Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Kefalet Ve Bağımsız Garanti Sözleşmelerinde İrade Fesadı Halleri

Yazan : Merve Uysal [Yazarla İletişim]
Stajyer Avukat/Yüksek Lisans öğrencisi

KEFALET VE GARANTİ SÖZLEŞMELERİNDE İRADE FESADI HALLERİ



KISALTMALAR


AUHFD : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
BK : Borçlar Kanunu
BKT : Borçlar Kanunu Tasarısı
c. : cilt
MK : Medeni Kanun
s. : sayfa
sy. : sayı

GİRİŞ
Borçlar Hukuku’nda bir sözleşmenin geçerliliği için bazı şartlar aranmaktadır. Bu şartların bazıları tüm sözleşmeler için aranan şartlardır. Borçlar Hukuku’nun genel prensiplerinden yola çıkarak tüm sözleşmeler için aranan şartları beş ana başlık altında toplayabiliriz. Bütün sözleşmeler için tarafların ehil olması, sözleşmenin konusunun emredici hukuk kaidelerine, genel ahlaka ve şahsiyet haklarına aykırı olmaması, sözleşmenin konusunun imkansız olmaması, sözleşmede muvazaa bulunmaması ve tarafların irade beyanlarının sıhhatli olması aranmaktadır[1].
İrade beyanının sıhhatli olmaması, ya beyanın iradeye uymamasından ya da iradenin oluşmasındaki bir etkenden meydana gelir. Borçlar Kanunu, “Rızadaki Fesat” başlığı altında, iradenin oluşmasındaki etkenden meydana gelen halleri ”hata”, “hile” ve “ikrah” halleri olarak üç sebep altında düzenlemiştir. Bunlar, Öğretide “irade fesadı” veya “iradeyi sakatlayan sebepler” adı altında incelenmiştir[2]. Bu çalışmada, tarafların irade beyanlarının sıhhatli olması şartı başlığı altındaki iradenin oluşmasındaki etkenden meydana gelen haller incelenecek olup “irade fesadı” terimi kullanılacaktır.
İrade fesadı halleri kefalet ve garanti sözleşmelerinde de, yukarıda açıklandığı üzere, bu sözleşmelerin geçerlilik şartlarından birini oluşturur. Borçlar Kanunu’nun 483-503.maddeleri arasında düzenlenen Kefalet Sözleşmeleri ile Öğretide üçüncü kişinin fiilini taahhüt niteliğinde sayılan garanti sözleşmeleri genel olarak kişisel teminat sözleşmelerinin türleri olarak sayılmaktadır.
Kefalet sözleşmesinde kefilin iradesinin irade fesadı sebebiyle sakatlanmamış olması kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartlarından biridir[3]. Garanti sözleşmelerinde ise, hukuki niteliği gerek sui generis bir sözleşme, gerekse üçüncü kişinin fiilini taahhüt olarak kabul edilsin, riziko gerçekleştiğinde garanti veren açısından bir borç doğacağı için Borçlar Kanunu’ndaki irade fesadı hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Ancak burada önemle belirtmek gerekir ki, kefalet sözleşmesi fer’i nitelikte bir sözleşme olduğundan irade fesadı nedeniyle asıl sözleşme iptal edildiğinde, kefalet sözleşmesinin de geçersiz olmasına ve kefilin bunu ileri sürebilmesine rağmen, garanti sözleşmesinin bağımsız niteliği gereği garanti verenin risk sürdüğü sürece sorumluluğu devam edecektir.
Açıklanan bu hususlar ışığında şahsi teminat sözleşmelerinden olan kefalet ve garanti sözleşmelerinde irade fesadı hallerinin incelenmesi gerekmektedir. Nitekim, kefilin ve garanti verenin yükümlülük altına girmesi sebebiyle hata ve hile sebebiyle kefilin iradesinin sakatlandığına karar verilmesi, bu sözleşmelerin niteliği gereği daha kolay olmaktadır. Bu önyargının doğruluğu ise kefalet ve garanti sözleşmelerinde irade fesadı hallerinin tanımı, Borçlar Hukuku’ndaki yeri, kefalet ve garanti sözleşmelerinde nasıl uygulama alanı bulacağı tartışıldıktan sonra bu hallerin söz konusu sözleşmelere etkisi ve sonuçları açıklanarak incelenecektir.
I. İRADE FESADI HALLERİNİN TANIMI
İrade fesadı hallerinde genel olarak, iradenin ortaya çıkmasında veya oluşmasında bir sakatlık meydana gelmesi durumu vardır. İrade beyanındaki bu sakatlık hata (yanılma), hile (yanıltma) veya ikrah (korku uyandırma) sebebiyle ortaya çıkmıştır. Hata, hile ve ikrah sebebiyle tarafların iradesinin uyuşmaması durumunu ve bunun sözleşmeye etkisi Borçlar Kanunu’nun 23-31.maddeleri arasında düzenlenmiştir. Sırasıyla hata, hile, ikrahın kanunumuzdaki tanımı, hangi hallerde ortaya çıktığı ve kefalet ve garanti sözleşmelerinde hangi hallerde ve ölçüde ortaya çıkabileceği incelenecektir.
A. HATA (YANILMA)
BK 23 ile 27.maddeleri arasında düzenlenen hata, öğretide “irade ile beyan arasında istenilmeyerek meydana gelmiş uygunsuzluk hali[4]” olarak kabul edilmektedir. Hata, aynı zamanda, “saik hatası” olarak nitelendirilen iradenin oluşmasına etken olan bir hususta düşüncenin gerçek duruma uygun olmaması durumunda da ortaya çıkabilir. BK 23.madde, “Akit yapılırken esaslı bir hataya duçar olan taraf, o akit ile iltizam olmaz” diyerek ancak esaslı hataların[5] sözleşmeye etkisinin olabileceğinin altını çizmiştir. 24.maddede ise, esaslı hataları, dört bend halinde saymıştır. Sonuç olarak, 24.maddede sayılan hallere girmeyen hata halleri sözleşmenin geçerliliğini etkilemeyecektir. Oğuzman(2005)’a göre, bu dört bend dışındaki bir hatanın esaslı bir hata sayılması dürüstlük kuruluna göre karar verilmesi gereken bir husustur[6].
Borçlar Kanunu Tasarısı’nda ise hata hali “yanılma” başlığı altında 30 ile 35.maddeler arasında düzenlenmiştir. Sözkonusu Tasarı’nın 31.maddesinde[7] esaslı yanılma halleri 5 bend halinde düzenlenmiş olup, yürürlülükte bulunan Borçlar Kanunu’nda 24/4.bendde düzenlenen saikte hata başlıklı “temel hatası[8]” denilen durum 32.maddede[9] ayrıca düzenlenmiştir.
Halen yürürlülükte bulunan Borçlar Kanunu’nun esaslı hata halleri, Borçlar Kanunu Tasarısı ile karşılaştırılarak incelenerek kefalet ve garanti sözleşmelerine etkisi tartışılacaktır. Öncelikle esaslı sayılan hata halleri açıklanacak olup daha sonra temel hatası olarak adlandırılan esaslı sayılan saik hatalarına değinilecektir.
1. Esaslı Hata Halleri
Kanunun esaslı hata olarak nitelendirdiği haller, sözleşmenin mahiyetinde (niteliğinde) hata, sözleşme konusu olan şeyde hata, şahısta hata ve miktarda hata olarak sınıflandırılabilir.
a. Sözleşmenin Mahiyetinde (Niteliğinde) Hata
Sözleşmenin tarafı olan, irade beyanında bulunurken aslında başka bir sözleşmeyi kastetmişse, sözleşmenin mahiyetinde bir hata vardır. BK 24/1.maddede belirtilen bu durum esaslı bir beyan hatası niteliğindedir.
Kefalet sözleşmelerinde de BK 24/1 uygulama alanı bulabilecektir. Bunun en tipik örneği, kişinin bir malını rehin vermek isterken kefil olarak sorumluluk altına girmesinde görülür. Bu durumda, hataya düşen taraf, BK 24/1’e dayanabilecektir. Federal Mahkeme bu konuda, kefilin sorumluluk altına girdiği bedel karşılığındaki mebiin değerinde yanılmasının da kefalet sözleşmesinin niteliği gereği karşı edimin bulunup bulunmaması açısından önem teşkil ettiğini ve bu durumun esaslı hata teşkil edeceğini belirtmiştir.
Aynı şekilde, garanti sözleşmesinde de kefil, başka bir sözleşme yaptığını zannederken aslında bir kefalet sözleşmesi akdetmişse, hata hükümleri uyarınca iptal hakkını kullanabilecektir.
b. Sözleşme Konusu Şeyde Hata
BK 24/2’de düzenlenen bu durum sözleşmeye konu olan şeyden başka bir şey kastedildiğinde hata teşkil edecektir. Örneğin, bir sipariş kataloğundan yanlışlıkla istenilenden başka bir mal sipariş edilmişse, sözleşme konusu şeyde hata olduğu düşünülmelidir. Yalnız bu konuda önemle belirtmek gerekir ki, sözleşme konusu şeyin niteliklerindeki hata, BK 24/2’ye giremez, şartları varsa temel hatası kavramına sokulabilir[10].
Kefalet sözleşmelerinde sözleşme konusu kefilin borcu her şekilde para borcu olduğundan dolayı[11], sözleşme konusu şeyde hata örnekte olduğu şekliyle pek uygulama alanı bulamamaktadır. Ancak, asıl borçta yanılma kefalet sözleşmesinde de şeyde hata söz konusu olabilir. Örneğin, kefilin bir satış bedelini tekeffül ettiğini zannederken aslında bir karz borcunun mevcut olması esaslı hata teşkil edecektir[12]. Federal Mahkemeye göre kefalet sözleşmesinde karşı bir edimin bulunup bulunmaması dahi önem arz etmektedir[13].
Özen (2008) bu konuda alacaklı tarafından hangi borca kefil olunmak istediği anlaşıldığı halde kefilin göz önünde bulundurduğu borç kefalet sözleşmesindeki borçtan farklı ise bu yanılma esaslı bir hata teşkil etmeyecektir. Bu durumda, güven ilkesi çerçevesinde kefalet sözleşmesinde belirtilen değil, kefilin sözleşmeyi yaparken göz önünde bulundurduğu borç dikkate alınmalıdır[14].
Garanti sözleşmelerinde de garanti altına alınan şey konusunda bir yanılma meydana gelebilir. Garanti konusu ve buna bağlı olan riziko önem taşıdığından bu tür bir esaslı hata önem teşkil edebilecektir.
c. Şahısta Hata
BK 24/2’de belirtilen şahısta hata durumu tarafın borcu üzerine alırken “başlıca nazarı itibara aldığı şahısta yanılmış olması” durumunda meydana gelmektedir. Örneğin, A ile vekalet sözleşmesi yaptığını düşünürken aslında B ile sözleşme yapmış olması durumunda şahısta hata söz konusu olabilecektir.
Kefalet sözleşmesinde şahısta hata önem arz etmektedir çünkü kefil açısından asıl borçlunun şahsı büyük önem taşımaktadır. Buna karşın, alacaklının şahsı kefil için fazla önem taşımadığı için, kefilin alacaklının şahsında yanılmış olması kural olarak hata hükümlerinin uygulanmasına izin vermeyecektir. Kefil, borçlunun isteği ve onun kişiliği sebebiyle kefalet sözleşmesi imzaladığından, kefilin alacaklının şahsında yanılması önem taşımayacaktır.
Kural bu şekilde kabul edilmekle beraber asıl borçlunun şahsı istisnai durumlarda önemli olmayabilir. Örneğin, asıl borçlunun borcu için birden fazla kefil olması durumunda, içlerinden birinin kredi alarak borcu ödeyip asıl borçlu yerine geçmesi durumunda diğer kefiller için asıl borçlunun şahsı önem taşımayacaktır. Bu nedenle sözleşmeye hata hükümlerinin uygulanmasına sebep olunamayacaktır[15].
Garanti sözleşmelerinde ise garanti sözleşmesi tarafları arasında bir hata söz konusu olduğunda, bu hükme göre esaslı hata sayılabilecektir. Yani, garanti veren ancak garanti alan konusunda yanılmış ise, hata hükümleri uygulanabilecektir.
d. Miktarda Hata
BK 24/3.maddesine göre miktarda hata “hata ettiğini iddia eden tarafın taahhüt ettiği ıvazın kasdettiği şeyden ehemmiyetli surette çok ve mukabil ıvazın ehemmiyetli surette az olması” durumunda ortaya çıkmaktadır. Sözleşme konusu şeyin miktarında hataya düşülmesi durumunda esaslı hata sayılabilecektir. Ancak basit hesap hataları, BK 24/son’a göre esaslı hata teşkil etmeyecek, bu durumda sözleşme doğru hesaba göre kurulmuş olacaktır.[16]
Kefalet sözleşmelerinde kefil, kefalet ile teminat altına alınmış olunan asıl borcun kapsamında hataya düşerse miktarda hata söz konusu olmaktadır. Bu konuda, uygulamada sıkça rastlanan bir soruna değinilmesi gerekmektedir. Bir kefalet belgesinde, örneğin bankanın müşterisinin kredi alacağı için yaptığı kefalet sözleşmesinde, kefilin müşterinin kefalet sözleşmesinin kurulmasından önceki borçlarına da kefil olup olamayacağı sorunu ortaya çıkmaktadır. Bankalar, genelde, bu tartışmayı ortadan kaldırmak için sözleşmeye “bankanın müşterisine karşı doğmuş ve doğacak bütün alacaklarından ötürü kefil olunduğu” ibaresi koymalarına rağmen, böyle bir hüküm olsa dahi, güven ilkesi çerçevesinde, kefilin, kefalet sözleşmesi kurulduktan sonra kullandırılacak bir kredi için kefil olduğunun kabul edilmesi yerinde olacaktır[17]. Kefilin beyanının yorumuyla bu şekilde bir sonuca ulaşılabilecektir. Buna rağmen, kefilin açılacak kredileri göz önünde tutarak yaptığı kefalet sözleşmesi, doğmuş ve doğacak bütün alacaklar açısından iddia edildiğinde, kefilin hata hükümlerine dayanmasının mümkün olması gerektiği düşünülmektedir[18].
Buna karşılık olarak, Grassinger(1996) bu konuda, kefilin borcun varlığını bilmesi ve bunu istemesinin önemli olması nedeniyle bu miktardaki borca razı olduğu kabul edilebilirse hata hükümlerine gidilmemesi gerektiğini savunmakla beraber sözleşmede “doğmuş veya doğacak bütün alacaklar” ibaresi bulunmasına rağmen sözleşmeye taraf olmuşsa, artık sadece ileride doğacak borçlar için kefil olduğu iddiasında bulunamayacağını belirtmektedir[19].
Alman uygulamasında ise, kefilin kefalet sözleşmesi yaparken araştırma yükümlülüğü bulunduğundan cihetle, alacaklının kefilin üstlendiği kefalet miktarı hakkında herhangi bir açıklama yapma yükümlülüğünün bulunmadığı, bu sebeple kefilin böyle bir durumda hata hükümlerine gidemeyeceği kabul edilmiştir[20].
Sonuç olarak bu hususun tartışmalı olduğu görülmektedir. Ancak, Borçlar Kanunu’ndaki kefalet hükümlerinin niteliği göz önüne alındığında sözleşmenin niteliği gereği kefili koruyan hükümler getirilmeye çalıştığı görülmektedir. Bu nedenlerle, güven ilkesi çerçevesinde yorumlanarak kefilin her şekilde sözleşmenin kurulmasından önceki risklere kefil olmaması gerektiği sonucuna varmak daha isabetli olacaktır.
e. Vasıtanın Hatası
BK 27.maddeye göre, bir vasıta ile ulaştırılan irade beyanı, vasıtanın hatası sonucu karşı tarafa farklı şekilde ulaşmışsa, hata hükümleri uygulanacaktır. BK 27. maddenin lafzı gayet açık olduğu gibi, bu husus BKT ‘nun 33.maddesinde de benzer şekilde düzenlenmiştir[21].
Kefalet ve garanti sözleşmelerinde de olayın özelliklerine göre genel hüküm uygulanacaktır.
Esaslı Sayılan Saik Hatası (Temel Hatası)
Saikte hata, irade ile beyan arasında uygunsuzluk olmamasına rağmen, kişinin yanlış tahminler veya değerlendirmeler sebebiyle beyanını gerçekleştirip sözleşme yapması durumunda ortaya çıkar[22]. Oğuzman (2005)’a göre ise, kişinin kararına etki yapan hususlardan birinde veya birkaçında yanılması durumunda ortaya çıkan iradesinin oluşmasında bir saik hatası vardır.
Saik hataları, BK 24/2’ye göre esaslı hatalardan değildir. Yani kural olarak sözleşmenin geçerliliğine bir etkileri olmaz. Ancak, kanun koyucu 24.maddenin birinci fıkrasının dördüncü bendinde buna bir istisna getirerek, bu bendeki şartların gerçekleşmesi halinde, saik hatalarını esaslı hata olarak kabul etmiştir. Sözkonusu bendde “ hata ettiğini iddia eden tarafça akdin lüzumlu vasıflarından olarak nazarı itibara alınmasına ticari doğruluğun müsait olduğu şeylerde hata edilmiş olması” halinde saik hatalarının esaslı hata teşkil edeceği belirtilmiştir.
Maddede gecen şartlardan ilki, tarafın akit yapma arzusunun oluşmasına etki yapan bir hususta yanılmış olmasıdır. Ayrıca, hata edilen husus hataya düşen bakımından sözleşmeyi yapması için bir unsura ilişkin olmalıdır. Bu unsura Öğretide subjektif olarak esaslı olma şartı denilmektedir[23]. Buna göre, kişi, hataya düşmeseydi, sözleşmeyi yapamayacak durumda olmalıdır. Son olarak, iş hayatındaki dürüstlük kuralları, hata edilen hususun sözleşmenin muteberliğini etkilemesini haklı göstermelidir. Bu şarta da objektif olarak esaslı olma şartı denilmektedir. Buna göre de hataya düşülmesine sebep olan bu hususlar, ticari doğruluk kurallarına göre de sözleşmenin lüzumlu vasıflardan olmalıdır.
Kefalet sözleşmelerinde bu hükümle, “iyi niyet kurallarına göre objektif olarak dayandığı vakıaların vuku bulmaması halinde bir kimsenin kefil olamayacağı sonucuna varılmalıdır[24].” Aynı zamanda, alacaklının da kefilin sözleşme yaparken bu hususları göz önünde bulundurarak sözleşme yaptığını bilmesi veya bilinebilmesi gerekliliği kabul edilmektedir[25].
Bu esnada, BK 488.maddenin son fıkrasına da değinilmelidir. 488.maddenin son fıkrasına göre kefil başkalarının kefaletini de göz önünde tutarak kefil olduğu halde daha sonra bu düşüncesi yanlış çıkmışsa, kefil sorumluluktan kurtulacaktır. Buna göre, kefilin sözleşme yapmasına yol açan saik bakımından saik hatasına düşmüş sayılacaktır. Saik hatası, sözleşmenin iptaline neden olamamasına rağmen, 488.madde özel bir hüküm getirerek kefilin borcundan kurtulacağını belirtmiştir.
Bu noktada kefilin sözleşme yaparken kendi yükümlüğünün, ileride kefil olacak diğer kişilerin yükümlülüğünden ayrı olduğunu belirtmesi mümkündür[26]. Kefilin bunun ne anlama geldiğinin farkında olması şartıyla buna mani olabilecek bir neden yoktur. Hatta Özen (2008)’e göre, kefilin, sözleşme yaparken başka kefiller de olmasına rağmen, daha sonra bu kefillerin sorumluluktan kurtulması durumunda dahi sorumluluktan kurtulabileceğini düşünmektedir[27]. Borçlar Kanunu Tasarısı da göz önünde bulundurursa bu sonucun mantıklı olduğu gözükmektedir. Nitekim, BKT 587. maddede[28], “kefillerden birinin alacaklı tarafından kefalet borcundan kurtulması durumundan” bahsedilmiştir.
Garanti sözleşmelerinde de esaslı sayılan hataları sebebiyle BK 24/1. fıkrasının 4.bendindeki yukarıda değinilen şartlar gerçekleştiği takdirde hataya düşen taraf, hata hükümlerine gidebilecektir.
B. Hile (Yanıltma)
Borçlar Kanunu’nun 28.maddesinde[29] düzenlenen hile durumu, “bir kimsenin davranışı ile diğer şahsı irade beyanında bulunmaya sevk etmek için o şahısta hatalı bir fikrin doğumuna veya teyidine ya da devamına kasten sebebiyet vermek” olarak tanımlanabilir[30]. 28.madde sözleşmenin tarafı olan kişinin hilesi ile üçüncü bir kişinin hilesi için farklı hükümler sevk etmiştir.
1. Karşı Tarafın Hilesi
Karşı tarafın hilesi ile iradesinde uygunsuzluk olması durumunda kişinin hatası esaslı hata olmasa bile hile hükümlerine başvurulabilecektir. Ancak bu durumda hile hükümlerine başvurabilmesi için öncelikle karşı tarafın hilesi nedeniyle karşı taraf hataya düşürülmüş olmalıdır. Karşı tarafın hilesi, doğru olmayan nitelikler iddia etmek şeklinde olabileceği gibi, pasif olarak bildiği halde bazı bilgileri saklamak şeklinde de gerçekleşebilir. Her iki durumda da karşı tarafın hilesi söz konusu olabilecektir.
İkinci olarak karşı tarafı hileye düşürme durumu kasden yapılmalıdır. Yani, karşı tarafı aldatan kişi, bunu isteyerek ve bilerek karşı tarafı yanıltmış olmalıdır. Bu durumda sadece abartmak maksadıyla söylenen sözler ve davranışlar hile niteliğinde sayılmayacaktır[31].
Son olarak, karşı tarafın hilesi yüzünden, hataya düşen taraf yanıltılmasaydı sözleşmeyi yapmayacak veya mevcut şartlar ile sözleşmeyi yapmayacak durumda olmalıdır. Yani, hileyi oluşturan davranış ile sözleşmenin yapılması arasında uygun illiyet bağı aranmamakta, alelade illiyet bağı yeterli olmaktadır[32].
Kefalet sözleşmelerinde de hile hükümleri önem arz etmektedir. Kefalet akdinin niteliği gereği ivazsız bir sözleşme olduğundan dolayı, iyi niyet kaideleri ön planda tutulmalıdır. Bu nedenle, alacaklının doğru ve dürüst davranma gerekliliği kefalet sözleşmelerinde önemlidir[33].
Kefalet sözleşmesinin tarafı alacaklı olduğundan, asıl borçlunun hilesi ancak üçüncü kişinin hilesi[34] sayılabilecektir. Ancak, asıl borçlu alacaklının temsilcisi olarak hareket ediyorsa, artık asıl borçlunun hileli davranışı üçüncü kişinin hilesi olarak kabul edilemez. Aynı şekilde, kefalet sözleşmesi kurulurken alacaklıya yardım eden kişilerin hilesi de alacaklıyı bağlayarak karşı tarafın hilesi sayılacaktır.
Bu esnada önemle hatırlatılmalıdır ki, BK 488.maddesinin son fıkrası uyarınca alacaklı kefili, diğer kefillerle birlikte taahhüt altına girdiği konusunda yanlış bilgi vermiş ise, bu alacaklının hileli davranışı olarak kabul edilecektir.
Alacaklının hilesi, kefili asıl borçlunun durumu, borç ilişkisinin durumu ve türü gibi konularda gerçeğe aykırı beyanlarda bulunması durumlarında ortaya çıkabilir. Görüldüğü gibi, alacaklının yanlış beyanda bulunarak kefili yanıltması durumunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Ancak, alacaklının susmasının ne zaman hile teşkil edeceği doktrinde tartışmalıdır.
Borçlar Kanunu’nda alacaklıya bilgilendirme yükümlülüğü yükletilmemiştir. Bu sebeple, alacaklının kendiliğinden bildiği konuları kefile söylememesinin kural olarak hileli davranış olarak düşünülmemesi gerekir. Fakat, bu konuda yine her olaya göre MK 2.maddeye göre bir değerlendirme yapmak gerekir[35]. Alacaklının bildiği şeyleri kefile dürüstlük kuralı gereğince söylemesi gerekiyorsa, alacaklının susması hukuka aykırılık teşkil edilecek ve hileli davranış teşkil edebilecektir[36]. Örneğin, alacaklı, kefilin yanlış bir fikre sahip olduğunu anladığı halde bildiği ve bilmesi gerektiği bilgileri kefille paylaşmaması halinde, kefil bu bilgileri bilseydi sözleşme yapmayacak durumda ise, alacaklının susması hileli davranışta bulunduğunu göstermektedir.
Bir diğer fikre göre[37] ise kefilin talep etmesine rağmen alacaklı susmuşsa, ancak o zaman hile hükümlerine başvurulabileceğidir. Buna ek olarak, kefilin talep etmemesine rağmen alacaklı bilgi vermişse, verdiği bu bilginin kefili yanıltacak şekilde olmaması gerekir. Bu durumlar dışında kefilin talep etmemesine rağmen alacaklının kendiliğinden bilgi verme zorunluluğu olmadığı gibi bu durumda susması da hile teşkil etmeyecektir.
Son olarak önemle belirtmek gerekir ki, yukarıda karşı tarafın hilesi için saydığımız şartların hile sebebiyle iradesinin sakatlandığını iddia eden kefil tarafından ispatlanması gerekmektedir.
Garanti sözleşmeleri de tek tarafa borç yükleyen sözleşmeler olduğundan garanti alanın iyi niyet kurallarına göre davranma yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak, garanti sözleşmesi bağımsız nitelikte bir sözleşme olduğundan kefalet sözleşmesi değil de asıl sözleşme hile nedeniyle iptal edildiğinde kefil bu durumu ileri sürebilecekken garanti veren aynı nedene dayanarak garanti sözleşmesinin geçersizliğini ileri süremeyecektir.
2. Üçüncü Kişinin Hilesi
Hileyi karşı taraf değil de üçüncü kişi yapıyorsa yukarıda sayılan şartların yanında diğer tarafın yapılan hileyi bilmesi veya bilmesi gerekmesi şartı aranmaktadır. BK 28.maddenin 2.fıkrasında belirtilen üçüncü kişinin hilesi, ancak iradesinin hile ile sakatlandığını iddia eden taraf ile sözleşme yapan diğer tarafından biliniyor veya bilinmesi gerekiyorsa iddia edilebilecektir.
Diğer tarafa sözleşme kurulurken yardım eden kişiler ise üçüncü kişi sayılmayacaktır. Bu kişilerin hilesi, BK 28/1’deki şartlar sağlandığı takdirde karşı tarafın hilesi sayılabilecektir.
Kefalet sözleşmesinde üçüncü kişinin hilesi kefalet sözleşmesinin fer’i niteliği nedeniyle önemlidir. Zira asıl borçlu, kefalet sözleşmesinin tarafı olmadığı için üçüncü kişi sayılmaktadır[38]. Asıl borçlunun kefile yanlış bilgi vermesi ve kefilin de bu bilgiye dayanarak taahhüt altına girmesi durumunda bu durumun alacaklı tarafından bilinmesi durumunda üçüncü kişinin hilesine başvurulabilecektir.
Garanti sözleşmelerinde de aynı şartlar dahilinde genel hükümler uyarınca üçüncü kişinin hilesi nedeniyle hile hükümlerine dayanılabilecektir.
C. İkrah (Korku Uyandırma)
BK 29 ve 30.maddelerinde düzenlenen ikrah hali, “bir kimsenin yapmak istediği bir hukuki işleme, aksi takdirde zarara uğrayacağı tehdidi ile razı olmasını sağlayan korkutma[39]” olarak tanımlanabilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, ikrahın, üçüncü kişinin hilesinden farklı olarak karşı tarafın bilmemesi durumunda dahi ileri sürülebilmesidir.
İkrah halinin iddia edilebilmesi için öncelikle iradesi sakatlanan tarafın bir tehdide maruz kalması gerekir[40]. Yani, kişinin bir tehdit altında olmaksızın kendi korkusu sebebiyle irade beyanında bulunması ikrah haline girmeyecektir. İkinci olarak, BK 30.maddeye göre tehditte belirtilen tehlike kişinin “kendisinin yahut yakın akrabasından birinin hayat veya şahıs veya namus yahut malları ağır ve derhal vukubulacak bir tehlikeye maruz olduğuna kanaat” getirecek şekilde olmalıdır. Maddedeki akraba sözcüğünün yakın kimse olarak anlaşılması gerekmektedir.
Bunların dışında, tehdidin hukuka aykırı olması gerekir. Tehdit, bir hakkın veya kanuni yetkinin kullanılmasına dayanmadığı zaman veya bir hakka veya kanuni yetkiye dayansa dahi, kullanılması durumunda karşı tarafın içinde bulunacağı durumdan aşırı menfaat sağlanması durumunda hukuka aykırı olacaktır[41]. Ayrıca, kişinin karşı tarafın tehdidi sonucu meydana gelen korku halini yaşamasaydı sözleşmeyi hiç yapmayacak veya aynı şartlarla yapmayacak ise ikrah hali söz konusu olabilecektir.
Kefalet sözleşmelerinde, ikrah hali genellikle alacaklının, borçlunun yakınlarından birisini tehdit etmesi hallerinde görülür. Bu varsayımda, alacaklı, borçlunun borcunu ödemediği gerekçesiyle borçlunun yakınlarından birine kefil olmaması halinde icra takibine girişeceğini veya mahkemeye başvuracağını söylemektedir. Bu durum çok açık olmamakla beraber, Reisoğlu (1992) bu konuda bir ayrım yapılmasını gerekli görmektedir[42]. Yazara göre, sadece kefil olunması istenen alacak için icra takibine girişileceği veya mahkemeye başvurulacağı söylenirse, bu bir ikrah hali teşkil etmeyecektir. Ancak, başka bir borcu için, kefil olunmazsa, yakınının borcuna yönelik yapılan tehditler ikrah hali teşkil edecektir. Aslında burada bir kanuni yetkinin varolup olmaması sorunu vardır. Eğer alacaklı kanuni yetkisi dahilinde olan bir olguyu karşı tarafa kefil olması için öne sürüyorsa bu bir ikrah hali sayılmayacaktır.
Alacaklının tehdit unsuru olarak asıl borçlu hakkında ceza takibi başlatacağını söylemesi durumunda ise kamusal çıkarların kişisel çıkarlar için kullanılması durumu oluşturacağı için her şekilde böyle bir durumun ikrah hali olarak adlandırılması yerinde olacaktır[43].
Garanti sözleşmesinde de alacaklının, alacağını garanti altına alması düşüncesiyle yukarıda anlatılan şekilde garanti vereni tehdit edebileceği düşünülebilir. Bu gibi durumlarda da kefalet sözleşmesine uygulanan sınırlar içerisinde ikrah hali öne sürülebilecektir.
II. İRADE FESADI HALLERİNİN KEFALET VE GARANTİ SÖZLEŞMELERİNE ETKİSİ
İrade sakatlıkları, kefalet ve garanti sözleşmelerinde genellikle kefil ve garanti veren açısından gerçekleşir. Ayrıca, kefalet sözleşmelerinde kefilin iradesini sakatlayan neden, aynı zamanda asıl borçlunun iradesinin sakatlanmasına da sebep olabilir. Bu durumda, esas borçlu, sözleşmeye onay verirse, kefil, halen iptal hakkını kullanabilecektir.
İrade fesadının kefalet ve garanti sözleşmesine sonuçları her üç hal için ayrı ayrı tartışılmalıdır. Hata, hile ve ikrah hallerinde iradesi sakatlanan tarafın başvurabileceği yollar ve bunun sonucunda sözleşmenin akıbeti incelenecektir.
A. Hatanın Sözleşmeye Etkisi
Hata halinde genel hükümlerin nasıl uygulanacağının açıklanmasına geçilmeden önce hata hali için Borçlar Kanunu’nun kefalet hükümlerinde düzenlediği bir maddenin tartışılması gerekir.
BK 485. maddenin 3.fıkrası “Hata yahut ehliyetsizlik sebebiyle borçlunun mesuliyetini icap etmiyen bir akitten mütevellit borca kefalet, eğer kefil akdin borçlu yüzünden olan bu fesadına taahhüt esnasında vakıf ise muteber olur” şeklinde düzenlenmiştir. Hükümden anlaşılacağı üzere, asıl sözleşme geçersiz olmasına rağmen kefalet sözleşmesinin geçerli olacağı zikredilmektedir. Halbuki, kefalet sözleşmesinin fer’i özelliği nedeniyle bu hükmün kefalet sözleşmelerinde uygulama alanı bulması olanaksızdır. Öğretide bu hükmün kefalet sözleşmelerine uygulanamayacağı, burada bazı garanti sözleşmelerine kefalet hükümlerinin uygulanması gerektiğini düzenlenmiş olduğu savunulmaktadır[44].
Bu hükme göre, hata veya ehliyetsizlik sebebiyle geçersiz olan bir borç için taahhüt altına girilebileceği düzenlenmiştir. Bu hükmün yokluğunda dahi, hata veya ehliyetsizlik sebebiyle geçersiz olabilecek bir borcun teminat altına alınmasını taahhüt eden bir garanti sözleşmesi yapılabilir. Ancak, bu durumda, garanti sözleşmesine kefalet hükümleri uygulanamayacaktır. Bu nedenle, bu hususu teminat altına alan garanti sözleşmelerine kefalet hükümleri uygulanabilecektir. “Kişisel teminat veren kişi, alacaklıyı, esas borcun kaynaklandığı sözleşmenin esas borçlunun hatası veya ehliyetsizliği yüzünden geçersiz olması rizikosuna karşı korumayı amaçlıyorsa[45]” BK 485/3 kapsamında bir garanti sözleşmesi olduğu düşünülmelidir.
Bu hükmün uygulanabilmesi için esas borçlunun sözleşmeyi iptal hakkını kullanması gerekecektir. Aksi takdirde, teminat veren “ kefil” sıfatında olacaktır çünkü süresi içerisinde iptal edilmeyen veya onay verilen hata hallerinde sözleşme geçerli olacaktır.
Sonuç olarak, BK 485/3’e tabi garanti sözleşmelerine uygulanabildiği ölçüde kefalet hükümleri uygulanacaktır. Ancak garanti sözleşmelerinin niteliği gereği kefaletin şekline ve kefil olma ehliyetine ilişkin hükümlerle sınırlı kalmaktadır[46].
Bu husus, Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 582.maddesinin 2.fıkrasında düzenlenmiştir. Madde metninde şöyle denilmektedir: “Yanılma veya ehliyetsizlik sebebiyle borçlunun sorumlu olmadığı bir borç için kişisel güvence veren kişi, yükümlülük altına girdiği sırada, sözleşmeyi sakatlayan eksikliği biliyorsa, kefalet konusunda uygulanabilecek ilke ve koşullara göre sorumlu olur. Aynı kural, borçlu yönünden zamanaşımına uğramış bir borca kefil olan kişi hakkında da uygulanır“. Görüldüğü gibi, tasarıda hata ve ehliyetsizlik sebebiyle geçersiz bir borca ilişkin kişisel teminat verilmesinin yanında, yürürlülükteki Borçlar Kanunu’ndan farklı olarak zamanaşımına uğramış borçları da maddenin kapsamına almıştır. Tasarının gerekçesinde açıkça bu fıkradan sözedilmemiş ancak kaynak İsviçre Kanununun 492.maddesi gözönünde tutularak düzenlendiği söylenmiştir[47].
Bu hükmün dışında, genel hükümlere göre, BK 23[48].maddenin öngördüğü gibi hata sebebiyle iradesi sakatlanan kefil veya garanti veren, sözleşmeyi BK 31[49]’de öngörülen bir yıllık süre içerisinde iptal edebilecektir. Bir yıllık süre hatanın öğrenilmesinden itibaren başlar ve bu süre içerisinde iptal beyanında bulunulmazsa sözleşme geçerli hale gelir. Söz konusu iptal hakkı BK 25/1’e göre dürüstlük kuralı gereğince sınırlandırılmıştır. İradesi sakatlanan taraf, dürüstlük kuralına aykırı şekilde iptal hakkını kullanamayacaktır. Aynı doğrultuda, BK 25/2’ye göre, karşı tarafın, tarafların gerçek arzusuna göre sözleşmeyi kabul etmek istemesi halinde, sözleşmeyi gerçek arzuya göre ifaya hazır olduğu beyanını derhal yapması gerekmektedir.
Sözleşmenin iptal edilmesi halinde, BK 26’ya göre karşı tarafın uğradığı zararın tazmin edilmesi gerekir. Ancak, iptal eden tarafın tazminat yükümlülüğünün doğması için kendi kusuruyla hataya düşmesi ve karşı tarafın, hata halini bilmemesi gerekir. Bu şartlar gerçekleşmişse, sözleşmeyi iptal eden taraf karşı tarafın uğradığı menfi zararı tazmin edecektir. Müspet zararı ise ancak hakkaniyet gerektiriyorsa tazmin etme yükümlülüğü bulunmaktadır.
B. Hilenin Sözleşmeye Etkisi
Hile nedeniyle iradesi sakatlanan taraf BK 31’deki süre içerisinde aynı şekilde iptal hakkını kullanabilecektir. Buna ek olarak, hileyi öğreninceye kadar uğradığı menfi zararının tazminini de sözleşmeyi iptal etse dahi isteyebilecektir[50].
C. İkrahın Sözleşmeye Etkisi
BK 29’a göre ikraha maruz kalan taraf o sözleşme ile bağlı olmayacaktır. İkrah halinde de BK 31’de öngörülen bir yıllık süre içerisinde iptal hakkını kullanabilecektir. Aksi takdirde, hata ve hile durumunda olduğu gibi sözleşme geçerli hale gelecektir.
BK 31/2’ye göre ikrah sebebiyle iradesi sakatlanan taraf ikrah sebebiyle uğradığı zararın tazminini ikraha sebep olan kişiden isteyebilecektir[51]. BK 29/2’ye göre ise, ikrahı üçüncü kişinin yaptığı durumlarda hakkaniyet gerektirdiği takdirde, karşı tarafın iptal yüzünden uğradığı zararı tazmin etmekle yükümlü olacaktır.
SONUÇ
Kefalet ve garanti sözleşmeleri şahsi teminat sözleşmeleridir. Bu sözleşmelerin teminat fonksiyonu sağlama niteliği gereği borçlu, başkasının karşısında bulunduğu bir zarar tehlikesini üzerine almaktadır[52]. Bu nedenle, kefilin ve garanti verenin şahsı bu tip sözleşmelerde önem arz etmektedir.
Bu sebepten hareketle kefil ve garanti verenin iradeleri önemlidir. Bu nedenle genel hükümler çerçevesinde görüldüğü gibi uygulamada farklı nitelendirmelere ve tartışmalara yol açmıştır. Bu sebeplerle, özellikle kefalet sözleşmesinde kefilin esaslı hatası veya hileye maruz kalması durumunda kefilin sözleşmeyi iptal etmesine büyük ölçüde olanak sağlığı görülmektedir. Bunun sebebi tek tarafa borç yükleyen bir akit olarak düzenlendiği için sadece kefilin yükümlülüğü olmasıdır. Ancak, kefilin veya garanti verenin sözleşmede öngörülen bir karşı edimi olmasa dahi, sözleşmeye taraf olmakta çıkarı söz konusu olabilmektedir[53].
Sonuç olarak, kefalet ve garanti sözleşmelerinde kefilin ve garanti verenin irade fesadı hallerine düştüğü araştırılırken kefilin ve garanti verenin sözleşme yaparken çıkarı olabileceği olgusu araştırılarak bu önyargının yumuşatılması yerinde olacaktır.
KAYNAKÇA
Aydın, Hakkı, Türk Borçlar Hukukunda İkrah, Cumhuriyet Üniversitesi Bilimsel yayınları, www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/248.pdf
Grassinger, Gülçin Elçin, “Borçlar Kanununa gore Kefilin Alacaklıya Karşı Sahip Olduğu Savunma İmkanları”, Alfa Basın Yayın Dağıtım, 1996.
Oğuzman, Kemal., Öz, Turgut, “Borçlar Hukuku, Genel Hükümler”, Filiz Kitabevi, 4.bası, 2005.
Özen, Burak., Kefalet Sözleşmesi, Özellikleri-Kuruluşu-Türleri, Vedat Kitapçılık, 1.bası, 2008.
Reisoğlu, Seza, “Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, İstanbul, 4.bası, 2006.
Reisoğlu, Seza, Kefalet Kavramı ve Muteberlik Şartları, AUHF, 1962, c.19, sy.1-4 s. 327 vd., http://auhf.ankara.edu.tr/dergiler/a...4-Reisoglu.pdf
Reisoğlu, Seza., Türk Hukukunda ve Bankacılık Uygulamasında Kefalet, Ankara, 1992.
Reisoğlu, Seza, Kefalet Kavramı ve Muteberlik Şartları, AUHF, 1962, c.19, sy.1-4 s. 327 vd., http://auhf.ankara.edu.tr/dergiler/a...4-Reisoglu.pdf
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı, http://www.basbakanlik.gov.tr/docs/k...i/101-1075.doc.
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı Madde Gerekçeleri, http://www.basbakanlik.gov.tr/docs/k...i/101-1075.doc.
Yavuz, Cevdet, Türk Borçlar Hukuku, Özel Hükümler, Beta Yayınları, 4.bası, 2005.
[1] Oğuzman, Kemal., Öz, Turgut, “Borçlar Hukuku, Genel Hükümler”, Filiz Kitabevi, 4.bası, 2005, s. 70-112.
[2] Reisoğlu, Safa, “Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, İstanbul, 4.bası, 2006, s.97.
[3] Grassinger, Gülçin Elçin, “Borçlar Kanununa gore Kefilin Alacaklıya Karşı Sahip Olduğu Savunma İmkanları”, Alfa Basın Yayın Dağıtım, 1996, s. 81.
[4] Reisoğlu, a.g.e., s. 97.
[5] Kanun koyucunun böyle bir kısıtlama yapmasının sebebinin istemeyerek hata sebebiyle başka bir iradede bulunan tarafın iradesine güvenmek durumunda bulunan karşı tarafın hakkıyla istemeyerek iradesi dışında beyanda bulunan tarafın hakkı arasında denge sağlamak olduğu düşünülebilir, Reisoğlu, a.g.e., 98.
[6] Oğuzman, a.g.e., s. 81.
[7] BKT 31.madde: Özellikle aşağıda sayılan yanılma hâlleri esaslıdır:1. Yanılan, kurulmasını istediği sözleşmeden başka bir sözleşme için iradesini açıklamışsa,2. Yanılan, istediğinden başka bir konu için iradesini açıklamışsa,3. Yanılan, sözleşme yapma iradesini, gerçekte sözleşme yapmak istediği kişiden başkasına açıklamışsa,4. Yanılan, sözleşmeyi yaparken belirli nitelikleri olan bir kişiyi dikkate almasına karşın başka bir kişi için iradesini açıklamışsa,5. Yanılan, gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde fazla bir edim için veya gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim için iradesini açıklamışsa. Basit hesap yanlışlıkları sözleşmenin geçerliliğini etkilemez; bunların düzeltilmesi ile yetinilir.
[8] Kural olarak, Borçlar Kanunu ve Tasarı’da saik hatası esaslı hata niteliği taşımaz. Ancak, kanunun izin verdiği şartlarda (BK.24.madde ve BKT 32.madde) esaslı hata teşkil edebilir ve “temel hatası” olarak adlandırılır.
[9] BKT 32.madde: Saikte yanılma, esaslı yanılma sayılmaz. Ancak yanılanın, karşı tarafça bilinebilir biçimde yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde, yanılma esaslı sayılır.
[10] Oğuzman, a.g.e., s. 82.
[11] Özen(2008) bu konuda kefaletle güvence altına alınan borç bir şey yapma veya yapmama borcu bile olabilmesine rağmen, kefalet sözleşmesinin konusu, alacaklının bu borcun ifa edilmemesi yüzünden uğradığı zararın tazmini olduğundan kefilin borcun her zaman para borcu olacağını vurgulamıştır. Özen, Burak., Kefalet Sözleşmesi, Özellikleri-Kuruluşu-Türleri, Vedat Kitapçılık, 1.bası, 2008, s. 52.
[12] Reisoğlu, Seza., Türk Hukukunda ve Bankacılık Uygulamasında Kefalet, Ankara, 1992, s.35.
[13]Reisoğlu, Seza, Kefalet Kavramı ve Muteberlik Şartları, AUHF, 1962, c.19, sy.1-4 s. 327 vd., http://auhf.ankara.edu.tr/dergiler/a...4-Reisoglu.pdf,
[14] Daha sonra açıklanacağı üzere, alacaklının BK 25.maddedeki iyiniyet kuralları çerçevesinde kefilin iradesi yönünde sözleşmeyi ayakta tutabilir, Özen, a.g.e., s. 153.
[15] Grassinger, a.g.e., s. 83, dipnot 79.
[16] Hesap hatası, beyanda değil de beyanın yapılmasının saikini teşkil ediyorsa, saik hatası söz konusu olacak, ancak Bk 24/4’teki şartları taşırsa esaslı hata teşkil edebilecektir, Oğuzman, a.g.e., s. 83.
[17] Özen, a.g.e., s. 154.
[18] Özen, a.g.e., s.156.
[19] Grassinger, a.g.e., s. 85.
[20] Özen, a.g.e., s. 159, dipnot 431.
[21] BKT 33:Sözleşmenin kurulmasına yönelik iradenin haberci veya çevirmen gibi bir aracı ya da bir araç tarafından yanlış iletilmiş olması hâlinde de yanılma hükümleri uygulanır.
[22] Reisoğlu, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, s. 99.
[23] Reisoğlu, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, s.99, Oğuzman, a.g.e., s. 88.
[24] Reisoğlu, Türk Hukukunda ve Bankacılık Uygulamasında Kefalet, s. 36.
[25] Daha sonra değinileceği üzerine, alacaklı tarafından kefil bu hususta yanıltılmışsa, kefilin hile hükümlerinde başvurması mümkündür.
[26] Özen, a.g.e., s. 266.
[27] Özen, a.g.e., s.268.
[28] BKT 587/3: Alacaklı, kefilin aynı alacak için başka kişilerin de kefil olduğunu veya olacağını varsayarak kefalet ettiğini biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, bu varsayımın sonradan gerçekleşmemesi veya kefillerden birinin alacaklı tarafından kefalet borcundan kurtarılması ya da kefaletinin hükümsüz olduğuna karar verilmesi durumunda kefil, kefalet borcundan kurtulur.
[29] Hile hali, tasarıda da aldatma başlığı altında 36.maddede şu şekilde düzenlenmiştir: Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, o sözleşmeyle bağlı değildir.Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, o sözleşmeyle bağlı değildir.
[30] Oğuzman, a.g.e., s.93.
[31] Reisoğlu, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, s. 104.
[32] Oğuzman, a.g.e., s. 95.
[33] Reisoğlu, Kefalet Kavramı ve Muteberlik Şartları, s. 365.
[34] Ancak BK 28/2’deki şartları taşıması gerekmektedir. 3.kişinin hilesinde esaslı olmayan hatalar hile teşkil etmez.
[35] Federal Mahkeme de ancak iyi niyet kurallarına aykırı olduğu durumlarda hile hükümlerine başvurulabileceğini belirtmiştir, Reisoğlu, Kefalet ve Muteberlik Şartları, s. 366.
[36] Özen, a.g.e., s. 159
[37] Reisoğlu, Kefalet ve Muteberlik Şartları, s. 366.
[38] Asıl borçlunun alacaklının temsilcisi olarak davrandığı durumlarda, alacaklı, asıl borçlunun hilesinden dolayı sorumlu olabileceği hatırlatılmalıdır.
[39] Reisoğlu, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, s. 105.
[40] Oğuzman, a.g.e., s.98.
[41] Oğuzman, a.g.e., s.98.
[42] Reisoğlu, Türk Hukukunda ve Bankacılık Uygulamasında Kefalet, s. 39.
[43] Özen, a.g.e., s. 163.
[44] Özen, a.g.e., s. 83., Reisoğlu, Kefalet ve Muteberlik Şartları, s. 348.
[45] Özen, a.g.e., s. 84.
[46] Özen, a.g.e., s. 88
[47] Türk Borçlar Kanunu Madde Gerekçeleri, http://www.basbakanlik.gov.tr/docs/k...i/101-1075.doc
[48] BK 23: Akit yapılırken esaslı bir hataya duçar olan taraf o akit ile ilzam olunamaz.
[49]BK 31: Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, o sözleşmeyle bağlı değildir.Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, o sözleşmeyle bağlı değildir.
[50] Reisoğlu, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, s. 105.
[51] Aydın, Hakkı, Türk Borçlar Hukukunda İkrah, Cumhuriyet Üniversitesi Bilimsel yayınları, www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/248.pdf
[52] Yavuz, Cevdet, Türk Borçlar Hukuku, Özel Hükümler, Beta Yayınları, 4.bası, 2005, s. 583.
[53] Özen, a.g.e., s. 1409.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Kefalet Ve Bağımsız Garanti Sözleşmelerinde İrade Fesadı Halleri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Merve Uysal'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
23-11-2008 - 22:56
(5634 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Henüz hiç değerlendirilmedi.
Okuyucu
11915
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 5 saat 56 dakika 45 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,11 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 39968, Kelime Sayısı : 4720, Boyut : 39,03 Kb.
* 7 kez yazdırıldı.
* 5 kez indirildi.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 925
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,13926911 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.