Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Vücut Bütünlüğünün İhlali Halinde Manevi Tazminat

Yazan : Adnan Harman [Yazarla İletişim]
Stajyer Avukat

Yazarın Notu
T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÖZEL HUKUK YÜKSEK LİSANS PROGRAMI MANEVİ TAZMİNAT DERSİ İÇİN ÖDEV OLARAK SUNULMUŞTUR. NİSAN, 2007 İSTANBUL


VÜCUT BÜTÜNLÜĞÜNÜN İHLALİ HALİNDE MANEVİ TAZMİNAT


1-GİRİŞ

Kişilik hakkı, kişiliği oluşturan, kişinin kişilik değerlerinin tümü üzerinde geçerli olan haktır. Bu hakkın konusuna tüm kişilik değerleri girer.[1] Türk Medeni Kanunu’nda(TMK) kişilik hakkı kavramı kullanılıyor, bu kavramın içine hangi kişisel değerlerin gireceği ise belirtilmemiştir. Kişilik hakkını oluşturan kişisel değerlerden bazılarını söylemek gerekirse, bunlar: yaşam, vücut bütünlüğü, şeref ve haysiyet gibi kişisel değerleri saymak mümkündür. Kişilik hakkının içinde yer alan kişisel değerler biraz önce saydıklarımızdan ibaret olmayıp bunların dışında nelerin kişilik hakkının içinde yer alan kişisel değerlerden olduğu hususunun takdiri somut olayda hâkimin takdirine bırakılmıştır.[2]
Kişinin sahip olduğu vücut bütünlüğünün kişilik hakkının içinde yer alan kişisel değerlerden biri olduğu açıklandıktan sonra, konunun iyi anlaşılması açısından aşağıda ilk önce vücut bütünlüğü ile manevi tazminat kavram olarak açıklanmaya çalışılacak, daha sonra, vücut bütünlüğünün ihlali neticesi manevi tazminat davasının açılabilmesinin şartları açıklanıp, manevi tazminat davası açılmasının sonuçları ortaya konacaktır. Bütün bunlar yapılırken konuya ilişkin Yargıtay kararlarına değinilecek ve inceleme konumuz olan Borçlar Kanunu(BK) m.47’ye karşılık gelen, Borçlar Kanunu Tasarısının 55’inci maddesi de incelenecektir.
2- VÜCUT BÜTÜNLÜĞÜ KAVRAMI

Vücut bütünlüğü, kişilik hakkının içinde yer alan kişisel değerlerden biri olup yaşam hakkı kadar önemlidir. Kişinin sahip olduğu bu hak hem uluslar arası hukukta(belgelerde), hem de ulusal hukukta koruma altına alınmıştır. Gerçekten uluslar arası hukuka baktığımızda bunu görmek mümkün, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi madde 5’te “Hiç kimseye işkence ya da zalimce, insanlık dışı ya da onur kırıcı davranış ve ceza uygulanmaz.” Bu belgeye paralel bir düzenleme Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde de yer almaktadır. Sözleşmenin 3.maddesinde “ Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.” Görüldüğü gibi vücut bütünlüğü(insan vücudunun dokunulmazlığı )[3]uluslararası düzeyde öneme sahip olup, koruma altına alınmıştır. Vücut bütünlüğü, ulusal hukukta en başta Anayasa’nın koruması altındadır. Anayasa’nın “ Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17.maddesinin, ikinci ve üçüncü fıkrasında bu koruma açıkça hükme bağlanmış ve maddi kişisel değerlerin korunmasındaki anayasal çerçeve çizilmiştir.[4]Şöyle ki: “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” Vücut bütünlüğü, ulusal hukukta Anayasa’nın dışında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86vd ile 89vd maddelerinde güvenceye bağlanmış ve kişiliğe yapılacak saldırıların suç teşkil edeceğini açıkça hükme bağlamıştır. Bunlar dışında kişilik hakkının koruması açısından TMK m.24-25 ve BK m. 41vd önemlidir. Çalışma konumuz açısından BK’ nun vücut bütünlüğünün ihlali durumunda manevi tazminatı düzenleyen 47’nci maddesi üzerinde durulacaktır.
Vücut bütünlüğü biraz önce açıkladığımız gibi, yaşam hakkı kadar önemli olup, korunması gereken mutlak haklardandır. Kişinin vücut bütünlüğü saygı gösterilmesi gereken değerlerden birisidir. Kişinin rızası olmadan, kişisel değerlerine yapılacak her türlü müdahale hukuka aykırıdır ve kişilik hakkına saldırı teşkil eder. Buradan çıkan sonuç kişinin saldırıya karşı gösterdiği rıza, yapılan saldırıda hukuka aykırılık unsurunu ortadan kaldırabilir. Fakat bunun için verilen rızanın, ahlaka, adaba ve kamu düzenine aykırı olmaması gerekir. Yoksa verilen rıza hukuka aykırılığı ortadan kaldırmaz, şartları varsa rıza BK.m.44’e göre tazminattan indirim sebebi olur.[5]
Vücut bütünlüğü kavramına, bir kimsenin fiziki bütünlüğü(fiziki varlığı) kadar, kişinin ruhsal ve sinirsel bütünlüğü de girer. Borçlar Kanunu’nun vücut bütünlüğünün ihlali durumunda manevi tazminat taleplerini düzenleyen 47’nci maddesinin biraz önce bahsettiğimiz her iki bütünlüğü koruduğu hem doktrinde hem de Yargıtay Kararlarında kabul edilmektedir.[6] Bunun sonucu olarak bir kimseyi yaralamak, bir kimsenin gözünü patlatmak, tokat atmak, bir kimseyi sakat bırakmak kadar, bir kimsenin akli dengesinin bozulmasına yol açmak ta vücut bütünlüğünün ihlali içerisine girer ve BK m.47’nin sağladığı korumadan yararlanır.
3- MANEVİ ZARAR

Manevi tazminat talebi, kişiliğe yapılan saldırı dolayısıyla, kişiye tanınan ve kişinin uğradığı manevi zararın, yani saldırı sonucu kişinin duyduğu acı, elem ve ızdırabın, başka bir yolla tatmin edilerek giderilmesi amacıyla tanınmıştır. Manevi tazminat davası açma hakkı TMK m.25/III ve BK 49’da genel olarak düzenlenmiştir. Bu iki hüküm genel nitelikte olup, bu maddeler dışında da çeşitli kanunlarda manevi tazminat davası açılabilecek haller özel olarak düzenlenmiştir. Bu özel hallere örnek olarak; TMK m.26/II(adın korunması), 121(nişanın bozulması halinde manevi tazminat), 174/II(Boşanmada manevi tazminat) ve ödev konumuz açısından BK m.47(vücut bütünlüğünün ihlali halinde manevi tazminat) maddeleri gösterilebilir.[7]
Manevi zarar, maddi zarardan farklı olarak kişinin maddi açıdan değil manevi açıdan uğradığı kayıpları ifade eder. Burada kişinin haksız fiil ya da sözleşmeye aykırılık sonucu acı, üzüntü(elem) ve ızdıraptan kaynaklanan bir zararı söz konusudur ve manevi tazminat bu zararın giderilmesini amaçlamaktadır. Manevi zarar gerçek anlamda bir zarar sayılmaz. Manevi tazminat, maddi tazminat gibi gerçek bir giderim niteliği taşımaz.[8] Buna karşılık manevi tazminatın kişi varlığındaki objektif bir eksilmenin parasal olarak ifade edilerek yerine konması, gerçek bir zararın giderilmesi görüşü de savunulmaktadır.[9] Bu iki görüş dışında manevi tazminatın, maddi tazminatın bir türü olduğu yönünde bir görüş te doktrinde savunulmaktadır.[10] Haksız fiil veya sözleşmeden kaynaklanan ve vücut bütünlüğünü ihlal eden bir durum söz konusu ise ve bu saldırı sonucu bir zarar meydana gelmişse, bu zararın tazmini gerekir. Saldırı neticesi kişi acı, elem ve ızdıraptan kaynaklanan bir zarara uğramışsa bu zararın tazmini gerekir. Burada, meydana gelen zararın tazmini maddi tazminat giderimi değildir. Buradaki giderim uğranılan acı, elem ve ızdırabın, tazminat davası yolu ile parasal veya başka bir şekilde giderilmesidir. Maddi tazminatın dışında, gerçek bir zararın giderimi söz konusudur.
Manevi zarar, haksız fiil veya sözleşmeye aykırılık nedeniyle doğabilir. Haksız fiil neticesinde oluşan manevi zararda, haksız fiilin yöneldiği varlığın türü önem taşımaz. Haksız fiil şahıs varlığına ya da malvarlığına yönelmiş olabilir. Bu fiil sonucu kişi manevi zarara uğramışsa bunun tazmin edilmesi gerekecektir. Yukarıdaki görüşlerden hangisi savunulursa savunulsun, eğer vücut bütünlüğüne bir saldırı gerçekleşmiş ve bu saldırı neticesi kişi acı, elem ve ızdıraptan kaynaklanan bir zarara(manevi zarar) uğramışsa bu zararın tazmini gerekir. Bu zararın giderimi(tazmini)için açılan dava manevi tazminat davasıdır.
Manevi zarar haksız fiil neticesinde gerçekleşmişse, manevi tazminata hükmedebilmek için, daha sonra açıklayacağımız gibi, haksız fiilin bütün unsurlarının gerçekleşmiş olması gerekecektir. Ancak burada haksız fiilin zarar unsuru, manevi zarar olarak gerçekleşmiş olmalıdır.
Kişilik değerlerinin ihlalinden hem maddi hem de manevi zarar doğabileceği gibi, yalnızca manevi zarar da doğabilir. Vücut bütünlüğünün ihlalinde bu durumla karşılaşmak mümkündür. Zarar verici olay sonunda yalnızca manevi zarar doğsa bile, zarar gören manevi tazminat talebinde bulunabilir. Zira manevi tazminat talebi maddi tazminat talebinden tamamen bağımsızdır.[11]

4- MANEVİ TAZMİNAT DAVASI

Manevi tazminat davası, kişilik hakkı saldırıya uğrayan kişinin, bu saldırı sonucu, uğradığı manevi zararın, duyduğu acı, elem ve ızdırabın tatmin ve telafisi amacıyla açılan davayı ifade eder. Bu davanın açılması için belli şartların gerçekleşmesi gerekir. Kişilik hakkının içinde yer alan kişilik değerlerinden biri olan, vücut bütünlüğünün ihlali çoğu zaman haksız fiil teşkil ettiğinden, aşağıda manevi tazminat davasının şartları açıklanırken, BK ’nın haksız fiile ilişkin şartları genel olarak öncelikle açıklanacaktır.




4.1- VÜCUT BÜTÜNLÜĞÜNÜN İHLALİNDE AÇILACAK MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ AMACI VE HUKUKİ NİTELİĞİ

Manevi tazminat davası, kişilik hakları hukuka aykırı bir şekilde saldırıya uğrayan kişinin, bu saldırıdan doğan acı, elem ve ızdırabın telafisi amacını güder. Saldırı sebebiyle duyulan acı, elem ve ızdırap manevi zarar olarak ifade edilir. Saldırıya uğrayan kişinin haksız saldırı sonucu acı, elem ve ızdıraptan kaynaklanan bir zararı(manevi zarar) söz konusudur. Manevi tazminat davası, bu zararın giderilmesi amacına yöneliktir.[12] Yargıtay da çeşitli tarihlerde verdiği kararlarda, manevi tazminatın, vücut bütünlüğü saldırıya uğramış olan kişinin, maddi tazminat istemi yanında, ayrıca duymuş olduğu acı ve elemim giderilmesi amacına hizmet ettiğini içtihat etmiştir.[13]
Manevi tazminatın amacının, kişilik hakkı saldırıya uğrayan kişinin, bu saldırıdan kaynaklanan acı, elem ve ızdırabının giderilmesi olduğunu açıkladıktan sonra, şimdi bu davanın hukuki niteliğinin ne olduğuna bakılacaktır. Manevi zarar, haksız bir saldırı sonucu kişinin şahıs varlığında uğramış olduğu kayıpları ifade eder. Şahıs varlığında meydana gelen bu kayıp haksız fiil neticesi meydana gelebileceği gibi, sözleşmeye aykırılık neticesinde de meydana gelebilir.[14]Kişinin şahıs varlığında uğramış olduğu bu kayıp neticesi, uğradığı manevi zararın tazmini için açmış olduğu manevi tazminat davasının hukuki niteliği konusunda doktrinde görüş birliği yoktur. Manevi tazminatın hukuki niteliği, doktrinde tartışmalıdır. Tartışılan husus, manevi tazminatın, bir özel hukuk yaptırımı mı, yoksa kişiliğe yapılan saldırının bir cezai yaptırım mı olduğudur.
Manevi tazminatın hukuki niteliği ile ilgili farklı teoriler mevcuttur. Bunlardan ilki ceza görüşüdür. Bu görüşe göre, manevi tazminat bir çeşit özel hukuk cezası olarak kabul edilmekte, böylelikle davalıdan alınan para ile mağdurun intikam duygusundan kurtularak bir teselli sağlayacağını savunmaktadır.[15] Ceza görüşü, failin kusurundan hareket etmektedir. Önemli olan failin kusurlu olmasıdır. Bugün için failin manevi tazminattan sorumlu tutulabilmesi için kusurlu olması ya da kusursuz sorumluluk sebebiyle sorumlu olması arandığı için bu görüş manevi tazminatın hukuki niteliğini açıklayamamaktadır.[16] Yargıtay ceza görüşünü esas almamakla birlikte, manevi tazminatın “caydırıcı özellik ve etkinlik taşıması” gerektiğini içtihat etmiştir.[17] Doktrinde savunulan ikinci ve genel kabul gören görüş, tatmin görüşüdür.[18] Bu görüşe göre manevi tazminat özel hukuk nitelikli bir yaptırımdır. Manevi tazminat kişinin duyduğu acıyı dindirir ve kişinin manevi yönden tatmin olmasını sağlar. Burada mağdura ödenecek bir miktar para ile yapılan haksızlığın mağdurda yarattığı kırgınlık ortadan kaldırılacaktır. Doktrinde ceza ve tatmin görüşü dışında, bizimde katıldığımız bir üçüncü görüş olarak telafi görüşü savunulmaktadır.[19] Bu görüşe göre, manevi tazminat davasının açılmasıyla asıl amaçlanan hedef uğranılan zararın telafisidir. Yargıtay 22.6.1966 tarihinde verdiği İçtihadı Birleştirme Kararında manevi tazminatın , “...mağdurda veya zarara uğrayanda bir huzur hissi, bir tatmin duygusu tevlit etmelidir...” demektedir. Yargıtay daha sonra verdiği kararlarda manevi tazminatın , “...ne bir ceza olduğu, ne de mâmelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaçladığı, bu haliyle tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik...” taşıdığını içtihat etmiştir.[20]
Manevi tazminat cezai nitelikte olmayıp, medeni hukuktan kaynaklanan bir para ödeme yükümlülüğüdür. Manevi tazminat gerçek anlamda bir zarar karşılığı olmadığından, gerçek anlamda bir tazminat da değildir.[21] Yine kusurlu olana hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de olmadığından ceza olarak da nitelenemez. Ruhsal ızdırapları telafi etmeyi amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu vardır. Manevi tazminat olarak bir miktar para ödenmesi manevi kaybı geri getirdiği veya manevi varlığın onunla değiştirildiği anlamına gelmeyip, manevi zarara uğrayanın acısını yumuşatıp, yatıştırmak, bozulan manevi dengeyi onarıp, düzelterek bir ruhi tatmin aracı olmak, bir huzur hissi sağlamaktadır.

4.2- VÜCUT BÜTÜNLÜĞÜNÜN İHLALİ HALİNDE AÇILACAK MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ ŞARTLARI

İlk önce genel olarak manevi tazminat davasının şartları incelenecektir. Daha sonra BK’ nun 47’nci maddesinde özel olarak düzenlenen ve vücut bütünlüğünün ihlali durumunda diğer şarların gerçekleşmesiyle açılabilecek manevi tazminat davasının, bu maddede düzenlenen özel şartlarına bakacağız.

4.2.1- Genel Şartlar

Manevi tazminat davası için, genel olarak, hukuka aykırı bir fiilin varlığı, failin kusuru( failin kusurunun gerekip, gerekmediği aşağıda ayrı bir başlık altında incelenecektir), bir zararın meydana gelmesi ve meydana gelen zarar ile hukuka aykırı fiil arasında illiyet bağının olması gerekir. Şimdi bu şartlar tek tek açıklanacaktır.

4.2.1.1- Hukuka Aykırı Fiil

Borçlar Kanunu madde 47’nin ilk şartı manevi tazminat yükümlüsünün vücut bütünlüğünün ihlali(kanun’un deyimiyle cismani zarar) neticesini doğuran bir fiilde bulunmasıdır. Bu fiil olumlu veya olumsuz bir şekilde olabilir. Fiil dediğimiz insan davranışının ortaya konuluş şekli önemli değildir. Bu davranış yapılırken bir araç ta kullanılabilir. Bu şekilde olumlu veya olumsuz şekilde ortaya konulan davranışın neticesi manevi tazminat istenebilmesi için, ortaya konulan davranışın hukuka aykırı olması gerekir.
Hukuka aykırılık; kişilerin mal ve şahıs varlıklarını doğrudan doğruya veya dolaylı bir şekilde koruma amacı güden, yazılı ya da yazılı olmayan emredici davranış kurallarının ihlali olarak tanımlanabilir. Zira bir fiilin hukuka aykırı olduğunu söyleyebilmek için sadece kanuna aykırı olup olmadığına bakılarak tespit edilmez. Hukuka aykırılık hususu için bütün hukuk düzeni göz önünde tutularak bir belirleme yapılmalıdır.
Borçlar Kanunu madde 47 ile koruma altına alınan beden ve ruh bütünlüğü hakkı, mutlak haklardan olan kişilik haklarının bir bölümünü oluşturur ve hukuk düzenince koruma altına alınmıştır. Dolayısıyla bunları koruyan temel koruma normlarının ihlali, kural olarak hukuka aykırılığı oluşturur. Hukuka aykırılık unsuru veya şartı fiilin hukuka uygun olması halinde, sorumluluğun söz konusu olamayacağını ifade eder.[22]
Hukuka aykırılığı ortadan kaldıran ve Anayasa m.17/II, III, TMK m.24, BK m.49’da düzenlenen, kamu yetkisinin kullanılması, özel hukuktan doğan bir hakkın kullanılması, mağdurun rızası, meşru müdafaa, zaruret hali, kendi hakkını kullanmak için kuvvet kullanma hallerinde ise hukuka aykırılıktan söz edilemez. Bununla birlikte hukuka aykırılığı ortadan kaldıran mağdurun rızası, BK m.47 anlamında manevi tazminat yükümlülüğünü, dolayısıyla fiilin hukuka aykırılığını ortadan kaldırmaz. Zira kanun kişilik haklarından vazgeçmeyi kabul etmemiştir(TMK m.23). Bir kimse rızası ile kendisinin vücut bütünlüğünün ihlaline cevaz verirse, bu halde rıza fiilin hukuka aykırılığını ortadan kaldırmamakla birlikte tazminatın miktarının tayininde etkili olan bir unsur olup, şartları varsa rıza BK m.44’e göre tazminattan indirim sebebi olur.[23]

4.2.1.2- Zarar

Zarar, bir kimsenin mal veya şahıs varlığında iradesi dışında meydana gelen eksilme olarak tanımlanabilir. Haksız fiil nedeniyle manevi tazminata hükmedebilmek için haksız fiilin bütün unsurlarının gerçekleşmesi gerekir. Burada haksız fiilin zarar unsuru, manevi zarar olarak gerçekleşmelidir. Borçlar Kanunu kişisel varlıklara yönelik haksız fiil nedeniyle manevi tazminatı, bu varlığın maddi ya da maddi nitelikte olmaması açısından bir ayrım yaparak incelemiştir. Haksız fiil kişinin maddi kişisel varlıklarına(yaşam hakkı ve vücut bütünlüğüne) saldırı niteliği taşıyorsa, buna ilişkin manevi tazminatı BK m.47 düzenlemiştir. Maddi nitelikte olmayan kişisel varlıklara saldırı halinde manevi tazminatı ise BK m.49 düzenlemiştir.
Burada manevi tazminat davasının bir şartı olarak gerçekleşmesi gereken zarar, manevi zarardır. Manevi zararın tanımı konusunda doktrinde görüş birliği yoktur. Subjektif görüşe göre,[24]manevi zarar, kişilik değerleri hukuka aykırı bir saldırıya maruz kalan kişinin bu saldırı nedeniyle hissettiği acı ve ıstıraplar ile yaşama sevincinin azalmasıdır. Objektif görüşe göre ise,[25]manevi zarar, bir kişinin şahıs varlığında(kişisel değerlerinde) iradesi dışında meydana gelen bir azalmayı ifade eder. Manevi zararın tanımı üzerinde farklı görüşlerin savunulmasının asıl önemi, daha sonra manevi tazminat isteme hakkı olanlar açıklanırken görüleceği gibi, tüzel kişiler ile temyiz kudretinden mahrum olanların bu hakka sahip olup olmadıkları hususu tartışmalı ve önemli olan bir husustur.[26]
Meydana gelen zarar konusunda değinilmesi gereken bir başka husus hangi tür zararların istenebileceğidir. Zira meydana gelen zarar konusunda, doğrudan zarar-dolaylı zarar ve yansıma zarar şeklinde üçlü bir ayrım yapılmaktadır. Doğrudan zarar, hukuka aykırı saldırı sonucu doğrudan doğruya mağdur üzerinde meydana gelen ve araya ilave bir sebep girmeden uğranılan zarardır. Dolaylı zarar, doğrudan hukuka aykırılığı yaratan saldırıdan değil de, bu saldırı vesilesiyle eklenen başka bir sebepten kaynaklanan zararı ifade eder.[27] Doktrinde bu ayırımı açıklayan şu örnek verilmektedir: “A’ nın B’ nin kamyonunu yakması halinde, kamyonun değerinin B’ nin malvarlığından çıkması, B’ nin uğradığı doğrudan zarardır. Bu kamyonun taşıyacağı yükleri taşıyamaması yüzünden B’ nin yük sahibine ödemek zorunda kalacağı tazminat, dolaylı zarardır.”[28]Doğrudan ve dolaylı olarak uğranılan zararın tazmini için hukuka aykırı fiil ile zarar arasında uygun illiyet bağının olması yeterlidir.
Yansıma zarar ise, bir hukuka aykırı saldırıya maruz kalan kimsenin dışında başka bir kişinin, bu saldırı yüzünden uğradığı zararı ifade eder. Örnek vermek gerekirse “hukuka aykırı bir fiil sonucu ölen ses sanat karı (A)’ nın eşinin ve çocuklarının (A)’nın kendilerine sağladığı destekten mahrum kalmaları, (A)’nın çalıştığı gazino sahibinin zararı... ,(A)’ nın öldürülmesi yüzünden meydana gelen yansıma zararlardır.”[29]
Manevi zararın tanımı yapıldıktan ve zarar çeşitleri açıklandıktan sonra acaba BK.m.47 bağlamında, vücut bütünlüğünün ihlali durumunda hangi tür zararların istenebileceği önemli olan bir konudur. Uğranılan zarar, ister doğrudan, isterse de dolaylı nitelik taşısın, eğer vücut bütünlüğüne yapılan saldırı ile meydana gelen zarar arasında uygun illiyet bağı varsa, bu şekilde meydana gelen her türlü zararın, bu arada saldırı sonucu acı, elem ve ızdırap şeklinde duyulan zararın da tazmini gerekir. Yargıtay konuya ilişkin olarak verdiği kararlarda,[30] BK 47’nci maddesine göre, cismani zarara uğrama durumunda, yansıma yoluyla zarara uğrayan kişilerin manevi tazminat istemi için dava açabilmelerinin söz konusu olamayacağını, cismani zarar sonucu, manevi tazminat isteminin ancak doğrudan zarara uğrayan kişilere ait olduğunu içtihat etmiştir.
Yansıma yoluyla meydana gelen zararlardan failin sorumlu tutulabilmesi için, hem fille uygun illiyet bağı; hem de hukuka aykırılık bağı bulunması gerekir.[31]

4.1.1.3- Uygun İlliyet Bağı

Borçlar kanunu madde 47’deki manevi tazminat davasının üçüncü ve bir diğer şartı da, hukuka aykırı davranışla zararlı sonuç arasında uygun illiyet bağının bulunmasıdır.
İlliyet bağı, sebep-sonuç bağı demektir. Haksız fiil faili ancak kendi fiilinin sonucu olan zararlardan sorumlu tutulabilir. Meydana gelen zarar, bu fiilin dışında başka bir sebepten kaynaklanıyorsa, sorumluluk söz konusu olmayacaktır.[32]
İlliyet bağı(uygun illiyet bağı) özellikle istihdam edeninin sorumluluğu gibi kusursuz sorumluluk hallerinde haksız fiil sorumluluğuna nazaran daha fazla önem taşır. Çünkü, bir sonraki başlıkta kusur şartı anlatılırken görüleceği gibi, kusursuz sorumluluk hallerinde kusur şart olmadığından uygun illiyet bağı ön plana çıkmaktadır. Yargıtay’ın 1966 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararında da,[33] istihdam edenin sorumluluğu için kusur aranmadan, illiyet bağının varlığı yeterli görülmüştür.
Borçlar Kanunu madde 47’ye göre vücut bütünlüğünün ihlali neticesinde ortaya çıkan zararlı sonuçtan, faili sorumlu tutabilmek için, meydana gelen zararlı sonuçla, failin davranışı arasında uygun illiyet bağı bulunmalı, yani zararlı sonuç failin hukuka aykırı davranışı neticesi meydana gelmiş olmalıdır. Failin zararlı davranışı bu sonuçları doğurmamışsa, yani uygun illiyet bağı yoksa faili sorumlu tutamayız. İlliyet bağını kesen sebeplerden, mücbir sebep, zarar görenin ağır kusuru ve üçüncü kişinin ağır kusuru gibi haller somut olayda gerçekleşmişse, illiyet bağı kesildiği için, artık sorumluluk yoluna gidilemeyecektir.[34] Zira bu durum, hiç kimse sebep olmadığı zarardan sorumlu tutulamaz prensibinin de bir gereğidir.

4.1.1.4- Kusur

Haksız fiile ilişkin sorumlulukta, Borçlar Kanunumuz, kural olarak kusur sorumluluğunu kabul etmiştir. Yani BK m.55,istihdam edenin sorumluluğu gibi kusursuz sorumluluk halleri istisna olup, kanunda ayrıca düzenlenmiştir.[35]
Kusur, sorumluluğun doğması için gerekli olan genel bir kavram olup, ihmal(ağır ve hafif ihmal) ve kast şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Kusurun derecesi bakımından kanun açıkça bir düzenleme yapmadığı sürece, ihmal durumunda bile kişinin sorumluluğu yoluna gidilir.
Borçlar Kanunu madde 47’e göre “hakim hususi halleri nazara alarak cismani zarara duçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölenin ailesine manevi zarar namıyla adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir” hükmüne baktığımız zaman, kusurun aranıp aranmamasına, kusur aranacaksa, kusur oranının ne olduğuna ilişkin bir açıklamaya, madde de yer verilmemiştir.
Borçlar Kanunu madde 47 anlamında manevi tazminatı gerektirecek zarar, haksız fiilden, daha önce açıkladığımız gibi kusursuz sorumluluktan ya da sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanabilir.
Kusurun bir şart olduğunu benimseyen görüşe göre,[36] BK m.47’de kusurdan söz edilmemiş olması, kusur sorumluluğunda buna gerek olmadığı anlamına gelmez. Zira 47’nci maddenin getirdiği sorumluluk hiç şüphe yok ki, sorumlu kişinin kusurlu olmasını temel şart olarak alır. Kusur sorumluluğunun genel şartları, haksız fiili düzenleyen BK m.41 vd maddelerinde düzenlenmiş ve kusur, orada sorumluluğun bir şartı olarak açıkça hükme bağlanmıştır. Buna karşılık, sebep sorumluluğunda(BK.m.55 gibi kusursuz sorumluluk hallerinde) kusur sorumluluk şartı olmadığından, failin kusuru olmasa bile sorumluluğu söz konusu olacaktır.[37] Vücut bütünlüğüne saldırı halinde, uğranılan zararın tazmini için kusur aranmalıdır. Zira vücut bütünlüğünün ihlali halleri genelde haksız fiilin bir sonucu meydana gelmektedir. Fakat eğer olayda kusursuz sorumluluk hallerinden biri varsa ve manevi tazminatın diğer şartları da oluşmuşsa, o zaman kusur olmasa bile manevi tazminat davası açılabilmelidir.
Doktrinde görüş ayrılıklarına neden bu sorun uygulamada da çeşitli şekillerde ortaya çıkmıştır. 22.6.1966 tarih ve E.1966/7, K.1966/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında,[38] BK m.47’ye dayanan manevi tazminat taleplerinde, daha önce illiyet bağını anlatırken yaptığımız açıklamalarda da söylediğimiz gibi, kusurun aranmadığı yönünde karar verilmiştir. Ancak daha yeni tarihli Yargıtay kararlarında ise açık bir şekilde ifade edilmese de kusurun varlığı aranmıştır.[39]
Görüldüğü gibi BK m.47 de vücut bütünlüğünün ihlali durumunda, zarar görene tanınan manevi tazminat talebinde, failin kusurlu olup olmamasına ilişkin her hangi bir açıklama yoktur. Doktrinde kusur görüşü savunulduğu kadar, kusurun bir şart olarak gerekmediği görüşü de savunulmuştur. Yargıtay 1966 yılında verdiği İçtihadı Birleştirme Kararında, kusur olmasa bile, failin sorumluluğuna gidilebileceğini içtihat etti. Bu gün için kabul edilen BK.m.47’nin bir kusursuz sorumluluk hali olmadığı, ancak failin kusuru olmasa bile, zarara uğrayanın zararından, olayda kusursuz sorumluluk hallerinden biri varsa sorumlu tutulacağı şeklindedir.

4.2.2- Özel Şartlar

Borçlar Kanunu m.47’e göre “ hakim hususi halleri nazara alarak cismani zarara duçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölenin ailesine manevi zarar namıyla adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir” bu madde hükmüne giren manevi tazminattan söz edebilmek için bir kimsenin muhakkak surette cismani zarara uğraması yada yakınlarından birinin ölmesi gerekmektedir. Konumuz açısından aranacak olan özel şart cismani zarara(vücut bütünlüğü) uğrama durumunun gerçekleşmiş olmasıdır.


4.2.2.1- Vücut Bütünlüğü İhlal Edilmiş Olmalıdır

Borçlar Kanunu m.47’ye dayanılarak dava açılıp, uğranılan manevi zararın talep edilebilmesi için yukarıda açıkladığımız şartlara ek olarak, dava açan kimsenin vücut bütünlüğünün ihlal edilmiş olması gerekir. Vücut bütünlüğünün ihlalinin kapsamına daha önce açıkladığımız gibi, kişinin maddi (fiziki) bütünlüğü girdiği gibi, kişinin ruhsal ve sinirsel bütünlüğü de girer. Failin yaptığı saldırı, kişinin fiziki veya ruhsal ve sinirsel bütünlüğünün ihlaline sebep olmuşsa, vücut bütünlüğünün ihlali koşulu gerçekleşmiştir.
Vücut bütünlüğünün ihlali daha çok haksız fiil neticesinde meydana gelmektedir.

4.2.2.2- Vücut Bütünlüğünün İhlali Neticesi Manevi Zarar Doğmuş Olmalıdır

Borçlar Kanunu m.47 metninde “hususi haller” deyimiyle ifade edilen bu özel hal ve şartlar ibaresinin neyi ifade ettiğinin açıklanması gerekir. Ancak kesin bir belirleme yapmak söz konusu değildir. Bu nedenle her olayın özelliğine göre göz önünde bulundurulması gereken bir şart olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu şart tazminat miktarının tayininde rol oynayan tali bir şart olmayıp, manevi tazminatın doğumu için söz konusu olan esaslı şartlardan biridir. Zira her vücut bütünlüğünün ihlali durumunda, manevi tazminat isteminin yerinde olup olmadığına, somut olayda manevi tazminatı gerektirir şartların gerçekleşip gerçekleşmediğini takdir edecek olan kişi, hâkimdir.
Özel hal ve şartlar her olayın niteliğine göre manevi tazminata hükmedilebilmesi açısından farklı özellikler gösterir. Her somut olayda özel hal ve şartlar birbirinden farklı olabilecektir. Olayda, manevi tazminatı gerektirecek özel hal ve şartların araştırılması gerekecektir. Özel hal ve şartlardan maksat, olaya özgü hal ve şartlar, yani olayın özellikleridir.[40] Her olay birbirinden farklı olacağından, özel hal ve şartların takdiri hâkime bırakılmıştır. Hâkim özel hal ve şartların gerçekleşip gerçekleşmediğini göz önünde bulundurarak manevi tazminata hükmeder veya hükmetmez. Ayrıca tazminatın miktarını da buna göre takdir eder.
Olayın oluş şekli de özel hal ve şartlar içinde değerlendirilir. Feci bir olay ile normal şartlar altında meydana gelmiş bir olay farklı olacağından manevi tazminatın takdiri farklı olacaktır.
Zarar görenin birlikte kusuru manevi tazminata hükmedilmesine engel olmamakla birlikte, bu kusur belli bir ağırlıkta ise hâkim manevi tazminata hükmetmeyebilir.[41]
Borçlar Kanunu m.47 hâkime geniş bir takdir yetkisi tanımıştır. Ancak bu takdir yetkisini kullanırken hâkim tamamen serbest değildir. Zira onu bağlayan bazı kurallar vardır. Özellikle hâkimin takdir yetkisini kullanırken “hukuka ve hakkaniyete” (TMK m.4) uygun davranmalıdır. Hâkim, kişinin çektiği ruhi ızdırabını dindirecek, onda huzur duygusu doğuracak ve onun tatmin olmasını sağlayacak manevi tazminata özel hal ve şartları bu amacın ışığı altında değerlendirecektir.
Manevi tazminat miktarı tayin edilirken tarafların ekonomik ve sosyal durumları, paranın satın alma gücü, para değerindeki düşmeler dikkate alınmalıdır.[42] Zira hâkimin takdir edeceği miktar, manevi tazminat davasını bir zenginleşme aracı haline getirmemelidir.

5- VÜCUT BÜTÜNLÜĞÜNÜN İHLALİ HALİNDE AÇILACAK MANEVİ TAZMİNAT DAVASINDA TARAFLAR
5.1- DAVACI

Vücut bütünlüğünün ihlali halinde, manevi tazminat isteme hakkı, sadece zarara uğrayan kişiye aittir. Zarara uğrayan kimsenin yakınları(ana-baba, kardeş ) kural olarak, manevi tazminat talebinde bulunamazlar. Fakat daha öncede açıkladığımız gibi, Yargıtay verdiği kararlarda, vücut bütünlüğünün ihlali sonucu zarara uğrayan kimsenin (eşi, çocukları, anne ve babası gibi) çok yakını olan kişilerin, bu zarar sebebiyle, bu kimselerin şahsen manevi zarara uğramaları (ruhi ve sinirsel bütünlüklerinin bozulması) halinde manevi tazminat isteyebileceklerini kabul etmiştir. Bu hallerde uğranılan zarar, yansıma yoluyla değil, doğrudan doğruya zarar görme hali ve bağımsız bir talep hakkı söz konusudur.[43] Borçlar Kanunu Tasarısının bu konuyu karşılayan 55’inci maddesi ikinci fıkrasında, bedensel zararlara ilişkin olmak üzere, mevcut kanunun 47’nci maddesinde yer verilmeyen, yeni bir hüküm getirmiş ve hâkimin sadece ölüm halinde değil, ağır bedensel zararlarda da zarar görenin yakınlarına, manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebileceği kabul edilmiştir.[44]
Borçlar Kanunu’nun 47’nci maddesine karşılık gelen, Borçlar Kanunu Tasarının 55. maddesine göre, “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.
Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.”
Borçlar Kanunu m. 47’yi karşılayan, Tasarının 55’inci maddesi ilk fıkrasında, hâkimin, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, manevi tazminat olarak bir miktar paranın ödenmesine karar verebilir hükmünü getirmiş. Hâkimin ne şekilde tazminata hükmedeceği açıklığa kavuşturulmuştur. Tasarının 55’inci maddesinin ikinci fıkrası, bedensel zararlara ilişkin olmak üzere, mevcut kanunun 47’nci maddesinde yer verilmeyen, yeni bir hükümdür. Öğreti ve uygulamadaki gelişmeler göz önünde tutularak, hâkimin sadece ölüm halinde değil, ağır bedensel zararlarda da zarar görenin yakınlarına, manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebileceği kabul edilmiştir.[45]
Vücut bütünlüğünün ihlali neticesinde, manevi tazminat davası açabilecek kişiler olarak temyiz kudreti bulunmayanlar ile tüzel kişilerin durumuna bakalım. Doktrinde bir görüş temyiz kudreti olmayanların uğradıkları tecavüzden dolayı acı, elem ve ızdıraptan kaynaklanan bir manevi zararın söz konusu olamayacağını ve bu nedenle manevi tazminat davası açamayacaklarını savunmaktadır.[46] Doktrinde bizim de katıldığımız bir başka görüş temyiz kudreti bulunmayanların da vücut bütünlüğünün ihlali halinde manevi tazminat davası açma haklarının olduğunu savunmaktadır.[47]
Temyiz kudreti bulunmayanın uğradığı saldırıdan dolayı, saldırıya uğrayanın yakınları, duydukları acı, elem ve ızdıraptan dolayı, daha önce açıkladığımız gibi manevi tazminat davası açabilirler. Temyiz kudreti bulunmayanın yakınlarının( ana-baba, oğul, çocuk) uğradıkları bu zararlar, yansıma yoluyla uğranılan zarar olmayıp, doğrudan doğruya uğranılan zarardır.
Tüzel kişilerin manevi tazminat talebinde bulunabilip-bulunamayacakları hususu, daha önce açıkladığımız gibi, manevi zararın tanımını açıklayan teorilerle bağlantılıdır. Buna göre objektif teori kabul edilirse tüzel kişiler de manevi tazminat talep edebilecekler.[48] Zira objektif teoriye göre manevi zarar kişisel değerlerde meydana gelen objektif azalmayı ifade etmektedir. Buna karşılık subjektif teori kabul edilirse tüzel kişilerin manevi tazminat talep edemeyecekleri kabul edilecektir. Zira subjektif teoriye göre, manevi zarar, kişilik değerleri hukuka aykırı bir saldırıya maruz kalan kişinin bu saldırı nedeniyle hissettiği acı ve ıstıraplar ile yaşama sevincinin azalmasıdır.
Doktrinde bir görüş tüzel kişilerin manevi tazminat talebinde bulunamayacaklarını kabul ederken,[49] bizim de katıldığımız ve Yargıtay’ın da kabul ettiği diğer bir görüşe göre, tüzel kişiler de sosyal kişilik değerlerine sahip olduğundan, bunların ihlali halinde manevi tazminat davası açabilirler.[50]


5.2- DAVALI

Manevi tazminat davası, esas itibariyle haksız fiili yapan kişiye ve kişilere karşı açılır. Failin sınırlı ehliyetsiz veya tam ehliyetsiz olması durumu değiştirmez. Bunlar aleyhine kanuni temsilcilerine karşı dava açılır.
Yargıtay’ın 22.06.1966 tarihli İçtihadı Birleştirme kararında belirtildiği üzere haksız fiilden kusursuz olarak sorumlu bulunan kişilere karşı da BK m.47 uyarınca manevi tazminat davası açılabilir.[51]
Failin mirasçıları mirası reddetmedikleri sürece, manevi tazminat talebinden sorumlu olurlar. Zira manevi tazminat borcunun mirasçılarına geçmesine hiçbir engel yoktur. Çünkü manevi tazminat alacağı şahsa bağlı bir hak olmasına karşın, manevi tazminatı ödeme borcu şahsa bağlı değildir. Asıl borçlunun ölümü halinde mirasçılara geçer. Haksız fiilin faili veya başkasının haksız fiilinden sorumlu olan şahıs manevi tazminat davası açılmadan önce veya dava devam ederken ölürse, manevi tazminat davası ölenin mirasçılarına karşı da açılabilir.
Manevi tazminat davasının davalısı, cismani zarara sebep olan faildir. Failin ölümü halinde onun mirasçıları mirası reddetmedikleri sürece manevi tazminat talebinden de sorumlu olurlar.

6- MANEVİ TAZMİNAT DAVASINDA YETKİLİ MAHKEME

Haksız fiilden doğan manevi tazminat davasında, yetkili mahkeme, dava açıldığı tarihte davalının ikametgâhı sayılan yer mahkemesi (HUMK m.9) veya haksız fiilin yapıldığı yer mahkemesidir (HUMK m.21). Türk Medeni Kanunu m.25’e göre de “davacı kişilik haklarının korunması için kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabilir.”
Fiil, aynı zamanda bir suç oluşturuyorsa suçun işlendiği yer mahkemesi de yetkilidir(CMK m.12/1).

7- MANEVİ TAZMİNAT DAVASINDA ZAMANAŞIMI

Manevi tazminat davasında zamanaşımı kural olarak bir yıldır. Manevi tazminat davasında zamanaşımı, dava haksız fiilden kaynaklanıyorsa Borçlar Kanunu’nun 60.maddesi gereği zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren bir yıl; dava, sözleşmeden kaynaklanıyorsa Borçlar Kanunu’nun 125.maddesi gereği on yıldır.[52]
Haksız fiil nedeniyle manevi tazminat istenmesine ilişkin dava hakkı, haksız fiilden zarar gören tarafın, zararı ve zarar vereni öğrenmesinden itibaren bir yıl ve her halükarda zarara neden olan fiilin meydana gelmesinden itibaren on yıl geçmesi ile zamanaşımına uğrar (BK m.60/1). Dolayısıyla zarar veya zarar verenden bir tanesinin öğrenilmesi sürelerin başlaması açısından yeterli değildir. Sürenin başlaması için her ikisinin, hem zararın hem de zarar görenin öğrenilmiş olması gerekir.[53]
Bir yıllık zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması için zarar görenin, davayı açmaya imkân verecek şekilde zararın mahiyet ve kapsamını ve zarar vereni öğrenmesi gerekir. Zarardan, dolaylı sorumlu olanlara karşı zamanaşımı süresi, haksız fiili yapana karşı zamanaşımı süresi dolmuş olsa dahi, zarar görenin bu kişileri öğrendiği tarihten itibaren başlar. Ancak bu süre on yılı geçemez. Zira zamanaşımı süresi, zarar ve failin öğrenilmesinden itibaren bir yıl ve her halükarda haksız fiilin üzerinden on yıl geçmekle dolar. BK m.60’ta düzenlenen bu süreler “hak düşürücü” süreler olmayıp, zamanaşımı süreleridir. Bu süreler geçtikten sonra da açılan dava söz konusuysa, önüne gelen davada, hâkim, kendiliğinden dava hakkının zamanaşımına uğradığını dikkate almaz. Zira zamanaşımı bir defidir. Defi olduğu için, tarafların bunu ileri sürmesi gerekir.
Borçlar Kanunu m.125 ve devamında belirtilen zamanaşımının durmasına, kesilmesine ve sonuçlarına ilişkin hükümler, haksız fiilden doğan dava hakkına ilişkin BK. m.60’daki zamanaşımı açısından da geçerlidir.
Haksız fiil, aynı zamanda suç teşkil ediyorsa ve Ceza Kanununda söz konusu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörülmüşse, manevi tazminat davasında da daha uzun olan Ceza Kanunundaki süre uygulanır(BK. m.60/2).[54] Ceza Kanunundaki daha uzun olan zamanaşımı süreci ancak haksız fiili yapana karşı açılacak olan davalarda uygulanır. Haksız fiilden dolayısıyla sorumlu olanlara(BK.m.55,İstihdam edenin sorumluluğu) karşı ise, özel hükümler saklı kalmak üzere, biraz önce bahsettiğimiz, Ceza Kanunundaki zamanaşımı süresi uygulanmaz.[55]
Açılacak manevi tazminat davasında uygulanacak zamanaşımı süresi hakkındaki açıklamalarımızı bitirdikten sonra, vücut bütünlüğünün ihlaline sebep olan fiil aynı zamanda suç teşkil ediyorsa ve açılmış bir ceza davası varsa, bu ceza davasının açılan hukuk davasına etkisi ne olacak, kısaca buna değinilecektir.
Borçlar Kanunu’nun 53’üncü maddesi ile hukuk hâkimi kusur olup olmadığına karar vermek ceza hukukunun sorumluluğuna dair hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, kusurun takdiri ve zararın kapsamının tayini hususunda dahi ceza mahkemesinin kararıyla bağlı olmadığı hükmü getirilmiştir. Bu hükümle, kural olarak hukuk hâkimini, ceza mahkemesinin kesinleşen kararı karşısında bağımsız kılmaktadır. Ancak bu bağımsızlık mutlak değildir. Yargıtay verdiği kararlarda[56],hukuk hâkiminin, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle eylemin hukuka aykırılığı veya davalı tarafından işlenmiş olup olmadığı(illiyet bağı) konusuyla bağlı olacağını kabul etmektedir.

8- SONUÇ

Kişilik hakkının içerisinde yer alan, kişilik değerlerinden biri olan vücut bütünlüğünün ihlali durumunda, BK m.47 gereği, vücut bütünlüğü ihlal edilen kişi, bu ihlal neticesi duyduğu acı, elem ve ızdıraptan kaynaklanan zararının(manevi zarar) giderimi için, zarar verene manevi tazminat davası açabilecektir. Faile karşı, manevi tazminat davasının açılabilmesi için, failin hareketi ile uğranılan zarar arasında illiyet bağının varlığı yeterli olup, ayrıca failin kusurlu olması gerekmez. Fail kusurlu olmasa bile uğranılan zararı tazmin edecektir. BK m.47 hükmünde kusur bir şart olarak öngörülmemiştir. Bu nedenle, hâkim kusursuz sorumluluk hallerinde de manevi tazminata hükmedebilir. Zarar görenin birlikte kusuru, tazminat miktarının takdiri dışında bir anlam ifade etmemektedir. Bu şekilde açılan davada, hâkim bütün şartları göz önünde bulundurarak manevi tazminat hükmetmeye gerek olup olmadığına ve eğer manevi tazminata hükmedecekse bunun miktarını, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ve somut olaya göre takdir hakkını kullanarak karar verecektir.
Vücut bütünlüğünün ihlali sonucu manevi tazminat talep hakkı, yalnızca vücut bütünlüğü ihlal edilmiş olan kişiye tanınmış olmayıp, yapılan saldırı sonucu, saldırıya maruz kalan kimsenin, ana-baba gibi yakınları da eğer diğer şartlar varsa manevi tazminat davası açabilirler. Burada vücut bütünlüğü ihlal edilen kişinin yakınlarının uğradığı zarar, yansıma yoluyla uğranılan zarar olmayıp, doğrudan doğruya uğranılan zarardır.
Borçlar Kanunu Tasarısı madde 55’e göre, ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebileceği düzenlenmiştir. Tasarının 55’inci maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen bu hüküm, bedensel zararlara ilişkin olmak üzere, mevcut kanunun 47’nci maddesinde yer verilmeyen, yeni bir hükümdür. Öğreti ve uygulamadaki gelişmeler göz önünde tutularak, hâkimin sadece ölüm halinde değil, ağır bedensel zararlarda da zarar görenin yakınlarına, manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebileceği kabul edilmiştir.
Manevi tazminat davasının dava, vücut bütünlüğünün ihlaline sebep olan faildir. Failin ölümü halinde onun mirasçıları mirası reddetmedikleri sürece manevi tazminat talebinden de sorumlu olurlar.


KAYNAKÇA

AYAN, Mehmet : Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 4.Baskı, Konya 2005.

DURAL, Mustafa/ÖĞÜZ, Tufan : Kişiler Hukuku,7.Bası, İstanbul 2004.

ERTAŞ, Şeref : “Manevi Tazminatın Hukuki Niteliği Ve Miktarının
Tesbiti”Prof.Dr. İlhan E.Postacıoğlu’na
Armağan, İstanbul 1990,s.65-111.
EREN, Fikret : Borçlar Hukuku Genel Hükümler,9.Bası, İstanbul 2006.

HATEMİ, Hüseyin : Gerçek Kişiler Hukuku(Kısa Ders Kitabı), İstanbul 2005.

HELVACI, Serap : Gerçek Kişiler, 1.Baskı, İstanbul 2006.

KILIÇOĞLU, M. Ahmet : Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2004.

OĞUZMAN, M.Kemal/
SELİÇİ, Özer/
OKTAY-ÖZDEMİR, Saibe : Kişiler Hukuku(Gerçek ve Tüzel Kişiler), 8.Bası, İstanbul, 2005.
OĞUZMAN, M.Kemal/
ÖZ, Turgut : Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 5.Bası, İstanbul 2006.

ÖZEL, Sibel : Uluslar arası Alanda Medya Ve İnternette Kişilik
Hakkının Korunması, 2.Baskı, Ankara 2004.

REİSOĞLU, Safa : Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2004.

SEROZAN, Rona : “Manevi Tazminat İstemine Değişik Bir Yaklaşım”
Prof.Dr. Haluk Tandoğan’a Armağan, Ankara 1990.
s.67-101.

TEKİNAY, S.Sulhi : Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7.Bası, İstanbul 1993.

YAVUZ, Cevdet : Borçlar Kanunu(BK.)-Türk Borçlar Kanunu. Tasarısı(BKT.) Ve Gerekçesi, Karşılaştırmalı Liste ile Birlikte-, 5.Baskı, İstanbul 2006.

Kazancı Mevzuat Ve İçtihat Bilgi Bankası.



[1] ÖZEL, Sibel: Uluslar arası Alanda Medya Ve İnternette Kişilik Hakkının Korunması, 2.Baskı, Ankara 2004, s.27; HATEMİ, Hüseyin: Gerçek Kişiler Hukuku(Kısa Ders Kitabı), İstanbul 2005; HELVACI, Serap: Gerçek Kişiler, 1.Baskı, İstanbul 2006, s.72vd; Genel bir kişilik hakkı mı yoksa birden fazla kişilik hakkı mı tartışması hakkında geniş bilgi için bkz. DURAL, Mustafa/ÖĞÜZ, Tufan: Kişiler Hukuku, 7.Bası, İstanbul 2004, s.92 vd.

[2] HELVACI, s.73.

[3] HELVACI, s.79.

[4] ÖZEL, s.29.

[5] OĞUZMAN, M.Kemal/ SELİÇİ, Özer /OKTAY-ÖZDEMİR, Saibe: Kişiler Hukuku(Gerçek ve Tüzel Kişiler), 8.Bası, İstanbul 2005, s.127vd; DURAL/ÖĞÜZ, s.96-97; HELVACI, s.78-79.

[6] TEKİNAY, S.Sulhi: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s.603; HELVACI, s.79; Yargıtay çeşitli tarihlerde birbirine paralel verdiği kararlarda cismani zarar(vücut bütünlüğünün ihlali)kavramına nelerin girdiğini hükme bağlamıştır. “...ancak cismani zarar kavramına (BK.’nun 46 ve 47.maddeleri)ruhsal bütünlüğün ihlali sinir bozukluğu veya hastalığı gibi hallerin girdiği bu hallerde sadece maddi sağlık bütünlüğünün değil ruhsal ve sinirsel bütünlüğün de korunduğu...” Y.21.HD. 2004/24 E, 2004/1413 K,23.2.2004 T., Y.21.HD. 2005/768 E, 2005/10156 K, 25.10.2005 T., “...cismani zarar kavramı içinde ruhsal bütünlük de yer aldığından...” Y.4.HD. 2001/4012, 2001/8028 K, 17.9.2001 T.(Kazancı Bilişim, İçtihat Bilgi Bankası).

[7] REİSOĞLU, Sefa: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 16.Bası, İstanbul 2004, s.213; DURAL/ÖĞÜZ, 147-148;HELVACI, s.129vd.

[8] TEKİNAY, s.655; OĞUZMAN, M.Kemal/ÖZ, Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 5.Bası, İstanbul 2006, s. 678 vd. ; AYAN, Mehmet, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 4.Baskı, Konya 2005, s.218;KILIÇOĞLU, Ahmet: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 3.Bası, Ankara 2003, s.287vd; ERTAŞ, Şeref : “Manevi Tazminatın Hukuki Niteliği Ve Miktarının Tespiti” Prof.Dr. İlhan Postacıoğlu’na armağan, İstanbul 1990, s.73.

[9] EREN, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2001, s.745 vd.

[10] SEROZAN, Rona : “Manevi Tazminat İstemine Değişik Bir Yaklaşım” Prof.Dr.Haluk Tandoğan’a Armağan, Ankara 1990, s.83vd.

[11] OĞUZMAN/ÖZ, s.696.

[12] KILIÇOĞLU, s.287; OĞUZMAN/ÖZ, s.679; HELVACI, s.167; DURAL/ÖĞÜZ, s.147; REİSOĞLU, s.194.

[13] 4.HD.’nin 2001/13435 E, 2002/4341 K, 8.4.2002 tarihli kararında manevi tazminatın amacı açıklanmaktadır. Kararda “... Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mamalek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir.Takdir edilecek miktar,mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun ...” denilerek manevi tazminatın, kişinin duyduğu acı ve elemin telafisi,tatmini amacına hizmet ettiği karara bağlanmıştır., 4.HD.’nin 22.4.2004 tarih,2004/5325 sayılı kararı ile 7.5.2002 tarih ve 2002/5435 sayılı kararı da biraz önce bahsettiğimiz karara paralel bir içtihat getirmiştir(Kazancı Bilişim,İçtihat Bilgi Bankası).

[14] KILIÇOĞLU, s.286.

[15] ERTAŞ,73 vd , Manevi tazminatın ,bir özel ceza olup olmadığı Alman doktrininde tartışılmaktadır. Ertaş’a göre manevi tazminat ne gerçek bir tazminat ne de bir ceza olamayacağına, açık maddi tazminatla cezaya göre daha fazla ortak özelliğe sahip olduğuna göre, manevi tazminat kendine özgü bir özel hukuk yaptırımıdır.

[16] OĞUZMAN/ÖZ, s.678; KILIÇOĞLU, s.286-287; ÖZEL, s.74;ERTAŞ, s.80-82; EREN, s.750; HELVACI, s128 vd.

[17] Bkz. 4.HD.’nin 15.9.2003 tarih ve 4618/10015 sayılı kararına(Kazancı Bilişim, İçtihat Bilgi Bankası).

[18] DURAL/ÖĞÜZ, s.147; KILIÇOĞLU, s.286-287; REİSOĞLU, s.194.

[19] OĞUZMAN/ÖZ, s.679; HELVACI, s.167; ÖZEL, s.75 ( yazar telafi görüşünü savunmakla beraber “telafi edici nitelik ister istemez tatmin ve caydırıcılık fonksiyonunu da beraberinde getirmektedir” demektedir). ; EREN, s.750.

[20] Y.4.HD. 2001/13435 E, 2002/4341 K, 8.4.2002 T., Y.11HD. 2004/1272 E,2004/12337 K, 14.12.2004 T (Kazancı Bilişim, İçtihat Bilgi Bankası).

[21] Manevi tazminatın gerçek anlamda bir giderim olup olmadığı ile ilgili, bkz. 3 nolu başlık altında daha önce yaptığımız açıklamalara, s.3-4.

[22] KILIÇOĞLU, s.176 vd; OĞUZMAN/ÖZ, s.492 vd; HELVACI, s.128 vd.

[23] OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY-ÖZDEMİR, s.127vd; DURAL/ÖĞÜZ, s.96-97; REİSOĞLU, s.214; HELVACI, s.78-79.

[24] OĞUZMAN/ÖZ, s. 678-679.

[25] EREN, s.750 vd.

[26] AYAN, s.217, ayrıca yazar eserinin 246’ncı sayfasında manevi zararı şöyle tanımlamaktadır: “Manevi zarar, kişilik hakkına yönelik haksız saldırı nedeniyle maruz kalınan acı, ıstırap, yaşama sevincinin azalması şeklinde tanımlanabileceği gibi, haksız saldırının kişilik değerlerinde yol açtığı objektif azalma şeklinde de tanımlanabilir. Saldırgan, nasıl tanımlanırsa tanımlansın, fiilin sebep olduğu manevi zararı da tazmin etmek zorundadır.”

[27] OĞUZMAN/ÖZ, s.516 vd; AYAN, s.216; KILIÇOĞLU, s.191-193.

[28] OĞUZMAN/ÖZ, s.517.

[29] OĞUZMAN/ÖZ, s.517.

[30] Y.4.HD. 1985/5925 E,1985/7654 K, 2.10.1985 T., Y.3.HD. 1997/5127 E, 1997/5664 K, 9.6.1997 T., Y.21.HD. 2002/2873 E, 2002/4377 K, 14.5.2002 T., Y.21.HD. 2003/9485 E, 2003/9701 K, 1.12.2003 T., Yargıtay verdiği bu kararlarda “... Öyleyse bir kişinin cismani zarara uğraması durumunda, onun(ana, baba, karı, koca gibi) çok yakınlarından birinin de aynı eylem nedeniyle ruhsal ve sinirsel sağlık bütünlüğü ağır şekilde bozulmuşsa (örneğin eyleme uğrayan yakın kişi %80,%100 iş göremez duruma gelmişse)onlarında manevi tazminat isteyebilecekleri kabul edilmelidir. Bu durumda onların zararları ile haksız eylem arasında uygun illiyet bağı mevcut olduğundan yansıma yoluyla değil, doğrudan zarara uğrama söz konusudur ...” diyerek kimlerin hangi zararları isteyebileceklerine açıklık getirmeye çalışmıştır(Kazancı Bilişim, İçtihat Bilgi Bankası).

[31] AYAN, s.216; OĞUZMAN/ÖZ, s.517, hukuka aykırılık bağı kavramı için bkz. s.492vd.

[32] KILIÇOĞLU, s.194 vd.

[33] “... 47.maddeye dayanan manevi tazminat için kusurun şart olmadığı artık İsviçre Federal Mahkemesinin kararlarında da kabul edilmektedir. (Karl Oftinger, İsviçre Sorumluluk Hukuku, 1. cilt, 1958, sahife262)
ç) 47.madde gereğince manevi tazminata hükmedebilmek için kusurun aranması, bu hükmün uygulanacağı maddi tazminat sorumluluğunu bütün halleriyle de kabili telif değildir.
Her ne kadar haksız eylemlerde kusuru sorumluluğunun temelini teşkil eden 41.madde hükmü için böyle bir durum meydana gelmez ise de, temyiz kudreti bulunmayan şahısların sorumluluğu (madde 54), istihdam edenin sorumluluğu (madde 55), hayvanlar için sorumluluk (madde 56), eser malikinin sorumluluğu (madde 58), hatta aile başkanının sorumluluğu (Medeni K. m.320) gibi kusur aranmayan sorumluluk hallerinde maddi tazminata hükmedebilmek için kusur şart olmadığı gibi, bu durumlarda ölüm veya cismani zarar vuku bulmuşsa ayrıca 47.maddeye müsteniden manevi tazminat istenebilmesi içinde yine kusurun mevcudiyeti şart değildir.”( Kazancı Bilişim, İçtihat Bilgi Bankası).

[34] KILIÇOĞLU, s.198 vd.

[35] REİSOĞLU, s.144 vd.

[36] TEKİNAY, s.660.

[37] OĞUZMAN/ÖZ, s.697 vd, yazar bir kusursuz sorumluluk sebebi olmadıkça, BK.47 uyarınca manevi tazminata hükmedebilmek için de sorumluluk kusur esasına(BK.m.41) dayanır demektedir.

[38] “... 47.maddeye dayanan manevi tazminat için kusurun şart olmadığı artık İsviçre Federal Mahkemesinin kararlarında da kabul edilmektedir. (Karl Oftinger, İsviçre Sorumluluk Hukuku, 1. cilt, 1958, sahife262)
ç) 47.madde gereğince manevi tazminata hükmedebilmek için kusurun aranması, bu hükmün uygulanacağı maddi tazminat sorumluluğunu bütün halleriyle de kabili telif değildir.
Her ne kadar haksız eylemlerde kusuru sorumluluğunun temelini teşkil eden 41.madde hükmü için böyle bir durum meydana gelmez ise de, temyiz kudreti bulunmayan şahısların sorumluluğu (madde 54), istihdam edenin sorumluluğu (madde 55), hayvanlar için sorumluluk (madde 56), eser malikinin sorumluluğu (madde 58), hatta aile başkanının sorumluluğu (Medeni K. m.320) gibi kusur aranmayan sorumluluk hallerinde maddi tazminata hükmedebilmek için kusur şart olmadığı gibi, bu durumlarda ölüm veya cismani zarar vuku bulmuşsa ayrıca 47.maddeye müsteniden manevi tazminat istenebilmesi içinde yine kusurun mevcudiyeti şart değildir.” (Kazancı Bilişim, İçtihat Bilgi Bankası).

[39] 4.HD., 2002/13686 E, 2003/4206 K, 07.04.2003 T, “BK. m.47 hükmü açık olup, bedensel zararın varlığı halinde uygun bir manevi tazminat takdirini gerekli kılmaktadır. Diğer yandan, haksız eylem sorumluluğu için kast unsuru zorunlu olmayıp, savsama düzeyindeki kusur da sorumluluğu gerektirir (BK. m.41).” (Kazancı Bilişim, İçtihat Bilgi Bankası).

[40] YİBK., 22.06.1966, 7/7 “... Özel hal ve şartlar,her olaya göre değişir.Esasen maksat, yukarıda da açıklandığı gibi,olaya has ve şartlar,yani olayın özellikleridir....,
Bu özelliklerin başında, manevi zararın önemli olması gelir. Eli çizilen kimseye cismani zarara uğradı diye kural olarak manevi tazminat hükmedilmesi icap etmez. Demek ki, cismani zarara uğrayan kimsede veya ölenin yakınlarında önemli bir manevi zarar(elem, ızdırap)husule gelmeli,yani gerçekten manevi bir tatmin ihtiyacı doğmuş olmalıdır...”, Yargıtay daha sonra çeşitli tarihlerde verdiği kararlarda aynı sonuca varmıştır(Kazancı Bilişim, İçtihat Bilgi Bankası).

[41] REİSOĞLU, s.214.

[42] “...2. Davacının temyiz itirazlarına gelince, kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir, Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumları da dikkate almalıdır...” YHGK., 23.10.2002, E.2002/4-912, K.2002/846. http:// www.kazanci.com.tr.

[43] Bu konuda daha önce yaptığımız açıklamalar ve verdiğimiz Yargıtay kararları için bkz.4.1.1.2 nolu “zarar” adı altında verilen açıklamalara, s.8-9.

[44] YAVUZ, Cevdet: Borçlar Kanunu(BK.)-Türk Borçlar Kanunu Tasarısı(BKT.) Ve Gerekçesi, Karşılaştırmalı Liste ile Birlikte-, 5.Baskı, İstanbul 2006, s.47.

[45] YAVUZ, s.47.

[46] OĞUZMAN/ ÖZ, s.685 vd “ Temyiz kudretinden mahrum iken tecavüze uğrayanların durumu ile tecavüze uğradıktan sonra temyiz kudretini kaybedenler adına manevi tazminat davası açılması birbirine karıştırılmamalıdır. Manevi zarar doğduktan sonra temyiz kudretini kaybı durumunda manevi zarar vardır. Bu zararın tazmini için temyiz kudreti bulunmayan adına kanuni mümessilinin dava açabileceği daha kolaylıkla söylenebilir.” ; SEROZAN, s. 77.

[47] EREN, s. 765.

[48] EREN, s.765.

[49] SEROZAN, s.

[50] EREN, s.685.; OĞUZMAN/ ÖZ, s.685 vd “Tüzel kişilere gelince, kanaatimizce, organları teşkil eden fertlerin duyduğu elem ve ızdırap tüzel kişinin elem ve ızdırabıdır. Tüzel kişinin farazi şahsiyet esasına dayandığı kabul edilirse, elem ve ızdırabı da farazi olarak kabul etmek, hakiki şahsiyet esası kabul edilirse, organın duyduğu elem ve ızdırabın tüzel kişinin elem ve ızdırabı olduğunu kabul etmek gerekir.”; Yargıtay 4.HD.’ nin 2003/3293 E, 2003/7775 K, 16.6.2003 tarihli kararında tüzel kişilerin manevi tazminat isteyebileceklerine “ Tüzel kişiler de, kişilik değerlerine saldırı nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunabilirler. Bu bakımdan, hukuki koruma anlamında dava yoluna başvurma hakkı da, adı geçen ve ayrı bir tüzel kişiliği olan şirketlere ait bulunmaktadır. Tüzel kişiler bu yöndeki iradelerini organları aracılığı ile açıklarlar.” karar vermiştir( Kazancı Bilişim, İçtihat Bilgi Bankası).

[51] REİSOĞLU, s.216.

[52] OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY-ÖZDEMİR, s.173; HELVACI, s.130.

[53] AYAN, s.252 vd; KILIÇOĞLU, s.322 vd; REİSOĞLU, s.218 vd.

[54] AYAN, s.252; REİSOĞLU, s.221; 3.HD. 2002/2372, 2002/3048 K, 1.4.2002 tarihli kararda Yargıtay zamanaşımı ile ilgili şunları içtihat etmiştir: “Zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruruzamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruruzaman tatbik olunur ”, bu karara paralel bir şekilde bir yıl sonra bu kez, 4.HD. 2003/3921 E, 2003/11714 K, 14.10.2003 “....Haksız eylem nedeniyle açılan manevi tazminat davasında,eylem suç oluşturuyorsa ceza zamanaşımı uygulanır...” aynı yönde içtihat vermiştir ( Kazancı Bilişim,İçtihat Bilgi Bankası).

[55] REİSOĞLU, s.222.

[56] Bkz. 4.HD. 1983/2980 E, 1983/3596 K, 4.4.1983 T., 4.HD. 2003/5932 E, 2003/11408 K, 9.10.2003 T. Yargıtay kararlarına(Kazancı Bilişim, İçtihat Bilgi Bankası).
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Vücut Bütünlüğünün İhlali Halinde Manevi Tazminat" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Adnan Harman'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
27-07-2007 - 11:46
(6121 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 4 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 4 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
30069
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 14 saat 11 dakika 22 saniye önce.
* Ortalama Günde 4,91 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 88068, Kelime Sayısı : 8767, Boyut : 86,00 Kb.
* 5 kez yazdırıldı.
* 3 kez arkadaşa gönderildi.
* 12 kez indirildi.
* 3 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 645
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,89602804 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.