Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Hekimin Cezai Sorumluluğu

Yazan : Tuğçe Oral [Yazarla İletişim]

Makale Özeti
Bu makalede 5237 sayılı Tür Ceza Kanunu'nda yer alan suç tipleri çerçevesinde hekimin işleyebileceği suçlar ele alınmış ve genişçe incelenmiştir.

HEKİMİN CEZA HUKUKU AÇISINDAN SORUMLULUĞU
PLAN
Hekimin Ceza Hukuku Açısından Sorumluluğu
1. Soykırım
2. İnsanlığa Karşı Suçlar
3. Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi
4. İntihara Yönlendirme
5. Taksirle öldürme
6. Kasten Yaralamanın İhmali Davranışla İşlenmesi
7. Taksirle yaralama
8. İnsan Üzerinde Deney
9. Organ veya Doku Ticareti
10. Çocuk Düşürtme
11. Kısırlaştırma
12. Ayırımcılık
13. Verileri Hukuka Aykırı olarak Verme veya Ele Geçirme ve bu konudaki Nitelikli Haller
14. Radyasyon Yayma
15. Bulaşıcı Hastalıklara İlişkin Tedbirlere Aykırı Davranma
16. Resmi Belgede Sahtecilik
17. Sağlık Memurunun Gerçeğe Aykırı Belge Düzenlemesi
18. Sağlık Mesleği Mensuplarının Suçu Bildirmemesi
19. Genital Muayene
20. İrtikâp
21. Rüşvet
22. Görevi İhmal
23. Kamu görevlisinin Ticareti


Hekimin Ceza Hukuku Açısından Sorumluluğu

Hekimin cezai sorumluluğu, geniş anlamda, hekimin teknik anlamda tıp mesleğini icra ederken işlediği suçlarla, bu mesleğin icrası dolayısıyla işlemiş olabileceği suçlardan dolayı sorumluluğunu ifade eder.1
Suçun oluşması için, şüpheli tarafından ceza kanununda tarif edilen fiilin ihmali, icrai veya ihmal suretiyle icrai bir hareketle gerçekleştirilmesi; ayrıca bu hareketteki iradenin ceza kanununda tarif edilen irade çeşitlerinden birine uyması gerekir.
Bu noktada, fiil gerçekleştirilirken söz konusu olan iradenin belirlenmesi önem taşımaktadır. Ceza Hukukunda irade, iki şekilde ortaya çıkar: Kasıtlı veya taksirli.
Kast, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 21. maddesinde ele alınmıştır:
“(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanunî tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
(2) Kişinin, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hâlinde olası kast vardır. Bu hâlde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.”
Maddeden de açıkça anlaşılabildiği üzere, kast, ikiye ayrılmaktadır: Kast, olası kast
Bir konuda kast iradesi bulunan kişi, suçun kanundaki tanımındaki unsurlarını bilerek ve isteyerek suçu işler.
Olası kastta ise, kişi suçun kanunda tanımlanan unsurlarını bilir ve bunların gerçekleşebileceğini öngörür; ancak gerçekleşme olasılığını veya durumunu önemsemez ve fiili işler.
Suç işlenirken gösterilen iradenin bir diğer türü taksirdir. Taksir, Ceza Kanunumuzun 22. maddesinde düzenlenmiştir:
“(1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hâllerde cezalandırılır.
(2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
(3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi hâlinde bilinçli taksir vardır; bu hâlde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
(4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
(5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.
(6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.”
Maddeden de anlaşılacağı üzere, taksir iki başlık altında toplanabilir: Basit taksir, Bilinçli taksir.
Basit taksir iradesinde, suçu işleyen kişinin, gereken dikkat ve özeni göstermemiş olması dolayısıyla suçun kanunda belirtilen neticesini öngörmemesi söz konusudur.
Bilinçli taksirde ise, suçu işleyen kişi, hareketinin sonuçlarını öngörmekte; ancak bu sonuçların gerçekleşmeyeceği düşüncesini taşıyarak hareketini sürdürmektedir.
Ceza Hukukunda, hekimin kusurunun tespiti konusunda Yüksek Sağlık Şurasının görüşünü almak mecburidir, hakim bunun yanında bilirkişi raporlarına da başvurabilir. Bu, 1219 Sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatının İcrasına Dair Kanunun 75. maddesinde ele alınmıştır:
“Tababet ve şuabatı sanatlarının icrasından mütevellit ceraimde mahkemelerin muvafık görecekleri muhtebirin rey ve mütalaasına müracaat hakkındaki serbestileri baki kalmak şartıyle meclisi alii sıhhinin mütalaası istifsar edilir.”
Bu konudaki Yargıtay kararlarına baktığımızda,
“... Devlet Hastanesi Diş Polikliniğinde Diş Tabibi olarak görevli bulunduğu bildirilen sanığın diş çektirmek için kendisine başvuran 1991 doğumlu mağdure S...'in çekilmesi gereken sol üst çene IV-V nolu çürük dişleri yerine sağ üst çenesindeki IVV Nolu sağlam dişleri çekmesi biçiminde oluşan eylemde Yüksek Sağlık Şurası’nın 25, 26 ekim 2001 tarihli raporunda da açıkça vurgulandığı gibi, hastasına gerekli dikkat ve itinayı göstermeyerek onun cismen eza görecek veya sıhhatini ihlal edecek derecede aralanmasına sebebiyet vermiş bulunması karsısında TCY. 459. maddesinde yazılı suçun oluşacağı gözetilerek mevcut yaralanmanın mağdureyi kaç gün alışılmış uğraşısından alıkoyacağı hususunda uzman hekim ve sanığın kusur oranı yönünden bilirkişi raporu alındıktan sonra neticesine göre hüküm kurulması...”2
“... SSK Hastanesi hekimi olan sanığın doğum tarihini tamamlayan bebeği, zamanında almayarak ölü doğuma yol açıp açmadığı hususundaki kusurunun bulunup bulunmadığının Yüksek Sağlık Şurasından görüş alınarak araştırılması gerekir...”3
“...Ameliyathane sorumlusu doktor sanığın görevlendirmesi üzerine, göz ihtisası yapmakta olan diğer doktor sanığın; mağdurenin dosyasını incelemeden, sağlam gözünü ameliyat ederek aldığı, diğer gözün de zorunlu olarak alınması sonucu, mağdurenin iki gözünün kör olduğu olayda, 1219 sayılı Yasanın 75. maddesi saklı kalmak üzere sanıkların yetki dereceleri ve olaydaki kusur durumları ve oranı hakkında öncelikle Yüksek Sağlık Şurasından rapor alınarak, sonucuna göre hüküm kurulması gerekir...”4
Ceza Kanunumuzun hekimleri ilgilendiren maddelerini başlıklar halinde sıralayacak olursak
- Soykırım (TCK m.76)
- İnsanlığa Karşı Suçlar (TCK m.77)
- Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi (TCK m.83)
- İntihara Yönlendirme (TCK m.84)
- Taksirle öldürme (TCK m.85)
- Kasten Yaralamanın İhmali Davranışla İşlenmesi (TCK m.88)
- Taksirle yaralama (TCK m.89)
- İnsan Üzerinde Deney (TCK m.90)
- Organ veya Doku Ticareti (TCK m.91)
- Çocuk Düşürtme (TCK m.99)
- Kısırlaştırma (TCK m.101)
- Ayırımcılık (TCK m.122)
- Verileri Hukuka Aykırı olarak Verme veya Ele Geçirme ve bu konudaki Nitelikli Haller (TCK m.136,137)
- Radyasyon Yayma (TCK m.172)
- Bulaşıcı Hastalıklara İlişkin Tedbirlere Aykırı Davranma (TCK m.195)
- Resmi Belgede Sahtecilik (TCK m.204)
- Sağlık Memurunun Gerçeğe Aykırı Belge Düzenlemesi (TCK m.210)
- Sağlık Mesleği Mensuplarının Suçu Bildirmemesi (TCK 280)
- Genital Muayene (TCK M.287)
Hekim kamu görevlisi ise işleyebileceği suçlar
- İrtikâp (TCK m.250)
- Rüşvet (TCK m.252)
- Görevi İhmal (TCK m.257)
- Kamu görevlisinin Ticareti(TCK M.259)

1. Soykırım ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar
Soykırım suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 76. maddesinde ele alınmış olup, şu hükmü getirmektedir:
“(1) Bir plânın icrası suretiyle, millî, etnik, ırkî veya dinî bir grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi maksadıyla, bu grupların üyelerine karşı aşağıdaki fiillerden birinin işlenmesi, soykırım suçunu oluşturur:
a) Kasten öldürme.
b) Kişilerin bedensel veya ruhsal bütünlüklerine ağır zarar verme.
c) Grubun, tamamen veya kısmen yok edilmesi sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya zorlanması.
d) Grup içinde doğumlara engel olmaya yönelik tedbirlerin alınması.
e) Gruba ait çocukların bir başka gruba zorla nakledilmesi.
(2) Soykırım suçu failine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir. Ancak, soykırım kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.
(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.”
İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar, Ceza Kanununun 77. maddesinde ele alınmıştır:
“(1) Aşağıdaki fiillerin, siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plân doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç oluşturur:
a) Kasten öldürme.
b) Kasten yaralama.
c) İşkence, eziyet veya köleleştirme.
d) Kişi hürriyetinden yoksun kılma.
e) Bilimsel deneylere tâbi kılma.
f) Cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı.
g) Zorla hamile bırakma.
h) Zorla fuhşa sevketme.
(2) Birinci fıkranın (a) bendindeki fiilin işlenmesi halinde, fail hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına; diğer bentlerde tanımlanan fiillerin işlenmesi halinde ise, sekiz yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Ancak, birinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.
(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.”
Hakeri’ye göre, Bu hükümler ile özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi hekimler tarafından yapılan uygulamalar, hukukumuzda da ilk defa ayrı ve müstakil bir suç tipi olarak düzenlenmiştir.5

2. Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi
Bu suç, Ceza Kanununun 83. maddesinde düzenlenmiş olup,
“(1) Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir.
(2) İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin;
a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanunî düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması,
b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması,
Gerekir.
(3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hâllerde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir.”
Bu suç türü, eski ceza kanununda yer almayıp, yeni yasayla mevzuatımıza girmiştir.
Burada suçun maddi unsurlarından olan davranışın niteliği ihmal suretiyle icrai olmasıdır. Hekim, acil durumda, icrai bir davranış gerçekleştirerek hastaya müdahale etme yükümlülüğü içerisindedir. Hekimin yapması gereken bir davranışı yapmaması durumunda, hekim, ihmal suretiyle icrai bir davranış sergilemiş olacak ve böylelikle suçu işlemiş olacaktır.
Maddede suçun manevi unsuru olarak kast öngörülmüştür. Hekimin hastaya bilerek ve isteyerek yani kasıtlı olarak zarar vermesi, nadir gerçekleşebilecek bir olaydır. Ancak burada, olası kast kavramı önem kazanmaktadır. Hekim, olası kastla, ihmal suretiyle icrai bir davranış vasıtasıyla böyle bir suçu işleyebilecektir. Bu konuda şu örneği vermek yerinde olacaktır: İntihar etmiş ve bir şekilde ölmeden önce ve ölüm tehlikesiyle hastaneye yetiştirilmiş bir hastaya hastanın rızası olmadığını düşünerek veya herhangi bir başka sebepten dolayı müdahale etmemesi durumunda hekimin kastından söz edilecektir. Ancak hekimin, hastanın hayati tehlikesi olduğunu bilmesi ve buna rağmen hastanın hayatını kaybetmesi riskini göze alıp, tedaviyi üstlenmeyip sevk etmesi durumunda, hekimin olası kastından söz edilecektir ve söz konusu madde hekime uygulanabilecektir.

3. İntihara Yönlendirme
Bu konu, Türk Ceza Kanununun 84. maddesinde düzenlenmiş olup,
“(1) Başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) İntiharın gerçekleşmesi durumunda, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Başkalarını intihara alenen teşvik eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu fiilin basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4) İşlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri intihara sevk edenlerle cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur edenler, kasten öldürme suçundan sorumlu tutulurlar.”
şeklindedir.
Hekimin hastasına intihar konusunda yardım etmesi durumunda, bu madde hüküm ve sonuçlarını doğuracaktır. Bu noktada, söz konusu madde daha çok ötenazi konusunda gündeme gelmekte ve ötenaziyi yasaklamaktadır.

4. Taksirle Öldürme
Taksirle öldürme suçu, 5237 sayılı kanunun 85. maddesinde hüküm bulmuştur:
“(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi üç yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Taksirle öldürme konusu kapsamında hekimin sorumluluğu açısından tıbbi uygulama hatası(malpraktis) ve komplikasyon kavramları ve bu kavramların ayrılması büyük önem taşımaktadır. Ancak bu, ayrıntılı incelenmesi gereken bir konu olup, bir başka bilimsel çalışmamızın konusudur.

5. Kasten Yaralamanın İhmali Davranışla İşlenmesi
Kasten Yaralamanın İhmali Davranışla işlenmesi suçu, Ceza Kanununun 88. maddesinde ele alınmıştır:
“(1) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilir. Bu hükmün uygulanmasında kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesine ilişkin koşullar göz önünde bulundurulur.”
Bu konuda da İhmal suretiyle icrai davranışla kasten öldürme fiilinin işlenmesine ilişkin yorumlarımız geçerli olacaktır.

6. Taksirle Yaralama
Taksirle yaralama konusu 5237 sayılı yasanın 89. maddesinde işlenmiş olup, taksir konusunda söyleyeceklerimiz, taksirle adam öldürme konusunda yaptığımız açıklamalarla aynı olacaktır:
“(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Bilinçli taksir hâli hariç olmak üzere, bu maddenin kapsamına giren suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır.”

7. İnsan Üzerinde Deney
İnsan üzerinde deney konusu, 5237 sayılı yeni Türk Ceza Yasasıyla düzenlenmiş olan bir diğer hüküm olmakla birlikte bu yasanın 90. maddesinde düzenlenmiştir:
“(1) İnsan üzerinde bilimsel bir deney yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) İnsan üzerinde yapılan rızaya dayalı bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için;
a) Deneyle ilgili olarak yetkili kurul veya makamlardan gerekli iznin alınmış olması,
b) Deneyin öncelikle insan dışı deney ortamında veya yeterli sayıda hayvan üzerinde yapılmış olması,
c) İnsan dışı deney ortamında veya hayvanlar üzerinde yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların insan üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,
d) Deneyin, insan sağlığı üzerinde öngörülebilir zararlı ve kalıcı bir etki bırakmaması,
e) Deney sırasında kişiye insan onuruyla bağdaşmayacak ölçüde acı verici yöntemlerin uygulanmaması,
f) Deneyle varılmak istenen amacın, bunun kişiye yüklediği külfete ve kişinin sağlığı üzerindeki tehlikeye göre daha ağır basması,
g) Deneyin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak açıklanan rızanın yazılı olması ve herhangi bir menfaat teminine bağlı bulunmaması,
Gerekir.
(3) Çocuklar üzerinde bilimsel deney hiçbir surette yapılmaz.
(4) Hasta olan insan üzerinde rıza olmaksızın tedavi amaçlı denemede bulunan kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, bilinen tıbbî müdahale yöntemlerinin uygulanmasının sonuç vermeyeceğinin anlaşılması üzerine, kişi üzerinde yapılan rızaya dayalı bilimsel yöntemlere uygun tedavi amaçlı deneme, ceza sorumluluğunu gerektirmez. Açıklanan rızanın, denemenin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak yazılı olması ve tedavinin uzman hekim tarafından bir hastane ortamında yapılması gerekir.
(5) Birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi sonucunda mağdurun yaralanması veya ölmesi hâlinde, kasten yaralama veya kasten öldürme suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Bu maddede tanımlanan suçların bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.”
Bu madde cezai sorumluluğu düzenleyen bir madde olmakla beraber, insan üzerinde yapılacak deneyin nasıl olması gerektiğini düzenleyen bir hüküm niteliğindedir.

8. Organ veya Doku Ticareti
Türk Ceza Kanununun 91. maddesiyle düzenlenmiş bu hüküm,
“(1) Hukuken geçerli rızaya dayalı olmaksızın, kişiden organ alan kimse, beş yıldan dokuz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun konusunun doku olması hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Hukuka aykırı olarak, ölüden organ veya doku alan kimse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Organ veya doku satın alan, satan, satılmasına aracılık eden kişi hakkında, birinci fıkrada belirtilen cezalara hükmolunur.
(4) Bir ve üçüncü fıkralarda tanımlanan suçların bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Hukuka aykırı yollarla elde edilmiş olan organ veya dokuyu saklayan, nakleden veya aşılayan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(6) Belli bir çıkar karşılığında organ veya doku teminine yönelik olarak ilan veya reklam veren veya yayınlayan kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(7) Bu maddede tanımlanan suçların bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
(8) Birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi sonucunda mağdurun ölmesi hâlinde, kasten öldürme suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”
şeklinde olup, hekime kişiden organ alırken rızaya dayanma; ölüden organ veya doku alırken ise hukuka uygun davranma yükümlülüğü getirmiştir. Ayrıca hekim organ veya doku satımına aracı olursa da sorumlu olacaktır.

9. Çocuk Düşürtme
Çocuk düşürtme konusu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 99. maddesinde ele alınmıştır:
“(1) Rızası olmaksızın bir kadının çocuğunu düşürten kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Tıbbî zorunluluk bulunmadığı hâlde, rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftadan fazla olan bir kadının çocuğunu düşürten kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu durumda, çocuğunun düşürtülmesine rıza gösteren kadın hakkında bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(3) Birinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olmuşsa, kişi altı yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne neden olması hâlinde, onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) İkinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olmuşsa, kişi üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne neden olması hâlinde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftayı doldurmamış olan bir kadının çocuğunun yetkili olmayan bir kişi tarafından düşürtülmesi hâlinde; iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan diğer fiiller yetkili olmayan bir kişi tarafından işlendiği takdirde, bu fıkralara göre verilecek ceza, yarı oranında artırılarak hükmolunur.
(6) Kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması hâlinde, süresi yirmi haftadan fazla olmamak ve kadının rızası olmak koşuluyla, gebeliği sona erdirene ceza verilmez. Ancak, bunun için gebeliğin uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona erdirilmesi gerekir.”
Hüküm, çocuk düşürtme konusunda hekime bazı yükümlülükler getirmektedir. Öncelikle hekim çocuk düşürtürken rıza almalıdır. Tıbbi zorunluluk olmadığı takdirde, gebeliğin onuncu haftası tamamlandığı anda, çocuk düşürtme konusunda gösteriliş rızanın bir hükmü kalmayacak ve hekim çocuğu düşürtemeyecektir. Bu konuda istisna kadının mağdur olduğu suçtur ki, kanun koyucu bu durumda da rızanın hüküm ve sonuçlarını doğuracağı süreyi 20 hafta olarak belirlemiştir.

10. Kısırlaştırma
Kısırlaştırma konusu, ceza kanununun 101. maddesinde şu şekilde ele alınmıştır:
“(1) Bir erkek veya kadını rızası olmaksızın kısırlaştıran kimse, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiil, kısırlaştırma işlemi yapma yetkisi olmayan bir kimse tarafından yapılırsa, ceza üçte bir oranında artırılır.
(2) Rızaya dayalı olsa bile, kısırlaştırma fiilinin yetkili olmayan bir kişi tarafından işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
Kanun koyucu, hekime bu konuda zaten hekimin yükümlülüklerinden olan rıza alma yükümünü vermiştir.

11. Ayrımcılık
5237 sayılı Kanunun 122. maddesinde ayrımcılık konusu hükme bağlanmış olup şöyledir:
“(1) Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak;
a) Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan hâllerden birine bağlayan,
b) Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arz edilmiş bir hizmeti yapmayı reddeden,
c) Kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen,
Kimse hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.”
Kamuya arz edilmiş hizmet kapsamına, sağlık hizmetleri de dahildir. Bu bağlamda her ne kadar mesleki etik kuralları çerçevesinde işlenme ihtimali düşük olsa da, hekimlerin de bu suçu işleme olasılığı bulunmaktadır.

12. Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme veya Ele Geçirme
Verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme konusu, Türk Ceza Kanununun 136. ve 137. maddelerinde düzenlenmiştir:
“(1) Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
“(1) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların;
a) Kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle,
b) Belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
İşlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”

13. Radyasyon Yayma
5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 172. maddesi, radyasyon yayma konusunu düzenlemektedir:
“(1) Bir başkasını, sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutan kişi, üç yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkradaki fiilin belirsiz sayıda kişilere karşı işlenmiş olması hâlinde, beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bir başkasının hayatı, sağlığı veya malvarlığına önemli ölçüde zarar vermeye elverişli olacak biçimde radyasyon yayan veya atom çekirdeklerinin parçalanması sürecine etkide bulunan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4) Radyasyon yayılmasına veya atom çekirdeklerinin parçalanması sürecine, bir laboratuvar veya tesisin işletilmesi sırasında gerekli dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak neden olan kişi, fiilin bir başkasının hayatı, sağlığı veya malvarlığına önemli ölçüde zarar vermeye elverişli olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Bu hüküm, radyoloji uzmanı hekimler için önem taşımaktadır. Laboratuar veya tesisin işletilmesinde dikkat ve özen yükümlülüğü yerine getirilmelidir. Aksi takdirde yani başkasının hayatına, sağlığına veya malvarlığına zarar geldiği halinde, kişiler sorumlu olacaktır. Burada dikkat edilmesi gerekir ki, kişilerin hayatı veya sağlığına zarar gelmesi durumunda uygulanacak hükümler, öldürme ve yaralama hükümleri olacaktır.

14. Bulaşıcı Hastalıklara İlişkin Tedaviye Aykırı Davranma
Bu konu, ceza yasasının 195. maddesinde düzenlenmekte olup,
“(1) Bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymayan kişi, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
şeklindedir.

15. Resmi Belgede Sahtecilik
Resmi belgede Sahtecilik suçu, 5237 sayılı yasanın 204. maddesinde düzenlenmiştir:
“(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmî belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Resmî belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması hâlinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.”
Bu hüküm de hekime bir yükümlülük getirmektedir.

16. Sağlık Mesleği Memurunun Gerçeğe Aykırı Belge Düzenlemesi
Bu konu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 210. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir.
“Gerçeğe aykırı belge düzenleyen tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire veya diğer sağlık mesleği mensubu, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Düzenlenen belgenin kişiye haksız bir menfaat sağlaması ya da kamunun veya kişilerin zararına bir sonuç doğurucu nitelik taşıması hâlinde, resmî belgede sahtecilik hükümlerine göre cezaya hükmolunur.”
Bu hüküm, görevlerinin önemi sebebiyle yalnızca sağlık mesleği memurlarına getirilmiştir.

17. Sağlık Mesleği Mensuplarının Suçu Bildirmemesi
Bu suç, ceza kanununun 280. maddesinde düzenlenmiştir:
“(1) Görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmeyen veya bu hususta gecikme gösteren sağlık mesleği mensubu, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Sağlık mesleği mensubu deyiminden tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire ve sağlık hizmeti veren diğer kişiler anlaşılır.”
Burada, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, suçu bildirme yükümünü tüm suçlar için düzenlemiştir.
Bu konu, hekimin ihbar yükümlülüğü başlığı altında incelenecek bir konudur.
Ayrıca suç konusunda herhangi bir belirti olması, hekimin bildiğim yükümlülüğünün doğması için yeterli olacaktır.
Eski yani 765 sayılı Türk Ceza Kanununda bu ihbar kendisine yardım ettikleri kimseyi takibata maruz kılacak ahval müstesna olmak üzere” ifadesi yer almışken, bu hükme yeni kanunda yer verilmemiştir. Yani 5237 sayılı kanun, sağlık çalışanlarının tedavisine yardım ettikleri hastaların kovuşturulmasını gerektirecek suçların da bildirilmesini emretmektedir. Bu hüküm dolayısıyla suça bulaşmış kişiler, kendi yaşamları pahasına, hastaneye başvurmaktan kaçınacaktır.6

18. Genital Muayene
Genital muayene konusu, ceza kanununun 287. maddesinde hükme bağlanmıştır:
“(1) Yetkili hâkim ve savcı kararı olmaksızın, kişiyi genital muayeneye gönderen veya bu muayeneyi yapan fail hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Bulaşıcı hastalıklar dolayısıyla kamu sağlığını korumak amacıyla kanun ve tüzüklerde öngörülen hükümlere uygun olarak yapılan muayeneler açısından yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmaz.”
Bu maddede de jinekoloji uzmanlarına yükümlülük getirilmiş ve adli olaylarda hakim ve savcı kararı üzerine genital muayene yapabilecekleri belirtilmiştir.

19. İrtikâp
İrtikap suçu, kamu görevlisi olan kişilerin işleyebileceği bir suç olup, ceza kanununun 250. maddesinde ele alınmıştır:
“(1) Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna eden kamu görevlisi, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) İkinci fıkrada tanımlanan suçun kişinin hatasından yararlanarak işlenmiş olması hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
Bu konuda bir Yargıtay kararı örneği inceleyebiliriz:
“...sanık doktorun, müştekinin kızı A...’nın düşerek basından ağır şekilde yaralanması üzerine, müşteki babası tarafından ........ Hastahanesi’ne getirilip, sanığın görevli olduğu beyin cerrahisi kısmında ameliyat edildiği, ameliyattan sonra kızının durumunu soran müştekiye hitaben: Durumu simdi iyi, ancak kötüye gidebilir. Biz bu isi dışarıda üç milyona yapıyoruz. Devlet Hastanesinde yapıldığı için senden 750 bin lira istiyorum diyerek, müştekiyi kendisine haksız yere para vermeye icbar ederek cebri irtikap suçunu islediği...”7

20. Rüşvet
Rüşvet de kamu görevlilerine özgü bir suç olup, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 252. maddesinde düzenlenmiştir:
“(1) Rüşvet alan kamu görevlisi, dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Rüşvet veren kişi de kamu görevlisi gibi cezalandırılır. Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması hâlinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.
(2) Rüşvet alan veya bu konuda anlaşmaya varan kişinin, yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması hâlinde, birinci fıkraya göre verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
(3) Rüşvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır.
(4) Birinci fıkra hükmü, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu yararına çalışan dernekler, kooperatifler ya da halka açık anonim şirketlerle hukukî ilişki tesisinde veya tesis edilmiş hukukî ilişkinin devamı sürecinde, bu tüzel kişiler adına hareket eden kişilere görevinin gereklerine aykırı olarak yarar sağlanması hâlinde de uygulanır.
(5) Yabancı bir ülkede seçilmiş veya atanmış olan, yasama veya idarî veya adlî bir görevi yürüten kamu kurum veya kuruluşlarının memur veya görevlilerine veya aynı ülkede uluslararası nitelikte görevleri yerine getirenlere, uluslararası ticarî işlemler nedeniyle, bir işin yapılması veya yapılmaması veya haksız bir yararın elde edilmesi veya muhafazası amacıyla, doğrudan veya dolaylı olarak yarar teklif veya vaat edilmesi veya verilmesi de rüşvet sayılır.”
Bu konuda da Yargıtay kararlarını inceleyecek olursak:
“...Olayımızda, ......... Devlet Hastanesinde Kalp Damar ve Göğüs Cerrahi olarak görevli bulunduğu anlaşılan sanığın kendisine bir süre önce akciğer rahatsızlığı nedeniyle hastanede başvurmuş bulunan müştekinin gelini yeşil kart sahibi ...’yı hastaneye yatırıp birkaç gün sonra ameliyat etmek için müştekiden "ameliyat parası" adı altında 50.000.000 lira para istediği, yapılan pazarlık sonucu müşteki ile sanığın 35.000.000 lira konusunda anlaşmaya vardıkları ve bu paranın 8.000.000 lirasının müşteki tarafından sanığa o anda verildiği, aynı gün öğleden sonra müştekinin Valiliğe başvurup olayı anlatması üzerine temin ve numaraları tesbit edilen 27.000.000 lira paranın müşteki tarafından sanığa muayenehanesinde verilmesinden hemen sonra sanığın polislerce cebindeki söz konusu paralarla birlikte suçüstü yakalanmış olduğu, olay ve yakalama tutanağı, müştekinin polisteki samimi anlatımı tanıklar V.... ve F......’nın açıklamaları, sanığın tevil yollu ikrarı ve tüm dosya içeriğinden anlaşılmış bulunması karsısında, sanığın sabit olan eylemi yapmaya mecbur olduğu şeyi yapmak için rüşvet alma suçunu oluşturduğu halde...”8

21. Görevi İhmal
Görevi kötüye kullanma suçu, ceza kanununun 257. maddesinde düzenlenmiştir:
“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) İrtikâp suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır.”
Bu konuda da Yargıtay Kararlarına rastlamak mümkünüdür:
“…görevi ihmal suçu, ceza uygulamasında memur sayılan kimsenin, yapmaya zorunlu olduğu bir isi yapmaması yahut yasa ve tüzüklerde yapılması öngörüldüğü biçimde yerine getirmemesi veya belirli veya uygun bir sürede yapılması zorunlu bulunan bir hizmet veya hareketi geciktirmesi ile oluşur, görevi ihmal suçunda etkin olmayan (pasif) bir davranış söz konusudur...inceleme konusu olayda; 23.5.1997 günü adli tabibe sevk edilen katılanlara, görevli polislerin yanında bir şeyleri olup olmadığını soran sanık doktor, katılanların bir şeyimiz yok seklindeki beyanları üzerine, muayene yapmadan, darp ve cebir izine rastlanılmadığına ilişkin 23.5.1997 günlü raporu düzenlemiş, aynı gün C.Savcılığına sevk edilen katılanların vücutlarında darp ve cebir izlerine rastlanıldığı saptanmıştır. Doktor olan sanığın bu şekilde ilgili yasa ve yönetmelik hükümlerine aykırı bir biçimde, görevlilerin yanında, katılanların muayene etmeden, sözlü beyanlarına dayanarak rapor düzenlenmesi TCY.nın 230. maddesinde düzenlenen görevi ihmal suçunu oluşturmaktadır...”9
“...Ancak; sağlık ocağında hekim olan sanığın, nezaretten çıkarılan ve vücudunda ekimozlar bulunan yakınanı gereği gibi muayene etmeden "darp, cebir izine rastlanmadı" biçiminde rapor düzenleyerek görevi kötüye kullanma suçunu islediği...”10

22. Kamu Görevlisinin Ticareti
Bu suç da kamu görevlilerine özgü suç olup, 5237 sayılı yasanın 259. maddesinde ele alınmıştır:
“(1) Yürüttüğü görevin sağladığı nüfuzdan yararlanarak, bir başkasına mal veya hizmet satmaya çalışan kamu görevlisi, altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.”
Bu suçu hekimlere uyarlayıp somutlaştırmak istersek, hekimin hastasını özel bir laboratuara ya da eczaneye yönlendirmesini örnek verebiliriz. Hekim böyle bir davranışta bulunduğu takdirde cezalandırılacaktır.

1 KEYMAN, Selahattin, “Hekimin Cezai Sorumluluğu”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1978, Cilt: 35, Sayı: 1, s. 57
2 Yargıtay 4. Ceza Dairesi E. 2003/28399 K. 2003/11352 sayılı ve T. 12.11.2003 tarihli kararından alınmıştır.
3 Yargıtay 4. Ceza Dairesi E. 2003/9165 K. 2004/7226 sayılı ve T. 08.06.2004 tarihli kararından alınmıştır.
4 Yargıtay 2 Ceza Dairesi E. 1996/4493 K. 1996/4682 sayılı ve T. 24.04.1996 tarihli kararından alınmıştır.
5 HAKERİ,Hakan, “Yeni Türk Ceza Kanunu ve Hekim”, http://portal.hakanhakeri.com/index2.php?option=com_content&do_pdf=1&id=26
6 HAKERİ, Hakan, “Yeni Türk Ceza Kanunu ve Hekim”, http://portal.hakanhakeri.com/index2.php?option=com_content&do_pdf=1&id=26 ; DEYAL, age, s.3
7 Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E. 1991/5-34 K. 1991/367 sayılı ve T. 23.12.1991 sayılı kararından alınmıştır.
8 Yargıtay 5. Ceza Dairesi, E. 1997/4673 K. 1998/71 sayılı ve T. 22.01.1998 tarihli kararından alınmıştır.
9 Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E. 2002/8-191 K. 2002/362 sayılı ve T. 15.10.2002 tarihli kararından alınmıştır. 765 sayılı Türk Ceza Kanununun değişmesinden dolayı, madde numaraları 5237 sayılı Ceza Kanununa uymamaktadır.
10 Yargıtay 4. Ceza Dairesi E. 2002/4650 K. 2002/8338 sayılı ve T. 13.05.2002 tarihli kararından alınmıştır.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Hekimin Cezai Sorumluluğu" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Tuğçe Oral'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
27-06-2009 - 14:28
(5420 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 17 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 17 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
13249
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 6 saat 14 dakika 35 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,44 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 38320, Kelime Sayısı : 5364, Boyut : 37,42 Kb.
* 6 kez yazdırıldı.
* 14 kez indirildi.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 1050
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,04509401 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.