Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Üniversite Özerkliği

Yazan : Özge Apiş [Yazarla İletişim]
Avukat, Yüksek Lisans Öğrencisi

ÜNİVERSİTELERİN TARİHSEL GELİŞİMİ


1.GENEL AÇIKLAMALAR


Batıda ilk üniversitelerin kuruluşu 12. yüzyıla kadar uzansa da, modern üniversiteler çok sonraları aydınlanma, akla dayanan bilimsel anlayış, sanayi devrimi ve tüm bunlarla birlikte modernizmin bir ürünü olarak doğmuşlardır. Avrupa üniversitelerindeki eğitim anlayışı, kuruluş dönemlerinden itibaren farklılaşarak ulusal özelliklerine göre şekillenmişler, bu süreçte üniversiteler Almanya'da idealist, Fransa'da pozitivist, İngiltere'de teolojik-ampirik karakterler kazanmışlardır. Günümüzdeki pek çok özelliklerini de bu geleneksel temeller üzerinde geliştirmişlerdir[1].

Bizde ise ;Cumhuriyet öncesinde;yükseköğretimin başlangıcı medreselerdir.İlk Türk medresesi;1067 yılında Bağdat’ta kurulan Nizamiye Medresesi’dir.

Bu kurumlarda;dini bilgilerin yanında; mantık, dilbilgisi, aritmetik, geometri, metafizik, astronomi ve tıpla ilgili dersler de okutulmuştur.

İbn-i Sina, Gazali, Farabi, Katip Çelebi ve Evliya Çelebi gibi dünyaca tanınmış ünlü Türk bilginleri medreselerde eğitim görmüşler ve bilim dünyasına önemli katkılarda bulunmuşlardır.

İlk Osmanlı medresesi ,Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan kısa bir süre sonra İznik”te Orhan Gazi tarafından kurulan ve İznik Orhaniyesi adını taşıyan medresedir.
Süleyman Paşa”nın yine kendi adına yine İznik”te yaptırdığı medrese, bu devrin ikinci yükseköğretim kurumu sayılır.Bursa’nın devlet merkezi olmasından sonra, burada da birçok medresenin açıldığı görülür. Edirne devlet merkezi olunca bu şehrimizde de yeni medreseler kurulmuştur.
Yapılan inceleme ve araştırmalara göre, İstanbul’da ilk medresenin açıldığı tarih 1470”li yıllar olabileceği ileri sürülmektedir.
Osmanlı İmparatorluğunun yükseliş dönemlerinde, zamanlarının gerçekten bilim kurumu niteliği taşıyan medreselerde yürütülen eğitim-öğretim, imparatorluğun duraklayışı ve düşüşü ile paralel olarak gerilemiş; talebelik, softalık ve yobazlık anlamına gelir olmuştur.
Özetle; medreselerdeki eğitim-öğretim, araştırma yapmak, bilgi üretmek ve yaymaktan çok bilinenlerin öğretilmesine ve yorumlanmasına yönelmiştir.
Medreselerin yanında, yönetici ve devlet adamı yetiştirmek amacıyla, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1455 yılında farklı yapıda bir eğitim kurumu olarak, Enderun Mektebi kurulmuştur.

Enderun Mektebi, diğer eğitim kurumlarından farklı olarak, laik bir yapıya sahip olmuştur. Bunun için, Enderun”da eğitim yapmış kişiler; dil, din ve ırk dikkate alınmaksızın, bilgi ve yeteneklerine göre Osmanlı siyasal yaşamı içinde yerlerini almışlardır.
Osmanlı Devleti’nde gerileme dönemiyle birlikte 18. yüzyıldan itibaren yukarıdaki özelliklerini yitiren Enderun, II.Meşrutiyet döneminde kapatılmıştır.
Zamanın en çağdaş buluşu olan matbaa sayesinde bilim Avrupa’da hızla yayılmaya başlarken; Osmanlı Devleti’nin bu buluştan 289 yıl sonra yararlanmaya başlaması ülkeyi bütün çağdaş gelişmelerden yoksun bırakmıştır.
Tanzimat’ın ilanından sonra, 1845 yılında, İstanbul’da yeni bir yükseköğretim kurumunun açılmasına ihtiyaç duyulmuştur.Bu nedenle Darülfünun ve bir çok yükseköğretim kurumunun temelleri atılmıştır.
Ancak; Darülfünun,beş defa yeniden oluşturulmuş ve nihayet 31 mayıs 1933’te kapatılmıştır.


1.1. Darülfünun:


Avrupa’nın bilimle ve bilimdeki gelişmelerle ilerlediğini gören Tanzimat’ın ileri gelenleri, üniversite düzeyinde bir öğretim kurumu açmayı düşünmüşlerdir.1844’te ulema, asker ve sivil kimselerden seçilen özel bir komisyon (meclis-i mahsus),öğretim sisteminin üç kademesini (ilk, orta, yüksek) de incelemiş ve Batı’daki anlamına yakın biçimde bir yükseköğretim kurumu kurulmasını kararlaştırmıştır.
Ancak, Batılı anlamda bir üniversite kurulması 1863 yılında gerçekleşebilmiştir.
Öğretim; fizik, kimya, biyoloji, astronomi, matematik, tarih, coğrafya gibi doğal ve sosyal alanlardan seçilmiş konularla halka açık konferanslar şeklinde yürütülmüştür.
Darülfünun,tutucu çevrelerin baskısı ve nitelikli öğrenci bulamam gibi gerekçelerle birkaç yıl sonra kapatılmıştır.
Sonraki yıllarda da “Darülfünun-u Osmani”, “Darülfünun-u Sultani”, “Darülfünun-u Şahane” ve “Darülfünun-u Osmani” adları altında bu kurumları yaşatma çabaları görülmüştür.
V.Darülfünun olan Darülfünun-u Osmani’ye 1919 yılında çıkarılan bir nizamname ile tüzel kişilik,bilimsel ve idari özerklik verilmiş;bütçesi ayrılmış ve ödeneği de artırılmıştır.



1.2. Diğer yükseköğretim kurumları :


Aynı dönemde; bakanlıkların ihtiyaç duyduğu elemanları yetiştirmek üzere, meslek okulu niteliğinde bazı yükseköğretim kurumları kurulmuştur.
1883 yılında kurulan Hendese-i Mülkiye; 1909 yılında Mekteb-i Alisi adını almış; ve İstanbul Teknik Üniversitesi”nin çekirdeğini oluşturmuştur.
Bunun yanı sıra Robert Koleji ve lisesinin de temelleri atılmıştır.


1.3. İstanbul Üniversitesi”nin Kuruluşu :


İstanbul Darülfünun’u geçmişten gelen tutum ve alışkanlıklarını bir türlü bırakamadığı gibi; onun tamamen başına buyruk ve çevresinden kopuk, ilgisiz hali bundan da öte hızla yerleşen devrimlere karşı pasif bir direniş içinde oluşu, 1930 ve 1931 yıllarında toplumda yaygın bir biçimde tartışılmaya başlanmıştır.

Geçmişte bir çok düzenleme yapılmasına karşın bir türlü kendisinden beklenen düzeyi yakalayamayan Darülfünun’un, artık düzeltilmeye değil köktenci bir reformla kaldırılmasına gerek olduğu kanısına varılmıştır.2

İstanbul Darülfünun’unda saptanan yetersizlikler o dönemde şöyle sınıflandırılmıştır :

1.3.1. Eğitim ve öğretimde :

Fakülteler arasında bilimsel iş birliğinin bulunmaması, fakültelerin bir kısmının kendini sadece öğretimle sınırlı görmesi, öğrencinin kendini kitap ve notlarla sınırlaması, seminer,laboratuar ve uygulama çalışmalarının yetersizliği.

1.3.2. Bilimsel Araştırmada :

Öğretim üyelerinin, bilimsel sayılabilecek nitelikte ciddi hiçbir araştırma yapmamaları.

1.3.3. Yayında :Öğretim üyelerinin önemli eserler vermemeleri, basit çevirileri bile tez olarak nitelemeleri.

1.3.4. Danışmanlıkta :Öğrenci ve öğretim üyeleri arasındaki etkileşimin derslik dışında görülememesi, öğretim üyelerinin öğrencilerine rehberlikte bulunmamalarıdır.
Genel olarak bu nedenlerle; TBMM 1933 yılında yükseköğretimde köklü değişiklikleri öngören iki kanun kabul edilmiştir.Bunlardan biri; 31 Mayıs 1933 yılında yürürlüğe giren İstanbul Darülfünunu’nun kaldırılması ve yerine İstanbul Üniversitesi’nin kurulması ile ilgili 2252 sayılı kanun; diğeri de Ankara Üniversitesi’nin çekirdeği olan Yüksek Ziraat Enstitüsü kurulması hakkındaki 20 Haziran 1933 tarih ve 2291 sayılı kanundur.Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü (1926) ile daha sonra Hukuk Fakültesine dönüştürülen Hukuk okulu’nun (1925) açılması da cumhuriyetin ilk on yılında yükseköğretim alanında atılmış diğer önemli adımlardır.


2.1933 REFORMU


1933 reformunun temel amacı, bilim üreten ve yayan en üst kurum olarak gerçek üniversiteyi ülkeye kazandırmak olmuştur.

İstanbul Darülfünunu’nu kaldırıp yerine İstanbul Üniversitesi’ni öngören 31 Mayıs 1933 tarihli 2252 sayılı kanun;toplam 14 maddeden oluşmuş ve üniversitenin kuruluş aşamasına kadar olan bir yıllık ara dönemi düzenlemiştir.

Kanunun 2. maddesi ile; hem üniversiteyi kurma hem de bir yıl içinde üniversitenin kuruluş kanunu hazırlama görevleri MEB’ e verilmiştir.

Bu kanuna dayanılarak; üniversitenin bir bütün halinde düzenlenmesi ve işleyişi için de 11 ekim 1934 yılında Bakanlar Kurulu tarafından “İstanbul Üniversitesi Talimatname”si kabul edilmiştir.3

Bu talimatname; ülkemizde üniversiteyi tüm fonksiyonlarıyla düzenleyen ilk mevzuat olması açısından önem taşımaktadır.

Talimatname’nin 1. maddesi, üniversitenin amacını;”bilimsel araştırmalar yapmak,ulusal kültürü ve bilimi genişletmeye ve yaymaya çalışmak, devlet ve ülke hizmet,işleri için olgun unsurlar yetiştirilmesine yardım etmek” olarak belirtmiştir.

Talimatname; öğretim üyeleri sıralamasını “ordinaryüs”, “profesör” ve “doçent” olarak belirlemiştir.

Öğretim üyelerinin; boşalan kadroda göreve başlayabilmeleri için Milli Eğitim Bakanı”nın onayı ve buna bağlı olarak ataması öngörülmüştür.

Belirtmek gerekir ki; üniversitenin çeşitli organlarının (fakülte kurulu ve üniversite kurulu) atanmasını uygun gördükleri öğretim üyeleri için aday gösterme ve onay verme işlemleri usuli bir faaliyet olarak kalmıştır. Zira; Bakan’a gösterilen adayları uygun bulmadığı takdirde teklifi geri çevirerek başka adaylar gösterilmesini her zaman isteyebilme yetkisi verilmiştir.

Ordinaryüs, profesör ve doçentler için, üniversitedeki görevlerinin asıl olduğu belirtilmiştir. Bu kişilerden, teorik ve uygulamalı dersler ile bilimsel araştırma ve yayının yanında, çalıştıkları bilim dalının ilerlemesine yardım etmeleri istenmiştir.

Bu nedenle de, profesör ve doçentlerin kar amacına yönelik bir işte çalışmaları uygun görülmemiştir.

Dernek ve siyasi parti ilişkileri ile emeklilik yaş haddi açısından özel hüküm getirilmemiştir.

Rektör; üniversitede Milli Eğitim Bakanının temsilcisi sayılmış;göreve başlayabilmesi için Milli Eğitim bakanı’nın teklifi üzerine cumhurbaşkanınca atanması özellikleri aranmıştır.
Bunun dışında, talimatnamede “üniversite yönetim kurulu”, “senato”, “dekan” ve “fakülte kurulu”ndan bahsedilmiştir.

Dekanların göreve gelmeleri de rektör tarafından seçilme ve Milli Eğitim Bakanı tarafından atama usulüne bağlanmıştır.

Talimatname ile, üniversite genel bütçeye bağlanmış;yapım ve onarımlar için özel kanun çıkarılarak M.E.B.’e yetki verilmiştir.

Öğrencilere sağlanan sosyal hizmetler ile öğrencilerin dernek ve siyasi parti ilişkileri hakkında herhangi bir hüküm getirilmemiş fakat “öğrenci işleri istişare komiteleri” kurulmuştur. Esasları kanunla belirtilmemekle beraber öğrencilerden harç alınması öngörülmüştür.

Talimatnamede, bilimsel, idari ve mali denetim de öngörülmüştür.

Nitekim, bilimsel denetim; yapılan işlerin bir raporla dekana ,dekanların ,kendi görüşleriyle birlikte,rektöre ve nihayet rektörün de kendi görüşlerini eklemek suretiyle M.E.B.’e sunmaları şeklinde gerçekleştirilmiştir.

İdari denetim açısından, Milli Eğitim Bakanı’nın üniversitenin başı olarak kabul edilmesi ve dekanın da rektörün gözetimi altında olması hususları kabul edilmiştir.

Nihayet;Üniversitelerin hesap işlerinin, Maliye Bakanlığı’na bağlı bir müdürlükçe yürütüleceği esas alınarak da mali denetim söz konusu olmuştur.


3.1946 REFORMU :

Genel hatlarıyla üzerinde durulan 1933 üniversite reformu, üniversite özerkliğini kaldırmış; üniversitenin, M.E.B.’in emri altında kurularak, herhangi bir okuldan farkı kalmamıştır.
27 Nisan 1946 tarihli “Üniversiteler Kanunu Tasarısı Gerekçesi”nde de özellikle özerklik kavramına değinilmiş, 2252 sayılı ve 31 Mayıs 1933 tarihli kanunla getirilen geçici deneme devresinin yeterliği kanaatine varıldığına dikkat çekilmiş, fakültelere de özerklik ve tüzel kişilik verilmesinin uygunluğu belirtilmiştir.

Bunun yanında, üniversite öğretim mesleğinin gösterdiği özellikler dolayısıyla, bu meslek için devlet memurları hakkındaki genel hükümlerin yeterli olmadığı, bu meslek sahipleri için de özel hükümler getirilmesinin gereği üzerinde durulmuştur.

Yine aynı gerekçede; üniversite üyeleri için araştırma, öğretim nasıl bir görev ise;kurumun kendi kendisini yönetmesinin de bir ödev olduğuna değinilmiştir.

Nihayet, yeni kanun 13.Haziran 1946’da kabul edilmiş; 18 Haziran 1946’da ise Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

Kanun; amaçsal olarak ”bilim anlayışının kuvvetlendirilmesi”, “bilgi ve deney sahibi elemanlar yetiştirme”, “memleketi ilgilendirenler başta olmak üzere türlü meseleleri çözmek üzere bilimin geliştirilmesi için inceleme ve araştırma yapma”, “araştırmaların sonuçlarını gösteren, bilim ve tekniğin gelişmesini sağlayacak her türlü yayını yapmak ve ya yardımcılara yaptırmak”, “Türk toplumunun genel seviyesini yükseltici bilim verilerini sözle yahut yazıyla yaymak” hususlarına değinmiştir.

Öğretim üyelerini görevlendirilmesinin ise, 1933 düzenlemesinden farklı olarak, üniversitenin çeşitli organlarının katılımıyla yapılması öngörülmüştür. Örneğin, profesörlerin atamasının madde 26’ya göre; profesörler kurulunun seçimi ve senatonun uygun bulması üzerine, ortak kararname ile yapılacağı öngörülmüştür.

Öğretim üyeleri, öğretim yapılan aylarda haftanın en az iki günü belli saatlerde, öğrencileri kabul etmek ve gerekli alanlarda onlara yardım edip yol göstermekle yükümlü kılınmışlardır.

Emeklilik yaş haddi ile dernek ve siyasi parti ilişkileri açısından özel hüküm getirilmemiştir.

1946 reformu üst organ olarak “Üniversitelerarası Kurul”a yer vermiştir.
Üniversite organları olarak da “Rektör”, “Senato”, “Üniversite Yönetim Kurulu”, “Fakülte Genel Kurulu”, “Kürsü Kurulu”, “Profesörler Kurulu”, “Fakülte Yönetim Kurulu” ve “Dekan”a yer verilmiştir.

Söz konusu olan diğer bir faklılık da Eğitim ve öğretim açısından getirilen yeniliklerdir.
1946 reformuyla, üniversiteye giriş koşullarının, kurumların özelliklerine göre kendileri tarafından belirlenmesi ve programların da öğretim üyeleri ve kürsüler tarafından hazırlanması kabul edilmiştir.

Üniversite’nin mali kaynakları olarak; genel bütçeden verilecek ödenek yanında harçlar ve ücretler, yayın satış gelirleri,döner sermayeli işlerden edilecek karlar, bağışlar ve vasiyetler, üniversite, fakülte ve bunlara bağlı kurumların taşınır ve taşınmaz mallarının gelirleri, özel idare ve belediyelerce ve başka kurumlarca yapılacak yardımlar, üniversite ve fakültelerle bunlara bağlı kurumlarda yaptırılacak araştırma ve danışmanlık hizmetleri olarak, ilgili kuruluş ve kişilerden alınacak paralar da öngörülmüştür.

Tutarını, çeşitlerini ve alınış şekillerinin senatolarca kararlaştırılması şartıyla öğrencilerden harç alınması öngörülmüştür.

Öğrencilerin, kanunlar çerçevesinde serbestçe öğrenci dernekleri kurabilmeleri ve siyasi partilere girebilmeleri için bir engel söz konusu olmamıştır.

Öğrencilere sağlanan sosyal hizmetler açısından kanunda açık bir hüküm bulunmamakla beraber, öğrencilerin sosyal, sportif, kültürel, sağlık, beslenme ve barınma gereksinimleri için yönetimler; gerekli çalışmaları yapmakla görevli kılınmıştır.
Kanunla, bilimsel, yönetsel, ve mali denetim de getirilmiştir. Öğretim üyelerinin bilimsel bakımdan denetlenmeleri, onların yayınları (araştırma sonuçları, ders notları, kitaplar, yurt içinde veya dışındaki bilimsel kongrelerde yaptığı bilimsel katkıları) üzerinde bu yayınların birer nüshasını dekanlığa ve rektörlüğe vermek suretiyle olmuştur.
Öğretim üyelerinin yönetsel açıdan denetimi, imza cetvelleri aracılığıyla gerçekleştirilmiştir.

1933 düzenlemesinden farklı olarak; 1946 düzenlemesiyle, Milli Eğitim Bakanı’nın etkin denetimi ortadan kaldırılmıştır. Zira senatolarca ve Üniversitelerarası Kurul’ca verilecek kararların Milli Eğitim Bakanı”nca onanması veya reddi söz konusu olmamıştır. Milli Eğitim Bakanı’nın tek yetkisi, verilen kararı 15 gün içinde geri göndermek olmuştur. Bu eyleme karşı Üniversitelerarası Kurula aynı konu üzerinde bir ay içerisinde karar alma ve Milli Eğitim Bakanı’na bildirme yetkisi tanınmıştır.

Mali denetimde ise, üniversite merkez örgütü ile doğrudan doğruya üniversiteye bağlı kurumların ita amiri olarak rektör,fakültelerinki ise dekan olarak belirlenmiştir. Bu duruma göre, tahakkuk memurlarını rektör ya da dekan tayin etmektedir.

Özetle, 1946 yılında, 4936 sayılı kanunla Türkiye’de üniversiteler yeni ve ileri bir statüye kavuşturulmuştur.

Aynı yıl, ülkemizde “İstanbul Üniversitesi”, “İstanbul Teknik Üniversitesi” ve “Ankara Üniversitesi” mevcuttur.

Daha sonra, Erzurum’da 1957 yılında sıradan bir Amerikan üniversitesi örnek alınarak ve yardımı sağlanarak tarım, hayvancılık, işçi ve iş adamlarının sorunlarına yönelik bir üniversite kurulmuş ve bu üniversiteye özel bir statü verilmiştir.

Bu dönemde özel statü verilerek kurulan diğer üniversiteler de KATÜ ve ODTÜ olmuştur.
Atatürk Üniversitesinde Rektör”ün Millî Eğitim Bakanı tarafından atanması öngörülmüş, ODTÜ’de yönetim, Bakanlar Kurulunca seçilen mütevelli Heyetinin denetim ve gözetimi altında kalmıştır.

Bunun dışında, 4936 sayılı kanunla üniversiteler için kazanılmış özerklik anlayışı, bilimsel özerklik değil daha ziyade sorumsuzluk şeklinde uygulanmıştır. Bu kanundaki özerklik, daha sonradan öğretim üyelerinin yapmakla zorunlu olduğu görevlerini yapmama şeklinde algılanmıştır4.

Aynı zamanda, 4936 sayılı kanunda 1954 yılında yapılan değişiklikle, Milli Eğitim Bakanı’na öğretim üyelerini Bakanlık emrine alma yetkisinin tanınması sonucu, siyasi iktidarın, üniversiteye müdahale kapısı tekrar açılmıştır.(dipnot)

Bu anlamda; 4936 sayılı kanununda değişikliğe gidilmesi zorunlu hale gelmiş, böylece 27 Ekim 1960 tarih ve 115 sayılı kanunla 4936 sayılı kanunun bazı maddeleri değişmiştir.
Bu üniversitelerin durumu uzun yıllar tartışılmış hatta Ankara Üniversitesinin 1973 yılında açtığı davada da iptali istenen düzenlemeler arasında yer almıştır.5

Açılan dava sonucunda, Anayasa Mahkemesi; var olan düzenlemeyi Atatürk Üniversitesi ve KATÜ açısından Anayasa’ya aykırı bulmuştur.6


4.1961 ANAYASASI’NDA ÜNİVERSİTELER :

Üniversiteler,ilk defa 1961 yılında Anayasa’nın 120. maddesiyle Anayasal bir kurum haline getirilmiştir.7

Üniversiteler ise, 115 sayılı kanuna tabi kılınmıştır.

120. madde, üniversitelerin idari ve bilimsel özerkliğini açıkça tanıyarak ve bunun dışında üniversitelerin gelişimi açısından önemli düzenlemeler getirerek ciddi bir atılım yapmıştır.8
Fakat, bir süre sonra üniversitelerde çalkantılar yaşanmaya başlamış; öğrenci talepleri 12 Mart 1971 öncesi politik ve ideolojik olaylara,mücadelelere dönüşmüştür.
Bu nedenle Anayasa metninin değiştirilmesi gereği görülmüştür.9

Yapılan bu Anayasa değişikliğini takiben Üniversiteler Kanunu’nun da değiştirilmesi üzerinde durularak, 20 Haziran 1973 tarihli ve 1750 sayılı Üniversiteler Kanun’u kabul edilmiştir.

Önemli gelişmelerden biri de YÖK’ün bu kanunla düzenlenmesi olmuştur.

Fakat, Ankara Üniversitesi’nin açmış olduğu davada Anayasa Mahkemesi, kurumun; kuruluş ve işleyişini düzenleyen 5. maddesini iptal etmiş olduğundan YÖK çalışamamıştır.10

Ayrıca,1750 sayılı kanunla, Anayasa’da bahsi geçen “Devlet in gözetim ve denetim işlevini yerine getirmek üzere Üniversite Denetleme Kurulu oluşturulmuştur. Açılan davada, bu kuruma ilişkin maddenin de iptali talep edilmiş fakat Anayasa Mahkemesi bu talebi reddetmiştir.

Aynı kararda Anayasa Mahkemesinin iptal etmiş olduğu hükümler şunlardır :

:4.1. Üniversitelerin görevleri arasında 3. maddede sayılan “örf ve adetlerine bağlı gençler yetiştirme” ibaresi,
4.2. 5. maddenin iptali nedeniyle hükmü kalmayan, YÖK’e üniversiteler açısından görev ve yetki veren 6. madde,
4.3. 29.maddenin a bendi yani; asistanlığa atanabilmek için "görev alacağı bilim dalında doktora veya tıpta uzmanlık diploması almış olmak" ibaresi ,
4.4. " Asistanlığa atanma koşulu olarak; öğrenciliğinde 64. maddenin birinci paragrafında bildirilen sebeplerle disiplin cezası almamış olmak, İnsan hak ve hürriyetlerini veya Türk Devletinin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayırımına dayanarak nitelikleri Anayasa'da belirtilen Cumhuriyeti ortadan kaldırmak için her ne suretle olursa olsun gösteri veya propaganda yapılmış veya hareketlere katılmamış olduğu hususunda üniversite yönetim kurulunca karar verilmiş olmak" ibaresi 11,
4.5. Yüksek Öğretim Kuruluna üniversite Öğretim üyelerinin ve asistanların çalışma saatlerini belli etme yetkisini veren 38. madde,
4.6. Yeni bir üniversitenin veya bir üniversiteye bağlı olmayarak açılacak fakültelerin kuruluşlarında, istekleri üzerine ilk görevlendirilecek öğretim üyelerinin atanmasında Yüksek Öğretim Kurulunun istekte bulunması koşulunu öngören 43.maddenin son fıkrası,
4.7. Bir üniversitenin öğrenim ve Öğretim kapasitesinin belirlenmesi ve buna göre öğrenci alınması durumunda Yüksek Öğretim Kurulunun önerilerinin dikkate alınmasını öngören 52. madde,
4.8. Üniversitelerin, öğrencilere ilişkin sosyal hizmet çalışmalarının nasıl düzenleneceğini belirten ve bu çalışmaların Yüksek Öğretim Kurulunun yapacağı plan ve programlar çerçevesinde gerçekleştirilmesi zorunluluğunu ortaya koyan 56. madde,
4.9. Rektör hakkında yapılan disiplin kovuşturmasına ilişkin işlemlerin, üniversite denetleme kurulunca atanacak bir soruşturmacı tarafından yürütülmesini öngören 61.maddenin son fıkrası12,
4.10. El koyma halinde görevli kişilerden gerekli görülenlerin, kovuşturma sonuçlanıncaya kadar veya kovuşturma sonucunun gerekli kıldığı hallerde kesin sonuç alınıncaya kadar görevlerinden uzaklaştırmaya Bakanlar Kurulunu yetkili kılan 70. maddenin c bendi13,
4.11. Öğrencilerden alınacak "ücret" den söz eden 72. maddenin son fıkrası.14

Ödevin, temel konusu olan “Günümüzde Üniversite Özerkliği” alt başlığının irdelenmesinden önce,üniversitelerin idari teşkilatlanmamız içindeki yeri ile bugünün üniversiteleri ve üniversiteler üstü kuruluşlarının yapılanması ve işleyişine değinmekte yarar vardır.


5. ÜNİVERSİTELERİN İDARİ TEŞKİLAT İÇİNDEKİ YERİ


Bildiğimiz gibi, Türkiye’nin idari teşkilatlanması “merkezi yönetim” ve “yerinden yönetim” esaslarına dayanır.

Üniversiteler, bu ayırım içerisinde yerinden yönetimin alt unsuru olan hizmet yerinden yönetim kuruluşları içerisinde yer alır.

Genel olarak yapılanmaya baktığımızda, hem merkezi hem de yerinden yönetimin alt unsurunu oluşturan yerel yönetim kuruluşlarının, ya tüm ülke düzeyinde ya da belirli yerlerde oturan insanların tüm gereksinimlerini karşılamak amacıyla oluşturulmuş olduğunu görürüz.

Oysa, hizmet yerinden yönetim kuruluşları için geçerli olan ihtisas kuralı gereği, bu kuruluşlar, teknik bilgi ve uzmanlık isteyen belirli ihtiyaçlara yönelmişlerdir.
Bu kuruluşlar, belirli bir hizmeti tüm ülke düzeyinde yürütebilecekleri gibi belirli bir yerde de yürütebilirler. Dolayısıyla, hizmet yerinden yönetim kuruluşlarının sınırlılığı, coğrafi anlamda değil, belirli bir hizmet açısındandır.

Diğer yerinden yönetim kuruluşları gibi üniversitelerin de kamu tüzel kişilikleri vardır. Bu husus, açıkça Anayasa’nın 130. maddesinde belirtilmiştir.

Hizmet yerinden yönetim kuruluşlarının ortak özellikleri, bu kuruluşların kamu tüzel kişiliğine, özerkliğe, ayrı bir malvarlığı ve bütçeye sahip olmaları ; vesayet denetimine tabi olmalarıdır.

Kamu tüzel kişilikleri yal mal topluluğu ya da kişi topluluğu şeklinde teşekkül ederler.Üniversiteler, öğretim üyeleri ve öğrencilerin oluşturduğu kişi topluluğu şeklinde teşekkül eden kamu tüzel kişileridir.15

Diğer kamu tüzel kişileri gibi üniversiteler de kanun ya da kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanarak devlet tarafından kurulurlar. Bundan kasıt, özel kişilerin üniversite açmalarının yasak olduğudur. Böylelikle, bir takım yarar ve düşünce gruplarının kendi çıkarlarına uygun ve tek yanlı bir yüksek eğitim ve öğretim vermeleri önlenmeye çalışılmıştır16.

Kamu tüzel kişilerine tanınan üstün-ayrıcalıklı yetkiler (kamu gücü) ile donatılmış olma üniversiteler açısından da geçerlidir. Örneğin, Yüksek Öğretim Kanunu’nun 56. maddesinin b bendine göre, üniversiteler ve yüksek teknoloji enstitüleri genel bütçeye dahil kamu kurum ve kuruluşlarına tanınan mali muafiyetler, istisnalar ve diğer mali kolaylıklardan aynen yararlanırlar.

Kamu tüzel kişiliğinin diğer özellikleri olarak üniversitelerin de mal ve gelirleri özel bir himayeden yararlanır, personeli de Türk Ceza Kanunu uygulaması bakımından memur statüsündedir. Yüksek Öğretim Kanunu’nun 53. maddesinin b bendine göre, “Öğretim elemanları,memur ve diğer personelin disiplin işlemleri,disiplin amirlerinin yetkileri, devlet memurlarına uygulanan usul ve esaslara göre Yükseköğretim Kurulunca düzenlenir.”
Anayasamızın 127. maddesinin 5. fıkrasında belirtilmemekle beraber hizmet yerinden yönetim kuruluşlarının da idari vesayete tabi olduğu bilinmektedir.

İdari vesayet, devletin bütünlüğünü ve kamu hizmetinin tüm ülke düzeyinde yürütülmesini sağlamak için, devlet tüzel kişiliğinin ve bu tüzel kişiliği temsil eden merkezi idarenin denetim yetkisidir.

Önceleri, merkezi idarenin yerinden yönetim kuruluşları üzerindeki denetimi olarak ortaya çıkan idari vesayet, zamanla bir kamu tüzel kişisinin bir başka kamu tüzel kişisi üzerindeki denetim yetkilerini de kapsayacak biçimde anlaşılmaya başlamıştır. İdari vesayet yetkisi ayrıksı bir yetki olup kanunda açıkça öngörülmedikçe kullanılamaz.
Bu açıklamalardan da anlaşılabileceği gibi, YÖK ile üniversiteler arasındaki ilişki de bir idari vesayet ilişkisidir.


6. ÜNİVERSİTER ve ÜNİVERSİTELER ÜSTÜ KURULUŞLARIN YAPILANMASI

6.1. ÜNİVERSİTELERİN İÇ YAPILANMASI


2547 sayılı “Üniversiteler Kanunu”nun 3. maddesi ile “Tanımlar” başlığı altında, çeşitli kavramların açıklaması yapılmıştır.

3. maddeye göre; yüksek öğretim kurumları; üniversite ile yüksek teknoloji enstitüleri ve bunların bünyesinde yer alan fakülteler, enstitüler, yüksekokullar, konservatuarlar, araştırma ve uygulama merkezleri ile bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsüne bağlı meslek yüksekokulları ile bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsüne bağlı olmaksızın ve kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından kurulan meslek yüksekokullarıdır.

Madde, üniversiteyi; Bilimsel özerkliğe ve kamu tüzelkişiliğine sahip yüksek düzeyde eğitim - öğretim, bilimsel araştırma,yayın ve danışmanlık yapan; fakülte, enstitü, yüksekokul ve benzeri kuruluş ve birimlerden oluşan bir yükseköğretim kurumu olarak tanımlamıştır.

Üniversite organları, kanunun 13, 14 ve 15. maddelerinde belirtilmiştir. Buna göre, üniversite organları şunlardır :


6.1.1. Rektör :


Devlet Üniversitelerinde rektör, profesör akademik unvanına sahip kişiler arasından görevdeki rektörün çağrısı ile toplanacak üniversite öğretim üyeleri tarafından seçilecek adaylar arasından Cumhurbaşkanınca atanır. Rektörün görev süresi 4 yıldır. Süresi sona erenler aynı yöntemle yeniden atanabilirler. Ancak iki dönemden fazla rektörlük yapılamaz.

Rektör, üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü tüzelkişiliğini temsil eder.

Rektör, çalışmalarında kendisine yardım etmek üzere, üniversitenin aylıklı profesörleri arasından en çok üç kişiyi rektör yardımcısı olarak seçer.

Rektörün görevleri kanunda şu şekilde sayılmıştır :

a. Üniversite kurullarına başkanlık etmek,yükseköğretim üst kuruluşlarının kararlarını uygulamak, üniversite kurullarının önerilerini inceleyerek karara bağlamak ve üniversiteye bağlı kuruluşlar arasında düzenli çalışmayı sağlamak,
b. Her eğitim - öğretim yılı sonunda ve gerektiğinde üniversitenin eğitim öğretim, bilimsel araştırma ve yayım faaliyetleri hakkında Üniversitelerarası Kurula bilgi vermek,
c. Üniversitenin yatırım programlarını, bütçesini ve kadro ihtiyaçlarını, bağlı birimlerinin ve üniversite yönetim kurulu ile senatonun görüş ve önerilerini aldıktan sonra hazırlamak ve Yükseköğretim Kuruluna sunmak,
d. Gerekli gördüğü hallerde üniversiteyi oluşturan kuruluş ve birimlerde görevli öğretim elemanlarının ve diğer personelin görev yerlerini değiştirmek veya bunlara yeni görevler vermek,
e. Üniversitenin birimleri ve her düzeydeki personeli üzerinde genel gözetim ve denetim görevini yapmak,
f. Bu kanun ile kendisine verilen diğer görevleri yapmaktır.
Üniversitenin ve bağlı birimlerinin öğretim kapasitesinin rasyonel bir şekilde kullanılmasında ve geliştirilmesinde, öğrencilere gerekli sosyal hizmetlerin sağlanmasında, gerektiği zaman güvenlik önlemlerinin alınmasında,eğitim - öğretim, bilimsel araştırma ve yayım faaliyetlerinin devlet kalkınma plan, ilke ve hedefleri doğrultusunda planlanıp yürütülmesinde, bilimsel ve idari gözetim ve denetimin yapılmasında ve bu görevlerin alt birimlere aktarılmasında, takip ve kontrol edilmesinde ve sonuçlarının alınmasında birinci derecede yetkili ve sorumludur.


6.1.2. Senato :


Senato, rektörün başkanlığında, rektör yardımcıları, dekanlar ve her fakülteden fakülte kurullarınca üç yıl için seçilecek birer öğretim üyesi ile rektörlüğe bağlı enstitü ve yüksekokul müdürlerinden teşekkül eder.
Senatonun görevleri kanunda şu şekilde sayılmıştır :
a.Üniversitenin eğitim - öğretim, bilimsel araştırma ve yayım faaliyetlerinin esasları hakkında karar almak,
b. Üniversitenin bütününü ilgilendiren kanun ve yönetmelik taslaklarını hazırlamak veya görüş bildirmek,
c. Rektörün onayından sonra Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girecek olan üniversite veya üniversitenin birimleri ile ilgili yönetmelikleri hazırlamak,
d. Üniversitenin yıllık eğitim - öğretim programını ve takvimini inceleyerek karara bağlamak,
e. Bir sınava bağlı olmayan fahri akademik ünvanlar vermek ve fakülte kurullarının bu konudaki önerilerini karara bağlamak,
f. Fakülte kurulları ile rektörlüğe bağlı enstitü ve yüksekokul kurullarının kararlarına yapılacak itirazları inceleyerek karara bağlamak,
g. Üniversite yönetim kuruluna üye seçmek,
h. Bu kanunla kendisine verilen diğer görevleri yapmaktır.


6.1.3. Üniversite Yönetim Kurulu :


Üniversite yönetim kurulu; rektörün başkanlığında dekanlardan, üniversiteye bağlı değişik öğretim birim ve alanlarını temsil edecek şekilde senatoca dört yıl için seçilecek üç profesörden oluşur.

Üniversite Yönetim Kurulunun görevleri kanunda şu şekilde sayılmıştır :

a. Yükseköğretim üst kuruluşları ile senato kararlarının uygulanmasında, belirlenen plan ve programlar doğrultusunda rektöre yardım etmek,

b. Faaliyet plan ve programlarının uygulanmasını sağlamak; üniversiteye bağlı birimlerin önerilerini dikkate alarak yatırım programını, bütçe tasarısı taslağını incelemek ve kendi önerileri ile birlikte rektörlüğe sunmak,
c. Üniversite yönetimi ile ilgili rektörün getireceği konularda karar almak,
d. Fakülte, enstitü ve yüksekokul yönetim kurullarının kararlarına yapılacak itirazları inceleyerek kesin karara bağlamak,
e. Bu kanun ile verilen diğer görevleri yapmaktır.


Fakülte organları kanunun 16, 17 ve 18. maddelerde düzenlenmiştir. Buna göre, fakülte organları şunlardır :


6.1.4. Dekan :


Fakültenin ve birimlerinin temsilcisi olan dekan, rektörün önereceği, üniversite içinden veya dışından üç profesör arasından Yükseköğretim Kurulunca üç yıl süre ile seçilir ve normal usul ile atanır. Anayasamıza göre atamayı Yüksek Öğretim Kurumu yapar. Süresi biten dekan yeniden atanabilir.

Dekan kendisine çalışmalarında yardımcı olmak üzere fakültenin aylıklı öğretim üyeleri arasından en çok iki kişiyi dekan yardımcısı olarak seçer.

Dekanın görevleri kanunda şu şekilde sayılmıştır :

a. Fakülte kurullarına başkanlık etmek, fakülte kurullarının kararlarını uygulamak ve fakülte birimleriarasında düzenli çalışmayı sağlamak,

b. Her öğretim yılı sonunda ve istendiğinde fakültenin genel durumu ve işleyişi hakkında rektöre rapor vermek,
c. Fakültenin ödenek ve kadro ihtiyaçlarını gerekçesi ile birlikte rektörlüğe bildirmek, fakülte bütçesi ile ilgili öneriyi fakülte yönetim kurulunun da görüşünü aldıktan sonra rektörlüğe sunmak,
d. Fakültenin birimleri ve her düzeydeki personeli üzerinde genel gözetim ve denetim görevini yapmak,
e. Bu kanun ile kendisine verilen diğer görevleri yapmaktır.
Fakültenin ve bağlı birimlerinin öğretim kapasitesinin rasyonel bir şekilde kullanılmasında ve geliştirilmesinde gerektiği zaman güvenlik önlemlerinin alınmasında, öğrencilere gerekli sosyal hizmetlerin sağlanmasında, eğitim - öğretim, bilimsel araştırma ve yayını faaliyetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesinde, bütün faaliyetlerin gözetim ve denetiminin yapılmasında, takip ve kontrol edilmesinde ve sonuçlarının alınmasında rektöre karşı birinci derecede sorumludur.


6.1.5. Fakülte Kurulu:


Fakülte kurulu,dekanın başkanlığında fakülteye bağlı bölümlerin başkanları ile varsa fakülteye bağlı enstitü ve yüksekokul müdürlerinden ve üç yıl için fakültedeki profesörlerin kendi aralarından seçecekleri üç, doçentlerin kendi aralarından seçecekleri iki, yardımcı doçentlerin kendi aralarından seçecekleri bir öğretim üyesinden oluşur.

Fakülte kurulunun görevleri kanunda şu şekilde sayılmıştır :
1. Fakültenin, eğitim - öğretim, bilimsel araştırma ve yayım faaliyetleri ve bu faaliyetlerle ilgili esasları, plan,program ve eğitim - öğretim takvimini kararlaştırmak,
2. Fakülte yönetim kuruluna üye seçmek,
3. Bu kanunla verilen diğer görevleri yapmaktır.


6.1.6. Fakülte Yönetim Kurulu :


Fakülte Yönetim Kurulu, dekanın başkanlığında fakülte kurulunun üç yıl için seçeceği üç profesör, iki doçent ve bir yardımcı doçentten oluşur.
Fakülte Yönetim Kurulunun görevleri kanunda şu şekilde sayılmıştır :
a. Fakülte kurulunun kararları ile tespit ettiği esasların uygulanmasında dekana yardım etmek,
b. Fakültenin eğitim - öğretim, plan ve programları ile takvimin uygulanmasını sağlamak,
c. Fakültenin yatırım, program ve bütçe tasarısını hazırlamak,
d. Dekanın fakülte yönetimi ile ilgili getireceği bütün işlerde karar almak,
e. Öğrencilerin kabulü, ders intibakları ve çıkarılmaları ile eğitim - öğretim ve sınavlara ait işlemleri hakkında karar vermek,
f. Bu kanunla verilen diğer görevleri yapmaktır.
Enstitüler, kanunun 19. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, enstitü organları şunlardır :


6.1.7. Enstitü Müdürü :


Enstitü müdürü,üç yıl için ilgili fakülte dekanının önerisi üzerine rektör tarafından atanır. Rektörlüğe bağlı enstitülerde bu atama doğrudan rektör tarafından yapılır. Süresi biten müdür tekrar atanabilir.
Müdürün, en çok iki yardımcısı bulunur.
Enstitü müdürü,Yüksek Öğretim Kanunu ile dekanlara verilmiş olan görevleri enstitü bakımından yerine getirir.





6.1.8. Enstitü Kurulu :


Enstitü kurulu, müdürün başkanlığında, müdür yardımcıları ve enstitüyü oluşturan ana bilim dalı başkanlarından oluşur.

Fakülte kuruluna verilmiş görevleri enstitü bakımından yerine getirirler.


6.1.9. Enstitü Yönetim Kurulu :

Enstitü yönetim kurulu, müdürün başkanlığında, müdür yardımcıları,müdürce gösterilecek altı aday arasından enstitü kurulu tarafından üç yıl için seçilecek üç öğretim üyesinden oluşur.

Fakülte yönetim kuruluna verilmiş görevleri enstitü bakımından yerine getirirler.

Yüksek okullar, kanunun 20. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, yüksek okulların organları şunlardır :


6.1.10. Yüksekokul Müdürü :


Yüksekokul müdürü, üç yıl için ilgili fakülte dekanının önerisi üzerine rektör tarafından atanır. Rektörlüğe bağlı yüksekokullarda bu atama doğrudan rektör tarafından yapılır. Süresi biten müdür tekrar atanabilir.

Müdürün, en çok iki yardımcısı bulunur.

Müdür dekanlara verilmiş olan görevleri yüksekokul bakımından yerine getirir.


6.1.11.Yüksekokul Kurulu :


Yüksek okul kurulu, müdürün başkanlığında, müdür yardımcıları ve okulu oluşturan bölüm veya ana bilim dalı başkanlarından oluşur.

Yüksekokul kurulu, fakülte kuruluna verilmiş görevleri yüksekokul bakımından yerine getirirler.


6.1.11. Yüksekokul Yönetim Kurulu :


Yüksekokul yönetim kurulu; müdürün başkanlığında, müdür yardımcıları ile müdürce gösterilecek altı aday arasından yüksekokul kurulu tarafından üç yıl için seçilecek üç öğretim üyesinden oluşur. Yüksekokul Yönetim Kurulu, fakülte yönetim kuruluna verilmiş görevleri yüksekokul bakımından yerine getirirler17.


6.2.ÜNİVERSİTELER ÜSTÜ KURULUŞLARIN YAPILANMASI


6.2.1. Yükseköğretim Kurulu :


Yükseköğretim Kurulu,Yükseköğretim Kanunu”nun 6. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre,

Yükseköğretim Kurulu, tüm yüksek öğretimi düzenleyen ve yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerine yön veren, bu kanunla kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, bir kuruluştur. Yükseköğretim Kuruluna; Yükseköğretim Denetleme Kurulu, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi ile gerekli planlama, araştırma, geliştirme, değerlendirme, bütçe, yatırım ve koordinasyon faaliyetleri ile ilgili birimler bağlıdır.

Anayasamızın da 131.maddesine göre de, yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek, bu kurumların kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını,gelişmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadı ile Yüksek öğretim Kurulu kurulur.
Yüksek Öğretim Kurulu, Cumhurbaşkanı tarafından, rektörlük ve öğretim üyeliğinde başarılı hizmet yapmış profesörlere öncelik vermek suretiyle seçilen yedi, Bakanlar Kurulunca temayüz etmiş üst düzeydeki Devlet görevlileri veya emeklileri arasından, (hakim ve savcı sınıfından olanlar için Bakanlığın ve kendilerinin muvafakati alınmak kaydıyla) seçilen yedi, Üniversitelerarası Kurul tarafından kurul üyesi olmayan profesör öğretim üyelerinden seçilen yedi kişiden oluşur.

Seçilen kişilerin üyelikleri Cumhurbaşkanı”nın onayı ile kesinleşir.

Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmayanların yerine yeni adayların seçimleri ise iki hafta içinde yapılmadığı takdirde, Cumhurbaşkanınca doğrudan atama yapılır.
Başka bir ifadeyle, Kurul, Anayasa”nın 131. maddesinde de belirtilmiş olduğu gibi,Cumhurbaşkanı tarafından atanan ve Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan doğruya seçilen üyelerden oluşur.

Kurul üyeliğinin süresi dört yıldır.

Dört yıllık görev süresi biten üyeler ile herhangi bir sebeple Kuruldan ayrılanların yerine yeniden dört yıl süreyle seçim ve atama yapılır. Süreleri sona eren üyelerin Kurula yeniden seçilmeleri mümkündür.

Yükseköğretim Kurulu Organları; Genel Kurul, Başkan ve Yürütme Kurulu'ndan ibarettir.


-Genel Kurul :


Yükseköğretim Genel Kurulu, Cumhurbaşkanı tarafından atanan ve üyeliği onaylanan tüm üyelerden oluşur.

Cumhurbaşkanı, Kurul üyeleri arasından dört yıl süreyle bir Başkan seçer. Kanun ve yönetmelik hükümleriyle Yükseköğretim Genel Kurulu ve Yürütme Kurulu kararlarının uygulanmasından sorumlu olan Başkan, Kurulu temsil eder, seçimi Kurula verilen akademik personelin ve diğer kişilerin atamalarını yapar.

Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanı,gerekli gördüğü hallerde, Kurula katılır ve başkanlık eder.


-Yürütme Kurulu :


Yürütme Kurulu, Başkan dahil dokuz kişiden oluşur. Yürütme Kuruluna katılacak olan ve Genel Kurul üyeleri arasından seçilecek iki başkan vekilinden biri Kurul Başkanınca; diğeri ise Genel Kurul tarafından seçilir. Genel Kurulca Yürütme Kuruluna katılacak diğer altı üyenin ikisi Cumhurbaşkanı tarafından, rektörlük ve öğretim üyeliğinde başarılı hizmet yapmış profesörlere öncelik vermek suretiyle seçilmiş olan yedi üye arasından, ikisi Bakanlar Kurulunca temayüz etmiş üst düzeydeki Devlet görevlileri veya emeklileri arasından, (hakim ve savcı sınıfından olanlar için Bakanlığın ve kendilerinin muvafakati alınmak kaydıyla) seçilmiş olan yedi üye arasından, ikisi ise Üniversitelerarası Kurulca, Kurul üyesi olmayan profesör öğretim üyelerinden seçilmiş olan yedi üyeden oluşur.
Yürütme Kurulu üyeleri sürekli görev yaparlar.


-Başkan :


Başkan, Yükseköğretim Genel Kurulu ile Yürütme Kurulu'na başkanlık eder. Başkanın yokluğunda,Başkanın görevlendirdiği başkan vekillerinden biri Başkana vekalet eder.



YÖK”ÜN GÖREVLERİ


YÖK”ün görevleri Yükseköğretim Kanunu”nda ayrıntılı bir biçimde belirtilmiştir.(Ek 2)
Fakat, çalışma konusunun özelliği gereği burada YÖK”ün görevleri sıralanırken üniversiteler açısından sıkıntı yaratan bentler üzerinde durulacaktır.

Yükseköğretim Kurulunun tartışmalı görevleri, kanunda şu şekilde sayılmıştır :

a. Üniversite çalışmalarının en verimli düzeyde sürdürülmesi için büyümenin sınırlarını tespit etmek ve yaz öğretimi, gece öğretimi,ikili öğretim gibi tedbirler almak,
b. Bir üniversite içinde fakülte, enstitü ve yüksekokul açılmasına,birleştirilmesi veya kapatılması ile ilgili olarak doğrudan veya üniversitelerden gelecek önerilere dayalı kararlar almak ve gereği için Milli Eğitim Bakanlığına sunmak,
Yükseköğretim kurumları içinde bölüm,anabilim ve ana sanat dalları ile uygulama ve araştırma merkezi açılması, birleştirilmesi veya kapatılması; konservatuar, meslek yüksekokulu veya destek, hazırlık okul veya birimleri kurulması ile ilgili olarak doğrudan veya üniversitelerden gelecek öneriler üzerine karar vermek,
Eğitim - öğretimin aksaması sonucunu doğuracak olaylar dolayısıyla öğrenime ara verilmesine veya tekrar başlatılmasına ilişkin olarak üniversitelerden gelecek önerilere göre veya doğrudan karar verip uygulatmak,
c. Yükseköğretim kurumlarında eğitim - öğretim programlarının asgari ders saatlerini ve sürelerini….. Üniversitelerarası Kurulun da görüşlerini alarak tespit etmek,
d. Üniversitelerin her eğitim - öğretim programına kabul edeceği öğrenci sayısı önerilerini inceleyerek kapasitelerini tespit etmek; insan gücü planlaması, kurumların kapasiteleri ve öğrencilerin ilgi ve yetenekleri doğrultusunda ortaöğretimdeki yönlendirme esaslarını da dikkate alarak öğrencilerin seçilmesi ve kabul edilmesi ile ilgili esasları tespit etmek,
f.Rektörlerin disiplin işlemlerini kovuşturmak ve karara bağlamak, öğretim elemanlarından bu Kanunda öngörülen görevleri yerine getirmekte yetersizliği görülenler ile bu Kanunla belirlenen yükseköğretimin amaç, ana ilkeleri ve öngördüğü düzene aykırı harekette bulunanları rektörün önerisi üzerine veya doğrudan, normal usulüne göre,yükseköğretim kurumları ile ilişkilerini kesmek veya denenmek üzere başka bir yükseköğretim kurumuna atamak18 .

Genel olarak, özerklik alt başlığı altında açıklanacağı ve daha net anlaşılabileceği gibi bu hükümler karşısında üniversitelerin özerkliğinden bahsetmek pek de mümkün görünmemektedir. Zira, YÖK üniversiteler arasında koordinasyon sağlayıcı bir kurul olmak niteliğini aşan yetkilerle donatılmış ve üniversitelerin hareket serbestileri oldukça sınırlanarak, üniversite ve onlar içindeki çeşitli birimler kendilerini doğrudan ilgilendiren çoğu konuda doğrudan YÖK’ün insiyatifine bırakılmıştır.


6.2.2. Yükseköğretim Denetleme Kurulu :


Yükseköğretim Denetleme Kurulu, Yükseköğretim Kurulu adına üniversiteleri, bağlı birimlerini, öğretim elemanlarını ve bunların faaliyetlerini gözetim ve denetim altında bulunduran, Yükseköğretim Kuruluna bağlı bir kuruluştur.

Yükseköğretim Denetleme Kurulu,

-Yükseköğretim Kurulu tarafından önerilecek beş profesör üyeden,
-Yargıtay,Danıştay ve Sayıştay tarafından gösterilecek üçer aday arasından Yükseköğretim Kurulu tarafından seçilip önerilecek birer üyeden,
-Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığınca seçilecek birer üyeden, oluşur.
Yükseköğretim Denetleme Kurul Başkanı, bu kurul üyeleri arasından Yükseköğretim Kurulu Başkanı tarafından atanır.

Yükseköğretim Denetleme Kurulunun görevleri,

a.Yükseköğretim kurumlarında, eğitim - öğretim ve diğer faaliyetlerin bu Kanunda belirtilen amaca ve ana ilkelere uygunluğunu Yükseköğretim Kurulunca hazırlanacak esaslara göre ve onun adına denetlemek,
b.Yükseköğretim Kurulu Başkanı disiplin ve ceza işlerine ilişkin olarak istenen soruşturmaları yapmak,
c.Yükseköğretim Kurulu tarafından bu Kanuna göre verilecek diğer görevleri yapmaktır.


6.2.3. Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi :


Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi, Yükseköğretim Kurulunun tespit ettiği esaslar çerçevesinde yükseköğretim kurumlarına öğrenci alınması amacıyla sınavları hazırlayan ve yapan,öğrenci isteklerini de göz önünde tutarak Yükseköğretim Kurulunun tespit ettiği esaslara göre değerlendiren,öğrenci adaylarının yükseköğretim kurumlarına yerleştirilmesini sağlayan ve bu faaliyetlerle ilgili araştırmaları ve diğer hizmetleri yapan Yükseköğretim Kuruluna bağlı bir kuruluştur.

Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi,yükseköğretim kurumlarının isteği üzerine yükseköğretim kurumlarına anket, doçentlik sınavları dahil her düzeyde sınav ve değerlendirme ile öğrenci kayıt işlemlerini ve Yükseköğretim Kurulunca verilecek diğer işleri yapar.

Merkez bu hizmetleri ücret veya bedel karşılığı yapar. Toplanan ücret veya bedeller Yükseköğretim Kurulu Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinde oluşturulan döner sermaye işletmesinde toplanır.


6.2.4. Üniversitelerarası Kurul :


Üniversitelerarası Kurul, üniversite rektörleri, Genelkurmay Başkanlığının Silahlı Kuvvetlerden dört yıl için seçeceği bir profesör ile her üniversite senatosunun o üniversiteden dört yıl için seçeceği birer profesörden oluşur.

Rektörler, Üniversitelerarası Kurula, bir yıl süre ile,üniversitelerin Cumhuriyet dönemindeki kuruluş tarihlerine göre, sıra ile, başkanlık yaparlar.

Kurul, en az yılda iki defa,aksi kararlaştırılmadıkça başkanın bağlı olduğu üniversitenin bulunduğu şehirde toplanır ve kurul gündemi önceden Milli Eğitim Bakanlığına, Yükseköğretim Kuruluna ve kurul üyelerine gönderilir.

Milli Eğitim Bakanı ve Yükseköğretim Kurul Başkanı gerekli gördüğü hallerde Kurulun toplantılarına katılabilir.

Üniversitelerarası Kurul akademik bir organ olup aşağıdaki görevleri yapar:
a. Yükseköğretim planlaması çerçevesinde,üniversitelerin eğitim - öğretim, bilimsel araştırma ve yayım faaliyetlerini koordine etmek, uygulamaları değerlendirmek, Yükseköğretim Kuruluna ve üniversitelere önerilerde bulunmak,
b. Teşkilat ve kadro yönünden ve Yükseköğretim Kurulu kararları doğrultusunda üniversitelerin öğretim üyesi ihtiyacını karşılayacak önlemleri teklif etmek,
c. Üniversitelerin tümünü ilgilendiren eğitim - öğretim,bilimsel araştırma ve yayım faaliyetleri ile ilgili yönetmelikleri hazırlamak veya görüş bildirmek,
d. Aynı veya benzer nitelikteki fakültelerin ya da üniversitelere veya fakültelere bağlı diğer yükseköğretim kurumlarının eğitim - öğretimine ilişkin ilkeler ve süreler arasında uyum sağlamak,
e. Doktora ile ilgili esasları tespit etmek ve yurt dışında yapılan doktoraları, doçentlik ve profesörlük ünvanlarını değerlendirmek,
f. Doçentlik sınavlarını düzenlemek ve ilgili yönetmelik gereğince doçent adaylarının yayın ve araştırmalarının değerlendirilmesi ve doçentlik sınavı ile ilgili esasları tespit etmek ve jürileri seçmek,
g. Bu kanunla kendisine verilen diğer görevleri yapmaktır.



7. ÖZERKLİK


Üniversitelerin özerkliği demek; üniversitelerin kendi organları eliyle bilimsel çalışmaları ve yüksek öğretimi genel düzenleyici ya da birel işlemlerle serbestçe düzenleme ve yürütme yetkisine sahip olması demektir19.

Başka bir anlatımla, özerklik, belirli sınırlar içerisinde serbestçe davranabilmeyi anlatır.Özerk olan bir kuruluşun, yasayla çizilen sınırlar içerisinde kalmak koşuluyla kendi davranışlarına egemen olacak kuralları da kendisinin düzenlemesi gerekir20.
Özerklik, sınırsız ve denetimsiz bir yapılanmayı anlatmamaktadır. Her hakkın bir sorumluluğu olduğu gibi özerkliğin de bir sorumluluğu vardır21.

Üniversite özerkliği, üç ayaklı bir masaya benzer. Üniversite özerkliğinin ayaklarını; bilimsel özerklik, idari özerklik ve mali özerklik oluşturur.

Üniversitelerin bilimsel özerkliğinin içeriğini; öğretim üyeleri ve yardımcılarının serbestçe bilimsel araştırma yapmaları, öğretim ve sınav programlarının, fakültelerin ders ihtiyaçlarının, yetiştireceği öğrencinin sayı ve kalitesinin, ders saatlerinin sayısının ve uygulamasının fakülteler tarafından serbestçe belirlenmesi, bilimsel denetimin öz denetim ve oto kontrol ilkesine göre gerçekleştirilmesi oluşturmaktadır22.

Eğitim ve öğretim özgürlüğü, düşünce özgürlüğünün bir bölümünü oluşturmaktadır.Bilimsel özerklik benimsenirken güdülen erek, üniversite niteliğindeki yüksek öğretimi siyasal çevrelerin ya da çeşitli çıkar veya gruplarının dışında tutmaktır23.

Bilimsel özerklik, düşünce özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Düşünce özgürlüğü, “insanın serbestçe düşünce ve bilgilere ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına ya da başkalarıyla birlikte (dernek, toplantı, sendika vb.) çeşitli yollarla (söz, basın, resim, sinema, tiyatro vb.) serbestçe açıklayabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi” anlamına gelmektedir.
Anayasa’ya göre ; “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz” (m.25)

Bilimsel birikimin sağlanması ve bunun diğer insanlara aktarımı gibi çabaları içerisinde taşıyan bilim özgürlüğü, deney, gözlem, araştırma, sorgulama gibi bir dizi yöntem süreçleri sonunda elde edilen bulguların önüne hiçbir engel konmadan açıklanabilmesi, öğretilmesi ve çeşitli yollarla kamuoyuna yayılması anlamını taşımaktadır. Bu anlayış yasal anlamda da benimsenmiş gibi görünmektedir.

Anayasa’nın 27. maddesinde belirtildiği üzere, “Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir”
Bu anlamda, “Tartışılmamış ve tartışmaya kapalı tutulan bir düşüncenin doğruluğu ciddi olarak kuşku taşır; böylece de bilimsel bir bilgi niteliğini kazanamaz. Bilimsel bilgi, ancak tartışmayı gerektiren bir kuşku ile elde edilebilir”.

Düşünce özgürlüğünün tanınmadığı veya aşırı derecede kısıtlandığı bir toplumda, ne insanın doğa üzerindeki egemenliğini sağlayan bilim ve teknik ne de insanların kendi aralarındaki ilişkilerini, insanı mutlu kılabilecek biçimde düzenleyebilmesini konu alan toplumsal bilimlerin gelişmesine olanak vardır.

İşte üniversitelerimizin temel sorunu, yasalarla varlığına kanaat getirilen bu özgürlüğün, yine getirilen düzenlemelerle ilga edilmiş olmasıdır.

Anayasamızın 130. maddesinin 3. fıkrasına göre, öğretim elemanlarının her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilme yetkisi “Devletin varlığı ve bağımsızlığı ve milletin ve ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği aleyhinde faaliyette bulunma serbestliğini vermez.”24
Fakat dikkat etmek gerekir ki, burada Anayasa’nın getirmiş olduğu sınırlama “düşünceye” değil, faaliyete, eyleme dönük bir sınırlamadır. Dolayısıyla şu ya da bu gerekçeyle sayılabilecek sınırlamalar, üniversitenin “evrensel” i aramak ve öğretmek faaliyeti karşısında geçersizleşir25.

Önemle üzerinde durulması gereken, bu özerkliğin yasalarla tanınıp yine yasalarla siyasal iktidarın kuklası haline çevrilmeye çalışılan bir üniversite yapılanmasına sahip olduğumuz, bilim adamlarına yönelen baskı ya da teşviklerle çalışmaların yönlendirilebilinir olduğu bir bilinçten hala sıyrılamadığımız gerçeğidir.

Oysa ki, bilimin sonuçlarını beğenip beğenmemek kişinin doğal olarak seçeneğidir, ama kişi bu sonuçlara beğense de beğenmese de katlanmak zorundadır. Katlanmak istemiyorsa, aklını kullanarak o sonuçların kendine yapacakları etkiyi değiştirmenin yollarını arar ki bu, hele günümüzde, bilimsel araştırmanın en etkin destekçisi olan dürtüdür. Yani kişi, bilimin önüne koyduklarını beğenmiyorsa, ondan kurtulmak için gene bilime başvurmak zorundadır26.

Üniversitelerimize tanınan bilimsel özerklik aslında yukarıdan beri tanımlanan anlayışlara tam olarak oturmamaktadır. Zira, Anayasal güvence altına alınan üniversiteler ve onun bilimsel özerkliği bir madde sonra bertaraf edilmiş ve o da Anayasal güvence altına alınmıştır.

YÖK’e Anayasa’nın 131. maddesiyle, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini “yönlendirme” yetkisi tanınmıştır. Üstelik kurulun oluşturulması, yürütmenin başı sayılan cumhurbaşkanının doğrudan seçimi ya da seçilenleri onaylaması gibi bir usule bağlanmıştır.

2547 Sayılı Kanunun, 7/d-2 maddesi gereğince, “üniversitelerin içerisinde bölüm, anabilim ve ana sanat dalları, ile uygulama ve araştırma merkezi açılması, birleştirilmesi veya kapatılması; .... ile ilgili olarak doğrudan veya üniversitelerden gelecek öneriler üzerine karar vermek” Yükseköğretim Kurulu'nun yetkisindedir.. Halbuki üniversitelerin bilimsel özerkliği; bölüm, anabilim ve ana sanat dalları ve benzerlerinin kurulması, kaldırılması veya birleştirilmesi kararlarını, doğrudan doğruya üniversitelerin almasını gerektirir. Yine aynı şekilde, yükseköğretim kurumlarında eğitim - öğretim programlarının asgari ders saatlerini ve sürelerini belirleme yetkisi gibi bir çok yetki bu özerkliği ortadan kaldırıcı niteliktedir.
Bunun gibi birçok sınırlamaya YÖK yasasının 7. maddesinde rastlamak mümkündür. Bu da demektir ki bir çok açıdan toplumun aydınlanmasında ve ülkenin kalkınmasında çekici güç olan üniversitelerimiz tasvip edilemeyecek şekilde zihinsel bir hegemonya altındadır.
Üniversite özerkliğinin ikinci ayağı olan üniversitelerin idari özerkliği denince ise, bu kurumların kendi üyelerinin demokratik usulle oluşturdukları organlar eliyle yönetilmesi ve denetlenmesi ile üniversite organlarının öğretim üyeleri ve yardımcılarının üniversite dışındaki makamlar tarafından hiç bir şekilde görevlerinden uzaklaştırılamayacağı anlaşılmaktadır27.

1982 Anayasası ve YÖK Kanunu üniversitelerin idari özerkliğini kaldırmıştır. Çünkü, üniversiteler ve bağlı kuruluşların karar ve yürütme organları ya atamayla, ya da atama ve seçim karışımı bir yöntemle işbaşına gelmektedir. Zaten, gerek Anayasanın üniversitelerle ilgili maddeleri (130 ve 131. maddeleri) gerekse 2547 Sayılı YÖK Kanunu, idari özerklikten hiç bahsetmemektedir.

İdari özerkliğin üniversitelerde ve bağlı kuruluşlarda olmamasının çok önemli sakıncaları vardır:

Bir kere, karar ve yürütme organları, atamayla veya atama ağırlıklı seçim usulüyle işbaşına geldiklerinden, kendilerini atayanlara bağımlı olarak çalışmak zorunda hissetmektedirler.

İkinci olarak kurum içi idari denetim -özellikle organik denetim- mekanizmaları yeterince işletilememektedir.

Üçüncü olarak da, bilimsel araştırma ve uygulamanın gereklerinden ziyade, merkezi idarenin uyguladığı politika yönünde kararlar alınıp uygulanmaktadır.

Son ayak olarak mali özerklik ise, bir kamu tüzel kişisinin kendi kaynaklarından serbestçe yararlanarak kendi harcamalarını yönetmesi durumudur. Mali özerkliğin amacı, kamu hizmetlerinin çabuk, basit ve ucuz bir biçimde görülmesidir. Kurumların zarar yerine kâr elde etmelerini sağlar. Politik baskı ve müdahalelerin önüne geçer.

Mali özerklik üç boyutludur:
-Kendi bütçesini hazırlama,
-Kendi mâli kaynaklarını oluşturma,
-Kendi mâli kaynaklarını kullanma.
Yükseköğretim üst kuruluşları,yükseköğretim kurumları ve bunlara bağlı birimlerin gelir kaynakları YÖK yasasının 55. maddesine göre şunlardır :
a. Her yıl bütçeye konulacak ödenekler,
b. Kurumlarca yapılacak yardımlar,
c. Alınacak harç ve ücretler,
d. Yayın ve satış gelirleri,
e. Taşınır ve taşınmaz malların gelirleri,
f. Döner sermaye işletmelerinden elde edilecek karlar,
g. Bağışlar, vasiyetler ve diğer gelirlerdir


Görüldüğü gibi üniversitelerin bütçeleri, özerk değil, katma bütçedir. Katma bütçe, giderlerinin ancak bir bölümünü kendi gelirleri ile kalan giderlerini ise genel bütçeden aldıkları yardımlarla karşılayan kurumların bütçeleridir28. Bu da bir bakıma şu anlama gelir ki yapılacak araştırma ve çalışmalar ayrılması öngörülen ödeneklerin oluşturduğu potansiyele göre şekillenecektir.

İster devlet tarafından kurulmuş olsun isterse vakıflar tarafından kurulmuş olsun; hemen hemen bütün üniversite ve yüksek öğretim kurumları, büyük bir bölümü vergi mükelleflerinden toplanan vergilerden oluşan genel bütçeden kredi veya teşvik alırlar.
Her ne kadar üniversite bütçeleri kendileri tarafından hazırlanmaktaysa da, kabul edilmesi ve yürürlüğe konması tamamen merkezi hükümetin ve yasama organının yetkisine bırakılmıştır. Çünkü, katma bütçeler, genel bütçe hükümlerine tabi kılınmışlardır.
Her ne kadar YÖK kanununda yüksek öğretim kurumlarının bütçeleri katma bütçe olarak belirtilse de 5108 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu farklı bir düzenleme getirerek üniversiteler ve bu kamu kurumuyla ilgili diğer kurumları özel bütçe olarak belirtmiştir.

Kanunun 12. maddesine göre, “Genel yönetim kapsamındaki idarelerin bütçeleri; merkezî yönetim bütçesi, sosyal güvenlik kurumları bütçeleri ve mahallî idareler bütçeleri olarak hazırlanır ve uygulanır. Kamu idarelerince bunlar dışında herhangi bir ad altında bütçe oluşturulamaz. Merkezî yönetim bütçesi, bu Kanuna ekli (I), (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinin bütçelerinden oluşur.Özel bütçe, bir bakanlığa bağlı veya ilgili olarak belirli bir kamu hizmetini yürütmek üzere kurulan, gelir tahsis edilen, bu gelirlerden harcama yapma yetkisi verilen, kuruluş ve çalışma esasları özel kanunla düzenlenen ve bu Kanuna ekli (II) sayılı cetvelde yer alan her bir kamu idaresinin bütçesidir”

II sayılı cetvelde belirtilen kurumlar arasında,
1- Yükseköğretim Kurulu
2- Üniversiteler
3- Yüksek Teknoloji Enstitüleri
4- Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi
5- Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu
6- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı da bulunmaktadır.
Ülkemiz açısından üniversitelere ayrılan ödenekleri diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda karşımıza aşağı yukarı şu sonuçlar çıkmaktadır:
ABD’de ilk yirmiye giren üniversitelerin mühendislik fakültelerine ayrılan araştırma ödeneği 30 ila 100 milyon dolar arasında değişmektedir. Orta halli bir eyalet üniversitesinde bu rakam 10 milyon dolar, ülkemizde ise 1 milyon dolardır.
Batı’da orta halli bir üniversitenin kütüphanesine giren periyodik tür sayısı 5000 ila 10000 arasında değişmekte iken çok ünlü üniversitelerde bu sayı 30, 40 bini bulmaktadır.
Ülkemizde, en köklü üniversitelerimizde ise bu sayı 1500’ün altına düşmektedir29. Bu sakıncaların hiç birini sadece idari veya mali özerkliğe ilişkin olarak anlamlandırmak mümkün değildir. Nitekim, üç ayaklı masaya benzettiğimiz özerkliğin ayaklarından birisinin olmaması, tıpkı bir ayağı olmadığında masanın ayakta duramayacağı gibi özerkliğin de ayakta kalmasını engelleyecektir.

Bu anlamda gerek idari özerklik gerekse mali özerklik bilimsel düşünüşe ve bilimsel faaliyetlere hizmet eden kavramlardır. Daha iyi kavranabilmesi açısından üç başlık altında açıklanan özerklik kavramlarının teoride bırakılıp, uygulama açısından bir bütün teşkil etmesi gerekir.


8. AVRUPA BİRLİĞİ SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE YÜKSEK ÖĞRETİM


Avrupa Birliği üyesi olan ülkeler ekonomik, sosyal, siyasal ve eğitim sistemlerinde ortak bazı yapısal değişiklikler yapmaktadırlar.30

Yükseköğretim sistemi için öngörülen yapısal değişiklik, 1988 yılında 388 Avrupa üniversite rektörü tarafından imzalanmış olan Üniversiteler Anayasası’nın (Magna Carta Universitatum) ardından 25 Mayıs1998' de Alman, Fransız, İngiliz ve İtalyan Eğitim Bakanlarının imzaladığı Sorbon Deklarasyonu'nun da yer almıştır. Daha sonra, 19 Haziran 1999' da Avrupa'daki 31 ülkenin Eğitim Bakanları, Bologna Deklarasyonu'nu imzalamışlardır.

Bu dönemde Bologna Deklarasyonu’nda Türkiye Milli Eğitim Bakanı' nın imzası bulunmamıştır.31

Her iki bildiride de Avrupa’nın bilgi toplumuna dönüşümünün (Europe of Knowledge) gerekliliği ve bu dönüşümde en büyük rolün üniversitelere düştüğü vurgulanmıştır 32
Avrupa Birliği' ne üye olan ülkelerin yükseköğretim sistemleri arasında önemli farklılıklara değinilmiş Avrupa Birleşik Devleti fikrinin gerçekleşmesi için yükseköğretim kurumları arasında benzerliklerin ve işbirliğinin artırılması gerektiği vurgulanmıştır.33
Bologna Bildirisinde de belirlendiği gibi bu sürecin temel amacı 2010 yılında âhenkli, uyumlu ve uluslararası düzeyde rekabet edebilecek “Avrupa Yüksek Öğretim Alanı (EHEA)” oluşturmak olmuştur. Bir başka deyişle Avrupa, 2010 yılı itibariyle eğitim sistemi ve eğitim kalitesiyle bir cazibe merkezi olmalı, beyin göçünü kendine doğru döndürmelidir.
Bologna Bildirisinde altı adet faaliyet alanı belirlenmiştir. Bunlar,

1. Kolay anlaşılır ve karşılaştırılabilir diploma dereceleri
2. İki seviyeli yüksek öğrenim (lisans ve lisans üstü)
3. Ortak kredi sistemi (AKTS)
4. Öğrenci ve öğretim üyesi hareketliliği
5. Kalite güvencesi konusunda işbirliği
6. Yüksek öğrenimde Avrupa boyutudur.34

Bu bildiriyi izleyen her iki yılda bir yapılan süreç izleme ve geliştirme toplantılarında, yeni hedefler belirlenmiş, süreci hızlandırma çalışmaları yapılmış ve kaydedilen gelişmeler gözden geçirilmiştir. 2001 yılında yapılan Prag Toplantısında Avrupa Üniversiteler Birliğinin (EUA) ve Avrupa Öğrenci Birliğinin (ESIB) bu alandaki çalışmalarına dikkat çekilmiş, Bologna Sürecindeki gelişimin izlenmesi amacıyla Bologna İzleme Grubu (BFUG) kurulmuş, ayrıca yaşam boyu öğrenim kavramı da Bologna Sürecinin hedefleri arasına girmiştir.

2001 yılında ise Prag Deklarasyonuile Bologna Deklarasyonu'ndaki amaçlara aşağıdaki hedefler eklenmiştir:

• Yaşam boyu öğrenim
• Yüksek öğrenim kurumları ve öğrencileri aktif olarak Bologna Sürecine katmak
• Avrupa Yüksek Öğrenim Alanının çekiciliğini artırmak
Bologna Süreci, 2003 yılındaki Berlin Deklarasyonu ve 2005 yılındaki Bergen Deklarasyonuile devam etmektedir.
Bologna sürecinden beklenen faydalar şunlardır ;
• Üniversitelerin kendilerini tanımalarının sağlanması (İç değerlendirme >Stratejik Planlama),
• Üniversitelerin, ulusal ve uluslararası akademik dünya tarafından daha iyi tanınması,
• Üniversitelerin, Avrupa'da ve dünyadaki rekabet gücü artırılması,
• Avrupa Birliği'nin çalışmalarına ulaşma, ağlarına dahil olma ve başarılı çalışmaları örnek alabilme imkanının sağlanması,
• Bu çalışmalar için AB'den finansal destek sağlanması.35

Türkiye Bologna Sürecine Prag Toplantısı ile dahil olmuştur. 2003 Berlin Toplantısında ülkemiz Milli Eğitim Bakanı tarafından temsil edilmiştir. Bu toplantıda ise EHEA’nın (Avrupa Yüksek Öğretim Alanı), Avrupa Araştırma Alanı (ERA) ile birlikte ele alınması gerekliliği vurgulanmış, böylece Bologna Sürecine bir hedef daha eklenmiştir. Mayıs 2005’de Bergen’de aynı şekilde bir eğitim bakanları toplantısı daha gerçekleştirilmiştir.
AB, Sürecin ülke içerisinde tanıtımı için, Ulusal Ajans vasıtasıyla finansal destek sağlamaktadır. Bologna sürecinin resmi temsilcisi olan dönemin YÖK Başkan Yardımcısı Sayın Prof. Dr. Aybar Ertepınar’ın yanı sıra, Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinden seçilmiş olan 12 Bologna Rehberi sürecin ülkede tanıtımını üstlenmişlerdir.

Hareketliliği destekleyen AB programları; Erasmus (öğrenci/öğretim üyesi hareketliliği), Leonardo Da Vinci (öğrenci/öğretim üyesi/çalışan hareketliliği), Erasmus Mundus (öğrenci hareketliliği) ve diğer ikili anlaşmalardır.36

Avrupalılara Avrupa Topluluğu fikrini benimsetmek için öğrencilerin desteğini almak amacıyla 1985 yılında Socrates ve Erasmus Programları başlatılmış ve bu programları destekleyen Avrupa Kredi Transfer Sistemi geliştirilmiştir.

Bu programların ortak hedefini, ''girişimci bireyler yetiştirmek, Avrupa vatandaşlığı bilincini yaygınlaştırmak, kültürler arası dialoğu artırmak, yabancı düşmanlığı ve ırkçılıkla mücadele etmek'' oluşturmaktadır.37

Socrates Programının birinci döneminde(1995-1999) öğretim elemanı, öğrenci, öğretmen ve eğitimcileri kapsayan toplam 275.000 Avrupalının ülkeler arasında dolaşımı ve değişimi desteklenmiştir.

Programın 2000 - 2006 yıllarını kapsayan ikinci döneminin temel hedefleri şunlardır:

1. Avrupa'da her seviyedeki eğitimi artırmak
2. Avrupa dillerinin öğrenilmesini sağlamak
3. Eğitimin her alanında işbirliği ile dolaşımı temin etmek
4. Eğitimde yenilikleri teşvik etmek
5. Eğitimin tüm basamaklarında fırsat eşitliğini sağlamak
31 Avrupa ülkesine ilave olarak Türkiye' nin de katıldığı ikinci dönem Socrates programının altprogramları ve çalışma alanları şunlardır :
1. Comenius : İlk ve ortaöğretimle ilgilidir
2. Erasmus : Yükseköğretimle ilgilidir
3.Grundtvig : Erişkin eğitimi ve diğer eğitim programlarını kapsar
4. Lingua :Avrupa dillerinin öğretilmesini destekler
5. Minerva : Eğitimde enformasyon ve haberleşme teknolojisiyle ilgilidir
6. Eğitim sistem ve politikalarını gözleme ve yenileme çalışmaları
7. Diğer programlarla irtibat kurma çalışmaları
38
Türkiye'nin, AB'nin ortak eğitim alanına girmesi, Nisan 2004'de AB eğitim programlarına (Socrates, Leonardo da Vinci ve Youth) resmi olarak katılmasıyla gerçekleşmiştir.
Türkiye'de 77'si devlet ve vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 79 yükseköğretim kurumu, Erasmus programında yer almaktadır.
39

Leonardo da Vinci Programı

Amacı, Avrupa'da meslek eğitiminin kalitesini yükseltmektir. Bu program çerçevesinde 1997 yılında 15.000 ortaklı 730 projeye 152,7 milyon avro tutarında mali destek sağlanmıştır.
40

Türkiye’de eğitim alanında AB'ye uyum çalışmaları, müzakere tarihi alınmasından önce başlatılmıştır.

MEB' de 2001 yılında alınan kararla, ''Avrupa Birliği Müktesebatına Uyum Komisyonu'' kurulmuş, Komisyonda AB müktesebatı taranarak, MEB ile ilgili konular belirlenmiş ve bu doğrultuda Türk mevzuatının uyumunun sağlanması için kanunlar ve yönetmelikler çıkarılmıştır.

Bu amaçla çıkarılan kanunların başında 4702 sayılı mesleki ve teknik eğitimi düzenleyen kanun gelmektedir. Mesleki ve teknik ortaöğretim ile yükseköğretim programları arasında bütünlük sağlamayı amaçlayan kanun, meslek liselerinden meslek yüksekokullarına sınavsız geçiş sistemini getirmiştir.

YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’in yaptığı açıklamalara göre,
Türkiye'deki üniversitelerin 3'te 2'si, Bologna kriterlerinde ''diploma derecelerinin anlaşılabilmesi için'' mezunlara verilmesi öngörülen ''diploma eki'' uygulamasına geçmiştir.
Diploma eki, mezunlara asıl diplomanın yanı sıra verilen tamamlayıcı nitelikteki bir belgeden oluşmaktadır. Bu belgede, alınan dereceyle ilgili bilgiler, derecenin düzeyi, içeriği ve kullanım alanları ve ulusal eğitim sistemi ve üniversitenin eğitim ve değerlendirme sistemi gibi bilgilere yer verilmektedir. Avrupa'daki en yaygın İngilizce, Almanca veya Fransızca dillerinden birinde hazırlanan bu belge, ''uluslararası şeffaflık ve akademik/mesleksel tanınırlık sağlamada önemli bir araç'' olarak nitelendirilmektedir.
YÖK, üniversitelere gönderdiği yazıda, henüz bu uygulamaya geçmeyen üniversitelerin, 2005-2006 akademik yılı sonuna kadar çalışmalarını tamamlamalarını istemiştir.
Ayrıca öğrencilerin yurtdışında görmüş oldukları eğitimin kendi ülkelerinde tanınmasını sağlayacak sistem olan ''Kredi Transfer Sistemi'' çalışmalarının da bu akademik yıl içinde tamamlanması planlanmaktadır.

Bu arada, yine Bologna kriterlerinden olan ''kalite güvence sistemi''nin oluşturulmasına yönelik yasal düzenleme de tamamlanmış YÖK'ün hazırladığı ''Yükseköğretim Kurumlarında Akademik Değerlendirme ve Kalite Geliştirme Yönetmeliği'', 20 Eylül 2005 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanmıştır.

Ayrıca yine aynı kapsamda değerlendirilen ve öğrencilerin temsilini düzenleyen ''Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Konseyleri ve Yükseköğretim Kurumları Ulusal Öğrenci Konseyi Yönetmeliği'' de aynı tarihli Resmi Gazete'de yer almıştır.

Bunun yanı sıra üniversitelerimizde öğrenci, öğretim üyesi değişimleri yapılmaya başlanmış, Anadolu'daki üniversitelere, değişim programı kapsamında Avrupa'dan öğrenci gelmeye başlamıştır.41


















SONUÇ


Yükseköğretim kurumlarına ilişkin düzenleme ve uygulamalar sadece günümüzde değil, geçmişte de bir çok eleştiriye uğramıştır. Bu eleştirilerin kaynağı olarak, her dönemde “özerklik” kavramı ile YÖK üzerinde durulmuştur.

Yükseköğretim Kanununu incelediğimiz zaman “evrensel nitelikte üniversite” kavramının özümsenememiş olduğunu görürüz. Çünkü, kanun üniversiteleri okullaştırma amacı dışında başka bir amaca yönelememiş durumdadır. Bu durum, daha yükseköğretim kurumlarının amaçlarını düzenleyen ilk maddelerden başlayarak kendini hissettirmektedir.
Gerçekten de, Yükseköğretim Kanununun 4. maddesinde belirtilen amaçlar çok seslilik ve katılımcılıktan ziyade tek tip öğrenci ve öğretim üyesi profilini getirmiştir. Bu madde ile Yüksek Öğretimin amacı, evrensel üniversitelilik bilinci ve anlayışından çok ulusal değer yargıları ve kültürüne bağımlı bireyler yetiştirmesi olarak benimsenmiştir. Madde, farklı fikirlerin tartışılması, yaratıcılığın ve araştırıcı ruhun geliştirilmesi gibi amaçlar gözetmemiştir.

Oysa ki üniversiteler,bir çok gelişmiş ülkede bireyliğinin ve kendi bakış açısının farkına varan insan gücü yetiştirilmesinde öncü olmuş, ülkesel ve toplumsal problemler karşısında bilimsel çözüm önerileri ile güven duyulan kurumlar olarak benimsenmişlerdir.
“Denilebilir ki öğrencilerin aşağıdan getirdikleri sinerji ile üniversiteler farklı şekilde renklenir ve yaratıcılık gelişir. Bu anlamda öğrencilerin mutlaka ve mutlaka üniversite içinde “bir şeye karşı çıkabilme, itiraz edebilme ve farklı düşündüğünü gösterme” cesaretinin bizzat üniversite tarafından sağlanması gerekir”42.

“Üniversiteler salt bilimsel ve teknik gelişme merkezleri olmanın ötesinde birer felsefi tartışma ortamı olarak çevrelerini bilinçlendirme ve bu yönüyle bulunduğu bölgenin bilinç ve kültür düzeyini yükseltme sorumluluğu altındadır.”43

Ancak üniversitelerin bu sorumluluğu yasa koyucunun sorumluluğuyla paralel niteliktedir.Zira, hukuk kurallarının tek amacı yasaklar ve yaptırımlar olmamalıdır. Yasalar da bir nevi verdiği özgürlüklerle bilinç ve kültür düzeyinin yükselmesinde misyonerlik görevi üstlenirler. Bu anlamda, üniversitelerin bu sorumluluğunu yerine getirebilmesi bilinçli olarak oluşturulmuş yasaların varlığına bağlıdır.

Ülkemizde, üniversiteler tarihsel süreç içerisinde bir çok olumsuzluğun nedeni olarak görülerek günden güne artan bir baskının altına alınmış ve günümüze kadar aynı anlayışla gelinmiştir. Bir başka anlatımla yasa koyucu sorumluluğunu yerine getirememiştir.
Problem, düşüncenin özgür olamaması boyutuna ulaşınca sorun sadece öğrencilerin sinerji ortaya çıkaramaması boyutunda kalmamakta, bilim adamlarının içinde bulunduğu durum da farklılaşamamaktadır.

Yükseköğretim Kurulu’nun görevleri sayılırken, bilimsel çalışmaları dahi yönlendirme yetkisinden bahsedilmiştir ki bunun, çağdaş bir yapılanma olarak görmek mümkün değildir.Üstelik bu hüküm, Anayasa’ya aykırılığının ileri sürülmesinin mümkün olmaması için anayasal güvence altına dahi alınmıştır.

Bilim adamlarının sıkıntısı sadece bundan da ibaret değildir.Öğretim elemanları, Yükseköğretim Kanunda öngörülen görevleri yerine getirmekte yetersizlikleri görülmesi ve Yükseköğretim Kanunuyla belirlenen yükseköğretimin amaç, ana ilkeleri ve öngördüğü düzene aykırı harekette bulunmaları hallerinde rektörün önerisi üzerine veya doğrudan, normal usulüne göre,yükseköğretim kurumları ile ilişkilerinin kesilmesi veya denenmek üzere başka bir yükseköğretim kurumuna atanmaları tehlikesi altındadırlar.(madde 7/i)
Üstelik bu işlemi yapacak olan kurum, siyasal iktidarın söz sahibi olabildiği bir kurum olan YÖK’tür. Şu halde, bilim adamları, bilimsel çalışmalar yaparken ve bu çalışmaların nesnel sonuçlarını ortaya koyarlarken kendilerine güvenlerini ve cesaretlerini toplamalarını sağlayan bir güvence mekanizmasından yoksundurlar.

Bunun yanında, Yükseköğretim kurumlarında asgari ders saatlerinin belirlenmesi, bir üniversite içinde fakülte, enstitü, yüksekokul açılıp kapatılması ya da bunların birleştirilmesi, yükseköğretimin içinde bölüm, ana sanat, anabilim dalı...vs gibi birimlerin açılması, kapatılması yahut birleştirilmesi ve gereğinin Milli Eğitim Bakanı’na sunulması, programlara kabul edilecek öğrenci sayılarını üniversitelerin kapasitesini takdir ederek belirlenmesi gibi üniversitelerin kendilerinin takdir etmesi gereken konular Yükseköğretim Kurumu’nun takdirine bırakılmıştır.

Bu ve buna benzer bir çok problem ve bunların çözülmesi yerine artan bir baskı ortamında ısrar edilmesi her geçen gün üniversitelerimiz evrensellikten ve dolayısıyla bilimden uzaklaşmaktadır. Bir çok öğretim elemanı bilim özgürlüğünün yokluğu nedeniyle kendiliğinden bir çoğu da madde 7/i gerekçesiyle uzaklaştırıldığından bilime olan ilgi gittikçe azalmaktadır.

Özetlemek gerekirse, aksi bazı yazarlarca savunulsa da üniversitelerimizde eksikliğini duyduğumuz demokratik bir ortamın bir türlü var olamamasıdır.44

Özerkliği kabul edilen bir kurumda yapılan seçimlerin, demokrasi sözcüğünün kökenine inerek, demokrasinin “halk yönetimi” anlamına geldiğini,bu anlamda bu bir demokrasi ise üniversitenin bulunduğu şehir halkının da seçimlere katılması gerektiğini savunarak ve üniversite yöneticilerinin bir temsilci değil de idari görevleri olan kişiler olduğunu ileri sürerek örneğin rektörlerin hükümet tarafından atanmasının en makul çözüm olduğunu ileri sürmek sığ bir bakış açısının getirisi olur.

Başka bir ifadeyle, demokrasi salt siyasi tercihlerin aracı değil, en küçük oluşumdan en büyüğüne kadar var olması gereken yaşam tarzıdır. Bir nevi amaç olarak sıkça üzerinde durulan insan onurunun ve onun güvencesi olan “Hukuk Devleti”nin gelişim aracıdır.Çünkü, insan onuru, kişinin maddi ve manevi varlığını en rahat geliştirdiği yerde vardır. Özellikle düşüncenin ve bu düşüncenin nerde ve nasıl açıklanması gerektiğinin yönlendirildiği üniversitelerde ne öğrencilerin ne de öğretim elemanlarının insani dolayısıyla mesleki onurlarından söz edilebilir.

Bu anlamda, tüm sorunların kaynağı düşüncenin yasaklanmasından, tüm çözüm yollarıysa farklı seslerin duyulup bunların tartışılmasından geçer. Bunun için Yükseköğretim Kurulunun işlevsizleştirilmesi yerine bilinçli yasalar aracılığıyla bu kurulun gerçekten bir koordinasyon sağlayıcı bir fonksiyona kavuşturulması gerekir.
















































[1] Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi, 24 Mart 2001, Doç. Dr. Kadri Yama, Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ABD
2 ATAÜNAL A., Cumhuriyet Döneminde Yükseköğretimdeki Gelişmeler, Ankara, Eylül 1983
3 29 Mayıs 1934 tarih ve 2467 sayılı kanunla da üniversitenin mali konularının yürütülmesine açıklık getirilmiştir
4 AKÇASU A., Prof. Dr., TÜBA Şeref Üyesi, TÜBA Bilimsel Toplantı Serileri 3,
5Bu hükümlere göre, Atatürk, Boğaziçi, Karadeniz Teknik ve Orta Doğu Teknik Üniversitelerinin özel kanunlarının 1750 sayılı Yasaya aykırı olan hükümleri saklı tutulmuştur.
Bu dört üniversitenin özerk olmadıkları ve bunların kendilerince seçilmiş organlar eliyle yönetilmedikleri bir gerçektir. Bu üniversitelerin özel kanunlarının Anayasa'ya uygunluğu, Anayasa'nın 120. maddesinin ikinci fıkrasındaki "özel kanuna göre kurulan Devlet Üniversiteleri hakkındaki hükümler saklıdır" hükmüne dayanılıp savunulamaz. Zira Anayasa Koyucu, sözü edilen hükümle ülkemizde özerk olan ve olmayan diye iki tip üniversite yaratmak istememiştir. Türkiye'deki bütün üniversitelerin "Devlet Üniversitesi" olduğu ve olacağı ve "özel kanun" çıkarılmadan üniversite kurulamayacağı da Anayasanın hükmü olduğuna göre sözü edilen istisna hükmüne bir anlam vermek zordur.
Diğer taraftan Anayasa Mahkemesinin 23 Ocak 1973 gün ve 14426 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmış olan 4 Mayıs 1971 gün ve E. 69/52, K. 72/21 sayılı kararında açıklanan görüşlere göre, Anayasa'nın öngördüğü özerklikle donatılmamış ve üniversite seviyesinde öğretim yapan kuruluşların Anayasa'ya uygunluklarım kabul etmek mümkün değildir. Gerçekten de sözü edilen kararda şöyle denilmektedir "Anayasa Koyucunun üniversitelere yönetim ve bilim özerkliğini tanımak ve üniversitelerin kuruluşu Devlet tekeline almakla varılmasını istediği erek, toplumun kilit yerlerinde görev alan kişilerin herhangi bir siyasal çevrenin veya yarar topluluğunun etkisi altında kalmaksızın, yalnızca çağdaş bilimin isterlerine uygun biçimde yetiştirilmiş bulunması gerekir Bu bakımdan, 1750 sayılı Yasanın 82. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi ile, 83. maddenin tümünün iptali gerekir. AMK, Esas Sayısı 1973/37, Karar Sayısı 1975/22, RG tarih/sayı: 3.12.1975/15431

6 “……Bilindiği üzere KATÜ ve Atatürk Üniversiteleri, özel kanunlardaki hükümler uyarınca, MEB tarafından yönetilmektedir. KATÜ ve Atatürk Üniversitelerinin hukuksal yapıları Anayasanın 120. maddesinde belirtilen yönetim ve bilim özerkliğinin öğretim ve öğrenimin gereksindiği siyasal baskılardan uzak bir özgürlük havası içinde gerçekleşmesine elverişli değildir. Bu bakımdan sözü edilen üniversitelerin kuruluşlarını düzenleyen kanun hükümleri Anayasa ilkeleri ile bağdaşmamaktadır. Bu hükümlerin yürürlüğünü saklı tutan 1750 sayılı Yasanın 82. maddesinin ikinci fıkrasının birinci tümcesi iptal edilmelidir. 1961 Anayasasından önce özel kanunlarla kurulmuş bütün üniversitelere ilişkin hükümlerin yürürlüğünü saklı tutmaya olanak yoktur. Saklı tutulan hükümler, ancak kuruluşunu tamamlamış milletlerarası işbirliğiyle kurulmuş, özel ve zorunlu nedenlerle 4936 sayılı Kanunun genel yönetim esaslarından ayrı bir sistem getirmiş olan ODTÜ”yü kapsamına almaktadır.” AMK, Esas Sayısı 1973/37, Karar Sayısı 1975/22, RG tarih/sayı: 3.12.1975/15431

7Maddenin gerekçesi şöyledir :
“Üniversitelerimizin ilmi ve fikri sahada tam bir hürriyet içinde görevlerini yapmaları bütün Türk milletinin üzerinde titizlikle durduğu bir husustur. Geçmiş deneyimler, üniversitelerimizin haklarını açıklıkla koruyacak hükümlere gereksinim duyduğuna şüphe bırakmamıştır.Özerkliğin Anayasa”da belirtilmesi bu açıklığı sağlayacaktır. Son fıkra, siyasi hayatımızın zenginleşmesi ve partilerin kendilerinden beklenen hizmetleri daha iyi görebilmesi için üniversite öğretim üyelerinin partilere girebilmesine imkan vermek; aynı zamanda, ilmi çalışmaların memleket realitelerinden uzak kalmamasını sağlamak maksadını aksettirmektedir.”

8Madde 120 - Üniversiteler, ancak Devlet eliyle ve Kanunla kurulur. Üniversiteler,bilimsel ve idari özerkliğe sahip kamu tüzel kişileridir.
Üniversite organları, Öğretim üyeleri ve yardımcıları, üniversite dışındaki makamlarca, her ne suretle olursa, olsun görevlerinden uzaklaştırılamazlar.
Üniversite öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe araştırma ve yayında bulunabilirler.
Üniversitelerin kuruluş ve işleyişleri, organları ve bunların seçimleri, görev yetkileri, ,öğretim ve araştırma görevlerinin üniversite organlarınca denetlenmesi bu esaslara göre kanunla düzenlenir.
Siyasi partilere üye olma yasağı,üniversite öğretim üyeleri ve yardımcıları hakkında uygulanmaz. Ancak, bunlar;partilerin genel merkezleri dışında yönetim görevi alamazlar.

9Madde 120(değişik) Üniversiteler, ancak Devlet eliyle ve Kanunla kurulur. Üniversiteler, özerkliğe sahip kamu tüzel kişileridir.
Üniversite Özerkliği, bu maddede belirtilen hükümler içinde uygulanır ve bu özerklik, üniversite binalarında ve eklerinde suçların ve suçluların kovuşturulmasına engel olmaz.
Üniversiteler, Devletin gözetimi ve denetimi altında, kendileri tarafından seçilen organları eliyle yönetilir. Özel Kanuna göre kurulan Devlet üniversiteleri hakkındaki hükümler saklıdır.
Üniversite organları, Öğretim üyeleri ve yardımcıları, üniversite dışındaki makamlarca, her ne suretle olursa, olsun görevlerinden uzaklaştırılamazlar. Son fıkra hükümleri saklıdır.
Üniversite öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe araştırma ve yayında bulunabilirler.
Üniversitelerin kuruluş ve işleyişleri, organları ve bunların seçimleri, görev yetkileri, üniversiteler üzerinde Devletin gözetim ve denetim hakkını kullanma usulleri ve üniversite organlarının sorumluluğu, öğrenim ve öğretim hürriyetlerini engelleyici eylemleri önlemetedbirleri, üniversitelerarasında ihtiyaca göre öğretim üyeleri ve yardımcılarının görevlendirilmesinin sağlanması, öğrenim ve öğretiminhürriyet ve teminat içinde veçağdaş bilim ve teknoloji gereklerine ve kalkınma planı ilkelerine göre yürütülmesi esasları kanunla düzenlenir.
Üniversitelerin bütçeleri, genel ve katma bütçelerin bağlı olduğu esaslara uygun olarak yürürlüğe konulur ve denetlenir.
Üniversitelerle onlara bağlı fakülte, kurum ve kuruluşlarda öğrenim ve Öğretim hürriyetlerinin tehlikeye düşmesi ve bu tehlikenin üniversite organlarınca giderilmemesi halinde Bakanlar Kurulu, ilgili üniversitelerin veya bu üniversiteye bağlı fakülte, kurum ve kuruluşların idaresine el koyar ve bu kararını hemen Türkiye Büyük Millet Meclisi Birleşik Toplantısının onamasına sunar. Hangi hallerin el koymayı gerektireceği, el koyma kararının ilân ve uygulanma usulleri ile süresi ve devamınca Bakanlar Kurulunun yetkilerinin nitelik ve kapsamı kanunla düzenlenir."

10 “….5. maddenin birinci fıkrası Kurulun kimlerden oluşacağını göstermektedir. Kurul, Millî Eğitim Bakanının başkanlığında toplanır. Üyelerin yarısını her üniversitenin yetkili organınca 2 yıl için seçilecek profesörler oluşturur. Diğer yarısı da yine iki yıl görev yapmak üzere Millî Eğitim Bakanının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca atanır. Bakanlar Kurulunca atananlar arasında resmî yüksek öğretim kurumları, Maliye, Millî Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlıkları ile Devlet Planlama Teşkilâtından en az birer üyenin bulunması zorunludur. Yüksek Öğretim Kurulu üyelerinin çoğunluğu yürütme organına mensup veya yürütme organınca seçilenlerdir. Böyle olunca, Kurulun üniversitelerin yönetimine katılacak veya yönetime etki yapacak nitelikle karar alma yetkileri ile donatılmış olmaması gerekir. Üniversite dışı olduğuna hiç kuşku bulunmayan bir kurulun üniversite içi, daha açık bir deyimle, üniversite yönetimi ile ilgili kararlar aldığı görülecektir.
Böyle olunca 5. maddenin Yüksek Öğretim Kurulunun kuruluş biçimini ve işleyişini düzenleyen birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları üniversiteler yönünden Anayasanın 120. maddesine aykırıdır ve iptal edilmelidir. AMK, Esas Sayısı 1973/37, Karar Sayısı 1975/22, RG tarih/sayı: 3.12.1975/15431

11Üniversite içinde veya dışında üniversite öğrencileri sıfatına, şeref ve haysiyetine aykırı harekette bulunan; üniversitenin sükûn ve huzurunu ve çalışma düzenini bozan; üniversite mensuplarının şeref ve haysiyetine veya şahıslarına tecavüz eden veya saygı dışı davranışlarda bulunan öğrencilere; bu kanun ve "Üniversite Öğrenci Disiplin Yönetmeliği" uyarınca: uyarma, kınama, bir haftadan bir aya kadar üniversiteye devamdan men edilme, bir veya iki yarı yıl için Üniversiteye devamdan men edilme veya üniversiteden çıkarma cezaları verilir). 1750 sayılı kanun,64.madde

12“Gerekli kovuşturmaya, istenildiği halde yetkili organlarca on beş gün içinde başlanmamak veya aksine bir karar alınmadıkça başlanan kovuşturmayı en geç üç ay içinde sonuçlandırmamak gibi hallerde, Denetleme Kurulu, ilgili hakkında doğrudan doğruya soruşturmacı atayabilir. Oysa, 61. maddenin son fıkrasında bu koşullar bile aranmadan, rektör hakkında Kurulca doğrudan doğruya soruşturmacı atanması öngörülmüştür. Bu düzenleme Anayasanın 120. maddesinde yer alan yönetim özerkliği ilkesine aykırıdır. 61. maddenin son fıkrası bu nedenle iptal edilmelidir.” AMK, Esas Sayısı 1973/37, Karar Sayısı 1975/22, RG tarih/sayı: 3.12.1975/15431

13Madde 70 – El koyma halinde Bakanlar Kurulunun yetkileri:a) Üniversite ve bağlı kurum organlarında veya üniversiteye bağlı olmayan fakültelerde görevli bulunanların tümünün veya bir kısmının yönetim görevlerine son vermek; yönetim görevlerine son verilenlerin yerine yenilerini seçmek;
b) El koymayı gerektiren durumun doğmasına sebep olanların tespiti, bunlar ve failleri hakkında gerekli disiplin ve ceza kovuşturmasını yaptırmak,
c) Üniversitede ve bağlı kuruluşlarında görevli kişilerden gerekli görülenleri, kovuşturma sonuçlanıncaya kadar veya kovuşturma sonucunun gerekli kıldığı hallerde kesin sonuç alınıncaya kadar görevlerinden uzaklaştırmak;
ç) El koyma süresince, üniversiteye veya bağlı kuruluşlarını veya bir üniversiteye bağlı olmayan fakülteleri kısmen veya tamamen geçici veya sürekli olarak kapatmak veya açmak;
d) El koymayı gerektiren durum ve olaylar dolayısıyla gerekli görülen öğrencileri üniversiteye veya üniversiteye bağlı kuruluşlara veya üniversiteye bağlı olmayan fakültelere devamdan geçici olarak men etmek veya men'i kaldırmak; yetkilerine sahiptir.
El koyma halinin kaldırılmasından sonra, kesin bir yargı kararı almadıkça Bakanlar Kurulunun (b) ve (c) bentlerine göre almış bulunduğu kararlar yürürlükte kalır.
14 72. Maddenin(c) bendinde sözü edilen ücret kuralı ise, Anayasa Mahkemesince 25/2/1975 günlü E: 1973/38, K: 1975/23 sayılı kararla iptal edilmiş olduğundan 73. maddenin birinci fıkrasının birinci tümcesinde yer alan "Ücret" deyiminin uygulama alanı kalmamıştır. Böyle olunca 22/4/1962 günlü 44 sayılı Kanunun 28/2. maddesine dayanılarak birinci tümcedeki "Ücret" sözcüğünün iptali gerekmektedir.


15 GÜNDAY M., İdare Hukuku, Ankara 2002
16 İZGİ Ö., GÖREN Z., Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Yorumu, Ankara 2002
17 Yükseköğretim Kanunu, İdare Hukuku: GİRİTLİ İ. ,BİLGEN P. ,AKGÜNER T.,İstanbul 2001
18 Yükseköğretim Kanunu
19 YILDIRIM R. , Üniversite Kurumunun Dört Güncel Problemi, www.dicle.edu.tr
20 İZGİ Ö., GÖREN Z., Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Yorumu, Ankara 2002
21NOYANALPAN N. TÜBABilimsel Toplantı Serileri 3, Ankara 2000
22 YILDIRIM R. , Üniversite Kurumunun Dört Güncel Problemi, www.dicle.edu.tr
23 AMK, E:1990/2, K:1990/10, T: 30.5.1990

24 AKINCI M. ,Hukuk Devleti’nde Bilim Hukukunun Anayasal Temelleri, www.unigazete.net
25 SOYSAL M. , 100 Soruda Anayasa’nın Anlamı, İstanbul 1987, s.359
26 ŞENGÖR A.M.C. , Zümrütten Akisler, CBT 27 Ocak 2001
27 YILDIRIM R. , Üniversite Kurumunun Dört Güncel Problemi, www.dicle.edu.tr

28 Kamu Maliyesi Ders Notları, İzmir 2002, syf. 131

29BALABAN A., TÜBA Bilimsel Toplantı Serileri 3, Üniversite Yasası, syf. 25

30 bilimpolitikasi.tripod.com , 20 Nisan 2002 Samsun Aydınlar Ocağı Konferans Özeti, MARANGOZ Cafer, AB YOLUNDA ÜNİVERSİTELERİMİZ, 24.04.2006
31a.g.m. & uio.iyte.edu.tr, Avrupa Yüksek Öğrenim Alanı’nın oluşum süreci (Bologna Süreci), “BOLOGNA SÜRECİ TANITIM KONFERANSI”HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ (11.02.2005), 24.04.2006
32 uio.iyte.edu.tr, Avrupa Yüksek Öğrenim Alanı’nın oluşum süreci (Bologna Süreci), “BOLOGNA SÜRECİ TANITIM KONFERANSI”HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ (11.02.2005), 24.04.2006
33 bilimpolitikasi. tripod. com , 20 Nisan 2002 Samsun Aydınlar Ocağı Konferans Özeti, MARANGOZ Cafer, AB YOLUNDA ÜNİVERSİTELERİMİZ, 24.04.2006

34 uio.iyte.edu.tr, Avrupa Yüksek Öğrenim Alanı’nın oluşum süreci (Bologna Süreci), “BOLOGNA SÜRECİ TANITIM KONFERANSI”HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ (11.02.2005), 24.04.2006

35www.bologna.gazi.edu.tr., 24.06.2006

36 uio.iyte.edu.tr, Avrupa Yüksek Öğrenim Alanı’nın oluşum süreci (Bologna Süreci), “BOLOGNA SÜRECİ TANITIM KONFERANSI”HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ (11.02.2005), 24.04.2006

37 Anadolu Ajansı, iç haberler (22 Eylül 2005) 24.06.2004
38bilimpolitikasi. tripod. com , 20 Nisan 2002 Samsun Aydınlar Ocağı Konferans Özeti, MARANGOZ Cafer, AB YOLUNDA ÜNİVERSİTELERİMİZ, 24.04.2006

39 Anadolu Ajansı, iç haberler (22 Eylül 2005) 24.06.2004

40bilimpolitikasi. tripod. com , 20 Nisan 2002 Samsun Aydınlar Ocağı Konferans Özeti, MARANGOZ Cafer, AB YOLUNDA ÜNİVERSİTELERİMİZ, 24.04.2006

41 Anadolu Ajansı, iç haberler (22 Eylül 2005) 24.06.2004
42 cukurova.edu.tr., ORTAŞ İ., Üniversitelerarası Kurulun Yeni YÖK Yasa Tasarısı

43 cukurova.edu.tr., ORTAŞ İ., YÖK ve ÜAK'un Son Yasa Taslağı Hakkında Görüşler (felsefi düşünme yeri)

44Demokrasi eski Yunanca “halk” anlamına gelen demos ve “yönetmek” anlamına gelen kratein sözcüklerinin birleşmesiyle oluşmuştur ve bu anlamıyla “halkın yönetimi” demektir. Normatif anlamda demokrasi, bir ideali, bir olması gerekeni yansıtır. Bu teoriye göre, halk, halk için ve halk tarafından yönetilmelidir. Bu açıdan bakıldığında, demokrasi düşüncesiyle üniversite yönetimi arasında bir ilişki yoktur.
Zira, üniversite rektörünün yönettiği şey halk değil, öğretim elemanları ve öğrencilerdir. Üniversite yönetimi ile demokrasi arasında bir ilgi kurulabilmesi için öğretim elemanları, idarî personelin ve öğrencilerin “halk” kavramına dahil olduğunun varsayılması gerekir. Bir an için öğretim elemanlarının, idarî personelin ve öğrencilerin “halk” kavramına dahil olduğunu varsayarsak, bu sefer mevcut seçim sisteminin demokrasiyle bağdaşmadığı sonucuna varırız. Zira, mevcut sistemde, rektör seçimlerine, sadece öğretim üyeleri (profesör, doçent ve yardımcı doçentler) katılabilmektedir. Bir demokraside egemenliğin kullanılması hakkını milletten devren almış kişiler temsilcidir. Bunlar millet adına ve onun yerine irade açıklama yetkisine sahiptirler. Açıkladıkları irade sanki milletin doğrudan iradesiymiş gibi, sınırsız ve aslî bir iradedir. “Görevliler” ise irade açıklamaya değil, halkın temsilcilerinin açıkladığı iradeyi yerine getiren kişilerdir. Bu nedenle demokrasi teorisi, “görevli” veya “memurlar” ın değil, “temsilci” lerin seçim yoluyla belirlenmesini öngörür. Üniversite rektörleri bu ayrımda bir “temsilci” değil, birer “görevli” dirler. Dolayısıyla, demokrasi bakımından seçim yoluyla belirlenmelerini gerektirecek hiçbir neden yoktur. Bu görevliler, bir demokraside, halkın temsilcileri tarafından atanırlar ve onlara karşı sorumludurlar. O halde birer idarî makam olan rektörlerin, halkın temsilcisi olan parlâmento tarafından veya parlâmentonun içinden çıkan hükümet tarafından atanması demokratik mantığa en uygun çözümdür. GÖZLER K., Cumhurbaşkanı-YÖK
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Üniversite Özerkliği" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Özge Apiş'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
» Makale Bilgileri
Tarih
29-06-2008 - 03:43
(5782 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 9 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 8 okuyucu (89%) makaleyi yararlı bulurken, 1 okuyucu (11%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
13969
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 6 saat 31 dakika 8 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,42 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 131412, Kelime Sayısı : 10378, Boyut : 128,33 Kb.
* 3 kez yazdırıldı.
* 1 kez arkadaşa gönderildi.
* 8 kez indirildi.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 854
Yorumlar : 1
Sayın Apiş, makalenizi çok beğendim gerçekten çok emek verdiğiniz belli bu paylaşımınızdan ve bize kattıklarınızdan ötürü çok teşekkür ederim.(...)
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,17645407 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.