Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Susma Hakkı

Yazan : Gündüz Erdem Dumlu [Yazarla İletişim]
Avukat

Makale Özeti
"Türk Hukukunda ve Karşılaştırmalı Hukukta Susma Hakkı"

İÇİNDEKİLER
İçindekiler 1-2
Kısaltmalar 3
Kaynakça 4-5
Giriş 6
BİRİNCİ BÖLÜM
GENEL OLARAK SANIK/ŞÜPHELİ HAKLARI
§ 1.Genel Bilgi 7
a)Adil Yargılanma Hakkı 7
b)Bağımsız/Tarafsız/Olağan
Hâkim İlkesine Uygun Bir Mahkeme
Tarafından Aleni
Yargılanma Hakkı 8
c)Hak Arama Hakkı 8
d)Makul Sürede
Yargılanma Hakkı 9
e)Savunma Hakkı 9-11
f)Masumluk Karinesinden
Faydalanma Hakkı 11-12
g)Suçta ve Cezada Kanunilik
İlkesinden Faydalanma Hakkı 12
h)İşkence ve Onur Kırıcı
Muamelelere Tabi Olmama Hakkı 12
i)Kişisel Bilgileri Üzerinde
Serbestçe Karar Verme Hakkı 12
j)Kişi Güvenliğiyle İlgili Haklar 12-14
İKİNCİ BÖLÜM
SANIK HAKLARINDAN “SUSMA HAKKI”
§ 1.Susma Hakkının
Tarihi Gelişim Süreci 15-16
-13.06.1966 Miranda v. Arizona 16-17

§ 2.Susma Hakkının
Tanımı ve Kapsamı 17-20
-2.1 Türk Hukukunda
“Susma Hakkı” 20-21
-2.2 Karşılaştırmalı Hukukta
“Susma Hakkı” 21-22
§ 3.Susma Hakkının
Sınırları
-3.1 Bazı Tedbirlere
Katlanma Zorunluluğu 23
-3.2 Kimliği Konusunda
Doğru Cevap Verme
Mecburiyeti 23-25
-3.3 31.01.2007 Tarihli
Anayasa Mahkemesi Kararı 25-27
§ 4. “Susma” Çeşitleri
-4.1 Genel Olarak
“Susma” Çeşitleri 28
-4.2 Tam Susma 28
-4.3 Geçici Susma 28
-4.4 Kısmi Susma 28
§ 5.Sanığın Susmasının
Sonuçları
-5.1 Suçluluğa Karine
Olması Bakımından
Susmanın Etkisi
i)Tam Susma Bakımından 28-29
ii)Geçici Susma Bakımından 29
iii)Kısmi Susma Bakımından 29-30
-5.2Ceza Miktarının
Tayininde Susmanın Etkisi 30
-5.3 Susmanın Sanığın
Savunması Bakımından
Diğer Etkileri 30


KISALTMALAR

ABD Amerika Birleşik Devletleri
Age. Adı geçen eser
Ay. Anayasa
AİHM Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
BGH Bundesgerichtshof
BGHSt Entscheidungen des Bundesgerichtshof in Strafsachen
Bkz. Bakınız
c. Cilt
CD Ceza Dairesi
CGK Ceza Genel Kurulu
CMUK Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu
CMK Ceza Muhakemeleri Kanunu
DRİZ Deutsche Richterzeitung
E Esas
İHAS İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi
İHEB İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi
JA Juristische Arbeitsblaetter
JR Juristische Rundschau
JuS Juristische Schulung
JZ Juristenzeitung
K Karar
k.no karar no
MHAD Mukayeseli Hukuk Araştırmaları Dergisi
MDR Monatssscdrift für Deusches Recht
No. Numara
RG Resmi Gazete
Sa. Sayı
StGB Stragesetzbuch
StPO Srafprozessordnung
TCK Türk Ceza Kanunu
TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi
YCGK Yargıtay Ceza Genel Kurulu
YD Yargıtay Dergisi
YKD Yargıtay Kararları Dergisi
YGİY Yakalama Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği
ZStW Zeitschrift für die gesamte Strafrechtswissenschaft


KAYNAKÇA
Kitaplar
Arndt,Adolf, “Das Schweigen vor Gericht”, NJW 1966
Beulke,Wolfgang, “Strafproze?recht”, Heidelberg,2002
Bruns,FS Schmidt-Leichner, Bringewat, JZ, 1981
Centel, Nur, “Ceza Muhakemesi Hukukunda Tutuklama ve Yakalama”, İstanbul,1982
Centel,Nur, “Ceza Muhakemesi Hukukunda Hakimin Tarafsızlığı”, İstanbul,1996
Centel/Zafer, “Ceza Muhakemesi Hukuku”, İstanbul,2005
Cihan,Erol, “Ceza Muhakemesi Hukukunda İkrar”, İHFM,1966
Çınar,A.Rıza, “Ceza Muhakemesi Usul Kanunu’nun 3842 Sayılı yasayla Değiştirilen 135. Maddesinin Ceza Yargılama Sistemine Getirdiği Yenilikler”, YD XXIII,3,1997
Demirbaş,Timur, “Sanığın hazırlık Soruşturmasında İfadesinin Alınması” İzmir,1996
Er,Deniz Erol, “Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi Işığında Hukukumuzda Sanık Hakları”, Ankara,2002
Erdem,Mustafa Ruhan, “Ceza Muhakemesinde Organize Suçla Mücadelede Gizli Soruşturma Tedbirleri” Ankara, 2001
Erem,Faruk, “Diyalektik Açıdan Ceza Yargılama Hukuku”, Ankara, 1985
Eser,Albin, “Aussagefreiheit und Beistand des Verteidigers im Ermittlungsverfahren”, ZStW 79,1967
Gölcüklü,Feyyaz, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Göre Doğru Yargılama”,Ankara, 1996
Gölcüklü/Gözübüyük, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması”, Ankara,1994
İnceoğlu,Sibel, “İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil Yargılanma Hakkı” İstanbul, 2002
İplikçioğlu,İsmail Hakkı, “Polisin Adli Görev ve Yetkileri”, İstanbul, 1967
Kibar,R, “Türk Hukukunda Sanık Hakları”, Ankara, 1997
Kunter/Yenisey, “Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku”, İstanbul, 2000
Kohlhaas,Max,”Schlüsse aus dem Schweigen des Beschuldigten”,NJW 1965
Löwe/Rosenberg,”Die Strafproze?ordung und das Gerichtsverfassungsgesetz, Grosskommentar,24. Aufl.,Bd.1,Berlin,1988
Maunz,T/Dürig,G/Herzog,R/Scholz,R, “Grungesetz Kommentar II”, München, 1981
Mösl,Albert,”Tendenzen der Strfzume?ung in der Rechtsprechung des Bundesgercihtshoff”, DRIZ,1976
Özgenç,İzzet, “Suç Zanlısı Kişinin Doğruyu Söyleme Yükümlülüğü ve Bunun Sonuçları”, Hukuk Araştırma Dergisi
Öztürk,Bahri, “Ceza Hukuku ve Emniyet Tedbirleri Hukuku”, Ankara, 1992
Peters, Karl, “Strafproze?, Ein Lehrbuch, 4.Aufl.,” Heidelberg, 1985
Rie?, Wolfram, ”Besteuerungsverfahren und Strafverfahren, Zugleich ein Beitrag zur Bedeutung des Grundsatzes von nemo tenetur se ipsum prodere im Besteuerungsverfahren”, Köln 1987
Roxin,Claus, “Strafverfahrensrecht, 22.Aufl.”, München, 1991


Rüpig,Hinrich, “Theorie und Praxis des Strafverfahrens, Grundriss für Studium und Praxis”, Bonn, 1979
Rogal,Klaus, “Der Beschuldgite als Beweismittel gegen sich selbst”, Berlin, 1977
Sağlam,Fazıl, “Temel Hakların Sınırlanması ve Özü”, Ankara, 1997
Schöroeder/Yenisey/Peukert, “Ceza Muhakemesinde Fair Trial İlkesi”, İstanbul, 1999
Stree,Walter,”Schweigen des besschuldingten im Strafverfahren” JZ, 1966
Şahin,Cumhur,” Sanığın Kolluk Tarafından Sorgulanması”, Ankara, 1994
Şahin,Cumhur, “Sorguda Sanığın İfade Özgürlüğü ve Yasak Sorgu Yöntemleri”, Ankara, 1996
Tosun,Ö, “Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Milletlerarası Andlaşma”, MHAD 10,1973
Yenisey/Cihan, “Ceza Muhakemesi Hukuku”, İstanbul, 1996
Yıldırım,Ali, “Sanığın Susma Hakkı”, ABD,1988
Walder, Hans, “Die Vernehmung des Besuchldigten”, Hamburg, 1965
Wolfgang,Kroth, “Die Belehrung des Beschuldingten im Straverfahren über sein Recht die Aussage zu Vermeigern”, München, 1976
Wessels,Johannes,”Schweigen und Leugen im Strafverfahren”,Jus,1966
Web Siteleri
http://en.wikipedia.org/wiki/Right_to_silence
http://en.wikipedia.org/wiki/Miranda_v._Arizona
http://en.wikipedia.org/wiki/Ernesto_Miranda









GİRİŞ
Tarih sahnesinde yalın ayak yürümeye başlayan insanlık, bugüne gelindiğinde artık sırf insan olmasının kendisine bahşettiği bir çok hakla donatılmış durumdadır. Ancak insan bilmediği, kendisine öğretilmediği bir haktan faydalanmaya ne kadar uzak ise, bir devlet de vatandaşlarına öğretmediği, uygulamaya sokmadığı evrensel hakların niceliği ve niteliği orantısında demokratik bir hukuk devleti olmak hedefinden o kadar uzaktır.
Günümüzde pek çok milletler arası antlaşma metninde kendine yer bulan ve artık evrenselliği tartışılmaz olan “Susma Hakkı”, bir devletin ulaştığı çağdaşlık seviyesinin ölçülerinden biri durumuna gelmiştir.
Bu çalışmada da görüleceği üzere, özellikle Çağdaş Ceza Muhakemesi Hukukunda kendisine suç isnat edilen bir kimse matruşka bebeklerini andırır gibi çok sayıda hak tarafından kuşatılmıştır. Çalışmanın ilk bölümünde şüpheli/sanıkların sahip oldukları bu çeşitli haklara değinildikten sonra ikinci bölümde, Savunma Hakkı bünyesinde bulunan Susma Hakkı, gerek tarihsel gelişimi ve önemli dönemeçleri irdelenerek gerekse de bugün geldiği nokta itibariyle tanımı yapılmaya, sınırı çizilmeye ve değişik ihtimallere göre sonuçları belirlenmeye çalışılarak incelenmiştir. Bu hususlar dışında güncel ve susma hakkına farklı bir bakış katması nedeniyle bir Anayasa Mahkemesi kararı da çalışmaya dâhil edilmiştir.

Stj. Av.G. Erdem Dumlu








6
BİRİNCİ BÖLÜM
GENEL OLARAK SANIK/ŞÜPHELİ HAKLARI
Şüpheli ve sanığın haklarını aktif ve pasif olarak ikiye ayırmak mümkündür. Aktif haklar, bu süjelerin, muhakeme işlemlerine katılmaları halinde sahip oldukları haklardır. Pasif haklar ise somut herhangi bir muhakeme işlemiyle bağlantılı olmayan ve muhakemenin tümünü ilgilendiren haklardır1.
Aşağıda açıklanacak olan haklar, hem şüpheli hem de sanık hakkı olarak nitelendirilmeye elverişli olan haklardır. Bu haklardan, konumuna uygun olduğu ölçüde, hem sanıklar hem de şüpheli şahıslar faydalanabilecektir.
1] Adil yargılanma hakkı:
Sanığın, adil, dürüst ya da hakkaniyete uygun yargılanma hakkı vardır(İHAS m.6/1;İHEB m.10; Ay m. 36/1). Anayasa’ya göre, herkes adil yargılanma hakkına sahiptir(Ay m. 36/1). Adil yargılanma, insan hakları ile şüpheli, sanık ve mağdurun hakları ihlal edilmeksizin yapılan yargılamadır. Adil yargılanma hakkı, başlıca şu unsurları içerir(İHAS m.6/1)avanın, 1]yasayla kurulan, 2]bağımsız ve tarafsız, 3]mahkeme önünde, 4]makul sürede, 5]açık duruşmada görülmesi(İHAS m.6/1).
Ancak. Altını çizmek gerekir ki, davanın “hakkaniyete uygun” surette dinlenmesine ilişkin bu hak, kendisini oluşturan ve sözleşme’nin 6. maddesinde sayılan unsurlardan bağımsız, genel bir haktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre, adil yargılanma kavramı, ayrıca ceza ve ceza muhakemesi hukukunun temel ilkelerinde ortaya çıkan unsurları da kapsar2. Mahkemenin içtihatlarında sıkça rastlanan “dava hakkı”, “taraflar arasında silahların eşitliği”, “ yargılamada yüze karşılık-doğrudan doğruyalık” gibi haklar, adil yargılanma hakkından türetilmiştir. Adil yargılanma hakkı, adalet sisteminin sadece işleyişini değil, aynı zamanda örgütlenmesini de ilgilendirir3. Bu hakkın içeriği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarıyla sürekli genişlemektedir.
Adil yargılanma hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin bir iç hukuk kuralı haline gelmesiyle, hukukumuzun bir parçası haline gelmiş ve Anayasa m.36’da doğrudan doğruya ifadesini bulmuştur4.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160/2 maddesine göre, Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri aracılığıyla, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.

1 F.Yenisey/E.Cihan, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 1996,119 vd.
2 Schroeder/Yenisey/Peukert, Ceza Muhakemesinde “Fair Trial” İlkesi,17.
3 F.Gölcüklü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre Doğru Yargılama, AÜSBF İnsan Hakları Merkezi Yayınları No.11.
4 Bak. 3.10.2001 Gün ve 4709 sayılı Yasa.

7
2] Bağımsız/tarafsız/olağan hâkim ilkesine uygun bir mahkemede aleni yargılanma hakkı:
Sanığın, mahkeme tarafından ve aleni olarak yargılanma hakkı vardır. Ancak, mahkeme, bağımsız, tarafsız ve olağan hâkim ilkesine uygun biçimde kurulmuş olmalıdır(İHAS m.6/1; İHEB m.10; Ay m.138,141; CMK m.3,22,182).
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre, mahkeme kavramı, yasayla kurulan, yürütme organı ve taraflar önünde bağımsız, tarafsız ve yargılama usulü güvencesine sahip bir makamı ifade eder5. Yasayla kurulan mahkeme koşulu, olağan(yasal veya doğal) hâkim güvencesini de beraberinde getirmektedir. Olağan hâkim ilkesi, gerek mahkemelerin kuruluş ve yetkilerinin, gerekse izleyecekleri muhakeme usulünün yasayla ve dava konusu uyuşmazlık ortaya çıkmadan önce belirlenmesini ifade eder6.
Mahkemenin yasalara uygun karar verebilmesi için, öncelikle mahkeme dışı etkilere karşı korunması gerekir. Mahkemenin bağımsız olması, mahkeme hâkimlerinin başka bir kişi ya da organdan emir almaması, özellikle yürütme erki ile tarafların etki alanı dışında olması demektir7. Mahkemenin, somut olayı yargılarken, muhakeme içi etkilere karşı da korunması gerekir8. Bu da hâkimin tarafsızlığını güvence altına alan kurallarla sağlanır. Mahkemenin tarafsızlığı, davanın çözümünü etkileyecek herhangi bir önyargı bulunmamasını gerektirir. Bu ise özellikle mahkeme üyelerinin taraflara karşı onların leh ve aleyhinde bir duyguya ya da çıkara olmamasını ifade eder9.
2]Hak arama(mahkemeye başvurma) hakkı:
Anayasa’ya göre, herkes, meşru araç ve yollardan yararlanmak suretiyle yargı organları önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz(Ay m.36). Hak arama özgürlüğü, yetkili merciler önünde beyanda bulunma, derdini söyleme ve dinletme hakkı demektir10.
Hak arama özgürlüğü, ceza muhakemesinde, kişinin kendisine yüklenen suç hakkında karar verilmesini isteme hakkı olarak ifade edilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre, “suçlanan kişi açısından mahkemeye başvurma hakkı, kişinin davasının devamını isteyebilme, suçlanan kişinin kendisine yöneltilen isnadın bir hâkim, bir mahkeme tarafından karara bağlanmasını talep etme hakkı anlamındadır”. Dolayısıyla, ceza davalarıyla ilgili olarak İHAS m. 6 çerçevesinde “mahkemeye başvurma hakkı”, bir kişinin bir uyuşmazlığın çözümü için mahkemeye başvurma hakkını değil, kişiye yöneltilmiş olan suç işlendiğine dair iddianın bir hâkim tarafından karara bağlanmasını talep etme hakkını ifade etmektedir.

5 Gölcüklü/Gözübüyük (1994), k.no.507
6 Gölcüklü/Gözübüyük (1994), k.no.508b
7 Gölcüklü/Gözübüyük (1994), k.no.509c; Centel, Hâkimin Tarafsızlığı
8 Centel, Hâkimin Tarafsızlığı,6,28
9 Gölcüklü/Gözübüyük (1994), k.no.510d; Centel, Hâkimin Tarafsızlığı,28-29.
10 Bak. T.Maunz/G.Dürig/R.Herzog/R.Scholz,Grundgesetz Kommentar II, München 1981,103/I, k.no.28

8
4]Makul sürede yargılanma hakkı:
Sanığın, makul süre içinde yargılanmayı isteme hakkı vardır(İHAS m.6/1; Ay m.19/6, 141/4; Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi m.14/3; CMK m.190).
Belirtmek gerekir ki, makul sürede yargılanma hakkı sadece kovuşturma evresi için değil, muhakemenin her aşamasında geçerli olan bir ilkedir. Bu nedenle de bu hakkı, makul süre içinde muhakeme edilme hakkı şeklinde ifade etmek daha yerinde olacaktır. Her bir muhakeme işlemi makul sürede yapılırsa, sonuçta ceza muhakemesi makul sürede yapılmış olur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, muhakemeyi bir bütün olarak değerlendirmekte ve makul sürede yargılanma hakkının zedelenip zedelenmediğine karar vermektedir11.
Davaları en az giderle ve süratle sonuçlandırmak yargının görevidir(Ay m. 141/4). Tutuklanan kişilerin makul süre içinde özgürlüklerine kavuşmaları, makul sürede yargılanma hakkının bir uzantısıdır(Ay m.19/6; CMK m.91).
Adil yargılanma, aynı zamanda sanığın uzun süre suçluluk şüphesi altında tutulmamasını gerektirir. Yargılamada gecikme, delillerin kaybolmasına neden olmakta, suç ile ceza arasındaki ilişki kurulmasını zorlaştırmakta ve yargı mekanizmasındaki masrafı arttırmaktadır12.
Cezanın verilmesiyle suç arasındaki mesafe ne kadar uzarsa, cezanın genel ve özel önleme işlevi de o kadar anlamını yitirir13. Geç kalan adalet, adalet değildir sözü bunu ifade eder. Kovuşturmanın, özellikle duruşmanın makul sürede bitirilmesi, aynı zamanda duruşmanın makul sürede bitirilmesi, aynı zamanda duruşmanın yoğunluğu ilkesinin de zorunlu bir uzantısıdır. Şüpheli, sanık açısından “makul sürede muhakeme edilme hakkından” ve adli makamlar açısından ise “makul sürede muhakeme yapma görevinden” söz etmek gerekir. Önödeme müessesinin kapsamı genişletilmeye çalışılmak da, bununla ise mahkemelerin önüne gelecek dava sayısını azaltarak anların daha hızlı çalışmaları amaçlanmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre, sürenin makul olup olmadığının tespitinde, her olayın özelliği önem kazanmak tadır. Soruşturma ve kovuşturmanın uzunluğu, sadece dosyanın kapsamlı olmasına bağlanamaz ve mahkemelerdeki iş yükü yoğunluğu yargılamadaki gecikmeyi haklı gösteremez.
5]Savunma hakkı:
Savunma hakkı, hak arama özgürlüğü kapsamında, anayasal güvence altında olan bir temel haktır(Ay m.36). Bir hakkın, temel hak olarak Anayasa’da yer almış bulunması, o hakkın değerini ve önemini vurgulayan bir düzenlemedir. Herhangi bir hak, açıkça “temel hak” sayılınca, saygınlığı ve güvencesi daha da artmış olur. Temel hak ve özgürlükler, özlerine dokunulmaksızın, sadece Anayasanın ilgili hükümlerinde gösterilen nedenlere bağlı olarak ve ancak yasayla sınırlanabilir.

11 İnceoğlu,358 vd.
12 Bak.R.Kibar, Türk Hukukunda Sanık Hakları,Ankara 1997,43.
13 Volk, §1, k.no.11; Alman Anayasası m.3 gereğince, “Ceza Muhakemesi, sanığın üzerinde bir baskı oluşturmaktadır ve muhakemenin kendisi sanığın haklarına ağır bir tecavüzdür. Sanığın “makul bir süre içerisinde dinlenmesini istemek ve belirliliğe kavuşmak hakkı vardır”.
9
Bu sınırlamalar, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülük ilkesine aykırı olamaz (Ay m.13)14. Temel haklar, dokunulmaz, devredilemez ve vazgeçilmezdir (Ay m.12/1).
Savunma hakkının temel hak niteliğine uygun olarak, sanığa savunma hakkının verilmemesi veya sanığın savunma hakkının kısıtlanması halinde hüküm daima hukuka aykırı sayılır (1412 sayılı eski CMUK m.308/8; 5271 sayılı yeni CMK m.280/1-b,289). Yargıtay’a göre de, “ceza yargılamasında sanığın en önemli hakkı savunma hakkıdır ve yargılamanın her aşamasında gündemde olmalıdır. Bu hak, Anayasa tarafından güvence altına alınan temel haklardandır”15.
Savunma hakkı, hukuki ve siyasi öneminden ötürü, uluslararası belgelerde de değerine uygun yerini almıştır. Savunma hakkının siyasi niteliği, siyasi görüşlerle olan bağlantısından ileri gelir. Her siyasi görüş, temel değerlerini her vesileyle ortaya koyar, yayar ve korumaya çalışır. Savunma hakkı da, söz hakkı, çağdaş bir siyasi dünya görüşünün, yani demokrasinin olmazsa olmaz değerlerindendir.
Uluslararası belgelerden, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi m.121/I’de, sanığın savunması için kendisine gerekli tüm güvencenin sağlandığı bir muhakemeden söz edilmiştir16. Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Milletlerarası Andlaşma m.14/3-b17 ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.6/3-b’de, bir suç isnadıyla karşı karşıya kalan her kişinin, savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklardan yararlanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Savunma hakkı, birçok başka hakkı da içinde barındırır. Bunlar arasında, müdafiden yararlanma hakkı, susma hakkı, soru sorma hakkı, kendi aleyhine işlemlere katılmama hakkı, tercümandan faydalanma hakkı, delillerin toplanmasını isteme hakkı, duruşmada hazır bulunma hakkı vb. sayılabilir.
Müdafiden yararlanma hakkı: Sanığın, muhakemenin her aşamasında, hatta infaz aşamasında veya muhakemenin iadesi söz konusu olduğunda, kendi seçtiği veya adli yardım koluyla atanan müdafiin ücretsiz yardımından yararlanma hakkı vardır (İHAS m.6/3A; CMK m.147/1-c,149,150).
Susma hakkı*: Sanığın, kendisine isnat edilen fiil veya sorulan bazı sorular hakkında soruşturma ve kovuşturma evrelerinde, kısmen veya tamamen susma hakkı vardır.
Susma hakkı, diğer haklar gibi, sanığa, yakalandığı anda, hemen anlatılmalıdır. Aksi durumda, bu hakların tanınmasından beklenen yarar elde edilemez18. Öte yandan, sanığın susma hakkını bilmesi veya müdafiin bulunması, bu hakkın açıklanmaması sonucunu doğurmamalıdır.

14 Bak.F.Sağlam, Temel Hakların Sınırlanması ve Özü,Ankara 1982, 141 vd.
15 Bak.YCGK,8.10.1979-8-303/444,AD LXXI, 6 (Haziran 1980 ),713 vd.
16 Birleşmiş Milletler Örgütü’nün 10.12.1948 tarihli Bildirgesi. Bak.RG 27.5.1949 No.7217.
17 Ö.Tosun, “Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Milletlerarası Andlaşma” , MHAD VII, 10 1973, 283 vd.
18 A.R.Çınar, “Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun 3842 Sayılı Yasayla Değiştirilen 135.maddesinin Ceza Yargılama Sistemimize Getirdiği Yenilikler”, YD XXIII, 3(Temmuz 1997 ),277. Susma hakkının kabulü süreci konusunda bak.F.Gölcüklü, “Sanığın Sorgusu ve Sevk Tarzı”, SBFD X, 2 (1995 ), 108 vd.; E.Cihan, Suç Teşkil Eden Sorgu Yöntemleri”, MHAD Yeni Seri V, 7’den ayrı Bası, İstanbul 1971,1 vd.
10
Susma hakkının temelinde, bireyin kendi kendini suçlamaya ve kendisi aleyhine aktif olarak muhakemeye katılmaya zorlanamaması (nemo-tentur se ipsum accusare ) ilkesi vardır. Bu hak sanığın aktif olarak muhakemeye katılma hakkı kadar önemli bir haktır; onun kişilik hakkının bir ifade biçimidir19. Bu hak, sanığın sadece kendisine isnat edilen fiil hakkında susmasına değil, tüm muhakeme işlemlerine katılmasına ilişkindir.
*Susma Hakkı’nın tarihi gelişimi, tanımı ve kapsamı, sınırları, çeşitleri ve sonuçları konuları bu çalışmanın asıl konusunu oluşturması sebebiyle, çalışmanın ikinci bölümünde detaylı olarak incelenecektir.
Soru sorma hakkı: Her sanık, iddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının ise davet edilerek dinlenmesini sağlamak hakkına sahiptir ( İHAS m.6/3d ). Bu hak gereği, duruşmada doğrudan doğruyalık ilkesi uygulanmalı ve hâkim delillerle temas ederek vicdani kanaatini oluşturmalıdır. Yasa’da, bir olayın delilinin bir tanığın kişisel bilgisinden ibaret olması durumunda, bu tanığın duruşmada dinlenmesi gerekliliği düzenlenmiştir. Tanığın daha önceki tanıklıklarına ilişkin tutanakların okunması, istisnalar dışında, sözlü tanıklık yerine geçmez (CMK m.210/1, 212 ).
Tercümandan faydalanma hakkı: Duruşmada kullanılan dili anlamayan sanık, bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak hakkına sahiptir ( İHAS m.6/3c; CMK m.202 ). Türkçe bilmeyen ya da engelli olan şüpheli/sanık/mağdur/tanık için görevlendirilen tercüman giderleri, yargılama gideri sayılmaz ve bu giderler Devlet Hazinesince karşılanır ( CMK m.324/5 )20.
Delillerin toplanmasını isteme hakkı: Sanığın savunmasını hazırlayabilmek için gerekli zamana ve kolaylığa sahip olma hakkı, onun kendi lehine olan delillerin toplanmasını isteme hakkını da içermektedir (İHAS m.63/b; CMK m.147/1-f,176/4,202 ).
Duruşmada hazır bulunma hakkı: Her sanık duruşmada hazır bulunma hakkına sahiptir ( CMK m.193). Bu hak sanığın hem hakkı hem de yükümlülüğüdür.
Savunmaya ilişkin diğer haklar: Her sanık, savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylığa sahip olma ( İHAS m.6/3b; İHEB m.10 ), kanun yoluna başvurma ( CMK m.267,272,286 ), aynı fiilden tekrar yargılanmama ( CMK m. 223/7 ) ve çelişmeli muhakeme ( CMK m.177, 179, 278, 297/3 ) hakları çerçevesinde, isnadın tespiti açısından tam bir eşitlikle yargılanma hakkına sahiptir( İHEB m.10 ).
6]Masumluk karinesinden faydalanma hakkı:
Masumluk karinesi, sanığın mahkûmiyet hükmü kesinleşinceye kadar suçlu sayılmamasını ifade eder ( İHAS m.6/2; İHEB m.11; Ay m.38 ). Ancak, bu, zorlayıcı bir sonuçtur. Devlet, bireyin suçlu olduğunu ileri sürerek, ortaya bir ispat yükü çıkarmaktadır. Sanıklık kendine özgü bir statüdür. Sanık ne masum, ne de suçludur. Sanığın masum olduğu tahmin edilmektedir. Somut olaydaki birkaç aleyhe delil bile, sanığın suçlu olduğunun düşünülmesine neden olabilir.

19 Beulke, §7, k.no125; Bak.M.R.Erdem, Ceza Muhakemesinde, Organize Suçlulukla Mücadelede Gizli Soruşturma Tedbirleri,Ankara 2001,265 vd.
20 Bak.YCGK, 12.3.1996-6-2/33, F.Yenisey/E.Cihan; Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 1997,367, Karar No.45.

11
Masumluk karinesi, sanığa karşı, muhtemel bir suçlu gibi davranılmamasını güvence altına alınmasını amaçlamaktadır. Şüphe ile orantılı tedbirlere başvurulması gerekir. Bu ilke, orantılılık ilkesiyle yakından alakalıdır21.
7]Suçta ve cezada kanunilik ilkesinden faydalanma hakkı:
Hiç kimse, işlediği sırada ulusal ve uluslararası hukuka göre suç olamayan fiillerden dolayı mahkûm edilemez (İHAS m.7; İHEB m.11/2; Ay m.38/1; TCK m.2 ). Ulusal yasada yer almasa bile, milletlerarası metinlerde yer alan fiillerden dolayı yargılama yapıldığında, bu durum suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı olmayacaktır. Özellikle, savaş ve insanlığa karşı suçların faillerinin cezasız kalmaması için, suçta ve cezada kanunilik ilkesi milletlerarası hukuku da kapsar şekilde genişletilmiştir.
8]İşkence ve onur kırıcı ceza ve muamelelere tabi olmama hakkı:
Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına sahiptir (İHAS m.3; İHEB m.5; İKBMS m.1; Ay m.17/3 ). Anayasa’da ve uluslararası sözleşmelerde, işkence ve onur kırıcı ceza ve muamele yasaklanmıştır. Anayasa’ya göre, “kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz” (Ay m.17/3 ). İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde de “hiç kimseye işkence ya da zalimce, insanlık dışı ya da onur kırıcı davranış ve ceza uygulanamaz” denilmek suretiyle aynı hususun önemi tekrarlanmıştır(İHEB m.5).
9]Kişisel bilgileri üzerinde serbestçe karar verme hakkı:
Her yurttaş, şahsına ait bilgilerin kullanılması hususunda kendisi karar verme hakkına sahiptir22. Karar verme hakkının kısıtlanması, bu konuda resmi organların yasayla özel olarak yetkilendirilmesiyle mümkün olabilir. Ayrıca, şüphelinin teknik aletlerle gözetlenmesi, ses ve görüntü kaydının alınması belirli suçlar için kabul edilmiştir(CMK m.140 ). Aynı şekilde, şüpheli, sanık veya mağdurun vücudunun muayene edilmesi, örnek alınması ve örnekler üzerinde moleküler genetik inceleme yapılması mümkündür ( CMK m.75,76,78,80 ). Yine, belli ağırlıktaki suçlardan dolayı şüphelinin fotoğrafı, beden ölçüleri, parmak ve avuç içi izi, bedeninde yer almış olup teşhisini kolaylaştıracak diğer özellikleri ile sesi ve görüntüleri kayda alınarak, soruşturma ve kovuşturma işlemlerine ilişkin dosyaya konulabilir ( CMK m.82 ).
10] Kişi güvenliği ile ilgili haklar:
Her bireyin özgürlük ve güvenlik hakkı vardır. Yasa’da gösterilen usuller dışında hiç kimse özgürlüğünden mahrum edilemez, keyfi olarak tutulamaz, alıkonamaz veya sürülemez (İHAS m.5/1; İHEB m.9; Ay m.19; CMK m. 90-100 ). Kişi güvenliğiyle ilgili haklardan en önemlileri aşağıdakilerdir;
Haklarını ve yapılan isnadı öğrenme hakkı: Amerikan Yüksek Mahkemesi, 1966’da Miranda v. Arizona kararında polise, sanığı yakaladığında haklarını bildirme yükümlülüğünü getirmiştir. Bu kararla, sanığın susma ve müdafiden yararlanma hakkı hatırlatılmadan elde edilecek beyanın, muhakemede kullanılamayacağına işaret edilmiştir.

21 Volk, §8, k.no.4.
22 Alman Anayasa Mahkemesi bu hakkı, nüfus sayımına karşı ilişkin kararında kabul etmiştir. BverfGE 65.1. Volkszählungsurteil, Beulke, §7, k.no.126.
12
Susma hakkının tarihi gelişimindeki önemi nedeniyle Miranda v. Arizona davası detaylı olarak çalışmanın ikinci bölümünde ele alınacaktır.
Yakalanan kişiye, suç ayrımı yapılmaksızın, öncelikle, yakalanma nedeni, yani isnadın neden ibaret olduğu, susma hakkı, müdafiden yararlanma hakkı ve yakalanmaya itiraz etme hakkı öğretilir. Bu hakların kendisine öğretildiğini gösteren bir tutanak imzalatılır ve tutanağın bir sureti yakalanan kişiye verilir ( CMK m.90/4; YGİY m.6/4 ).
Yakınlarına haber verilmesini isteme hakkı: Şüphelinin, yakınlarına haber verilmesini isteme hakkı vardır (Ay m.19/5; CMK m.95; YGİY m.8). Yakalanan veya tutuklanan kişinin durumu, suç ayrımı yapılmaksızın ve soruşturmanın açığa çıkması sakıncasının bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, Cumhuriyet savcısının kararıyla derhal yakınlarına veya belirlediği bir kişiye bildirilir ( Ay m.19/5; CMK m.95; YGİY m.8). İfade ve sorgu sırasında da, yakalanma hali saklı kalmak koşuluyla, şüphelinin yakınlarına derhal haber verilir (CMK m.147/1-d)23.
Hâkim veya adli makam önüne çıkma hakkı(Habeas Corpus): Habeas corpus ibaresinin tam olarak Türkçe karşılığı “vücut benim”dir. Ancak, bir evrensel hukuk kuralı olarak “kişinin huzura çıkmasına izin ver” anlamına gelmektedir. Bu kural, başkasını alıkoyan kişiye, alıkoyduğu kişiyi derhal serbest bırakmasını veya mahkemeye, alıkoyma için geçerli hukuki sebep göstermesini emreden ve alıkoymanın hukuka uygunluğunu araştırmayı hedefleyen bir kuraldır (İHAS m.5/3; CMK m.91/1,94)24.
Belirtmek gerekir ki, bu hak pasif bir haktır. Bu hak gereğince, sistemin, yakalanan kişinin, derhal bir hâkim veya adli bir makam önüne çıkartılacak şekilde yapılandırılması gerekir ( CMK m.90/5,94,98/4 ). Yakalanan, hâkim tarafından ya tutuklanarak, özgürlüğünün kaldırılması halinin devamına karar verilir ya da serbest bırakılır. Bu hak, yakalanmaya itirazdan farklıdır.
Yakalama ve tutuklamaya itiraz hakkı: Yakalama veya tutuklama nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılan her birey, özgürlüğünün kısıtlanmasının yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içerisinde karar verilmesi için, itiraz etme hakkına sahiptir( İHAS m.5/4; Ay m.19/6-7,36; İHEB m.8; CMK m.91/4,101/5,104/2 ). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bir kararında yasaya uygunluk denetiminin, yani “habeas corpus” prosedürünün, duruşmalı olarak yapılması gerektiğini belirtmiştir. İHAS m.5/4’de öngörülen başka bir koşul da, itiraz üzerine yapılacak incelemenin, “kısa bir sürede” yerine getirilmesidir. Mahkeme, incelemenin keyfi olamayacağına ve inceleme süresinin her somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi gerektiğine işaret etmiştir.
Belirtilmesi gereken bir husus da, CMK’ da, yakalama işlemine, gözaltı alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı yargı makamına başvurma ( CMK m.91/4) ve tutuklamaya ilişkin olarak verilen kararlara karşıda itiraz etme hakkı tanınmıştır ( CMK m.91/4).

23 Bak.6.2.2002 Gün ve 4744 sayılı Yasa. RG 19.2.2002, No.24676, YGİY değişik m.9. RG 18.9.2002 No.24880
24 Centel, Tutuklama ve Yakalama, 12.

13
Güvenceyle salıverilmeyi isteme hakkı: Yakalama ve tutuklamaya hakim önünde itiraz sonuç vermezse, sanık güvenceyle salıverilmesini isteme hakkına sahiptir (İHAS m.5/3; Ay m.19/3,4,6; CMK m.113/1-a ).
Haksız yakalama ve tutuklama halinde tazminat hakkı: Haksız yakalanan ve tutuklanan her bireyin, tazminat isteme hakkı vardır ( İHAS m.5/5; İHEB m.8; Ay m.36,19/8; CMK m.141/1-a-h). Anayasa’ ya göre, yasaya aykırı işlemlere karşı, bireyin hakkını arama hakkı vardır (Ay m.36) Hukuka aykırı yakalama ve tutuklama yapılması halinde, kişilerin uğradıkları zararlarının, tazminat hukukun genel ilkelerine göre devletçe ödenmesi gerekir (Ay m.19/8; CMK m.141/1-a-h). Bu düzenleme karşısında, devlet, tazminat hukukunun genel ilkelerine göre tazminat ödenmesine sebebiyet veren memura rücu edebilir.

















14

İKİNCİ BÖLÜM
SANIK HAKLARINDAN “SUSMA HAKKI”

1] “SUSMA HAKKI”NIN TARİHİ GELİŞİM SÜRECİ:
Susma hakkının tarihsel gelişim sürecine baktığımızda, bu hak sanığın bir yargılama nesnesi olmaktan sıyrılıp, yargılamanın bir öznesi oluğu olduğu dönemlerin ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilindiği gibi, tahkik(Engizisyon) sisteminde sanığın susma hakkı ve dolayısıyla ifade özgürlüğü söz konusu değildi. Burada gerçeğin araştırılması en temel görevdi ve delil aracı olarak da sanığa başvurulurdu. Bu sistemde sanık, ceza muhakemesinde “regina probationum” 1 denilen temel delildi ve hukuk düzeninin korunmasının sadece “objesi” olarak, gerçeğe uygun ifade vermekle yükümlüydü2.
Sanığın, muhakemenin yürüyüşüne, hızlandırılmasına ve kendi mahkûmiyetine aktif olarak katkıda bulunmaya zorlanamayacağı anlamına gelen “nemo tenetur se ipsum prodere” ilkesinin tarihçesi eskilere dayanmaktadır. Bu ilkenin hukuki esasları Talmud’un Yahudi hukukunda ayrıntılarıyla düzenlenmiştir. Ayrıca, Kanonik3 hukukunun ilk zamanlarında, sanığın kendi aleyhine isnatta bulunma yükümlülüğü bulunmadığı hususu kabul edilmişti. Fakat 13.yüzyılda Thomas v. Aquin davasıyla, sanığın tamamen gerçeğe uygun ifade vermesi şartı kabul edilmiş, bu gerçeği söyleme yükümlülüğü, Engizisyon usulünün doğmasıyla ceza muhakemesi hukuk’unun hâkim ilkesi haline gelmiştir. Bu gelişmeyle beraber, “ifade verme özgürlüğü ilkesi”, gerçeğin mümkün olduğunca kapsamlı olarak araştırılmasının doğrudan sanıkla ilgili olması gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu usül kuralı, ilk önce İngiltere’de doğmuştur. 13.yüzyılda “Magna Carta” vasıtasıyla kesin bir zaman için dürüst muhakemenin garanti edilmesinden sonra, “nemo tenetur” ilkesi adım adım gelişmiş ve 1679’dan beri tanıklar içinde geçerli olmuştur. Ancak, susma hakkına anlam veren kesin gelişim Amerika’da gerçekleşmiş, İngiliz hukukunun iktibası ve 18.yüzyıldaki liberal hukuk düşüncesi vasıtasıyla bağımsızlık çerçevesinde güç kazanmış ve hatta 1789’da ki 5.Anayasa eki ile pozitif hukukta bile kendine yer edinmiştir. “Nemo tenetur” ilkesi, Almanya’da ilk defa 19.yüzyılda geçerlilik bulmuştur. Bu ana kadar Alman ceza adaleti, tahkik sistemi ile şekillenmişti. 1848 Devrim hareketinin gelişimi içinde kesin olarak tahkik sistemi, itham sistemiyle yer değiştirdi ve 1849 tarihli “Braunschweigischen CMUK’ DA, sorgu hâkiminin sanığa ilk sorgusundan önce, “ona sorulan sorulara hiçbir cevap veya açıklamada bulunmama imkânına sahip olduğunu bildirme” hükmü yer aldı. Sanığın gerçeği söyleme yükümlülüğü, sadece ahlaki görev olarak görüldü ve aksi davranışlar yaptırıma bağlanmadı.

1 “İkrar delillerin kraliçesidir.”
2 Kroth Wolfgang, Die Belehrung des Beschuldigten im Strafverfahren über sein Recht, die Aussage zu Verweigern, Diss.München 1976, s.106.
3 “Katolik Kilisesi Hukuku.” 15
Yukarıda da değinildiği üzere, bir İngiliz Hukuku müessesesi olarak doğmuş olan ve “bir kimsenin kendisinin suçlandırılmasına katkıda bulunmaya zorlama yasağı” olarak ifade edebileceğimiz “susma hakkı”, Kant’ın özerklik kavramı anlamındaki yaygın anlayışına paralel olarak, burada insanı salt bir obje haline getirmeme talebinin uygulama alanı bulmasıdır. Bu anlayış, sanığa susma hakkının mevcut olduğunun bildirilmesini(Hakların öğretilmesini), sorgu yöntemlerine ilişkin yasakları söz konusu (yargılama objesi haline getirilmeme) ilkesine bağlamaktadır4. Artık bu tarihsel süreci tersine döndürmek de olanaklı değildir; zira aksini düşünmek veya başka bir ifadeyle, yargılama faaliyeti sırasında sanığın sorulan her soruya yanıt vermesini, doğru yanıt vermesini zorunlu kılmak, sanığı konuşmaya zorlamak, sanığın sahip olduğu tüm haklarının reddi demek olacağı gibi, onun konuşmasını temin edecek her türlü aracın da artık meşru görülmesi anlamını beraberinde getirecektir5. Çağımızda, demokratik rejimlerde “Susma Hakkı”ndan vazgeçilmesi artık söz konusu olmamakla beraber özellikle otoriter rejimlerde sanığın konuşmaya, hem de doğruyu söylemeye mecbur edilmesi fikri benimsenmiştir. Zira Nasyonal Sosyalist Almanya’da sanığın da savcı gibi topluma hizmette hâkime yardımcı olması ve bencil duygularını yenmesi gereği üstünde durulmuştur6.
A.B.D. Yüksek Mahkemesinin 13.06.1966 tarihli Miranda v. Arizona kararı:
1966 yılında tecavüz suçundan tutuklanan Ernesto Arturo Miranda, polise verdiği ifade de, hırsızlık yaptığını ve tecavüz’e teşebbüs ettiğini itiraf etmiş, duruşma safhasında iddia makamı suça ilişkin tek delil olarak E.A. Miranda’nın polise verdiği ifadeyi göstermiş ve E.A.Miranda tecavüz ve adam kaçırma suçlarından hüküm giyerek, her iki suçtan da ayrı ayrı 20 ila 30 yıl arasında hapis cezasıyla cezalandırılmıştır. E.A.Miranda’nın müdafii Alvin Moore Arizona Yüksek Mahkemesine temyiz incelmesi için başvurmuştur ancak mahkûmiyet hükmü onanmıştır. Bunun üzerine dava, A.B.D. Yüksek Mahkemesine taşınmış ve Yüksek Mahkeme tarihi bir karar vermiştir. Verilen bu tarihi karara göre; Federal Anayasa’nın “sanığın kendi aleyhine delil vermeye zorlanamayacağını” düzenleyen ek 5.maddesi ve “sanık/şüphelinin müdafiden faydalanma hakkı”nı hüküm altına alan ek 6.maddesi uyarınca polis sorgusu esnasında verilen ifade kabul edilebilir olamayacak ve hükme esas teşkil edemeyecektir; meğer ki şüpheli/sanığa bu hakları hatırlatılmış ve şüpheli/sanık bu haklarından feragat etmiş olsun. Bu gerekçelerle, E.A.Miranda hakkındaki mahkûmiyet hükmü bozuldu. Karar metininde; “Yakalanan kişiye, sorgusundan önce mutlaka, açık ve anlayacağı şekilde sessiz kalmaya hakkı olduğu, söyleyeceği her şeyin duruşmada aleyhine kullanılabileceği ayrıca, bir avukatın hukuki bilgisinden faydalanmaya hakkı olduğu ve sorgu esnasında avukatında yanında bulunabileceği, eğer maddi durumu avukat tutmaya yeterli değilse kendisine atanacak bir avukat vasıtasıyla kendisini temsil ettirebilme imkânına sahip olduğu hususları mutlaka bildirilmeli” ibaresinin yanı sıra, eğer şüpheli/sanık mevcut haklarını kullanma kararı alırsa sorgunun ne yönde ilerleyeceği de hüküm altına alındı, buna göre; “Yakalanan kişi herhangi bir konuya ilişkin olarak, sorgu öncesinde veya esnasında susma hakkını kullanmayı seçerse, sorgu sona erdirilmelidir. Eğer şüpheli/sanık bir avukatın hukuk bilgisinden faydalanmayı seçerse, sorgu avukat hazır olana dek durmalıdır. Ayrıca, şüpheli/sanığa avukatına birebir danışma imkânı sağlanmalı ve sorgulama esnasında da yanında bulunmasına izin verilmelidir.

4 Rüping, s.144
5 Yıldırım, Ali, Sanığın Susma Hakkı, ABD.1988,s.5,6,686
6 KUNTER/YENİSEY, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, s.384, Beta Yayınevi, İstanbul 2000

16
Oy çokluğuyla alınan bu karara karşı Yargıc John Marshall Harlan’ın itirazı; Anayasal sorumlulukları yerine getirmek adı altında alınmış ceza hukuku ilklerine uymayan, tek taraflı ve aceleci olmasının yanı sıra Anayasasın ne lafzına ne ruhuna uyan ne de önceki içtihatlarda yer alan bir karar şeklindeydi.
Çekişmeli geçen oylama sürecinden sonra dört kabul oyuna karşılık üç itirazla verilen karara göre bundan sonra “miranda uyarısı” olarak anılacak, şüpheli/sanığa sorgusundan önce haklarının hatırlatılması, Federal Anayasa’nın ek beşinci maddesinin doğal bir sonucu olarak kabul görmeye başlandı. Miranda kararı, sonradan A.B.D. başkanı seçilecek Richard M. Nixon’unda aralarında bulunduğu birçok muhafazakâr tarafından ağır bir şekilde eleştirildi. Eleştirirlerin odak noktası suç işlediğinden şüphelenilen kişilere haklarının hatırlatılması suçla mücadelede polise vurulan bir darbe olduğuydu. Tüm eleştirilere rağmen zamanla “miranda uyarısı” hem polisler tarafından hem de kanun uygulayıcıları tarafından kabul gördü. Tutuklanan kişiye haklarının hatırlatılması, polis tarafından yapılan sorgunun meşruluğuna dair halk üzerinde olumlu etkileri oldu. Ayrıca, yapılan araştırmaların sonucu, uygulamada şüpheli/sanıklara haklarının hatırlatılmasına rağmen aslında birçok kişi susma hakkından ve bir avukatın hukuki yardımından faydalanma hakkından feragat ederek suçlarını itiraf etmeye devam ettiği yönündeydi. Takip eden gelişmeler neticesinde, Yüksek Mahkeme daha sonradan verdiği kararlarla zorunlu olan “miranda uyarısı”na bazı istisnalar getirdi. Bu istisnalardan ilki; iddia makamının duruşma esnasında sanığın güvenilirliğinin sorgulanmasına yönelik olarak Harris v. New York davasıdır. Polis tarafından hakları hatırlatılmadan alınan ifade çelişkiler içeriyorsa sonradan duruşmada iddia makamı bu ifadeyi sanığın güvenilirliğiyle ilgili hususların ispatına yönelik olarak kullanabilecektir. Bundan başka, Rhode Island v. Innis davasında verilen kararla, hakları hatırlatılmadan kişinin polis sorgusuna tepki olarak ya da kendisine isnat edilen bir suça tepki olarak değil de kendi kendine başka bir ifadeyle ihtiyari olarak verdiği ifadelere dayanarak verilen hükümlerin hukuka uygunluğunun yolu açılmış oldu. Diğer bir istisna da, “kamu güvenliği” adı altında çok geniş bir uygulama alanı bulması ihtimali nedeniyle torba bir istisna olarak da nitelendirilebilecek olan New York v. Quarles davasıyla içtihatlara giren bir istisnadır. Buna göre, kamu güvenliğinin çok acele bir tedbir alınmaması durumunda büyük bir tehlikeye girme ihtimalinin bulunması halinde şüpheli/sanığın hakları hatırlatılmadan dahi ifadesine başvurulabilinir. Günümüzde dahi A.B.D.’de “miranda uyarısını” ihlal etmenin Anayasa’yı da ihlal etmek olup olmadığı konusu tartışmalı olup, “miranda uyarısını”nın sözüne uygun olsa bile ruhuna aykırı olan uygulamalar devam etmektedir[Missouri v. Seibert,2004].
2]”SUSMA HAKKI”NIN TANIMI ve KAPSAMI:
Susma hakkı için genel bir tanım vermek gerekirse, “susma hakkı; sanığın kendisine yönelik bir suçlama karşısında bu olaya ilişkin olarak sorulacak sorulara hiç yanıt vermemesine veya istediği soruyu yanıtlayıp istemediğini yanıtlamamasına olanak veren, ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmış, insanlık onuruna saygı ilkesine dayanan, sübjektif, kamu hukuku karakterli bir haktır.”
17
Sanığın sorgusunun ele alınışıyla susma hakkına yaklaşım birbiriyle çok yakından ilgili hususlardır. Sanığın sorgusunu bir kanıt olarak değerlendirilmesi durumunda, susma hakkının kabul edilmesi olanaklı değildir. Çünkü olayın en yakın tanığı sanık olduğuna göre, olayın aydınlamasına da en fazla hizmet edecek odur7. Suçun özelliklerini, bilhassa da suçun saikini sanıktan daha iyi açıklayacak hiçbir kimse yoktur. Mutlak gerçekliğin ortaya çıkarılması için sanık, yalnızca bir delil vasıtası olarak görüldüğünde onun üzerinde her türlü çalışmanın yapılması mümkün olabilecektir. Susma hakkını reddeden düşüncenin birinci dayanağını bu delil öznesi olmak durumu oluştururken, ikinci dayanak noktasını da sanığa susma hakkı tanımanın ona gerçekleri gizleme yetkisinin tanındığı anlamına geleceği teşkil eder8. Yani bu düşünceye göre, sanığın beyanı başlı başına bir delildir. Herhangi bir delil nasıl zorla ele geçirilebiliyorsa, sanık da beyana zorlanabilir. Mademki sanık suç işleyerek kamu düzenini bozmuştur, bu nedenle de artık meşru otoriteye boyun eğmek zorundadır. Tüm bunların yanı sıra, susmayı bir hak olarak değil de yükümlülük olarak değerlendiren bir başka görüşe göre ise; Suç zanlısı kişi maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına ve dolayısıyla adil bir yargıya varılmasını olumlu katkıda bulunmak “yükümlülüğü” altında olduğundan susma hakkından bahsedilemez. Bunun aksini kabul etmek, bir bakıma ceza muhakemesinin ve dolayısıyla cezalandırmanın amacını da reddetmek olur. Bu durum ise, sanığın hazır bulunma yükümlülüğünü dahi inkâr etmek anlamına gelir. Yine aynı görüşe göre, sanığın susmayıp açıklamada bulunması bir “mecburiyet olmayıp” yalnızca “yükümlülüktür”. Bunun anlamı da, yükümlülüğün beraberinde herhangi bir yaptırıma tabi olmayan davranış biçimi olmasıdır. Susan veya yalan beyanda bulunan şüpheli/sanığın haksız bir tutumda olduğu söylenebilir, ancak unutmamak gerekir ki kendisine yöneltilen bir isnat karşısında şüpheli/sanığın “iradesinin zorlanmış olduğu “nun dolayısıyla da kusursuz olduğunun kabulü gerekir9. Susma hakkını kabul etmeyen bu görüşlere değindikten sonra belirtmek gerekir ki genel olarak doktrinde susma hakkının varlığı konusunda bir ittifak mevcuttur.
Kunter-Yenisey’e göre, sanığın susma hakkı vardır; çünkü sanığın yanıt verme mecburiyeti tezi tahkik sisteminin zorunlu fakat sakıncalı bir sonucu olup kabul edilemez. Gerçekten, bu mecburiyet kabul edilirse, doğal olarak bunun bir yaptırımının olması da gerekecektir. Geçmişte ve günümüzde sanığı konuşturmak için çoğunluk olarak işkence yöntemine başvurulduğu bilinmektedir. Böyle bir yöntem ise kabul edilemez. Ayrıca gerek ifade gerekse sorgu işlemi ikrar elde etmek maksadıyla yapılan bir işlem değildir. Sanığın suçunu itiraf etmesi şüphesiz önemlidir; ancak ifade/sorgunun delil bakımından önemli olması ile doğrudan bir delil vasıtası olması çok farklı iki şeydir. İfade/sorgu bir savunma aracıdır. Sanığın sorguya çekilmesi bir hak ise söylenmek istenen için zemin hazırlanmalı, söylenmek istenmeyen söylenilmeye zorlanmamalıdır, öyleyse susma bir haktır; sanık bir insan, bir birey olarak göz önüne alındığında işkenceleri, zorlamaları büsbütün yasadışı hale getirmek için bu hakkın kabul edilmesi zorunludur10.
Erem’e göre ise, hiçbir insanın kendini koruma içgüdüsü ile kendi aleyhine beyanda bulunması söz konusu olamıycağı için, sanıktan kendini suçlamasını beklemek de mantıklı değildir.

7 Erem, Diyalektik açıdan Ceza Yargılaması Hukuku, s.158
8 Erem, Diyalektik açıdan Ceza Yargılaması Hukuku, s.159
9 Özgenç, İzzet. “Suç Zanlısı Kişinin Gerçeği Söyleme Yükümlülüğü ve Bunun Hukuki sonuçları”,Hukuk Araştırmaları Dergisi,1995 C:9
10 KUNTER/YENİSEY, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, s.385, Beta Yayınevi, İstanbul 2000
18
Hiç kimse sadist ya da deli olmadıkça kendisini sınırlayacak ve acı verecek bir durum altına sokmak istemeyecektir. Bu nedenledir ki, yasalar sanığa susma hakkını tanımıştır11.
Demirbaş’a göre, sanığa susma hakkının tanınmasının ana nedeni, insan onuruna saygıdır. Zira bir sanığı iradesinin aksine ifade vermeye zorlamak veya tahrik etmek işkenceye yol açar ve bu da insanlık onurunu ihlal eder. İnsanlık onuruna saygı ise, esasen şekli bir nitelik taşıyan hukuk devleti ilkesini maddi içeriği ile doldurur. İşte susma hakkı kavramıyla anlam kazanan sanığın iradesine ve onuruna saygı gösterme mecburiyetinin bir sonucu olarak, tüm kovuşturma organları yargılama kurallarına güvenmek zorundadırlar. Çünkü ifade verme özgürlüğü ceza yargılaması düzenine de hizmet eder ve bu itibarla yalnızca sanığın hür iradesine dayandığı sürece mutlak gerçeğin araştırılması teşvik edilebilir. Sanık üzerindeki ifade vermeye yönelik her türlü uygulamanın yasaklanması sonunda mutlak gerçeğin bulunmasına da hizmet edecektir. Zira gerçekten de işkence uygulaması ile ortaya çıkan birçok deney yalnızca şiddet eğilimini açığa vurmamış, bunun yanı sıra mutlak gerçeğin araştırılması yönünden çeşitli tehlikeleri de ortaya koymuştur. Bu bakımdan, eğer sanık susma hakkını kullanarak hiçbir şey söylemezse o zaman sanığın durumu şüphe nedenleri ve daha sonraki usuli davranışları yönünden göz önüne alınabilir12.
Erol Er ise; sorgunun bir savunma işlevi görmesi konusu üstünde durmuştur. Buna göre; savunma, sorulara yanıt vermeme biçiminde de olabilir; sanık sorulara yanıt vermek zorunda olunca, iş susan sanığa işkence yapmaya kadar gidebilir. Anayasal ve yasal düzenlemeler bir kimsenin kendi aleyhinde açıklamada bulunmaya zorlanamayacağı ilkesini benimsemiştir. Bu durumda yanıt vermemek herhangi bir suçu oluşturmayacaktır.
Sanık kendisine yöneltilen sorulara karşı yanıt verip vermeme özgürlüğüne sahiptir. Sanık savunmasını gerçeğe aykırı bir ifade ile yapabileceği, yalana başvurmak suretiyle kendi savunabileceği gibi tamamen de susabilir. Böyle yaptığı zaman ayrıca ceza görmeyecektir. Zira sanıktan doğru cevap beklemek susma hakkının ruhuna aykırı olur13. Sanıktan doğru cevap beklemek ardından doğal olarak kendi aleyhindeki şeyleri söylemesini de beklemek olacaktır. Sanığın susma hakkı bir anlamda ona gerçekliğin gizlenmesi, hatta bunun yan sıra adeta yalan söyleme hakkının da tanınması demektir: ancak, sanığın yalanı cezalandırılamaz. Kuşkusuz sanığın susma hakkından yoksun bırakılması düşünülemez. Ancak, buna karşın başkası aleyhinde yalan beyanda bulunan bir sanığın yaptırımla karşılaşmayacak olması da kabul edilebilir değildir14.
Kunter-Yenisey’e göre, sanığın doğru cevap vermeye zorlanması sorguyu delil vasıtası sayan otoriter görüşün ürünüdür. Böyle bir halde, sanığın yalnızca “bilmiyorum” demesi yeterli olmayacak sanıktan ikrarı beklenecektir; çünkü sorgucuya göre tek doğru ikrardır. Doğru cevap verme zorunluluğu bazen de ceza ile sağlanmaya çalışılır. Anglo-Sakson Hukuku’nda sanık delil olarak beyanda bulunmaya mecbur değildir, ancak beyanda bulunmak isterse tıpkı tanık gibi yemin etmeye ve doğru söylemeye mecburdur; aksi halde ceza yaptırımı ile karşılaşır.

11 Erem, Diyalektik açıdan Ceza Yargılaması Hukuku, s.158
12 Demiştaş, Sanığın Hazırlık Soruşturmasında İfadesinin Alınması,s.107
13 Şahin,Cumhur, Sorguda Sorguda Sanığın İfade Özgürlüğü ve Yasak Sorgu Yöntemleri,Ankara,1996.s.249
14 Yıldırım,Ali.Sanığın Susma Hakkı,ABD,1988 s.694
19
Sanığı doğru söylemeye mecbur etmek insanın yaratılışına da aykırıdır; çünkü bir kişinin kendisini ceza tehdidi altına sokması doğal değildir; bu itibarla sanık varsın yalan söylesin, bu suretle hiç değilse sözlerinde çelişkiye düşer ve onlardan ipuçları elde edilebilir ki, bu da hiç konuşmamasından daha iyidir15.
Susma hakkı, birçok uluslararası düzenlemeye de konu olmuştur. Bunlardan ilki İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’dir. Anılan bildirge de masumluk karinesi getirilmiştir. Buna göre, kişi suçluluğu sabit olana kadar masumsa susma hakkına da sahiptir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi de masumluk karinesinin yanı sıra hiç kimseye işkence, ya da zalimce insanlık dışı veya onur kırıcı davranış ya da ceza uygulanmayacağını düzenlemiştir.
1975 tarihli “Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme”de de kişiden doğrudan veya dolaylı kanıt veya itiraf elde etmek için bir hareket yapmanın yasak olduğu üzerinde durulmuştur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bakımından ise, susma hakkına yönelik açık herhangi bir düzenlemeye rastlamamaktayız. Bazı yazarlar susma hakkını anılan sözleşmenin 6.maddesi 2.fıkrasında yer alan masumluk karinesinin içine dâhil etmektedirler. Gerçekten, bunlara göre, yargılama sonucu verilecek karar kanuna uygun olmalıdır. Kanuna uygun olmayan şekilde elde edilmiş delilin karara esas olması ise, onunda kanuna aykırı olmasına neden olur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde susma hakkının doğrudan düzenlenmemesi esasen bir eksiklik teşkil etmemektedir. Zira sözleşmenin 3.maddesi hiç kimsenin işkence, insanlık dışı veya haysiyet kırıcı muameleye tabi tutulamayacağını belirterek, bir kimseye kendi isteğine rağmen zor kullanarak açıklama yaptırmayı yasaklamaktadır. Bunun yanı sıra, aynı sözleşmedeki sanığa savunmasını yapmak için gerekli kolaylıkların temin edilmesini öngören hükümde susma hakkını ortadan kaldırıcı davranışları engelleyici niteliktedir.
2.1 Türk Hukuku’nda “Susma hakkı”:
1982 Anayasası’nda susma hakkının doğrudan düzenlendiğini gösteren herhangi bir madde yer almamaktadır. Ancak, bu sonuç “suç ve cezalara ilişkin esaslar” başlıklı 38.maddenin 5.fıkrasındaki “Hiç kimse kendisi ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz” şeklindeki hükümden ortaya çıkmaktadır. Bu maddenin kapsamından, bir taraftan susma hakkının varlığı, diğer taraftan da sanığın işkenceye maruz kalmamasının dolaylı olarak önlenmesi sonucu çıkmaktadır. Anılan maddenin zıt anlamı, isnadı ileri süren devletin ispat yükümlülüğüne işaret etmektedir.
Ayrıca, Anayasa’nın 90.maddesi gereğince usulüne uygun olarak T.B.M.M.’ce onaylanan uluslararası sözleşmeler yasa hükmündedir. Ancak bu sözleşmeler diğer yasalardan farklı olarak Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi önüne götürülemez. Sözleşmeler onaylanmasını takip ederek pozitif hukukumuzun bir parçası haline gelecektir.

15 KUNTER/YENİSEY, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, s388, Beta Yayınevi, İstanbul 2000

20
Bu sebepten ötürü 1975 tarihli “Birleşmiş milletler İşkenceye Karşı Sözleşme”, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi”, “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” gibi ülkemizin taraf olduğu milletler arası sözleşmeler de iç hukuk normu olarak addedildiği için dolaylıda olsa susma hakkını düzenleyen maddeler susma hakkının pozitif hukukumuzdaki bir diğer dayanağını teşkil etmektedir.
Ceza Muhakemeleri Kanunu susma hakkına yer vermiştir. “İfade ve sorgu usulü” başlığıyla düzenlenen 147.madde’de şüpheli/sanığa hatırlatılacak hususlar arasında “yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu” yer almaktadır.
Bu şekilde kendisine sanık sıfatıyla bir suç isnadında bulunulan kimseye ifadesi alınırken susma hakkının varlığı bildirilmesi ve bunun tutanağa geçirilmesi zorunludur. Madde başlığında “İfade ve Sorgu” denmek suretiyle soruşturma aşaması ya da kovuşturma aşaması fark etmeksizin muhakemenin her aşamasında şüpheli/sanığın susma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Kanunun ilk düzenlemesinde şüpheli/sanığa haklarının hatırlatılması, ifade alma ya da sorguya çekilme anında öngörülmüş olmasına karşın 25.05.2005 tarihli yerinde bir değişiklikle hakların öğretilmesi zorunluluğu “kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri aldıktan sonra, yakalanan kişiye kanunî haklarını derhal bildirir” ibaresinin “yakalama ve gözaltı” başlığıyla düzenlenen 90.maddeye eklenmesiyle artık şüpheli/sanığa haklarının yakalama anında hatırlatılması gerekmektedir.

2.2 Karşılaştırmalı hukukta “susma hakkı”:
Sanığın susma hakkı birçok ülkenin mevzuatında yer almaktadır. Örnek olarak belirtmek gerekirse:
Alman Ceza Usul Kanunu’nun 136.maddesine göre; bir şüpheli tutuklanmış olsun ya da olmasın, sorgulamaya geçilmeden önce mutlaka susma hakkına sahip olduğu hususunda uyarılmalıdır. Ceza Muhakemesinin hangi aşamasında olduğuna bakılmaksızın, bir suç şüphesi altında bulunan kimsenin sessizliğinden, o kişinin suçlu olduğuna dair kanaat çıkartılmasına izin verilmemiştir. Ancak, suç şüphesi altındaki kişi ifadesini verdiği esnada suça ilişkin sadece belli sorulara cevap vermekten kaçınırsa, bu kısmi susmasından sonuç çıkarılmasına bir engel yoktur. Ayrıca, şüpheli/sanıklar yemin altında dinlenemezler.
Makul şüphe altında olan bir şahsın tıpkı diğer tanıklar gibi ifadesine başvurulabilinir. Ancak, böyle bir durumda Alman Ceza Usul Kanunu’nun 55.maddesi gereğince şüpheli kendisini veya bir akrabasını suç şüphesi altında bırakma ihtimali olan sorulara cevap vermekten kaçınabilir. Suç şüphesi altında bulunan tanığa susma hakkına sahip olduğu ifade öncesi mutlaka öğretilmelidir. Suç şüphesi altında olan tanıklar da yemin altında dinlenmezler.
Susma hakkı, Amerika Birleşik Devletler Anayasa’sının 5.maddesinde düzenlenmiştir. Yüksek mahkeme “Miranda uyarısı” adıyla anılan şüphelinin haklarının hatırlatılmasını kurala bağlamıştır, ancak tutuklama öncesi olan işlemlerde(örneğin: arama emrinin uygulanması aşamasında ) “Miranda uyarısı” şartını aramamaktadır.
21

Bazı özel hallerde ihtiyaç duyulması durumunda, şüpheli/sanığa tanınan bir muafiyet ile şüpheli/sanık yemin altında dinleniyor. Ancak, bu muafiyet susma hakkını zayıflatmak olarak nitelendirilmemekte, bireyin haklarıyla, kamunun adaletin sağlanmasındaki menfaatinin bir dengesi olarak düşünülmektedir.
Avustralya’ da susma hakkı Anayasal bir güvenceye sahip olmamasına karşın; eyalet ve federal ceza kanunlarıyla büyük ölçüde tanınmış ve özellikle mahkeme içtihatlarıyla çok önemli olarak addedilmiştir. Genel olarak Avustralya’ da şüpheliler polis tarafından duruşma öncesi yapılan sorgu esnasında kendilerine yöneltilen sorulara cevap verme yükümlüğü altında olmadıkları gibi kovuşturma safhasında da kendi aleyhlerine delil göstermek zorunlulukları bulunmamaktadır. Ayrıca kural olarak, sanığın susma hakkını kullanmasının sanığın suçluluğunun göstergesi olduğu hususunda hâkimler jüri’yi yönlendiremez[Petty v. R] Ancak, davanın sadece ikinci derece kanıtlara dayalı olduğu, dolayısıyla sanığın olayın aydınlanması için ifade vermesinin gerekli olduğu durumlarda, sanık susma hakkını kullanırsa bu durum sanık aleyhine yorumlanabilir[Weissensteiner v R]. Ayrıca, Avustralya’ da susma hakkı şirketlere tanınmamıştır[EPA v. Caltex]. Bunun dışında özellikle iflas hukuk’una ilişkin bazı davalarda susma hakkı kanun hükümleriyle kaldırılmıştır. Anti-Terör ve Organize Suç kanunları da susma hakkının sanıklara tanınmadığı diğer istisnaları teşkil eder. Bu kanunlar aynı zamanda zorla ifade alma sistemini benimseyerek diğer ceza muhakeme usullerinden ayrılır.
Fransız Ceza Usul Yasası madde 116’ ya göre, soruşturma hâkimi bir şüpheliyi dinlerken zorunlu olarak şüpheliye susma hakkı olduğunu hatırlatmak durumunda. Sıradan bir tanık gibi dinlenmesi yasal düzenlemeye aykırı.
Ancak kovuşturma(duruşma) aşamasında, sanık, hâkim tarafından yemin altında olmamak şartıyla ifade vermeye zorlanabilir. Bu durumda sanık savunması için neyin faydalı olacağını düşünüyorsa, yalan yere yemin etmenin müeyyidelerinden çekinmek zorunda olmaksızın ifadesini verebilir. Yalan yere yemin etmenin müeyyidelerinden muaf tutulma durumu, sanığın yakın akrabalarını da kapsayacak şekilde genişletilmiştir, ancak iddia ve savunma makamının anlaşması durumunda bu haktan feragat mümkündür.
İngiltere’de 1921 tarihli Judges Rules’a kadar susma hakkı her hangi bir kanunda düzenlenmemiş, teamül hukukunda kendine yer bulmuştur. Kanuni düzenlemeyle pozitif hukuk normları arasına giren susma hakkı, “Polisin bir şahsı sorgulamaya geçmeden önce ona susma hakkının bulunduğunu ihtar etmesi zorunludur” şekliyle ifade edilmiştir.
İsviçre’de ise, Vaud Kantonu Ceza Mahkemesi verdiği bir kararında “sanık rıza gösterse dahi kendisine ilaç verilerek susma hakkının ihlal edilemeyeceğini” hüküm altına almıştır.
İtalyan Usul Kanunu madde 78/3’e göre sanığın susma hakkı olduğunu ve bunu yalnızca yargıcın değil, adli zabıtanın da bildirmesi konusu zorunludur. Eğer ihtar unutulmuş, sorgu yapılmış ise bundan sonra yapılacak ihtarın önemi yoktur. Eğer sanık sonraki safhada ikrarından dönerse önceki tutanağa geçirilmiş ifadesi hükme esas olamaz; ihtarın unutulması sadece “biçimsel usulsüzlük” sayılmamaktadır.
22
3] ”SUSMA HAKKI”NIN SINIRLARI:
3.1 Bazı Tedbirlere Katlanma Yükümü:
Kendini suçlamaya zorlanamama esası, sanığın, bir takım tedbirlere, arzusu dışında da olsa, başvurulamayacağı anlamına geşmez16. Çünkü sanık devletin zorlayıcı işlemlerinin bir ölçüde konusudur17. Bu nedenle, üst araması, tanıklarla yüzleştirme ve bu amaçla gerekirse dış görünüşünün değiştirilmesi18 ya da bir keşif konusu yapılması, sanığın ifade hürriyetine aykırılık oluşturmaz. Başka bir ifadeyle, kendini suçlamaya zorlanamama ya da kısaca susma hakkı, kural olarak, sadece pasif davranmak şeklinde bir yetki içermekte olup, sanığa karşı, kanunun öngördüğü sınırlar çerçevesinde bazı tedbirlere başvurulmasına bir engel oluşturmaz19.
Böylece susma hakkı; isterse, olay hakkında pasif, sessiz kalabileceğini, olayın aydınlatılmasına aktif şekilde katılma hakkı olmasına rağmen, kendisi istemedikçe buna zorlanmayacağını ve fakat bu arada da kanunda öngörülen bir takım tedbirlerin uygulanmasına da engel etmeyeceğini ifade etmektedir. Nitekim bu durum, kendini suçlamaya zorlanamama ve insan onuru gibi hukuk devleti ilkelerinin bir ihlali olarak ta nitelendirilemez. Çünkü hiçbir hukuk devleti ilkesi sınırsız değildir ve hukuk devleti ilkesi esasları çerçevesinde olmak şartıyla, devletin, onun kovuşturma organlarının bazı işlem ve tedbirlerine katlanma görevini bireylere yüklemesi bu ilkelere aykırılık oluşturmaz20. Bu şekilde düşünüldüğü zaman, sorgu için çağrılan sanığın gelmemesi halinde zorla getirilmesi insan hakları ihlali olarak düşünülmeyecektir.
3.2 Kimliği Konusunda Doğru Cevap Verme Mecburiyeti:
Türk Ceza Muhakemesi Hukuku bakımından, şüphelinin kimliği hakkındaki sorulara ilişkin olarak susma hakkını kullanma imkânının bulunup bulunmadığı hususu kesin olarak çözümlenmiş olmasına karşın, bu husus Alman doktrin ve uygulamasında bir hayli tartışmalıdır.
C.M.K. madde 147/1-a bendinde sorgu ve ifade aşamasında sanığın kimliğinin tespit edileceği ve kimliğe ilişkin soruları sanığın doğru olarak cevaplandırmak zorunda olduğu belirtildikten başka, aynı maddede, sorgulanan kişinin açık kimliğinin sorgu tutanağında yer alması gerektiği öngörülmektedir ( C.M.K. madde147/2 ). Aksi davranışın yaptırımı 765 sayılı eski Ceza Kanununda madde 343 ve 528’de düzenlenmişken, 5237 sayılı yeni Ceza Kanununda 206.madde’de düzenlenmiştir. Ayrıca 5326 sayılı Kabahatler Kanunu madde 40’da görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye yaptırım öngörmüştür. Hemen hemen benzeri düzenlemeler Alman Hukukunda da yer almaktadır21.
16 Rie?, Wolfram, Besteuerungsverfahren und Strafverfahren, Zugleich ein Beitrag zur Bedeutung des Grundsatzes von nemo tenetur se ipsum prodere im Besteuerungsverfahren,s.294, Köln 1987
17 Cihan, Erol, “Ceza Muhakemesi Hukukunda İkrar”, İHFM, 1984/1-4, C.L., s.139
18 BVerfGE Bd.47, s.239
19 Rogal, s.158
20 Öztürk, Bahri, “Ceza Hukuku ve Emniyet Tedbirleri Hukuku”, Ankara 1992
21 OWIG m.111 kimlik konusunda bilgi verme yükümü getirmekte, StPO m.136/I-II ise, sadece isnat edilen suç konusunda sanığın konuşmama hakkını kabul etmektedir.
23
Mevcut bu hukuki durum karşısında bazı yazarlar ve Alman Yargıtay’ı sanığın kimliği konusunda susma hakkını reddederken, doktrindeki diğer görüş bu yönde de sanığın bir konuşma yükümünü reddetmektedir. Karma görüş olarak nitelendirebileceğimiz bir diğer anlayış ise, en azından, kimlik konusundaki bilgilerin somut durumda kendini suçlama ile eşanlama gelebileceği hallerde sanığın böyle bir yükümlülüğü olmaması gerektiğini savunmaktadır.
Hâkim görüşe göre, kimliğe ilişkin bilgiler için bir susma hakkı kabul edilmemelidir. Nitekim C.M.K. madde 147/1-e ( StPO m.136/I-II ), sadece isnat edilen suç konusu hakkında sanığın susabileceğini belirtirken, kimlik konusunda sanığa bir hak vermemekte, bu hususu ifade hürriyetinin kapsamı dışında bırakmaktadır.
Diğer bir görüş olarak ise, ifade hürriyetinin gerçek anlamı açsından susma hakkının sadece suç konusu olayla sınırlanmasının yetersiz olduğu, sanığın kendini suçlamaya hiçbir şekilde zorlanamayacağı esasının ancak kimliği konusunda da susması suretiyle korunabileceğini belirtmektedirler22. Zira bu görüşe göre, bu konudaki bir açıklama failliğin ikrarı ile aynı anlama gelebilir; tek başına sadece bu gerekçe bile, sanığa sınırsız bir şekilde ifadeden kaçınma hakkının tanınmasını gerektirmektedir23. Sanığın kimliği konusunda vereceği bilgiler olay hakkındaki bilgilerle eşdeğerde olabilir. Bu bilgilerin “kişisel bilgiler” ve “maddi konuya ilişkin bilgiler” şeklinde ayrılmaları uygulamada mümkün değildir.
Buna göre, sanık hiçbir soruya cevap vermeye mecbur tutulmamalıdır. Savunması bunu gerekli kılıyorsa, sanık, kimliğini de gizleyebilmelidir. Onun bu konuda cevap vermek zorunda olduğunu benimsemek, doğru söylemesini şart koşmayı da beraberinde getirecektir. Oysa kimliğin veya buna ilişkin diğer hususların bilinmesi, örneğin tekerrür gibi sebeplerle, cezanın artırılması sonucunu doğurabilecektir24.
Karma görüş, kural olarak, hâkim görüşteki gibi, kimlik konusunda bilgi verme yükümünü kabul etmektedir. Ancak tek bir halde bu yüküme istisna tanınmalıdır; somut durumda, bu bilgiler esasa ilişkin bilgi önemine sahipse sanığın kimliği konusunda da susma hakkı kabul edilmelidir25. Kimlik konusundaki sorgulamayı kimlik tespiti bakımından zorunlu olan verilerle sınırlamak ve sadece kimlik tespiti için zorunlu bilgileri susma hakkı kapsamı dışında tutmak dahi yeterli bir çözüm değildir. Zira böyle bir durumda bu bilgiler bakımından hak öğretme yükümü söz konusu olmayacak ve dolayısıyla, sanığın vereceği bu bilgilerden hareketle kovuşturma makamı, verilerin kaydı ve bilgi iletişimi konusunda günümüz teknolojisinin ulaştığı imkânlar nedeniyle, sanığın kimliği kolayca tespit edebilecektir. Böylece sanık aleyhine olan ceza kovuşturmasına katkıda bulunmaya ve kendini suçlamaya zorlanmış olacaktır26.
Ülkemizde hukuki açıdan çözümlenmiş olan bu soruna olması gereken hukuk anlamında bakmak gerekirse, ifade özgürlüğü ve ceza kovuşturmasının sağlıklı yapılabilmesindeki toplumsal yarar arasında bulunması gereken hassas denge sağlanmaya çalışılmalıdır. Sanığın korunması çağdaş ceza muhakemesi hukukunun temel amaçlarından birisidir.

22 Eser, Albin, “Aussagefreiheit und Beistand des Verteidigers im Ermittlungsverfahren”, ZStW 79,1967, s.576
23 Peters, Karl , Strafproze?, Ein Lehrbuch, 4.Aufl., Heidelberg §28IV 2 ,1985
24 Kunter, Nurullah, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku,9.Bası, İstanbul, 1989
25 Roxin,Claus, Strafverfahrensrecht, 22.Aufl.,§25 III 2, München, 1991
26 Bruns, FS Schmidt-Leichner, s.2; Bringewat, JZ, 1981, s.294 vd.
24
Fakat bu gelişme, hiçbir zaman, kovuşturmanın sağlıklı işleyişine engel olacak şekilde anlaşılmamalıdır. Temelde sanığın masumiyet karinesinden faydalanacağı tartışmasız olmasına karşın, aynı zamanda o kişi suç işlediği sanılan kişidir. Bu nedenle, ifade özgürlüğünü, suçlulukla mücadeleyi imkânsız kılacak şekilde sınırsız kabul etmek toplum düzeni açısından da sakıncalar doğurabilir.

3.3 2004/31 E. 2007/11 K. sayılı 31.01.2007 karar tarihli Anayasa Mahkemesi Kararı:
Söz konusu Anayasa Mahkemesi kararı susma hakkının sınırlarını belirlemeye yönelik olarak farklı bir bakış açısı sağlamak maksadıyla ve ayrıca güncel olması nedeniyle çalışmaya dâhil edilmiştir. İlgili karar Adana 8. Asliye Ceza Mahkemesinin, 4.1.1961 günlü, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 4369 sayılı Yasa ile değiştirilen 359. maddesinin (a) bendinin 2 numaralı alt bendinin “… gizleyenler (Varlığı noter tasdik kayıtları veya sair suretlerle sabit olduğu halde, inceleme sırasında vergi incelemesine yetkili kimselere defter ve belgelerin ibraz edilmemesi gizleme demektir.) … hakkında altı aydan üç yıla kadar hapis cezası hükmolunur” bölümünün, Anayasa’nın 38. maddesine aykırılığı nedeniyle iptalini talep etmesi üzerine verilmiştir. Söz konusu iptal talebinin esas incelemesi üç ana başlık altında yapılıp karar verilmiştir. İnceleme konuları sırasıyla;
A - Sınırlama Sorunu:
Dava konusu olay 2001 yılına ait defterleri incelenmek üzere istenmesine rağmen ibraz etmemek suretiyle gizlemektir. Bu nedenle 4.1.1961 günlü, 213 sayılı “Vergi Usul Kanunu”nun 4369 sayılı Yasa ile değiştirilen 359. maddesinin (a) bendinin 2 numaralı alt bendinin “… gizleyenler (Varlığı noter tasdik kayıtları veya sair suretlerle sabit olduğu halde, inceleme sırasında vergi incelemesine yetkili kimselere defter ve belgelerin ibraz edilmemesi gizleme demektir.) …hakkında altı aydan üç yıla kadar hapis cezası hükmolunur.” bölümüne ilişkin incelemenin “defterler” yönünden sınırlı olarak yapılması gerekmiştir.
B- Kuralın Anlam ve Kapsamı:
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun Kaçakçılık Suçları ve Cezaları Başlıklı 359. maddesinin (a) bendinin 2 numaralı alt bendinde, Vergi Kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan, defter, kayıt ve belgeleri, “tahrif etmek”, “gizlemek”, “muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlemek” ve “bu belgeleri kullanmak” eylemleri suç olarak kabul edilmiştir. İtiraza konu olan suç ise istenmesine rağmen Vergi Kanunları uyarınca tutulması gereken defteri ibraz etmemek suretiyle “gizleme” eylemidir. Suçun konusu, maddede belirtilen nitelikteki defter kayıt ve belgelerdir. Suçun oluşumu için gizleme eyleminin herhangi bir zarara yol açması koşulu aranmamıştır.
C- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu:
Başvuru kararında, Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesinin (a) bendinin 2 numaralı alt bendi uyarınca mükellefin, defter ve belgelerini vergi denetimi sırasında ibraz etmemesi nedeniyle oluşan eyleminin suç kabul edilmesinin, Anayasa’nın 38. maddesine aykırı olduğu gibi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin altıncı maddesine de uygun bir düzenleme olmadığı ileri sürülmüştür.
25
İtiraz konusu kural, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu gereğince tutulması gereken defter, kayıt ve bu kayıtlarla ilgili belgelerin takibinin sağlanması, vergiyi doğuran muamelelerin gerçek mahiyetinin tespitini kolaylaştırmak amacıyla tutulması zorunlu olan bu belgelerin belli bir süre saklanması ve istenildiğinde de ibraz edilmesi yükümlülüğünü getirmiştir.
Devletin üslendiği kamu hizmetlerinin finansman kaynaklarından biri olan verginin, etkinliğini, vergi kaynaklarının en az kayıpla değerlendirilmesini sağlamak için alınan diğer önlemlerin yanında vergi kanunlarına aykırı davranışlar suç sayılmış ve bu suçlar için ceza öngörülmüştür.
Ceza siyasetinin konusu, hangi eylemlerin suç olacağını ve suç olarak kabul edilen eylemlere ne tür ve miktarda ceza verileceğini belirlemektir. Vergi suç ve cezalarında amaç, vergi yasalarının iyi biçimde uygulanarak vergi borçlarının tespiti, zamanında ve eksiksiz ödenmesinin sağlanması, böylece devletin gelir kaynaklarının güvence altına alınmasıdır. Bu durumda defter tutma, saklama ve ibraz etme ödevlerine uyulmamasının suç kabul edilmesi, vergi borcunun tespiti ve sonuçta ödenmesini sağlayarak vergi kaybını önlemek, kamu hizmetlerinin finansmanı için gerekli fonların toplanması suretiyle kamu yararını sağlamak içindir.
Anayasa’nın 38. maddesinin beşinci fıkrasında, “Hiç kimse kendisini ve kanununda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz” hükmüne yer verilmiştir. İnsan hakları arasında yer alan, manevi işkenceyi meneden, insan haysiyetinin ve kişi dokunulmazlığının teminatı olan bu düzenlemeye, ceza yasalarında sanığın “susma hakkı” olarak yer verilmiştir. Bu hak, suçlanmayla başlayan bir haktır. Kovuşturma ve soruşturmanın her aşaması için geçerlidir.
Kamu hizmetlerinin finansmanına, vergiler aracılığıyla katılmak bireylere yüklenen Anayasal bir ödevdir. Yasalar ile yükümlülerin ve onlarla hukuki ilişkide bulunan üçüncü kişilerin vergi ile ilgili kayıtlarının denetlenmesi amacıyla kimi defter, kayıt ve belgeleri tutmak, saklamak ve istenildiğinde yetkililere ibraz etmek zorunluluğuna uyulmamasının suç olarak kabul edilmesi ile suçla itham edilme birbirinden farklı durumlardır. Vergi ile ilgili defter tutma, saklama ve ibraz etme zorunluluğu yasalarla yükümlülere verilen bir görevdir. Bu görevler yerine getirilmediği takdirde suç oluşmaktadır. İtiraz konusu kural ile herkesin geliri oranında vergiye katılımının sağlanması ve ödenmesi gereken vergi miktarının tespiti için, Vergi Yasası’nda öngörülen defterlerin tutulmasının ve bu defterlerin istendiğinde ibraz edilmesinin zorunlu kılınması, mükellefin Anayasa’nın 38. maddesinin beşinci fıkrasında öngörülen, kendisini suçlama ve bu yolda delil göstermeye zorlanma olarak nitelendirilemez.
Bu gerekçeyle Anayasa Mahkemesi oy çokluğuyla Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesinin (a) bendinin 2 numaralı alt bendini, Anayasa ile güvence altına alınmış “Hiç kimse kendisini ve kanununda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz” hükmünü ihlal etmediğine karar vermiştir. Ancak, Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamış ve karşı oy yazmıştır. PAKSÜT, ilgili kanun hükmünün Anayasa’ya uygunluğunun denetlenmesi bakımından Anayasa’nın 2.ve 10.maddelerine de uygunluğunun denetlenmesini gerektiği hususu üstünde durmuştur.

26
Ancak çalışmamızın konusu susma hakkıyla sınırlı olduğundan özellikle ilgili Vergi Usul kanun maddesinin, hukukumuzda susma hakkının temel dayanağını teşkil eden Anayasanın 38.maddesini ihlal edip ettiği hakkındaki gerekçeleri üstünde durulacaktır.
Anayasa’nın 38. maddesinde yer alan esaslar ve bunların güvence altına aldığı haklar, Anayasa’nın 12. maddesi uyarınca herkesin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel haklardan olup; yine Anayasa’nın 13. maddesine göre bunlar “… yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak … sınırlanabilir”.
Suç ve cezalara ilişkin esaslar başlıklı 38. madde, tüm vatandaşlar, hatta yabancılar için geçerli on bir fıkradan oluşmaktadır. Hiç kimsenin kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamayacağına ilişkin beşinci fıkrada herhangi bir sınırlama sebebi belirtilmemektedir.
Muhterem çoğunluk, ret gerekçesinde, “susma hakkı” olarak kabul edilen bu hakkın “suçlanmayla başlayan bir hak” olduğuna hükmetmiş ve “suç ile ilgili soruşturma ve kovuşturmaya başlandığı andan itibaren susma hakkı söz konusudur” demiştir. Susma hakkının ancak belirli koşullarda yani kişi hakkında soruşturma veya kovuşturma başlaması durumunda doğacağı kabul edilmekle, bu temel hakkın ancak “sanık” ya da “şüpheli” konumundaki kişiler için geçerli olacağı sonucuna varılmakta ve böylelikle, hak süjesi yönünden bir sınırlandırma yapmaktadır. İlgili maddesinde herhangi bir sınırlama nedeni belirtilmeyen bir hakkın, bu hakkı kullanabilecek kişi veya bu kişinin konumu yönünden sınırlandırılması olanağı yoktur. 38. maddedeki sınırlamalar sadece, onuncu fıkranın ikinci cümlesinde silahlı kuvvetler personeli yönünden, on birinci fıkrada da Uluslar arası Ceza Divanına taraf olmanın getirdiği yükümlülükler yönünden yapılan sınırlamalardan ibarettir. Bunlar dışında, 38. maddeye yorum ve içtihat yoluyla sınırlama getirilemez. Kaldı ki, susma hakkının sanıklık veya şüphelilik hali ile sınırlı olduğu kabul edilecek olursa, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi karşısında, kendisi sanık veya şüpheli olmayan kişinin yakınları için de susma hakkından yararlanacağı nasıl olup da Anayasada belirtilmektedir? Çoğunluk görüşünün aksine, susma hakkının kullanılmasının sanık veya şüpheli statüsü ile sınırlı olmadığı açıktır.
Temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasında bu tarz daraltıcı yorumların yapılması, demokratik gelişimin akışı sürecine ters düşen ve bu hak ve özgürlüklerin içinin boşaltılması yolunun açılmasına zemin oluşturan, tehlikeli bir yöntemdir. Esasen 38. maddedeki diğer hak ve güvenceler (lehe kanun uygulaması, masumluk karinesi, kanunsuz elde edilmiş delil, zamanaşımı gibi) ceza hukukundaki soruşturma ve kovuşturma işlemleri ile sınırlı olmayan, idari cezalar, disiplin cezaları ve kabahatler için de geçerli olan evrensel kurallardır. Susma ve kendisini veya yakınlarını suçlayıcı delil göstermeye mecbur edilememe hakkının farklı şekilde değerlendirilmesi mümkün değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, İngiltere aleyhine açılan bir davada, 19.9.2000 tarihli ve 29522/95 sayılı kararı ile “ … şirket devrini soruşturan müfettişlere cezai yaptırım tehdidi ile verilen ifadedeki beyanların yargılama sırasında kullanılmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlalini oluşturduğuna hükmetmiştir. Bu karar, susma hakkının idari soruşturma aşamasında da geçerli olduğunu göstermektedir.
27
4] “SUSMA” ÇEŞİTLERİ:
4.1 Genel Olarak Susma Çeşitleri:
Doktrinde, sanığın susmasının kapsam ve şekline bakarak susmanın bazı türlerinden söz edilmektedir. Bu ayırımın pratik önemi susmanın sonuçları bakımından ortaya çıkmaktadır. Gerçekten. Sanığın susmasından mahkemenin bir sonuç çıkarıp çıkaramayacağı sorunu gündeme geldiğinde, bu ayırıma göre bazı sonuçlara varıldığı görülmektedir.
4.2 Tam Susma:
Sanığın bütün muhakeme boyunca suçlamanın bütünü bakımından susmasıdır. Uygulamada çok rastlanılan bir durum değildir27.
Sanığın faillik konusunda sırf genel bir inkârda bulunması28, örneğin olay yerinde hiç bulunmadığını ya da suçsuz olduğunu açıklaması da tam susma sayılmaktadır. Keza, birden çok suçtan sanık durumunda olan kişinin bunlardan bazıları hakkında hiçbir şey söylememesi, buna karşılık sadece kimliği ve kişisel halleri konusunda bilgi vermekle yetinmesi hallerinde de tam susma söz konusudur29.
4.3 Geçici Susma:
Sanığın, bir suçun kovuşturulmasına ilişkin farklı muhakeme safhalarından birinde itham konusunda konuşup, diğer safhadaki sorguda susmasıdır. Örneğin kolluk sorgusunda susan sanık aynı muhakemenin son soruşturma safhasındaki sorgusunda konuşmaktadır ya da tersidir. Baştan ifadeye hazır bir sanığın sonradan bundan vazgeçmesinde de durum aynıdır30.
4.4 Kısmi Susma:
Aynı sorgu esnasında sanığın bazı bilgileri vermekten kaçınmasıdır. Örneğin bir adam öldürme olayının sanığının olayı dış yönüyle, yani öldürdüğünü kabul etmesi, fakat suçu işlediği sıradaki içsel düşüncelerini, kendini suçu işlemeye sevk eden saikleri açıklamamamsı ya da başka bazı sorulara cevap vermemesi gibi31.
5] SANIĞIN SUSMASININ SONUÇLARI:
5.1 Suçluluğa Karine Olması Bakımından Susmanın Etkisi:
i) Tam Susma Bakımından: Sanığın tam susmasından onun aleyhine bir sonuç çıkarılamayacağı görüşü neredeyse fikir birliği halinde kabul edilmektedir32. Buna göre, sanığın bir “hayır”ı hiçbir şekilde onun failliği yönünde bir sonuç çıkarmaya imkân vermez; çünkü sanığı susmaya iten birçok neden olabileceği gibi33, suçsuz olanın konuşup, olmayanın susacağı yönünde genel bir tecrübe kuralı da yoktur34.

27 Rie?, JA 1980,s.295
28 BGHSt Bd.25, s.368
29 Rie?, JA 1980,s.295; LR,§ 136, Rn.27; BGHSt Bd.32, s.144
30 Stree,Walter,”Schweigen des besschuldingten im Strafverfahren” JZ 1966,s.596
31 Eser,ZStW 79,1967,s.576; Rie?, JA 1980, s.295
32 Aksi görüş, İplikçioğlu, İsmail Hakkı, Polisin Adli Görev ve Yetkileri, İstanbul,1967,s.59
33 Walder, Hans, Die Vernehmung des Besuchldigten, Hamburg, 1965 s.133
34 Rie?, JA 1980, s.295
28
Hâkim olan bu görüşe göre, ifade özgürlüğü bir susma hakkı tanıdığına ve sanığın susması da bu hakkın bir kullanımı olduğuna göre, sözü geçen ifade özgürlüğü ilkesi, böyle bir susmadan başka türlü sonuçlar çıkarılmasını yasaklamaktadır35.
ii)Geçici Susma Bakımından: Geçici susma içinde aynı şeylerin geçerli olduğu söylenebilir. Sanık ilk olarak duruşmada ifade vermişse, önceki muhakeme safhasında susmuş olmasından, onun suçluluğu yönünde bir sonuç çıkarılamaz36. Zira sanık, muhakemenin seyrine göre, aleyhine olan durumları gördükten sonra, artık konuşmamayı daha uygun bulabilir. Ya da sanık, belli bir noktadan sonra, mevcut delil durumu iyice belirlenince, avukatına da danışarak savunmasını hazırlamasının kendisini daha fazla koruyacağını düşünebilir. Serbest delil değerlendirmesi çerçevesinde bu tür düşünceler tamamıyla mümkün ve hatta akla uygundur37.
Aynı şekilde, sanığın daha önce konuşup kendi aleyhine olacak açıklamalarda bulunduktan sonra, duruşmada susmasından da sanığın suçluluğu yönünde sonuçlar çıkarabilmek mümkün değildir. Ancak sanık bu susmasıyla önceki açıklamalarını yapılmamış kılamayacağına göre, bunlar usulen caiz yollarla duruşmaya dâhil edilir ve serbest delil değerlendirmesi çerçevesinde kullanılabilirler38.
iii)Kısmi Susma bakımından: Sanığın kısmen susmasından onun aleyhine bir sonuç çıkarılıp çıkarılamayacağı ve mümkünse bunun sınırını nereye kadar olabileceği hususları tartışmalıdır. Hâkim görüş39, kısmi susmadan da sanık aleyhine bir sonuç çıkarılamayacağı yönündedir.
Yargı kararlarına40 ve bazı yazarlara41 göre ise, bu durumda sanık aleyhine sonuç çıkarmak caizdir. Nitekim Alman Yargıtayı, sanığın ifade vermekle, bunu kendi isteğiyle ispat vasıtası haline getirmiş olduğu ve bunun da serbest delil değerlendirmesine tabi olacağını belirtmektedir. Böyle bir durum ifade özgürlüğüne de bir aykırılık teşkil etmez42. Buna göre, örneğin, sanık, mağdurun yaşı konusunda mutlaka bilgi sahibi olması gerektiği şeklindeki hatırlatma karşısında hiç bir cevap vermiyor, olay saatinde olay yerinde olmadığını iddia ediyor ve fakat nerede olduğu sorusuna susuyorsa, bu susma, onun verdiği bilginin doğru olmadığı konusunda bir belirti olarak değerlendirilebilir43. Hatta olayın özelliğine göre, kısmi susma bir ikrar ile aynı anlamada gelebilir44. Ancak, değerlendirmede bulunacak organ, bu kısmi susmayı değerlendirirken, bazı sorulara cevap vermekten kaçınmak için sanığın çok çeşitli sebeplerinin olabileceğini de düşünmek ve ortada sanık açısından haklı bir susma sebebi olmadığına iyice kanaat getirdikten sonra ancak bunu onun aleyhine değerlendirebilmek durumundadır45.

35 Rie?, JA,1980,s.295; Kuhlman, Goetz-Joachim,”Ausschlie?ung und Ablehnung des Staatsanwalts”, DRIZ 1976,s.13
36 Eser,ZStW 79,1976,s.576; Rie?,JA 1980,s.295
37 Rie?,JA 1980,s.295
38 Rie?,JA 1980,s.295
39 Kohlhaas,Max,”Schlüsse aus dem Schweigen des Beschuldigten”,NJW 1965,s.2283; Eser, ZStW79,1967,s.576
40 BGHSt Bd.20,s.300
41 Arndt,Adolf,”Das Schweigen vor Gericht”,NJW,1966, s.870
42Löwe/Rosenberg,”Die Strafproze?ordung und das Gerichtsverfassungsgesetz, Grosskommentar,24. Aufl.,Bd.1,Berlin,1988, §136,Rn.27
43 Meyer,K-H.,JR,1966,s.352
44 LR, §136,Rn.27
45 Wessels,Johannes,”Schweigen und Leugen im Strafverfahren”,Jus,1966,s.295
29

Her şeyden önce, sanığa susmak şeklinde bir hak tanınmıştır ve bu hakkın kullanılmasından onun aleyhine sonuç doğuracak bir hükme varmak, kanaatimizce, mümkün değildir. Sanığın davranışlarından mutlaka bazı sonuçlar çıkarmak gerekiyorsa, bu sanığın henüz söylemediklerinden değil, o ana kadar söylediklerinden olabilir. Sustuğu ana kadar ki açıklamaları ile ancak sanık bir ispat vasıtası durumundadır ve bu açıklamalar, daha sonraki suskunluğu bakımından onun aleyhine herhangi bir karine teşkil etmeksizin, diğer delillerle de desteklendiğinde, sanık aleyhine bir sonuç çıkarmaya imkân veriyorlarsa, ancak bunlar değerlendirilebilir. Kaldı ki, masumiyet karinesi ve şüpheden sanık yararlanır ilkesi de sanığın lehine sonuca varmayı gerektirmektedir.
5.2 Ceza Miktarının Tayininde Susmanın Etkisi:
Susma, ceza miktarının tayininde aleyhe bir etki yapamaz. Aynı şey sanığın tamamıyla susması değil de, sadece belli sorulara cevap vermemesi halinde de geçerlidir46. Bu şekilde sanığın ifade özgürlüğü, ayrıca dolaylı bazı tehlikelere karşı da korunmuş olmaktadır. Böylece, susan veya inkâr eden bir sanığın, örneğin, mağdurun zararını -mümkün olduğu takdirde ve ölçüde- tazmin veya telafi etmemiş olması, sıkıntı içerisinde olan mağdura muhakeme süresince, kendi imkânları ölçüsünde olmak üzere, yardımcı olmaması ya da pişmanlık göstermemesi onun aleyhine, cezayı artırıcı bir sebep olarak nazara alınamaz; çünkü sanığın kendi savunmasını tehlikeye düşürmeksizin bunların hiçbirisini yapabilmesi mümkün değildir47.
5.3 Susmanın Sanığın Savunması Bakımından Diğer Sonuçları:
Susma sanığa tanınmış bir hak olup, onun ifade özgürlüğünün bir sonucudur. Bu nedenle sanık, ifade özgürlüğünü, konuşmak ya da susmak biçiminde kullanabilir. Kendisini savunabilmesi bakımından somut durumda hangisi daha elverişli ise onu tercih etmesi bu bakımdan gayet doğaldır. Ayrıca, susmasından sanığın suçlu olduğu yolunda bir sonuç çıkarabilmek mümkün olmadığı gibi, bu durum cezayı ağırlatıcı bir neden olarak da dikkate alınamaz.
Bütün bunlara rağmen, yine de, susmanın sanık için bir riski olabilir. Gerçekten, suçluluğu ispatlandığı takdirde, susmak suretiyle, sadece kendisinin bildiği ve duruma göre, ceza tayini bakımından lehine olabilecek hususları ileri sürebilme ve dolayısıyla bu yolla suç tipinin kendi lehine olacak şekilde değişebilmesi imkânını kaybetmektedir. Özellikle manevi unsurun doğru olarak tespiti bakımından, sanığın vereceği bilgilerin, yapacağı açıklamaların değeri inkâr edilemez.


46 BGH,MDR,1973,s.370
47 Mösl,Albert,”Tendenzen der Strfzume?ung in der Rechtsprechung des Bundesgercihtshoff”, DRIZ,1976,s.168

30
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Susma Hakkı" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Gündüz Erdem Dumlu'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
25-06-2008 - 04:49
(5785 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 5 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 5 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
12997
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 2 saat 55 dakika 41 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,25 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 83768, Kelime Sayısı : 12262, Boyut : 81,80 Kb.
* 4 kez yazdırıldı.
* 9 kez indirildi.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 851
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,14249492 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.