Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale İfade Özgürlüğü Temelinde Hakaret

Yazan : Can Canpolat [Yazarla İletişim]

Makale Özeti
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararları ve Hukukumuzdaki düzenlemeler dikkate alınarak yapılmış bir çalışma
Yazarın Notu
Yüksek Lisans sunum çalışması olarak hazırlanmıştır

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ TEMELİNDE HAKARET

1. GİRİŞ

İfade özgürlüğü, demokratik toplumun temel unsurları olan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber sınırlamalardan muaf değildir1.Bu doğrultuda, 1789 Fransız Devrimi ile başlayan ifade özgürlüğünün gelişim sürecinin korunması için, gerek İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi, Medeni ve Siyasi Hakların Korunması Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeler gerekse iç hukuklar, özgürlüğe, ancak belli amaçlar dahilinde sınırlamalar getirilebileceğini belirtmişlerdir.
Bu kapsamda değerlendirilebilecek olan, başkalarının şeref ve haysiyetinin korunması yönündeki amaç, hakaret içeren ifadelerin hukuk düzenlerince suç sayılarak sınırlandırılması sonucunu doğurmaktadır.
Çalışmamda sırasıyla, genel olarak İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi bakımından İfade Özgürlüğü, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Hakaret ve Türk Hukuku’ nda Hakaret Suçu’ nun değerlendirilmesi konuları ele alınacaktır.

2. İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ
2.1. Genel Olarak

Kişisel ve siyasal haklar kategorisinde değerlendirilen 2 ifade özgürlüğü, sözleşmedeki hakların kullanılabilmesi çeşitli şekillerdeki ifadelerle ortaya çıkacağından özgürlüklerin kaynağı, kullanılabilir hale getiricisi, adeta tüm özgürlüklerin etrafında hareket ettiği eksendir.3Bu noktada, diğer hakların kullanılması bakımından vazgeçilmez bir özellik taşıması dolayısıyla, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin 1988 yılında girdiği yeniden yapılanma sürecinin hemen akabinde verdiği ilk kararın sembolik olarak ifade özgürlüğü ile ilgili olması dikkat çekici bir husustur4.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) md.10, ifade özgürlüğünü şu şekilde düzenlemiştir:
Herkes,anlatım özgürlüğüne sahiptir.Bu hak,düşünce özgürlüğünden başka,resmi makamlar karışmaksızın ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın,haber ve düşünce almak ya da vermek özgürlüğünü içerir.Bu madde,devletin radyo,sinema ya da televizyon işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmasını engellemez.
Kullanılması görev ve sorumluluk gerektiren bu özgürlükler,ulusal güvenliğin,toprak bütünlüğünün,kamu güvenliğinin,düzenin korunması,suçun önlenmesi,sağlığın ya da ahlakın ve başkalarının ünü ya da haklarının korunması için,demokratik bir toplulukta zorunlu önlemler niteliğinde olarak,gizli haberlerin açıklanmasının engellenmesi ya da yargı erkinin üstünlüğünün ve yansızlığının sağlanması bakımından,kanunla belirli işlemlere,koşullara,sınırlamalara ya da yaptırımlara bağlı tutulabilir5.
Madde lafzından da anlaşılacağı üzere, maddenin 1. fıkrası ifade özgürlüğünün içeriğini, 2. fıkrası ise bu özgürlüğün sınırlarını ortaya koymaktadır.

2.2. İfade Özgürlüğü’ nün Kapsamı

İHAS 10. maddenin iki görünümü vardır. Bunlardan birincisi: kanaat oluşturma yani düşünce özgürlüğüdür. Bu özgürlük, insanın serbestçe düşünce ve bilgilere ulaşabilmesi, edindiği kanaat ve görüşlerden dolayı kınanmaması anlamını ihtiva eder6. Maddenin ikinci görünümü ise: kişinin edindiği bilgi veya kanaatleri açıklama, yayma ve başkalarına aşılama, yani ifade edebilme özgürlüğünü yansıtır. Düşünce özgürlüğünün ifade hürriyetinden ayrı telakkisi mümkün değildir. Zira, fikir ve düşüncelerin serbestçe ortaya koyulabilmesi ve yayılması, serbestçe edinilebilmesini zorunlu kılar.
Bununla beraber, ifade özgürlüğünün iki ayrı amaca hizmet ettiğinden söz edilebilir. Söz konusu özgürlük, bir yandan insanın kendisini entelektüel ve iletişimsel açıdan geliştirmesine olanak tanırken diger taraftan da kişinin, topluluğun demokratik açıdan biçimlendirilmesinde rol oynamasını sağlar7

3. İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ’ NÜN SINIRLANDIRILMASI
3.1. Genel Olarak

İfade Özgürlüğü, sözleşmenin 3. maddesinde yer alan işkence yasağı gibi mutlak bir özellik ihtiva etmez. Genel kabule göre ifade özgürlüğü, diğer özgürlüklerin temeli ve demokratik düzenin esaslı unsurunu oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu özgürlük, İHAS 10/2’deki değerlerle karşı karşıya geldiğinde ancak başka çare olmadığında ve müdahale dışındaki bütün olanaklar düşünülüp denendikten sonra sınırlanmalıdır8. Bu noktada belirtilmesi gereken bir diğer husus, İHAS’ ın devletlere kendi toplumlarını düzenlemeleri ve bu açıdan da ifade özgürlüğünün sınırlarını, sözleşmenin 10. maddesinde yer alan kriterleri gözeterek çizebilmeleri konusunda takdir yetkisi tanımış olmasıdır. Ancak, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), ulusal makamların bu takdir yetkisini, sözleşmenin 10.maddesiyle bağdaşır şekilde kullanıp kullanmadıklarını önüne gelen davalar vasıtasıyla denetlemektedir9.
Ulusal makamlar, ifade özgürlüğünün sınırlanması ile ilgili takdir yetkilerini kullanırken, uyumsuz, rahatsız edici, şok edici düşüncelerin de ifade özgürlüğü kapsamında korunması gerektiğini dikkate almak durumundadırlar. Zira, demokratik toplumda farklı düşüncelerin varlığı, çoğulculuğun oluşması bakımından zorunlu ve vazgeçilmezdir.

3.2. Sınırlamada Bulunması Gereken Özellikler

İfade Özgürlüğünün sınırlarına ilişkin olarak İHAS md.10/2’de aşağıdaki hükme yer vermiştir:
Kullanılması görev ve sorumluluk gerektiren bu özgürlükler,ulusal güvenliğin,toprak bütünlüğünün,kamu güvenliğinin,düzenin korunması,suçun önlenmesi,sağlığın ya da ahlakın ve başkalarının ünü ya da haklarının korunması için,demokratik bir toplulukta zorunlu önlemler niteliğinde olarak,gizli haberlerin açıklanmasının engellenmesi ya da yargı erkinin üstünlüğünün ve yansızlığının sağlanması bakımından,kanunla belirli işlemlere,koşullara,sınırlamalara ya da yaptırımlara bağlı tutulabilir.
Öncelikle, “kullanılması görev ve sorumluluk gerektiren” ifadesindeki “görev ve sorumluluk”tan ne kastedildiğini açıklamak gerekir; Çağdaş, gelişmiş bir toplumda, ifade özgürlüğüne sahip kişilerden beklenen, bu özgürlüğü kullanırken yasal yaptırımlardan çekindikleri için değil, kendi kişilik ve düzeylerinden, moral yapılarından kaynaklanan sorumluluk duygusunun gereği olarak, başkalarının hak ve özgürlüklerine ve toplumsal gereksinimlere saygılı davranmalıdırlar. Bu açıdan, “kullanılması görev ve sorumluluk içeren “ şeklindeki ifade, herkes için uyarıcı olmalı ve sürekli bir öz eleştiriye yol açmalıdır10.
Ödev ve sorumluluk ibaresi ayrıca, görevleri nedeniyle bazı bireylerin diğer kişi kategorilerinden daha geniş sınırlamalara tabi tutulmasının dayanağı olarak da görülebilir. Bunun sonucu olarak, yargıçlar, askeri görevliler, ifade özgürlüğünden diğer vatandaşlara nazaran daha sınırlı olarak faydalanacaklardır. Nitekim, İHAM’ ın yorumuna göre; Devlet memurları, avukatlar gibi bazı meslek mensuplarının ifade özgürlüklerinin, disiplin gerekçesiyle daha dar bir yoruma tabi tutulması başlı başına 10. maddenin ihlali sayılmaz11.

3.2.1. Sınırlamanın Kanunla Belirlenmiş Olması

Günümüzde, temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların bir kanun ile öngörülmüş olması gerekliliği demokratik toplumlarda hukukun genel ilkelerinden sayılmaktadır. Sınırlamanın önceden öngörülebilmesi, temel hak ve özgürlükler bakımından önemli bir güvence olmakla beraber, ulusal makamların keyfi müdahalelerini önleme işlevini de yerine getirir. İfade özgürlüğünün sınırlarını ortaya koyan İHAS md. 10/2 bu ilkeye uygun olarak öncelikle sınırlamanın bir kanuna dayanması zorunluluğunu getirmiştir.
Ancak İHAM, sınırlamanın kanunla yapılmış olmasını yeterli görmemektedir. Ayrıca mahkemeye göre bu kanun, tüm vatandaşlarca ulaşılabilir ve belirli bir davranışın sonuçlarını makul ölçüde gösterebilecek kadar açık, kesin ve belirgin olmalıdır. Bu noktada önemli olan, kanunun mutlaka yazılı olmasının gerekli olmadığı hususudur. Zira, Common Law hukuk sisteminin uygulandığı ülkelerde yazılı hukuk kuralları yanında yazılı olmayan hukuk kuralları da mevcuttur. İHAM, Observer&Guardian Birleşik Krallık kararında sınırlamanın sadece yargı organının tasarrufları ile oluşan kanunlarla değil, toplumda oluşan örf, adet ve teamüllerle de gerçekleşebileceğini ifade etmiştir12.

3.2.2. Sınırlamanın Meşru Bir Amaca Dayalı Olması

Kanun ile öngörülmüş sınırlamanın, ayrıca İHAS md.10/2’de belirtilen meşru amaçlardan birine de dayanması gerekir. Belirtilmesi gereken husus; Fıkrada sayılan meşru amaçların tahdidi olduğu ve ulusal makamlar tarafından hiçbir suretle genişletilemeyeceğidir13. İHAS md.10/2’de sayılan meşru sebepler; “ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü, kamu güvenliği, kamu düzeninin korunması, suçun önlenmesi, sağlığın, ahlakın, başkalarının ünü ya da haklarının korunması, gizli haberlerin açıklanmasının engellenmesi, yargı erkinin üstünlüğünün ve yansızlığının sağlanması” şeklindedir.
Ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü, kamu güvenliği, kamu düzeni, suçun önlenmesi, sağlığın, ahlakın korunması, gizli haberlerin açıklanmasının önlenmesi olarak sayılan sebepleri “genel yararı korumaya yönelik sebepler” olarak tasnif etmek mümkündür14. Genel yararı korumaya yönelik bu sınırlamalar sayesinde devletler toplumun bir arada ve huzur içerisinde yaşaması için getirilmiş kuralları ihlal eden açıklama ve yayınları yasaklayabilecek, bunlara uymayanları cezalandırabilecektir.
-Fıkrada ”Başkalarının ünü ya da haklarını koruma” şeklinde belirtilen meşru amacı, kişilik haklarının korunması olarak algılamak gerekir. Bir kimsenin, toplumda oluşmuş değer yargılarına aykırılık teşkil eden bir isnat vasıtasıyla, toplum nazarında küçük düşürülmesi yahut bizatihi manevi şahsiyetinin zedelenmesi halinde uygulanan yaptırımlar, yani herhangi bir bireyin şeref ve haysiyetinin muhafazası bu kapsamda değerlendirilebilir. Ayrıca, herhangi bir ifade şekliyle, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğinin, adil yargılanma hakkı kapsamında masumiyet karinesinin ihlal edilmesi halinde ifadeye getirilen sınırlamalar, doğrudan başkalarının kişilik haklarının korunmasına yönelik olduğundan meşru amaç teşkil eder.
-Yargı organının otorite ve tarafsızlığının Korunması; Devletler, yargının baskı altında olmaksızın görevini tam bir tarafsızlık ve bağımsızlıkla yerine getirebilmesini sağlamak için İHAS md. 10/2 uyarınca ifade özgürlüğüne ve bu özgürlüğün aracı olan yazılı ve görsel basına; Yasayla ve demokratik toplumda zorunlu önlemler niteliğinde olmak üzere bir kısım sınırlamalar getirebilirler15.

3.2.3. Sınırlamanın Demokratik Toplumda Gerekli Olması

Sözleşmenin önsözünde yer alan “demokratik toplum kriteri” sözleşmenin en orijinal kriteri olarak kabul edilmekte ve sözleşmenin genel yapısının önemli bir parçasını oluşturmaktadır16. Demokratik bir toplumda zorunluluk kıstası İHAM’ı, müdahalenin sosyal bir ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını, izlenen meşru amaç ile orantılı olup olmadığını ve bu amacın meşru sayılması için ulusal makamlar tarafından sunulan gerekçelerin yerinde ve yeterli olup olmadığını incelemeye götürmektedir17. Başka bir deyişle, müdahalenin demokratik toplumda gerekli sayılabilmesi için o toplum bakımından zorunlu bir sosyal ihtiyaca cevap vermesi ve izlenen meşru amaçla orantılı olması gerekir. Bununla birlikte müdahalenin etkinliğinin bulunması da demokratik toplumda gereklilik kavramı içinde mütalaa edilir. Örneğin İHAM’a göre, başka bir kaynaktan elde edilebilecek bir haberin verilmesinin kısıtlanmasına yönelik tedbir etkin olmadığından gereklilik unsurunu taşımamaktadır18.
Sosyal ihtiyaç, ifadenin toplumda meydana getirebileceği aşırı huzursuzluk ve kaos ortamını tanımlamak için kullanılır. Uyumsuz, rahatsız edici ifadelerin de ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirildiğini düşünürsek bir ifadenin baskın sosyal ihtiyaç sebebiyle sınırlanabilmesi için, o ifadenin toplumun güvenliğini ya da huzurunu bozacak nitelikte olması gerekir19. Sosyal bir ihtiyacın var olup olmadığına ilişkin takdir yetkisi ulusal makamlara ait olmakla beraber bu takdir yetkisinin sözleşmeye uygun kullanılıp kullanılmadığı konusu, nihai olarak mahkeme tarafından denetlenecektir.
Sınırlamanın izlenen meşru amaçla orantılı olması bakımından İHAM; Bazen cezaların miktarı bazen de cezanın kendisi bakımından orantılılık ilkesini irdelemiştir. Örnekleyecek olursak Lingens kararında20 mahkeme, bir siyasi kişiyi eleştiren basın mensubuna yaptırımlar uygulanmasının onu, gelecekte bu tür eleştiriler yapmaktan alıkoyacak bir tür sansür niteliğinde olacağını ifade ederek, cezanın kişi üzerinde yapacağı olumsuz etkileri orantısızlık olarak değerlendirmiştir. Mahkeme, ifade özgürlüğü ile ilgili temel içtihatlarından biri olan Castells kararında21 ise, hükümetin hakim konumu nedeniyle, özellikle rakiplerinin haksız eleştiri ve saldırılarına yanıt vermenin başka imkanları varken ceza davası açma yoluna gitmesinin aşırılık (orantısızlık) olduğuna hükmetmiştir. Pakdemirli kararında22 mahkeme, Sn. Pakdemirli tarafından dönemin Cumhurbaşkanı S. Demirel’e atfen söylenen sözlerin aşırılığını, tarafların eğitim seviyesini ve konumlarını da dikkate alarak kabul etmekle beraber, Colombani ve Diğerleri kararında23 da belirtilen ilke doğrultusunda Sn. Demirel’in salt devlet başkanlığı statüsü dikkate alınarak cezanın yüksek belirlenmesinin izlenen meşru amaçla orantılı olmadığını ortaya koymuştur.

4. HAKARET
4.1. Genel Olarak

Uluslararası, genel geçer bir tanımı olmamakla beraber bir misalde hakareti; “Çeşitli ifade türleriyle ortaya çıkan, başkalarının onur, vakar ve haysiyetini zedeleme amacını taşıyan isnatlar” biçiminde, hakaretin unsurlarını da dikkate alarak tanımlamak mümkündür.
Hukuki niteliğine gelince; Hakaret, dünyanın birçok ülkesinde suç olarak nitelenmiş ve kanunlarla düzenlenmiştir24. Hakaretin suç olarak nitelenmesi, İHAS md. 10/2’ ye de uygun bir yaklaşımdır. Zira, bu suçla korunmak istenen hukuki yarar başkalarının şeref ve soysal saygınlığıdır25. Bununla örtüşen bir sınırlama sebebi olarak da İHAS md. 10/2; “Başkalarının ün ve haklarının korunması” ibaresine yer vermiş, bu amaç kapsamında ifade özgürlüğüne yapılacak müdahalelerin, diğer şartların da varlığı halinde meşru olabileceğini ortaya koymuştur.

4.2. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Hakaret

Hakaret içeren ifadelerle ilgili İHAM’ ın ifade özgürlüğü bağlamında yaptığı değerlendirmelere geçmeden evvel, dikkati çeken bir hususu belirtmek gerekir; Mahkemenin, konu ile ilgili önüne gelen davaların büyük çoğunluğu basın yoluyla hakarete ilişkindir. Bu bakımdan mahkeme, basının ifade özgürlüğündeki yeri, basın mensuplarının ifade özgürlüğünü kullanırken uyması gereken kuralları ayrıntılı olarak ortaya koymuştur.

4.2.1. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ ne Göre “İfade Özgürlüğü ve Basın”

Thorgeir Thorgeirson kararında26 mahkeme, basının ifade özgürlüğü bakımından bir “bekçi köpeği” rolü olduğunu vurgulamış ve kamuoyunun politika arenasında tartışılan konular ile kamu yararına olan diğer konularla ilgili haber almasını sağladığını belirtmiştir. Öte yandan, 20. Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi, Avrupa’ da basının ifade ve haber alma/verme özgürlüğü hakkındaki 1506 sayılı Tavsiyesi’ nde “hür ve bağımsız basının varlığının bir toplumdaki demokratik olgunluğun başlıca göstergesi” olduğunu ortaya koymuştur27.
Mahkeme, basın mensupları tarafından ortaya koyulan iddiaların doğru temellere dayanmasının gerekli olduğunu28, bu doğrultuda olmak üzere basının kamu yararına ilişkin haber ve fikirleri iletme görevinin mevcudiyetini ve buna kamuoyunun haber alma hakkının eklendiğini vurgulamıştır29.
Mahkemenin ifade özgürlüğüne ilişkin temel içtihatlarından olduğunu belirttiğim Castells kararında konuyla ilgili çok önemli bir husus vurgulanmıştır. Buna göre; Basın, demokratik toplumda gerekli ve vazgeçilmez bir unsurdur. Zira hükümet eylemleri, adli ve yasal güçler, basının ve kamuoyunun denetimi altındadır30.
Basının ifade özgürlüğünü kullanırken ortaya koyduğu ifadeler mahkemece “olaylar” ve “değer yargıları” şeklinde tasnife tabi tutularak ayrı ayrı irdelenmiştir. Lingens kararı bu açıdan örnek teşkil etmektedir. Adı geçen kararda İHAM, olayların kanıtlanabilirliğinin mümkün olduğunu ancak değer yargıları bakımından böyle bir hususun söz konusu olamayacağını vurgulamıştır31. Hatta başka bir kararında da gazetecinin değer yargıları üzerinden yaptığı eleştirileri ancak kanıtlamak suretiyle ortaya koyabileceği savını reddederek değer yargılarında kanıt zorunluluğu getirilmesinin 10. maddedeki hakkın temel unsuru olan fikir özgürlüğünün özüne aykırı olduğunu benimsemiştir32. Ancak gazetecilerin, olgusal yayınlar konusunda kendilerini iyi niyetle , doğru olaylara dayanarak, güvenilir ve kesin bilgiler vererek ifade etmeleri ve gazetecilik etiğine uymaları konusunda özen göstermeleri gerekmektedir33. Bu doğrultuda başka bir kararında mahkemeye göre gazetecilerin, olgusal temelini ortaya koyamadıkları değer yargıları abartılı olabilir34.
Mahkeme, ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaları değerlendirirken, söz konusu özgürlüğün kullanılmasında İHAS md. 10/2’ nin ilk cümlesinde yer alan ve ifade özgürlüğünün kullanılmasının bazı görev ve sorumlulukları gerektirdiği yönündeki ibarenin dikkate alınması gerekliliğine işaret etmiştir35.
4.2.2. Hakaret İçeren İfadelerin Yöneltildiği Kişi Bakımından İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ nin Değerlendirmeleri

Lingens kararında mahkeme; Siyasi liderler hakkında öne sürülen düşüncelerin aktarılması olgusunun, kamuoyunun şekillenmesini sağlayan en önemli araçlardan biri olduğu, demokratik bir toplumun temel niteliği olan siyasi tartışmanın sözleşme tarafından korunan hakların başında geldiğini belirtilerek politikacılar için kabul edilebilir eleştirinin diğer bireylere göre daha geniş olması gerektiği ve özel kişilerden farklı olarak politikacıların her söz ve davranışını bilerek ve isteyerek basının ve kamuoyunun görüş ve eleştirisine açtığı tespitlerini yapmıştır36.
Kişilerin şeref ve haysiyetlerinin korunmasından politikacılar da yararlanabilecektir. Ancak bu gibi durumlarda korumanın zorunlu olup olmadığına, siyasi konuların açıkça tartışılması ihtiyacı ile ortaya çıkan zarar arasında bir denge kurulmasına çalışılarak karar verilmelidir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, hükümet hakkındaki eleştirinin caiz olan sınırları, özel kişilere hatta bir politikacıya nazaran daha geniştir37.
İHAM, siyaset adamlarının özel hayatlarına yapılacak saldırıların İHAS md. 10 kapsamında korunmayacağını Tammer kararı38 ile ortaya koymakla beraber, bu başlık altında şimdiye kadar sayılan ilkeler kapsamında siyasetçilerin geçmişi ile ilgili suçların kamuoyuna yansıtılmasını ve tartışılmasını olağan karşılamış ve bu tartışmaya ilişkin verilerin politikacının siyasal görevleri yerine getirmeye uygun olup olmadığını tartabilme açısından elverişli olabileceğine işaret etmiştir39.
İddiaların kanıtlanması fırsatı verilmeden yabancı devlet başkanına abartılı bir koruma öngörülmesinin çoğulcu siyaset anlayışı ile bağdaşmadığı gibi, eleştirinin yararını da göz ardı etmektedir40. Ayrıca Pakdemirli davası dikkate alındığında, devlet başkanının şahsiyeti değil doğrudan bir statü açısından değerlendirme yapılması, devlet başkanına sağlanan korumanın İHAS 10. maddenin koruma amacının dışında kalması sonucunu doğurmaktadır41.
Memurlar bakımından ise mahkeme komisyonun; “Resmi görevini ifa eden kamu görevlilerinin siyasetçiler gibi yöneltilecek eleştirilerin daha geniş sınırlarının olduğunu kabullenmek durumunda oldukları” yönündeki argümanına katılmakla beraber kamu görevlilerinin her bir söz ve hareketleri konusunda kendilerini siyasetçilerle aynı ölçüde ve bilinçli olarak yakın denetime açtıkları ve dolayısıyla hareketlerinin eleştirisi konusunda onlarla aynı ölçütler temelinde değerlendirilmeleri gerektiğinin söylenemeyeceğini vurgulamıştır42. Ayrıca Janowski kararına göre kamu görevlileri, görevlerini yerine getirmek için toplumun güveninden, bu güveni haksız yere bozmaksızın yararlanmak zorundadırlar. Siyasetçilere göre daha az özenli bir denetime tabi olmaları nedeniyle kamu görevlilerinin saygınlığı, kabul edilebilir bir eleştirinin ötesine giden, hakaret ve sövme sözlü saldırılarına karşı korunmuştur43.
İHAS md.10/2, meşru bir sınırlama sebebi olarak yargı erkinin üstünlüğü ve bağımsızlığını korumak kavramından bahsetmiştir. İHAM bu açıdan, yargı erkini yıkıcı ve temelden yoksun saldırılardan korumanın gerekli olabileceğini kabul etmiştir. Bununla birlikte, demokratik bir toplumun temel kurumlarından biri olan “adalet”in işleyişi hakkında kamuoyunun bilgi edinmesinin önemi de mahkemece vurgulanmıştır. Basının, hakimlerin kendilerine verilmiş olan yüksek sorumlulukları görevlerinin gereği olarak yerine getirip getirmediklerine ilişkin olarak ortaya koyduğu olaylar ve değer yargılarını içeren ifadeler, meşru sınırlar içinde korunmalıdır. Örneğin militanca tavırları nedeniyle bir hakim basının eleştirisini toplamış ve yargı erkinin başarıyla gelişmek için gerek duyduğu vatandaş güvenine zarar vermiştir. Dolayısıyla hakimi yargı mercii olarak korumak bu açıdan gerekli değildir44.
Hakimlere karşı yapılan eleştirinin sınırı ise Barfod kararında ortaya koyulmuştur45. Davada, yerel bir yönetimin aldığı kararın yerel mahkemece yasal bulunması bir makale ile eleştirilmektedir. İçerik olarak makalede, mahkeme heyetinde hakim sıfatı ile oturanlardan sadece bir tanesinin hukukçu olduğu diğerlerinin ise hukuk ile ilgisi olmayan kişiler oldukları konu edilmiştir. Söz konusu yazı nedeniyle başvurucu hakkında iç hukukta, hakimleri karaladığı gerekçesiyle dava açılmış ve mahkumiyetine karar verilmiştir. İHAM, olayda yargıçların kişiliğinin eleştirildiğini belirtmiştir. Ayrıca mahkemeye göre yargı merciinde görev yapanlara karşı yapılan eleştirinin sınırları politikacılara yapılan eleştiriler kadar geniş değildir. Bu sebeple başvurucunun mahkumiyeti ifade özgürlüğünü ihlal etmemiştir.
Son olarak Jerusalem kararında mahkeme, özel kişiler ve derneklerin kamuya açık bir tartışma çerçevesinde daha yakın bir denetime açık olduklarının altını çizmiştir46.

4.2.3. Hakaret Sebebiyle Özgürlüğe Yapılan Müdahalenin İçerdiği Önlemlerin Orantısallığı ve Demokratik Toplumda Gereklilik

Demokratik toplumda gereklilik, hukuken öngörülebilirlik ve meşru amaç kriterlerinden sonra, özgürlüğe yapılan müdahalenin sözleşmeye uygun kabul edilebilmesi için taşıması gereken bir özelliktir. Bu kavram ile ilgili yukarıda “3.2.3.” başlığı altında, mahkemenin kararlarında bu konuya ilişkin yaptığı tespitler ve uyguladığı kriterler ayrıntılı olarak açıklandığından burada ayrıca üzerinde durulmayacaktır.

4.3. Türk Hukuku’nda Hakaret Suçu

Çalışmam, salt bir ceza hukuku çalışması olmadığından konu ile ilgili derin ayrıntılara yer vermeden suçun 5237 sayılı kanunda düzenleniş biçimi açısından genel bilgilere yer verilecek ve maddelerle ilgili genel açıklamalar yapılmakla yetinilecektir. Açıklamalarıma geçmeden, söz konusu suç bakımından 765 ve 5237 sayılı kanunlarda düzenleniş itibarı ile nasıl bir farklılık bulunduğuna da değinmek gerekir;
765 sayılı TCK’ nın Yedinci Faslı “Hakaret ve Sövme Cürümleri” başlığını taşımaktadır. 5237 sayılı Yeni TCK’ nın Özel Hükümler başlığını taşıyan İkinci Kitabı’nın, Kişilere Karşı Suçlar başlığını taşıyan İkinci Kısmı’nın Sekizinci Bölümü’nde ise “Şerefe Karşı Suçlar” düzenlenmiştir.
İki düzenleme arasındaki en belirgin fark Yeni TCK’ nın sadece hakaret suçunu düzenlemiş olması ve sövme suçlarına münferit olarak yer vermemiş olmasıdır. Yasa, hakaret ve sövme fiillerini hakaret üst başlığı altında bir arada düzenlemiştir. Onun dışında cürüm-kabahat ayrımını kaldırmış olduğu için başlık, Şerefe Karşı Suçlar şeklinde kaleme alınmıştır.
Yeni TCK‘ da yer alan Şerefe Karşı Suçlar başlığı altındaki hükümler incelendiğinde 765 sayılı TCK’ dan farklı olarak suçla korunan hukuki yarar (insan haysiyeti, şerefli yaşama hakkı) esas alınarak değişik yerlerde düzenlenen hükümlerin tek bir başlık altında toplandığı görülmektedir47.
Buna göre 765 sayılı TCK’ nın “Hürriyet Aleyhinde İşlenen Cürümler” başlığını taşıyan ikinci bab, ikinci faslında “Din Hürriyeti Aleyhinde Cürümler” başlığı altında yer alan Din Hürriyetini İhlal suçunu düzenleyen md.175/3, Dince Kutsal Sayılan Şeylere ve Din Adamlarına Saldırı suçunu düzenleyen md.176 ve Ölüleri Tahkir suçunu düzenleyen md.178 ile “Devlet İdaresi Aleyhinde İşlenen Cürümler” başlığını taşıyan üçüncü bab dokuzuncu fasılda “Resmi sıfatı haiz olanlar aleyhinde cürümler” başlığı altında düzenlenen Memura Hakaret ve Taarruz suçunu düzenleyen md.266, resmi heyetlere ve hakime hakaret suçlarını düzenleyen md.268 Yeni TCK da şerefe karşı suçlar başlığı altında toplanmıştır. Görüldüğü gibi bu suçların genel tahkir suçları arasında düzenlenmiş olması, yasa koyucunun bu suçlarla korunan hukuki yarar bakımından mağdurun şerefini ön plana çıkardığını göstermektedir. Bir başka deyişle, bu suçlarla özgürlük hakkı ya da devlet idaresi değil, mağdurun şerefi korunmak istenmektedir. Bu da yasa koyucudaki bu suçlarla koruma altında aldığı hukuki yarar konusundaki anlayış değişikliğini ortaya koymaktadır. Gerçekten Cumhurbaşkanına hakaret (md.299), yabancı devlet bayrağına karşı hakaret (md.341) gibi suçların başka bir bölüm altında varlığını koruyor olması bunun açık kanıtıdır. O halde yasa koyucu hakaret suçlarını aynı başlık altında toplamak istememiştir. Son sayılan suçlar bakımından, suçla korunan hukuki değer bakımından devlet organlarının saygınlığı ve devletin yabancı devletlerle olan ilişkisi ön plana çıkmış bulunmaktadır.
Hakaret
MADDE 125- (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da yakıştırmalarda bulunmak veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için, fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle islenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
işlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4) Ceza, hakaretin alenen işlenmesi hâlinde, altıda biri; basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, üçte biri oranında artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde, suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır.
A) Korunan Hukuki Değer: Hakaret suçlarının koruduğu hukuki yarar şeref ve sosyal saygınlıktır; itibardır. Hukuk düzeni her insanın ve ayrıca gösterdiği diğer varlıkların saygınlık ve şeref sahibi olduklarını farzeder. Her insanda kusursuz bir şerefin varlığı hususunda hukuk bir karine kurmuştur ve bunun aksi ancak istisnai ve kanunun gösterdiği halde ispat olunabilir48.
B) Huzurda Hakaret
Mağdura isnat edilecek fiil, illaki bir suç olması gerekmemekle beraber belirli olmalıdır. Fiilin somut sayılabilmesi için ise şahsa, şekle, konuya, yere ve zamana ilişkin unsurlar gösterilmiş olmalıdır. Bu unsurların sadece bir tanesinin gösterilmiş olması yeterlidir. Örneğin, kamu görevlisinin bir kişiden bir iş yapmak karşılığında rüşvet aldığı isnadında bulunulması somut bir fiil isnadıdır (şahıs bakımından) ve hakaret suçunu oluşturur.
Kötü bir niteliği ya da huyu ifade eden sözler de, somut bir olgu ile irtibatlandırılmadıkları halde soyut yakıştırmalar olarak hakaret teşkil ederler. Örneğin, kişiye “hırsız, rüşvetçi, sahtekar, fahişe” gibi yakıştırmalarda bulunulması halinde kişiye sövmek suretiyle hakaret suçu işlenmiş olur49.
Kişinin Bedeni arızasını ifade etmek veya kişiye bir hastalık izafe etmekle de hakaret suçu oluşur. Örneğin kişiye “kör, şaşı, kel, topal, psikopat, frengili” demek hakarettir. Bununla beraber, kişiyi toplum nazarında küçük düşürmeye yönelik olarak belli bir siyasi kanaatin isnat edilmesi halinde de hakaret suçu oluşur. Örneğin kişiye “faşist, mürteci” denmesi halinde hakaret suçu işlenmiş olacaktır. Belirtmek gerekir ki, kişiye söylenen sözlerin veya yapılan davranışın küçük düşürücü nitelikte olup olmadığının tayininde, toplumda hakim olan örf ve adeti, telakkileri de göz önünde bulundurmak gerekir50.
Bu suçta fail bakımından bir özellik aranmaz. Fail herkes olabilir.


C) Gıyapta Hakaret
Hakaret suçu, kişinin gıyabında da işlenebilir. Kişiye hazır bulunmadığı bir ortamda veya doğrudan vakıf olamayacağı bir surette hakaret edilmesi durumunda, gıyapta hakaret söz konusudur. Ancak, gıyapta hakaretin cezalandırılabilmesi için, fiilin mağdurun gıyabında ve fakat en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir. Bu kişilerin toplu veya dağınık olmalarının suçun oluşumu üzerinde bir etkisi yoktur. Bir veya iki kişiyle ihtilat ederek de mağdura hakaret edilebilir. Bu gibi durumlarda da esasında bir haksızlık gerçekleşmektedir. Ancak bu fiilin cezalandırılabilmesi, mağdurun huzurunda yapılmasına bağlıdır. Başka bir ifade ile izlenen suç siyaseti gereğince, gıyapta hakaretin cezalandırılabilmesi için, mağdurun gıyabında en az üç kişiyle ihtilat edilerek, yani en az üç kişi muhatap alınarak hakaretin yapılması şart olarak aranmıştır.
D) Nitelikli Hakaret
Maddenin üçüncü fıkrası itibarı ile hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi, bu suçun nitelikli hali olarak değerlendirilmiştir. Keza maddede, hakaret suçunun dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı ya da kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle işlenmesi hâlinde, verilecek cezanın bir yıldan az olamayacağı hüküm altına alınmıştır.
Maddenin dördüncü fıkrasında hakaretin alenen işlenmesi halinde cezanın arttırılacağına dair bir hüküm mevcuttur. Burada aleniyeti, ihtilat ve basın yolu dışında kalabalık sayıda kimsenin hakareti öğrenmesi şeklinde algılamak gerekir. Zira maddeye göre, basın yoluyla aleniyetin sağlanarak kişiye hakaret edilmesi halinde ceza daha da arttırılacaktır.
Mağdurun belirlenmesi
MADDE 126- (1) Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır.
Hakaret suçunun oluşabilmesi için mağdurun belli veya belirlenmesinin olanaklı bulunması gereklidir. İşte bu maddeyle suçu işleyen tarafından mağdurun kimliğinin açıkça belirtilmemesi halinde, ne gibi bir durumda ismin belirtilmiş ve hakaretin açıklanmış sayılacağına ait ölçü gösterilmektedir.
İsnadın ispatı
MADDE 127- (1) İsnat edilen ve suç oluşturan fiilin ispat edilmiş olması hâlinde kişiye ceza verilmez. Bu suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı verilmesi hâlinde, isnat ispatlanmış sayılır. Bunun dışındaki hâllerde isnadın ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunmasına veya şikâyetçinin ispata razı olmasına bağlıdır.
(2) İspat edilmiş fiilinden söz edilerek kişiye hakaret edilmesi hâlinde, cezaya hükmedilir.
Bu maddenin esası Anayasamız dikkate alınarak hazırlanmıştır. Zira Anayasa’ nın 39. maddesine göre; kamu görev ve hizmetinde bulunanlara karşı, bu görev ve hizmetin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılan isnatlardan dolayı açılan hakaret davalarında, sanık, isnadın doğruluğunu ispat hakkına sahiptir. Bunun dışındaki hallerde ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunmasına veya şikayetçinin ispata razı olmasına bağlıdır.
Madde metninde kabul edilen sisteme göre, isnadın doğruluğunun ispat edilebilmesi için, isnadın bir suç vakıasına ilişkin olması gerekir. Yani kişiye belli bir suçu işlediğinden bahisle hakaret edilmiş olmalıdır. Ayrıca, hakaretin yapıldığı anda isnadın konusunu oluşturan suç dolayısıyla kişi hakkında henüz bir hüküm verilmemiş olmalıdır.
İkinci fıkraya göre, daha önce işlediği bir suçtan dolayı mahkum olmuş kişiye, bu suçtan bahisle hakaret edilmiş olmasının hukuken korunmayacağı ortaya koyulmuştur. Burada, hakkında başlatılan soruşturma sonucunda takipsizlik kararı veya açılan davada düşme veya beraat kararı verilmiş olan kişiye, soruşturma veya kovuşturma konusu fiilden bahisle hakaret edilmiş olması halinde de hakaret edenin cezalandırılacağına şüphe yoktur51.
İddia ve savunma dokunulmazlığı
MADDE 128- (1) Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnatlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması hâlinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için, isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir.
Burada iddia ve savunma dokunulmazlığının hakaret bakımından hukuka uygun olarak kabul edilmesinin temeli de Anayasamıza ve Anayasa’ nın 90. maddesine 2004 yılında getirilen ek fıkra vasıtasıyla Anayasa ile eş değer hale getirdiğimiz İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ nin 6. maddesine dayanır. Zira Anayasa’ nın 74. maddesi dilekçe hakkını,yine Anayasa’ nın 36. maddesi ve İHAS md. 6 ise iddia ve savunma hakkını düzenlemektedirler. Gerçekleşmiş bir olayla ilgili iddia ve savunmalar veya yazılı ya da sözlü başvurular kapsamında, uyuşmazlıkla ilgili olmak kaydıyla bu olayın oluşumuna neden olan veya oluşumunda yer alan kişilerin gösterilmesi hakaret veya iftira teşkil etmeyecektir. Burada önemli olan iddia ve savunmanın sınırlarının içinde kalınmasıdır. Sonuç olarak, kanuna uygun olarak kanunla tanınmış bir hakkın kullanılması suç teşkil etmeyecektir.
Kanunda belirtilen düzenlemeleri takiben 129. madde ile “haksız fiil nedeniyle veya karşılıklı hakaret”, 130. madde itibarı ile ise “kişinin hatırasına hakaret” suçları düzenleme alanı bulmaktadır. Haksız fiil nedeniyle hakaret halinde 129. maddeye göre; Faile verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi ceza vermekten de vazgeçilebilir. Bu suçun kasten yaralamaya tepki olarak işlenmesi halinde ise ikinci fıkraya göre kişiye ceza verilmez. Hakaret suçunun karşılıklı işlenmesi halinde ise; Olayın mahiyeti dikkate alınarak taraflardan her ikisi veya biri hakkında cezada indirim yapılabilir veya ceza vermekten vazgeçilebilir. Burada haksız fiile karşılık olarak işlenen hakaret suçunda özellik arzeden durum, haksız davranışla yapılan hakaret arasında illiyet bağı bulunması ve failin haksız fiil sebebiyle içine düştüğü öfke veya elemin etkisi dahilinde hakaret suçunu işlemiş olması gerekliliğidir. Karşılıklı hakarette maddenin uygulanması bakımından ise hakaretler arasında illiyet bağı bulunması ve fiillerin karşılıklı işlenmesi aranmalıdır52.
130. maddenin düzenleme konusu olan kişinin hatırasına hakaret bakımından da madde gerekçesinde şu hususa dikkat çekilmiştir; … onur ve şeref, ancak yaşayan kişiler açısından söz konusudur. Ölen bir kişinin ancak hatırasına hakaretten, saygısızlıktan söz edilebilir. Kanaatimce, Kanun Koyucu bu suçu bağımsız bir suç olarak ihdas ederek, kişilerin öldükten sonra arkalarında maddi bir varlık yanında manevi değerler de bıraktığını kabul etmiş ve bu değerlerin korunması gerekliliğini ortaya koymuştur.
Son olarak kanunun 131. maddesinden bahsetmek gerekir. Hakaret suçlarında Soruşturma ve kovuşturma koşulunu düzenleyen bu maddeye göre; Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hariç; hakaret suçunun soruşturulması ve kovuşturulması, mağdurun şikayetine bağlıdır. Mağdur şikayet etmeden ölürse veya suç ölmüş olan kişinin hatırasına karşı işlenmiş ise; ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eş veya kardeşleri tarafından şikayette bulunulabilir. Yeni TCK md. 73’ e göre şikayet süresi 6 ay olarak hükme bağlanmıştır.

5. Değerlendirme

2001 yılı Anayasa değişiklikleri ve çeşitli kanunlarda yapılan değişiklikler53 yanında gündemde olan kanun tasarıları54; iç hukukun gerek İnsan Hakları gerekse Avrupa Birliği Hukuku ile senkronizasyonunun sağlanması adına atılmış olumlu adımlardır. Türkiye, bu doğrultuda yapılan değişikliklere dayanak teşkil etmesi açısından belirtilebilecek olan 24.3.2001 tarihli ulusal programda; “Başta insan hakları ve demokrasi alanlarında olmak üzere..., gerekli tüm uluslararası sözleşmelere taraf olacak ve bunların etkin şekilde uygulanmasını sağlayacak tedbirleri alacaktır. Türkiye esasen, bu bağlamdaki sözleşmelerin çoğuna taraftır” demektedir. Bu doğrultuda, İnsan Hakları Hukuku alanında, tarafı olduğumuz İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ nin etkin şekilde uygulanmasının sağlanması açısından Anayasa’ da 4709 sayılı yasa ile çeşitli değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler kapsamında konumuzla ilgili olarak belirtilmesi gereken husus Anayasa’ nın 26. maddesinde yer alan İfade Özgürlüğü’ nün İHAS 10. maddeye uygun olarak değiştirilmiş olmasıdır.
Yine insan haklarına verilen önemin vurgulanması açısından konumuz ile ilgili olarak. Yeni TCK, “Cürümler” başlıklı İkinci Kitabı’ nı Devletin Şahsiyetine Karşı Cürümler ile başlatan eski kanundan farklı olarak; “Özel Hükümler” başlıklı İkinci Kitabı’ nın Birinci Kısmı’ nı Uluslararası Suçlar’ a ayırmış, bunu takiben hakaret suçunun da yer aldığı İkinci Kısım itibarı ile de Kişilere Karşı Suçlar’ a yer vermiştir. Görüldüğü gibi yeni TCK’ da ulusal programda söylendiği gibi “insan hakları” kavramı ön planda tutulmuştur.
Bunlara ilaveten hakaret suçunun, eski kanunda olduğu gibi soruşturma ve kovuşturma açısından şikayet şartına tabi tutulduğunu belirtmek gerekir. Ancak yeni kanuna göre söz konusu suçun, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi halinde şikayet şartı aranmayacaktır55. Kanaatimce bu düzenleme şekli yerinde değildir. Zira söz konusu hüküm ile kamu görevlisinin haysiyetinden çok devletin itibarı korunmak istenmiştir. Bu noktada kamu görevlisinin görevini, şahsından kaynaklanan sebeplerle savsaklaması halinde kendisine “…senin yapacağın işi de seni de…” diyerek hakaret eden bir kişinin bu fiili re’sen takibata uğrayacaktır. Kişilerin şeref ve haysiyetini koruma amacını güden düzenlemeler arasında fikrimce devlet itibarının korunması amacı ağır basan bir düzenlemeye gidilmesi yerinde değildir. Kaldı ki bu husus, kamu görevlilerine yöneltilecek bazı sert eleştirilerin doğrudan soruşturma ile karşılaşması şeklinde bir sonuca sebebiyet verebilecek niteliktedir. İHAM’ ın; “Memurların, siyasetçiler kadar olmasa da normal vatandaşlara göre eleştirilere daha açık olması gerektiği”56 şeklindeki görüşü de bu düzenleme tarzı ile ters düşmektedir.
TCK’ nın 73. maddesi gereğince soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan hakaret suçlarında uzlaşma müessesesi uygulanacaktır57. Uygulamada Yargıtay, failin uzlaşmayı kabul etmesi halinde Cumhuriyet savcısının bir uzlaştırıcı tayin etmesi gerektiğini, uzlaşma sağlanamadığı takdirde iddianame düzenleneceğini belirterek58 bu suçlar bakımından tarafların iradelerine önem vermiş ve yasal düzenlemenin amacına uygun olarak, bu tip olayların doğrudan yargıya intikal etmesinin önüne geçilmeye çalışılmıştır.
Bu olumlu gelişmeler yanında uygulamada suçun unsurları bakımından yapılan hataların en aza indirgenmesi gerekmektedir. Söz konusu hataların büyük çoğunluğu yüksek mahkeme tarafından yapılan incelemeler sonucunda, hüküm kesinleşmeden önce engellenmekte59 ve böylece ülkemiz açısından İHAM nezdinde çıkabilecek ihlal kararlarının önüne geçilmektedir.
Son olarak, İHAM’ ın konu ile ilgili önüne gelen olaylarda müdahalenin meşruluğu açısından yaptığı denetim iç hukukumuz bakımından da dikkate alınırsa, Uluslararası Mahkeme’ nin kararları ile bütünlük sağlanması yanında İnsan Hakları alanında kayda değer ilerlemeler sağlanacağı şüphesizdir. Ayrıca iç hukuk uygulamasında hakaret suçu açısından, kullanılan ifadenin eleştiri mi hakaret mi olduğu yönünde saptama yapılırken İHAM içtihatlarına uygun olarak ifadenin yöneltildiği sujenin statüsü, toplumdaki yeri gibi hususlar dikkatlice irdelenmelidir. İfade özgürlüğü’ nün ayrılmaz bir parçası olan basın özgürlüğünün kullanılması noktasında basın mensuplarının özenli hareket etmeleri gerekliliğinin yanında, basın özgürlüğüne müdahale teşkil eden yasaların uygulanmasında başkalarının haklarını ihlal etmeyecek şekilde özgürlükçü bir yorum tarzının benimsenmesi gerekir.










1 DÖNMEZER, Sulhi, İfade Özgürlüğü ve Türk Ceza Hukuku, Ceza Hukuk Derneği Yayınları no:1, syf.11
2 SUNAY, Reyhan İfade Hürriyetinin Muhtevası ve Sınırları, Liberal Düşünce Topluluğu, Ankara 2001, syf. 9
3 KABOĞLU, İbrahim Ö. ,Özgürlükler Hukuku,İnsan Haklarının Hukuksal Yapısı Üzerine Bir Deneme,Afa Yayınları, İstanbul
4 BIÇAK, Vahit, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında İfade Özgürlüğü, Liberal Düşünce, yıl 6 ,sayı 24 syf. 56 ,
5 İnsan Hakları Mevzuatı, Seçkin Yayınları, 2005
6 TANÖR, Bülent, Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, İstanbul 1994, syf. 59
7 TEZCAN,Durmuş, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Işığında Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, İstanbul 2002, syf. 306
8 YOKUŞ, Sevtap , Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Yayın no:8, 2006/1, syf. 100
9 Jerusalem/Avusturya kararı başvuru no:26958/95 ,karar tarihi: 27.02.2001 prg. 33,
https://wcd.coe.int/ViewDoc.jsp?id=25577& ,erişim tarihi:15.12.2006
10 REİSOĞLU,Safa Uluslararası Boyutlarıyla İnsan Hakları, Beta yayın evi, 2001, syf.73
11GÖZÜBÜYÜK,A. Şeref, GÖLCÜKLÜ,A. Feyyaz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması 3.bası ,Ankara 2002, syf. 357
12 KOCASAKAL,Ümit,AKSOY, E.Eylem, MEMİŞ, Pınar Ceza Hukuku Derneği Yayınları no:1, İfade Özgürlüğü ve Türk Ceza Hukuku syf .31
13 GÖZÜBÜYÜK,GÖLCÜKLÜ, syf. 374
14 ZÖNGÜR,Yasemin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatları Işığında İfade Özgürlüğü,Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 2, 2004, syf. 387
15 REİSOĞLU syf. 82
16 BIÇAK syf. 56
17 www.inhak-bb.adalet.gov.tr/aihmtr/odabasivekocak.doc prg.12
18 KOCASAKAL, AKSOY, MEMİŞ syf. 33
19 ZÖNGÜR, syf. 386
20 BIÇAK syf. 26
21 BIÇAK syf. 27
22 Pakdemirli/Türkiye başvuru no: 35939/97, karar tarihi: 22.02.2005,
www.inhak-bb.adalet.gov.tr/aihmtr/ekrempakdemirli.doc ,erişim tarihi: 17.12.2006
23 Colombani ve Diğerleri/Fransa 51279/99 04.09.2001, www.inhak-bb.adalet.gov.tr/aihmtr/ozgurradyo.doc
erişim tarihi: 15.12.2006
24 ERMAN, Sahir, Hakaret ve Sövme Cürümleri, Cumhuriyet matbaası, İstanbul 1950, syf. 22-30
25 DÖNMEZER, Sulhi, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler, 16. bası, Beta yayınevi syf. 271
26 Thorgeir Thorgeirson/İzlanda kararı, başvuru no:13778/88, karar tarihi: 25.06.1992, https://wcd.coe.int/ViewDoc.jsp?id=25577& , erişim tarihi: 15.12.2006
27 https://wcd.coe.int/ViewDoc.jsp?id=25577& ,erişim tarihi:15.12.2006
28 Perna/İtalya kararı başvuru no: 48898/99, karar tarihi: 25.07.2001,BIÇAK syf. 23
29 Colombani ve diğerleri/Fransa kararı başvuru no: 51279/99, karar tarihi: 25.06.2002, www.inhak-bb.adalet.gov.tr/aihmtr/ozgurradyo.doc ,erişim tarihi:15.12.2006
30 Castells/İspanya kararı başvuru no: 11798/85, karar tarihi: 23.04.1992, www.inhak-bb.adalet.gov.tr/aihmtr/ozgurradyo.doc ,erişim tarihi:15.12.2006
31 Lingens/Avusturya kararı başvuru no:9815/82, karar tarihi: 08.07.1986, http://ihami.anadolu.edu.tr/aihmgoster.asp?id=112 ,erişim tarihi: 14.12.2006
32 Dalban/Romanya kararı başvuru tarihi: 28114/95, karar tarihi: 28.09.1999, https://wcd.coe.int/ViewDoc.jsp?id=25577& ,erişim tarihi: 15.12.2006
33 Fressoz ve Roire/Fransa kararı başvuru tarihi: 29183/95, karar tarihi: 21.01.1999 https://wcd.coe.int/ViewDoc.jsp?id=25577& ,erişim tarihi: 14.12.2006
34 Jerusalem/Avusturya kararı başvuru no: 29658/95, karar tarihi: 27.02.2001, http://www.inhak-bb.adalet.gov.tr/ai...asivekocak.doc ,erişim tarihi: 14.12.2006
35 Görev ve sorumluluk ibaresi bakımından ayrıntılı bilgi için Bkz. yukarıda başlık 3.2. , prg. 2
36 Lingens/Avusturya kararı başvuru no:9815/82, karar tarihi: 08.07.1986, http://ihami.anadolu.edu.tr/aihmgoster.asp?id=112 ,erişim tarihi: 14.12.2006
37 Castells/İspanya kararı başvuru no: 11798/85, karar tarihi: 23.04.1992, www.inhak-bb.adalet.gov.tr/aihmtr/ozgurradyo.doc ,erişim tarihi:15.12.2006
38 Tammer/Estonya kararı başvuru no: 41205/98, karar tarihi: 06.02.2001, www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/kitaplar/avrupa/bolum_1a1.htm ,erişim tarihi: 14.12.2006
39 Schwabe/Avusturya kararı başvuru: 13704/88, karar tarihi: 28.08.1992, http://www.antenna-tr.org/book/htmlcode/bolum_1_02_a_02_b_ifade_ozgurlugu_ve_siyasal_gorus .htm ,erişim tarihi:13.12.2006
40 Colombani ve diğerleri/Fransa kararı başvuru no: 51279/99, karar tarihi: 25.06.2002 https://wcd.coe.int/ViewDoc.jsp?id=25577&
41 Pakdemirli/Türkiye kararı başvuru no:35839/97, karar tarihi: 22.02.2005, http://www.inhak-bb.adalet.gov.tr/ai...pakdemirli.doc ,erişim tarihi:13.12.2006
42 http://www.coe.int/t/e/human_rights/...ts_turkish.pdf, syf. 367
43 Janowski kararı http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ.../bolum_1f1.htm
44 Perna/İtalya kararı başvuru no: 48898/99, karar tarihi:25.07.2001, https://wcd.coe.int/ViewDoc.jsp?id=25577&
45 ZÖNGÜR, syf. 396,397
46 Jerusalem/Avusturya kararı başvuru no: 29658/95, karar tarihi: 27.02.2001, http://www.inhak-bb.adalet.gov.tr/ai...asivekocak.doc ,erişim tarihi: 14.12.2006
47 ÖZKORUL,İsmet, http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/makale/175.doc
48 DÖNMEZER, Sulhi, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler, 16. bası, Beta yayın evi, syf. 271
49 ÖZKORUL,İsmet, http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/makale/175.doc
50 BAL,İsmet, http://www.mersin.adalet.gov.tr/semi...ymanbal/ŞEREFE KARŞI İŞLENEN SUÇLAR MADDE 125-131.doc
51 BAL,İsmet, http://www.mersin.adalet.gov.tr/semi...ymanbal/ŞEREFE KARŞI İŞLENEN SUÇLAR MADDE 125-131.doc
52 ÖZKORUL,İsmet, http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/makale/175.doc
53 Yeni Türk Ceza Kanunu, Yeni Ceza Muhakemesi Kanunu, Yeni Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, örnek gösterilebilir.
54 Konuya örnek teşkil etmesi açısından gündemde olan Hukuk Usulü Muhakemesi Kanun Tasarısı, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı, Borçlar Kanunu Tasarısı gösterilebilir.
55 Bkz. 5237 sayılı TCK madde 131.
56 Bkz. yukarıda başlık 4.2.2 , prg. 5
57 Uzlaşmanın yapılacağı usul bakımından ayrıntılı bilgi için Bkz. CMK madde 253
58 Yargıtay 2. Ceza Dairesi esas no:2005/8283, karar no:2005/19965, Yargıtay 2. Ceza Dairesi esas no: 2003/22626, karar no: 2005/14079, http://www.adalet.org/yenickarar.php...=2&daire1=sayi
59 Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 1992/4667 karar, 1992/3799 esas sayılı kararında “yoklukta hakaret suçunda ihtilat ögesinin oluşup oluşmadığı, bu oluşmuşsa belli bir olay yüklemek suretiyle hakaret veya belli olay yüklemeksizin sövme suçlarından hangisinin oluştuğu irdelenmeden eksik inceleme ile hüküm kurulması yasaya aykırıdır” demektedir. Aynı daire, 1994/5744 karar, 1994/3548 esas sayılı kararında ise gıyapta hakaret bakımından ihtilat unsurunun gerçekleşmesi gerektiğini ortaya koymuştur, http://www.adalet.org/yenickarar.php...=2&daire1=sayi
---------------
------------------------------------------------------------
---------------
------------------------------------------------------------
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"İfade Özgürlüğü Temelinde Hakaret" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Can Canpolat'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
20-11-2007 - 17:32
(6005 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 2 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 2 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
18251
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 1 gün 7 saat 43 dakika 4 saniye önce.
* Ortalama Günde 3,04 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 49775, Kelime Sayısı : 6281, Boyut : 48,61 Kb.
* 1 kez yazdırıldı.
* 9 kez indirildi.
* 3 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 713
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,05070591 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.