Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale 2b Arazilerinde İlk Perde (5831 Sayılı Kanuna İlişkin Bir Analiz)

Yazan : Doç.Dr. Aynur Aydın Coşkun [Yazarla İletişim]
Öğretim Üyesi

Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Alanlarda (2B) İlk Perde
5831 sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun

Doç. Dr. Aynur Aydın Coşkun Doç. Dr. Yusuf Güneş
İ.Ü. Orman Fakültesi
Çevre ve Orman Hukuku Anabilim Dalı
34473 Bahçeköy İstanbul
0 212 226 17 99
0 212 226 11 00/25394,25315
aynur90@istanbul.edu.tr
gunesy@istanbul.edu.tr


Kamuoyunu uzun zamandır meşgul eden ve 2B arazileri olarak bilinen orman sınırları dışına çıkarılan alanlara ilişkin düzenleme getiren 5831 sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun1, sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere kamuoyunun tepkisini çekmiştir. Kanunun bu kadar ön plana çıkması ve tartışılacak olması çok doğaldır. Zira, daha önce orman sınırları dışına çıkarılan alanların değerlendirilmesi konusunda yapılan yasalar, Anayasanın 169 ve 170. maddesindeki emredici hükümler karşısında Anayasa Mahkemesince defalarca iptal edilmiştir. Son dönemde 2B arazilerinin satışı ve ondan sağlanacak gelir konusunun sıklıkla telaffuz edilmesi; kamuoyunda, buradan sağlanacak kaynağın kısa vadeli sorunları çözme yolunda kullanılacağına dair bir endişe ortamı yaratmıştır. Doğal kaynakları tehdit eden bu anlayışa koşut olarak, kamu malı olan doğal ve kültürel varlıkların, özel mülkiyete konu edileceği ve bu şekilde yaşanacak olan tahribatın hızlanacağı yolundaki endişeler de giderek artmıştır. Bu düşünceler arasında, 2B sorunu iki karşıt görüşün bulunduğu, yapay bir platforma taşınmak suretiyle çözümsüzlüğe doğru itilmiştir. Bu noktada unutulan şey, 2B alanları olarak karşımızda duran, sınırları, kullanıcıları, kullanım biçimleri, üzerindeki muhdesatı belli olmayan ve çok küçük bir kısmı tescil edilmiş toplam 473.000 hektarlık büyük bir alanın varlığıdır. Türkiye'nin dört bir yanına dağılan bu alanların değerlendirilmesi, üzerindeki yerleşim yerleri ve arazi rantının yüksekliği nedeniyle İstanbul, Antalya gibi illerde çok daha büyük bir sorundur. Kamuoyunda bu alanların işgalcilerine satışını çözüm olarak gören bir anlayış ve karşısında satışa karşı çıkan ve yerine bu alanlardan ecrimisil alınması, alanların kentsel dönüşümde kullanılması ve sınırlı ayni haklar ve şahsi haklar kurulması çözümlerini sunan bir anlayış mevcuttur. Sorunun çözümü için yapılması gereken yasal düzenlemelerden önce, kamuoyunu çevreye duyarlı kesim ve doğal kaynakları yok eden kesim şeklinde ayıran yapay durum ortadan kaldırılmalıdır. Her iki noktadan bakıldığında da, 2B sorunu vardır ve bu sorunu görmezden gelmek ve çözüm yolunda atılması gereken adımlara karşı çıkmak; mevcut çözümsüzlüğü artırmaktan öteye gidemeyecektir. Bu aşamada gerçekçi, objektif ve bilimsel kriterlere dayalı bir çözüme ihtiyaç duyulmaktadır. Anayasa ve Orman Kanunundan, orman sınırları dışına çıkarma işlemine cevaz veren maddelerin kaldırılması olması gerekendir. Ancak orman kadastrosunun tamamlanamadığı bu süreçte, orman sınırları dışına çıkarma işlemi de sürecektir. Bu maddelerin kaldırılması mevcut 2B alanlarına bir çözüm getirmemektedir. O halde bir vakıa olarak karşımızda duran 2B sorununun boyutlarını ve sınırlarını kestirmek kolay değildir. Böylesi bir sorunun çözüm arayışında, ilk gözetilecek unsur, vazgeçilmez doğal kaynak ve kamu malı olan ormanların korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması olmalıdır. Bunun yanı sıra çözüm sürecinde konuyla ilgili Anayasa Mahkemesi kararlarında tespit edilen ilkeler net olarak ortaya konulmalı; ardından uzlaşmacı ve gerçekçi bir anlayışla ortak bir çözüme ulaşılmaya çalışılmalıdır. İlk yapılacak olan Anayasa Mahkemesinin 2B alanlarına ilişkin olarak vermiş olduğu iptal kararlarından çıkan ilkeleri tespit etmektir. Yüce Mahkeme konuyla ilgili olarak vermiş olduğu iptal kararlarında, aşağıda özetlenen vurgulamaları yapmıştır: Buna göre;

* Orman dışına çıkarılmış yerlere orman içi köyler halkının yerleştirilmesi için devlet tarafından ihya edilmesi ve bu halkın yararlanmasına ayrılması öngörülmüştür. Halka tanınan hak, mülkiyet değil, yararlanmadır.
* 170. madde, çıkarılan alanların yalnız orman köylüsüne tahsisine olur verdiğinden, bu yerlerin zilyede özgülenmesinde olduğu gibi geçersiz tapu sahibine verilmesi de Anayasa' ya aykırıdır.
* Orman dışına çıkarılan yerler, o andan başlayarak orman olma niteliklerini yitirirler. Verilen orman değil, orman olmaktan çıkmış bir kamu mülküdür2.
* Orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin yalnızca orman köyleri halkının nakli ve yerleştirilmesi amacıyla değerlendirilmesi olanaklıdır. Böylece, orman köylüsünün ormanları tahribi önlenerek ulusal ekonomiye katkıda bulunması sağlanmak suretiyle üretici haline getirilip kalkınması amaçlanmıştır.
* Orman köylüsü olup olmadığına bakılmaksızın bu yerlerin kullanan kişilere satışının yapılması Anayasa' nın 170. maddesine aykırıdır. Yasa koyucunun bu alanların kullanıcılarına veya başkalarına, hatta orman içi köyler halkına satılmasını veya bu amaçla devredilmesini sağlayacak bir düzenleme yapması olanaklı değildir3.

Yukarıda görüleceği üzere Anayasa Mahkemesi, orman sınırları dışına çıkarma işlemi ve bu alanların değerlendirilmesi konusunda bulunacak çözümü kesin ilkelerle sınırlandırmıştır. Daha önce defalarca denenen bu yasa yapma girişimleri, yukarıda özetlenen gerekçelere takılmış ve iptal edilmiştir. Bu nedenle yapılması düşünülen yasal düzenlemelerde tekrar aynı sonuca ulaşmamak için yasa koyucunun bu ilkeleri temel alması gereklidir.

Bugün gelinen noktada yasa koyucu, 2B sorunu için bir çözüm arayışındadır ve bu süreçte 5831 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir. 5831 sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, 6831 sayılı Orman Kanununun 7,9,45.maddelerinde değişiklikler yapmış; Kanunda yer alan Ek madde 1 ve 4 ile de Orman Kanununda eklemelere gidilmiştir. 5831 sayılı Kanunun Ek 4. maddesi ile 2B alanlarının değerlendirilmesi konusu düzenlenmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle Kanun, çeşitli açılardan eleştirilerin hedefi haline gelmiştir. Bu noktada Kanunda yapılmak istenenin iyi anlaşılması ve yorumlanması gereklidir. 5831 sayılı Kanun, sadece 2B alanlarına yönelik bir düzenleme getirmiş değildir.

İlk hedeflenen, arazi kadastrosu ve orman kadastrosu arasındaki uyumu sağlamaktır. Bilindiği üzere, Ülkemizde, arazilerin yerini, alanını ve hukuki statülerini belirleme işine yönelik olarak yapılan kadastro çalışmaları henüz tamamlanamamıştır. Konuya ilişkin tüm resmi dökümanlarda bu faaliyetin biran önce bitirilmesi gerekliliği ve zorunluluğu vurgulanmaktadır. Zira, kadastro faaliyetlerinin uzadığı her zaman dilimi mülkiyete dayalı ihtilaflarını ve konuya ilişkin tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Bunun sonucunda Anayasal bir hak olarak bireye tanınan mülkiyet hakkının özü zedelenmekte ve hak kayıpları yaşanmakta, devlet ve birey karşı karşıya gelebilmektedir. Bu hedef doğrultusunda 3402 sayılı Kadastro Kanununda, fiili durum ve günümüz koşullarına uyarlanması amacıyla4 2005 yılında değişiklik yapılmıştır. Ancak, bu kez de, kadastro çalışmaları sırasında özellikle çalışma alanında bulunan orman alanlarının kadastrosuna ilişkin karşılaşılan sorunların çözülmesi ve 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerinin Kadastro Kanununda yapılan değişiklikler ile uyumlu hale getirilmesi zorunluluğu doğmuştur. Dolayısıyla, 5831 sayılı Kanun bir yönüyle, iki Kanun arasındaki bu uyumsuzluğu gidermeyi veya en aza indirmeyi amaçlamaktadır.

Kanunun 2. maddesiyle "orman kadastrosuna başlanılmamış yerlerde, 3402 sayılı Kadastro Kanununa göre belirlenen orman sınırı, orman kadastro komisyonunca belirlenen orman sınırı niteliği kazanır" hükmü getirilmiştir. 3402 sayılı Kadastro Kanunun 2005 yılında değişen 4 maddesi ile "çalışma alanında orman bulunması ve 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman kadastrosuna başlanılmamış olması halinde, çalışma alanındaki ormanların bu maddede belirtilen kadastro ekibince sınırlandırma ve tespitlerinin yapılarak otuz günlük kısmi ilana alınacağı ve bu alanlarda orman kadastrosunun yapılmış sayılacağı" hüküm altına alınmıştır. 5831 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik, 6831 sayılı Kanun hükümlerinin 3402 sayılı Kanunda yapılan bu değişiklik ile uyumlu hale getirilmesidir. Bu amaçla, henüz orman kadastrosuna başlanılmamış yerlerde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre belirlenen orman sınırının, orman kadastro komisyonunca belirlenen orman sınırı niteliğini kazanacağına yönelik olarak Kadastro Kanununda yer alan hükme uygun bir düzenleme yapılmıştır5. Nitekim, orman kadastrosunun tamamlanmasına yönelik olarak, kadastro ekipleri Kanunun öngördüğü biçimde fiili çalışmalarını sürdürmektedirler.

Kanunun 3. maddesiyle 3402 sayılı Kanuna göre kadastrosuna başlanan çalışma alanlarında evvelce kesinleşmiş olan orman haritalarının kontrolü sonucunda tespit edilecek hesaplamalardan kaynaklanan yüzölçümü hatalarının 3402 sayılı Kanunun 4 üncü maddesine göre oluşan kadastro ekibince düzeltilmesi öngörülmüştür. Ayrıca, vasıf ve mülkiyet değişikliği dışında kalan diğer aplikasyon, ölçü ve çizimden kaynaklanan yüzölçümü ve fenni hataların kısa sürede giderilmesinin sağlanması ve böylelikle kadastro çalışmalarının süratle bitirilmesi amacıyla, bu hataların; kadastro müdürlüğünce mahalli orman kuruluşuna bildirilmesi ve bildirim tarihinden itibaren 15 günlük süre içerisinde görevlendirilen orman kadastro komisyonunca düzeltilmesi öngörülmüştür. 3402 sayılı Kadastro Kanunu uyarınca yapılmakta olan kadastro çalışmalarının aksatılmadan ve süratle tamamlanması, değişik kurumlarca birbirinden farklı yapılan uygulamalar ile mükerrer çalışmalara neden olunarak gereksiz maddi kayıpların ve emek israfını önlenmesi amaçlayan bu düzenleme ile de kanunlar arası uyum gözetilmiştir.

Orman kadastrosu yapılan yerlerin, tescilini sağlamak için haritalardaki hataların; özellikle yüzölçümü hatalarının düzeltilmesi ve haritaların tekniğine uygun hale getirilmesi zorunlu olduğu için, bu aşamada evrak üzerinde yapılacak düzeltme yetkisi genel kadastro ekiplerine verilmiştir. Arazi kadastrosu ekiplerine, zemin üzerinde orman sınırını düzenleme veya hataları bulma yetkisi verilmemiştir. Verilen sadece evrak üzerinde hesaplama hatalarından kaynaklanan yüzölçümü düzeltmeleri yapılmasıdır. Arazi üzerinde yapılacak tüm düzeltmeler ve yeni ölçümler, olması gerektiği üzere orman kadastro komisyonlarının yetkisindedir.

Kanunun 5. maddesi ile, 6831 sayılı Orman Kanununa bir madde eklenmiştir. Buna göre, "1744, 2896 ve 3302 sayılı Kanunların 2. madde düzenlemeleri ile orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, çıkarma işleminin kesinleştiği tarihten itibaren kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemeyeceği" hükme bağlanmıştır. Bu düzenleme, 2B alanlarında zilyedliğe dayalı kazanımların önünü kesmektedir. Nitekim, son dönem Yargıtay kararlarında bu alanların zilyedlikle kazanılması yönünde hükümler tesis edilmeye başlanmıştır. Bu düzenleme, orman sınırları dışına çıkarılan tüm alanlarda, işgalcilerin zilyedlikten ve işgalden doğan hak iddialarının önüne set çekmiştir. İşgalciler, zilyedlikten doğan mülkiyet iddiasında bulunamayacaklardır6. Bu düzenlemede yer aldığı üzere kazanımların önünün kesilmesi, çıkarma işleminin kesinleştiği tarih ile sınırlandırılmıştır. Çıkarma işleminin kesinleşme anına kadar bu alanlar orman sayıldığı için, çıkarma işleminin kesinleşmesinden önceki zamana dayanan bir hak iddiasının mümkün olmadığı çok açıktır.

Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı Kanuna bazı maddeler eklenmiştir. Bunlardan Ek 4. madde, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin kadastrosu ve tescili konusunu ele almaktadır. Bu maddeye göre, "orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin kadastrosunun yapılması öngörülmektedir. Bu kadastro sırasında, arazinin fiili kullanım durumu dikkate alınacak, üzerindeki yapı ve bitkilerin aidiyet durumu ve kullanım süreleri, kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilecektir. İkinci kadastro sayılmayacak olan bu işlem sonrasında söz konusu alanlar hazine adına tescil edilecektir. Yapılacak kadastro sırasında orman ve Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin sınır nokta ve hatları; orman kadastro tutanakları esas alınmak suretiyle orman işletme müdürlüğünce görevlendirilecek en az bir orman yüksek mühendisi ya da orman mühendisinin katıldığı kadastro ekibince zemine aplike edilecektir. Bu çalışmalar sırasında kadastro veya orman haritalarında düzeltmeyi gerektiren tutanak, pafta ve zemin uyumsuzluğunun tespiti halinde, yukarıda oluşturulan kadastro ekibince teknik mevzuata uygun hale getirilir. Bu çalışmalara kadastro kontrol mühendisi de iştirak ettirilir. Çalışma sonucunda bir zabıt düzenlenir ve bu zabıt ekip görevlileri ile kontrol mühendisi tarafından birlikte imzalanır. Düzeltme işlemleri, orman mevzuatı ile tapu ve kadastro mevzuatına göre yapılmış ve bu Kanuna göre yapılacak askı ilanı ile de ilan ve tebliğ edilmiş sayılır. Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler, daha öncesi tescil edilmiş olduğuna bakılmaksızın Maliye Bakanlığının talebi üzerine, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce fiili kullanım durumları dikkate alınmak suretiyle ifraz ve/veya tevhit de yapılabilir. Bu işlemler sırasında, orman ve kadastro haritalarında tespit edilen fenni hatalar, yukarıdaki üçüncü fıkrada belirtilen usul ve esaslara göre düzeltilir. Bu madde kapsamındaki kadastro, ifraz ve tescil işlemleri, 3194 sayılı İmar Kanunu ile 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunundaki kısıtlamalara tabi olmaksızın yapılır".

Yerleşim yeri haline gelmiş birçok 2B alanında, imar mevzuatından doğan açmazları ortadan kaldırabilmek için İdareye, ifraz ve tevhid yetkisi tanınmıştır. Tapu kütüğünde farklı sayfalarda kayıtlı, ayrı sınırlara sahip ve ayrı yüzölçümleri olan taşınmazların tek mülkiyet altında birleştirilerek tapu kütüğünde aynı sayfaya tescil edilmesi tevhid yani birleştirme işlemidir. İfraz ise, tevhidin tam aksi işlemidir ve tek bir taşınmazın kadastral yöntemlere uygun olarak ayrılması suretiyle ayrı parsel numaraları verilip tapuya tescil edilme işlemidir. Bu tanımlardan hareketle, tevhid işleminin, kamu yararına dönük büyük alanlar yaratmak ve olası çözüm önerileri içinde sayılan kentsel dönüşüm projelerini hızlandırabilmek açısından öngörüldüğü söylenebilir. İfraz işlemi için benzer bir yaklaşımda bulunmak mümkün değildir. Ancak, binlerce dönümlük büyüklüğe ulaşan 2B parsellerinin birinin üzerinde dahi yüzlerce işgalci olabilmektedir. Tek bir parsele hisseli olarak bu kişiler yazılamayacağından, bunun yerine her bir şagilin fiiilen kullandığı kısmın ifraz edilerek ayrı parsel numarasıyla bağımsız taşınmaz olarak tapuya tescili söz konusudur. 2B alanlarında yapılmasına izin verilen bu işlem, taşınmazda parselin yapılaşmaya hazır hale getirilmek kaydıyla, bir değer artışı yaratılmasını ve beraberinde satışını akla getirdiğinden endişe vericidir. Ayrıca, tüm 2B alanları için genel bir düzenleme getiren bu hüküm, tarım arazileri için daha da tehlikelidir. Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu, tarım arazilerinin küçük parçalarına bölünmemesi için belli ifraz büyüklükleri öngörmektedir. İmar Kanunu ve Toprak Kanunundaki tüm kısıtlamaları ortadan kaldıran ve tarım arazilerinin küçük parçalara bölünmesinin yolunu açan bu düzenleme, Anayasanın 45. maddesinde yer alan ve tarım arazilerinin korunmasını öngören amir hükme de aykırıdır.

Ek madde 4 içinde "Kadastro çalışmalarına başlanılmadan önce, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin içerisinde özel kanunlarına göre değerlendirilmesi gereken alanlar bulunup bulunmadığı kadastro müdürlüğünce ilgili kurum ve kuruluşlarına yazı ile sorulur. İlgili idarelerce 15 gün içerisinde kadastro müdürlüğüne bilgi verilir. Bu süre içinde cevap verilmediği takdirde, söz konusu alanların bulunmadığı yönünde cevap verilmiş sayılır. Bu bilgilere veya ilgili idarelerce zeminde gösterilen sınırlara göre bu yerler içindeki bu alanların sınırları ölçülerek krokisinde gösterilir ve beyanlar hanesinde belirtilir." hükmü yer almaktadır. Madde düzenlemesinde, orman sınırları dışına çıkarılan yerlerde özel kanunlarına göre değerlendirilmesi gereken alanların tespiti öngörülmektedir. Burada öncelikle, özel kanuna göre değerlendirilmesi gereken alanlar ifadesinin açıklığa kavuşturulması gereklidir. Varsa bu alanlara ilişkin bilginin ilgili kurumlara sorulması olması gereken ve yerinde bir düzenlemedir. Ancak, 15 gün içinde ilgili kurumun cevap vermemesi, sükut etmesi durumunun, bu nitelikte alanın bulunmadığı şeklinde kabulünün sonuçları ağır olabilecektir. Zira , milli park veya tabiat parkı gibi idari işlemle tesis edilen alanlarda, bu uygulama sonucunda; idari işlem ile kanun karşı karşıya gelmiş olacaktır. Normlar hiyerarşisine göre, söz konusu alanın statüsünün dahi değişmesine kadar giden tehlikeli bir yol açılmış ve yeni ihtilaflar doğmuş olacaktır.

Kanunun 9. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa konuyla ilgili eklemeler yapılmıştır. Bu maddelerden geçici madde 7, "Kadastro Kanununa göre yapılacak çalışmalardan önce 6831 sayılı Orman Kanununa göre başlanan orman kadastrosunun Kadastro Kanununun 4 üncü maddesine göre sonuçlandırılacağı" belirtilmiştir.

Geçici madde 8 de "Kadastro Kanununun yayımı tarihinden önce yapılan tapulama veya kadastro çalışmalarında tespit dışı bırakılan tapuda kayıtlı taşınmazlar ile kamu kurum ve kuruluşlarına ait yerlerde ve çalışma alanı içinde orman olduğu gerekçesiyle tespit harici bırakılan alanlarda, daha sonra kesinleşen orman kadastrosu sonucunda orman sınırı dışında kalan tapulu ve tapusuz taşınmazların 3402 sayılı Kanun hükümleri gereğince kadastrosu yapılır" denmektedir.

Sonuç ve Değerlendirme

2B olarak nitelenen ve bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybeden alanların orman sınırları dışına çıkarılmasını öngören yasal düzenleme yürürlüğe girdiği günden beri tartışılmaktadır. Bu tartışma, bir orman alanının hangi koşullarda orman olma vasfını kaybettiğinin tespitinden başlayıp, bu tespiti yapan kişilerin yetkinliği, işlemin usul ve esasları, orman toplum ilişkileri açısından yarattığı dinamikler, Anayasaya aykırılık sorunu ve en son olarak da bu alanların değerlendirilmesine kadar uzanmaktadır.

Orman sınırları dışına çıkarılan alanlar ve bu alanların değerlendirilmesi konusu, Ülkemizin çözüm bekleyen önemli sorunlarından birisidir. Bu sorunun kaynağı ve çözümü, pek çok platformda tartışılmaktadır. 5831 sayılı yasa ile yapılan değişiklik de bu tartışmaları alevlendirmiştir. Kanun, Kadastro Kanunu ve Orman Kanununu uyumlulaştırması amacı dışında, 2B alanlarının tescili yönünde hüküm sevketmekte ancak bu alanların değerlendirme yöntemine dair bir düzenleme öngörmemektedir. Kamuoyunda, Kanuna karşı oluşan tepki veya endişeler, bu Kanunun daha sonra yapılacak ve 2B alanlarının işgalcilerine satışını öngören bir yasal düzenlemenin altlığı olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır. Nitekim, bugüne kadar geçen süreçte, konuyla ilgili düzenleme getiren ve Anayasa Mahkemesinden dönen yasa girişimlerine ve ormanlara yönelik olarak Anayasa'da yapılmak istenen değişikliklerin mahiyetine bakıldığında, bu endişenin haksız olmadığı da görülmektedir. Ancak, burada unutulmaması gereken nokta, defalarca tekrarladığımız üzere, çözüm bekleyen sorunun varlığıdır ve bu sorunun çözümünde ilk perde, orman sınırları dışına çıkarılan bu alanlarının bir envanterinin yapılmasıdır. Alanların sınırları, işgalcileri, kullanım biçimi ve süreleri, üzerindeki muhdesat bilinmedikçe çözümde kullanılacak bir altlık bulunamayacaktır. Bu envanter yapıldıktan sonra ancak doğal kaynağın varlığını ve sürekliliğini koruyucu yönde ortak uzlaşı sağlayan düzenlemeye gidilebilecektir. Aksi halde eldeki verilerle herhangi bir çözüme ulaşmak güçtür. Nitekim, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının çözüm yolunda öngördükleri ecrimisil (Kamu mallarını herhangi bir izin almaksızın veya arada sözleşmesel bir ilişki olmaksızın kullanan kişilerden alınan ücret) uygulaması için dahi Hazinenin karşısında bir muhatap bulması yani o alanı kullananı tespit etmiş olması gereklidir. Benzer şekilde, kentsel dönüşüm uygulamaları veya TOKİ uygulamalarından bahsedildiğinde de kişilere hak sahipliği tanınması durumunda yine benzer bir envantere ihtiyaç duyulacaktır. Bunun dışında mülkiyeti devretmeksizin, yararlanma haklarının kurulması yolunda bir çözüm önerisinde de yine kullanıcıların, kullanım süre ve biçimlerinin bilinmesi elzemdir. O halde, 5831 sayılı Kanun, sadece metne bağlı kalınarak, geçmiş dönem iptal edilen yasalarda yer alan ve şagillerine mülkiyet devrini öngören zihniyet gözardı edilerek yorumlandığında, çözüm yolunda bir envanter çalışması olarak nitelenebilir. Bunun aksi düşünüldüğünde ise, Anayasanın 170. maddesinde yer alan ve söz konusu alanların sadece orman köylülerine tahsisini öngören (burada dahi verilen mülkiyet değil yararlanma hakkıdır)amir hüküm ve konuyla ilgili Anayasa Mahkemesi kararları, bu alanların satışına cevaz vermeyecektir. Ancak, bir Anayasa değişikliği ile bunun yolu açılabilecektir ki, bu da çok kolay olmayacaktır . Nitekim, daha önceki Anayasa değişikliğinde ortaya konulan haklı veto gerekçeleri hala mevcuttur ve doğal kaynaklar üzerindeki baskının giderek ağırlaştığı günümüzde kaynağı koruma ve sürdürülebilirliğini sağlama yolunda bu gerekçeler de giderek artmaktadır.

Bu konuda her şeyden önce yapılması gereken, Anayasada ve Orman Kanununda orman sınırları dışına çıkarmaya cevaz veren hükümlerin ortadan kaldırılması ve orman alanlarının daralmasına yol açan bu çıkarma işleminin tekrarlanmasına yönelik toplumsal beklentilerin yok edilmesidir. İkinci adım, tüm ormanların kadastrosu tamamlanarak tapuya tescil edilmeleri sağlanması ve orman sınırlarının işgale izin vermeyen tedbirlerle korunması ve güvence altına alınmasıdır. Orman sınırları dışına çıkarılan alanların, sadece %10'unda yapılmış olan kullanım kadastrosu da biran önce tamamlanmalıdır. Yapılan bu kadastro işleminden sonra, konunun tüm taraflarını biraraya getiren, hak kaybına yol açmayan, çevresel ve bireysel mağduriyetleri ortadan kaldıran ve soruna gerçekçi bir çözüm bulan bir uzlaşı zemini yaratılmalıdır.

Sonsöz olarak;
"hiçbir hukuk düzeninin haksız bir nedene dayanarak bir hak elde edilmesine olanak tanımayacağından" hareketle, salt gelir elde etmek amacıyla bu alanların işgalcilerine satışını bir çözüm olarak gören anlayış terk edilmeli; kamu vicdanını ve toplumsal adalet anlayışını zedelemeyecek hukuki altyapıya sahip çözümlere yönelinmelidir.27.01.2009

1 Kanun, 27.01.2009 tarih ve 27123 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
2 AYM Esas Sayısı: 1987/31,Karar Sayısı: 1988/13,Karar Günü: 1.6.1988,Resmi Gazete Tarihi: 20 Ağustos 1988,Resmi Gazete Sayısı: 19905
3 Karar Günü: 27.9.1995,Esas Sayısı: 1995/13,Karar Sayısı: 1995/51,Resmi Gazete Tarihi: 28 Kasım 2002, Resmi Gazete Sayısı: 24950,AYM Esas No. 2001/382 Karar No. 2002/21 Karar Tarihi: 23.1.2002
4 5304 sayılı Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
5 Kadastro Kanununda 2005 yılında her iki kadastronun tek elden yapılması yolunda yapılan değişiklikle, Kadastro Komisyonlarına verilen orman kadastrosu yapma yetkisinin yerindeliği tartışma konusu olmuştur. Bazı uzmanlar, genel kadastro ile orman kadastrosunun tek elden yapılmasını olumlu olarak nitelerken, bazıları da orman vasfının belirlenmesinin uzmanlık gerektiren bir iş olduğunu, ekibe orman mühendisi katılmasının kişinin yetkinliği ve ekibin karar verme sayısı gözönünde bulundurulduğunda bir çözüm olmadığını ileri sürmüşlerdir. Bu noktada, orman vasfının belirlenmesi işinin sadece basit bir sınır ve alan tespiti olmadığı, ormanın kendine has özelliklere sahip bir yaşam birliği olduğu ve bunun tespitinin, ormancılık bilgi ve donanımına sahip ehil eller tarafından yapılması gerektiği bir kez daha vurgulanmalıdır. Harita mühendisi imzası bulunmayan orman kadastro haritalarının tapuya tescile olanak vermemesi, sorununun çözümü için getirilen bu mevzuat değişikliği, kamu yararı amacını taşımalı , kanunun ruhundan ve amacından uzaklaşmamalıdır..
6 Bu düzenlemenin Medeni Kanunun kazandırıcı zamanaşımına ilişkin temel yaklaşımı karşısında durumu, iyi yorumlanmalıdır.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"2b Arazilerinde İlk Perde (5831 Sayılı Kanuna İlişkin Bir Analiz)" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Doç.Dr. Aynur Aydın Coşkun'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
28-01-2009 - 20:06
(5567 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 12 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 9 okuyucu (75%) makaleyi yararlı bulurken, 3 okuyucu (25%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
9424
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 1 gün 22 saat 40 dakika 4 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,69 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 24256, Kelime Sayısı : 3040, Boyut : 23,69 Kb.
* 12 kez yazdırıldı.
* 8 kez indirildi.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 964
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,05072188 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.