Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Kamulaştırmada Kamu Yararı

Yazan : Mehmet İlker Durmaz
Yüksek Lisans Öğrencisi

1.GENEL OLARAK KAMU YARARI KAVRAMI
Kamu yararı, 1789 Fransız Devrimi sonucunda o zamana kadar başat kavram olan “ortak iyilik”e tepki olarak ortaya çıkmıştır. “Ortak İyilik” sanayi ticaret toplumuna geçiş öncesi Avrupa toplumlarının siyasi tarihinin ortak kavramıdır. Bu kavram Yunan sitelerinden Roma’ya, uzun Ortaçağ’a aynı özellikleri ortaya koyarak geçmiş ve 1789 öncesi monarşileri beslemiştir. Bu anlayış, devletten önce mevcut bir toplum yararı reddedildiği gibi her şeyden önce toplum yararı dünyevi, akılcı ve anlaşılabilir bir değer ölçüsü haline gelmiştir. “Genel Yarar”, bireysel yararların toplum yararı ile çelişebileceğinin kabul edilmesidir. Bireysel yarar toplum yararı ile aynı olmak zorunda değildir.Toplum yararı bireysel yararların toplamı değil, kendi varlığı olan ayrı bir şeydir.Kamu yararı, yasa koyucunun iradesi ile belirlenecektir. Haklar kamu yararı amacıyla yasa ile sınırlandırılabilir, kamu yararı yasa ile belirlenir, yasa ve kamu yararı üstündür.(Akıllıoğlu,1988:16). 1789 Fransız Devriminden sonra Fransız kamu hukukuna yerleşen3 ve daha sonra çağdaş kamu hukuku tarafından benimsenen bu ilkeye göre “yasa, kamu yararıdır.” Yasama organı tarafından usulüne uygun olarak yapılan her yasa hem kamu yararına uygundur, hem kamu yararının kendisidir.(Saraç,2004)
2. ANAYASAL BİR DÜZENLEME OLARAK KAMU YARARI
KAVRAMI
Anayasamızda, “kamu yararı” başlığı altında ayrı bir düzenleme mevcuttur. Bu başlık altında “Kıyılardan yararlanma”(md.43), “Toprak mülkiyeti”(md.44), “Tarım, hayvancılık ve üretim alanlarında çalışanların korunması” (md.45), “Kamulaştırma” (md.46), “Devletleştirme ve özelleştirme” (md. 47) maddeleri yer almaktadır.“Temel Haklar ve Ödevler” kısmının “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” bölümünün III’üncü alt başlığı olarak belirlenen kamu yararı kavramı dizaynında dikkati çeken nokta, kavramın içeriği yönünden belirlenmesidir. Öte yandan, anayasa yapıcısı tarafından hem bir hak ve ödev olarak, hem de temel hak ve ödevlerin sınırlanmasının başat unsuru olarak dizayn edilmiştir. Bunu hemen örneklemek gerekirse, AYM, kıyıların “doğal niteliği itibariyle herkesin kullanımına açık bulundurulması gereken yerler” olduğuna hükmetmiştir.(Anayasa Mahkemesi, T.25.2.1986, E.1981/1,K.1986/4). Öte yandan düzenlemenin bireyler bakımından temel hak olmaktan çok ödev niteliği taşıdığı, bu hakları temin etmekle mükellef kılınan yönetim (Devlet) vasıtasıyla toplum içinde bireylerin bu haklardan istifadesi mümkün olmaktadır. Sözgelimi, Anayasa kıyıların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu belirtmektedir(md.43/1). Bu, kamu malları rejiminin bir hükmüdür. Bu kuralın muhatabı Devlettir. Yine toprağın verimli kılınması, topraksız köylüye toprak verilmesi önlemleri(md.44) nde de bireylere sosyal haklar tanınmasından ziyade, iktisadi açıdan zayıf bir toplum kesimi ile doğal kaynakların korunması amaçlanmaktadır.Oysa, temel haklar doğrudan doğruya ilgililerin durumlarını düzenleyen kurallardır(Akıllıoğlu,1988:13). Anayasanın bağlayıcılığının bu noktada, bu ve benzeri düzenlemelerle anayasanın güttüğü amaçların ilgilileri anayasaya uygun yorum ve uygulama yapma yönünde tecelli ettiği belirtilmektedir.Kamulaştırma ve Devletleştirme kurumlarının da aynı yerde düzenlenmiş olmasından, düzenlemenin amacının temel haklar değil, kamu yararının ne olduğu konusunda yasa koyucuya yol göstermek olduğu anlaşılmaktadır. 1961 Anayasası, kamu yararını sadece mülkiyet (md.36), kamulaştırma (md.38), devletleştirme (md.39), çalışma ve sözleşme hürriyeti (md.40) açısından özel sınırlama nedeni olarak belirlerken 1982 Anayasasının 13’üncü maddesiyle -diğer unsurlarla birlikte- bütün temel haklar için sınırlama nedeni sayılmıştır. Cumhuriyet dönemi Anayasalarımızda kamu yararı kavramının iki ana konuda kullanıldığı gözlemlenmektedir. Bu konuların birincisi, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması sorunu; ikincisi, mülkiyet hakkına ilişkin –özellikle kamulaştırma konusunda- düzenlemeleridir.(Saraç,2004)
3. 1982 ANAYASASI
Anayasamızda, “kamu yararı” başlığı altında ayrı bir düzenleme mevcuttur. Bu başlık altında “Kıyılardan yararlanma” (md.43), “Toprak mülkiyeti”(md.44), “Tarım, hayvancılık ve üretim alanlarında çalışanların korunması”(md.45), “Kamulaştırma” (md.46), “Devletleştirme ve özelleştirme” (md. 47) maddeleri yer almaktadır. Temel olarak mülkiyet ilişkilerinin anayasal boyutunu belirleyen, önceki anayasalara benzeyen ancak daha sistematik bir çerçeve kazandıran maddeler olmaktadır.
Öte yandan Anayasada -yine önceki anayasalara benzer biçimde-Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması üst başlıklı 13’üncü maddesinde “Temel hak ve hürriyetler ...kamu yararının...korunması amacıyla ... sınırlanabilir.” Hükmü yer almaktadır.
Planlama üst başlıklı 166’ncı maddesinin ikinci fıkrasında, “Planda ... toplum yararları... hedef alınır.” Ormanların korunması ve geliştirilmesi üst başlıklı 169’uncu maddesinin ikinci fıkrasında, “Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.” İfadeleri yer almaktadır.Anayasalarda kimi zaman “kamu yararı” kimi zaman “toplum yararı” ifadeleri geçmektedir. Bu iki ifadenin aynı yada yaklaşık anlamlar ifade edip etmediği öğretide tartışılmış ve ikisinin farklı olduğunu bildirenler olduğu gibi ikisinin temelde aynı kavramlar olduğunu bildirenler de vardır. Kamu yararı dar anlamda kullanılırsa mülkiyet hakkının sınırlanmasında ve özüne yapılacak müdahalelerde ölçüdür. Geniş anlamda bütün toplumsal değerleri kucaklayan bir nitelik ve kapsam kazanabilir. Kamu yararı kavramı yanında, toplum yararı, ortak iyilik, toplumsal refah, genel yarar gibi çoğu birbirinin yerine kullanılan çeşitli kavramlar bulunmaktadır. Bu kavramların ortak noktası, tümünün “bireysel çıkar”dan farklı, onun üstünde veya dışında bir yarar/çıkarı ifade etmesidir. Dolayısıyla gerçek ayrım, kamu yararı ile toplum yararı arasında değil, kamu yararı ile bireysel çıkar arasındadır.(Akıllıoğlu,1988:14-15).Ümit Doğanay’da fikrini şu şekilde belirtmiştir. ‘Toplum yararı ile kamu yararı kavramları arasında anlam bakımından fark vardır. Kamu yararı kurulu düzenin korunmasındaki çıkardır. Kurulu düzen özel mülkiyete dayanıyorsa, kamu yararı özel mülkiyetin korunmasındaki çıkar anlamına gelir. Toplum yararı ise ülkede yaşayan tüm insanların ortak çıkarlarını ifade eder. Düzenin ortak çıkarı koruyucu niteliği, alt yapıyı oluşturan mülkiyet anlayışına bağlıdır... Alınacak bir tedbir kamu yararı gereği olduğu halde toplum yararına olmayabilir. Örneğin otopark yeri olarak bir yerin kamulaştırılması kamu yararı gereği sayılır. Fakat burada toplum yararı gereği bir işlem yoktur. Park yeri, özel oto sahipleri için, özel mülkiyeti koruyucu bir olanaktır. Buna karşılık, arsa üzerine yapılacak yapının sosyal konut tipinde olmasını emreden bir yasa hükmü, toplum yararınadır.’(Doğanay,1974:5)
3. ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARINA GÖRE KAMU YARARI
Kamu yararının ne olup ne olmadığı konusunda Türk hukuk literatürü ve içtihadı konusunda söz söylemek görevini AYM üstlenmiştir. AYM’nin kamu yararı kavramını somutlaştırma örneklerinden önce, onun hukuk devleti kavramına bakış açısını görmek gerekir: “Hukuk devletinin Anayasanın açık hükümlerinden önce hukukun bilinen ve tüm uygar ülkelerin benimseyip uyduğu ilkelere uygun olması gerekir. Böyle bir devlet, kamusal düzeni, güven ve huzuru bozan eylemleri etkili biçimde karşılayacak önlemleri seçebilir... Hukuk devleti, her eylem ve işlemi hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve anayasa bulunduğu bilincinden uzaklaştığında geçersiz kalacağını bilen devlettir.”
(Anayasa Mahkemesi, E.1985/31, K.1986/1). Yasa yapımını kamu yararına bağlayan şu ifade de dikkat çekicidir:“Yasa koyucuya verilen düzenleme yetkisi, hiçbir şekilde kamu yararını ortadan kaldıracak veya engelleyecek... biçimde kullanılamaz.”
(Anayasa Mahkemesi, E.1985/1, K.1986/4).
AYM, kamu yararı kavramını hukuk devletinin tanımına giren unsurlardan birisi olarak nitelemekte ve kanunların amaç unsurunu da kamu yararı olarak kabul etmektedir. AYM’nin, kamu yararı tanımı yapmak yerine, her somut olayda kamu yararının var olup olmadığını incelediğini söyleyenebilir. Mahkemeye göre kamu yararı, yasama ilişkilerinin amaç unsurunu oluşturmaktadır.AYM, sadece yasa koyucunun özel çıkarlar için veya yalnızca belli partilerin veya kişilerin yararına olarak bir düzenleme yapıp yapmadığını araştırmakla yetinmeyerek, yasaların doğurduğu sonucun kamu yararına uygun olup olmadığını da incelemiştir. Koşulların değişmesiyle kamu yararını karşılayamaz duruma düşen kanun hükümlerinin dahi iptalinin gerektiğini söyleyen mahkeme, doğal olarak her somut olayda kamu yararının var olup olmadığını inceleyecektir. AYM’nin somut olayda kamu yararının varlığını araştırması, kamu yararını belirleme anlamına geleceği için eleştirilmiş, Mahkemenin yasa koyucunun yerine geçtiği tartışmasına yol açmıştır. Bizzat AYM’nin bu konuda bir karardaki ifadesi de bu görüşü destekler: “Bir kuralın Anayasaya aykırılık sorunu çözümlenirken kamu yararı konusunda AYM’nin yapacağı inceleme yasanın yalnızca kamu yararı amacıyla yapılıp yapılmadığını araştırmaktır.Yasayla kamu yararının gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini denetlemek anayasa yargısıyla bağdaşmaz. Çünkü bir yasanın kamu yararını gerçekleştirip gerçekleştirmediği veya ülke gereksinimlerine uygun olup olmadığı bir siyasi tercih sorunudur ve yasa koyucunun takdirine aittir.” Ancak, yasaların anayasaya uygunluğunu denetleme yetkisi, yasa koyucunun takdir yetkisini Anayasaya uygun kullanıp kullanmadığını da içerir. Bu nedenle Anayasayı yorumlamakla yetkili olan AYM, kamu yararı kavramını yorumlayabilir. Öte yandan kamu yararı, kamusal faaliyetlerin amacını oluşturduğuna göre,Anayasanın Devletin temel amaç ve görevlerini gösteren 5’inci maddesinden yararlanarak kamu yararının gerçekleşip gerçekleşmediğini bulmak da mümkündür. Anayasa Mahkemesi, kamu yararı ile makul bir neden bağını kurduğu zaman bunun ölçütlerini “a) anlaşılabilir b) amaçla ilgili c) makul d) adil” olarak sıralamıştır.(Turan,2001:443).
Çalışmamızın ana konusunu teşkil eden kamulaştırmanın amacı ve amacının kamu yararı olduğunun cevabının alınması üzerine Anayasa Mahkemesi kararlarına kamulaştırmada kamu yararı açısından bakalım:
‘Temel öğesinin “kamu yararı” olduğu öğretide de sıkça vurgulanan kamulaştırma, bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının, kamu yararı için ve karşılığı ödenmek koşuluyla yönetimce kaldırılmasıdır, biçiminde tanımlanmaktadır. Kamulaştırmanın bir başka tanımlaması ise kamu yararı adına, bir taşınmazın takdir edilen bedeli peşin verilmek üzere malikinin rızasına bakılmaksızın elinden alınması olarak belirtilmektedir. Diğer benzer bir anlatımla kamulaştırma, kamu yararlarının korunması ve kamu hizmetlerinin görülmesi için devlete tanınmış yetkilerden ve taşınmaz üzerinde özel mülkiyet hakkını ortadan kaldıran ya da bu hak üzerine konulmuş bir sınırlamadır. Ancak, bu yetki genelde yasalarda belirlenen kamu kurum ve kuruluşları yararına ayrık olarak bazı özel girişimler yararına, kuşkusuz yine yasalarla belirlenen koşullar ve yöntemler çerçevesinde devletçe kullanılabilir.’
(Esas Sayısı : 1993/8 Karar Sayısı : 1993/31 Karar Günü : 22.9.1993)
‘Toplum yararının bireyler yararına üstün tutulması, sosyal hukuk devletinin temelini oluşturur. Fakat bunda güdülen amaç, sonunda yine bireylerin mutluluğunun sağlanmasıdır. Bu mutluluğun temelinde bireylerin maddi ve manevi varlıklarını geliştirme haklarının ve bunları yüceltme özlemlerinin yattığı kuşkusuzdur. Bu tür haklardan ve söz gelimi mülkiyet hakkından yoksun yaşamasına insanın doğal yapısı elverişli değildir. Gerçi geçmişteki kat mülkiyet anlayışı, zamanla, toplumsal yarar kavramıyla uyumlu bir karakter kazanmıştır. Nitekim, mülkiyet hakkını düzenleyen Anayasa'nın 36. maddesinin gerekçesinde: "Birinci fıkra ile ikinci fıkranın birinci cümlesinin izahına lüzum yoktur, İkinci fıkranın ikinci cümlesi hükmü ise, 19’ncu yüzyılın ikinci yansından ve bilhassa 20. yüzyılın başlarından bu yana bütün medeni memleketlerde hâkim olan ve bugün genel olarak kabul edilen bir temayülün mahsulüdür. Artık mülkiyet hakkı. Roma Hukukundaki anlamda, ferdin toplum menfaatini dahi hesaba katmaksızın istediği gibi kullanabileceği bir hak hudutsuz bir hürriyet niteliğini taşımamaktadır. Batı medeniyetinin öncüleri olan ve kollektif iktisat temayüllerinden çok uzak bulunan memleketlerde, hatta eski hukukumuzda dahi mülkiyet anlayışı, mülkiyetin aynı zamanda sosyal karaktere sahip bir hak olduğu yolundadır. Medeni Kanunumuzun mülkiyet anlayışı da bu istikâmettedir. Sözü geçen hükmün bazı anayasalarda olduğu gibi, Anayasa'mızda da yer alması kanun koyucuya yol gösterecek, içtihatlara istikâmet gösterecek ve genel olarak fertler üzerinde terbiyetkâr tesire sahip olacaktır." yolundaki açıklamalar, aynı düşünsel eğilimi yansıtmaktadır. Ancak mülkiyet hakkının özü kabul edildikten sonra, kamulaştırma yoluyla da olsa, bir taşınmazı bedelsiz olarak, ya da değerinin altındaki bir karşılıkla kişinin malvarlığından çıkarılmasına, yukarıda açıklanan hukuksal gelişim ve mülkiyet hakkının sosyal karakteri elverişli değildir. Aslında kamulaştırmanın belirgin unsuru, mülkiyetin el değiştirmesinde kamu yararının bulunması ve bu yararın o işlemi gerekli hale sokmasıdır. Bununla beraber, kamu yararı bir taşınmazın devlet ve kamu tüzel kişilerine geçmesini zorunlu kılıyorsa, bunun sonucu olarak o taşınmazın değerinden aşağı bir karşılıkla özel mülkiyetten çıkarılmasına, Anayasa'nın hiç bir hükmü izin vermemektedir. "Adalet mülkün temelidir" sözünü hukukunda kendisine önder kılmış bir ülkede tersinin düşünülmesine ve Anayasa'nın 36. ve 38. maddelerinin buna elverişli olduğunun öne sürülmesine olanak yoktur. Kamulaştırmanın tek taraflı işleyen bir zoralım müessesesi olduğu göz önünde tutulursa, kamulaştırma işlemine girişen kamu kurumu, taşınmaz malın gerçek değerini ödemek zorunluluğundandır. Bunun dışında bir anlayış, yani gerçek değer yerine daha düşük bir değerin ödenmesi, o taşınmazın kısmen müsaderesi niteliğini taşır. Çünkü böyle bir durumda karşımıza şu tablo çıkmaktadır: Devlet Kamu yararı nedenini öne sürerek bireyin özel mülkiyetinde olan bir taşınmazı zorla elinden alacak, fakat kendisine bunun karşılığı olan para verilmeyerek, taşınmazın bir bölüğü karşılıksız devletin veya kamu kuruluşunun mülkiyetine geçecektir.
Hakların birbiriyle çatışması halinde bir dengenin bulunması demokratik hukuk devleti ilkelerinin başında gelir. Kamulaştırma gibi zor alım hakkını kullanan kamu gücünün karşısında, elinden taşınmazı alınan kişinin de bu taşınmazın gerçek değerini isteyebilmesi, haklar arasındaki dengenin gerçekleştirilmesinde önemli bir öğedir. Aksi halde denge bozulur, sosyal yaşamda kimi huzursuzlukların politik ve ekonomik patlamaların nedenleri oluşmaya başlar ki bu gibi durumların ortaya çıkabilmesi sosyal hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşamaz. Anayasa'nın başlangıç bölümünde yer alan "insan hak ve hürriyetlerini, milli dayanışmayı, sosyal adaleti, ferdin ve toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmeyi ve teminat altına almayı mümkün kılacak demokratik hukuk devleti" yerini giderek hakların dengeliği temeline dayanmayan otoriter bir yönetime bırakır.’ (Esas Sayısı: 11976/38 Karar Sayısı: 1976/46 Karar Günü : 12/10/1976).
‘Türk Anayasa koyucusu da mülkiyet hakkını bu anlayış açısından ele almış ve Anayasa'nın Temel Haklar ve Ödevler kısmının sosyal haklar ve ödevler bölümünde yer verdiği 36 ncı maddesinde, herkesin mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğunu belirttikten sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla sınırlanabileceğini ve mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağını açıklamıştır. Şu halde kanun koyucu toplum yararı gördüğü hallerde mülkiyet hakkını sınırlayabilir, yeter ki bu sınırlamalar hakkın özüne dokunmasın.
‘Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonu Raporunun Genel Gerekçesinde Hürriyetler Rejimi konusunda açıklandığı üzere Anayasa'mız Devlet'e iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınma yolu ile sosyal adaleti gerçekleştirme ve memleketi kalkındırma ödevini yüklemiştir. Bu ödevin gereklerinden biri de Anayasa'nın mülkiyet hakkını belirten 36’ncı maddesini hemen sonra gelen 37’nci maddesiyle Devlet'e yüklemiş olan toprağın verimli olarak işlenmesini gerçekleştirmek ve toprağı olmayan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçiye toprak sağlamak amaçlarıyla gereken tedbirleri almaktadır. Bu gibi tedbirlerin mülkiyet hakim kayıtlayacağına şüphe yoktur, gün ve sayısı yukarıda açıklanan kararda belirtildiği gibi toprak dağıtımı geniş ölçüde kişisel çıkarları harekete getiren bir kamu hizmetidir.’ (Esas No. : 1964/13 Karar No: 1964/43 Karar tarihi : 2/6/1964).
5.KAMULAŞTIRMA’DA AMAÇ UNSURU VE KAMU YARARI
Anayasamızın 46.maddesinin ilk fıkrasında ‘devlet ve kamu tüzel kişilerini,kamu yararının gerektirdiği hallerde..kamulaştırmaya..yetkilidir’ demektedir.Dolayısıyla kamulaştırma işleminin amaç unsurunu ‘kamu yararı’ kavramı oluşturmaktadır.Diğer bir ifadeyle , idare,ancak kamu yararını gerçekleştirmek için kamulaştırma yapabilir. Kamu yararının gerektirmediği durumlarda ise idarenin kamulaştırma işlemi yapması bu işlemi amaç bakımından hukuka aykırı hale getirir.(Gözler,2001:880).
Amaç dendiğinde , sözlük anlamı ile hak sahibinin yapmış olduğu işlemden beklediği sonuç demektir ki , bu da onun kendi düşüncesi içinde gelişen ve oluşan tamamen sübjektif bir durumu anlatır. Bu bakımdan da sebep , dıştan bakıldığında daha somut biçimde görülebilirse de maksat düşüncensin içinde gizli olabilmesi nedeniyle daha zor anlaşılır , bazen hiç bilinemez.(Özay:1996:403)
Kamu yararının nerede ve ne olduğuna nasıl somutlaştığına karar verme yetkisi , Türk Anayasal ve pozitif hukuk düzenine göre asil kural koyma yetkisine sahip bulunan ‘Yasama’ organındadır. Bu bakımdan kanun koyucunun İdareye bir görev ve buna bağlı yetki vererek o alanda işlem yapmasını isterken hangi amacın gerçekleştirilmesini düşündüğü ve istediğine bakılarak ‘kamu yararı nasıl somutlaştığı’ yorum yoluyla bulunabilir. Kamu yararının ne olduğunu belirlemek ‘Yasama’nın yetkisi ise , bir uyuşmazlık durumunda ilke ve kuralları yorumlayarak ‘kamu yararının ne olduğunu’ belirleme görev ve yetkide de ‘Yargı’nındır.(403)
Kanun koyucunun düşüncesine örnek olarak Belediyeler Kanununun kentlerde kesilip satılacak etler konusunda bu mahalli idareye verdiği görevi hatırlamak yararlı olur. Anılan kanun , kesimin mutlaka belediye tarafından işletilen bir mezbahada yapılması ve etlerin cinsine göre damgalanarak satışa sunulmasını ön görüyor ise , bunun amacı sağlığa zararlı et kesilip satılmasını önlemektir. Kanundaki bu yetkiye dayanarak bir belediye kendi mezbahasında kesilen etlerden elde ettiği kesim ücreti ve harcını arttırmak amacıyla komşu belediyenin mezbahasında kesilmiş ya da Et ve Balık Kurumu’nun Erzurum’daki tesislerinde sağlık koşullarına uygun olarak kesilip sağlık depolu araçlarla gönderilmiş bulunan etlerin satılmasına engel olsa , kanunun öngörmüş olduğu amaç dışına çıkmış ve hukuka aykırı bir işlem yapmış olur. Çünkü kanun bu konudaki yetkiyi belediyeler gelir arttırsın diye değil , sağlık koşullarına aykırı et satılmasın diye öngörmüştür. Başka bir belediye mezbahasında kesilmiş , damgalanmış ve soğuk depolu araçlarla gönderilip , niteliğinde hiçbir bozulma görülmeyen etlerin satılmasını yasaklayan belediyenin işlemi bu durumda ‘yetkinin saptırılması’ anlamını taşıdığından maksat yönünden hukuka aykırı olacaktır(Özay,1996.404).
a)Dar Anlamda Kamu Yararı: İlk zamanlar kamu yararı oldukça dar bir anlamda anlaşılmıştır. Ancak kamu malı oluşturmak ve kamu bina ve tesislerinin inşaatı gibi bayındırlık işlerinin kamu yararı kapsamında bulunduğu ve ancak bu amaçlarla kamulaştırma yapılabileceği kabul edilmiştir. Bu anlayış 1900’lere kadar hakim olmuştur.1900’lere kadar , genellikle kamulaştırma usulüne karayolu , demir yolu , liman yapımı dolayısıyla başvuruluyordu. Dar anlamda kamu yararı anlayışı kabul edilirse , kamu malı elde edilmesi ve yol , köprü yapma gibi bayındırlık inşaatları dışında kamulaştırma yapılması mümkün olmaz.(Gözler,2001:880-881)
b)Geniş Anlamda Kamu Yararı:1900’lerin başından ve özellikle de 1930’lardan itibaren dar anlamda kamu yararı kavramı terk edildi ve bu kavram geniş anlamda anlaşılmaya başlandı ve kamulaştırma işleminin sadece kamu malı elde etmek veya bayındırlık işi yapmak için değil , daha genel menfaatlere hitap eden pek çok amaçla yapılabileceği kabul edildi.(Gözler,2001:881). Önceleri , özel kişilere ait bir taşınmaz malın kamu malı haline getirilmesi veya bu mülk üzerinde bayındırlık işi yapılması halinde kamu yararı amacının gerçekleşeceği kabul ediliyordu.
Nitekim 1295 tarihli Menafi Umumiye İçin İstimlak Kararnamesi’nin 1.maddesinde ve 21 Kanunisani 1329 tarihli Belediye İstimlakine Dair Kanunu Muvakkat’ın 1.maddesinde , kamu yararının gerçekleşeceği alanların örnek verilerek sayıldığını görmekteyiz. Buna göre , yalnız kamu malına dönüştürmek veya bayındırlık işleri yapmak amacıyla kamulaştırma yapılması halinde kamu yararının gerçekleşeceği vurgulanıyordu.
4 Haziran 1936 tarihli ve 1710 sayılı Belediyece Yapılacak İstimlak Hakkında Kanun’da ise daha genel bir ifade kullanılmakla beraber , yine de bayındırlık işi yapılması koşulu getirilmişti. Söz konusu Kanun’un 15.maddesinde ‘‘beldenin ve belde sakinlerinin medeni , sıhhi ve bedii ihtiyaçlarının tanzim ve tesviyesi ve tehlikeden korunması için tesisat yapmak maksadı ile binalı ve binasız gayrimenkullerin’’ kamulaştırılabileceği hükmüne karşın , bayındırlık işi yapılması şartının yine korunduğunu görüyoruz.
1956 tarih ve 6830 sayılı İstimlak Kanunu’nun 1.maddesi ise , ‘umumi menfaatler için lüzumlu işlere tahsis’ den söz ederek , kamu yararı kavramına daha genişlik kazandırmıştı.
İmar Kanunu’na 1956 yılında 7341 sayılı Yasa ile ilave edilen bir maddenin kamulaştırma için söz konusu olan sebepleri artırdığını görüyoruz. Bu ilave ile ‘Tasdikli imar ve yol istikamet planlarının tatbiki dolayısıyla genişletilecek veya yeniden açılacak yol , meydan , yeşil saha , park ve otopark gibi umumi hizmetlere ayrılan yerlerin çevresinde bulunup , genişletme ve açma gibi lüzumlu olanlardan başka gayrimenkullerin umumi veya mevzii imar veya yol istikamet planlarında işaret edilmiş parsel derinliklerine kadar istimlake ve tasarrufa belediye selahiyetlidir’ denmiştir. Burada belediyelere imar için daha geniş yetki verilmiş ve kamu yararı kavramı daha da genişletilmiştir.
Bugün Anayasa 46 ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun birinci maddelerinde , sadece ‘kamu yararının gerektirdiği hallerde’ İdare’ye kamulaştırma yapabilme olanağı tanınmış , bunu dışındaki başka hiçbir koşul aranmamıştır.Bu nedenle kamu yararı kavramının daha da genişlediği sonucuna varılabilir.
Bununla beraber ,Kamulaştırma Kanunu’nun 3.maddesinin kamu yararı kavramını tanımlamaya , sınırlarını çizmeye elverişli hükümler taşıdığı söylenebilir. Bu maddeye göre , ‘idareler , kanunla yapmak yükümlülüğünde bulundukları kamu hizmetlerinin veya teşebbüslerinin yürütülmesi için gerekli taşınmaz malları’ kamulaştırabilecekleri için , kamulaştırmanın ön şartı olan kamu yararı , kamu hizmetleri ile teşebbüslerinin kurulması ve düzenli bir şekilde yürütülmesi suretiyle elde dilecek yarar olmak gerekir.(Köroğlu,1995:51-52)
Önceleri sağlık , sükun , güvenlik , askeri nedenler , iskan sağlama gibi Devlet’in klasik görevlerini yansıtan alanlarla sınırlanan ve onun dışında mutlak güvence altında olan mülkiyet hakkına , giderek ekonomik ve tarımsal hayatın gelişmesi, sanayileşme , trafik , ulaşımın kolaylaştırılması , turizmi geliştirme , kıt ve sınırlı kaynakları en etkin bir şekilde değerlendirme , çağdaş şehircilik , toprağın verimli işletilmesi , topraksız çiftçiyi toprak sahibi yapmak , sadece kamu hizmetleri için değil , kamu yararı görülen her halde artık kamulaştırma sık uygulanan bir yol olmuştur.(Köroğlu,1995:52)
Sonuçta , yalnız kamu malına dönüştürmek veya bayındırlık işi yapılması amacıyla yapılan kamulaştırmalarda , kamu yararının varlığı anlayışından ayrılarak , kamu hizmet ve teşebbüslerinin kurulması ve iletilmesi için gerekli olma , kamu yararı koşulu için yeterli sayılmaya başlanmıştır.
Mülkiyet hakkının , mutlak hak durumundan çıkarak sosyal bir fonksiyon yüklenmesi ve mülkiyet hakkı üzerine konulan sınırlamaların etkisiyle , taşınmaz malları , bir kamu hizmetinin konusunu teşkil edebilirken , kamulaştırmanın ön şartı kamu yararının gerçekleştiği de kabul edilmektedir.
Kamulaştırma’da amacın ne olması gerektiği hakkında Danıştay kararlarına da bakmakta da fayda vardır:
SULAMA ARKI YAPIMI İSTEĞE BAĞLI İŞLERDEN SAYILMIŞ İSE DE SULAMA İŞİ KÖYÜN VE KÖYLÜNÜN ORTAK VE GENEL YARARINA OLDUĞUNDAN, BU AMAÇLA YAPILAN KAMULAŞTIRMADA MEVZUATA AYKIRILIK BULUNMADIĞI Hakkında ,
‘Dava, taşınmazın 160 m2'lik bölümünün sulama arkı yapımı amacıyla kamulaştırılmasına ilişkin Köy İhtiyar Kurulu kararının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince, sulama arkı yapımının köyün mecburi işleri arasında olmayıp köylünün isteğine bağlı işlerden olduğu, bu durumda kamulaştırmanın 2942 sayılı yasanın 3.maddesindeki idarelerin kanunla yapmak yükümlülüğünde bulundukları kamu hizmetleri için kamulaştırma yapabilecekleri ilkesine uymadığı gerekçesiyle işlem iptal edilmiş bu karar davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.
Anayasanın 46.maddesinde ve 2942 sayılı kamulaştırma yasasının 1.maddesinde "...kamu yararının gerektirdiği hallerde ..." özel mülkiyette bulunan taşınmazların kamulaştırılacağı kuralının yer alması, kamulaştırma işlemlerinde esas ilkenin ve önemli olan yönün kamu yararı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Öte yandan Köy Kanununun 13 ve 14.maddelerinde köyün yapacağı işler belirtilmiş, her iki yasa maddesinde tarla, bağ ve bahçe işleri köyün asıl uğraşları olarak düzenlenmiş, anılan 14.maddenin 11.bendinde de köy tarla ve bahçelerini sulamak için ortaklama ark yapmak köylünün işleri arasında sayılmıştır.Her ne kadar sulama arkı yapımı köylünün isteğine bağlı işler arasında gösterilmişse de, köylünün asıl uğraşlarından olan bağ ve bahçe işlerinin yürütülmesi için sulama yapılması hem zorunlu hem de köyün ve köy halkının ortak ve genel yararına olduğundan bu hizmetin yürütülmesi amacına yönelik kamulaştırmada kamu yararının varlığı açık olup, yetki yönünden de yasa kurallarına herhangi bir aykırılık bulunmamaktadır.Açıklanan nedenlerle kamulaştırma işleminin iptaline ilişkin İdare Mahkemesi kararında usul ve yasaya uyarlık bulunmadığından anılan kararın bozulmasına, uyuşmazlığın hukuki niteliği ve dava dosyasında yer alan bilgi ve belgeler dava hakkında karar vermeye yeterli görüldüğünden,2577 sayılı 49.maddesinin 2.bendi uyarınca işin esasının incelenmesi sonucu aynı gerekçelerle davanın reddine karar verildi’
(Danıştay,6.D.1986 Karar No:1978 Esas Yılı:1986 Karar Tarihi 18/11/1986)


İMAR PLANLARININ YARGISAL DENETİMİ SIRASINDA ŞEHİRCİLİK İLKELERİ,PLANLAMA ESASLARI VE KAMU YARARI KRİTERLERİNİN YANISIRA ÖZELLİĞİ İTİBARİYLE İMAR PLANININ BÜTÜNLÜĞÜ GENEL YAPISI, KAPSADIĞI ALANIN NİTELİKLERİ VE ÇEVRENİN KORUNMASI GİBİ OLGULARLA BİRLİKTE ÜSTÜN KAMU YARARI İLKESİNİNDE GÖZETİLMESİ GEREKTİĞİ hakkında
‘ ... İdare Mahkemesinin ... günlü, 1996/210 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu öne sürülerek bozulması istenilmektedir. Dava, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın 7.2.1994 günlü,65 sayılı kararıyla onaylanan 1/5000 ölçekli ODTÜ Revizyon Nazım İmar Planının Çankaya 2. Bölge Yakıncak Köyü, Belbaş Mevkii, 2567 parsel sayılı taşınmazın park ve rekreasyon alanı olarak ayrılmasına ilişkin kısmının iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapor ile dosyada yer alan bilgi ve belgelerle birlikte incelenmesinden, planlamanın geleceğe yönelik mevcut verilerin değerlendirilmesiyle oluşacak bir uygulama olmasına karşın revizyon imar planıyla ülke ekonomisi açısından kamu yararı içeren ve 1971 yılından beri faaliyet gösteren bir tesisin onaylı imar planınca yok kabul edilerek yeşil alan olarak gösterilmesinin doğru olmadığı, 44160 m2 yüzölçümündeki bir alanda yer alan fabrikanın ve arsanın yüksek değeri ve kamulaştırma bedelinin fazlalığı gözönüne alındığında planlama bütünlüğünün oluşturulamayacağı, oysa planlamada yer alan kentsel servis alanı uygulamasının bu parsele de yönlendirilmesiyle sanayiden dönüşümün daha kolay olacağı,imar planı ve plan koşullarında belirlenen ilkelerin anılan bölge için uygun olduğu, ancak burada mevcut kullanımlar gözetildiği halde davacıya ait parseldeki kullanımın gözardı edildiği, 1000 metre uzaklıktaki kentsel servis alanının bu taşınmaz için uygun görülmeme nedeninin anlaşılamadığı, plan bütünlüğü açısından davacının önerisi olan konut ve turizm şeklindeki kullanımında uygun olmayacağı, bölgenin tümünün yapılaşmadan arındırılmasının ve ağaçlandırılacak alan olarak planlanmasının daha rasyonel olacağı, revizyon nazım imar planında dava konusu yer için gerekli tespitler yapılarak planlama tekniğine uygun kararlar oluşturulmadığından, planlama esaslarına, şehircilik ilkelerine, kamu yararına ve imar mevzuatına uygun olmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle dava konusu planın davacının parseline ilişkin bölümünün iptaline karar verilmiş; karar davalı idare tarafından temyiz edilmiştir. Günümüzde plansız ve aşırı hızlı kentleşme olgusu sağlıklı kentleşmenin önündeki en ciddi engeldir. Kentsel gelişmenin yönlendirilmesinde en temel araçlardan biri olan imar planlaması ile kentsel gelişmenin yakın gelecekteki temel fiziksel özelliklerini oluşturan "yönü, şekli ve büyüklüğü" ile ilgili belirlemeler yapılmaktadır.İmar planı hazırlığının ve uygulamasının kentsel büyümenin önünde gitmesi gereği açıktır. Kentsel planlama sürecinde, zorlayıcı, kısıtlayıcı ve yönlendirici kararların tümü birden rol oynar. Çağdaş bir kentin oluşturulması ve yaşatılması için varlığı zorunlu olan ve aşırı yapılaşmanın etkisinden korunması gereken, kentin bütününe hizmet verecek, kent estetiği ve kentleşme kalitesini yükseltici sağlıklı bir çevre meydana getirmek amacıyla park, çocuk bahçeleri, oyun alanları, günü birlik kullanım alanları, piknik ve rekreasyon alanlarının oluşumu bu yolla sağlanabilir.
Bu bağlamda, kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla üretilmiş birer belge niteliğinde olan imar planları mevzuatta ve yargı içtihatlarında yöre halkının sağlığını ve çevreyi korumak, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını, iyi yaşama düzenini, çalışma koşullarını ve güvenliğini sağlamak amacıyla, ülke, bölge ve şehir verilerine göre oturma, çalışma, dinlenme ve ulaşım gibi kentsel fonksiyonlar arasında mevcut ve sağlanabilecek olanaklar ölçüsünde en iyi çözüm yollarını bulmak için varsa kadastro durumu da işlenmiş, onaylı haritaların kopyaları üzerine nazım plan ve uygulama planı olarak düzenlenip onaylanmış metinler olarak tanımlamaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, onaylı nazım imar planından önce herhangi bir plan kararı ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planı olmayan,üzerinde tuğla ve kiremit üretimi yapılan fabrikanın bulunduğu, Ankara, Çankaya, Ahlatlıbel'de bulunan 2567 parsel sayılı uyuşmazlık konusu taşınmaz üzerinde davacı tarafından çok katlı konut yapımına olanak sağlayacak mevzi imar planının onaylanması amacıyla ... tarihinde Çankaya Belediye Başkanlığı'na başvurulması üzerine anılan parselin Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinin ... günlü, ... sayılı kararıyla onaylanan 1/5000 ölçekli ODTÜ Revizyon Nazım İmar Planı kapsamında park ve rekreasyon alanı olarak ayrıldığı, bu nedenle önerilen mevzi imar planının incelenemeyeceğinin ... günlü yazıyla bildirilmesi üzerine revizyon nazım imar planının uyuşmazlık konusu taşınmaza ilişkin bölümünün iptali istemiyle söz konusu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İdare Mahkemesince karara dayanak alınan ve yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda, dava konusu parselin davacının mevzi imar planı önerisinde olduğu gibi konut alanı türünde bu işleve ayrılmasının bölgenin özelliğiyle ve plan bütünlüğü açısından uygun olmadığı saptandıktan sonra, bölgede kentsel servis alanı önerisi getirildiğinden bahisle benzer bir kullanımın bu parsel içinde düşünülebileceği, bu yöntemle bir geçiş süreci oluşturularak sanayinin dönüşümünün sağlanabileceği, yüksek ekonomik değere sahip ve yıllardır üretimde bulunulan fabrikanın yokmuş gibi kabul edilemeyeceği, kamulaştırma bedelinin yüksekliği dikkate alındığında fabrikanın ekonomik ömrünü tamamlamasının beklenmesi gerektiği, bu nedenle de anılan taşınmazın park ve rekreasyon kullanımından daha çok kentsel servis alanı kullanımına daha uygun olacağı, bu hususun gözetilmemesinin şehircilik ilkelerine aykırılık oluşturduğu belirtildikten sonra raporun imar mevzuatı ve kamu yararı alt başlığını taşıyan kısmında daha önceki saptanmalarla çelişki oluşturan biçimde davalı idarenin park ve rekreasyon alanı önerisiyle kamu yararı doğrultusunda işlem yaptığı vurgulanmış bulunmaktadır. İmar planlarının yargısal denetimi sırasında şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararı kriterlerinin yanı sıra özelliği itibariyle imar planının bütünlüğü, genel yapısı, kapsadığı alanın nitelikleri ve çevrenin korunması gibi olguların yanı sıra "üstün kamu yararı" ilkesinin de gözetilmesi zorunludur. Ayrıca, bilirkişi incelemesi yaptırılan uyuşmazlıklarda mahkemece bilirkişi raporu esas alınarak karar verilmesi durumunda, yukarıda belirtilen kriterler de dikkate alınarak raporun hukuki ve teknik açıdan ayrıca bir analizinin yapılması ve buna göre bir sonuca ulaşılması gerekir. Uyuşmazlık konusu olay; plan bütünlüğü ve planın kapsadığı tüm alan, kentsel servis alanları, eğitim ve sosyal tesisler alanı, üniversite, spor, dinlenme ve rekreasyon alanları, orman, ODTÜ Kampüsü ve yakın çevresi, Ahlatlıbel Bölgesi, Eymir Gölü ve yakın çevresi, Ankara Kent Makroformu, sağlıklı ve düzenli bir çevre oluşturulması çabası açısından birlikte ele alınarak değerlendirildiğinde, belirtilen bu işlev ve kullanımlarla uyumlu ve tutarlı olan park ve rekreasyon alanı kullanımında üstün kamu yararı bulunduğu, bu üstün kamu yararını anılan fabrikanın ekonomik değeri, kamulaştırma bedelinin yüksek oluşu gibi olguların ortadan kaldıramayacağı sonucuna ulaşılmaktadır. İmar planlarının temel amaçlarından biri, kamu yararının korunması ve bu amacın gerçekleştirilmesi doğrultusunda toplumun genel kullanımına açık kentin rekreasyon alanlarına olan ihtiyacını giderebilecek nitelikte yeşil alan türünde alanların üretilmesi olduğuna göre,kamu yararının en belirginleştiği kullanımlardan biri olduğunda duraksama bulunmayan park ve rekreasyon alanı oluşturulmasına yönelik dava konusu revizyon imar planında hukuka aykırılık bulunmadığından aksi yönde verilen kararda isabet bulunmamaktadır.Açıklanan nedenlerle ... İdare Mahkemesinin ... günlü, 1996/210
sayılı kararının BOZULMASINA, karar verildi.’

442 SAYILI KÖY KANUNUNDA FIRIN YAPIMI KÖYÜN ZORUNLU VE İSTEĞE BAĞLI ŞLERİ ARASINDA SAYILMAMIŞ İSE DE; İNSANLARIN TEMEL GIDASINI TEŞKİL EDEN EKMEĞİN DÜZENLİ VE SAĞLIKLI BİR BİÇİMDE ÜRETİLEREK KÖYLÜYE İLETİLMESİNDE KAMU YARARI BULUNDUĞUNDAN, FIRIN YAPMAK AMACIYLA KÖY İHTİYAR KURULUNUN KAMULAŞTIRMA YAPABİLECEĞİ hakkında
Dava, taşınmazın ... m2 lik kısmının ekmek fırını yapılması amacıyla
kamulaştırılmasına ilişkin köy ihtiyar kurulu kararının iptali dileğiyle açılmış, İdare Mahkemesince köyde ekmek fırını yapımının 442 sayılı Köy Kanununun 13. ve 14.maddelerinde yer alan ve köyün yapmakla zorunlu olduğu veya isteğe bağlı görevleri arasında yer almadığı gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiş, karar davalı köy muhtarlığı tarafından temyiz edilmiştir. Gerek anayasanın 46.maddesinde, gerekse 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 1.maddesinde "... kamu yararının gerektirdiği hallerde ..." özel mülkiyette bulunan taşınmazların kamulaştırılabileceği öngörülmüştür.
Bu kurallara göre, kamulaştırmada ilk koşul kamu yararının varlığı olarak ortaya çıkmakta, kamu yararı kararı kamulaştırma işleminin özünü ve temelini oluşturmaktadır.Diğer taraftan, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu, köy lehine yapılacak kamulaştırmalarda kamu yararı kararı verecek mercii köy ihtiyar kurulu olarak belirtmekte, 442 sayılı Köy Kanunu da köye ait işleri görmekle aynı mercii görevli ve yetkili kılmaktadır. Yukarıda anılan 442 sayılı yasada köye ait işleri yapılması zorunlu ve isteğe bağlı işler olarak ikiye ayrılmış, her gruptaki işler ayrı ayrı sayılmıştır. Ancak bu işler arasında ekmek fırını yapımı bulunmamaktadır. Yasada ekmek fırını yapımının sayılmamış olması bu işin yapılamayacağı anlamını taşımaz. Çünkü, yapılması zorunlu ve isteğe bağlı olarak belirlenen görevler sınırlandırıcı nitelikte değil, köylüye ve köy idarelerine yol gösterici birer örnek teşkil etmek üzere yasada yer almıştır.Olayda ise, nüfusu 2000 üzerinde bulunan ... Köyünde şahıs tarafından işletilen bir ekmek fırınının kışın kapatıldığı, kötü hava koşulları yüzünden ulaşımın aksadığı aylarda köyde ekmek sıkıntısının başgösterdiği, bu sorunun giderilmesi için köyde mevcut ilkokul, ortaokul öğretmenleri ile orman bölge şefliği personelinin ve köy halkından birçok kişinin muhtarlığa başvuruda bulundukları, ekmek fırını yapımı için en uygun yer olarak davacılara ait taşınmazın belirlendiği, 5000 m2 yüzölçümlü taşınmazın 225 m2 sinin bu amaçla kamulaştırılmasına karar verildiği temyiz dosyası içerisinde yer alan belgelerin incelenmesinden anlaşılmıştır. Bu durumda, insanların temel gıdasını teşkil eden ekmeğin düzenli ve sağlıklı bir biçimde üretilerek köylüye iletilmesi amacıyla ekmek fırını yerinin sağlanarak hizmetin yürütülmesi köyün ve köylünün müşterek yararına olacağı, başka bir deyişle bu işin gerçekleştirilmesinde kamu yararı bulunduğu açıkça ortadadır. Kaldıki söz konusu hizmetin sadece Köy Kanununda sayılmamış olması nedeniyle işlemin iptali yolundaki gerekçeyi 442 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği 1924 yılından bu yana geçen sürede köylerde meydana gelen ekonomik ve sosyal gelişmelere koşut olarak çoğalan, yeni ortaya çıkan ve gelişen ihtiyaçların varlığı gerçeği ile de bağdaştırmak olanağı bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle İdare Mahkemesinin temyize konu kararının bozulmasına; uyuşmazlığın hukuki niteliği ve dava dosyasında yer alan bilgi ve belgeler dava hakkında karar vermeye yeterli görüldüğünden, 2577 sayılı İdare Yargılama Usulü Kanununun 49.maddesinin 2.bendi uyarınca işin esasının incelenmesine geçilerek yukarıda belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verildi.’

6. KAMU YARARI VERMEYE YETKİLİ MAKAMLAR
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 5.maddesi , her kamu tüzel kişisinde kamu yararı kararı vermeye yetkili kamu idareleri , kamu kurumları ve özel kişiler lehine yapılacak kamulaştırmalar için ayrı ayrı tespit etmiştir:
6.1.Kamu idareleri için kamu yararı verecek merciler şunlardır:
a) İl özel idaresi yararına kamulaştırmalarda il daimi encümeni
İl Özel İdaresi yararına kamulaştırma ile ilgili karar;
‘Kamu tüzelkişileri ve kamu kurumları yasalar gereğince yapmakla yükümlü oldukları hizmetler için özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir bölümünü kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya 6830 sayılı Yasa kullarına göre yetkilidir.
222 sayılı Yasanın 63. maddesinde şehir ve kasaba okulları için özel idarenin kamulaştırmaya yetkili olduğu , 6830 sayılı Yasanın 5.maddesinin (c) şıkkında ise , il özel idareleri lehine kamulaştırılmalarda il daimi encümeninin karar vereceği kurala bağlanmıştır.
Bu kurallar uyarınca , imar planında ilkokul yerine ayrılan davacılara ait taşınmaz malın bu amaçla il daimi encümenine kamulaştırılmasında mevzuata aykırılık yoktur’.(Danıştay 6.D. 30.12.1982 günlü ,E:1979/3675 , K:1982/777 sayılı karar)
b) Belediye yararına kamulaştırmalarda belediye encümeni
c) Köy yararına kamulaştırmalarda köy ihtiyar kurulu
d) Devlet yararına kamulaştırmalarda il idare kurulu,
Devlet yararına kamulaştırma ile ilgili karar;
‘..Diğer taraftan kamulaştırma , davacıya ait söz konusu gayrimenkulün mülkiyeti hazineye ve intifaı Devlet’in yukarıda açıklandığı tarzda karma bir teşebbüs niteliğinde olan bir numune çiftliğine tahsis edilmek üzere yapıldığına göre bu konudaki istimlak kararının Devlet lehine alınmış sayılması zaruridir.
Devlet lehine alınacak kamulaştırma kararlarının verilmesi görev ve yetkisinin de kanun , İl İdare Kurulu’na vermiş bulunmaktadır.’ (Danıştay 6.D. 8.6.1967 günlü, E:1961/3467 K:1967/1960 sayılı karar)
e) Yükseköğretim Kurulu yararına kamulaştırmalarda Yükseköğretim Kurulu,
4.11.1981 tarihinde kabul edilen 2547 sayılı Yüksek Öğrenim Kanunu’nun 6/(a) maddesinde; Yüksek Öğretim Kurulu’nun; tüm yüksek öğretimi düzenleyen ve Yüksek Öğretim Kurumlarının faaliyetlerine yön veren , bu kanunla kendisine görev ve yetkileri çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip sürekli görev yapan bir kuruluş olduğu belirtilmiş , aynı yasanın 7.maddesinde görevleri sayılmış , ancak adı geçen kurula kavşak ve üst geçit yapma konusunda bir görev verilmemiştir.
Bu nedenle Yüksek Öğretim Kurulu’nun görevleri arasında yer almayan Ankara-Eskişehir Devlet Karayolu üzerinde üst geçit ve kavşak yapma konusunda kamulaştırma tesis etmeye yetkisinin bulunmadığı açıktır.’ (Danıştay 6.D. 13.11.1984 günlü E:1982/2936, K:1984/2994 sayılı karar)
f) Üniversite,Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu,Atatürk Kültür,Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu yararına kamulaştırmalarda yönetim kurulları,
g) Aynı ilçe sınırları içinde birden çok köy ve belediye yararına kamulaştırmalarda ilçe idare kurulu,
h) Bir ili sınırları içindeki birden çok ilçeye bağlı köyler ve belediyeler yararına kamulaştırmalarda il idare kurulu,
ı) Ayrı illere bağlı birden çok kamu tüzelkişileri yararına kamulaştırmalarda Bakanlar Kurulu,
i) Birden çok il sınırları içindeki Devlet yararına kamulaştırmalarda Bakanlar Kurulu kamu yararı kararı vermeye yetkilidir.

6.2. Kamu kurumları yararına kamulaştırmalarda yönetim kurulu veya idare meclisinin , bunların olmamamsı halinde yetkili idare organları kamu yararı almaya yetkilidir.
6.3.Gerçek kişiler yararına kamulaştırmalarda bu kişilerin , özel hukuk tüzelkişileri yararına kamulaştırmalarda ise; yönetim kurulları veya idare meclislerinin , yoksa yetkili yönetim organlarının başvuruları üzerine gördükleri hizmet bakımından denetimine bağlı oldukları köy , belediye , özel idare veya bakanlık kamu yararı almaya yetkilidir.
6.4. Kamu Yararı Kararının Onaylanması:
Kamulaştırma Kanununun 6.maddesine göre , yukarıdaki mercilere alınan kamu yararı kararının daha sonra aşağıda sayılan mercilerce onaylanması gerekir. Kamulaştırma Kanununun 6.maddesi şöyle demektedir:
‘Kamu yararı kararı,
a)Köy ihtiyar kurulları ve belediye encümenleri kararları , ilçelerde kaymakamın , il merkezlerinde valinin,
b)İlçe idare kurulları , il daimi encümenleri ve il idare kurulları kararları , valinin,
c)Üniversite yönetim kurulu kararları , rektörün,
d)Yükseköğretim Kurulu kararları , Kurul başkanının,
e)Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu yönetim kurulu kararları , genel müdürün,
f)Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu kararları , Yüksek Kurum Başkanının,
g)Kamu kurumları yönetim kurulu veya idare meclisleri veya yetkili idare organları kararları , denetime bağlı oldukları bakanın,
h)Gerçek kişiler veya özel hukuk tüzelkişileri yararına; köy , belediye veya özel idarece verilen kararlar , valinin onayı ile tamamlanır.
6.5. Başka Kanunlara Göre Kamu Yararı
a) Bakanlar Kurulu Kararnameleri: 4753 sayılı Taşkın Sulara ve Su Baskınlarına Karşı Koruma Kanunu’nun 11.maddesine göre, yüksek seviye gösteren umumi ve hususi , kapalı veya akarsuların taşmasıyla su altında kalan veya su baskınlarına uğrayabilecek olan sahaların sınırlarının belirlenmesi; 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu’nun 2.maddesinin 1.fıkrasına göre ,Türkiye’de serbest bölgelerin yer ve sınırlarının belirlenmesi; 933 sayılı Kalkınma Planının Uygulanması Esaslarına Dair Kanun’un 2.maddesinin ( c ) bendine göre , sanayi bölgeleri ve turistik bölgelerin tesis ve tanzimi; 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’nun 7.maddesinin 1.fıkrasına göre , askeri yasak bölgelerinin sınırlarının belirlenmesi ile 3038 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu’nun 3.maddesine göre, ‘Bu Kanunun uygulama alanı , ilgili bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulu’nun kararı ile belirtilen alanlardır. Bakanlar Kurulu’nun bu kararı , kamulaştırma ve diğer işlemler bakımından kamu yararı sayılır ve Resmi Gazete’de yayınlanır.’
b)Bakanlıkça Hazırlanan Programlar: Yine Kamulaştırma Kanunu’nda söz edilmeyen bir başka yöntem de , bakanlıkça hazırlanan programların da kamu yararı olarak kabul edilmesidir.Örneğin 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarının Koruma Kanunu’nun 15.maddesine göre , ilgili bakanlığın programları kamu yararı kararı yerine geçmektedir
6.6. Kamu Yararı Yerine Geçen Belgeler
a)İmar Planları: 3194 sayılı İmar Kanunu2nun 6.maddesi , planlar arasında şöyle bir sıralama öngörmüştür, en üst basamakta ‘bölge planları’ onun altındaki basamaklarda ‘imar planları’ bulunur.
Bölge planları gerekli görülen hallerde Devlet Planlama Teşkilatı tarafından , bu teşkilatın tabi olduğu yetki ve usul kurallarına göre yapılır veya yaptırılır. İmar Kanunu’nun 8.maddesine göre imar planları , belediye mücavir alan sınırları içinde belediyeler; bunların dışında kalan alanlarda valilik veya ilgilisince yapılır. Ve vali tarafından onaylanarak yürürlüğe girer.(73)
Şehir imar planlarının kabul veya onaylanarak yürürlüğe konmaları ile arsa ve arazi maliklerinin kullanma ve yararlanma yetkileri kamu yararına olmak üzere sınırlanır.Kamulaştırma Kanunu’nun 6.maddesi imar planına göre yapılacak kamulaştırmalarda özel bir düzenleme getirmiştir. Buna göre, ‘onaylı imar planı ya da ilgili bakanlılarca onaylanan özel plan ve projesi uyarınca yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı alınmasına gerek yoktur.Bu durumlarda yetkili icra organınca kamulaştırma işlemine başlandığını gösteren bir karar alınır.’
İmar planları hem imar planı uygulaması için belediyeler tarafından yapılacak kamulaştırmalarda hem de belediye ve diğer kamu tüzel kişilerinin kurup işletecekleri kamu hizmetleri için yapılacak kamulaştırmalarda kamu yararı konumundadır.
İmar planına dayalı kamulaştırmalarda imar planına bağlılık şarttır.Ancak kimi durumlarda imar planında kamulaştırma işleminden sonra değişiklik olabilmektedir.
b) Bakanlıkça Onaylı Özel Plan Ve Projeler: Kamulaştırma Kanunu’na göre bakanlıklarca onaylı plan ve projeler de kamu yararı kararıdır.Bilindiği gibi Devlet’in ve diğer bazı kamu kurum ve kuruluşlarının ülke düzeyinde ,ekonomik ve sosyal açılardan önemli olan kimi yatırımlarda ,yatırım kararları ,ilgili Bakanlıkça Onaylı Özel Plan ve Projelere göre verilmektedir.Örneğin baraj ve sulama , kara ,demir yolu ve limanların yapımında olduğu gibi.








KAYNAKÇA
  • Akıllıoğlu,Tekin,İnsan Hakları Üzerine Düşünceler,1988
2. Doğanay,Ümit,Toplum Yararı ve Kamu Yararı Kavramları , Mimarlık,sayı:7, Temmuz 1974
  • GÖZLER,Kemal,İdare Hukuku,C.2,Ekin Kitabevi,Bursa,2003
  • KÖROĞLU,Ömer,Kamulaştırma,Seçkin Yayınevi,Ankara,1995
  • ÖZAY,İl Han,Günışığında Yönetim,Alfa Yayınevi,İstanbul,1996

6.TURAN Yıldırım, Kamu Yararı ve Disiplin Cezalarının Affı , Anayasa Yargısı,
Ankara, 2001,

7. www.daniştay.gov.tr.

8. www.anayasa.gov.tr















Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Kamulaştırmada Kamu Yararı" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Mehmet İlker Durmaz'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
13-02-2007 - 21:02
(6282 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 5 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 5 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
35700
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 5 saat 9 dakika 1 saniye önce.
* Ortalama Günde 5,68 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 59629, Kelime Sayısı : 6393, Boyut : 58,23 Kb.
* 2 kez yazdırıldı.
* 7 kez indirildi.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 500
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,09738708 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.