesi gerektiği belirtilmektedir.

Hekimin bilgi verme ve araştırma yükümlülüğü, vericiyi operasyon hakkında aydınlatmaya yöneliktir. Vericinin organının alınmasında hukuken geçerli bir rızasından söz edebilmek için, hastanın hekim tarafından, hem 2238 sayılı kanundaki ve hem de diğer yasalardaki sekliyle aydınlatılması gerekir. Aydınlatma, resmi ehliyetli kişilerden hekimin, hastasına, gerçekleştirilmesi planlanan tıbbi müdahalenin türü, biçimi, ivediliği, içeriği, yan etkileri ve risklerinin yanı sıra; böyle bir tıbbi müdahale gerçekleştirilmediği taktirde, onu, tıbbi müdahale hakkında serbestçe karar verebilecek duruma getirecek bilgilerle donatmasıdır25

Aydınlatma yükümlülüğü şartı altında belirtilmesi gereken bir unsur da organ veya doku verenin alıcıya sağlayacağı yararlar altında vericinin aydınlatılmasıdır. Buna göre verici, özellikle söz konusu nakilden sonra alıcının ne durumda olacağı, sağlıklı olup olmayacağı, nakil işleminin faydasının ne olacağı konusunda bilgilendirilmelidir.

Nakil yapılmadan alıcı ve verici üzerinde tıbbi inceleme ve tahlillerin yapılması, ayrıca, naklin yapılabilmesi için gerekli olurluluk raporunun hekim tarafından tespit edilmesi gerekmektedir. Kanun olurluluk raporunun hangi hekim tarafından saptanacağı hususunda herhangi bir açıklılık getirmemiştir. Doktrinde ağır basan görüşe göre, olurluluk raporu nakli gerçekleştirecek olan hekim tarafından düzenlenmesi, hangi hekimin sorumluluğuna gidilebileceği açısından uygun olacaktır26

Bu başlık altında üzerinde önemle durulması gereken ve belki de en çok tartışılan fıkra, vericinin evli olması halinde birlikte yaşadığı eşinin organ veya doku verileceği konusunda haberinin olup olmadığının araştırılması ve bu durumun bir tutanakla tespit edilmesidir. Madde metninden de anlaşılacağı üzere, organ veya dokunun verilmesi konusunda vericinin rızasının olup olmadığı değil, bu konudan haberdar olup olmadığı araştırılmaktadır. Vericinin eşinin rızasının bulunup bulunmadığının bu madde yönünden bir önemi bulunmamaktadır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi vericinin eşinin haberdar olması veya haberdar olmaması halinde de bu halin araştırılıp araştırılmadığı hususunun tutanakla tespit edilip edilmediği hukuken geçerli rıza için belirlenmesi gereken noktadır. Buradaki yükümlülük bir ihbar yükümlülüğüdür.27 Kanunun 7/d fıkrasında vericinin eşinin verme kararından haberdar olup olmadığının araştırılması ve “öğrendiğinin” bir tutanakla tespit edilmesi gerekliliğinden bahsedilmesi karşısında, vericinin eşinin bu durumdan haberinin olmaması karşısında organ ve doku alınmaması gerekmektedir.28

Bu fıkra bakımından tespit edilmesi gereken diğer bir husus, “birlikte yaşadığı eş” ifadesinin tanımlanmasıdır. Buna göre tarafların evli olmalarına rağmen, hukuken boşanmamış olmaları durumunda ayrı yaşayan eşin rızasının alınıp alınmayacağı konusu çözümü gerektirmektedir. Doktrinde her ne sebeple olursa olsun karı-koca birlikte yaşamıyorlarsa artık diğer eşin bu konuda bilgisinin araştırılmaması gerektiği belirtilmiştir.29 Ancak he ne kadar kanun maddesinde birlikte yaşayan eş tabiri kullanılmışsa da taraflar arasında Medeni Kanunun aradığı anlamda bir boşanma durumu söz konusu değilse , bu durumda da ayrı yaşayan eşin bilgilendirilmesi ve bu durumun tutanakla tespiti gerekmektedir. Zira kanunun evlilik birliğine bağladığı sonuçlar bakımından vericinin durumu önem taşımaktadır.

Kanunun 7. maddesinin, nakil işlemini yapacak hekimlere getirdiği yükümlülüklerden biri de akıl ve ruhi durumu itibariyle kendiliğinden karar verebilecek durumda olmayan kişilerin vermek istedikleri organ veya dokuları almayı reddetmektir.

Maddenin “c” fıkrasında yer alan bu yükümlülüğe ek olarak e fıkrasıyla getirilen diğer bir yükümlülük hekimlerin bedel veya başkaca çıkar karşılığı veya insancıl amaca uymayan bir düşünce ile verilmek istenen organ veya dokuyu almamaktır.

Maddenin f fıkrasında da belirli durumlar dışında alıcının ve vericinin adlarının açıklanmaması yükümlülüğü söz konusudur. Eğer kişiler arasında kan ve sıhri hısımlık veya yakın kişisel ilişki söz konusu değilse alıcı ve vericinin adları açıklanamayacaktır.

Rıza bakımından en önemli şartlardan bir diğeri ise, irade beyanın şekline ilişkin olanıdır. İlgili kişinin şekle uygun olarak rızasının alınmış olması gerekmektedir. 2238 sayılı Kanunun “Muvafakat” başlıklı 6.maddesinde aynen şu hükme yer verilmiştir:

“Onsekiz yaşını doldurmuş ve mümeyyiz olan bir kişiden organ ve doku alınabilmesi için vericinin en az iki tanık huzurunda açık, bilinçli ve tesirden uzak olarak önceden verilmiş yazılı ve imzalı veya en az iki tanık önünde sözlü olarak beyan edip imzaladığı tutanağın bir hekim tarafından onaylanması zorunludur.”

Madde metninden de anlaşılacağı üzere, öncelikle organ ve doku nakline ilişkin rızanın bu işlemlerden önce verilmesi gerekmektedir. Bu işlemler sırasında veya sonradan verilen rıza rızayı geçerli hale getirmeyecektir. Onsekiz yaşını doldurmuş ve mümeyyiz olan vericinin bilincinin yerinde olması, her türlü etkiden uzakta bulunması, herhangi bir şekilde tesir altında bulunmaması gerekmektedir.

İradenin herhangi bir baskı altında verilmemiş olmasının tespiti büyük önem taşımaktadır. Bu durumun çok net bir biçimde tespit edilmesi ve buna göre hareket edilmesi gerekmektedir. Zira vericilerin bir çoğunun bu tür durumlarda farklı sebeplerle organ veya dokularını verdikleri ve bu durumun ancak yapılan bir soruşturmada ortaya çıktığı görülmektedir.

Vericinin rızasını iki tanık huzurunda önce sözlü olarak beyan etmesi sonra buna ilişkin tutanağı imzalaması gerekmektedir. Vericiye bu şekilde önce sözlü beyanda bulunması şeklindeki bir imkanın tanınması okuma yazma bilmeyen kişiler bakımından büyük bir kolaylık sağlamaktadır. Her ne kadar kanun irade beyanına ilişkin tutanağın imzalanması gerektiğini belirtmişse de, okuma yazma bilmeyen veya imza atamayan kişiler bakımından söz konusu tutanağa parmak basılması halinde de beyanın geçerli olduğunu kabul etmek doğru olacaktır. Aksi halde belirtilen özellikteki kişilerin bu yöndeki arzu ve fedakarlıklarının önü kesilmiş olacaktır ki, bu durum da kanunun amacına aykırı bir durum teşkil edecektir.30

Söz konusu tutanağın imzalanmasından sonra, tutanağın hekim tarafından onaylanması zorunluluğu bulunmaktadır. Söz konusu tutanağın hekim huzurunda imzalanıp imzalanmayacağı, yine tutanak imzalandıktan sonra hekimin onay vermesinin yeterli olup olmayacağı hususları madde metninden tam olarak anlaşılamamaktadır. Ancak vericinin beyanının ve yine rızasının sıkı şartlara bağlanmış olması karşısında, söz konusu beyanın iki tanık huzurunda bir doktorun hazır olduğu halde tutanağa geçirilmesi gerekmektedir. Aksini kabul etmek vericiyi koruma amacı taşıyan maddenin içeriğine ters bir yaklaşım olacaktır. Bu bakımdan iki tanık huzurunda beyan edilen ve yine imzalanan tutanağın hekimin gözetiminde yapılması gerekmektedir.

b- Nakil İşlemini Yapacak Olan Sağlık Kuruluşuna İlişkin Şartlar

2238 sayılı Kanunun 10. maddesinde organ nakli yapılacak kurumun bu işler için gerekli uzman personele, araç ve gerece sahip olması gerektiği belirtilmiştir. Kanun metni içerisindeki bu genel belirlemenin ayrıntıları Organ Nakli Merkezleri Yönergesi’nde belirtilmiştir.31 Bu yönergeye göre Kalp, Kalp-Akciğer ve Homogreft, Akciğer, Karaciğer ve Böbrek nakil merkezleri için ayrı ayrı şartlar belirtilmiş ve her merkezde olması gerekenler ayrı ayrı tespit edilmiştir. Yönergenin 17. maddesine göre organ nakli merkezlerinin kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri tarafından, bunlara ait genel ve özel hastaneler bünyesinde bir ünite biçiminde kurulabileceği, bu merkezlerin faaliyete geçebilmesi için Bakanlıktan açılma izin belgesi alınması zorunlu olduğu ifade edilmiştir.

B- Organ Alma

TCK’nın 91/1. fıkrasında tanımlanan suçun hareket öğesi “alma”dır. Serbest hareketli bir suç tipi olması sebebiyle alma fiilinin nasıl gerçekleştirildiğinin bir önemi bulunmamaktadır.32 Burada önemli olan husus, izinsiz ve rıza olmaksızın organ veya dokunun alınmasıdır. Kanun koyucu organ ve doku alınması bakımından bir ayırım gözetmiş ve doku alınması halini daha az cezai yaptırıma bağlamıştır. Kanun koyucunun bu yaklaşımını yerinde olduğu, zira dokunun kendini yenileyerek oluşabileceği, ancak organ bakımından böyle bir durumun olmadığı ifade edilmiştir.33

91/1. maddedeki suç, yukarıda da belirttiğimiz gibi, kanunun aradığı rızaya dayalı olmaksızın organ veya dokunu alınması halinde oluşacaktır. Yukarıda I no’lu başlık altında hukuken geçerli bir rızanın şartlarının neler olduğu, hangi şartlarda geçerli rızadan bahsedileceğini tüm yönleriyle belirtilmiştir. Bu kapsamda hukuken geçerli olmayan rıza ile organ ve doku alınması halinde 91/1. maddedeki suç oluşacaktır.

Fiili suç olmaktan çıkaran rızanın hukuken geçerli olabilmesi için yukarıda ortaya koyduğumuz gibi geçerli bir rıza olması gerekir. Dolayısıyla kanunda belirtilen şartlara aykırı olarak elde edilen rıza ile “alma” filinin gerçekleştirilmesi halinde suç tamamlanmış olacaktır.
2. Hukuka Aykırı Olarak Ölüden Organ Ve Doku Alınması
(91/2. madde)34

Maddenin 1. fıkrasında yaşayan kişiden rıza almadan organ ve doku alınması düzenlenmişken, ikinci fıkrada ölüden hukuka aykırı olarak organ ve doku alınmasına ilişkin hükme yer verilmiştir. Hukuka aykırılık ise Organ ve Doku Nakli Kanunu çerçevesinde belirlenecektir. Doktrinde hukuka aykırı olarak ifadesi, tam bir belirlilik içermediği gerekçesiyle eleştirilmektedir. Örneğin Organ ve Doku Nakli Kanunu’nun 12. maddesi “Alıcının müdavi hekimi ile organ ve doku alınması, saklanması, asılanması ve naklini gerçekleştirecek olan hekimlerin, ölüm halini saptayacak olan hekimler kurulunda yer almaları yasaktır” hükmünü içermektedir bu yasağa aykırı davranılması durumunda hekim TCK m.91/2 gereğince cezalandırılabilip cezalandırılamayacağı sorusu ile karşı karşıya kalınabilir. Bu durumda kanun hükmü ele alındığında organ veya dokunun alınmasını, saklanmasını, asılanmasını ve naklini gerçekleştirecek hekimin ölüm halini saptayacak hekimler kurulunda yer alması durumunda cezalandırılması gerektiği sonucuna ulaşılacaktır. Ancak hakim burada tipik olan bir eylemi önemsiz hareket olarak değerlendirip cezalandırmayabilecektir.35

Bu konuda, ONHK.m. 14’de/I’de “Bir kimse sağlığında vücudunun tamamını veya organ ve dokularını, tedavi, teşhis ve bilimsel amaçlar için bıraktığını resmî veya yazılı bir vasiyetle belirtmemiş veya bu konudaki isteğini iki tanık huzurunda açıklamamış ise sırasıyla ölüm anında yanında bulunan eşi, reşit çocukları, ana veya babası veya kardeşlerinden birisinin; bunlar yoksa yanında bulunan herhangi bir yakınının muvafakatiyle ölüden organ veya doku alınabilir.” hükmüne yer verilmiştir. Birinci fıkrada olduğu gibi burada da önem teşkil eden husus “rıza”dır.

Ölüden alınacak organ ve dokuda vericinin ölmeden önceki beyanı ile öldükten sonra yakınlarının irade beyanlarının suçun oluşumu bakımından değerlendirilmesi gerekmektedir. Söz konusu beyanın ölmeden önce verilmesi ile ilgili şartlar ayrı ve daha sıkı iken, öldükten sonra ölünün yakınlarından alınacak beyanın daha farklı ve bağlanan şartlar bakımından bu sıkılığın olmadığını belirtmek gerekmektedir.

Ölü ile ilgili yapılacak işlemler ile ilgili rızayı iki başlık altında değerlendirmek gerekmektedir. Bunlardan birincisi, ölünün ölmeden önce açıkladığı rızası, diğer ise ölümden sonra yakınlarının bu işlemlerdeki rızasına ilişkindir.36

A- Ölmeden önce açıklanan rıza

Kural olarak belirtmek gerekir ki, herkesin kendi geleceğini belirleme hakkı bulunmaktadır. Bu çerçevede, kişi, öldükten sonra cesedinden organ veya doku alınmasına izin verip vermeme konusunda tamamen serbesttir. Kişinin bu yönde iradesini açıklamış olması karşısında buna müdahale mümkün değildir.

Kişinin, ölümden önce nakil konusunda açıkladığı beyanının sarih olması gerekmektedir. Kişinin tüm organlarını bağışlaması mümkün olduğu gibi sadece belirli bir veya birden fazla organını da bağışlaması mümkündür. Bu bakımdan kişinin rıza gösterdiği organ veya doku dışında herhangi bir şekilde cesede müdahale edilmesi hukuka aykırılık teşkil edecektir.
2238 sayılı Kanunun 14. maddesinde kişinin sağlığında vücudunun tamamını veya organ ve dokularını tedavi, teşhis ve bilimsel amaçlar için resmi veya yazılı bir vasiyetname ile bırakabileceğini hüküm altına almıştır. Türk Medeni Kanunu’nun 532. maddesine göre resmi vasiyetname iki tanığın katılmasıyla resmi memur (Resmi memur, sulh hakimi, noter veya kanunla kendisine bu yetki verilmiş diğer bir görevli olabilir) tarafından düzenlenir. Yine TMK’nın 538. maddesinde yazılı vasiyetnamenin de, yapıldığı yıl, ay ve gün gösterilerek başından sonuna kadar miras bırakanın el yazısıyla yazılmış ve imzalanmış olması zorunlu olduğu belirtilmiş ve bu şartları taşıyan bir vasiyetnamenin geçerli olacağı belirtilmiştir. TMK’nın tanımladığı resmi ve yazılı vasiyetnameye uygun olmayan irade beyanları geçerli olmayacaktır. Bu Kanunda iradenin resmî şekilde açıklanmasından kastedilenin resmî vasiyetname, yazılı olarak açıklanmasından kastedilenin yazılı vasiyetname olduğu, iradenin iki tanık huzurunda açıklanmasından kastedilenin ise sözlü vasiyeti belirttiği ifade edilmiştir.37
Kanunun 14. maddesinde ayrıca beyanın iki tanık huzurunda da açıklanmasını yeterli görmüştür ki, bu durum bizce sakıncalı bir hali oluşturmaktadır. Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olan ve yine işlemleri de çok sıkı şartlara bağlanan organ nakli işleminin basit bir şekilde iki tanık huzurunda beyan edilmesi ile geçerli olacağı kabulünün mevcut şartlar da dikkate alındığında yeterli olmadığı tespit edilecektir. Ancak bu konu ile ilgili olarak TMK’nın 539 ve 540. maddelerinde yazılı hallerinde dikkate alınması ve bu işlemlerin yapılması halinde irade beyanının geçerli olacağının kabul edilmesi gerekmektedir. 38
B-Ölünün Yakınlarının Rızası
a- Tıbbi Ölüm Hali
Ölünün yakınlarının rızasında önce belirlenmesi gereken husus, ölüm halinin saptanmasıdır. 2238 sayılı Kanunun 11. maddesinde “ölüm halinin saptanması” başlığı altında tıbbi ölüm halinin ne şekilde belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Bu maddede uluslararası isimlendirmeye uymayarak literatürde olmayan yeni bir kavram olan “tıbbi ölüm” terimi kullanılmıştır. Ancak uygulamada beyin ölümü kriterleri esas alınmıştır. Doktrinde bu düzenlemenin eksik ve çok hatalı olduğu ileri sürülmektedir. Kanun’da “tıbbi ölüm” halinin tanımı yer almamaktadır. Tıbbi ölüm muhtemelen “biyolojik ölüm” ve “beyin ölümü” biçimlerini kapsayacak biçimde düşünülmüş bir tanımdır. Ancak tanımın ikisini kapsaması teknik olarak olanaksızdır. Çünkü birini kabul etmek diğerini kabul etmemeyi gerektirir.39
Kanunun 11. maddesinde, tıbbi ölüm halinin, bilimin ülkede ulaştığı düzeydeki kuralları ve yöntemleri uygulanmak suretiyle, bir kardiyolog, biri nörolog, biri nöroşirürjiyen ve biri de anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanından oluşan 4 kişilik hekimler kurulunca oy birliği ile saptanacağı belirtilmiştir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi aynı Kanunun 12. maddesinde, “Alıcının müdavi hekimi ile organ ve doku alınması, saklanması, aşılanması ve naklini gerçekleştirecek olan hekimlerin, ölüm halini saptayacak olan hekimler kurulunda yer almaları” yasaklanmıştır.

Kanun maddesinde, alıcının müdavi hekimi ile organ naklini gerçekleştirecek hekimin, ölüm halini saptayacak kurulda yer alması yasaklanmaktadır ki, bu düzenleme bu açıdan çağdaş düşünce ve düzenlemelere tamamen uygundur.40

Yine ONHK’nin 13.maddesinde , “11 inci maddeye göre ölüm halini saptayan hekimlerin ölüm tarihini, saatini ve ölüm halinin nasıl saptandığını gösteren ve imzalarını taşıyan bir tutanak düzenleyip, organ ve dokunun alındığı sağlık kurumuna vermek zorundadırlar. Bu tutanak ve ekleri ilgili sağlık kurumunda on yıl süre ile saklanır.” hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıdaki maddeler çerçevesinde, ölü vericiden yapılan nakilde, nakil sebebiyle vericinin ölümüne yol açılmaması ve organ naklinin başarısı bakımından ölüm anının tespitinin doğru yapılması gerekir.41
Ölüm konusunda biyolojik ölüm ve beyin ölümü olmak üzere iki farklı görüş bulunmakta, klasik ölüm olarak adlandırılan biyolojik ölümün, nefes alıp vermenin, kan dolaşımının ve buna bağlı olarak kalbin durmasına bağlı olduğu; beyin ölümün ise öncelikle beynin bütününün tamamen geriye döndürülemez şekilde işlevini yitirdiği anlamını ifade ettiği belirtilmiştir.42
Beyin ölümü gerçekleşen bir kimsenin yeniden canlandırılma imkânı bulunmamaktadır. Sun’i cihazlarla kalp atışı, kan dolaşımı ve solunum bir süre daha devam ettirilebilir ve fakat bu durum uzun süreli olmaz. Ayrıca cihaz olmaksızın solunumu, dolaşımı ve kalp atışını devam ettirmek mümkün değildir. Bu nedenle, gelişmiş ülkelerin pek çoğunda olduğu gibi Türkiye’de de beyin ölümü gerçek ölüm olarak kabul edilmiştir.43
Beyin ölümünün gerçekleşmemesi halinde yapılacak müdahale hukuka aykırı olacaktır. Bu nedenle mesela komada bulunan kişiden organ veya doku alınması 91/1. madde kapsamında ele alınacaktır. Çünkü bitkisel hayat halinde bulunan kişi hala canlı olarak değerlendirilmekte ve bu durumda bulunan kişilerin uzun zamandan sonra tekrar hayata döndükleri görülmektedir. 44
Kanun maddesinde kesin bir tanımlama yapılmamakla beraber, 1 Haziran 2000 tarih ve 24066 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Organ Ve Doku Nakli Hizmetleri Yönetmeliği’nin Ek-1. maddesinde45 beyin ölümü kriterlerine yer verilmek suretiyle tıbbi ölüm olarak beyin ölümünün kabul edildiği sonucuna ulaşılmaktadır.


b- Rızanın Alınacağı Yakınlar
2238 sayılı Kanunun 14. maddesinde kişinin belirtilen şartlarda bir beyanının olmadığı durumlarda beyanın kim veya kimler tarafından ne şekilde açıklanacağına da yer verilmiştir. Buna göre, kişinin organ veya doku alınması yönünde herhangi bir beyanı yoksa, 14. maddede yer alan yakınlarının izni ile organ veya doku alınması mümkündür.
Kişinin ölüm anında yanında bulunan sırasıyla eşi, reşit çocukları, anne veya babası veya kardeşlerinden birisi, bunlar yoksa yanında bulunan herhangi bir yakınının muvafakatiyle ölüden organ veya doku alınabilir.
Kanunda ‘sırasıyla’ ibaresinin kullanılması sebebiyle rızası tespit edilecek ilk kişi ölenin eşidir. Ölenin eşinin rıza göstermemesi halinde diğer kişilerin rızasını araştırmak gerekmeyecektir. Eş rıza göstermişse, diğerleri karşı çıksa bile cesetten organ alınabilecektir.
İkinci sırada reşit çocuklara yer verilmiş ve fakat çocuklardan birinin muvafakati yeterli görülmüştür. Dolayısıyla birden fazla çocuk olması halinde, diğerlerinin izni olmasa dahi birinin muvafakati ile organ ya da doku almak mümkündür Bu hükmün isabetli olmadığı belirtilmiştir. Çocuklardan biri ya da birkaçının muvafakat etmesi ve fakat bazılarının rıza göstermemesi halinde rıza göstermeyenlerin şahsiyet haklarının ihlâl edilmiş olacağı bu nedenle, en azından ölüm anında ölünün yanında bulunan çocuklarının oybirliğinin aranması gerektiği bu düşünceye gerekçe olarak gösterilmiştir.46
Kanun üçüncü sırada, ölenin kardeşleriyle birlikte anne – babayı saymıştır. Burada anne veya baba yahut kardeşlerden bir tanesinin rızası yeterli görülmüştür. Kanunun bu sıralamayı yakınlık derecesini esas alarak yaptığı ve fakat eşi ilk sırada, çocukları ikinci sırada saymasının doğru bir yaklaşım olmadığı, bunların aynı grupta bulunmasının daha doğru olacağı ifade edilmiştir.47
Burada tespit edilmesi gereken kavramlardan diğeri, “herhangi bir yakın” ifadesidir. Doktrinde ölünün hatırasına saygı gösterilmesi ve onun vücut bütünlüğünün ihlal edilmemesi konusunda yakınlarının da korunmaya değer haklarının bulunduğu kabul edilmiş ve bu nedenle kişiye aile hukuku bağlarıyla bağlı olan ve hatta vericiye karşı özel bir yakınlık duyan herkesin “yakın” kavramı içerisinde değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.48 Ancak özellikle herhangi bir yakının beyanda bulunması, vericinin sağlığında sıkı şartlara bağlanan iradesinin, ölümü ile bu kadar serbest bırakıldığı gerekçesi ile eleştirilmiştir. Madde metnindeki bu belirsizlik bizce de, vericinin kişilik haklarına saygısızlık anlamını taşımaktadır.49 Her ne kadar kanun koyucu bu düzenleme ile bu nitelikte işlemleri kolaylaştırmak istemişse de, bu nitelikteki bir müdahaleyi bu kadar basit bir beyan ile meşrulaştırmak vericinin kişilik haklarının ihlali olacaktır ki bu durum kabul edilemeyecektir. Bu bakımdan aynı derecede yakınlar arasında bir kişinin iradesine itibar edilmemesi, yanında bulunan yakınların oybirliğinin aranması gerektiği ifade edilmiştir.50
Ölünün yakınlarının irade beyanlarının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, beyanın yazılı veya sözlü olması mümkündür. Tabidir ki, herhangi bir irade çelişkisine sebebiyet verilmemesi bakımından bu beyanın tutanakla tespit edilmesinde yarar bulunmaktadır.
c- Ölenin veya yakınlarının rızasının alınmasına gerek olmayan haller
2238 sayılı Kanunun 14. maddesinin 2. ve 4. fıkralarında ölenin veya yakınlarının rızası olmaksızın organ veya doku alınabileceğine ilişkin haller düzenlenmiştir.
Maddenin 2. fıkrada kanunun amacı ile bağdaşmayan son derece geniş bir düzenlemeye yer verilmektedir. Buna göre, herhangi bir tıbbi zorunluluk veya ivedi bir durum bulunmaması ve yine aksine bir beyan veya vasiyet olmaması hallerinde, herhangi bir irade beyanına gerek olmaksızın ceset üzerinden “doku” alınabileceği hükme bağlanmıştır. Bu yazılış şekli, kişilik haklarına aykırı olduğu gibi, “vericide rıza aranır” kuralını “rıza aranmaz” haline getirmektedir. Fıkranın, kişilik hakları yönünden ve insanın amaç olması kuralına aykırılığı yönünden kanun amacını saptırdığı ifade edilmiştir.51
Maddenin 4. fıkrasında da rıza bakımından istisnai bir hükme yer verilmiştir. Buna göre kaza veya doğal âfetler sonucu vücudunun uğradığı ağır harabiyet nedeniyle yaşamı sona ermiş olan bir kişinin yanında yukarıda belirtmiş olduğumuz kişilerden birinin bulunmaması halinde, tıbbi ölüm halinin alınacak organlara bağlı olmadığı 11 inci maddede belirlenen hekimler kurulunun raporuyla belgelenmek takdirde yaşamı organ ve doku nakline bağlı olan kişilere ve naklinde ivedilik ve tıbbi zorunluluk bulunan durumlarda vasiyet ve rıza aranmaksızın organ ve doku nakli yapılabileceği belirtilmiştir.

Bu maddenin uygulanabilmesi için vericinin kaza veya doğal afet sonucunda vücudunda ağır bir harabiyet olması gerekmektedir. Kanun içerisindeki belirsizliklerin bu maddede devam ettiğini görebilmek mümkündür.52 Nitekim tıp literatüründe “ağır harabiyet nedeniyle yaşamın sona ermesi” gibi bir hal bulunmamaktadır. Bu ifadenin biyolojik ölüm ve merkezi sinir sisteminin işleyişinin hiç iyileşmeyecek biçimde bozulması şeklinde olması ve bu şekilde maddeye netlik kazandırılması yerinde olacaktır.

Fıkrada birkaç halin birlikte arandığı tespit edilmektedir. Buna göre, öncelikle yukarıda da belirttiğimiz gibi vericinin kaza veya doğal afet sonucunda vücudunda uğradığı ağır bir harabiyet olması, tıbbi ölüm halinin alınacak organ ve dokulara bağlı olmaması, alıcının yaşamının organ ve doku nakline bağlı olması ve yapılacak işlemlerde ivedilik ve tıbbi zorunluluk bulunması gerekmektedir.

Dolayısıyla ONHK. m. 14’e göre bir kimseden organ veya doku alınabilmesi için bazı şartların birlikte gerçekleşmesi gerekir. Buna göre, ivedilik ve tıbbî zorunluluk, ölen kişinin kaza veya tabiî afetler dolayısıyla vücudunun uğradığı ağır harabiyet sonucunda hayatını kaybetmiş olması, ölenin yanında yakınlarının bulunmaması ve tıbbî ölüm halinin alınacak organlara bağlı olmadığının hekimler kurulu raporuyla belgelenmesi şartlarının bir arada bulunması gerekmektedir.

Kanundaki “yakınlarının bulunamaması halinde” ifadesi ile kastedilen, ölen kişinin kimsesiz olması değildir. Ölüm anında yakınlardan hiç birinin ölenin yanında bulunmaması kastedilmektedir. Bu durumda hekimin, ölen kişinin yakınları olup olmadığını ya da yakınları varsa bunların nerede olduğunu araştırması gerekmemektedir. Önemli olan, ölüm esnasında yakınların orada olup olmamasıdır. Bu da hastane içinde yapılacak basit bir araştırma ile anlaşılabilir. Ancak bu durumda da bizce tutanak tutulması ve birlikte imza altına alınması gerekmektedir. Eğer yakınlar bulunamamışsa hekim organ ya da dokuyu almaya yetkilidir.53

Maddedeki bu halin Türk Ceza Hukuku anlamında bir zorunluluk hali olduğunu belirtebilmek mümkündür. Bu halde yapılan işlem rıza olmamasına rağmen hukuka uygun hale gelmektedir.54 Ancak buradaki zaruret halinin olayın özelliklerine göre açık bir biçimde tespit edilmesi gerekmektedir. Hayatını diyaliz makinesinde geçirebilecek bir kimse için meydana gelen bir olay sonrasında hemen nakil için böbrek alınması zaruret hali kapsamında değerlendirilemeyecektir. Bu bakımdan zaruret halinin nakil yapılmaz ise hayati bir tehlikeye maruz kalacak hastalar için kabulü gerekmektedir.55
Maddenin 3. fıkrasında zaruret hali olmasına rağmen, organ ve doku alınamayacak durum da belirtilmiştir. Bu fıkraya göre ölüm, sağlığında ölümünden sonra organ veya doku alınmasına karşı olduğunu belirtmişse, artık bu kişiden organ ve doku alınamayacaktır.
TCK’nın 91/1. Maddesine ilişkin yaptığımız açıklamaların burada da geçerli olduğunu belirtmek gerekmektedir. Ancak her ne kadar 91/1. maddede organ ve dokular için cezaların miktarı bakımından bir ayrım yapılmışsa da, 91/2. maddede bu ayrıma gidilmediğini görmekteyiz. Kanun koyucunun cezaların miktarı bakımından bu şekilde bir farklılık oluşturmamasını, 91/1. maddede belirtilen gerekçe ile yerinde bulduğumuzu ifade etmek isteriz. Zira organ veya dokunun oluşumu ve yenilemesi bakımından kişinin ölmüş olması sebebiyle bir ayrım yapmak hatalı olacaktır.

3. Organ ve Doku Satın Alınması, Satılması ve Satılmasına Aracılık Edilmesi
(TCK 91/3. Madde)56

Maddenin bu fıkrasında organ ve doku ticareti suç olarak nitelendirilmiştir. Suçun oluşumu bakımından söz konusu organ veya dokunun hukuka uygun veya hukuka aykırı yollardan alınmış olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Başka bir ifadeyle organ veya dokunun yaşayan bir kimseden hukuken geçerli veya geçersiz bir rızaya dayalı olarak veya ölüden, hukuka uygun veya aykırı olarak alınmış olup olmamasının suçun oluşumuna etkisi bulunmamaktadır.57 Kanunkoyucu, yaşayan kişi veya ölü arasında bir ayırım yapmamış her iki halin de birinci fıkra hükmü uyarınca cezalandırılacağını belirtmiştir.58 Bu fıkradaki suçun oluşumu bakımından önem arz eden husus, organ veya dokunun para veya başka bir menfaat karşılığında tedavüle sokulmasıdır.59

“Satın Alma”, organ veya dokunun bir bedel karşılığında temin edilmesidir. Organ veya dokunun bir bedel karşılığında bir başka kimseye verilmesi ise satma fiilini oluşturur. Satılmasına aracılık etme, organ veya doku talebinde bulunan kişi ile vericiyi buluşturup tanıştırmak, sözleriyle onların uzlaşmalarına yardımcı olmak olarak tanımlanabilir. Organ ve doku naklinde yer alan aracılık etmek terimi organ vericisi- organ alıcısı ve organ alma ve nakletme işlemini yapan kişiler arasındaki hukuk dışı ilişkileri düzenlemek, rol almak anlamında kullanılmış ve aracılık etmek terimine olumsuz bir anlam yüklenmiştir.60

Aracılık etme fiili bakımından satış anlaşmasının olmasının zorunlu olmadığı belirtilmiştir. Ancak satın alma ve satma fiilleri ise bu konuda anlaşmanın sağlanması ile tamamlanacaktır. Bu bakımdan paranın veya diğer menfaatin sağlanıp sağlanmamasının suçun oluşumuna etkisi yoktur.61 Ancak taraflar, organ veya doku naklinden önce veya nakil sırasında maddi menfaat sağlanması hususunda bir görüşme veya anlaşma yapmamış olmasına rağmen, alıcının daha sonra kendi iradesi ve isteğiyle verici veya aracı kişiye bir menfaat sağlamışsa, bu durumda suçun oluşmayacağı belirtilmiş, konunu sadece ahlaki açıdan değerlendirilebileceği ifade edilmiştir. Hatta bu halin bir vefa borcu olarak kabul edilebileceği de belirtilmektedir.62

Madde gerekçesinde de belirtildiği gibi, suç, bu yönüyle çok failli bir suç özelliğini taşımaktadır. Bu suçlar açısından tipikliğin gerçekleşebilmesi için birden fazla failin bulunması şarttır. Bu tür suçlar bir kişi tarafından işlenemez. Çok failli suçlar birleşme ve karsılaşma şeklinde ortaya çıkabilir. Birden fazla fail aynı yönde birleşip suç işliyorlarsa birleşme söz konusu olacaktır. Birden fazla fail, aynı suçta değişik nedenlerle karşılaşıyorsa bu durumda da karsılaşma suretiyle çok failli suç karşımıza çıkmaktadır. Organ veya doku alım satımında da karşılaşma şeklinde çok failli suç söz konusu olacaktır.63
ONHK’nın 3. maddesinde benzer bir düzenleme yer almış ve “Bir bedel veya başkaca çıkar karşılığı, organ ve doku alınması ve satılması yasaktır” hükmü ile organ ve doku ticareti yasak hale getirilmiştir. Kanunun yasak eylemler başlıklı 15. maddesinde de bu yasağa yer verilmiş ve organ ve doku alım ve satımını yapanlar ile, buna aracılık edenler ve komisyonculuk yapanların iki yıldan dört yıla kadar hapis ve ayrıca adli para cezalandırılacakları hüküm altına alınmıştır.
Kanunun 7/e maddesinde de hekimler için getiren yükümlülükler içerisinde “bedel veya başkaca çıkar karşılığı veya insancıl amaca uymayan bir düşünce ile verilmek istenen organ ve dokuların alınmasını reddetmek” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre, hekimlerin belirtilen nedenlerle bir organın veya dokunun alındığını fark etmeleri halinde bunu reddetmeleri gerektiği belirtilmiştir. Bu bakımdan bu durumu bilerek hareket eden bir hekimin fiili, diğer unsurların da bulunması halinde “aracılık” kapsamında değerlendirilebilecektir.
Doktrinde kanundaki bu yasağa rağmen organ veya doku naklini gerçekleştirdiği taktirde hekimin iki türlü sorumluluğunun düşünülebileceği ifade edilmiştir. İlkin ONHK 15. maddesi gereğince söz konusu kanuna aykırı şekilde organ ve doku aldığı ve naklettiği için iki yıldan dört yıla kadar cezalandırılabilir. TCK 91/5. maddesi gereğince ise, hukuka aykırı yollarla elde edilmiş olan organ veya dokuyu saklayan, nakleden veya aşılayan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu durumda, ONHK’nın 15. maddesinde yer alan “fiil daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde” deyimi karşısında 15. maddenin yardımcı norm niteliğinde bulunması sebebiyle öngörülen cezaya göre uygulama yapılacaktır Yine aynı şekilde hekim kendisine organ nakledilecek kişinin, organı satın aldığını bilerek organ naklini gerçekleştirse yine TCK’ n 91/5. maddesi ile cezalandırılacaktır.183 Ancak satın aldığını bilmiyorsa yani organının hukuka aykırı elde edildiğini bilmiyorsa yukarıda bahsedildiği gibi TCK 30/1. maddesi uyarınca 91/5. maddeden sorumlu olmaz.64
Uluslararası düzenlemelerin başında gelen “Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi: İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi”, biyolojik ve tıbbî gelişmelerin suiistimaline karşı bir dizi temel esas ve yasaklamalar getirerek insan haysiyetini, haklarını ve özgürlüklerini korumak amacıyla düzenlenmiştir.
Yasal bağlayıcılığı olan ve bu alandaki uluslararası ilk metin olma özelliğini taşıyan sözleşmenin 21. maddesinde de bu konu düzenlenmiş ve “insan vücudu ve onun parçaları, bu nitelikleri dolayısıyla, ticari kazanç sağlanmasına konu olamaz”.hükmüne yer verilmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü İnsan Organ Nakli Yol Gösterici Taslak Prensipleri’nin 5. Yol Gösterici Prensibi’ne göre de insan vücudu ve organları ticaretin konusu olamaz. Bu prensip içerisinde organ nakli için para vermenin veya almanın yasaklanması gerektiği açıklıkla belirtilmiştir.65
Yine Birleşmiş Milletler İnsan, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretini Bastırmak, Önlemek ve Cezalandırmak için Uluslarüstü Organize Suçluluğa Karşı Konvansiyonu’na Yardımcı Protokolun 3. Maddesi’ne göre organların çıkarılması ve ticaretin konusu olması bu kapsamda değerlendirilmiştir.
4- Hukuka Aykırı Yollarla Elde Edilmiş Olan Organ Veya Dokunun Saklanması, Nakledilmesi Veya Aşılanması (TCK 91/5. madde)66
Maddenin beşinci fıkrasında hukuka aykırı yollarla elde edilmiş olan organ veya dokunun saklanması, nakledilmesi veya aşılanması cezalandırılmaktadır. Suçun hareket öğeleri fıkra metninde de açıkça belirtildiği üzere saklama, nakil ve aşılamadır. Ancak suçun oluşumu bakımından belirtilen unsurların yaşayan kişilerden veya ölüden hukuka aykırı yollardan elde edilmiş olması gerekir. Yukarıda ayrıntıları ile arz ettiğimiz gibi 2238 sayılı Kanun kapsamında belirtilen unsurlara aykırı olarak organ veya dokunu elde edilmesi halinde hukuka aykırılıktan bahsedilecektir. Suç madde metninde yer alan filer yönünden seçimlik hareketli bir suç niteliğini taşımaktadır.67
Madde metinde yer alan “saklama”, organ veya dokunun her an kullanıma hazır bulundurulması halidir.68 Bu halde de, vericinin bu yönde açık bir rızasının bulunması gerekmektedir.
Nakil, bir organın veya dokunun alınıp başka bir alıcıya aktarılması, devri olarak tanımlanabilecektir.69 Bu bakımdan nakil işlemi, organ veya dokunun bir yerden bir başka yere transferi, taşınması veya götürülmesi olarak algılanmamalıdır. Fıkra yönünden söz konusu olan organ veya dokunun cerrahi bir operasyonla ile alıcıya nakledilmesidir. 70
Aşılama ise, bir dokunun alıcıya aktarılması işlemi olarak nitelendirilebilir. Burada önemli olan husus yapılacak tetkikler sonucunda doğru alıcının seçilmesi ve buna göre işlem yapılmasıdır. Ayrıca söz konusu tıbbi müdahalenin de tedavi edici nitelikte olması gerekmektedir.71
Kanunkoyucu, birinci ve ikinci fıkralarda hukuka aykırı olarak organ ve doku alınmasını suç olarak düzenlemiş ve bu bakımdan nakil, saklama veya aşılama işlemlerinden birinin gerçekleştirilmiş olmasını aramamıştır. Kanunkoyucu buna ilişkin düzenlemeye bu fıkrada yer vermiş ve belirtilen fiilleri bağımsız bir suç olarak hükme bağlamıştır.
5- Belli Bir Çıkar Karşılığında Organ veya Doku Teminine Yönelik İlan veya Reklam Verilmesi veya Yayınlanması (TCK 91/6.madde)72
Bu fıkra ile belli bir maddi veya ekonomik çıkar karşılığı organ veya doku teminine yönelik ilan veya reklam vermek, bunları yayınlamak suç olarak düzenlenmiştir. Kanunkoyucu, bu fıkra ile organ veya doku nakil işlemlerinin hiçbir aşamasında maddi bir değerlendirme yapılmamasını sağlamayı ve yine bu aşamalarda herhangi bir çıkar ilişkisinin önüne geçmeyi amaçlamaktadır.
Madde metninde yer alan “çıkar” kavramı maddi bir menfaati temin etmeye yönelik olarak değerlendirilmelidir.73
Doktrinde, kanunun her türlü ilan veya reklam verilmesini veya yayınlanmasını değil, sadece çıkar amaçlı ilan, reklam verilmesini ve yayınlanmasını cezalandırdığı belirtilmiş, bu şekilde ihtiyacı olan kişilerin maddi bir çıkar sağlamaksızın, kamuoyuna müracaatının engellenmediği, sadece ticari ilanların yaptırım altına alındığı ifade edilmiştir.74 Verici veya alıcı tarafından ilan verilebileceği gibi bu kişiler dışında nakil işlemlerine aracılık edenlerin de reklam veya ilan vermeleri halinde suç oluşacaktır. Tabiidir ki bu hususları bilerek ilan veya reklam yayını ve ya yayımı yapan kişilerin de sorumluluğuna gidilebilecektir.75
II. Suçun Manevi Unsuru
TCK’nın 91. maddesinde düzenlenen bu suçun manevi unsuru genel kasttır. Suçun taksirli halinin düzenlenmemiş olması sebebiyle bu şekilde taksirle işlenmesi mümkün değildir.
Maddenin 8. fıkrası, suçun manevi unsuru yönünden farklı bir özellik taşımaktadır. Zira hukuken geçerli bir rızaya dayalı olmaksızın organ ve doku alınması neticesinde mağdurun ölümüne sebep olunursa, burada olası kast hükümlerinin uygulanabilirliğinden söz edilebilecektir. Gerekçede, aslında bu durumda netice sebebiyle ağırlaşmış suç hâlinin söz konusu olduğu, ancak, bu tür fiilleri gerçekleştiren kişinin meydana gelen ölüm neticesi açısından en azından olası kastla hareket edebileceğinin düşünüldüğü belirtilmiştir. Doktrinde bu şekilde bir varsayım yerine veya bu varsayıma rağmen, ölüm sonucunun meydana gelmesi halinde ağırlaşan netice bakımından her olayda ayrıca araştırma yapılması gerektiği belirtilmiştir.76

Eğer failde hata durumu söz konucu ise TCK 30. maddedeki hükümler uygulanacağı, tabiidir ki, hakimin bu tür durumlarda failin hatasının kaçınılmaz bir hata olup olmadığını her olayın özelliklerine göre değerlendireceği ve sonucuna göre karar vereceği belirtilmiştir. Mesela fail organ ya da doku aldığı kişinin geçerli bir rızası olduğunu düşünerek fiili gerçekleştirmişse, yine organ ve doku alınacak kişi karıştırılmış ise ya da kişinin böbreği yerine dalağı alınmış ise hata durumu söz konusu olacağı belirtilmiştir.77 Zira 30/1-son cümlede hata dolayısıyla taksirli halin saklı olduğu belirtilmiştir. Bu durumda işi, operasyon aşamasında nakil veya aşılama veya diğer ameliyeler olan doktorun yukarıda belirtilen bir şekilde hareket etmesi halinde dikkatsizlik ve özensizlik halinden bahsedilebilecektir. Ancak kanunda bu fiilin taksirli halinin düzenlenmemiş olması karşısında doktorun bu eyleminin suç olarak kabul edilmemesi düşünülmektedir.



III. Suça Etki Eden Sebepler

1- Ağırlaştırıcı Neden

Maddenin 4. fıkrasında78 1. ve 3. fıkralarda tanımlanan suçların bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde cezanın daha fazla olacağı belirtilmektedir. Her ne kadar fıkradaki ifade şeklinden, ikinci fıkranın kapsam dışı kaldığı izlenimi oluşuyorsa da gerekçede “bir ila üçüncü fıkralarda tanımlanan suçlar” denilerek, önceki fıkraların hepsinin bu kapsamda olduğu belirtilmektedir. Bu bakımdan kanun metninin yanlış yazıldığını, bu çelişkinin giderilebilmesi bakımından doğru ifade biçiminin, “yukarıdaki fıkralarda” şeklinde değiştirilmesi gerektiğini belirtmek gerekmektedir.

Kanun metninde yer alan “örgüt” temrinden ne anlaşılması gerektiğinin tespiti bakımından TCK’nın 220/1. maddesine ve yine aynı Kanunun 6/j.maddesine bakmak gerekmektedir.79 Madde gerekçesi incelendiğinde failin ayrıca suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek veya üye olmak suçlarından da cezalandırılabileceğine yer verilmektedir.

2- Zorunluluk Hali

TCK’nın 92. maddesinde80 “zorunluluk hali” başlığı altında vericinin, içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik şartlar sebebiyle 91/3. maddede yer alan satım fiili gerçekleştirmesi halinde cezasından indirim yapılabileceği ve hatta ceza verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.

Genel olarak, “zorunluluk hali” başlığı taşıyan bu maddede organ ve dokularını satan kişinin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik şartlar, bir şahsi cezasızlık sebebi olarak düzenlenmiştir. Bayraktar, 92.maddede öngörülen “Zorunluluk Hali”nin, son derece ağır yaptırımlara bağlandığını, bu halin, tüm düzenlemeyi yıkacak nitelikte olduğunu, zorunluluk halinin bir hukuka uygunluk sebebi olduğu anımsandığında, bu maddede belirtilen halin ne olduğu konusunda kuşkular uyanacağını belirtmiştir.81

Bu maddeye göre vericinin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik zorluklar sebebiyle organ veya dokusunu satması halinde failin bu durumu, zorunluluk hali içerisinde değerlendirilecek ve buna göre indirim yapılacak veya ceza verilmeyecektir. Hakim, failin bu durumda olduğunu olayın ve tabi ki failin içinde bulunduğu tüm şartları gözeterek tespit edecektir.

Önemli hukuksal ve etik tartışmalara da neden olan bu düzenlemenin insan bedeninin ticarete konu olamayacağına ilişkin benimsenmiş ve sözleşmelere de yansıtılmış kurala bütünüyle aykırı olduğu önemle vurgulanmakta, ayrıca böyle bir düzenlemenin örgütlü suçluluğu artıracağı ileri sürülmektedir. Bu hükmün yürürlüğe girmesiyle birlikte internet ortamında reklâm yapılmak suretiyle adeta organların açık arttırmaya tabi tutulduğuna da dikkat çekilmektedir.82 92. maddede yer alan bu düzenleme, özellikle maddi menfaat sebebiyle organ ve dokusunu satmak isteyenlerin sayısını arttıracağı, bu yönde teşvik edeceği ve kabul edilemez bir piyasa oluşturacağı gerekçeleriyle eleştirilmiştir.83

92. maddede verici için belirlenen zorunluluk hali gibi düzenlemeye alıcı bakımından yer verilmemiştir. Bu bakımdan içinde bulunduğu yaşam tehlikesinden kurtulmak ve sağlığına kavuşmak için vericinin de içinde bulunduğu mecburiyetle organ veya doku alan kişi cezalandırılacaktır. Bu fiil bakımından TCK’nın 25. maddesindeki zorunluluk halinin uygulanabileceği belirtilmiştir. Doktrinde bu görüş eleştirilmiştir. Aydın, eserinde şu gerekçelere yer vermiştir: “Organ ve doku alınması zaten kişilerin hayatlarını kurtarmak amacıyla gerçekleştirilmektedir. Bunun içinde verici konumundaki kişinin rızasının alınarak organ veya dokusunun alınması gerekmektedir. Kanunda 92. maddede açık olarak zorunluluk halinin isleyebileceği durum olan vericinin zor durumda bulunmasını düzenlemiştir. Bu durum organ ve doku ticareti suçu için getirilmiş özel bir zorunluluk halidir. Bunun dışındaki hareketler açısından bir zorunluluk halinden bahsetmek suçun islenmesine teşvik niteliği taşıması ve organ ve doku ticaretiyle mücadeleyle bağdaşmaması nedenleriyle yerinde olmayacaktır.”84

Bu maddenin düzenlenmesine, yaşadığı maddi sıkıntılar nedeniyle organını satma noktasına gelmiş kişiye ceza vermenin vicdani olmadığı düşüncesi egemen olmuştur. Bu suçun işlenmesi durumunda, hakime kişinin durumuna göre cezasında indirim yapabilmek ya da ceza vermekten vazgeçmek konusunda takdir hakkı tanınarak da hukuk ve vicdan arasında denge sağlanmaya çalışılmıştır.85

3- Etkin Pişmanlık

TCK’nın 91. maddesinde yer alan bu suçla ilgili olarak, ayın Kanunun 93. maddesinde86 etkin pişmanlık hükümlerine yer verilmiştir. Madde metni incelendiğinde etkin pişmanlık hükümlerinin sadece 91/3. madde içerisinde satan kişiye yönelik olduğu, diğer fiiller bakımından bir etkin pişmanlık hükmü bulunmadığı tespit edilmektedir. Maddede sadece verici bakımından bir cezasızlık veya indirim sebebi düzenlenmektedir.87 Maddenin 1.fıkrasında “cezasızlık sebebi”, 2.fıkrasında ise “cezada indirim sebebi” düzenlenmiştir.

Maddenin 1. fıkrasında yer alan cezasızlık sebebinin uygulanabilmesi için failin, resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, durumu merciine haber vermesi ve suçluların yakalanmalarını kolaylaştırması gerekmektedir. Tabidir ki, madde metninde de belirtildiği üzere organ ve dokularını satan kişi bakımından etkin pişmanlık hükümleri söz konusu olacaktır. Dolayısıyla madde hükmüne göre, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanabilecek kişi,“Organ veya Doku Satma” suçunu işlemiş olmalıdır. Organ veya doku, maddi bir çıkar karşılığı satılmış, el değiştirmiş, yani tamamlanmış olmalıdır. Zira, etkin pişmanlık hükmü sadece tamamlanmış suçlar bakımından söz konusudur Amaç, insanın kendi organ ve dokularını satmasını önlemek olduğu için başkalarının organ veya dokularını maddi menfaat elde etmek için satan kişinin bu hükümden faydalanma imkanı bulunmamaktadır. Kanunkoyucu bu madde ile organ ve doku alım satımını, önlemeyi, bireyin vücut bütünlüğünü korumayı ve özellikle vericinin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik zorluktan faydalanarak menfaat sağlamayı ve buna bağlı olarak eylemlerin bireysel ve örgüt halinde işlenmesi durumunda bu kişileri yakalamayı hedeflemiştir.

Madde metninde ikili bir ayırım yapıldığı, buna göre resmi makamlardan haber alınmadan önce durumun ortaya çıkarılması halinde ceza verilmeyeceği, haber alındıktan sonra yardım halinde ise yardımın niteliğine göre bir indirim yapılacağı belirtilmiştir. Maddede belirtilen “resmi makamlar” ibaresinden anlaşılması gereken, bir suç hakkında soruşturma ve kovuşturma yapmakla yetkili adli ve idari mercilerdir. 5271 Sayılı CMK m.158’de suça ilişkin ihbar ve şikâyetlerin hangi mercilere yapılabileceği açıkça belirtilmiştir.

Doktrinde etkin pişmanlık hükümlerinin sadece verici-satıcı bakımından kabul edilmesi eleştirilmiş, naklin yapılacağı kişinin de madde kapsamına dahil edilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Kanaatimizce, bu düşünce yerindedir. Zira alıcının da madde kapsamına dahil edilmesi ile kanunkoyucunun ulaşmayı hedeflediği amacı daha geniş bir alanda uygulama fırsatını ortaya koyacaktır. Alıcıya da ihbar etme imkânının sağlanması özellikle örgüt aracılığıyla organ bulan kişiler bakımından örgütün ortaya çıkarılmasını kolaylaştırabilecektir.

Failin, maddenin 2.fıkrasında yer alan etkin pişmanlık hükmünden faydalanabilmesi için, suçun ortaya çıkması ve suçluların yakalanmasına, özgür iradesiyle, gönüllü olarak yardım etmesi gerekmektedir. Ayrıca, kendi organ veya dokularını satan failin verdiği bilgilerle diğer suçluların yakalanmalarının kolaylaştırılmış olması gerekmektedir. Maddenin 2. fıkrasında, cezanın indirim miktarının yardım ve hizmetin niteliğine göre değişeceği de belirtilmiştir.

TCK’nın 93. maddesinde yer alan etkin pişmanlık hükmünün 36. maddede yer alan gönüllü vazgeçmeden farklı olduğunu da belirtmek gerekmektedir. Zira 93. madde de fiilin tamamlanmasından sonra bir pişmanlık söz konusu olmaktadır. Oysa 36. madde de icra hareketlerine başlayan ve fakat kendi isteği ile neticenin gerçekleşmesini önleyen failin durumu söz konusudur ki, bu durum 93. maddedeki etkin pişmanlık hükümlerinden ayrıdır. Doktrinde, madde metninden tamamlanmış eylem bakımından pişmanlık hükümlerinin uygulanabileceği sonucuna ulaşıldığı, bu sebeple suçun tamamlanmaması halinde TCK m.36’da düzenlenmiş bulunan “gönüllü vazgeçme” kapsamında hükümleri uygulanabileceği belirtilmiştir.88
IV. Suçun Özel Görünüş Biçimleri :

1- Teşebbüs

Maddenin 3. fıkrasının teşebbüs açısından değerlendirilmesi gerekmektedir. 3. fıkradaki suçun hangi anda tamamlandığının tespiti teşebbüs ve içtima bakımından önem taşımaktadır. 3. fıkradaki suçun satın alma, satma ve aracılık etme konusunda anlaşma olarak kabulün halinde ayrıca failin cezalandırılması için organ veya doku naklinin gerçekleşmesinin aranıp aranmayacağı tartışılacaktır. Eğer suç anlaşma ile tamamlanmış ise bu durumda anlaşmaya konu organ veya dokunun naklinin ayrı bir suçu oluşturup oluşturmayacağı sorusu ortaya çıkacaktır. Kanun maddesindeki belirleme dikkate alındığında ve yine ceza hukukunun temel prensiplerinden olan suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı olacaktır. Bu durumda alım satım konusunda görüşmeler yapılmasının icra hareketi olarak kabul edilmesi hukuken hatalı olacaktır. Bu sebeple 3. fıkradaki suçun ani hareketli suç olarak kabulü gerekmektedir.89

2- İştirak

TCK’nın 91. maddede yer alan bu suç, iştirak yönünden bir özellik taşımamaktadır. Dolayısıyla bu suçta iştirakin her hali mümkündür.

TCK 91/5. fıkra yönünden organ veya dokunun bir yerden başka bir yere nakledilmesini bilerek ve isteyerek sağlayan kişi isi 39. madde delaletiyle “yardım eden” olarak sorumlu tutulacaktır.90

3- İçtima

Suçun, bir kişiye karşı (birden fazla doku alınması) işlenmesi halinde, aynı suç işleme kararının icrası kapsamında zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkündür.

Maddenin 8. fıkrasında91 yapılan ameliyeler sırasında mağdurun ölmesi halinde kasten öldürmeye ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir. Bu durumda aslında netice sebebiyle ağırlaşmış suç halinin söz konusu olduğu ifade edilmiştir. Birinci fıkradaki suçun işlenmesi sırasında, özellikle de doku alımı sırasında mağdurun yaralanması halinde yaralamadan hüküm kurulması gerektiği, ancak organ alma sırasında bir uzuv tatilinin de söz konusu olması sebebiyle yaralamadan değil, organ alma suçundan hüküm kurulması gerektiği belirtilmiştir. 92 91/8 maddede belirtilen “birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi” ifadesinden tamamlanmış suç bakımından hükmün uygulanacağı, teşebbüs durumunda mağdurun ölmesi durumunda durumun ne olacağının belirsiz olduğu, bu durumda genel hükümlere göre faili TCK 87/4. maddeden sorumlu tutmak gerekeceği belirtilmiştir.93

Bu başlık altında belirtilmesi gereken diğer bir husus, 2238 sayılı Kanunun 15. maddesinde94 yasak eylemler başlığı altında kanuna aykırı şekilde maddede yer alan eylemleri gerçekleştirenlerin cezalandırılacağına ilişkin hükümdür. Bu düzenleme, iki açıdan eleştirilmiştir. Birincisi özellikle organ ve doku nakli bakımından toplu bir biçimde kanunun diğer hükümlerine belli belirsiz atıf yapılarak düzenleme yapılması, ikincisi ise birbirinden gerek nitelik gerekse ağırlık olarak farklı bu eylemler arasında herhangi bir fark gözetmeksizin aynı yaptırımın öngörülmesidir.95

ONHK’nın 15. maddesine benzer düzenlemeye TCK’nın 91. maddesinde de yer verilmesi sebebiyle hangi maddenin uygulanacağı sorunu karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda TCK’nın 44. maddesi uyarınca fikri içtima kuralları değerlendirilecek ve en ağır cezaya ilişkin hüküm uygulanacaktır. Yine Bu durumda, ONHK’nın 15. maddesinde yer alan “fiil daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde” deyimi karşısında 15. maddenin yardımcı norm niteliğinde bulunması sebebiyle öngörülen cezaya göre uygulama yapılacaktır

TCK’nın 91/2. maddesi dışındaki eylemler 2238 sayılı Kanundan daha ağır cezalar gerektirdiği için bu hallerde TCK hükümleri, 91/2. maddedeki fiillerin varlığı halinde 2238 sayılı Kanunun 15. maddesi uygulanacaktır.

Organ ve doku ticareti suçu bakımından 80/1. maddenin96 de değerlendirilmesi gerekmektedir. Suçun TCK m.80/1 ile bir araya gelmesi halinde nasıl bir uygulama yapılacağı ayrı bir sorun teşkil etmektedir. TCKm.80/1’de “… vücut organlarının verilmesini sağlamak maksadıyla tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak veya kişiler üzerindeki denetim olanaklarından veya çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle kişileri tedarik eden, kaçıran, bir yerden başka bir yere götüren veya sevk eden, barındıran kimse”nin cezalandırılacağı hükmüne yer verilmiştir. Burada failin amacını oluşturan organ ve doku alma fiili ayrıca suç teşkil ettiği için fail hem m.80’den hem de m. 91’den sorumlu tutulacak ve her ikisinden de ayrı ayrı cezalandırılacaktır.97

Kanun maddesi bakımından değinilmesi gereken diğer bir noktanın failin önce organ alıp daha sonra da doku alması durumu olduğu belirtilmiş ve eylemin cezalandırılmayan fiil kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, zira önceki fiilin işlenmesiyle ortaya çıkan hukuka aykırı durumun daha sonra gerçekleşen fiilleri de kapsadığı, bu şekilde, ilk fiili düzenleyen normun daha sonra gerçeklesen fiili düzenleyen normu tükettiği ve bu sebeple failin artık sadece ağır olan ve ilk fiili teşkil eden hareketin olan organ alınmasından sorumlu tutulacak ayrıca doku alınmasından dolayı ceza almayacağı ifade edilmiştir. Yorum yoluyla ulaşılan bu sonucun kanunun hatalı düzenlemesinden kaynaklandığı bu sebeple yapılacak yeni düzenleme ile hem organ hem doku alınması halinin failin cezasını arttıracak bir nitelikli hal olarak belirlenmesinin yerinde olacağı belirtilmiştir.98

VI. Tüzel Kişilerin Sorumluluğu

TCK 91. maddenin 7. fıkrasına göre, bu maddede tanımlanan suçların bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

Tüzel kişiler için güvenlik tedbirleri TCK 60. maddede99 düzenlenmiştir.

TCK. 60.maddeye göre güvenlik tedbirine hükmedilebilmesi için, olayda kasıtlı bir suçun varlığı, suçun kamu kurumunun verdiği izne dayalı olarak faaliyette bulunan özel hukuk tüzel kişisinin organ veya temsilcilerinin iştirakiyle işlenmesi veya kamu kurumunun verdiği izinden kaynaklanan yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi, mahkumiyet kararı verilmesi ve “tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanır” tarzında ilgili kanun metninde bir açıklık bulunması gerekmektedir.

Maddenin son fıkrasındaki “kanunun belirtildiği” hallerden birisi de 91/7. maddesidir. Özellikle hastanenin organ nakli iznin iptali, suç konusu eşya ve malzemelerin müsaderesi gibi durumlar söz konusu olabilecektir.




* Avukat, İstanbul Barosu.
1 KANICI, Murat, Organ ve Doku Nakli Amaçlı Organ Temininde Yaşanan Zorluklar, Yasal Sıkıntılar, Bu Kapsamda Ortaya Çıkan Suçlar, İstanbul, 2009, s. 35, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
2 KANICI, a.g.e., s. 35.
3 www.tdk.gov.tr (Son görüntülenme tarihi 05.09.2011).
4 3 Haziran 1979 tarih ve 16655 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 29 Mayıs 1979 tarih ve 2238 sayılı Kanun.
5 Aynı kişiden bir başka bölgesinden alınıp başka bir bölgeye aktarılan doku.
6 Kan veya bir kan ürününün doğrudan bir canlının dolaşım sistemine verilmesidir.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Kan_nakli (Son görüntülenme tarihi 05.09.2011).
7 AKINCI, Şahin, Türk Özel Hukukunda İnsan Kökenli Biyolojik Madde Nakli Kavramı ve Bundan Doğan Hukuki Sonuçlar, Ankara, 1996, s. 13.
8 Çalışmamızın dar kapsamlı oluşu ve diğer bazı biyolojik maddelere ilişkin bölümleri kapsamaması sebebiyle “organ nakli” terimi kullanılacaktır.
9 AKINCI, a.g.e., s. 1.
10 VATANOĞLU, Emine Elif, Türkiye’de Yasal Ve Etik Boyutuyla Organ Nakli Hakkında Anket Araştırması ve Sonuçları, Doktora Tezi, İstanbul, 2007, s. 27.
11 VATANOĞLU, a.g.e., s. 28.
12 VATANOĞLU, a.g.e., s. 16.
13 VATANOĞLU, a.g.e., s. 22.
14 ÖZGÜL, Mehmet Emin, Yeni Tıbbı Yöntemlerin Hukuka Uygunluğu, İstanbul, 2010, s. 106.
15 AYDIN, Murat, Tıbbi Müdahale Olarak Organ ve Doku Nakli ve Ceza Sorumluluğu, Konya, 2008, s. 147.
16 Title 42,*The Public Health And Welfare, *Chapter 6a, *Subchapter II, *Part H, §*274e. Prohibition Of Organ Purchases, a – b.
http://www.law.cornell.edu/uscode/42/usc_sec_42_00000274---e000-.html (Son görüntülenme tarihi 05.09.2011).
17 Human Organ Transplant Act, Chapter 131a, Part IV, Prohibition Of Trading In Organs And Blood Buying Or Selling Of Organs Or Blood Prohibited And Void , 14 – 1, 2, 2a.
http://statutes.agc.gov.sg/non_version/cgi-bin/cgi_retrieve.pl?actno=REVED-131A&doctitle=HUMAN%20ORGAN%20TRANSPLANT%20ACT%0a& date=latest&method=part&sl=1 (Son görüntülenme tarihi 05.09.2011).
18 Human Tissue Act 2004, Section 32.
http://www.legislation.gov.uk/ukpga/2004/30/section/32 (Son görüntülenme tarihi 05.09.2011).
19 Act IV of 1978 on the Criminal Code.
http://legislationline.org/download/action/download/id/1679/file/84d98ff3242b74e606dcb1da83aa.pdf (Son görüntülenme tarihi 05.09.2011).
20 Penal Code.
http://legislationline.org/download/action/download/id/3316/file/France_Criminal%20Code%20updated%20on%2012-10-2005.pdf (Son görüntülenme tarihi 05.09.2011).
21 Hukuken geçerli rızaya dayalı olmaksızın, kişiden organ alan kimse, beş yıldan dokuz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun konusunun doku olması halinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
22 YAŞAR, Osman - GÖKCAN, Hasan Tahsin - ARTUÇ, Mustafa, Türk Ceza Kanunu, c. III, Ankara, 2010, s. 3130.
23 Madde 8: “Vericinin yaşamının mutlak surette sona erdirecek veya tehlikeye sokacak olan organ ve dokuların alınması yasaktır. ”
24 Atıflar ve ayrıntılı açıklama için bkz. AKINCI, a.g.e., s. 172.
25 VATANOĞLU, a.g.e., s. 34.
26 VATANOĞLU, a.g.e., s. 36.
27 YAŞAR – GÖKCAN - ARTUÇ, s. 3130.
28 Aynı görüş için bkz. AKÜNAL, Teoman, “2238 sayılı Organ ve Doku alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakil hakkında Kanun Açısından Hekimin Hukuki Sorumluluğu Üzerine Düşünceler, Sorumluluk hukukundaki yeni Gelişmeler, V. Sempozyumu, MHAUM, İstanbul, 1983, s. 21.”
29 AKINCI, a.g.e., s. 1852.
30 AKINCI, a.g.e., s. 182 .
31 Yönerge için bkz. http://www.saglik.gov.tr/TR/dosya/1-71976/h/organnakliyonerge.doc (Son görüntülenme tarihi 05.09.2011).
32 YAŞAR – GÖKCAN - ARTUÇ, a.g.e., s. 3131.
33 YAŞAR – GÖKCAN - ARTUÇ, a.g.e., s. 3131.
34 Hukuka aykırı olarak, ölüden organ veya doku alan kimse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
35 Ayrıntılı açıklama ve atıflar için bkz. AYDIN, a.g.e., s. 151.
36 AKINCI, a.g.e., s. 135.
37 http://www.sahinakinci.com/teblig4.htm (Son görüntülenme tarihi 05.09.2011).
38 Sözlü vasiyet:
a. Son arzuları anlatma
Madde 539: Miras bırakan; yakın ölüm tehlikesi, ulaşımın kesilmesi, hastalık, savaş gibi olağanüstü durumlar yüzünden resmi veya el yazılı vasiyetname yapamıyorsa, sözlü vasiyet yoluna başvurabilir.
Bunun için miras bırakan, son arzularını iki tanığa anlatır ve onlara bu beyanına uygun bir vasiyetname yazmaları veya yazdırmaları görevini yükler.
Resmi vasiyetname düzenlenmesinde okur yazar olma koşulu dışında, tanıklara ilişkin yasaklar, sözlü vasiyetteki tanıklar için de geçerlidir.
b. Belgeleme
Madde 540: Miras bırakan tarafından görevlendirilen tanıklardan biri, kendilerine beyan edilen son arzuları, yer, yıl, ay ve günü de belirterek hemen yazar, bu belgeyi imzalar ve diğer tanığa imzalatır. Yazılan belgeyi ikisi birlikte vakit geçirmeksizin bir sulh veya asliye mahkemesine verirler ve miras bırakanı vasiyetname yapmaya ehil gördüklerini, onun son arzularını olağanüstü durum içinde kendilerine anlattığını hakime beyan ederler.
Tanıklar, daha önce bir belge düzenlemek yerine, vakit geçirmeksizin mahkemeye başvurup yukarıdaki hususları beyan ederek miras bırakanın son arzularını bir tutanağa geçirtebilirler.
Sözlü vasiyet yoluna başvuran kimse askerlik hizmetinde bulunuyorsa, teğmen veya daha yüksek rütbeli bir subay; Ülke sınırları dışında seyreden bir ulaşım aracında bulunuyorsa, o aracın sorumlu yöneticisi; sağlık kurumlarında tedavi edilmekteyse, sağlık kurumunun en yetkili yöneticisi hakim yerine geçer.
39 VATANOĞLU, a.g.e., s. 37.
40 VATANOĞLU, a.g.e., s. 37.
41 Atıf ve ayrıntılı bilgi için bkz. ÖZGÜL, Mehmet Emin, Yeni Tıbbi Yöntemlerin Hukuka Uygunluğu, İstanbul, 2010, s. 107.
42 ÖZGÜL, a.g.e., s. 108.
43 AKINCI, Şahin, Ölüden Organ Alınması Konusunda Karşılaşılan Bazı Hukuki Problemler ve Çözüm Yolları.
http://www.sahinakinci.com/teblig4.htm (Son görüntülenme tarihi 05.09.2011).
44 AYDIN, s. 150.
45 Beyin Ölüm Kriterleri
Tanım : Beyin ölümü klinik bir tanıdır ve beyin fonksiyonlarının tam ve irreversibl kaybıdır.
İrreversibl komanın temel bulguları :
I) Beyin ölümüne karar vermek için komanın aşağıdaki nedenlere bağlı olmaması,
a) Primer hipotermi,
b) Hipovolemik ya da hipotansif şok,
c) Geriye dönüşüm sağlayabilecek intoksikasyonlar (barbitürat ve diğer sedatifler, depresan ve narkotik ilaçlar) ile metabolik ve endokrin bozukluklar,
II) Bilincin tam kaybı,
III) Spontan hareketin bulunmaması. Aşağıda bulunan durumlar beyin ölümü tanısını ekarte ettirmez.
a)* Derin tendon reflekslerinin alınması,
b) Yüzeyel reflekslerin alınması,
c)* Babinski refleksi alınması,
d)* Solunum benzeri hareketler alınması, (omuz elevasyon ve adduksiyonu, önemli tidal volum değişikliği olmaksızın interkostal genişleme)
e)* Patolojik fleksiyon ve ekştensiyon cevabı dışındaki spontan ekstremite hareketleri,
IV) Ağrılı uyaranlara serebral-motor cevap alınamaması,
V) Spontan solunum bulunmaması,
VI) Beyin sapı reflekslerinin tamamen kaybolması,
a) Beyin ölümünde pupiller parlak ışığa yanıtsız ve dilatedir (4-9 mm)
b) Kornea refleksi yokluğu,
c) Vestibulo-oküler refleks yokluğu,
d) Okülosefalik refleks yokluğu,
e) Feringeal ve trakeal reflekslerin yokluğu,
VII) Apne testi :
Apne testi uygulanabilmesi için, Arterial pO2 ve pCO2 değerleri normal olmalıdır (pCO2 40 mmHg ve üzerinde). Bu koşullarda hasta 10-30 dakika süre ile %100 oksijen ile ventile edilerek arteriyel oksijen basıncının 200 mmHg üzerinde olması sağlanmalıdır. Bu koşullar sağlandıktan sonra hasta mekanik solunum desteğinden ayrılarak trakea içerisine en az 8-10 dakika süre ile 6 lt. dakikada oksijen uygulanmalıdır. Bu uygulamalara rağmen spontan soluma yoksa apne veya kan gazlarında pCO2 basıncı 60 mmHg veya üzerinde ise spontan soluma hareketi yoksa apne testi pozitiftir.
Beyin ölümü tanısı konan hastalarda
* Daha önce tanısı konulmuş bir nedenle hasta irreversibl koma tablosuna girmişse en az 12 saat, etyolojisi bilinmeden gelişen tablolarda en az 24 saat bu koşulların değişmeden devamlılığı gözlenmelidir.
* Klinik beyin ölümü tanısı almış hastalarda, hekimler kurulunun uygun göreceği bir laboratuvar yöntemiyle beyin ölümü teyid edilmelidir.
* Hasta yakınına beyin ölümü deklare edildikten sonra hastaya uygulanan tıbbi destekler kesilebilir.
* Hasta yakınına beyin ölümü deklare edildikten sonra yaşam desteğinin kesildiği durumlar:
1- Hastanın organ veya organlarının transplantasyon için kullanılmasına hasta yakınının izin vermesi,
2- Hasta yakınlarının yaşam desteğinin kesilmesine izin vermesidir.
46 AKINCI, a.g.m, s. 6.
http://www.sahinakinci.com/teblig4.htm (Son görüntülenme tarihi 05.09.2011).
47 AKINCI, a.g.m, s. 6.
http://www.sahinakinci.com/teblig4.htm (Son görüntülenme tarihi 05.09.2011).
48 Ayrıntılı bili için bkz. AKINCI, a.g.e., s. 157.
49 Aynı görüş için bkz. BAYRAKTAR, Köksal, “Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkında Kanun’a ilişkin Düşünceler”, İ:Ü Ceza Hukuku ve Kriminoloji Enstitüsü Dergisi, Yıl:1979, c. I, Sayı 2’den ayrı basım, s. 20.
50 AKINCI, a.g.e., s. 159.
51 BAYRAKTAR, a.g.e., s. 21.
52 BAYRAKTAR, a.g.e., s. 20.
53 AKINCI, a.g.m, s. 7.
54 BAYRAKTAR, a.g.e., s. 21.
55 AKINCI, a.g.e., s. 134.
56 Organ veya doku satın alan, satan, satılmasına aracılık eden kişi hakkında, birinci fıkrada belirtilen cezalara hükmolunur.
57 PARLAR, Ali - HATİPOĞLU, Muzaffer, Türk Ceza Kanunu Yorumu, c. II, Ankara, 2008, s. 1552.
58 ŞEN, Ersan, Yeni Türk Ceza Kanunu Yorumu, c. I, İstanbul , 2006,s. 319.
59 YAŞAR - GÖKCAN-ARTUÇ, a.g.e., s. 3134.
60 VATANOĞLU, a.g.e., s. 16.
61 PARLAR - HATİPOĞLU, a.g.e., s. 1553.
62 ŞEN, a.g.e., s. 319.
63 AYDIN, a.g.e., s. 149.
64 KANICI, a.g.e., s. 39.
65 Draft guiding principles on human organ transplantation.
http://www.who.int/ethics/topics/transplantation_guiding_principles/en/index1.html (Son görüntülenme tarihi 05.09.2011).

66 Hukuka aykırı yollarla elde edilmiş olan organ veya dokuyu saklayan, nakleden veya aşılayan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
67 ŞEN, a.g.e., s. 325.
68 YAŞAR – GÖKCAN - ARTUÇ, a.g.e., s. 3134.
69 YAŞAR – GÖKCAN - ARTUÇ, a.g.e., s. 3135.
70 ŞEN, a.g.e., s. 325.
71 Ayrıntılı açıklama ve atıflar için bkz. AKINCI, a.g.e., s. 187.
72 Belli bir çıkar karşılığında organ veya doku teminine yönelik olarak ilan veya reklam veren veya yayınlayan kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
73 ŞEN, a.g.e., s. 326.
74 HAKERİ, Hakan, Tıp Hukuku, Seçkin, 2007, s. 434.
75 ŞEN, a.g.e., s. 326.
76 Bkz. http://www.cezahukuku.istanbul.edu.tr/ders-gerecleri/tiphukuku/organ-bagisinda-modeller.doc (Son görüntülenme tarihi 05.09.2011).
77 KANICI, a.g.e., s. 36.
78 Bir ve üçüncü fıkralarda tanımlanan suçların bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
79Madde 6/j: Örgüt mensubu suçlu deyiminden; bir suç örgütünü kuran, yöneten, örgüte katılan veya örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek başına suç işleyen kişi,
Madde 220: (1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
80 Madde 92: (1) Organ veya dokularını satan kişinin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik koşullar göz önünde bulundurularak, hakkında verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
81 BAYRAKTAR, Köksal, Yeni Türk Ceza Kanunu’nda Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Hukuk ve Adalet Dergisi, Y.2, S. 5, Nisan 2005, s. 223.
82 http://cezahukuku.istanbul.edu.tr/ders-gerecleri/tiphukuku/organ-bagisinda-modeller.doc (Son görüntülenme tarihi 05.09.2011).
83 ŞEN, a.g.e., s. 327.
84 AYDIN, a.g.e., s. 158.
85 HALICI, Türkan, Türk Ceza Kanunu’nda Organ ve Doku Nakline İlişkin Suçlar, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009, s. 107.
86 Madde 93: (1) Organ veya dokularını satan kişi, resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce durumu merciine haber vererek suçluların yakalanmalarını kolaylaştırırsa, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(2) Bu suç haber alındıktan sonra, organ veya dokularını satan kişi, gönüllü olarak, suçun meydana çıkmasına ve diğer suçluların yakalanmasına hizmet ve yardım ederse; hakkında verilecek cezanın, yardımın niteliğine göre, dörtte birden yarısına kadarı indirilir.
87 ŞEN, a.g.e., s. 328.
88 HALICI, a.g.e., s. 108.
89 Aynı görüş için bkz. ŞEN, a.g.e., s. 321.
90 ŞEN, a.g.e., s. 325.
91 Birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi sonucunda mağdurun ölmesi halinde, kasten öldürme suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
92 YAŞAR – GÖKCAN - ARTUÇ, a.g.e., s. 3136.
93 AYDIN, a.g.e., s. 141.
94 Bu Kanuna aykırı şekilde organ ve doku alan, saklayan, aşılayan ve nakledenlerle bunların alım ve satımını yapanlar, alım ve satımına aracılık edenler veya bunun komisyonculuğunu yapanlar hakkında, fiil daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde iki yıldan dört yıla kadar hapis ve 50.000 liradan 100.000 liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur.
95 http://cezahukuku.istanbul.edu.tr/ders-gerecleri/tiphukuku/organ-bagisinda-modeller.doc (Son görüntülenme tarihi 05.09.2011).
96 Madde 80/1: 1) Zorla çalıştırmak, hizmet ettirmek, fuhuş yaptırmak veya esarete tabi kılmak ya da vücut organlarının verilmesini sağlamak maksadıyla tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak veya kişiler üzerindeki denetim olanaklarından veya çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle kişileri ülkeye sokan, ülke dışına çıkaran, tedarik eden, kaçıran, bir yerden başka bir yere götüren veya sevk eden ya da barındıran kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezası verilir.
97 KOCA, Mahmut, “İnsan Yağması (Sömürüsü) Suçu”, AÜHFD, C. 52, S. 2, 2003, s. 163.
98 AYDIN, a.g.e., s. 169.
99 1) Bir kamu kurumunun verdiği izne dayalı olarak faaliyette bulunan özel hukuk tüzel kişisinin organ veya temsilcilerinin iştirakiyle ve bu iznin verdiği yetkinin kötüye kullanılması suretiyle tüzel kişi yararına işlenen kasıtlı suçlardan mahkûmiyet hâlinde, iznin iptaline karar verilir.
2) Müsadere hükümleri, yararına işlenen suçlarda özel hukuk tüzel kişileri hakkında da uygulanır.
3) Yukarıdaki fıkralar hükümlerinin uygulanmasının işlenen fiile nazaran daha ağır sonuçlar ortaya
çıkarabileceği durumlarda, hâkim bu tedbirlere hükmetmeyebilir.
4) Bu madde hükümleri kanunun ayrıca belirttiği hâllerde uygulanır.

---------------

------------------------------------------------------------

---------------

------------------------------------------------------------




1
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Organ Ve Doku Ticareti" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Serdar Mermut'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
12-09-2013 - 15:01
(3893 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 1 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 1 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
6092
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 1 gün 9 saat 44 dakika 25 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,56 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 80100, Kelime Sayısı : 10267, Boyut : 78,22 Kb.
* 4 kez yazdırıldı.
* 4 kez indirildi.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1707
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,03935289 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.